'Şimdi olsa yapmazdım'
Trabzon’da uzun yıllar top koşturdu, milli takımda oynadı. Ama hepiniz onu bir Fener maçında Boliç’in ‘tükürük’ darbesiyle yıkılmasıyla hatırlıyorsunuz. Uşakspor’da varolma mücadelesi veren Osman, “Şimdi olsa yapmazdım” diyor.
13.03.2007
“35 yaşındayım. Futbola karşı içimde öyle bir oynama isteği var ki, belki ben 20’li yaşlarda bu heyecana sahip değildim. Çünkü spora sevgimi hiç yitirmedim, yaz döneminde bile sürekli idman yapan bir insanım. Futbol olmadığı zaman kendimi hayattan kopmuş gibi hissederim. Mümkün olduğu kadar oynamak istiyorum. Bunun için bir sınır koymuyorum. 2-3 sene daha olabilir. Ama tercih edilmek de önemli. Seni düşünen ve takip etmek isteyenlerin bakış açısı da önemli. Tabii bundan en büyük etken benim göstereceğim performanstır. Şu anda performans anlamında da bir sıkıntım yok. Kendimi çok zinde hissediyorum. Bıraktıktan sonra da futbolun içinde kalmayı düşünüyorum.
‘Olağanüstü bir mücadele içindeyiz’
Geçen sezon Şeker’de oynarken, sözleşmemi uzatmıştım. Yapılan yeni transferlerden sonra oluşan bazı problemlere takımın kaptanı olarak tepki gösterdiğim için kulüple ters düştük. Bundan dolayı da ayrıldım. Bu dönem içinde transfere çok vakit kalmamıştı. Mevcut teklifler içinde en iyisini değerlendirmek zorundaydım. Lig A’da olan Uşak’ın teklifi cazipti. Ben de bir Egeli ve uzun yıllar bu bölgeden uzak kalmış bir insan olarak, burayı seçtim. Aslında buraya gelirken, kafamda tereddütler vardı. Futbolda atılım yapamamış ve sosyal faaliyetleri az bir şehir. Böyle bir yerde hayat nasıl geçer diye düşünüyor insan doğal olarak. Ama benim gibi milli olmuş, bir dönem televizyonda izledikleri oyuncuların bu kente gelmesi şehrin futbol sevgisine değişik heyecanlar katabiliyor. Uşak’ta olağanüstü bir mücadelenin içine girdik. Takımın bulunduğu konum itibariyle bir sıkıntı mevcut. Biz de tecrübeli oyuncular olarak Uşak-spor’u layık olduğu yere getirmek için çabalıyoruz. Şu anki konumumuz oldukça sıkıntılı. Hepimize büyük görev düşüyor. Takımımız yetenekli oyunculardan kurulu ama bir türlü istenen sonuçları alamadık. Şanssızlıkları aşamıyoruz.
‘Trabzon benim takımım’
Herkes beni Trabzonlu sanıyor ama değilim. Bordo-Mavili forma altında gösterdiğimiz mücadeleyle o bölgenin insanının inatçı karakterini sergileyip yörenin sevgi ve takdirini kazanmak Trabzonlu olduğumun düşünülmesine yol açtı sanırım. Ben Trabzonspor takımına 1993’te gittim. Yaklaşık 9 sezon orada oynadım, 2002’de ayrıldım. 11-12 senelik bir Trabzon macerası var. Futboldaki çıkış anlamında da en büyük başarıyı orada gösterdim. Tabi ki, bu benim için gurur verici bir olay. Büyük bir şehrin ve büyük bir camianın bana böylesine sahip çıkması beni orayla özdeşleştirmesi mutluluk verici. Aynı zamanda ben bir Trabzonspor taraftarıyım. Her oyuncu arkadaşıma oynayabileceği kulüp olarak Trabzon’u tavsiye ediyorum. O benim takımım öyle düşünüyorum. Trabzon’dan ayrı olsam da sahiplenme duygusu var bende.
