Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Paylaşmak İstediğiniz Yazılar...

Daraltma
X
  •  
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • #46
    SANA BAKMAK

    her şey yapılabilir
    bir beyaz kağıtla
    uçak örneğin uçurtma mesela
    altına konulabilir
    bir ayağı ötekinden kısa olduğu için
    sallanan bir masanın
    veya şiir yazılabilir
    süresi ötekilerden kısa
    bir ömür üzerine.

    bir beyaz kağıda
    her şey yazılabilir
    senin dışında
    güzelliğine benzetme bulmak zor
    sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
    her şeyden
    bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
    belki tabiattadır çaresi
    senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
    ve benim
    bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim
    anlarım bitkiden filan
    ama anlatamam
    toprağın güneşle konuşmasını
    sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

    sen bana ışık ver yeter
    bende filiz çok
    köklerim içimde gizlidir
    gelen giden açan soran bere budak yok
    bir şiir istersin
    �içinde benzetmeler olan�
    kusura bakma sevgilim
    heybemde sana benzeyecek kadar
    güzel bir şey yok

    uzun bir yoldan gelen
    tedariksiz katıksız bir yolcuyum
    yaralı yarasız sevdalardan geçtim
    koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
    her şeyi anlattım
    olan olmayan acıtan sancıtan
    bilsem ki sana varmak içindi
    bütün mola sancıları
    bütün stabilize arkadaşlıklar
    daha hızlı koşardım
    severadım gelirdim
    gözlerinin mercan maviliğine

    sana bakmak
    suya bakmaktır
    sana bakmak
    bir mucizeyi anlamaktır

    sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
    aşk sorgusunda şahanem
    yalnız kelepçeler sanıktır
    ne yazsam olmuyor
    çünkü bilenler hatırlar
    hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
    bahçıvanlar değil tüccarlardır
    sen öyle göz
    sen öyle toprak ve güneş ortaklığı
    sen teninde cennet kayganlığı iken
    sana şiir yazmak ahmaklıktır

    bir tek söz kalır
    dişlerimin arasından
    ben sana gülüm derim
    gülün ömrü uzamaya başlar

    verdiğim bütün sözler
    sende kalsın isterim
    ben sana gülüm derim
    gül sana benzediği için ölümsüz
    yazdığım bütün şiirler
    sana başlayan bir kitap için önsöz

    sana bakmak
    bir beyaz kağıda bakmaktır
    her şey olmaya hazır
    sana bakmak
    suya bakmaktır
    gördüğün suretten utanmak
    sana bakmak
    bütün rastlantıları reddedip
    bir mucizeyi anlamaktır
    sana bakmak
    allah�a inanmaktır


    YILMAZ ERDOĞAN

    Yorum


    • #47
      BEKLEYEN

      Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,
      Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
      İstersen dünyayı çağır imdada;
      Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

      Seni korkutacak geçtiğin yollar,
      Arkandan gelecek hep ayak sesim.
      Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
      Enseni yakacak ateş nefesim.

      Kimsesiz odanda kış geceleri,
      İçin ürperdiği demler beni an!
      De ki: Odur sarsan pencereleri,
      De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!

      Göğsümden havaya kattığım zehir,
      Solduracak bir gül gibi ömrünü,
      Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
      Bana kalacaksın yine son günü.


      Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
      Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
      Varılmaz hayale işaret diye,
      Toprağında bir taş olur, beklerim...



      NECİP FAZIL KISAKÜREK

      Yorum


      • #48
        KARTALIN YENİDEN DOĞUŞU!

        Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan
        kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi
        ve zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40'a dayandığında
        pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini
        sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzunlaşır ve
        göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır
        ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla
        kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir
        ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden
        doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir
        dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan
        bir yerde yuvasında kalır.
        Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya
        vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.
        Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu
        yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır.
        Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya
        başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 veya daha uzun süreli bir yaşam
        bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

        Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız.
        Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan,
        geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız.
        Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin
        yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak
        yararlanabiliriz.

        Yorum


        • #49
          Sultanın Eşleri!

          Bir zamanlar büyük ve güçlü bir sultan varmış, muktedir sultanın dört eşi varmış.

          Sultan en çok dördüncü eşini sever, ona özen gösterir, bir dediğini iki etmezmiş.Bu en çok sevdiği eşi günün her saatinde yanında, gözünün önündeymiş, sultan ondan ayrılmayı aklının ucundan geçirmezmiş.

