Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Paylaşmak İstediğiniz Yazılar...

Daraltma
X
  •  
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • ....

    Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim…
    Ya bunlar Türkçe değil, yahut ben Türk değilim!

    Oysa halis Türk benim, bunlar işgalcilerim;
    Allah Türke acısın, yalnız bunu dilerim.

    NECİP FAZIL KISAKÜREK
    Kazım Abi (kalbimizdesin) "Trabzonspor'u tutmak statükoya başkaldırmaktır..."
    Şenol Güneş: "Parayla yapılamayanı, emeğimizle, dürüstlüğümüzle, calışarak yaptık. Tarih bunu da yazar."

    Yorum


    • AYRILAMAZSIN !

      Aşk bazen bir özgürlük çağrısı gelir başkalarına, bu durum hep hüzün doludur. Bir yanın bittiğini kabul etse de diğer yanın “Belki yapılacak bir şey daha vardır” der durur. Kıpırdayamazsın, bir tek adım bile atamazsın, öylece durur gözlerinin içine bakarsın. Sana yine de “Gel” demesini beklersin. “Ben de senden ayrılamam” demesini beklersin. Ama o iki kelime hiç çıkmaz ağzından, duyamazsın. Gururlusundur, istenmediğin yerde duramazsın. “Evet, bence de bitmeliydi bu aşk” diye sözcükler çıkar ağzından. Ama buna sen bile inanamazsız. Gururun oyun oynamaya başlar sana önce “Belki biraz zaman vermeliyiz birbirimize” diyerek gururunu ucundan köşesinden yemeye başlarsın.

      Öyle bir an gelir ki “Ne olur ayrılmayalım” diye karara varırsın. Bu sözleri nasıl söylediğine inanamazsın. Alışmışsındır O’nun sıcaklığına, hiç kimsede bulamayacağını bilirsin. Kimse O’nun gibi gülemez, kimse O’nun gibi dokunamaz, kimseyi O’nun kadar sevemeyeceğini düşünmeye başlarsın. Bunlar içini sıkar, nefes alamazsın. Ne uykular uyku, ne de geceler gece. Birkaç dakika huzurlu uykuya hasretsindir artık.

      Uyuyamazsın, O’ndan gelecek haberi, küçücük bir ışığı umutsuzca beklersin. Telefon yanında kaç gece sabahladığını hatırlayamazsın. Yoktur tek haber bile, beklemek ölüm gibi gelir insana. Aslında ölüm fikri de pek garip değildir artık. Öylesine umutsuz kalırsın ki ölümle ilgili planlar yaparken bile O’nun tekrar geri dönme olasılığını hiç çıkarmazsın aklından, o yüzden ölemezsin.

      Hayat devam ediyordur. Ama bir şeyler hep yarımdır, hep eksiktir. Yüreğin asla eskisi gibi atmayacaktır. Başka aşklar seni kandıramayacaktır. Kiminle beraber olursan ol, O’nu her zaman hatırlayacaksındır. Yıllar sonra bile olsa bir gün sana “Gel” derse nerede ve kiminle olursan ol arkana bakmadan O’na koşacaksındır. Kahredici gerçektir bu. Bu gerçeği bilmek çok daha acı vericidir. Katlanırsın çünkü acı senin kardeşindir. O kim bilir kiminle hangi mutlu hayatın içinde, yeni aşkının tadını çıkartmaktadır. Bunu da bilirsin bilirsin ama…

      AYRILAMAZSIZ !
      Bülbül her mevsim; gül bir mevsim...
      Gül bir mevsim açsa da, bülbüle sorsan, kokusu her mevsim...