‘1996 yılı kırılma noktasıydı’
Trabzonspor’un şu anki durumu beni çok üzüyor. Oynadığım dönemde orada büyük başarılar kazandık. Bizim jenerasyonumuz oldukça başarılıydı. Maalesef bir türlü şampiyonluğu yakalayamadık. Belki onu da başarsak Trabzonspor şimdi çok daha farklı yerlerde olacaktı. 1996 yılında Fenerbahçe ile oynadığımız ve kaybettiğimiz maç kırılma noktasıydı Trabzon açısından. Çünkü orada şampiyonluğu kaybettikten sonra tüm camianın yaşadığı hayal kırıklığı kelimelerle anlatılmaz. Büyük bir camianın 10 sene geriye gitmesine neden olan bir maçtı. Elimizden giden şampiyonluğa oyuncuların suçuymuş gibi bakılması, şehrin heyecanının kırılması, gösterilen tepki karşısında futbolcuların motivasyonunun yitirilmesi orada bir takım aksiliklere sebep oldu. Mevcut takım 1-2 sene içerisinde parçalandı. Bizden sonra oraya böylesine iyi anlaşan ve takım ruhu taşıyan bir topluluk gelmedi. Tabi ki kaliteli oyuncular forma giymiştir. Ancak Trabzon şehrinin yapısı itibariyle o oyuncular oranın ağırlığını kaldıramadılar.
‘Şeker’de bunalım yapmıştım’
Kocaelispor’a gittiğimde 2. Lig’deydiler. Ancak oraya transfer olduğumda 2. Lig’de oynuyorum havasına kapılmadım. Çünkü sonuçta Kocaeli futbol geçmişi olan büyük bir camiaydı. Ancak Şekerspor’a gittiğimde biraz bunalıma girmiştim. Bir gece sabaha kadar ‘ben burada ne arıyorum?’ diye düşündüm ve uyuyamadım. Sonuçta milli takım forması giymiş bir oyuncuydum. Biz kamptayken Süper Lig start aldı. Bakıyordum hep akranlarım orada devam ediyordu ve ben bir 3. Lig kulübündeydim. Hatta gitmeye de kalktım. Söyledim ayrılmak istiyorum diye... Tekrar geri döndük. Ancak zaman içinde bu durumu özümsedim ve kendimi alıştırdım. Daha sonra Şekerspor’da çok güzel zamanlarım geçti, şampiyonluk yaşadık. Özet olarak bulunduğum yeri garipsediğim tek kulüp ilk başta Şeker oldu, onun dışında hiç böyle bir düşünceye kapılmadım.
‘Adam gibi adam desinler yeter’
Profesyonel yaşamaya özen gösteren bir oyuncuyum. Özellikle hiç idman kaçırmamaya dikkat ederim. Çünkü 35-36 yaşına gelmiş bir oyuncu olarak kendimi hâlâ dinç ve oynayabilecek durumda hissediyorsam bunu iyi yaşamama borçluyum. Gece hayatım hiç yoktur. Sigara ve içki hayatımda kullanmadım. Bunlar hep bir artı oluyor. En büyük artı da insanın işini sevmesi. İşini seven insan başarılı olur. Her oyuncu bu şekilde yaşayarak, bizim yaşlarımızda futbol oynamaya devam edebilir. Çoğu maçta bize karşı mücadele eden genç arkadaşlar, ‘Maşallah ağabey hâlâ oynuyorsun. Tay gibisin’ şeklinde sözler söylüyor. Bu ifadeler beni çok mutlu ediyor.
‘Ağır bir söz kullanınca çileden çıktım’
Bir Fenerbahçe maçında Elvir Boliç ile yaşadığımız bir tartışma vardı. Zaten stresli bir maçtı. Mücadele sürekli itiş-kakış içinde geçiyordu. Bir pozisyonda Boliç bana çok yanlış bir kelime kullandı. Benim için ağır bir sözdü. Çileden çıktım. Onun tükürüğüne maçın da getirdiği geriliminle öyle bir refleks-tepki gösterdim. Bu biraz yanlış anlaşıldı. Şimdi olsa böyle yapmazdım.
