Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şenol Güneş Hocamıza Mektuplar Yazdık, Teslim Ettik... | Şenol Hoca "Devam" Dedi!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • Şenol Hocam

    Seni tanıdıkça daha da seviyorum. Futboldan soğumuştum. Sen takımın başında ol yeter. Şampiyon olmak değil mücadele etmek önemli. En öneml mücadele de haksızlığa karşı yapılan mücadeledir.

    Sevgiler, saygılar

    Burhan AÇIKGÖZ \ Karabük
    https://twitter.com/#!/BURHANACIKGOZ78


    https://www.facebook.com/burhanack

    Yorum


    • Senol Günes bir Phenomendir

      Aslinda Senol Hocamizi anlatmaya ne sayfalar ne de zamanimiz yeter ama, birkac satirla ona karsi olan düsüncelerimizi ve sonsuz sevgimizi kelimelere dökmek istedim. Senol Günesin hem Futbolcu, hem Teknik Direktör hem kisilik ve en önemlisi Insan olarak, önce Trabzon ve Trabzonspora sonrada Türkiyeye cok seyler kazandirmistir. Kimisi bunlarin degerini bilir ve Senol Günesden saygiyla söz eder, hakkini teslim etmesini bilir. Kimiside kendisini ve temsil ettigi camia cekemedigi icin, onu yerle bir etmeyi kollar ve yerden yere vurmayi ihmal etmezler. Bu yillar yili böyle olmustur. Hatta Türk Milli Takimini en yüksek Mertebeye, Dünya ücüncülügüne tasidigi zaman bile, onu kücük düsürmek asagilamak icin hertürlü haber yapilmistir. Durusundan, konusmasindan, Kiyafetinden tutunda Karizmatik olmayisina kadar alcakca saldirilara maaruz kalmistir. Senol Günes herseye ragmen Olgunluguyla ve Insanligiyla sineye cekmistir hepsini. Sanki Türkiye her Avrupa ve Dünya Sampiyonalari Finallerin abonesiymis gibi, hatta her gittigi organisasyonda sanki hep en az yari Finale kaliyormus gibi, Dünya ücüncülügüne Burun kiviran ahlaksizlar, neden Dünya sampiyonu olamadi diye yerden yere vuranlar, hatta en vahimi Senol Günese ragmen Dünya ücüncüsü olan Türk Milli Takimindan bahsederek, onu kücük düsürmeyi bir Hobby haline getiren insanlik disi Mahluklar ve Yazarlar türemistir ülkemizde. Halbuki Senol Günes bu Basariyi elde ederken, iki kez Dünya Devi Brezilyayla karsilasmak zorunda birakilmis olmasi bile, gözardi edilmek istendi. Aslinda Senol Günes bir Phenomendir. Trabzonsporda Altin yillarini yasamis ve yasatmis bir Kaleci olarak, bugün Trabzonspor Kulübünün Türkiye sinirlarini asarak tüm Dünyada sevilir olmasinda, belkide en büyük katki sahiblerinden biridir Senol Günes, üstelik öz be öz kendi Memleketimizin Vatan evladidir. Bir Kaleci olmak bir Futbolcu olmaktan cok daha zordur cünkü oynadiginiz Takimin sahada ilk 11 de Futbolcuya verilecek 10 Forma varken bir Kaleciye sadece 1 Forma vardir ve bu Formayi kapmak icin cok ama cok iyi olmak lazim. Bu yüzden bir Kalecinin hayal ettigi ve erismek istedigi hertürlü basariyi fazlasiyla elde etmistir Senol Günes, ama bunu elde ederken en büyük mutlulugu Gönlünü vermis oldugu Takim Trabzonsporda bunlari yasamis ve elde etmis olmasidir. Yillardan beri Kaybedilen sampiyonluklardan sonra Senol Hocamiza ithamlarda suclamalarda bulunanlar, Trabzonsporumuzun Kurtlar sofrasinda kimlerle dans ettigimizi bilmemize ragmen, bunun tescilli belgelerle ve tapelerle ancak gecen sezon 2010/2011 patlak verdi ve Türk Futbolunun Kara lekesi tüm ciplakligiyla gün isigina cikiverdi. Bu Kara lekeyi örtbas etmek isteyen onca kurum ve kuruluslara ragmen, O andan itibaren bile Senol Hocamiz koca bir sezonun emegini alin terini bazi alcaklarin sike ve tesviklerle calmasina ragmen olgun bir sekilde mütevaziligini korumus hep kendisine yakisir yapici demecler vermistir. Iste budur Hocam bizim size olan saygimiz ve sevgimiz.Bize kupalar Sampiyonluklar lazim degil Hocam bize sizin gibi dürüst, Is Ahlaki, saygi ve Insan sevgisi yüklü olan Insanlar lazim. Dünyanin nasil bir Günese ihtiyaci varsa ve onsuz yasayamassa... Trabzonsporunda Senol Günese her daim ihtiyaci vardir. Bugün teknik Direktör bazinda oldugu gibi yarinlarda ise Baskanlik sifatinda Kulübümüzün basinda görmek isteriz seni Hocam. Sen sadece adam gibi adam degil....Adamlarin Adamisin...Senol Hocam. Beraber yürüdük biz bu yollarda Hocam... ve daima Futboldaki tüm kirliliklere ragmen, hepberaber bu yollarda yürümeye devam edecegiz seninle. Allah senin basimizdan eksik etmesin. Sevgiler Saygilar Senol Hocam Arslan Püskül Stuttgart Almanya
      ARSLAN_P_61

