Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Mimar Sinan’ın, Leonardo da Vinci ile yarışacak dehası

Daraltma
X
  •  
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Mimar Sinan’ın, Leonardo da Vinci ile yarışacak dehası

    Süleymaniye camisinin gizli şifreleri


    Mimar Sinan’ın, Leonardo da Vinci ile yarışacak dehasını anlatmak istedik sizlere... Büyük ustanın 'Benim kalfalık eserim' dediği Süleymaniye’nin şifrelerini bilmek ister misiniz?

    Akıllara durgunluk verecek gizemli bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?. Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi.

    Bu görev, tarihin en büyük ustası Mimarbaşı Sinan’a verildi. Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni’nin canını sıkmıştı. Sinan’ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan’a.

    Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye’ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi. Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ‘’ Bu ne iştir Mimarbaşı ‘’ diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan’ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu.

    Usta mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu. Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi. Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni’de , Sinan’ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.
    Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı. Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi… Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.
    Süleymaniye’nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı. Tekrar altını çiziyorum, bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı.

    Son bir şifre daha var..
    Hani oyuklar var dedim ya isin bir odada toplanmasını sağlayan , hava akımını içeri alan. Dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz. Ayrıca Süleymaniye’nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz.Bu düşüncelere durgunluk verecek sanat eseri karşısında insanın Da Vinci'nin şifresi de neymiş diyesi geliyor... Ne dersiniz?!
    *
    * Ağızdan çıkan söz muallakta kalmaz, ya sağ tarafa yazılır ya da sol tarafa *

    ~Tasavvuf, Dünya adamını ALLAH adamı yapma Sanatı'dır ~

    #2
    helal olsun şimdi böyle şey bile yapılamaz

    Yorum


      #3
      nargile olayını biliyorum okumuştum, gerçekten çağın dehası bir insandı, davincinin şifresi denen olay ise tamamen uydurmadan ibarettir, olay Amerikan film şirketlerinin paylarını biraz daha büyütmek için uydurulmuş senaryolardan oluşmaktadır.
      İmzam yok parmak bassam olurmu ?

      Yorum


        #4
        Aşağıdaki alıntıladığım paragrafla ilgili başlığım vardı ama bulamadım.
        Yine konuya bir nebze ışık tutması açısından bir paragrafı vereyim. Devamını arzu ederseniz diğer paragraflarını da eklerim.

        ********

        " Cezeri’nin ünlü kitab-el Hiyal eserinin bugün dünya üzerinde sadece 12 kopyası mevcut. 1206 tarihli en eski kopya bugün topkapı sarayı III. Ahmet kütüphanesinde (kayıt numarası 3472) bir diğer kopya Süleymaniye kütüphanesinde bulunuyor. Kitab el-hiyal eseriyle ilgili ilginç bir gerçek ise yabancı dilde bir çok çeviriye rağmen Türkçe’ye çevrilmiş bir kopyası dahi bulunmamasıdır.

        Cezeri’nin yaptığı makine parçalarının bir kısmının çizimlerine ondan 300 yıl sonra yaşayan Leonarda da Vinci’nin çizimlerinde rastlıyoruz.

        Matematikte Broom açılımı olarak bilinen formülden kök alma işleminin keşfi Newton’a verilmişti. Ama İngilizlerin ünlü Matematikçisi Roy Newman bunu Newton’dan 300 yıl önce yaşayan Cemşid bin Kaşi’nin bulduğunu dünyaya açıklamıştı.

        Son araştırmalar Roy Newman’ı da haksız çıkardı. Binom denklemlerini ilk çözen kişi Çemşid’den 3 asır önce yaşayan Ömer Hayyam’ın ta kendisiydi....

        Tabir doğru mu bilemiyorum ama “Doğunun yani İslam dünyasının Leonardoları o kadar çoktu ki onların izlerine pek çok eserde rastlamak mümkün. Leonardo da Vinci’nin notlarında bile ! Leonardo akışkanlardan bahsettiği bir mektubunda “Doğuda yani İslam dünyasında yaşayan ama adını anımsayamadığı bir bilginin bu konudaki çalışmalarından faydalandığını” itiraf eder. Leonardo’nun adını anımsayamadığı bu kişi İstanbul’da Cihangir sırtlarında rasathane kuran Takiyuddin’den başkası değildir !

        ********

        Ve daha niceleri...
        Trabzonspor √
        Hüseyin Avni Aker|Hayri Gür|Halit Ziya Kurbetçi|Şamil Ekinci|Dozer Cemil|Şenol Güneş|
        İki Renk ve Asalet √
        BordoMavi.Net √

        Yorum


          #5
          Mimar Sinan ve Şehzadebaşı Camii

          Bu yazıyı sabah derste hoca okudu tesadüfen sitede de alakalı başlık açılmış.


