Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Trabzonspor Basketbol Takımı | Türkiye Basketbol Ligi 2014/15

Daraltma
X
 
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • fırtınaya da bu yakışırdı.. seneye istanbul takımlarının başına basketbolda da dertler açcaz
    TRABZON SPOR

    Yorum


    • Hem o kadar taraftarla..Güzel olacak..

      Tebrikler..
      Bize Her Yer Trabzon
      BMN Taraftar Topluluğu

      Yorum


      • Dün Olin yenilmiş bizimle kimse başa çıkamaz !

        Yorum


        • Basliga bak be

          Ama "BEKO Basketbol Ligi l Trabzonspor Basketbol Takimi" yazsa sanki daha güzel olurdu... tabii Uzunlugu sigacakmi o ayri konu

          Yok ya suan yine okudumda...
          böyle iyi, böyle iyi
          *Kurşunlarla yıkılmazdım, Yıktı beni bu aşk*
          #50
          ///Zinédine Yazid Zidane\\\

          Yorum


          • Şükürler olsun 1.ci lige Şampiyon olarak çıktık
            Trabzonsporlu Olmak Ayrıcalıktır

            https://twitter.com/TRABZONSPOR6193

            Yorum


            • Beko basketbol ligi hazır ol işte şampiyon fırtuna ligi alt ust etmeye geliyor
              Ofli - mucahiderdogan

              Yorum


              • Hayırlı olsun Beko Basketbol ligi... Dün son maçta uşaklar biraz maçı koyverdiler ama olsun... Yenildik ama şampiyon olduk.
                TARAFTAR TARAF OLANDIR...TARAFTAR ALMAZ VERİR!...

                Yorum


                • 90'lı yılların ortaları...

                  Efes Pilsen diye bir takım var ve "siyahların oyununu" oynuyorlar. Petar Naumoski, Conrad McRae, Larry Richards, Anthony Mason... Tamer Oyguç, Ufuk Sarıca, Volkan Aydın...

                  Zamanla "ne yapıyor bu adamlar" sorusunun cevabı zihnimde oluşmaya başlamıştı. Kinder Bolognalar, Team Systemler, Panathinaikoslar evimize konuk oluyordu her hafta.

                  Ve Murat Murathanoğlu ve İsmet Badem ikilisi... Cumartesi öğle saatleri dershaneden çıkıp "Asist" seyretmeye eve koşturmalarımız...

                  Sonraki yıllarda ise David Riverslar, Slaven Rimaclar, Zan Tabaklar, Mahmud Abdul-Rauflar...

                  Milenyumla birlikte 12 Dev Adam uyanışı...

                  NBA...

                  Basketbol yani...

                  Ama birşey eksikti. O da "Trabzon'da Basketbol"!

                  Halbuki kocaman bir üniversite gençliği ve yörenin spora ilgisi üst düzeyde. Unutmayalım ki Trabzon her ne kadar futbolla akıllara gelse de hentbolda uzun yıllarca başarılı olmuştu. Yani salon sporlarına da uzak değiliz...

                  Peki, neden basketbol?

                  Çünkü artık basketbol, ülkemizde tartışmasız futbolla birlikte en popüler spor dalı. İzlenebilirliği fazla. Kendine has çalışma disiplini ile gençliği hayata hazırlayan aktivitelerden. Ve en önemlisi belki de basketbol camiasının dışarıya yansıyan "eğitimli" imajı ailelerin çocuklarını bu spora yöneltmesini teşvik etmekteydi.

                  "Spor kenti" mi "futbol kenti" mi olacağız gibi yapay tartışmalardan sıyrılıp bünyeye uygun her alanda amatör dahi olsa faaliyet göstermeliydik.

                  İşte sıra basketbola gelmişti. Yerelde yaşanan Ocak-Güç rekabeti artık profesyonel liglere çıkmıştı. Bayrağı taşıyan ise değil kentin, belki de bölgenin en büyük markası-değeri Trabzonspor'du.