          Yüreği ve merhameti geniş olan sultan, üçüncü eşini de severmiş. Ancak nedense bu eşinin günün birinde kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır, üzerine titrermiş. Öyle de olsa, ona sahip olduğu için gurur duyar, başkalarına tanıtmaktan özel bir zevk alırmış.

          Her sözü ferman olan sultanın ikinci eşine olan sevgisi ve ilgisi de az değilmiş. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, ne zaman bir derdi olsa daima yanında olur, ona destek verirmiş. Birinci ve ikinci eşinin kendilerine özgü özellikleri var; ama sultan en çok kendini üçüncü eşinin yanında huzurlu ve güvende hissedermiş.

          Sarayın kraliçesi, hanım sultan olan kudretli hükümdarın birinci eşiymiş. Onu en çok seven, karşılık beklemeden sadakat gösteren, sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen sultan, birinci eşiyle pek ilgilenmezmiş. Farkında olup olmadığı bile kuşkuluymuş. Oysa o da hep yanında dolaşır, gölgesi gibi bir an olsun sultanı yalnız bırakmazmış.

          Her ölümlü (fani) gibi sultanın da bir gün vadesi dolmuş, artık dünyada yiyeceği lokma, alıp vereceği nefes kalmamış. Ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Kesin olarak öleceğini anlamış. Öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş.

          En çok sevdiği dördüncü eşine, ölüm yolculuğunda kendine eşlik edip etmeyeceğini sormuş. Aldığı cevap kalbine bıçak gibi saplanmış. Herkesten çok sevdiği, üzerinde titrediği eşi kısa ve net olarak, "Hükümdarım, mümkün değil." diye cevap vermiş. Üzülmüş, sarsılmış ama yine de ümidini yitirmeden üçüncü eşine sormuş: "Hayatım boyunca seni sevdim, sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin?" Üçüncü eşi de, hiç tereddüt etmeden, "Hayır, hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim." diye cevaplamış. Sultan adeta yıkılmış, ölüm acısı gibi bir acının ta kalbine saplandığını hissetmiş. Çarnaçar ikinci eşine dönmüş ve, "Her zaman yanımda oldun, beni hiç yalnız bırakmadın, ne zaman yardım istesem elini uzattın, kendimi senin yanında hep güvende hissettim, ölüyorum. Tek başıma bu yolculuğa çıkmak istemiyorum, bana eşlik eder misin?" İkinci eşinden de şu cevabı almış: "İsterdim; ama bu konuda sana yardımcı olamam. Senin için yapabileceğim tek şey, sana mezara kadar eşlik etmektir. Senin için yas tutacağımdan da emin olabilirsin; ama elimden başka şey gelmez!"

          İlk üç eşine karşı hayatı boyunca cömert davranan, sevgisini, ilgisini hiç eksik etmeyen sultanın durumunu, uğradığı derin hayal kırıklığını tahmin edebiliriz. Aklına birinci eşi gelmiş; ama ona sormamış. Hem üç eşinden aldığı olumsuz cevaplardan hem de zaten ömrü boyunca ona gerektiği, hak ettiği ilgiyi göstermediğinden ona sormaya cesaret edememiş. Ama birinci eşi her şeyin farkında, ilk üç eşten aldığı cevapları duymuş. Yatağının ucuna ilişmiş, büyük bir sevgi ve metanetle, "Sultanım, ben yanındayım, nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim." demiş. Sultan, çok şaşırmış, üzülmüş, içini derin bir pişmanlık duygusu kaplamış. Yakınarak ve utanarak: "Keşke bir şansım daha olsaydı, sana hakkını verirdim." demiş.

          Gerçek hayatta hepimiz dört eşi olan bir sultanız: Dördüncü eşimiz bedenimizdir; güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir. Üçüncü eşimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür. Ölür ölmez başkalarının eline geçer. İkinci eş ailemiz ve dostlarımızdır. Tüm sorunlarımızı onlarla paylaşırız, ölünce bizim için gözyaşı dökerler; ama bizimle ahirete gelmezler. Birinci eşimiz ise ruhumuzdur. Kıssadaki sultan gibi gafillerden isek onu ömrümüz boyunca ihmal ederiz.

          Yorum


          • #50
            alıntıdır..