      Yorum


      • ADALET

        yaşlı kadın yatağından kalktı. sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. penceresinden gözüken kurtuluş parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. abdestini aldı, sabah namazını kıldı. mutfağa yöneldi. çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı. oturma odasına yöneldi. eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti. masanın üstü çerçeveler ile doluydu. bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı. çerçevenin içindeki fotoğrafta istiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. yaşlı kadın 'günaydın anne, günaydın baba' dedi. usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı. bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. 'günaydın kocacığım' dedi. kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı. artık gözlerinden yaş damlıyordu. fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp 'günaydın evlatlarım' dedi. tüm çerçevelere kısaca göz atıp 'sizleri, hepinizi çok özledim' dedi.
        gözlerinde biriken yaşları sildi. artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. ağır ağır numaraları çevirdi. karşısına çıkan adama 'bir taksi istiyorum' dedi ve adresi verdi. kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu. sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. 'patlama be adam' dedi. nihayet taksiye binebildi. 'teyze hoş geldin' dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. 'nereye gidiyoruz?' kadın kısa bir sessizliğin sonunda 'tüm bir gün beni taşırmısın?' diye sordu. 'sana 500 lira veririm.' adam küçümser bir gülümseme ile, 'mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze' dedi.
        kadın gülümsedi
        'o zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?'
        'kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. ilk önce nereye gideceğiz?'
        'anıtkabir'e'
        'anıtkabir'e mi?
        'evet'
        'tamam teyzeciğim'
        'yaş kaç teyzeciğim?'
        'seksen sekiz'
        'maşallah allah uzun ömür versin teyzeciğim'
        'allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum'
        'haklısın teyzecim'
        taksi anıtkabir'in kapısına gelmişti. şoför 'teyzeciğim geldik' dedi. dalgın görünen kadın 'evladım burada yardımına ihtiyacım var' dedi. 'benimle gel' adam şaşırmıştı. 'tabii teyze' dedi. kuşkulu gözlerle 'bizi buraya alırlar mı?' diye sordu.
        o ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. gözlerinden ateş fışkırarak 'ne demek almamak? sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?' dedi
        'hayır'
        'kaç yıldır ankara'da yaşıyorsun?'
        'ben ankaralıyım teyze. doğma büyüme'
        'ee o zaman'
        'ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben'
        kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.
        şoför utanmıştı. mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. merdivenlere geldiklerinde şoför kuşkulu bir şekilde
        'nasıl çıkacaksın teyze?' diye sordu.
        'her ay nasıl çıkıyorsam öyle'
        'her ay geliyormusun?'
        'evet'
        uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. içerisi çok serindi. şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. kadının nefes alışları sıklaşmıştı. nihayet mozolenin önüne geldiler. kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. çantasını açtı. tek bir karanfil çıkardı. mozoleye doğru ilerledi. çiçeği mozoleye koydu. şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti. 'hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım' ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp fatiha okumaya başladı. şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. kadın bir anlık suskunluktan sonra 'hadi gidelim' dedi.
        geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı. 'yoruldun mu teyze' dedi.
        kadın sustu. bir süre suskunluktan sonra 'evet hem de çok yoruldum' diye cevapladı.
        'nereye gidiyoruz?'
        'bankaya'
        şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. bu yaşlı kadının atatürk'e verdiği söz ne olabilirdi? en sonunda dayanamadı.
        'teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?'
        'sor bakalım evladım'
        'anıtkabir'de atatürk'e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. o söz nedir?'
        'uzun hikaye evladım'
        'olsun be teyze anlat ne olur'
        'ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti atatürk. beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. bende 'adalet' dedim. bunun üzerine 'ne güzel ismin varmış' dedi. 'okulu bitirince ne olacaksın' dedi bana. hemşire dedim. oda 'güzel meslek ama bence sen hakim ol ismine çok yakışır' dedi. ben kadından hakim olmaz ki dedim. kaşlarını çattı, 'sen istedikten sonra olur. senden söz istiyorum hakim olacaksın' dedi .'
        'sen ne dedin peki?'
        'mustafa kemal emretmiş ne denir? söz verdim.'
        'peki olabildin mi adalet teyze?'
        'evet ben cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.'
        'vay be. sende ne hikaye varmış adalet teyze'
        'herkesin bir hikayesi vardır evladım. herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin'
        'haklısın adalet teyze. bu bankamı gelmek istediğin'
        'evet'
        'yardım edeyim mi? bende geleyim mi?'
        'hayır. sen burada bekle lütfen.bu arada adın neydi evladım'
        'osman teyzeciğim'
        'tamam osman. beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?'
        'tamam teyzeciğim'
        adalet hanım bankadan içeri girdi. osman öğlen saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. yemek boyunca adalet hanımı düşündü. 'kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür' diye düşündü. tam vaktinde bankanın önündeydi. adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.
        'hoş geldin hakim teyze'
        'çok uzun zamandır bana hakim denmemişti.'
        'hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?'
        'yok aksine hoşuma gitti. sağol'
        'nereye gidiyoruz?'
        'seyranbağlarına'
        'tabii'
        'hakim teyze çok yer gezmişsindir sen'
        'tüm anadolu'yu karış karış gezdik rahmetli kocamla'
        'ne iş yapardı amca?'
        'subaydı.'
        'ne zaman vefat etti?'
        '1952′de'
        'çok olmuş.gençmiş'
        'kore savaşında şehit oldu.'
        'allah rahmet eylesin hakim teyze'
        ' sağol'
        'seyranbağları'na geldik nereye gideceğiz?'
        'sağa sap. ikinci binanın önünde dur.'
        'tamam.buyur hakim teyze.geleyim mi ben'
        'yok bekle burada'
        osman beklemeye başladı. bir ara merak etti. binanın uzaktan görünen levhasına baktı. 'seyranbağları kız yetiştirme yurdu' yazısını okudu. anlam veremedi. 'bu kadın burada ne yapar ki?' diye düşündü.
        yarım saat sonra adalet hanım göründü. yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. kadın 'adalet hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. her zaman yanımızdasınız. kızlarda sizi çok seviyor. ne olur arayı çok uzatmayın. yine gelin' dedi.
        adalet hanım, buğulu gözlerle 'inşallah. kızlara selamımı söyleyin. bende onları çok seviyorum. onlara iyi bakın' dedi.