          "Bir Mimar Sinan eseri olan Sehzadebasi Cami'nin 1990'li yillarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir insaat muhendisi, caminin restorasyonu sirasinda yasadiklari bir olayi tv'de soyle anlatmasti.

          Cami bahcesini cevreleyen havale duvarinda bulunan kapilarin uzerindeki kemerleri olusturan taslarda yer yer curumeler vardi. Restorasyon programinda bu kemerlerin yenilenmesi de yer aliyordu. Biz insaat fakultesinde teorik olarak kemerlerin nasil insaat edildigini ogrenmistik fakat tas kemer insaasi ile ilgili pratigimiz yoktu. Kemerleri nasil restore edecegimiz konusunda ustalarla toplanti yaptik. sonuc olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalip cakacaktik. Daha
          sonra kemeri yavas yavas sokup yapim teknikleri ile ilgili notlar alacaktik ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktik.

          Kalibi soktuk.

          Sokmeye kemerin kilit tasindan basladik. Tasi yerinden cikardigimizda hayretle iki tasin birlesme noktasinda olan silindirik
          bir bosluga yerlestirilmis bir cam siseye rastladik. Sisenin icinde durulmus beyaz bir kagit vardi. Siseyi acip kagida baktik. Osmanlica bir seyler yaziyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafindan yazilmisti. Sunlari soyluyordu. "

          Bu kemeri olusturan taslarin omru yaklasik 400 senedir. Bu muddet zarfinda bu taslar curumus olacagindan siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Buyuk bir ihtimalle yapi teknikleri de degiseceginden bu kemeri nasil yeniden insaa edeceginizi bilemeyeceksiniz. Iste bu mektubu ben size, bu kemeri nasil insa edeceginizi anlatmak icin yaziyorum. " Koca Sinan mektubunda boyle basladiktan sonra o kemeri insa ettikleri taslari Anadolunun neresinden getirttiklerini soylerek izahlarina devam ediyor ve ayrintili bir bicimde kemerin insaasini anlatiyordu.

          Bu mektup bir insanin, yaptigi isin kalici olmasi icin gosterebilecegi cabanin insan ustu bir ornegidir. Bu mektubun ihtisami,
          modern cagin insanlarinin bile zorlanacagi tasin omrunu bilmesi, yapi tekniginin degisecegini bilmesi, 400 sene dayanacak kagit ve murekkep kullanmasi gibi yuksek bigi seviyesinden gelmektedir. Suphesiz bu yuksek bilgiler de o koca mimarin erisilmez ozelliklerindendir. Ancak erisilmesi gercekten zor olan bu bilgilerden cok daha muhtesem olan 400 sene sonraya cozum ureten sorumluluk duygusudur.

          Alıntıdır.
          Özkan SÜMER

          Yorum


            #6
            Selimiye Camii ninde inşaatı da baştan sona şifrelerle dolu.
            Mihrab taşının içinden çıkan haç tan, bir kolonunun üstündeki ters laleye kadar baya çok hikayesi var.
            Özkan SÜMER

            Yorum


              #7
              Paylaştığınız yazılar için çok teşekkür ediyorum. Özellikle fromTheRApBZONe'nin yazdığı çok etkileyici.
              Fanatik Pacci

              Yorum


                #8
                İlk olarak Külünkoğlu tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                Aşağıdaki alıntıladığım paragrafla ilgili başlığım vardı ama bulamadım.
                Yine konuya bir nebze ışık tutması açısından bir paragrafı vereyim. Devamını arzu ederseniz diğer paragraflarını da eklerim.

                ********
                abim, bekliyorum...ellerine saglik

                @ fromTheRApBZONe , kardes seninde ellerine saglik...sükran kesiran
                *
                * Ağızdan çıkan söz muallakta kalmaz, ya sağ tarafa yazılır ya da sol tarafa *

                ~Tasavvuf, Dünya adamını ALLAH adamı yapma Sanatı'dır ~

                Yorum


                  #9
                  hııım mademki Mimar Sinan dan bahsediyoruz ben de bir şeyler ekleyeyim.bilindiği üzere Mimar Sinan Kayseri nin Ağırnas ilçesi doğumlu.geçenlerde bçlümdeki arkadaşlarımızla Mimar Sinan ın evine gezi düzenledik.gerçekten böylesine büyük bir deha ki eserlerinden bunu çok iyi anlayabiliriz.en çok dikkatimi çeken şey şu olmuştu.Mimar Sinan yapıtlarında miğfer biçiminde oymalar daha doğrusu şekiller kullanırdı ve bunun sebebinin Alparslana olan saygısından dolayı olduğu söyleniyor.hatta bir kaç resim de gönderebilirim.tabiki paylaşmaktan zevk alanlara...
                  Unut gitsin Hayat şimdi bi başka güzel

