Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Paylaşmak İstediğiniz Yazılar...

Daraltma
X
  •  
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • Başlık açılmaz nerede paylaşmalıyım diye düşünürken bu başlığı gördüm ve en uygun yer burası diye düşündüm.
    ***

    Of’ta uçan hoca hikayesi

    MUSA ALİOĞLU
    musaalioglu@gmail.com
    Havacılık mesleğine hepimizin biraz ilgi, biraz yakınlık duyduğu çağda yaşıyoruz. Yani 25 saat otobüsle yolculuk yapmayı hiç kimse istemediği için parası olanların birçoğu uçakla yolculuk yapmayı tercih eder. Uçmak güzel şey olsa gerek. Ama ben o uçakla uçmayı değil, bir insanın kanatlar takıp uçmasından bahsediyorum. Tanrı, insanlara böyle bir yetenek vermemiş. Ama doğaya bir bakın, hayvanların çoğu uçabiliyor. Tanrı’nın verdiği kanatlarla uçan bu hayvanlara gıpta edenler var.

    İnsanoğlunun kanatlanıp uçması kuşlara ve bilumum kanatlı hayvanata heves etmesinden olsa gerek. Tarihte uçmayı kafasına koyan insanlar çok fazla değil. Türkistan’ın Farab kentinde yaşayan İsmail Cevheri kanat takarak minareden uçmayı başardı, ancak sert bir rüzgar onu yere çaktı ve öldü. Doğulu Siracettin ise Atmeydanı’ndaki kuleden atladı ve o da öldü. Hezarfen Ahmet Çelebi, Galata Kulesi'nden Üsküdar’a kadar uçtu. Ama Cezayir’e sürgüne gönderildi ve orada öldü. Lagari Hasan Çelebi ise sırtına bir füze bağlayıp kendini gökyüzüne fırlattı, eceliyle öldü.

    Bunlar tarihin yazdığı ve hep bilinen gerçekler. Şimdi size ilginç bir uçma hikayesi anlatacağım. Hem de bizim bölgemizden. Hani bize derler ya, "Kaz uçar da Laz uçmaz mı?" İşte böyle hikaye. Elimde birkaç kile ağırlığında iyi bir kitap var. Kitabın yazarı Amerikalı Stuart Kline. Stuart, benim yakın dostum. Kendisi bizim yapamadığımızı yaparak Türkiye’nin sivil havacılık tarihini 2002 yılında Havaş’ın desteğiyle yazıvermiş. Adı "A Chronicle of Turkish Aviation." Yani Türk Havacılık Kronolojisi olan bu kitaptan aldım üstteki örnekleri. Fakat orada bir örnek daha var ki, okuyunca da hem şaşırdım hem gururlandım hem de üzüldüm.

    "19. yüzyılın başlarında: Of ilçesinin Arşala köyünden Veli Direko adlı Hoca (Molla Uzun Hasan) kösele, tahta ve yaylardan oluşan bir kanatla kendisini 400 m. yüksekten bırakmış, Akburun Mahallesi’ne doğru yaklaşık 200 m. uçtuktan sonra yere inmiştir. Ancak bu başarıyı hoş karşılamayan Of Medresesi’ndeki öğrenciler 'Bu adam bir şeytan, öldürün onu!' diye saldırarak kafasını kestiler. Hoca’nın torunları Of’ta yaşamaktadır."
    Ne dersiniz Oflular?

    2010 - 2011 Şampiyonu Trabzonspor'dur
    Gerçek budur. ☆

    Yorum


    • VEFASIZ

      Uzundu saçların , güzel gözlerin ,
      Pek çoğu yalanmış , tatlı sözlerin ,
      Kalbime işleyen derin izlerin ,
      Meğer hiç anlamı yokmuş , vefasız.

      Sevdamı aradım tenha yollarda,
      O ise beklide yaban kollarda,
      Onunla birlikte geçen yıllarda,
      İstedim hep mutlu olsun vefasız.