        araba hareket etti.
        'nereye hakim teyze?'
        'hemen iki sokak öteye'
        osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti. bu binada da 'ankara seyranbağları huzurevi' yazıyordu.
        'bekle beni'
        'tabii hakim teyze'
        yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi adalet hanım. sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. osman dikiz aynasından adalet hanım'ın gözlerinden akan yaşları fark etti.
        'iyi misin hakim teyze'
        'iyiyim osman. eski dostları görünce insan bir hoş oluyor'
        'nereye gidiyoruz?'
        'cebeci asri mezarlığına'
        'tamam'
        'teyze nerelisin sen?'
        'aydın sökeliyim. babam orada pamuk ekerdi. annem ev hanımıydı. sonra kurtuluş savaşı oldu. babam savaşa gitti. söke işgal oldu. biz dağlara kaçtık annemle. saklandık dağ köylerinde. savaş bitince söke'ye döndük. allah'a şükür babam'da sağ salim döndü savaştan.'
        'sonra ne oldu?'
        'liseye aydın'a gönderdi babam. orada atatürk'le karşılaştım. sözümü tutmak için istanbul'a gittim. hukuk fakültesine girdim. orada rahmetli eşimle karşılaştım. o harbiye'de okuyordu o zaman. mezun olunca evlendik..'
        'çocuğunuz var mı?'
        'bir kızım bir oğlum vardı.'
        'neredeler şimdi?'
        'oğlum dışişlerinde çalışıyordu.'
        'ne güzel'
        '1978′de fransa'da ermeniler öldürdüler.'
        'üzüldüm hakim teyze. başın sağ olsun. o da babası gibi şehit oldu yani'
        'evet. şehit babanın şehit oğlu. allah kimseye evlat acısı vermesin.'
        'amin. ya kızın?'
        'o eşi ve çocukları ile izmit'te yaşıyordu. öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.'
        'allah rahmet eylesin.boş boğazlığımla üzdüm seni hakim teyze kusura bakma'
        'sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.sen üzülme sağol'
        'geldik teyze'
        'tamam evladım. al işte paran artık gidebilirsin.'
        'hakim teyze buradan nasıl döneceksin? ben seni bekleyeyim eve bırakayım.'
        'yok beni alacaklar buradan'
        'hakim teyze bu para fazla. kusura bakma ben sana yalan söyledim. taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. affet beni. 350 'yi ona veririm. gerisi kalsın. bende para istemem. bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.'
        'çocukların var mı?'
        'iki tane ellerinden öperler.' taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.
        'adları nedir?'
        'kemal ve ayşe'
        'oğlumun adı da kemaldi.'
        sessizliğin ardından osman'ın elindeki parayı ittirdi adalet hanım..
        'onlara bir şeyler al benim için. onları okut. ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut. atatürk'ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.'
        osman adalet hanımın ellerine sarılıp öptü. ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi. adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; osman yaşlı gözlerle onu izliyordu. hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı. osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. bu gün daha fazla çalışamazdı.
        ertesi gün ankara'da garip bir yağmur yağıyordu. sanki gök delinmişti. osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti. çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. ilk sayfadaki haberlere göz gezdirdi. siyaset doluydu gazete. hiç anlamazdı. sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı. göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti.
        'dün gece geç saatlerde cebeci asri mezarlığında bulunan cesedin cumhuriyet tarihinin ilk kadın hakimlerinden adalet yılmaz'a ait olduğu belirlendi. adalet yılmaz'ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. yılmaz vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek seyranbağları'ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. polis, adalet yılmaz'ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.'
        osman bir anda sarsıldı. gözyaşlarına engel olamıyordu. taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar. bir daha da hiç anlatmadı osman bu yaşadıklarını. herkesin tek bildiği osman'ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında 'gökler bile sana ağlıyor' diyerek ağladığı…