                  ANS 61 DNMSZ ;)

                  Yorum


                    #10
                    KANUNİ VE MİMAR SİNAN
                    Kanuni Sultan Süleyman adını taşıyacak olan Süleymaniye Camii’nin yapımı için şu anki arsanın bulunduğu yeri beğenir. Mimar Sinan’ı da çağırtır araziye bakmaya, uygun olup olmadığını görmeye giderler. Mimar Sinan araziyi dikkatle inceler.
                    Padişah sorar: “Nasıl buldun Sinan?”
                    Koca Sinan cevap vermez ve araziye bakmaya devam eder. Vezirler, diğer devlet erkanı herkesin gözü Sinan’ın ve Kanuni’nin üzerindedir. Ortalık buz kesmiş, çıt çıkmamaktadır. Herkes padişahın ne yapacağını beklemektedir.
                    İğne düşse duyulacak bir sessizlik vardır. Mimar Sinan dikkatini toplamış araziye bakmaktadır.
                    Kanuni bir kere daha sorar: “Ne düşünürsün bre Sinan?”
                    Mimar Sinan gözlerini araziden ayırmaz ve cevap vermez. Herkes korkmuş şaşkın, Muhteşem Süleyman’ın gazabını , hiddetini beklemektedir. Padişah hiçbir şey söylemez.
                    Aradan bitmek bilmeyen bir süre daha geçer ve Mimar Sinan başını eğer arsadan içeri girer. Herkes Sinan’ın onları duymadığını o kısa süre içinde tasarımını yapıp hayalinde oluşturduğu kemerlerden birine çarpmamak için kafasını eğerek boş arsaya girdiğini fark eder. Padişah bilgiye ve niteliğe saygı göstermiştir.
                    Hayat bir gündür o da bugündür.

                    Yorum


                      #11
                      -Rivayete göre Sultan II. Selim "Kıbrıs'ı alırsam cami yaptırayım" demiş. Peygamberimiz de bir gece rüyasına girerek ona bu sözünü hatırlatıp Edirne'yi işaret etmiş. Ancak Kıbrıs 1571'de fethedilmiş, cami 1568'de yapılmaya başlanmış.

                      -Caminin imamının [ kendisi beyaz takım elbisesi ve bisikletiyle bir ara haber bültenlerinde ünlü olmuştu =) ] söylediğine göre Selimiye'nin altında kapladığı alan büyüklüğünde tek parça bir kaya varmış ki bu Dünya'da tekmiş. Yani böyle kendi boyutlarında tek parça kaya üzerinde başka bina yokmuş.

                      -Edirne'ye hangi yoldan girerseniz girin 2 minaresi varmış gibi görürsünüz. İkişerli olarak arka arkaya dururlar.

                      -Cami içinde o yüksek kubbeye rağmen kesinlikle yankı olmaz.

                      -Yine imamın anlattığına göre bir dönem savaşlar nedeniyle 11 yıl boyunca insanlar Hac'ca gidemeyince caminin içinde ortaya Kabe'yi sembolize eden adını unuttuğum o dört köşe şeyi yapmışlar ki mermer sütunlarından birinde ters lale kazınmıştır. Kim tarafından kazındığına dair çok sayıda rivayet vardır.

                      -İki minaresinde şerefelere giden 3 ayrı merdiven var. 3 kişi aynı anda birbirini görmeden 3 şerefeye çıkabilir. Mimar Sinan bu durum için şöyle demiştir: "Caminin dört minaresini, kubbenin dört tarafına oturttum. Her birine üçer şerefe yaptım. İki minaresinin üçer merdiveni vardır, çıkanlar birbirini görmezler. İlk merdiven birinci şerefeye, ikinci merdiven ilk iki şerefeye, sonuncu merdivense her üç şerefeye çıkar."

                      Her gün akşam ezanı okunmak üzere iken şehrin üzerinden binlerce kuş nehir kenarına gitmek üzere havalanır, Selimiye başta olmak üzere tüm tarihi yapılar ışıklandırmalarıyla birlikte başdöndürücü bir havaya bürünür. Yolunuz düşerse hele de sonbahar-kış ise bu manzarayı sakın kaçırmayın. Zira ben çok özledim.....