      Nasılda sahte sözlere kandım,
      Aşkımın koruyla her gece yandım,
      Onuda ben gibi sevecek sandım,
      Oysa vurupta gitti vefasız.

      Hıçkırıp ağladım her gece yine ,
      Muhtaç iken bıraktın beni sevgine,
      Davul bile çalar dengi dengine,
      Ayrılıp giderken dedi vefasız .

      Faik Yılmaz
      2002
      En son Faik Yılmaz tarafından düzenlendi; 14.12.2009, 13:40.
      Ne mutlu Türk olana değil , Ne mutlu Türk'üm diyene !

      "Cahilin karşısında kitap gibi sessiz ol." Mevlana

      Yorum


      • Yalnızlık Şiiri

        Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
        Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
        Bu gece dağ başları kadar yalnızım

        Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
        Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
        Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
        Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
        Nerdesin?

        Attila İLHAN
        Bülbül her mevsim; gül bir mevsim...
        Gül bir mevsim açsa da, bülbüle sorsan, kokusu her mevsim...

        Yorum


        • Rivayet olunur ki..

          Sultan Mahmut bir gün tüm vezirlerini toplayıp, bana bir yüzük yaptırın ve üzerine öyle birşey yazdırın ki ona her baktığımda, hüzünlüysem neşeleneyim, neşeliysem hüzünleneyim diye buyurmuş...
          Vezirler toplanmışlar dört bir yana haber salmışlar. Sonunda bir gün bir yüzükle sultanın karşısına çıkmışlar, yüzüğü vermişler.

          Sultan Mahmut tamam işte bu demiş...

          Yüzüğün üzerinde ;

          "Bu da geçer ya hu" yazıyormuş...

          Hattatlar bu lafı çok sevmişler ve eserlerinde sıkça kullanmışlar..

          Günümüzde bile latin harfleriyle yazılıp, duvarlara asılmıştır.

          Örnek yazı ise bir Ambigram'dır. Yani 180 derece cevrildigi zaman bile degismeyen yazidir.

          Ahmet Turan.

          Özkan SÜMER

          Yorum


          • SEBEBİ SENSİN

            Hani uzanıversen tutacakmış gibi olursun ama tutamazsın ,

            Koşuversen yakayacakmışsın gelir sana yürüyecek derman olmaz dizlerinde .

            Bakıversen sevdiğini kül edeceksin sanırsın ama gözlerini kaldıramazsın bir türlü.

            Varlığından sevinecek kahkahalar atacak sanırsın ama ufak bir tebessümü bile çok görür.

            Kimbilir belkide haklıdır kendince ;

            Nereden bilecekki uykusuz gecelerde onun hayaliyle sabahladığını ,

            Belki onun için değersiz bir saç teliyle içini ısıttığını ,

            Sen ızıraplar içinde kıvranırken onun derdiyle ,

            Muhtemelen sıcacık döşeğinde kıvrılıp yatmıştır.

            Yüzündede o gün yaptıklarına dair ufak bir tebessüm vardır.

            Sana acı çekmekten aldığı zevkleri tartıyordur , KİMBİLİR ?

            Oysa sen saçlarında elini gezdirmek ,

            Bakışlarınla ruhunu okşamak isterdin bir tek....

            ÜZÜLME !

            Mutlaka ama mutlaka bir gün yanına gelicek..

            Islak saçlarının yerine mezarının üstündeki ,

            Sabahın soğuğundan çiğlenmiş çimenleri okşayacak,

            Gözlerinin yerine mezar taşına bakacak.

            Ve o iki kelimeyi okuyacak...

            SEBEBİ SENSİN !

            Faik Yılmaz
            En son Faik Yılmaz tarafından düzenlendi; 15.01.2010, 10:12.
            Ne mutlu Türk olana değil , Ne mutlu Türk'üm diyene !