        Yorum


        • AYRILIKLAR VE ASKA DAIR




          Sen beni hiç sevmedin ki, lanetlenmiş bir hastalığı saklar gibi seni içimde saklamamı, gözlerinin benim için büyülü bir hapishane olmasını, göz kapaklarımın içine resmini çizmemi, sevdin. Sen beni hiç sevmedin ki, hiç bitmeyen bir kitap gibi sürekli seni okumamı, duygu yüklü bir bulut olarak içimde dolaşmayı, seni her şeyinle sevmemi, sevdin. Yaptığım her şeyi bırakıp kirpiklerini seyretmemi, gördüğüm her şeyi herkesi sana benzetmemi, cennetten gelmiş olmayı ve sürekli bir ay parçasına benzetilmeyi, sevdin.

          Sen beni hiç sevmedin ki, bir bakış bir simge bir duruş olmayı, güzelliğini anlatırken sözlerin yetersiz kalmasını, İstanbul gibi kadın olmayı, sevdin. İlk okunduğunda su gibi ezberlenen ve bir daha asla akıldan çıkmayan şiir olmayı, hayallerini yüksek sesle kurmayı ve onların anında gerçekleşmesini, sevdin. Seni sevmek için gözlerinin büyülü sessizliğinde seni beklememi, hayatta tanıdığın bütün kadınların toplamı olmayı, yeryüzünde daha önce hiç kurulmamış cümlelerle sana aşkımı anlatmamı, sevdin. Sen beni hiç sevmedin ki, bir sabah kulağına şiirler fısıldayarak seni uyandırmak istememi, seni ilk gördüğüm andan beri kendimi bir ölü gibi hissetmemi sevdin.

          Hayal dünyamın hayal kahramanı olmayı, üç kişilik cehennem bir masada, üç kişilik bir aşk yaşamayı, her fal öncesi tuttuğum dilek olmayı, sevdin. Hayatımın tek gülümseyen yüzü olmayı, sana sanat eseri gibi özenle yaklaşmamı, ufak bir gülüşüne kalbimi ipotek vermemi, sevdim. Sen beni hiç sevmedin ki, sen gidince İstanbul'un yalnızlaşmasını, yokluğunda büyümemi, yokluğuna alışamamayı, zamanları mesafeleri aşan bir sevgiyle sana bağlanmamı, içimi titretmeyi, sevdin. Kaç kere terk etsek de birbirimizi, aradığımız her şeyi yine birbirimizde bulmayı, güzelliğinden gözümü alamamayı anlatamamayı, giderken bıraktığın gölgene aşık olmamı sevdim.

          Sen beni hiç sevmedin ki, uzun hasretin, bitmeyen eksilmeyen bir sevdanın mektubunu yazmamı, çengelli bir iğne gibi seni kalbimde taşımayı, sen yokken sana çiçekler almamı sevdin. Sen yokken sensizliği sevmemi, bana bıraktığın aşk gibi her şeyi yarım yaşamamı, acı çektikçe yazı yazmamı ve olmayan bir aşkın bitmeyen acısını çekmemi sevdin.

          Sen beni hiç sevmedin ki, hasretini sahiplenmemi, sensizken yalan dolan şeyler yaşamamı, hayatta en çok seni sevmemi, seni özlememi, her baktığım yuzde seni aramamı, seninle aynı uykuyu uyumak istememi sevdin. Ezberimi bozmayı, herkesin yanmak istediği bir cehennem olmayı, bir sabah "kalbimin bir parçasını koparıp gittiğinden beri" devam eden anlamsız, rahatsız, hasret ve özlem dolu uykumdan uyandırmayı, sevdin.

          Sen yokken içimde bitmeyen bir hasreti yaşatmamı, sana olan aşkımdan sayfalarca yazılar yazmamı, sana beyaz bir melek gibi davranmamı sevdin. Sen beni hiç sevmedin ki, her gittiğinde seni sevmeye devam etmemi ve her döndüğünde beni yine aynı aşkla bulmayı sevdin. SEN BENİ HİÇ SEVMEDİN,SENİ SEVMEMİ SEVDİN ....
          ODTÜ'lü bir hocanın Trabzonspor atkısıyla dolaşan Trabzonsporlular hakkındaki yorumu;
          "Hocam onlar Trabzonsporlu. Onların sevgisi, derdi bir başka. TRABZONSPOR onlar için bir var olma nedeni. TRABZONSPOR'a küsemez, kızamaz ondan utanamazlar çünkü o zaman şehirlerine küsmüş, şehirlerinden utanmış olurlar''

          Yorum


          • Ayrılmak mı Yakışır?