      Yorum


      • Şenol Hocam'a ;
        20 yaşında Kayserili bir genç olarak benim ;Trabzonsporlu olma sebeplerimin başında sen geliyorsun hocam.Hani senin o adaletsizliğe,haksızlığa karşı duruşun varya,hani o bazılarının 'anlayamadığı' duruş...işte bu duruş,yani Trabzonsporun futboldaki varoluş misyonunun en güçlü temsilcisi sen olduğun için seviyorum seni. Belki hakettiğin değeri göstermedi bu camia sana ama olsun...Seni tvlerde her gördüğümde bir duygulanma, düşünme alıyor beni.Diyorum ki hocamın yanında olsam,bir elini öpsem,konuşsam,ona düşüncelerimi söylesem o da dinlese diyorum,hayali bile muhteşem olan bu his bana muhteşem bir güç veriyor her zaman.Bir futbolcumuz koşup sana sarılıp sevindiği zaman sanki ben sarılıyormuş gibi seviniyorum ve sen gülümsediğin zaman dünyanın en mutlu insanı oluyorum bir anda...Ve hocam futbolculuk dönemindeki muazzam oyunculuğun,teknik adamlık döneminde bize yaşattığın sevinçler,1996 da 2011 de 'bazıları ne derse desin' kazandırdığın şampiyonluklar için binlerce kez gönülden teşekkür ediyor,ellerinden öpüyorum , ama...
        Bitmedi hocam bitmedi...zaman ;bırakıp gitme zamanı değil,zaman;birlik olup her türlü haksızlığa,hukuksuzluğa birlikte göğüs germe zamanıdır,ve zaman;artık seninle Avrupada kupa alma zamanıdır, zira sensiz gelen başarının sevinci hep eksik olacaktır benim gözümde...yapma hocam bırakma bizi.Sen daima olmalısın ve yeni Şenol Güneş'ler armağan etmelisin bu ülkeye,sana ihtiyacımız var GÜNEŞ'siz bırakma bizi hocam...ellerinizden öperim.Saygılarlımla.

        Resul ÇALIŞKAN
        İstanbul
        En son Resul tarafından düzenlendi; 19.05.2012, 20:12.

        Yorum


        • Sayın Hocam;

          Sizin, yalnız Trabzonspor adına değil, günün anlam ve önemi itibariyle dile getirecek olursak tüm ülke çocuk ve gençlerinin; spor alanlarında sizin gibi; kavgaya değil dostluğa, bölmeye değil birleştirmeye, nefrete değil sevgiye götürecek ışık saçan fikirlerinize daima, özellikle yaşadığımız süreçte büyük ihtiyaçları vardır.

          Trabzonlu olmamama rağmen Trabzonsporlu olmam için büyük bir sebepsiniz…

          M. Ali PEKDEMİR- BALIKESİR
          aşk-ı bordo ü mavi

          Yorum


          • Saygıdeğer Şenol Hocam;

            Sporun ve özellikle futbolun "ne olursa olsun kazanmak"tan ibaret olarak algılandığı şu günlerde, gerek verdiğiniz mesajlar, gerek vermiş olduğunuz mücadele ile hem takımımızı, hem de camiamızı ileri bir seviyeye taşıdığınızı düşünüyorum.

            Trabzon gibi üzüntünün de sevincin de uç noktalarda yaşandığı bir şehirde, "sözde kaybedilmiş" şampiyonluktan sonra taraftarın takımına sahip çıkması ve bir şeyleri yıkmak yerine takımına, hocasına destek olması bunun en güzel örneğidir.

            22 yaşında ve şampiyonluk görmemiş bir Trabzonspor taraftarı olarak sizin bu takıma vereceğiniz şeylerin taktiksel anlayıştan, oyuncu değişikliklerinden hatta kupalardan çok daha önemli ve hayati şeyler olduğunu düşünüyorum. Gerek isminiz, gerek tecrübeniz ve tabiki adil olmaya verdiğiniz önem ile, gelecek nesildeki Trabzonsporlulara örnek olmanın yanı sıra, Trabzonspor takımının ihtiyacı olan ruhu ve kimliği bize yeniden kazandırabileceğinize inanıyorum.