            Kıbrıs'ta Mimarlık okuyan Banu adında bir kız vardı. Avukat olan erkek
            arkadaşı Atilla ayrı kalmalarına dayanamamış Kıbrıs'a yerleşmiş ve
            beraber yaşamaya başlamışlar. Aileler okul bitmeden evlenmelerine karşı çıkmış.
            Sonra çocuk bir gün istanbul'da bir duruşmaya gitmek için evden çıkmış
            ve İstanbul'da trafik kazası geçirip vefat etmiş. Kızı naaşın kaldırıldığı
            hastaneye götürmüşler. Erkek arkadaşının kolunun, bacağının vücudundan
            ayrılmış, paramparça cesedini gören kız o günden sonra kendine
            gelememiş.
            Sürekli intihar girişimlerinde bulunmuş. En son girişiminde de amacına ulaşmış...

            Banu'yla seneler öncesinde bir chat odasında tanışmıştım. Yaşadıkları,
            anlattıkları beni çok etkilemişti. Bir web sitesi hazırlamış, burada
            sevgilisine mektup mahiyetinde birşeyler yazmıştı. Yazıyı arşivimde
            saklıyordum. Geçenlerde arşivimi incelerken gözüme çarptı. Ben çok
            etkilenmiştim, sizlerle de paylaşmak istedim.



            O Çok Özel İnsana



            Sadece Çok Özledim...

            Kış günlerinde mısır patlatıp sadece birbirimize sarılıp oturmak için
            seyrettiğimiz abuk Amerikan filmlerini,
            Bana prensesim deyip burnumu sıkmanı,

            Geceleri beni uyutmak için anlattığın küçük masalları,

            Geç saatte eve geldiğimde kokusu sokaklara dağılan üşenmeden yemek
            tarifleri kitaplarından bakarak pişirdiğin leziz yemekleri,

            Tasarımlarıma çay dökmeni,

            Son sigaranı benimle paylaşırken homurdanmanı,

            Balkonda içtiğimiz sabah çaylarını,

            Seninle yalnız kalmak istediğimde "dış kapının anahtarını yine kaybetmişim,
            tüh içeride kilitli kaldık" numaralarımı ve senin ardından o ilginç
            mimiklerinle söylediğin "şımarık şey" lafını,

            Kalabalık arkadaş topluluklarımızda odanın en uzak köşelerindeyken ellerinle
            kalbinin ne kadar hızlı attığını anlatmaya çalıştığın anları,

            Evimize yaklaşırken geriye doğru saymanı, kendini güç bela koltuğa attığında
            koltuğun ayağını kırmanı,

            ''Çok çok prensesim, hem de çoook çok" demeni,

            Pijamalarını kaldırdığın yeri sürekli unutmanı,

            Her makyaj yaptığımda illa bir kusur bulmanı,

            Çoraplarımdan kukla yapmanı,

            Bana hissettirmeden fotoğraflarımı çekmeni ve onları tab ettirdikten sonra
            yastıgımın altına bırakmanı>>> >

            "Biz" kavramını bana açıklamanı,

            Birlikte badana yapıp evimizi temizlemeyi,

            Odamızdaki dolaplara, çekmecelere, kıyafetlerimin arasına sakladığın
            sevgi sözcükleriyle dolu küçük not kağıtlarını,

            Üzüldüğüm, mutsuz olduğum anlarda dizlerine yatıp ağlamayı, beni
            neşelendirmek için türlü şaklabanlıklar yapmanı ve her zaman beni mutlu
            etmeyi başarabilmeni,

            Saçlarımı taramanı,

            Traş köpüğünü saç şekillendirici köpükle karıştırmanı,

            Saçlarını tararken kendine övgüler yağdırmanı,

            Kravatını bağlarken bana sımsıkı sarılıp defalarca burnumu öpmeni,

            Küçük tartışmalarımızda yatağa oturup o masum tavrınla ayıcığımızı
            kucağına alarak beni şikayet etmeni,

            İnsanlara duyduğun saygıyı,

            Çay fincanıma sigaranın külünü silkelemeni,

            Tavlada hep bana yenilmeni,

            Kulağıma fısıldadığın sözleri,

            Her sabah giyeceğin kıyafetleri hazırlamayı,

            Kazandığın her davandan sonra "Banuşum aklımda olmasa kazanamazdım"
            demeni,

            Annemle saatlerce süren telefon konuşmalarımızı kıskanmanı,

            Odamızı beyaz güllerle donatmanı,

            Derslerimi anlayabilmek için sorduğun komik soruları,

            Saçlarını yıkamayı,

            Sınav öncelerinde arkadaşlarımla ders çalışırken bize çay servisi
            yapmanı,