                  Vira Bismillah diyip yola çıkıldı. Çok değil 3-4 yıllık bir proje. Çeşitli yollar denendi ve 2. ligdeki ilk sezonu oldukça başarılı geçmesine rağmen son maçta Beko'nun kapısından dönüldü. Ve kısmet bu seneye imiş...

                  Hayırlı olsun.

                  2. lig ve basketbol dahi olsa "şampiyonluk" yaşamıştık. Abartılmalı, hayır! Çünkü herşey şimdi başlıyor.

                  Öncelikle şehir olarak bu sporu çok bilmediğimiz gerçeğini kabul etmeliyiz. Ne yazık ki Avni Aker'de herkesin teknik direktör olması durumu salonda da herkesin koç olmasına sebep olmaz.

                  İşini çok iyi bilen bir hocamız ve yardımcıları var.

                  Genel menajerimiz için sağda solda söylenen-yazılan zırvalara kulak asmadan yatırımlarını, oyuncu hamlelerini sabırla beklemeliyiz. Unutmamak gerekir ki Aytek Gürkan ile birlikte ülkemizin en başarılı basketbol idarecilerindendir kendisi (Kime göre? -bigben'e göre).

                  Ve yönetimimiz. Artık pasta büyüdü. İnsanlar hırslarının esiri olup paylarını düşeni artırmaya çalışmadan, hizipçilik yapmadan safiyane duygularla bugüne gelindiği gibi yollarına devam ederlerse iyi bir yönetim kadromuzun olduğunu düşünüyorum.

                  Yakında inşaası tamamlanacak olan yeni spor salonumuzun dolması endişesi taşımıyorum. İkinci ligde bile çeşitli deplasmanlarda 2-3 bin destekçisini arkasına almış bir takımdan bahsediyoruz.

                  Peki taraftarın niceliği kadar niteliği de önemli değil midir?

                  Basketbol için asıl nokta da budur.

                  (Devam edecek)
                  En son Oğuz ZEYTİN tarafından düzenlendi; 10.05.2010, 11:56.
                  Akıl, öfkeyi ve onunla kolayca birleşen bilgisizliği yener. Aklı kullanmak biraz zahmet, çaba gerektirir.

                  Yorum


                  • bigben hoşgeldin tekrar foruma bize öğreteceğin çok şey olduğuna inanıyorum sakın bir yerlere kaybolma.

                    Yorum


                    • Salon sporlarında izleyicilerin sahaya etkisi fiziksel koşullardan dolayı futbola göre daha sıcaktır. Oyunculara, hakemlere bazen oturduğunuz yerden elinizi uzatsanız dokunabilirsiniz.

                      Bu etkileşim, doğru yönetildiğinde sahada "6. Adam" oluverirsiniz. Savunmada pota altı canavarı ve hücumda keskin bir şutöre dönüşürsünüz.

                      Mesela rakibin hücum ettiği pota arkasındaki kitle, "takımım geçilse dahi ben buradayım" mesajı vermelidir rakibe.

                      "Açık söylemek gerekirse sahadaki oyuncunun maç başladıktan sonra gözü beni seni görmez" desek yanılırz. En üst düzey liglerde bile nice tecrübenin dizlerini titreten taraftar toplulukları vardır.

                      Mesela Panathinaikos, Partizan ve Maccabi sadece üç örnek. Peki ne yapıyor bu adamlar?

                      Öncelikle salonlar Panathinaikos için yemyeşil, Partizan için bembeyaz, Maccabi içinse sapsarı oluyor. İnsanlar maçlara takımlarının renklerini taşıyan forma veya giysilerle geliyorlar.

                      Sonrasında hücumda alkış, savunmada ıslık ve uğultu bu işin püf noktası.

                      İnanın başka bir şeye gerek yok. Koltukların üzerinde zıplayıp başka takımlara küfür etmenin hiçbir getirisi olamaz.

                      Atılan her basket sonrası "oley" ve alkışlar kendi oyuncumuza inanılmaz güven aşılar.

                      Kaçan şutu bile alkışlamaktan çekinmemeliyiz.