            Ben bir Trabzonspor taraftarları olarak var gücümle sizin yanınızda olmaya çalışıyorum. Sahada benim spora ve Trabzonspor'a bakışımı gösteren ve buna örnek olacak bir mücadele gösteren bir takım olduktan sonra, alınacak kötü sonuçların da, gelmeyen kupaların da bir önemi yok.

            Trabzonspor gerçek kimliğini, mücadelesini ve başarılarını ararken, bir yandan dış etkenlerle boğuşmak durumunda. Bu kritik dönemeçte size her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Yaptığınız işin çok zor olduğunun da, çok yorulduğunuzun da farkındayız.. Ama hocam unutmayın, siz bir teknik direktör değil, bu camianın kimliğini tam anlamıyla yansıtan ve bizim duygularımıza adeta tercüman olan gerçek bir efsanesiniz, siz bir öğretmen, bir fikir adamısınız.

            Biz genç nesiller, siz büyük efsanelerin tüylerimizi diken diken eden onurlu mücadele hikayelerini dinleyerek büyüdük. Bu mücadelenin devamı ve duruşunuzun başta Trabzonspor taraftarları olmak üzere tüm ülkeye örnek olması için en azından birkaç yıl daha sabretmenizi diliyorum. Söylediğiniz gibi, sonsuza kadar burada kalamazsınız. Ama şimdi gitmenize izin veremeyiz. Sizi seviyoruz ve sizinle gurur duyuyoruz hocam.

            Saygılarımla,

            Çağatay Bahadır / İstanbul
            "Büyüklük haksızca kazanılanı hak görmek değil, haksızlıklara rağmen kazanabilmektir."

            Özkan Sümer

            Yorum


            • Benim icin Senol Günes, 82 yilinda bir Kaiserlautern maci ile (cok gec) tanidigim büyük bir kaleci...Türk futbolunun icinde 90'li yillardan bu yana yasadigi tüm haksizliklara, yanlizligina ragmen herzaman dimdik ayakta duran büyük bir insan.

              O yörenin bir insani olarak onunla gurur duyuyorum...

              Mehmet Sarigül, Almanya
              En son Mehmet Sarigül tarafından düzenlendi; 19.05.2012, 20:28.

              Yorum


              • Yüce gönüllü hocam,

                Trabzonspora olan tutkum ayrı,sana olan tutkum apayrı..Trabzonspor denince akan sular durur, Şenol Güneş denince dünya…
                Hocam,seni Trabzonspordan ayrı düşünemem evet çok yoruldun, kırıldın,enerjin kalmadı çok haklısın sen yapılanları asla hak etmiyorsun.. Sen üzüldün diye biz kahrolduk, senin gözlerin doldu bizim gözyaşlarımız sel oldu,her Trabzonsporlunun yüreğinde büyük bir yerin var her Trabzonsporlu büyük zaferleri seninle yaşadı ve bundan sonra da seninle yaşamak istiyor.Ama eğer sen gidersen hocam, hep bir tarafımız eksik kalacak yüreğimizde bir sızı olacak, sensiz isek yarımız biz senle tamamız.

                Canım hocam,
                Bana hep bir ekran kadar uzakta oldun dünya gözüyle göremedim seni ama Trabzonspora dair en mutlu anlarıma Trabzonspor uğruna döktüğüm sevinç gözyaşlarıma ekrandan tanıklık ettin. Beraberdik, bizimleydin hocam. Biz seninle aileyiz aile reissiz olmaz ve bu takımada senden başka reis sahip çıkamaz…

                Seni çok seviyorm hocam hemde çok. Senin hiç tanımadığın seni bir babası gibi gören ellerinden saygıyla öpen bir kızın var. Türk futbolunun GÜNEŞ i ışığından mahrum etme bizi…

                Züleyha BİRİNCİ
                Küçükçekmece /İSTANBUL
                En son eylül61 tarafından düzenlendi; 19.05.2012, 20:33.
                ...TRABZONSPOR...

                Yorum


                • Hepinizin yüreğine sağlık, gözlerim doldu.
                  "Büyüklük haksızca kazanılanı hak görmek değil, haksızlıklara rağmen kazanabilmektir."