            "Cahilin karşısında kitap gibi sessiz ol." Mevlana

            Yorum


            • Dr. Senai Demirci'den çok harika bir yazı gerçekten herkesin okumasını tavsiye ederim. Kendini kendinle topla

              Herkes biliyor ki:
              Herkes için her şey olamazsın
              Her şeyi bir anda yapamazsın.
              Her şeyi mükemmel yapamazsın.
              Her şeyi herkesten iyi yapamazsın.
              Sen de herkes gibi bir insansın.

              Öyleyse:
              En azından, birisi için önemli bir şey ol.
              Bir anda sadece bir şey yap.
              Bir şeyleri hep eksik bırakacağını hatırla.
              Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak.
              Böylece hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör.
              Herkesin herkes gibi olmaya çalıştığı yerde,
              sen “sen” ol, böylece herkesten daha iyi ol.

              Kendini kendinden çıkar

              Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Yaşın kaç ise, bir o kadar rakamı yaşından çıkar ki geriye sıfır kalsın. Hayata başladığın güne git. Doğduğun gün ağzından çıkan ilk çığlığı hatırla. Şu anda yaşadığın şehirde bir günde yüzlerce, binlerce bebek doğuyor. Hepsi de bir çığlıkla karışıyorlar hayata. Kendine bir sor; onların doğması ne kadar umurunda? Ne kadar önemsiyorsun uğramadığın bir yerde, tanımadığın bir kadının tanımadığın/tanımayacağın bir bebeği doğurmasını? Doğduğu gün işte sen de böylesine umursanmaz biriydin. Şükür ki yanı başında annen baban vardı da, dünyaya ilk acemi bakışlarına şefkatli bakışlarıyla karşılık verdiler. Elinden tuttular, ninni söylediler, büyüttüler, beslediler seni.
              Seni önemli kılan onların sevgisiydi. O sıralar seni ne Nike tanıyordu, ne Coca-Cola önemsiyordu, ne de LCW düşünüyordu. Seni önemeyenler, üstünde hiçbir şey olmadığı halde önemsiyordu seni. Seni sadece sen olduğun için seviyorlardı.

              İstersen doğduğun günden biraz daha geriye gidelim. Birkaç ay daha geriye.. O zamanlar annenin karnında karanlıklar içindeydin. Sadece onun fark ettiği, onun hissettiği biriydin. Oracıkta kala kalsaydın ya da hiç çıkamasaydın, kimse önemsemeyecekti seni. Bildiğin bütün markalar seni hesaba katmadan satmaya devam edecekti, sevdiğin bütün reklamlar seni düşünmeden oynayıp duracaktı.
              Bir de şöyle düşün: Sen “içerideyken” henüz gözlerin tamamlanmamıştı; gözlerinin olmadığını gören, gözlerinin olması gerektiğini düşünen, gözlerini olması gerektiği gibi olması gereken yere koyan ne annendi, ne babandı, ne de kendindin. Sana sorulmuş olsaydı, henüz ışığı bile tanımadığın için gözlerine ihtiyacın olmadığını söylerdin. Sana sorulmuş olsaydı, henüz yolları, bahçeleri, kaldırımları, vitrinleri görmediğin için ayaklarıma gerek yok derdin. Belki ellerini bile istemeyecektin. Belki yüzünü bile gereksiz görecektin. Şimdi bir düşün seni önemli kılan, gözlerinin önüne taktığın gözlük mü, ayaklarına geçirdiğin ayakkabı mı, ellerine taktığın eldiven mi, boynuna doladığın atkı mı?

              Birkaç ay daha geriye gidelim. Henüz iki hücreden ibaretsin. Annen bile farkında değil varlığının. İki hücre hâlâ daha nasıl olduğunu anlayamadığımız bir hızla, olağanüstü bir düzenle çoğalıp ayrışmasaydı da, anne rahminden düşüverseydin kimse fark etmeyecekti seni, kimsenin fark ettiği biri olmayacaktın. Hatta, bir adın bile olmayacaktı.