            Resimlerimi çizmeni,

            Yastığa dökülen saç tellerimi bir zarfta saklayarak yanında taşımanı,

            Babama karşı abartılı hoş sözler söylemeni,

            Sadece gözlerimizle konuştuğumuz zamanları,

            Beni, benden çok düşünmeni,

            Elektronik aletleri tamir ederken sigortaları attırdığın zamanlarda
            yarı şaşkın yarı suçlu bir ifadeyle "aaa elektrikler kesilmiş" demeni,

            Fincanlarımızın üzerine ismimizi yazmanı,

            Kıyafetlerimizin arasına lavantalar koymanı, temizliğe düşkünlüğünü,

            Hastalandığım zamanlarda etrafımda pervane olmanı, "Minik bebeğime uff
            olmuş" demeni,

            Paylaşmaya ihtiyaç duyduğum mutlu, mutsuz her anımda seni yanı başımda
            bulabilmeyi,

            Elini tutarak uyumayı,

            Pırıltısının yüzüne yansıdığı kalbini,

            Pembe dizileri seyrederken televizyonun sesini kapatıp dublaj yapmanı,

            Ellerime çiçekler çizmeni,

            Seni seyretmeyi,

            Evimizden son kez çıkarken "Bir hafta çok zor geçecek ama geçecek
            prensesim" dediğin anı...

            Herşeyinle seni, Herşeyimizle bizi,

            Çok Özledim Birtanem...

            Gökyüzü Güneş Olsa Sensiz Karanlıktayım...

            Yorum


            • #51
              Aşk ayakkabıdır

              Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler..
              Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran
              ayaklarınız icin rahatlığı ve şıklığı bir arada
              barındıran ayakkabıyı seçersiniz.
              İçinizin acılarını,sıkıntılarını, kırgınlıklarını
              ve hayallerini yüklenen, yüreğiniz için de huzur
              verici ve "güzel" bir aşk ararsınız. Zaten aşklar da
              ayakkabılar gibidir... Bazıları çamur yağmur,toz
              toprak, kar buz gibi her türlü "kötü hava"
              koşullarına dayanıklıdır. Bazıları ise ummadığınız
              kadar kısa zamanda çabucak "yamulur" ilk yağmurlu
              havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile
              "iki günde bozulup" gider. Aşkları da ayakkabılar kadar
              "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi
              yüreğinizde de nasır oluşabilir.

              Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz
              için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız,
              zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar.
              Ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel
              beğeniye kapılıp" zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız,
              yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların
              "çarpıldığını" görebilirsiniz. Aşık olabileceğiniz
              insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde,
              farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir"....

              Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yasayanlar,
              aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat
              kişileri bulurlar. Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı
              olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi
              muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar.
              Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence
              zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır. "Bez" ayakkabılar
              gibi kısa ömürlu "tatil aşkları" ise hemen herkesin
              kişisel tarihinde mevcuttur. "Marka" ayakkabı alır gibi,
              sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan"
              aşıklar görürsünüz. Kötü plastikten "yağmur çizmesi"
              edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar"
              biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz. Ayrıca
              ne tuhaf ki,psikolojik testlerde "zaafı" olup evine
              sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların, aynı zamanda
              "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.

              Evet, aşk "ayakkabıdır" Aynen ayakkabınıza bakım
              yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi,
              aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz
              zaman kısa surede "eskitirsiniz". Ve nasıl ki
              "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca
              "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı
              onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"!

              Yorum


              • #52
                Her zaman doğruyu söyle, ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın.

                Yorum


                • #53
                  Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında sevdalanmış onun deli dalgalarına.
                  Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
                  yüreğindeki duruluğa demiş ki suya:
                  Gel sevdalım ol,hayatıma anlam veren mucizem ol...

                  Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş;
                  Yüreğim sana armağan...
                  Sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına...

                  Zamanla su, buhar olmaya,ateş, kül olmaya başlamış.Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de yüreğindeki kederi de
                  alıp gitmiş uzak diyarlara su...

                  Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
                  Aramış suyu diyarlar boyu, günler boyu, geceler boyu Bir gün gelmiş, suya varmış yolu Bakmış o duru gözlerine suyun,
                  biraz kırgın, biraz hırçın. Ve o an anlamış;aşkın bazen gitmek olduğunu.
                  Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
                  Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.