            Sevgisiz bir yüreği neye yarar taşımak
            Sevmek eğer suç ise gözler neden bakışır
            Madem bize yakışmaz böyle bir aşk yaşamak
            Bağrımıza taş basıp ayrılmak mı yakışır


            Avunmaya çalışma “göze yasak yok” diye
            Sakın beni suçlama “sözlerin bir ok” diye
            Talihsiz aşkımızın sakıncası çok diye
            Bağrımıza taş basıp ayrılmak mı yakışır


            Kendin yarat şansını, sitem etme durmadan
            Geçip gider mutluluk kapımızı vurmadan
            Bir gün baş başa kalıp, hayal bile kurmadan
            Bağrımıza taş basıp ayrılmak mı yakışır


            Bundan böyle sevgiyle dönmesin mi çarkımız
            Kesilsin mi dansımız, çalmasın mı şarkımız
            Yaşayan bir ölüden kalmasın mı farkımız
            Bağrımıza taş basıp ayrılmak mı yakışır


            Sevmeyene hayat boş her sevene bir cefa
            Aşka değer verip de süren yok mu bir sefa
            “Seviyorum” deyip de sarılmadan bir defa
            Bağrımıza taş basıp ayrılmak mı yakışır


            Saçlarını koklatma, gonca güller der bana
            Her şeyim sana ait, sende var mı yer bana
            Son defa soruyorum, cevabını ver bana
            Bağrımıza taş basıp ayrılmak mı yakışır

            Muammer Baydere
            ODTÜ'lü bir hocanın Trabzonspor atkısıyla dolaşan Trabzonsporlular hakkındaki yorumu;
            "Hocam onlar Trabzonsporlu. Onların sevgisi, derdi bir başka. TRABZONSPOR onlar için bir var olma nedeni. TRABZONSPOR'a küsemez, kızamaz ondan utanamazlar çünkü o zaman şehirlerine küsmüş, şehirlerinden utanmış olurlar''

            Yorum


            • Bir Hint masalına göre, Kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar.
              Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar.
              Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür.
              Ve der ki,
              "Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var.
              O yüzden ben sana yardım edemem."


              Shakespeare, bu konuda söyle diyor :

              "İnsanların çoğu
              Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
              Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
              Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
              Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
              Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
              Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için."
              ~ Yüzümüzün yüreğimizle beraber gülümsediği an’ dır mutluluk. ~

              Yorum


              • "Rabbin sana küsmedi..."

                O'nunlasın herzaman…
                bütün internet bağlantılarından daha hızlı, tüm kısa mesajlardan daha doğrudan, tüm plastik kahramanlardan daha gerçek, tüm tv dizilerinden daha dostça...
                O varken "yalnızlık" sadece bir kelimedir. O'na yakın olduğun oranda yalnız değilsin. O'ndan uzaklığın oranında yalnızsın..


                Sana şefkat eden bir rabbin var : sahipsiz değilsin.
                O seni ve diğerlerini şefkatle terbiye ediyor.
                Herkesi merhametinin kucağında ağırlıyor.
                O seni sevdiği için var eyledi.
                Seni severek var eyledi.
                Senin varlığından hoşnut.
                Senin varlığın O'na yük değil.
                Büyük bir ateşten küçük bir çıra tutuşturulsa ateşten ne eksilir ?
                Yaşaman O'na ağır gelmez.
                Seni beslemek ve büyütmek O'na zor değildir.
                Senden sadece verdiklerine teşekkür etmeni istiyor.
                Hem böylece sana sonsuzca vereceğini de müjdeliyor.
                Sen ona nankörlük etsen de, üzerinden kudret elini çekmiyor.
                Sen onu unutsan da, sana küsmüyor.
                Sadece hatırlamanı istiyor.
                Bekliyor ; sabırla bekliyor..

                Doğum gününü hatırla...
                doğduğun gün dünyadakiler için sıradan bir gündü. o günün en fazla bir yıl öncesinde, dünyaya geleceğin konusunda kimsenin fikri yoktu.
                Sen yoktun, yok olduğunu sen bile bilmiyordun. Hiç gelmeseydin dünyaya, kimse yokluğunu fark etmeyecekti.
                Ne özleyen olacaktı seni , nede yolunu gözleyen..
                Annen baban bile senin eksikliğinden yakınmayacaktı.
                Sen olmadın diye kimse mutsuz olmayacaktı..

                İstersen , dünya tarihini doğduğun günden önce ve sonra diye ikiye ayır.
                Doğumundan önce seni hiç kimse anmıyorken, yaratıcın andı.