              Hiç doğmasaydın, şu an aramızdan eksik olacaktın. Ama eksikliğini bile fark etmeyecektik. “Caner şimdi burada olsaydı!” bile diyemeyecekti annen baban ve sınıf arkadaşların. Çünkü olmayacaktın ve olmadığın için de olmadığın fark edilmeyecekti. Örneğin “Sümeyye seni ne kadar özledim!” diyen bir arkadaşın olmayacaktı. Çünkü hepten eksik olduğun için arkadaşın eksikliğini çekmeyecekti.

              Senin anlayacağın hiç var olmamak ölmekten beterdir. Öldüğünde hiç olmazsa, ardın sıra ağlayanların olur, eksikliğini çekenler olur, özleyenlerin olur. Ama hiç yaşamadığında, hesaba katılmazsın, sözün bile edilmez.

              İşte şimdi hesabını yeniden yap; kendini kendinden çıkar. Geriye sıfır kaldığında, yani sen adı bile olmayan bir hücre topluluğu olduğunda seni önemseyen kim olabilir? Tanıdıkların içinde öyle biri var mı? Sevdiklerin arasında seni hiç yokken seven biri var mı? Örneğin, yüzün ortada bile değilken yüzünü özleyen biri var mı?

              Nasıl olabilir ki? Seni en çok sevenler bile seni sen varolduğun için sevdi. Şimdi sen, seni sen yokken bile seven birini düşünmek istemez misin? Seni sen var olduğun içen sevenleri hatırladığın kadar, seni sevdiği için var edeni hatırlamak istemez misin?

              Kendini kendinle çarp

              Bu sabah aynaya bir bak. Bakalım kimi göreceksin. Elbette yeryüzündeki bütün insanlara benzeyen bir insan yüzü. Kaşları, gözleri, yüzü, burnu, kulakları, saçları ile sen de herkes gibi bir insansın. Ama aynada herhangi bir insanı görüyor değilsin. Kendini görüyorsun. Tümüyle sana özel, sadece senin için yaratılmış bir yüz görüyorsun. Yani senin yüzün gibi başka bir yüz yok. Onun için yüzüne bakanlar seni, sadece seni görüyorlar. Seni tanıyanlar yüzünden tanır, sevenler yüzünü sever. Herkese benzeyen birini değil. Bütün zamanlarda, senin yüzün gibi bir yüz olmadı, senin yüzün gibi bir yüz olmayacak.

              Şimdi tekrar düşün. Sen, en azından yüzüne bakarak anlayabileceğin gibi, seni yaratan için bir tanesin, biriciksin, çok özelsin. Aynaya bakıp yüzünü gördüğünde, hep bunu hatırla. Sen hayran olduğun birilerine benzediğin için önemli değilsin. Sen şarkılarını severek dinlediğin şarkıcı gibi konuştuğun için özel değilsin. Sen giydiğin ayakkabı sayesinde, tuttuğun takımın başarıları yüzünden, tişörtünün üzerinde yazan marka için biricik değilsin. Sen, sadece “Sen” olduğun için önemlisin. Seni biricik, bi’tanecik ve özel olarak yaratan, yaşatan bir Yaratıcı seni önemsediği için önemlisin.

              Kendini kendine böl

              Etrafına bir bak. Ne kadar çok insan ne kadar çok şey peşinde koşuyor. Çok para, çok mal, çok yer, çok iş, çok yemek, çok araba, çok tatil, çok çok… Ne kadar telaşla yaşıyorlar. Herkesin çok acelesi var, çok telaş içindeler, çok koşturuyorlar, hep bir yerlere yetişmek istiyorlar. Durup kalsalar kaybedecekler sanki.. Koşturmasalar ellerindekileri düşürecekler gibi.
              Şimdi bir de kendine bak. En çok ne mutlu ediyor seni? Kimler sana gerçek dostluk yüzü gösteriyor? Kaç sahici arkadaşın var? Kaç sırdaşın var? Çok az şey mutlu ediyor seni. Dostların pek az. Arkadaşlarının ve sırdaşlarının sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Bazen sadece nefes almak seni mutlu etmeye yetiyor. Özlediğin bir dostunu görmek, özlediğin bir sahilde yürümek, sevdiğin bir yiyeceği yemek, sevdiğinin iki gözünün içine içine bakmak mutlu ediyor seni. Hepsi az şeyler.. Çok az şeyler…