                  Özkan Sümer

                  Yorum


                  • 32 yaşında Gökhan Sarı ,Milano’dan yazmış Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizeleri ile, nehirlere yol göstermiş.50 yaşında Şenol Altınsoy, fıtratında var olan direniş ile sesleniyor. 22 yaşında Yiğit Gayretli soyadının hakkını veriyor.29 yaşında Serkan Kuduban rehberini seçmiş kaybetmek istemiyor.18 yaşında Emirhan Yazıcı bir Baba görüyor adeta. 38 yaşında Hasan Basri Kılıç,Kazım’ın oralı,vazgeçmeyeceği Adam’ını istiyor. 32 yaşında Cevdet Aykan Demir, Tokatlı, Öğretmenim diyor , okul öğretmenine söylemeyeceği içtenlikle.Ya Elif Başar hem Öğretmenim hem Babam diyor, yaşadığını yaşadıklarımızı hatırlatıyor,direniyor izin vermeyeceğiz diyor.22 Yaşında Fatih Çolak çok net yazıyor, zamanı değil diyor. 17 Yaşında Mert Acar,Büyük Adam,idolüm ve kahramanımsın derken minnetini döküyor.23 Yaşında Gamze Bal her zaman şakıyan kalemine yine herzamanki gibi binlerce yüreği koyuyor.39 yaşında Metin Külünk, en güzel tasvirlerden birini yapıyor “ Ulu Çınar’ın en güçlü kolu, sallanma kopma O gövdeden diyor.Adem Öztürk yıkımlarını anlatıyor bir daha yıkılmak istemediğinide.27 yaşında Cevat Coşkun Trabzonlu değil belkide hiç görmemiş ama ışığın oralarda olduğunu görüyor.21 yaşında Sibel Kaya ,ama bu renklerin sevdalısı hepimiz gibi. Geçen yıla kadar hiç şampiyonluk görmemiş , geçen yıl görmüş ama kutlatmamışlar, kemirmiş elinden almışlar. Bıkkınlık gelmiş üzerine ama o ışıkla dik durmuş.38 yaşında Tayfun Başarır Yozgatlı, O’na Yozgatlıdan Trabzonsporlu olurmu demişler.24 yaşında Onur Can Saka bir tek çağrıyla Hollandalardan kalkıp gelmiş, emir telaki etmiş o çağrıyı.Ömer Faruk Yılmaz Ağrıda sınır boylarımız kolluyor, sıkılıyor,bıkıyor, destek arıyor.Melek Çilingir İstanbul’dan, gurbet cefasının içinde adaletsiz bizansta yanlız kalmak istemiyor.Barış Bakırtaş memleketim Sürmenede rastlamış, artı 1 olmuş bu renklere gönül verenler. 15 yaşında Hürgün Aygün küçük bir bilge olmuş bilgesinin ışığında,25 yaşında Ümit Çebi ,2 yıl önce Babasını kaybetmiş ama yeniden bulmuş gibi ve Sercan Aslan Zonguldaktan yazıyor, yazmıyor adeta işliyor ve sonrasında kimseye yazacak bir şey bırakmıyor.
                    Nihat Kemal Şahin 52 yaşında İstanbul’dan yazıyor,Trabzonsporumun tüm Şampiyonluklarını yaşamış olmanın gururu ve ona bu gururu yaşatanlara duyduğu minneti bildiriyor. Orta okul,Lise yıllarında bizansın içinde Osmanlı hükümdarı gibi dolaşmanın ve tek olmanın keyfini anlatıyor. Tam 38 senedir hayatının büyük bölümünü kaplayan Özel Aşk’ının efsanelerini ve Dozerden sonra Önlerinde çıkanı,Yani Güneşimizi yazıyor.

                    Şimdi bırak git Büyük Kaptan, şimdi bırak git Büyük Hoca, şimdi bırak git Mücadelenin ,Adaletin, Temizliğin Sembolü, şimdi git Büyük Bilge.
                    GİT GİDEBİLİRSEN

                    NİHAT KEMAL ŞAHİN / İSTANBUL

                    Yorum


                    • Allah hepinizden razı olsun...
                      Forum Kurallarına aykırı gördüğünüz mesajları ve üyeleri kullanıcı panelinde bulunan (ikaz tuşu) tıklayarak raporlamanızı rica ediyoruz..
                      Ayağa KALK!