                  İşte o zamandan beridir ki:Ateş sudan,
                  su ateşten kaçar olmuş..Ateşin yüreğini sadece su, Suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş...

                  *************************************
                  Ya sen ...Yüreğinin sesini dinledin mi hiç? Hangi makamda çalıyor. Ezgileri içini mi ısıtıyor? Yoksa yüreğini mi acıtıyor?
                  Bak benim yüreğimdeki ezginin sözlerine..." Eller ne derse desin, vazgeçemem benimsin. İsterse ölüm gelsin diyar diyar..." Ama sözlerime yakışan bir makam bulamıyorum. Çünkü ayrık otu sarmış etrafımı... Nefes alamıyorum, boğuluyorum...

                  Yüreğimin sesini dinliyorum beni sana getiriyor. Beynim ve mantığım sürgünlerde biliyorsun. Herşeye rağmen bir gün yüreğimdeki sözler değişirse; bil ki bu seni çok sevdiğim içindir... Çünkü sevmek; herşeyi göze almak gibi, gerektiğinde gitmesini bilmektir. Ateşle su misali yüreklerimiz bir araya gelemez. Çünkü; "Kavuşursak Biteriz Biz"....

                  Yorum


                  • #54
                    AYRILIĞIN İLANI
                    Gidiyor musun diye sorma bana. Gönderen sensin. Ne terketmeyi istedim seni, nede daha yaşayamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi. Senin kadar öfkeliyim bende senin kadar endişeli...
                    Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin bana; ama inandıramadım seni. Sen sorgularken beni kafanda, ben gözlerinin içine bakıyordum kuşkuyla. Bir tek sözün bağlardı beni sana, oysa sen hep susmanın koynunda.
                    Aşkın içine bir kez girdimi kuşku, teslim alır bedenleri de. Sütten çıkmış ak kaşık değilim; ama yalanı sokmadım iki kişilik dünyamıza.
                    O dünya ki, bazan minicik bir odada bazen de kentin ortasında şekillendi. Nasıl da güzeldi... Zaten varsın diye herşey güzeldi; ama, sen buna da inanmadın.
                    Ah bu sorular... Yaşamak varken sevdayı delice, niye boğarız sorularla? Nasıl ikna edebilirdim seni? Ben 'aşk' dedikçe, sen 'dur' dedin. Ben 'seninleyim' dedikçe, sen 'hayır' dedin. Zaten az konuşan sen, olumsuz ne kadar sözcük varsa bulup çıkardın ortaya.ben Bir şey diyemedim...
                    Ne kadar zarar vermişim sana meğer... Nasıl değiştirmişim seni... Oysa hiç böyle düşünmemiştim. Kimseye zarar vermek istemem ben. Kimseyi olduğundan farklı bir hale getirmek istemem ben. Ama öyle oldu işte... Demek ki gitmenin zamanı şimdi.
                    Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı. Ne sevişmelerimiz kalır aklında ne sevda sözlerimiz. 'Rahat değilim' diyordun ya, rahat ol artık. Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı. Tedirginliğinin sebebi de kalktı ortadan.
                    Gidişim yürekten değil zorunluluktan. Sanma ki bu toy sevdayı başka kimliklere taşırım. Sanma ki benden sakladığın gülüşlerini yalancı yüzlerde ararım. Seni de götürürüm yüreğimde. Yokluğunu taşırım.
                    Bulup bulup kaybettim seni... Ne yazık ki toz duman edemedim kuşkularını, ne yazık ki kalamadın bana. Sana sarılmalarımın kokusu kalacak kapının eşiğinde. Kokladıkça bizi bir yalnışa mahküm ettiğini anlayacaksın.
                    Ne çok tanığımız var ayrılığımıza.....
                    En son Cafer KILIÇSOY tarafından düzenlendi; 23.12.2006, 20:42. Sebep: Serap Kızabilirdi
                    ODTÜ'lü bir hocanın Trabzonspor atkısıyla dolaşan Trabzonsporlular hakkındaki yorumu;
                    "Hocam onlar Trabzonsporlu. Onların sevgisi, derdi bir başka. TRABZONSPOR onlar için bir var olma nedeni. TRABZONSPOR'a küsemez, kızamaz ondan utanamazlar çünkü o zaman şehirlerine küsmüş, şehirlerinden utanmış olurlar''