                Seni varlığından önce O sevdi.
                Sen yokluğunun farkında değilken, senin var edilmeni diledi.
                Hatta sen varlığının bile farkında olmadığın halde, sana kimseye vermediği bir yüz verdi.
                Başkaları seni doğduğun günden sonra hesaba kattı.
                Yoksa kimsenin umurunda değildin.

                Seni O umursadı.

                En çok unutulmak yaralar kalbini. Öyle zaman olur ki "hiç olsam ama unutmasam dersin" değil mi? Unutulmak hiçlikten ağır gelir sana.

                Yani ki onca yükü çeken gönül, unutulmanın yüküne tahammül edemez. İçine böyle bir duygunun konuluşunu göz ardı edip unutuşun zindanına kapatamıyorsun bilmem farkında mısın?
                İçinden bir ses, sana böyle bir duygu verildiyse bunun bir karşılığı olarak, senin bu dünyada var olmana sebep olan kuvvet unutmaktan uzaktır, demiyor mu ?

                Ruhun yaralarına merhem olma iddiasındaki çağdaş yöntemler, çoğu kez dertlerini, sıkıntılarını unutmanı, üzerini örtmeni söylüyor sana.
                Ne kadar uğraşsan da, antidepresanlara, uyku haplarına ne kadar baş vursan da yetmiyor unutmana.

                Halbuki rabbin senden unuttuğun şeyleri hatırlayarak yaralarını iyileştirmeni istiyor.
                O'nun yolu hatırlamanın yoludur.
                Bu nedenle daima O'nun hatırındasın...
                6 üstü 1 Aşk

                Evli Mutlu Huzurlu T&B

                Yorum


                • Bir derviş bir kucak elmayla bayırlar aşan bir genç kıza rast gelmiş.
                  Derviş: nereye gidersin o kucağına doldurduğun da nedir? diye sormuş
                  Uzak bir tarlayı işaret ederek sevdiğim orda çalışıyor ona elma götürüyorum demiş kız.
                  Derviş kaç tane ? diye sormuş birden
                  Kız gayet sakin bir halde demiş ki :
                  - İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç...
                  ............ ..Usulca koparmış derviş zikir çektiği elindeki tesbihini... ....
                  6 üstü 1 Aşk

                  Evli Mutlu Huzurlu T&B

                  Yorum


                  • DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ

                    Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir
                    dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi.
                    "İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum." Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye
                    yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol
                    yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe
                    topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına
                    yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi.
                    "Benim ikizler acıkmıştır."
                    Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın
                    altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan
                    ekmeklerden dört-beş tane çıkardı.
                    Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş,
                    tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç
                    tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu.
                    Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum. Neden taze ekmeği
                    beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!..
                    "Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir
                    olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."
                    "Kim bu adam?" diye sordum.
                    "Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında
                    vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır
                    onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla."
                    Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve
                    ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum.
                    "Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün
                    taze ekmek yesinler." Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz
                    sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına
                    doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.
                    "Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana
                    bugün pasta gibi ekmek vereceğim."
                    Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı
                    göğsüne bastırırken. "Allah, senden razı olsun evladım" dedi.
                    "Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun?"
                    6 üstü 1 Aşk

                    Evli Mutlu Huzurlu T&B

                    Yorum


                    • Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar
                      delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.
                      Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir
                      kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
                      Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
                      Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı... “Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
                      “Bana biraz tuz getirir misiniz” dedi. “Kahveme koymak için.”
                      Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı
                      kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı.

                      Kız, merakla “Garip bir ağız tadınız var.” dedi.. Delikanlı anlattı: “Çocukken
                      deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.
                      Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.
                      Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı
                      dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu
                      ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.
                      Onları ve evimi öyle özlüyorum ki...”
                      Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden
                      çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar
                      özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini
                      arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya
                      başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi...

                      O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak.
                      Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...
                      Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses,
                      prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses
                      ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu...
                      Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...
                      40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. “Ölümümden sonra aç” diye
                      bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında: “Sevgilim,
                      bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum
                      için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.

                      İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki,
                      şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken,
                      değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim
                      ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
                      defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim.
                      Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...
                      İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
                      Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
                      Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın
                      en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
                      Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden
                      tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim,
                      ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...”
                      Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında
                      birgün biri, kadına “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye soracak oldu..