                      Yorum


                      • İlk olarak SARGONALI61 tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                        32 yaşında Gökhan Sarı ,Milano’dan yazmış Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dizeleri ile, nehirlere yol göstermiş.50 yaşında Şenol Altınsoy, fıtratında var olan direniş ile sesleniyor. 22 yaşında Yiğit Gayretli soyadının hakkını veriyor.29 yaşında Serkan Kuduban rehberini seçmiş kaybetmek istemiyor.18 yaşında Emirhan Yazıcı bir Baba görüyor adeta. 38 yaşında Hasan Basri Kılıç,Kazım’ın oralı,vazgeçmeyeceği Adam’ını istiyor. 32 yaşında Cevdet Aykan Demir, Tokatlı, Öğretmenim diyor , okul öğretmenine söylemeyeceği içtenlikle.Ya Elif Başar hem Öğretmenim hem Babam diyor, yaşadığını yaşadıklarımızı hatırlatıyor,direniyor izin vermeyeceğiz diyor.22 Yaşında Fatih Çolak çok net yazıyor, zamanı değil diyor. 17 Yaşında Mert Acar,Büyük Adam,idolüm ve kahramanımsın derken minnetini döküyor.23 Yaşında Gamze Bal her zaman şakıyan kalemine yine herzamanki gibi binlerce yüreği koyuyor.39 yaşında Metin Külünk, en güzel tasvirlerden birini yapıyor “ Ulu Çınar’ın en güçlü kolu, sallanma kopma O gövdeden diyor.Adem Öztürk yıkımlarını anlatıyor bir daha yıkılmak istemediğinide.27 yaşında Cevat Coşkun Trabzonlu değil belkide hiç görmemiş ama ışığın oralarda olduğunu görüyor.21 yaşında Sibel Kaya ,ama bu renklerin sevdalısı hepimiz gibi. Geçen yıla kadar hiç şampiyonluk görmemiş , geçen yıl görmüş ama kutlatmamışlar, kemirmiş elinden almışlar. Bıkkınlık gelmiş üzerine ama o ışıkla dik durmuş.38 yaşında Tayfun Başarır Yozgatlı, O’na Yozgatlıdan Trabzonsporlu olurmu demişler.24 yaşında Onur Can Saka bir tek çağrıyla Hollandalardan kalkıp gelmiş, emir telaki etmiş o çağrıyı.Ömer Faruk Yılmaz Ağrıda sınır boylarımız kolluyor, sıkılıyor,bıkıyor, destek arıyor.Melek Çilingir İstanbul’dan, gurbet cefasının içinde adaletsiz bizansta yanlız kalmak istemiyor.Barış Bakırtaş memleketim Sürmenede rastlamış, artı 1 olmuş bu renklere gönül verenler. 15 yaşında Hürgün Aygün küçük bir bilge olmuş bilgesinin ışığında,25 yaşında Ümit Çebi ,2 yıl önce Babasını kaybetmiş ama yeniden bulmuş gibi ve Sercan Aslan Zonguldaktan yazıyor, yazmıyor adeta işliyor ve sonrasında kimseye yazacak bir şey bırakmıyor.
                        Nihat Kemal Şahin 52 yaşında İstanbul’dan yazıyor,Trabzonsporumun tüm Şampiyonluklarını yaşamış olmanın gururu ve ona bu gururu yaşatanlara duyduğu minneti bildiriyor. Orta okul,Lise yıllarında bizansın içinde Osmanlı hükümdarı gibi dolaşmanın ve tek olmanın keyfini anlatıyor. Tam 38 senedir hayatının büyük bölümünü kaplayan Özel Aşk’ının efsanelerini ve Dozerden sonra Önlerinde çıkanı,Yani Güneşimizi yazıyor.

                        Şimdi bırak git Büyük Kaptan, şimdi bırak git Büyük Hoca, şimdi bırak git Mücadelenin ,Adaletin, Temizliğin Sembolü, şimdi git Büyük Bilge.
                        GİT GİDEBİLİRSEN

                        NİHAT KEMAL ŞAHİN / İSTANBUL
                        Bu mektup en sona saklanmalı,
                        müthiş bir dille anlatılmış,
                        Teşekkürler.

                        Yorum


                        • Hocamız bizi asla yanlız bırakmaz gönülden bağlıyız ona istemeyiz ondan başkasını .
                          # Fırtınam bu yolda hep seninle !


                          Yorum


                          • Sevgili Şenol hocama...

                            1995 yazı. 5 yaşındayım. Okuma yazmayı yeni öğrendiğim, Trabzonspor’a “Travzonspor” dediğim yıllar... O yıla kadar Trabzonspor hakkında bildiklerim Coca-Cola’nın dağıttığı kartlardaki Arçil ve Şota’dan ibaret. Şota’nın mesleğini “golcü” Arçil’i de Şota’nın ikizi olarak biliyorum. 1 kez bile ne televizyonda ne de stadta izlememe rağmen Şota benim için tanımlayamadığım müthiş biri. Adını her duyduğumda keşke görebilsem dediğim. O yıl dayım üniversiteyi kazandığını öğrenince, onun verdiği heyecanla ertesi sabah beni Trabzonspor’un idmanına götüreceğini söylüyor. İdman ne demekti ki? İdman demek Şota’yı görmek demekti. Ertesi sabah Hamsiköy’den Trabzon’a iniyoruz. Tesislere giden dolmuşlara binmek için Meydan’dan Maraş Caddesi’ne inerken arabasıyla yanımızdan Tolunay geçmiş. Farkında değilim. Şota’yı görmeye odaklanmışım. Tesislere ulaştığımızda herkesin futbolcularla fotoğraf çektirdiğini görünce dayımın paçasına yapışıveriyorum: “Dayııı Şotaaa n’olursun!” Ben Şota’yı beklerken dayım da futbolculara rica ediyor; Orhan, Abdullah ve Ünal’la fotoğrafımı çekiyordu. O sırada sahaya baktığımda ne göreyim: Şota sahaya çıkmış bile, tek başına antreman yapıyor. Yarı ağlar, yarı sitemkar dayıma “Neden Şota gelmedi?” diye sorduğumda verdiği “Şota’yla aram bozuk.” cevabı bana o günlerde yeterli bir sebep olarak gelmekteyken bugün pek inandırıcı olmadığı kanaatindeyim. O sırada gözüm başka birine takılıyor. Herkes bordo tişört ve mavi şort giyerken, o eşofman giyiyordu. “Kim bu dayı?” diye sorduğumda teknik direktör olduğunu futbolculara öğretmenlik yaptığını söylüyordu. “Eşofman giyen öğretmenler teknik direktörlerdir.” aklımın bir köşesine yazıyorum o anda bunu.