                    Yorum


                    • #55
                      HİÇ
                      BENİ BANA DÜŞÜRDÜĞÜN ANDI ,İZ BIRAKAN ANIMSIYORUM ŞİMDİ ŞİMDİ
                      DÖNÜP BAKMAYA KORKTUĞUM,SONUNU GÖREMEDİĞİM BİR YOL OLUYORDUN O KOCAMAN HİÇİN ORTA YERİNDE
                      VE AĞLAYAMADIM,VE DÜŞÜNEMEDİM,ÜRKTÜM HİÇ SÖYLEYEMEDİM,GERİ YUTKUNDUM KOCAMAN BİR HİÇİ
                      SIĞMADI,BÜYÜDÜ TAŞTI VE BEN SIRILSIKLAMDIM ÜŞÜYORDUM ŞİMDİ SESSİZDİM OLABİLDİĞİNCE
                      KONUŞMADAN ANLA İSTİYORDUM KELİMELER EN BÜYÜK DÜŞMANIM OLUP KARŞIMA DİKİLİYORDU ARSIZCA,TEPKİSİZLİĞİMLE SENİ KOVALAMAYA ÇALIŞIYORDUM,GENE GÖZÜMDE BÜYÜYORDUM UMURSAMADAN BENİ.SESSİZLİĞİN BENİ ÇAĞIRIYORDU GENE GİTMİYORDUM,GİDEMİYORDUM

                      KENDİME BİLE SÖYLEMEDİM SANA NASILDA YENİK OLDUĞUMU
                      İKİ TANEYDİM ŞİMDİ SANA KARŞI OLAN BEN ,BENİM YANIMDA OLAN SEN
                      ÇOK ACIKIPTA ,YEMEK YİYEMEDİĞİM YUTKUNAMADIĞIM BİR AN GİBİ TIPKI YANINDA OLUP TUTUNAMAMAK SANA.
                      BİR AN TESLİM OLDUM AL BEYAZ BAYRAK İŞTE DİYORDUM FARKINDAMIYDIN BİLMİYORUM,BİLMESEMDE OLURDU GÜLÜMSEDİM VE GENE SUSTUM
                      HAYIR BİLMENİ İSTİYORDUMAMA YENİLGİNİN TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜNE KÜSÜP BİR AN DONUP KALIYORDUM.ÖLÜMDEN KILPAYI KURTULMUŞ BİR AV GİBİ DONUKLAŞTIM SEVİNEMEDİM BİLE
                      BİRDEN O HİÇİN ORTA YERİNDE OLDUĞUMU ANIMSADIM
                      BİR ADI ,BİR TANIMI,BİR SİMGESİ OLMAYAN,BENİ YARALAYIP SONRADA ELİMDEN TUTUP KALDIRAN SENDİN GENE
                      İÇİMİ ACITAN ,KANATAN BİR AMA SÖKÜP ATAMADIĞIM BİR HASTALIK OLUYORDUN BİLEREK
                      SENİ ANMAK ,SENİ ARALAMAK SESSİZCE İÇİNE GİRİP BİR HİÇ OLARAK YAŞAMAYI VADETSEM KENDİME DİYORUM,GÜLÜYORUM,SUSUSYORUM VE KIMILDAYAMIYORUM
                      DONUP KALDIĞIM BİR ANSIN ŞİMDİDE
                      ARA SIRA TESLİM OLMAK İSTEMEDİĞİM AMA ZATEN YENİK OLDUĞUM DÜŞMAN
                      BİR AN KORKULU RÜYALARDAN UYANDIĞIM GÜNEŞİN BENİ KENDİNDEN SAKINDIĞI BİR SABAH
                      ŞİMDİDE KENDİME KONDURAMADIĞIM,İÇİME SIĞDIRAMADIĞIM KOCAMAN BİR HİÇSİN.
                      SUSUZLUĞUM,ÇAYIMIN DEMİ,UZANIP ALAMADIĞIM ÜZERİME ÖRTEMEDİĞİM YORGANIM
                      YADA BOŞVER
                      ZATEN HEPSİ BİR HİÇTİ