‘Futbola teşekkür ederim’
Futbola bana verdiği maddi ve manevi kazançlar nedeniyle teşekkür edebilirim. Yani futbol olmasa zaten ne şu anda yaşadığımız hayat standartlarına ulaşabilirdik ne de bu kadar ilgi görürdük. Üst düzey takımlarda oynadığımız için diğer arkadaşlarımıza göre getirimiz daha fazlaydı. Biz de bunu değerlendirmek için bazı şeyler yaptık. Ailemi kimseye muhtaç etmeden hayatımın sonuna kadar götürecek yatırımım var. Genç arkadaşlara hep ‘önünüzde bir hedef olsun’ diyorum. Hedefi olmayan bir insanın geleceği olmaz. Daha alt liglerde bir takımda olabilirsiniz. Muhakkak ve muhakkak önce Süper Lig ardından büyük takımları düşünmeliler. Sonra da milli takımı hedef seçmeleri gerekiyor. Bu amaca ulaşabilmek için en başta özel yaşantılarına çok dikkat etmeleri gerekiyor.”
‘O maçı unutamam’
Milli takımda Macaristan’ı İstanbul’da yendiğimiz maçı unutamıyorum. Hâlâ tüylerim diken diken oluyor o günleri düşünürken. Taksim’deki Hyatt Regency Oteli’nde kalıyorduk. Oradan stada doğru inerken, adeta bir insan seli vardı. İki saat kala bütün kapılar kapanmıştı. Seyirciler bizi, inanılmaz ve kulakları sağır eden bir tezahüratla karşılamıştı. Ben de üst düzey bir performans sergilemiştim. Zaten gazeteciler de hakkımı teslim etmişlerdi. O maç çok özeldi.
Röportaj: Kaan BORA / fanatik
Fotoğraf: Murat AKBAŞ

Trabzon’da uzun yıllar top koşturdu, milli takımda oynadı. Ama hepiniz onu bir Fener maçında Boliç’in ‘tükürük’ darbesiyle yıkılmasıyla hatırlıyorsunuz. Uşakspor’da varolma mücadelesi veren Osman, “Şimdi olsa yapmazdım” diyor.
13.03.2007
“35 yaşındayım. Futbola karşı içimde öyle bir oynama isteği var ki, belki ben 20’li yaşlarda bu heyecana sahip değildim. Çünkü spora sevgimi hiç yitirmedim, yaz döneminde bile sürekli idman yapan bir insanım. Futbol olmadığı zaman kendimi hayattan kopmuş gibi hissederim. Mümkün olduğu kadar oynamak istiyorum. Bunun için bir sınır koymuyorum. 2-3 sene daha olabilir. Ama tercih edilmek de önemli. Seni düşünen ve takip etmek isteyenlerin bakış açısı da önemli. Tabii bundan en büyük etken benim göstereceğim performanstır. Şu anda performans anlamında da bir sıkıntım yok. Kendimi çok zinde hissediyorum. Bıraktıktan sonra da futbolun içinde kalmayı düşünüyorum.
