İlk olarak Emirhan Uludüz tarafından gönderildi
Gönderiyi görüntüle
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında herhangi bir mahkeme kararının, kıraathane diyaloglarından değer açısından bir farkı yoktur. İnsanlar için mahkeme kararları, tapeler, itirafların bilgi değeri, kaynının yeğeninin edindiği gizli 'gerçek'lerden daha düşük seviyededir. İddianameyi hazırlayan savcıdan tutun, yargıç, hakim, avukat gibi özel ve yüksek azim, ahlak ve bilgi gerektiren meslekleri icra edenlerin ise kıraathanelerdeki dayılardan bir farkı yoktur. Bencillik ve ahlaksızlığın işlemediği tek bir noktamız yok. Hayatın her yerinde bunu hissedebilirsiniz. Bizim insanımız başkan, reis vb. sıfatlardaki insanların görüşlerine en yüksek dereceden inanır. O yüzden bu toplumu harekete geçirmenin tek yolu ortak değerler kümesinin en üst düzey yetkililerinin yapacakları açıklamalardır. 2011 den beri kupanın R.T.Erdoğan ve onun torpilli çalışma arkadaşları tarafından gasp edildiğini söyleyen herhangi bir başkanımız oldu mu? Olmadı.
Yapılması gereken şey çok basitti, birincisi Fetullah Gülen ve onun kurmuş olduğu din istismarı örgütün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devletin birimlerine Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde kuvvetli bir şekilde sızdığını açıklamak. İkincisi, Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla, şike ve 17-25 Aralık davaları arasındaki farkları delillerin gerçekliği, itiraflar ve hükümet ile cemaatin ilişkileri üzerinden ayırmak ve insanlara ilk ikisinin hükümet ile cemaatin ortaklaşa Türkiye Cumhuriyetine karşı yapılmış ele geçirme ve sızma girişimleri, son ikisinin ise hükümetle arası bozulan cemaatin sızmış olduğu polis teşkilatının toplamış olduğu delillerin hükümete karşı olarak açığa çıkartılması olarak açıklaması gerekir. Üçüncüsü, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hükümetin diğer cemaatlerle kurmuş olduğu siyasi ilişkileri ve devlet kurumlarını aralarında nasıl bölüştüklerini açıklamak gerekiyor. Çünkü bu işin futbolla, sporla olan ilişkisi, siyasetle olan ilişkisinin ufak bir detaydır. Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi oylarıyla değiştirilen şike yasasından sonra Trabzonspor Kulübü ve Başkanının şike ile ilgili bütün demeçlerinin siyasi demeçler olması gerekirdi. Kulüp bünyesinde 'şikeyle mücadele' ya da 'temiz futbol' vb. yapılanmanın kurulup siyaset ve futbol arasındaki çirkin bütün ilişkileri 2011den beri açığa çıkarması gerekiyordu. Davanın peşinde olmak her karar sonrası kulüp sitesinden açıklama yapmak ya da davayı sürekli üst mahkemeye taşımakla olmuyor. Günümüze gelen süreçte neyin ne olacağı belliydi. Trabzonspor kulübü olarak da bu koskoca çetenin hukuksuzluğu ve ahlaksızlığını engelleyebileceğimizi de düşünmüyorum. Ama doğruları, herkesin bildiği ama söylemeye korktuğu doğruları haykırarak ve kayıt altına alarak söyleyebileceğimiz en yüksek makamdan söyleyerek belki Trabzon şehrinin tutumunu değiştirebilirdik. Çünkü Trabzonspor Trabzon şehri için düşünüldüğünden çok daha bağlayıcı bir kurumdur. Biz ise yıllardır kaçak dövüşüyoruz. Cemaatin darbesi öncesi ve sonrası cemaate karşı tavrını değiştiren Fenerbahçe Kulübünün bu yaptığını söylemek darbe öncesi cemaatin sohbetlerine giden sokaktaki amcayı suçlamak kadar basit ve gereksiz. İlişkilerin ve hukuksuzluğun tepesinde bulunan hükümeti işin içine katmadan yapılan her bir açıklama ve tespit, halk nezdinde hükümsüz ve gereksiz kalmaya devam edecektir.
Hepimize geçmiş olsun.
Yapılması gereken şey çok basitti, birincisi Fetullah Gülen ve onun kurmuş olduğu din istismarı örgütün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devletin birimlerine Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde kuvvetli bir şekilde sızdığını açıklamak. İkincisi, Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla, şike ve 17-25 Aralık davaları arasındaki farkları delillerin gerçekliği, itiraflar ve hükümet ile cemaatin ilişkileri üzerinden ayırmak ve insanlara ilk ikisinin hükümet ile cemaatin ortaklaşa Türkiye Cumhuriyetine karşı yapılmış ele geçirme ve sızma girişimleri, son ikisinin ise hükümetle arası bozulan cemaatin sızmış olduğu polis teşkilatının toplamış olduğu delillerin hükümete karşı olarak açığa çıkartılması olarak açıklaması gerekir. Üçüncüsü, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hükümetin diğer cemaatlerle kurmuş olduğu siyasi ilişkileri ve devlet kurumlarını aralarında nasıl bölüştüklerini açıklamak gerekiyor. Çünkü bu işin futbolla, sporla olan ilişkisi, siyasetle olan ilişkisinin ufak bir detaydır. Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi oylarıyla değiştirilen şike yasasından sonra Trabzonspor Kulübü ve Başkanının şike ile ilgili bütün demeçlerinin siyasi demeçler olması gerekirdi. Kulüp bünyesinde 'şikeyle mücadele' ya da 'temiz futbol' vb. yapılanmanın kurulup siyaset ve futbol arasındaki çirkin bütün ilişkileri 2011den beri açığa çıkarması gerekiyordu. Davanın peşinde olmak her karar sonrası kulüp sitesinden açıklama yapmak ya da davayı sürekli üst mahkemeye taşımakla olmuyor. Günümüze gelen süreçte neyin ne olacağı belliydi. Trabzonspor kulübü olarak da bu koskoca çetenin hukuksuzluğu ve ahlaksızlığını engelleyebileceğimizi de düşünmüyorum. Ama doğruları, herkesin bildiği ama söylemeye korktuğu doğruları haykırarak ve kayıt altına alarak söyleyebileceğimiz en yüksek makamdan söyleyerek belki Trabzon şehrinin tutumunu değiştirebilirdik. Çünkü Trabzonspor Trabzon şehri için düşünüldüğünden çok daha bağlayıcı bir kurumdur. Biz ise yıllardır kaçak dövüşüyoruz. Cemaatin darbesi öncesi ve sonrası cemaate karşı tavrını değiştiren Fenerbahçe Kulübünün bu yaptığını söylemek darbe öncesi cemaatin sohbetlerine giden sokaktaki amcayı suçlamak kadar basit ve gereksiz. İlişkilerin ve hukuksuzluğun tepesinde bulunan hükümeti işin içine katmadan yapılan her bir açıklama ve tespit, halk nezdinde hükümsüz ve gereksiz kalmaya devam edecektir.
Hepimize geçmiş olsun.
Yorum