                      24/05/2006/14:53 çarşamba Sevgi KİRİŞ

                      kayıp bi sewdaydı bizimkisi yaşmaya olanak warken yaşayamamış olmaktı canımızı yakan...wazqecmiş süsü werdik soranlara..bitti dedik qecti dedik...sewdik ..duyquları hesapsızca yasamaktı asıl olan yaşadık...kazybettik sanan herkeze inat ben yine sendeyim....artık..daha iyi anlıyorum..bazen susmak bitiriken bi ilişkityi bazende haykırmak bitiyorömuş....hiçlik şimdi yaşadıqımız...tatsız tuzsuz bi hayat..adı anlamı ...sen en çok qözyaşlarından korkardın bende söylediklerinden sonra susup qülümsemenden..çünkü her sözün altında yatardı..qizli özneler..anlamadım belkide anlamamazlıktann qeldim..ama sawastım... 05/09/2006 / 20:11 Salı Azize BARKMAN

                      2 Side bana yazılmıştır başka yerde görmeyim oyarım gözünüzü...

                      Fonda da Feridun Düzağaçtan Nadas ı açar vbe dinlerseniz olay tam olur....
                      38 yıldır olduğu gibi yine buradayız,
                      Küllerinden doğmanı bekliyoruz...?
                      " Gülüşümüzü astık intehar koğuşlarına,ya ölelim yada görelim artık...?.."

                      Yorum


                      • #56
                        Ossasuna maçı konusuna koymuştum da o maçla birlikte geçti gitti.. burada da bulunsun...

                        ENDER GELİŞEN OSASUNA ATAKLARI
                        Yaşım 32.annemle yaşıyorum. Babam da var, ama o oturma odasında yaşıyor. Annemle ben salondayız. Bir bankada orta kademede çalışıyorum. Hiç sevgilim olmadı. Bir keresinde, üniversitenin ikinci yılında gönül diye bir kızla yakınlaşmıştım. Okul çıkışları yürürdük. Dünyayı konuşurduk, sevgiyi konuşurduk, birlikte dans kursuna gitmemiz gerektiğini konuşurduk. İki kez de sinemaya gitmiştik. Biri Forget Paris öteki de Braveheart.geceleri uykuya dalmadan önce onu düşünürdüm. Sabahları uyandığımda aklıma gelen ilk o olurdu. Okul partisinde onu cem'le öpüşürken gördüm, sonra...

                        Gittiğim ilk maç Fenerbahçe-Beşiktaş arasındaydı.1979 yılıydı galiba. süleyman’ın cemil'i marke ettiği maçtı. Sahadaki tek sarışın Süleyman’dı, ben de Beşiktaş’ı tutmaya karar verdim. İnsanlar Cemil Turan, Lefter, Metin Oktay,Şeref gibi futbolcuları görüp takım tutar. ben gidip adı sanı bilinmeyen, şu an esamisi bile okunmayan bir defans oyuncusu sayesinde Beşiktaş’ı tuttum. Bir de çocukken TRT’de İlker yasin'in sunduğu Avrupa’dan futbol programını hiç kaçırmazdım. İspanyol liginde Osasuna diye bir takım vardı. Hala var. Osasuna denen bu takım diğerlerine nazaran zayıf bir takımdı. Ve İlker Yasin sürekli '' ender gelişen Osasuna atakları'' deyip dururdu. Osasuna takımı ender geliştirdiği ataklar sayesinde Avrupa’da tuttuğum takım oldu. Aynı dönemde Liverpool, Bayern, Nottingham gibi takımlar havada uçuşurken, ben Osasuna sempatizanı olmuştum.

                        Okuduğum bütün okulları birincilikle bitirdim. Bu çok istediğimden olmadı. Yapacak daha iyi bir şeyim yoktu. Hep ders çalıştım. Futbolcu olmak isterdim ama mahallede beni pek takıma almazlardı. Zaten çok yeteneksizdim. Beden derslerini de hiç sevmezdim. uzun mesafeli koşularda diğerlerine kronometre tutarlardı. beden hocası benim koşacağım gün kronometre yerine takvimle gelmişti. Herkes çok gülmüştü. Ben de çok gülmüştüm. Masa tenisinde kimse yenemiyordu ama...