                            O yıl, 96 sezonu, maçları izlemesem de Trabzon’un galibiyetlerini öğreniyor, herkesle birlikte benimde yüzüm gülüyordu. Bir gün kimsenin yüzünün gülmediğini görünce Trabzonspor’un yenildiğini öğreniyorum. Herkesin ağzında “Şenol 1-0’a yatmadı.” “Şenol biraz defans yapsaydı şampiyonduk.” “Şampiyonluğu Şenol verdi.”. Bir tek dayım her kimse Şenol hakkında konuşmuyordu. Dayım kötü bir şey söylemiyorsa o zaman kötü birisi değildir Şenol da ama kimdi ki Şenol? “Dayı Şenol kim?” “Teknik direktör.”. Eşofman giyen öğretmen Şenol’muş meğer. Daha sonra Şenol’un adını bir kez daha duyduğumda Beşiktaş’a 3-0 yeniliyoduk, Şenol da istifa ediyordu. Birçok kişi bu durumdan memnun olurken, dayım hala birşey demediyse Şenol kesinlikle kötü birisi olamazdı.

                            Daha sonra eşofmanlı öğretmen Şenol’u 2002’de bir kez daha görüyorum, takım elbise giyiyor bu sefer. “Artık kafamdaki öğretmen imajıyla eşleşti.” derken gerçekten öğretmen olduğunu öğreniyorum. Şenol hocaydı artık o. Hocamdı. Sonra gazetelerde takım elbisesinin bulunduğu konuma yakışmadığını söyleyenler çıkıyor bir anda. Ulan öğretmene hiç denir mi öyle? Bunu diyenler olsa olsa şımarık zengin çocuklarıdır diyorum. Öyleydiler. Babalarından para alıp yazıyorlardı hocam için öyle. Fazla takılmıyorduk zaten dayımlan. Senegal maçında hocamla birlikte ben de havalara sıçrıyordum. “Hiç öğretmen de öyle koşup zıplar mı?” deyip yadırgamadan.

                            Birkaç sene sonra yeniden Trabzon’a geliyordu Şenol hocam. Lisedeyim. Futbol’u daha bir çok sevdim o dönem. O sıralar kameralı cep telefonları çıkmış, sınıfta birçok kişide var. Her teneffüs ellerinde cep telefonu Ronaldinho’yu izliyorlar. Bense her maça gidişimde Allah’a bir kez daha şükrederek Yattara’yı izliyorum, Fatih’i izliyorum. Ara transferde de Szymek gelmiş. Şota’dan sonra 7 daha bir anlamlı oluyor benim için. Sonra yine ellerimizden bağlayıp yine ringe çıkarıyorlar bizi Fenerbahçe maçına. Ertesi sabah Trabzon sokaklara dökülüyor. Ama Şenol öğretmenim yine sakin. Şenol hocam bir oyun gözüyle bakıyor futbola. O zaman futbol gerçekten de bir oyun olduğuna inanıyorum.

                            2010. Üniversitedeyim. Sistemi sorguladığım, adaletin terazisinde güçlünün ağır bastığına inandığım dönemler. İnanın bu sefer hiç istemiyorum öğretmenimin dönmesini. Çünkü geldiği yerde onu daha çok sevdiklerini biliyorum. Bizimkilerin en ufak bir hatayı ona mal edeceklerini de... Bugüne kadar yaşadığımız süreçte de tahminlerimde yanılmadığımı görüyorum. Hakkı gaspediliyor hocamın aşikarca. İktidar sahipleri 3 maymunu oynuyor. Yoruluyor tabi git gide, biz de onunla birlikte.. Şenol hocam “Adalet zengin bir hazinedir, günü gelince herkese lazım olur. Adalet eğer yerini bulmazsa, ilahi adalet mutlaka yerini bulur.” diyor. Sonra bir bakıyorum ki dün onun giydiği takım elbiseye çamur atanlar bugün atının ayağından üstlerine çamur sıçrasa yalayacaklarmışçasına “Filozof, Sosyolog” benzetmesi yapıyor hocama. Hayır, benim hocam filozof da değil sosyolog da değil. İnsan üstü biri de değil. Sadece insan ve iyi bir öğretmen. Olması gerektiği gibi... Boğazınıza kadar çamura battığınız için oradan çok yüksek görünüyor Şenol hocamın olduğu yer. Ama göremiyorsunuz git gide daha da battığınızı. Şenol hocam da daha da büyüyor haliyle gözünüzde. Benim gözümde ise o hala 95 yılındaki bordo eşofmanlı öğretmen, hiç değişmedi o imaj. Değişmez de. Ne artar ne eksilir.