                      Gözleri nemlendi kadının...
                      Çok tatlı!.. dedi...
                      6 üstü 1 Aşk

                      Evli Mutlu Huzurlu T&B

                      Yorum


                      • Neydi seni böyle vazgecilmez yapan
                        Böylesine degerli kilan?
                        Var olupta dokunamamakmiydi?
                        Benim olmamanmiydi?
                        Belkide özlemindi...kimbilir...
                        Ama insan yanibasindakini nasil olurda özler?
                        Bir nefes kadar yakindi bedenin bana
                        Ama duygularin okyanuslar kadar uzak.
                        ..
                        Seni gördügümde sana dokunamamak
                        Yüzüne bakip seni seviyorum diye haykiramamak
                        Sarilip gözyaslarimi omzuna damlatamamak
                        Beni en cok acitan bunlari yanlizca rüyalarima sigdirmak...
                        Belkide bunlardi seni böyle vazgecilmez yapan
                        Böylesine degerli kilan...
                        Ben seni karsiliksiz sevdim
                        Belkide seni degil seni karsiliksiz sevmeyi sevdim
                        Ama sunu biliyorumki sevmekten hic vazgecmedim...
                        Vede gecmeyecegim...
                        En son Cafer KILIÇSOY tarafından düzenlendi; 09.02.2009, 20:24.
                        ODTÜ'lü bir hocanın Trabzonspor atkısıyla dolaşan Trabzonsporlular hakkındaki yorumu;
                        "Hocam onlar Trabzonsporlu. Onların sevgisi, derdi bir başka. TRABZONSPOR onlar için bir var olma nedeni. TRABZONSPOR'a küsemez, kızamaz ondan utanamazlar çünkü o zaman şehirlerine küsmüş, şehirlerinden utanmış olurlar''

                        Yorum


                        • Tesekkurler Cafer abi bu yazi icin...Yahu sanki hissetiklerimi yazmissin...
                          YASAMAK BIR AGAC GIBI TEK VE HUR VE BIR ORMAN GIBI KARDESCESINE===>TSira YasemiN<===

                          Yorum


                          • darağacında asılı bedenimden
                            acıyla kıvranan ruhumun çıkışını izliyorum bir köşeden...
                            Bir yandan adı:'yalanlar'dan kurtuldum diye sevinirken
                            Bir yandan da geride seni bırakıyorum diye canım acıyor o an...
                            Geride bıraktım herşeyi,seni bile...
                            Vazgeçtim yaşamaktan senden bile...
                            Ölmekle yaşamak arasında gelip giderken..
                            Darağacında buldum kendimi birden...
                            Orada bir yerlerde olduğunu bile bile
                            Yokluğun canımı acıtıyordu işte...
                            Acılarıma son vermekse,
                            Darağacında sallanan bir ipe bakıyor belki de..
                            Veda ediyorum geçmişime,
                            Çıktığım taburenin üstünden..
                            Boynuma ipi dolarken,
                            Tek bir gözyaşı dökülüyo gözlerimden
                            Yüreğimdeki seni alıp götürüyo benden
                            Tabureyi deviriyorum işte o an..
                            Nefes alamak zorlaşırken,
                            Son veriyorum hayatıma
                            Bir darağacının gölgesinden


                            Amatörce benim yazdığım bi şiir...
                            Mustafa abimiz huzur içinde yatıyordur. Bu işi yapanlar bu insanlara çanak tutanlar bu işi aklayanlar bu işte sessiz kalanlar acaba onların yatacak yeri var mıdır?
                            Trabzonspor 'eski' kaptanı

                            Yorum


                            • Seni ne çok sevdim ben. Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim. Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.

                              Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir. Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar. Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı gecelerim. Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni tanımadın, beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni, ip asmaz, çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil, yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.

                              Ey Sevdiğim.. Ben seni ne çok sevdim. Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık almamaktır. Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin.. Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı, senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı. Anladım ki beni hiç duymayacaksın.

                              Sana sitem edemem. Sana kırılamam. Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim. O da MUTLU OLMAN.

                              MUTLU OL SEVDİĞİM.. BİRİCİĞİM.
                              En son Cafer KILIÇSOY tarafından düzenlendi; 09.02.2009, 20:38.
                              ODTÜ'lü bir hocanın Trabzonspor atkısıyla dolaşan Trabzonsporlular hakkındaki yorumu;
                              "Hocam onlar Trabzonsporlu. Onların sevgisi, derdi bir başka. TRABZONSPOR onlar için bir var olma nedeni. TRABZONSPOR'a küsemez, kızamaz ondan utanamazlar çünkü o zaman şehirlerine küsmüş, şehirlerinden utanmış olurlar''

                              Yorum


                              • Seni sevdigimi hic bir zaman bilmeyeceksin, adim gectiginde eski bir dosttu diyeceksin; bir gün benim seni sevdigim gibi sende birisini seveceksin...