‘Olağanüstü bir mücadele içindeyiz’
Geçen sezon Şeker’de oynarken, sözleşmemi uzatmıştım. Yapılan yeni transferlerden sonra oluşan bazı problemlere takımın kaptanı olarak tepki gösterdiğim için kulüple ters düştük. Bundan dolayı da ayrıldım. Bu dönem içinde transfere çok vakit kalmamıştı. Mevcut teklifler içinde en iyisini değerlendirmek zorundaydım. Lig A’da olan Uşak’ın teklifi cazipti. Ben de bir Egeli ve uzun yıllar bu bölgeden uzak kalmış bir insan olarak, burayı seçtim. Aslında buraya gelirken, kafamda tereddütler vardı. Futbolda atılım yapamamış ve sosyal faaliyetleri az bir şehir. Böyle bir yerde hayat nasıl geçer diye düşünüyor insan doğal olarak. Ama benim gibi milli olmuş, bir dönem televizyonda izledikleri oyuncuların bu kente gelmesi şehrin futbol sevgisine değişik heyecanlar katabiliyor. Uşak’ta olağanüstü bir mücadelenin içine girdik. Takımın bulunduğu konum itibariyle bir sıkıntı mevcut. Biz de tecrübeli oyuncular olarak Uşak-spor’u layık olduğu yere getirmek için çabalıyoruz. Şu anki konumumuz oldukça sıkıntılı. Hepimize büyük görev düşüyor. Takımımız yetenekli oyunculardan kurulu ama bir türlü istenen sonuçları alamadık. Şanssızlıkları aşamıyoruz.
‘Trabzon benim takımım’
Herkes beni Trabzonlu sanıyor ama değilim. Bordo-Mavili forma altında gösterdiğimiz mücadeleyle o bölgenin insanının inatçı karakterini sergileyip yörenin sevgi ve takdirini kazanmak Trabzonlu olduğumun düşünülmesine yol açtı sanırım. Ben Trabzonspor takımına 1993’te gittim. Yaklaşık 9 sezon orada oynadım, 2002’de ayrıldım. 11-12 senelik bir Trabzon macerası var. Futboldaki çıkış anlamında da en büyük başarıyı orada gösterdim. Tabi ki, bu benim için gurur verici bir olay. Büyük bir şehrin ve büyük bir camianın bana böylesine sahip çıkması beni orayla özdeşleştirmesi mutluluk verici. Aynı zamanda ben bir Trabzonspor taraftarıyım. Her oyuncu arkadaşıma oynayabileceği kulüp olarak Trabzon’u tavsiye ediyorum. O benim takımım öyle düşünüyorum. Trabzon’dan ayrı olsam da sahiplenme duygusu var bende.
‘1996 yılı kırılma noktasıydı’
Trabzonspor’un şu anki durumu beni çok üzüyor. Oynadığım dönemde orada büyük başarılar kazandık. Bizim jenerasyonumuz oldukça başarılıydı. Maalesef bir türlü şampiyonluğu yakalayamadık. Belki onu da başarsak Trabzonspor şimdi çok daha farklı yerlerde olacaktı. 1996 yılında Fenerbahçe ile oynadığımız ve kaybettiğimiz maç kırılma noktasıydı Trabzon açısından. Çünkü orada şampiyonluğu kaybettikten sonra tüm camianın yaşadığı hayal kırıklığı kelimelerle anlatılmaz. Büyük bir camianın 10 sene geriye gitmesine neden olan bir maçtı. Elimizden giden şampiyonluğa oyuncuların suçuymuş gibi bakılması, şehrin heyecanının kırılması, gösterilen tepki karşısında futbolcuların motivasyonunun yitirilmesi orada bir takım aksiliklere sebep oldu. Mevcut takım 1-2 sene içerisinde parçalandı. Bizden sonra oraya böylesine iyi anlaşan ve takım ruhu taşıyan bir topluluk gelmedi. Tabi ki kaliteli oyuncular forma giymiştir. Ancak Trabzon şehrinin yapısı itibariyle o oyuncular oranın ağırlığını kaldıramadılar.
‘Şeker’de bunalım yapmıştım’
Kocaelispor’a gittiğimde 2. Lig’deydiler. Ancak oraya transfer olduğumda 2. Lig’de oynuyorum havasına kapılmadım. Çünkü sonuçta Kocaeli futbol geçmişi olan büyük bir camiaydı. Ancak Şekerspor’a gittiğimde biraz bunalıma girmiştim. Bir gece sabaha kadar ‘ben burada ne arıyorum?’ diye düşündüm ve uyuyamadım. Sonuçta milli takım forması giymiş bir oyuncuydum. Biz kamptayken Süper Lig start aldı. Bakıyordum hep akranlarım orada devam ediyordu ve ben bir 3. Lig kulübündeydim. Hatta gitmeye de kalktım. Söyledim ayrılmak istiyorum diye... Tekrar geri döndük. Ancak zaman içinde bu durumu özümsedim ve kendimi alıştırdım. Daha sonra Şekerspor’da çok güzel zamanlarım geçti, şampiyonluk yaşadık. Özet olarak bulunduğum yeri garipsediğim tek kulüp ilk başta Şeker oldu, onun dışında hiç böyle bir düşünceye kapılmadım.