                      Top rakibe geçtiği anda "lalalalay Bordo Mavi", yurt dışında Türkçe bilmeyen bir yabancıyla bağıra bağıra Türkçe konuşmak kadar anlamsızdır.

                      Rakip topu aldığı anda ıslıklar ve uğultularla karşılandığında o gürültü onları şaşırtacaktır, setlerini oynamalarına dahi engel olacaktır.

                      Şimdi bazılarınız "Bordo Mavi" ye, "Şampiyon Trabzon"a karşı mısın gibi sorular yazabilir, hemen açıklayayım.

                      Dostlar,

                      Molalar var. 1 dakikalık mola boyunca salon hoparlörlerinden yapılacak müzik yayınını bastıracak kadar kuvvetli "Bordo Mavi" de bağrılır başka şeyler de...

                      Ve kronik sorunumuz, penaltı öncesi "ooooooooo" çekçek gibi serbest atış atan oyuncumuza bu eziyeti yapmak. Serbet atış konstrasyon işi. O esnada sessiz kalmak oyuncumuza yapılacak en büyük yardımdır. Sayıya çevrildiğinde oturduğumuz koltuklardan zıplayıp ve alkışlarla tebrik etmeliyiz. Atış kaçsa da alkışla moral vermeliyiz.

                      Rakip serbest atışları ise "ooooooooooooooooooooooooo"ların desibelinin tavan yapması gerekn anlardır. Hele o pota arkası ellerle, kollarla, atkılarla... görme alanı içerisinde tüm aktivilerle ilgisini dağıtmak rakibi 1 sayıdan etmektir.

                      Hemen ilk maçta bunları uygulamamız tabii ki zor. Ancak nasıl ki futbolun kendine has davranış şekilleri varsa basketbolun da öyle...

                      O nedenle zamanla kazanacağımız bu alışkanlıkları küçük görmemek gerekir.

                      Futbolun yaratmış olduğu büyüklük basketbolda henüz yok. Daha ilk sezonumuz nihayetinde...

                      Öyleyse başlangıcımız bize yakışan şekilde olsun.

                      Takımımızla, taraftarımızla...

                      Saygılarımla
                      En son Oğuz ZEYTİN tarafından düzenlendi; 10.05.2010, 11:55.
                      Akıl, öfkeyi ve onunla kolayca birleşen bilgisizliği yener. Aklı kullanmak biraz zahmet, çaba gerektirir.

                      Yorum


                      • İlk olarak Murat Dinç tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                        bigben hoşgeldin tekrar foruma bize öğreteceğin çok şey olduğuna inanıyorum sakın bir yerlere kaybolma.
                        Merhaba Murat,

                        Hepimizin birbirimizden öğreneceğimiz, birlikte paylaşacağımız çok şey var.

                        Hoşbulduk, sağol...
                        Akıl, öfkeyi ve onunla kolayca birleşen bilgisizliği yener. Aklı kullanmak biraz zahmet, çaba gerektirir.

                        Yorum


                        • İlk olarak bigben tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                          Salon sporlarında izleyicilerin sahaya etkisi fiziksel koşullardan dolayı futbola göre daha sıcaktır. Oyunculara, hakemlere bazen oturduğunuz yerden elinizi uzatsanız dokunabilirsiniz.

                          Bu etkileşim, doğru yönetildiğinde sahada "6. Adam" oluverirsiniz. Savunmada pota altı canavarı ve hücumda keskin bir şutöre dönüşürsünüz.

                          Mesela rakibin hücum ettiği pota arkasındaki kitle, "takımım geçilse dahi ben buradayım" mesajı vermelidir rakibe.

                          "Açık söylemek gerekirse sahadaki oyuncunun maç başladıktan sonra gözü beni seni görmez" desek yanılırz. En üst düzey liglerde bile nice tecrübenin dizlerini titreten taraftar toplulukları vardır.

                          Mesela Panathinaikos, Partizan ve Maccabi sadece üç örnek. Peki ne yapıyor bu adamlar?