                                Aglayacaksin günlerce onun icin, daha önce bir damla yas dökmeyen inatci gözlerine söz geciremeyeceksin. Kahrolacaksin onu gördükce, konustukca, karsisina gecip saatlerce sustukca...

                                Lanet edeceksin ona bu kadar yakin olduguna, her seyini bileceksin bir dost olarak, asklarini dinleyeceksin saatlerce ve birer birer öldürmek isteyeceksin onlari. Sira sana geldiginde hicbir askini anlatamayacaksin ona, tekrar tekrar kahrolacaksin...

                                Cünkü tek ve en büyük askinin karsisinda olacaksin...
                                Ona ondan bahsedemeyecek, icine atacaksin büyük askini...
                                Ve bu büyük ask öyle bir hal alacak ki icinde, artik icinden atmak isteyeceksin. Eline kalemi alip aklina gelen her seyi dökeceksin kagida...
                                Askinin büyüklügü karsisinda sende sasiracaksin. Onun yaninda olmaktan, onun pesinde kosmaktan belki de hayatinin en büyük firsatlarini kaciracaksin. Arkana bakip bir sans daha istediginde cok gec olacak...
                                Ona ne kadar yakin olmak istersen, o senden o kadar uzak duracak...
                                Bir nefes kadar yakininda sandigin insanin aslinda baska diyarlarda oldugunu, baska baharlara adim attigini anlayinca kahrolacaksin...
                                Icindeki bu ask bir tutkuya dönüsecek artik. Her gün onu görmek, sesini duymak, hic olmazsa adini isitmek isteyeceksin...
                                En güzel fotograflarina bile bakmak yetmeyecek sana. Hediyeler alacaksin ona, kücük ama anlamli. Onun sana biraktigi her hatirayi, aldigi her hediyeyi sanki paha bicilmez bir eser gibi koruyacaksin herkesten...
                                En yakin arkadasindan bile kiskanacaksin onu. Onun yaninda gördügün herkesten nefret edeceksin. Ona kendinden yakin gördügün herkes en büyük düsmanin, en ezeli rakibin olacak...
                                Her üc kelimendn biri onu düsündürecek sana, bütün sarkilar aklina onu getirecek en anlamsiz saatlerde. Iki saatlik uykularla sürüdereceksin hayatini aylarca...
                                Gözlerin her kapandiginda onun silüeti belirecek karanlikta...
                                Sevgi adina her seyi yapsan da ona ulasamayacaksin...

                                Yavas yavas senden SIKILMAYA baslayacak. Fark edeceksin senden kactigini. Günlerce onu göremeyeceksin. Aklin hep onda olacak, merak edeceksin. Sende uzaklasmak isteyeceksin ondan, belki uzak olursam unuturum diyerek görmezlikten geleceksin yolda, ya da bir selam yeterli olacak senin icin. Ama dayanamayacaksin sonuna kadar...
                                Ona yakin olmak sana sonsuz huzur verdigi icin yine yaklasacaksin ona...
                                Bütün gururunu ayaklar altina alip gideceksin yanina. Her seyinden vazgececeksin onun icin, onun sevmedigi hicbir seyi sevmeyecek, onun istemediklerini yapmayacaksin...
                                Bütün zevklerin birer birer elinden alinacak ama ona olan sevgin daima agir basacak. Tamamiyle sen olmaktan ciktigini anladiginda cok gec olacak. Kacis yolu bulamayacaksin hicbir zaman...
                                Ve birgün; ugruna her seyini yitirdigin, dünyadaki her seyden degerli saydigin o güzel insani bir baskasiyla gördügünde, benim sana yaptigim gibi beddualar yagdiracaksin...
                                Ama EN SÜREKLI ASK KARSILIKSIZ ASK oldugu icin onu hicbir zaman unutamayacaksin

                                Derya.
                                En son Cafer KILIÇSOY tarafından düzenlendi; 09.02.2009, 22:30.
                                ODTÜ'lü bir hocanın Trabzonspor atkısıyla dolaşan Trabzonsporlular hakkındaki yorumu;
                                "Hocam onlar Trabzonsporlu. Onların sevgisi, derdi bir başka. TRABZONSPOR onlar için bir var olma nedeni. TRABZONSPOR'a küsemez, kızamaz ondan utanamazlar çünkü o zaman şehirlerine küsmüş, şehirlerinden utanmış olurlar''

                                Yorum

                                Üzgünüz, bu sayfayı görüntüleme yetkiniz yok
                                Yükleniyor...
                                X