                            Bilmem hocam eline geçer de okur musun bu mektubu. İsmet İnönü’nün dediği gibi “Bir ülkede namus sahipleri, en az şer ehli kadar cesur olmadıkça, o memleket mutlaka batar.” Ama bil ki senin ve tüm öğretmenlerin yeri karanlıklardır ki her sabah doğup da “Güneş” aydınlatsın karanlıkları.
                            Seni çok seviyoruz hocam bizimle birlikte olsan da olmasan da...

                            Mustafa Cem ŞEYHOĞLU
                            İstanbul

                            NOT: Aceleyle yazdığımdan imla ve anlam hataları olabilir.
                            En son Mustafa Cem Şeyhoğlu tarafından düzenlendi; 20.05.2012, 04:26.
                            http://mahalle-maci.blogspot.com/

                            Yorum


                            • İlk olarak Mustafa Cem Şeyhoğlu tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                              Sevgili Şenol hocama...

                              1995 yazı. 5 yaşındayım. Okuma yazmayı yeni öğrendiğim, Trabzonspor’a “Travzonspor” dediğim yıllar... O yıla kadar Trabzonspor hakkında bildiklerim Coca-Cola’nın dağıttığı kartlardaki Arçil ve Şota’dan ibaret. Şota’nın mesleğini de “golcü” Arçil’i de Şota’nın ikizi olarak biliyorum. 1 kez bile ne televizyonda ne de stadta izlememe rağmen Şota benim için tanımlayamadığım müthiş biri. Adını her duyduğumda keşke görebilsem dediğim. O yıl dayım üniversiteyi kazandığını öğrenince, onun verdiği heyecanla ertesi sabah beni Trabzonspor’un idmanına götüreceğini söylüyor. İdman ne demekti ki? İdman demek Şota’yı görmek demekti. Ertesi sabah Hamsiköy’den Trabzon’a iniyoruz. Tesislere giden dolmuşlara binmek için Meydan’dan Maraş Caddesi’ne inerken arabasıyla yanımızdan Tolunay geçmiş. Farkında değilim. Şota’yı görmeye odaklanmışım. Tesislere ulaştığımızda herkesin futbolcularla fotoğraf çektirdiğini görünce dayımın paçasına yapışıveriyorum: “Dayııı Şotaaa n’olursun!” Ben Şota’yı beklerken dayım da futbolculara rica ediyor; Orhan, Abdullah ve Ünal’la fotoğrafımı çekiyordu. O sırada sahaya baktığımda ne göreyim: Şota sahaya çıkmış bile, tek başına antreman yapıyor. Yarı ağlar, yarı sitemkar dayıma “Neden Şota gelmedi?” diye sorduğumda verdiği “Şota’yla aram bozuk.” cevabı bana o günlerde yeterli bir sebep olarak gelmekteyken bugün pek inandırıcı olmadığı kanaatindeyim. O sırada gözüm başka birine takılıyor. Herkes bordo tişört ve mavi şort giyerken, o eşofman giyiyordu. “Kim bu dayı?” diye sorduğumda teknik direktör olduğunu futbolculara öğretmenlik yaptığını söylüyordu. “Eşofman giyen öğretmenler teknik direktörlerdir.” aklımın bir köşesine yazıyorum o anda bunu.

                              O yıl, 96 sezonu, maçları izlemesem de Trabzon’un galibiyetlerini öğreniyor, herkesle birlikte benimde yüzüm gülüyordu. Bir gün kimsenin yüzünün gülmediğini görünce Trabzonspor’un yenildiğini öğreniyorum. Herkesin ağzında “Şenol 1-0’a yatmadı.” “Şenol biraz defans yapsaydı şampiyonduk.” “Şampiyonluğu Şenol verdi.”. Bir tek dayım her kimse Şenol hakkında konuşmuyordu. Dayım kötü bir şey söylemiyorsa o zaman kötü birisi değildir Şenol da ama kimdi ki Şenol? “Dayı Şenol kim?” “Teknik direktör.”. Eşofman giyen öğretmen Şenol’muş meğer. Daha sonra Şenol’un adını bir kez daha duyduğumda Beşiktaş’a 3-0 yenilmiş, Şenol da istifa ediyordu. Birçok kişi bu durumdan memnun olurken, dayım hala birşey demediyse Şenol kesinlikle kötü birisi olamazdı.