                          Öncelikle salonlar Panathinaikos için yemyeşil, Partizan için bembeyaz, Maccabi içinse sapsarı oluyor. İnsanlar maçlara takımlarının renklerini taşıyan forma veya giysilerle geliyorlar.

                          Sonrasında hücumda alkış, savunmada ıslık ve uğultu bu işin püf noktası.

                          İnanın başka bir şeye gerek yok. Koltukların üzerinde zıplayıp başka takımlara küfür etmenin hiçbir getirisi olamaz.

                          Atılan her basket sonrası "oley" ve alkışlar kendi oyuncumuza inanılmaz güven aşılar.

                          Kaçan şutu bile alkışlamaktan çekinmemeliyiz.

                          Top rakibe geçtiği anda "lalalalay Bordo Mavi", yurt dışında Türkçe bilmeyen bir yabancıyla bağıra bağıra Türkçe konuşmak kadar anlamsızdır.

                          Rakip topu aldığı anda ıslıklar ve uğultularla karşılandığında o gürültü onları şaşırtacaktır, setlerini oynamalarına dahi engel olacaktır.

                          Şimdi bazılarınız "Bordo Mavi" ye, "Şampiyon Trabzon"a karşı mısın gibi sorular yazabilir, hemen açıklayayım.

                          Dostlar,

                          Molalar var. 1 dakikalık mola boyunca salon hoparlörlerinden yapılacak müzik yayınını bastıracak kadar kuvvetli "Bordo Mavi" de bağrılır başka şeyler de...

                          Ve kronik sorunumuz, penaltı öncesi "ooooooooo" çekçek gibi serbest atış atan oyuncumuza bu eziyeti yapmak. Serbet atış konstrasyon işi. O esnada sessiz kalmak oyuncumuza yapılacak en büyük yardımdır. Sayıya çevrildiğinde oturduğumuz koltuklardan zıplayıp ve alkışlarla tebrik etmeliyiz. Atış kaçsa da alkışla moral vermeliyiz.

                          Rakip serbest atışları ise "ooooooooooooooooooooooooo"ların desibelinin tavan yapması gerekn anlardır. Hele o pota arkası ellerle, kollarla, atkılarla... görme alanı içerisinde tüm aktivilerle ilgisini dağıtmak rakibi 1 sayıdan etmektir.

                          Hemen ilk maçta bunları uygulamamız tabii ki zor. Ancak nasıl ki futbolun kendine has davranış şekilleri varsa basketbolun da öyle...

                          O nedenle zamanla kazanacağımız bu alışkanlıkları küçük görmemek gerekir.

                          Futbolun yaratmış olduğu büyüklük basketbolda henüz yok. Daha ilk sezonumuz nihayetinde...

                          Öyleyse başlangıcımız bize yakışan şekilde olsun.

                          Takımımızla, taraftarımızla...

                          Saygılarımla
                          bigben ders niteliğinde şeyler söylemişsin, eline sağlık.Dediğin gibi basketbolda hoplayıp zıplamaya hiç ama hiç gerek yok bunun takıma olumlu hiçbir yansıması yok.İstanbul'daki Olin maçında karşı takım hücuma başlayacak bizimkilerden birisi üçlü yapalım diye yırtınıyor yahu ne rakip hücumdayken ne de biz hücumdayken üçlüye falan gerek yok.Top bizdeyken sessiz kalmak ya da alkışlamak yeterli hiç bağırıp kendimizi yormaya gerek yok.Biz bunu söyledik salonda amöa kabahatli, olduk ne diyim onlar daha çok biliyorlar.

                          Yorum


                          • Sevgili Murat,

                            Kimse kimseden fazla bilmiyor. Hepimizin sevgimizi-desteğimizi gösterme şeklimiz farklıdır. Ancak belli başlı yöntemleri de gözardı edemeyiz.

                            Sayımız ve sesimiz çok çıkmıyor diye söylediklerimizin yanlış olduğunu kimse söyleyemez. O nedenle içini ferah tut.