              Şimdi geri dön. Dur ve yeniden bak. Meydanlarda koşturan insanların aradıklarını bir düşün. Merdivenleri telaş içinde tırmanan, otoyolları son hızla tüketen kalabalıkların neyin peşinde olduğunu düşünmeye çalış. Aslında onların çoğu senin çoktan bulduğun çok az şeyin peşinde. Ama çok koşturdukları için bir türlü durup kendilerine soramıyorlar. Yazık ki aradıklarını sandıkları şeyi bulduklarında da tanımayacaklar.

              Sen senin için önemlisin. Biricik olduğun için önemlisin. Kendini başkalarıyla kıyaslamayı bırak. Kendini kendinle kıyasla. Kendini başkalarının yaşadıkları ile tanımlamak yerine kendi yaşamınla tanımla. İçinde başkasının plağı çalmasın. Kendi sesinle konuş. Kendi yüzünle bak hayata. Kendini önemli bilerek yürü sokaklarda.

              Nefes alıp verebildiğin için, güneşe çıplak gözle bakabildiğin için, rüzgârı hissedebildiğin için mühimsin. Yaratıldığın için önemlisin. Kendini kendine bölersen, eline tam tamına bir 1 geçecek. Ne yarımsın, ne eksiksin, ne de kimselerin seni tamamlamasına ihtiyacın var. Sen mühimsin.
              Engin.Colman.ALnznho.Serkan.Murat.

              Yorum


              • Hayallerini Yak Evi Isıt

                Bir tek seni sevdiğim doğruydu... Ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı... Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin...

                Tepeden tırnağa aşka, tepeden tırnağa özleme batmış bir hayalet...

                Bu hayaletin çinde beni değil seni gördüler hep. Çoğu bu hayalete dayanamayıp çekip gitti...

                Kimisi senin beklettiğin kapıda, beni bekledi. Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan...

                Ve ben en çok onların sevgisine inandım. En çok onlara derinden üzüldüm. Ve hep mrak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye...

                Dünyanın iyi bir yer olduğuna ve yaşamak için çok sebep bulunduğuna, bu insanların bir hayalete duydukları o akıl almaz, o sonsuz sevgileri yüzünden bir kez daha inandım...

                Seni unutmak için başladığı her aşkı, yine seninle aldatan bir hayalete...

                Seninle kendini, bütün hayatını, düşlerini, çocukluğunu, yaşadığı bütün acıları aldatan bir hayalete...

                Bir tek sana duyduğu sevgisi doğru olan, bu yüzden bütün hayatı bir yalan olan hayalete...


                CEZMİ ERSÖZ
                Engin.Colman.ALnznho.Serkan.Murat.

                Yorum


                • Benim deminki yazi üzerine paylasmak istedigim iki siir var.

                  Birincisi Nazim Hikmet'in Saman Sarisi siirinden bir bölüm:

                  (...)
                  kapıcı uğurladı beni gocuğu geceye batık
                  yürüdüm buz gibi esen yelin ve neonların içinde yürüdüm
                  vakit hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına
                  çıktılar önüme ansızın
                  oraları gündüz gibi aydınlıktı ama onları benden başka gören olmadı
                  bir mangaydılar
                  kısa konçlu çizmeleri pantolonları ceketleri
                  kolları kollarında gamalı haç işaretleri
                  elleri ellerinde otomatikleri vardı
                  omuzları miğferleri vardı ama başları yoktu
                  omuzlarıyla miğferlerinin arası boşluktu
                  hattâ yakaları boyunları vardı ama başları yoktu
                  ölümlerine ağlanmayan askerlerdendiler
                  yürüdük
                  korktukları hem de hayvanca korktukları belli
                  gözlerinden belli diyemem
                  başları yok ki gözleri olsun
                  korktukları hem de hayvanca korktukları belli
                  belli çizmelerinden
                  korku belli mi olur çizmelerden
                  oluyordu onlarınki
                  korkularından ateş etmeğe de başladılar artsız arasız
                  bütün yapılara bütün taşıt araçlarına bütün canlılara
                  her sese her kımıltıya ateş ediyorlar
                  hattâ Şopen Sokağı'nda mavi balıklı bir afişe ateş ettiler
                  ama ne bir sıva parçası düşüyor ne bir cam kırılıyor
                  ve kurşun seslerini benden başka duyan yok
                  ölüler bir SS mangası da olsa ölüler öldüremez
                  ölüler dirilerek öldürür kurt olup elmanın içine girerek
                  ama korktukları hem de hayvanca korktukları belli
                  bu şehir öldürülmemiş miydi kendileri öldürülmeden önce
                  bu şehrin kemikleri birer birer kırılıp derisi yüzülmemiş miydi
                  derisinden kitap kabı yapılmamış mıydı yağından sabun saçlarından sicim
                  ama işte duruyordu karşılarında gecenin ve buz gibi esen yelin içinde sıcak
                  bir fırancala gibi
                  vakit hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına
                  Belveder yolunda düşündüm Lehlileri
                  (...)

                  Yorum


                  • Ikincisi Paul Celan'a ayit Ölüm Fügü adli siir:

                    Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
                    ve öğlenlerle sabahlarda bir de geceleri
                    hiç durmaksızın içmekteyiz
                    bir mezar kazıyoruz havada rahat yatılıyor
                    Bir adam oturuyor evde yılanlarla oynayıp yazı yazan
                    hava karardığında Almanya'ya senin altın saçlarını yazıyor Margarete
                    bunu yazıp evin önüne çıkıyor ve yıldızlar parlıyor
                    köpeklerini çağırıyor ıslıkla
                    sonra Yahudilerini çağırıyor ıslıkla toprakta bir mezar kazdırıyor
                    bize buyruk veriyor haydi bakalım şimdi dansa

                    Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
                    ve sabahlarla öğlenlerde bir de akşamları
                    hiç durmaksızın içmekteyiz
                    Bir adam oturuyor evde yılanlarla oynayıp yazı yazan
                    hava karardığında Almanya'ya senin altın saçlarını yazıyor Margarete
                    senin kül olmuş saçlarını Sulamith bir mezar kazıyoruz
                    havada rahat yatılıyor

                    Adam bağırıyor daha derin kazın toprağı siz ötekiler
                    şarkılar söyleyip dans edin
                    tutup palaskasındaki demiri savuruyor havada gözlerinin
                    rengi mavi
                    sizler daha derine sokun kürekleri ötekiler devam edin
                    çalmaya ve dansa

                    Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
                    ve sabahlarla öğlenlerde bir de akşamları
                    hiç durmaksızın içmekteyiz
                    bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margarete
                    senin kül saçların Sulamith adam yılanlarla oynuyor

                    Sesleniyor daha tatlı çalın ölümü çünkü o Almanya'dan
                    gelen bir ustadır
                    sesleniyor daha boğuk çalın kemanları sonra sizler
                    duman olup yükseliyorsunuz göğe
                    sonra bir mezarınız oluyor bulutlarda rahat yatılıyor

                    Gece vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü
                    sonra öğlen vakitlerinde ölüm Almanya'dan gelen bir ustadır
                    akşamları ve sabahları içmekteyiz hiç durmadan
                    ölüm bir ustadır Almanya'dan gelen gözleri mavi
                    bir kurşunla geliyor sana tam göğsünden vurarak
                    bir adam oturuyor evde senin altın saçların Margarete
                    köpeklerini salıyor üstümüze havada bir mezar
                    armağan ediyor
                    yılanlarla oynuyor ve dalın düşlere ölüm Almanya'dan
                    gelen bir ustadır

                    senin altın saçların Margarete
                    senin kül olmuş saçların Sulamith