                              Daha sonra eşofmanlı öğretmen Şenol’u 2002’de bir kez daha görüyorum, takım elbise giyiyor bu sefer. “Artık kafamdaki öğretmen imajıyla eşleşti.” derken gerçekten öğretmen olduğunu öğreniyorum. Şenol hocaydı artık o. Hocamdı. Sonra gazetelerde takım elbisesinin bulunduğu konuma yakışmadığını söyleyenler çıkıyor. Ulan öğretmene hiç denir mi öyle? Bunu diyenler olsa olsa şımarık zengin çocuklarıdır diyorum. Öyleydiler. Babalarından para alıp yazıyorlardı hocam için öyle. Fazla takılmıyorduk zaten dayımlan. Senegal maçında hocamla birlikte ben de havalara sıçrıyordum. “Hiç öğretmen de öyle koşup zıplar mı?” deyip yadırgamadan.

                              Birkaç sene sonra yeniden Trabzon’a geliyordu Şenol hocam. Lisedeyim. Futbol’u daha bir çok sevdim o dönem. O sıralar kameralı cep telefonları çıkmış, sınıfta birçok kişide var. Her teneffüs ellerinde cep telefonu Ronaldinho’yu izliyorlar. Bense her maça gidişimde Allah’a bir kez daha şükrederek Yattara’yı izliyorum, Fatih’i izliyorum. Ara transferde de Szymek gelmiş. Şota’dan sonra 7 daha bir anlamlı oluyor benim için. Sonra yine ellerimizden bağlayıp yine ringe çıkarıyorlar bizi Fenerbahçe maçına. Ertesi sabah Trabzon sokaklara dökülüyor. Ama Şenol öğretmenim yine sakin. Şenol hocam bir oyun gözüyle bakıyor futbola. O zaman futbol gerçekten de bir oyun olduğuna inanıyorum.

                              2010. Üniversitedeyim. Sistemi sorguladığım, adaletin terazisinde güçlünün ağır bastığına inandığım dönemler. İnanın bu sefer hiç istemiyorum öğretmenimin dönmesini. Çünkü geldiği yerde onu daha çok sevdiklerini biliyorum. En ufak bir hatayı ona mal edeceklerini de... Bugüne kadar yaşadığımız süreçte de tahminlerimde yanılmadığımı görüyorum. Hakkı gaspediliyor hocamın aşikarca. İktidar sahipleri 3 maymunu oynuyor. Yoruluyor tabi git gide, biz de onunla birlikte.. Şenol hocam “Adalet zengin bir hazinedir, günü gelince herkese lazım olur. Adalet eğer yerini bulmazsa, ilahi adalet mutlaka yerini bulur.” diyor. Sonra bir bakıyorum ki dün onun giydiği takım elbiseye çamur atanlar bugün atının ayağından üstlerine çamur sıçrasa yalayacaklarmışçasına “Filozof, Sosyolog” benzetmesi yapıyor hocama. Hayır, benim hocam filozof da değil sosyolog da değil. İnsan üstü biri de değil. Sadece insan ve iyi bir öğretmen. Olması gerektiği gibi... Boğazınıza kadar çamura battığınız için oradan çok yüksek görünüyor Şenol hocamın olduğu yer. Ama göremiyorsunuz git gide daha da battığınızı. Şenol hocam da daha da büyüyor haliyle gözünüzde. Benim gözümde ise o hala 95 yılındaki bordo eşofmanlı öğretmen, hiç değişmedi o imaj. Değişmez de. Ne artar ne eksilir.

                              Bilmem hocam eline geçer de okur musun bu mektubu. İsmet İnönü’nün dediği gibi “Bir ülkede namus sahipleri, en az şer ehli kadar cesur olmadıkça, o memleket mutlaka batar.” Ama bil ki senin ve tüm öğretmenlerin yeri karanlıklardır ki her sabah doğup da “Güneş” aydınlatsın karanlıkları.
                              Seni çok seviyoruz hocam bizimle birlikte olsan da olmasan da...

                              Mustafa Cem ŞEYHOĞLU
                              İstanbul

                              NOT: Aceleyle yazdığımdan imla ve anlam hataları olabilir.
                              Super. Eline saglik.
                              "Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş." Alparslan Turkeş

                              Yorum


                              • az sonra yazı işlemi bitecek . güzel çalışmalar cıktı tebrikler bmn üyeleri düşünenlerde sağolsn varolsn . inş hepsini okur ama hocamız
                                ‎Burak Yılmaz'ın kapatmadıgı Trabzon defteri İcraya verdigi Kulübümüzden parasını alınca kapatacaktır NOKTA!!
                                NANKÖRSÜN BURAK YILMAZ

                                Yorum

                                Yükleniyor...
                                X