‘Adam gibi adam desinler yeter’
Profesyonel yaşamaya özen gösteren bir oyuncuyum. Özellikle hiç idman kaçırmamaya dikkat ederim. Çünkü 35-36 yaşına gelmiş bir oyuncu olarak kendimi hâlâ dinç ve oynayabilecek durumda hissediyorsam bunu iyi yaşamama borçluyum. Gece hayatım hiç yoktur. Sigara ve içki hayatımda kullanmadım. Bunlar hep bir artı oluyor. En büyük artı da insanın işini sevmesi. İşini seven insan başarılı olur. Her oyuncu bu şekilde yaşayarak, bizim yaşlarımızda futbol oynamaya devam edebilir. Çoğu maçta bize karşı mücadele eden genç arkadaşlar, ‘Maşallah ağabey hâlâ oynuyorsun. Tay gibisin’ şeklinde sözler söylüyor. Bu ifadeler beni çok mutlu ediyor.
‘Ağır bir söz kullanınca çileden çıktım’
Bir Fenerbahçe maçında Elvir Boliç ile yaşadığımız bir tartışma vardı. Zaten stresli bir maçtı. Mücadele sürekli itiş-kakış içinde geçiyordu. Bir pozisyonda Boliç bana çok yanlış bir kelime kullandı. Benim için ağır bir sözdü. Çileden çıktım. Onun tükürüğüne maçın da getirdiği geriliminle öyle bir refleks-tepki gösterdim. Bu biraz yanlış anlaşıldı. Şimdi olsa böyle yapmazdım.
‘Futbola teşekkür ederim’
Futbola bana verdiği maddi ve manevi kazançlar nedeniyle teşekkür edebilirim. Yani futbol olmasa zaten ne şu anda yaşadığımız hayat standartlarına ulaşabilirdik ne de bu kadar ilgi görürdük. Üst düzey takımlarda oynadığımız için diğer arkadaşlarımıza göre getirimiz daha fazlaydı. Biz de bunu değerlendirmek için bazı şeyler yaptık. Ailemi kimseye muhtaç etmeden hayatımın sonuna kadar götürecek yatırımım var. Genç arkadaşlara hep ‘önünüzde bir hedef olsun’ diyorum. Hedefi olmayan bir insanın geleceği olmaz. Daha alt liglerde bir takımda olabilirsiniz. Muhakkak ve muhakkak önce Süper Lig ardından büyük takımları düşünmeliler. Sonra da milli takımı hedef seçmeleri gerekiyor. Bu amaca ulaşabilmek için en başta özel yaşantılarına çok dikkat etmeleri gerekiyor.”
‘O maçı unutamam’
Milli takımda Macaristan’ı İstanbul’da yendiğimiz maçı unutamıyorum. Hâlâ tüylerim diken diken oluyor o günleri düşünürken. Taksim’deki Hyatt Regency Oteli’nde kalıyorduk. Oradan stada doğru inerken, adeta bir insan seli vardı. İki saat kala bütün kapılar kapanmıştı. Seyirciler bizi, inanılmaz ve kulakları sağır eden bir tezahüratla karşılamıştı. Ben de üst düzey bir performans sergilemiştim. Zaten gazeteciler de hakkımı teslim etmişlerdi. O maç çok özeldi.
Röportaj: Kaan BORA / fanatik
Fotoğraf: Murat AKBAŞ
Yorum