                            Dileğimiz odur ki, nasıl ki Avni Aker'in kendine has bir atmosferi varsa (son 6-7 yıldır o atmosferin azaldığına inanıyorum-bigben) TBL'ye çıkan takımızı da salonumuzda yaratcağımız eşsiz ortamda destekleyelim.

                            Açık söylemek gerekirse dün salondaki Olin taraftarını görünce Avupa Şampiyonaları'ndaki Litvanyalılar salona gelmiş sandım. Coşkuları, hazırlıkları ve daha da önemlisi oyuna müdahaleleri kusursuzdu( devre bitiminde Kemal Tunçeri'ye yaptıkları hoş değildi tabii ki).

                            Yukarıda yazdıklarım naçizane hem parkede hem tribünde hayli zaman geçirmiş birisi olarak aklıma gelenlerdi. Birlikte bunları çoğaltabiliriz. Salona gittiğimizde yanımızdakini uyarabiliriz. Bu sayfalar aracılığıyla bilinçlenmemize (en azından bu konuda) yardımcı oluruz.

                            Şunu es geçmemek lazım, biraz basketbol bilen arkadaşlarımızla konuşunca ortak hassasiyetler taşıdığımızı farkediyoruz bu konularda. Öyleyse, doğru olduğuna inandığımız davranış-destek şekillerini daha sık paylaşmalıyız.

                            Son bir anekdot dünkü maçtan:

                            Tüm sezonu büyük bir baskı altında geçirmiş final gruplarında şampiyonluğu önceden garantilemiş takımımızın kutlama günüydü dün, değil mi?

                            Ancak en ufak top kaybında tribünlerdeki homurtular, ahlar puflar... En sonunda dayanamadım arkama döndüm, "Abicim, şampiyonuz. Bu insanların günlerdir yaşadıkları stresi, sergiledikleri eforu düşünün. Bu kadar rahatlama da normal olsun artık. Biz de onlar gibi rahatlasak." dedim...

                            Umarım anlatabilmişimdir.

                            Bu yaz boyunca bu konu benim için öncelik taşıyor. Transfere filan karışamayız ancak biz taraftarlar kendimizi düzeltebiliriz/eğitebiliriz/slogan-tezahürat üretebiliriz...
                            En son Oğuz ZEYTİN tarafından düzenlendi; 10.05.2010, 13:29.
                            Akıl, öfkeyi ve onunla kolayca birleşen bilgisizliği yener. Aklı kullanmak biraz zahmet, çaba gerektirir.

                            Yorum


                            • Tekrar hoşgeldin Oğuz dün sanki ilk defa değil de uzun yıllardır görmediğim bir dostumu görmüş gibi oldum seni görünce ...tek üzüntüm İsmail Abiyle seni biraraya getirememek oldu... çekildiğimiz fotoğrafa güzel çıkmışız bu arada

                              Yorum


                              • Sağol abicim,

                                Aynı güzel dilekler bende de sizlere karşı var.

                                Bu arada İsmail Abi'yle görüştüm otobüsün yanında. Hava kararınca siz de fotoğraf telaşındayken biz o esnada görüştük. Sizin hızınıza erişemedik ki Cengiz Abi... Bir Caner'in yanında, bir Kerem'in yanında fotoğraf çektiriyordunuz.

                                Bu arada şampiyonluk kutlamasından ziyade forumdan birçok kişiyle ilk kez tanışma fırsatı yakaladım. O da ayrı bir mutluluktu.

                                Cengiz Abi,

                                Doğan Hakyemez'in açıklamalarını gördün mü? Ne düşünüyorsun?

                                Resmi ağızdan gelecek sene planı ve hedefi böylece belirginleşmeye başladı...
                                Akıl, öfkeyi ve onunla kolayca birleşen bilgisizliği yener. Aklı kullanmak biraz zahmet, çaba gerektirir.

                                Yorum

                                En Aktif Kullanıcılar

                                Daraltma

                                En aktif kullanıcı yok.
                                WhatsApp WhatsApp’tan Yaz
                                Yükleniyor...
                                X