                    Çeviri: Sevil Eryaşar

                    Yorum


                    • Aslinda Çok gÜzelde bilinen Şİİrlerden deĞİlde,olaylardan deĞİl kendİn yazsan daha iyi olrdu serap.saygilarimla

                      Yorum


                      • Ben bir Ayten'dir tutturmuşum
                        Oh ne iyi
                        Ayten'li içkiler içip
                        Sarhoş oluyorum ne güzel
                        Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
                        Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
                        Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum
                        Ayten üstüne
                        Saatim her zaman Ayten'e beş var
                        Ya da Ayten'i beş geçiyor
                        Ne yana baksam gördüğüm o
                        Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
                        Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
                        Günlerden Aytenertesidir
                        Odur gün gün beni yaşatan
                        Onun kokusu sarmıştır sokakları
                        Onun gözleridir şafakta gördüğüm
                        Akşam kızıllığında onun dudakları
                        Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
                        Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
                        Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz
                        Onu siz de seversiniz benim gibi
                        Ama yağma yok
                        Ayten'i size bırakmam
                        Alın tek kat elbisemi size vereyim
                        Cebimde bir on liram var
                        Onu da alın gerekirse
                        Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
                        Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
                        Parasızlık da bir şey mi
                        Ölüm bile kötü değil
                        Aytensizlik kadar
                        Ona uğramayan gemiler batsın
                        Ondan geçmeyen trenler devrilsin
                        Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
                        Kapansın onu görmeyen gözler
                        Onu övmeyen diller kurusun
                        İki kere iki dört elde var Ayten
                        Bundan böyle dünyada
                        Aşkın adı Ayten olsun

                        ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

                        html .fb_share_link { padding:2px 0 0 20px; height:16px; background:url(http://static.ak.fbcdn.net/images/sh...on.gif?2:26981) no-repeat top left; }
                        En son ferhat çınar tarafından düzenlendi; 13.05.2010, 21:13.

                        Yorum


                        • artık şiiri paylaştım,bu şiiri herkes kendı sevdiğinin ama gercekten sevdiğinin ismini ekleyıpda okuyabulur da

                          Yorum


                          • Yeni bir gün, yeni bir başlangıç...

                            Yeni bir ümit...

                            Ve...

                            Soğuk ve yağışlı bir bayram sabahı.

                            Heyecanlıyım,

                            Ve suskun,

                            Ve daha cesaretli...

                            Uzaklardan gelen,

                            İçimde bir yerlere gizlenmiş,

                            Sadece sesini duyabildiğim bir yabancı.

                            Karşımda...

                            Yabancı değil artık bana ve duygularıma.

                            Zaman akıp gidiyor...

                            Duyulması istenenler duyuluyor...

                            Bazen sessizlik alıyor sözü.

                            Bazen de bakışlar anlatıyor söylenemeyenleri...

                            Neydi istenen?

                            Yaşadığımızın, paylaştığımızın adı neydi?

                            Herşey söylenmiş miydi?

                            Derken...

                            Zamanı gelmişti ayrılığın...

                            Bir yabancıydın beklediğim...

                            Ve şimdi sevdiğim adamsın, özlediğim...

                            Seviyorum seni

                            Yorum


                            • İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor...
                              Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için...
                              Konuşmaktan korkuyor eleştirilmekten korktuğu için...
                              Yaşlanmaktan korkuyor gençliğin kıymetini bilmediği için...
                              Unutulmaktan korkuyor dünyaya iyi bir şey vermediği için...
                              Ve ölmekten korkuyor...Aslında yaşamayı bilmediği için...

                              Yorum


                              • Şiirin duyarlıklarından soylu tatlar alabilen kişi, gerçek bir şairdir; ömrü boyunca bir tek dize yazmamış olsa da.

                                Yorum

                                Üzgünüz, bu sayfayı görüntüleme yetkiniz yok
                                Yükleniyor...
                                X