                        Çok arkadaşım yok. Liseden bahadır var. o da Amerika’da şimdi. Sürekli çağırıyor, ama gidemem. Uçaktan çok korkuyorum. Yalnızlık gibi bir sorunum yok. İnsanlar beni seviyor. Ama sadece o kadar. Oraya buraya pek çağırmıyorlar. Şirket eğlencelerinde yeterince sosyalleşiyorum zaten. Çok kitap okuyorum ama hemen unutuyorum. konsantrasyon sorunum varmış. Bunu bir yerde okumuştum. Bir de karmaşık insan ilişkilerine bulaşmamak daha iyi oluyor galiba. Çok emin değilim ama içiniz boşalmıyormuş. Bunu da bir yerde okumuştum. İçiniz boşalmıyor... Yani sizi siz yapan özelliklerinizi yitirmiyorsunuz. Yani hayat boyu bakışlarınız değişmiyor. Çocukken nasıl baktıysanız, hayat boyu öyle bakıyorsunuz. Ama itiraf etmeliyim ki bir kız arkadaşım olsa çok iyi olurdu. Öyle sevişmek için falan değil, birlikte bir sürü şey yapmak için. Ne bileyim, birlikte yemek yapardık, masa tenisi oynardık, kim 500 milyar ister'i birlikte izlerdik. erenköy sahilinde yürürdük. İşte böyle şeyler. Bir de bol bol konuşurduk.

                        Benden yazmamı istediler. Yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki. Israr ettiler... Peki, yazayım de ne yazıyım? Kendini yaz, yaşadıklarını yaz dediler. İçimden ''yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir, başka bir halta yaramazlar'' demek geldi. Sonra düşündüm, herkesin her şeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye... Birileri okur mu diye merak ettim, neden olmasın? Ender gelişen Osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı.

                        Belki sizleri de heyecanlandırır.
                        Eray Saydam
                        #7 King of Kings

                        Yorum


                        • #57
                          Benden yazmamı istediler. Yazacak kadar çok şey bilmiyorum ki. Israr ettiler... Peki, yazayım de ne yazıyım? Kendini yaz, yaşadıklarını yaz dediler. İçimden ''yaşadıklarımdan ancak kutu oyunu yapılabilir, başka bir halta yaramazlar'' demek geldi. Sonra düşündüm, herkesin her şeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye... Birileri okur mu diye merak ettim, neden olmasın? Ender gelişen Osasuna atakları beni heyecanlandırmıştı.

                          Belki sizleri de heyecanlandırır.
                          Eray Saydam

                          herkesin her şeyi bildiği bir ülkede, bir şeyleri bilmemek üzerine yazılabilir diye" Yazının Bu kısmı üzerine nefes bile almamak gerekir..

                          yaşım 24 ama yazdıkarını gözlerimle okumadım nedense tüm bedenimle hissettim.. Ahmet kaya nın bir parcası var "Sen İnsansın Sen insan"Diyor sen insansın abiii. Hemde olmayan bir yeryüzünde yanlızsın..Nedense bende böyle hissediyorum.Teşekkürler İyiki varsın.müsade edersen yazını alacağım.
                          38 yıldır olduğu gibi yine buradayız,
                          Küllerinden doğmanı bekliyoruz...?
                          " Gülüşümüzü astık intehar koğuşlarına,ya ölelim yada görelim artık...?.."

                          Yorum


                          • #58
                            Yazar: Eray Saydam
                            Ben sadece foruma taşıdım Semih.. ama olsun o da iştir Herkes iyi yazsaydı kim temize çekecekti yazılanları
                            #7 King of Kings

                            Yorum


                            • #59
                              Zaman değişiyor, Osasuna atakları sıklaşıyor ve ne yazık ki karşısındaki takım biz oluyoruz

                              Çok güzel bir yazı. Tuhaf, saçma, ama çok güzel Kendini okutturan garip bi tılsımı var. Servis için teşekkürler Cenk

                              Yorum


                              • #60
                                AŞKIN TANIMI
                                Aşk kara bir sevda demek değildir
                                Aşk birbirini gördüğünde sahte bir gülümseme
                                Sonra yalanlar ve seni seviyorum sözünü söyleme
                                Ayrılırken de ona bakıp el sallama değildir
                                AŞK dünyadaki su tanecikleri bitene kadar seni düşünmektir
                                Aşk senle herşeyi paylaşmak demektir
                                Çok uzattım galiba


                                Kısaca aşk:
                                SENİN GÖZLERİNE BAKTIĞIMDA
                                KENDİMİ GÖREBİLMEKTİR!
                                Ne Olmuş Şampiyon Olamadıysak,,,
                                Hayallerimizi Satmadık'ya,,,

                                Yorum

                                Üzgünüz, bu sayfayı görüntüleme yetkiniz yok
                                Yükleniyor...
                                X