                      Alıntıdır.
                      Özkan SÜMER

                      Yorum


                        #12
                        İlk olarak Harun-61 tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                        abim, bekliyorum...ellerine saglik
                        Tabi kardeşim ,en başından ele alırsak.

                        ******

                        813 – 833 yılları arasında Halifelik yapan Hz.Memun zamanında tarihin ilk “ devlet destekli ” rasathanesi yine Bağdat’da kurulmuştu. Sadece 30 yıl sonra ise dünyanın ilk “ Modern ” hastaneleri Bağdat’da hasta kabulüne başlamışlardı. Burada izin verirseniz bir parantez açmak istiyorum. “ İlk Modern Hastane ” dedik, bahsedilen zamanda kurulan hastaneler tıpkı günümüzdeki gibi hastaların rahatsızlıklarına göre tasnif edildiği bir hastane modelinde faaliyet gösteriyorlardı.

                        Oysa ki o devirde bozulmuş ve yozlaştırılmış Hıristiyan dünyasında hastaların rahatsızlıklarına göre tasnif edilmesi mümkün değildi. Kolera, dizanteri, cüzzam gibi hastalıklardan muzdarip insanlarla çeşitli sebeplerden yaralı olan insanlar bir arada tutuluyordu. Temizlik açısından da bu tarz hastanelerin ne kadar rezil bir durumda olduğunu az çok tahmin edebiliriz.

                        Burda hemen bir sonuç çıkarmak gerekirse “İslam dini” hayatın her anında insana ne kadar değer verdiği o devirde apaçık ortadaydı.

                        Yine 11. ve 12. Yüzyıllarda İslam dünyası, bilim adamları ve düşünürleri ve zengin kitaplıklarıyla, dünyanın uygarlık düzeyi en yüksek topluluğu haline gelmişti.

                        Günümüzde “bilim tarihi” disiplininin kurucusu kabul edilen George Sarton, Ünlü “Bilim Tarihine Giriş” kitabında, her yarım asrı, o dönemin en üstün bilim insanın adıyla adlandırıyor. Kitapta 8. Yüzyılyılın ikinci yarısından itibaren 350 yıllık “insanlık tarihi” şu isimlerle anılıyor. Cabir bin hayyan, Harizmi, Razi, Mesudi, Ebu’l Vefa, Biruni ve Ömer Hayyam…..

                        Bu dünyanın bilimsel üstünlüğünün farkına varan Avrupa, bu uygarlıktan yararlanmak için 12. yüzyıla kadar bekledi. Bundan sonra 17. yüzyıla kadar yoğun şekilde devam edecek olan Sicilya ve İspanya merkezli yoğun sistemli tercüme çalışmaları başlamış oldu. Öyle ki 12. yüzyılda çevirilerin başlamasından kısa süre sonra “12. yüzyıl Rönesansı” gerçekleşmiş yani “ Modern Batı Uygarlığının” temeli atılmış oluyordu.

                        ( Yani Avrupa boşuna Avrupa olmadı, adamlar nerdeyse 500 yıl ellerine bilimle alakalı ne geçtiyse tercüme ettiler. Burda dil'in önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. )

                        bağlamda Avrupalı Hıristiyan bilim adamlarının “ Averroe ” adını verdikleri İbni Rüşd’ün yazdığı Külliyat 18. yüzyıl sonlarına dek Vatikan’ın resmi ideolojisi Aristoculuğun da dayanak noktasıydı… 1126’da kurtuba’da yani bugünkü İspanya’nın Cordoba şehrinde doğan İbni Rüşd’ün öğretileri 700 yıl boyunca Avrupa filozoflarının başvuru kaynağı oldu. Onun eserlerine atıfta bulunmayan filozofların eserleri o devirlerde makbul bir eser olarak kabul edilmiyor şüphe ile bakılıyordu.

                        ******

                        Devam edelim mi ? devamında bütün bilim adamların gerçekte ne yaptıklarının şaşırtıcı bir o kadar da inanılmaz öyküsü var. Öykü derken ispatlı gerçekleri var yanlış anlaşılma olmasın.
                        Trabzonspor √
                        Hüseyin Avni Aker|Hayri Gür|Halit Ziya Kurbetçi|Şamil Ekinci|Dozer Cemil|Şenol Güneş|
                        İki Renk ve Asalet √
                        BordoMavi.Net √

                        Yorum


                          #13
                          Gelecek seriden bir dip not.

                          ULUĞ BEY (1393-1449)
                          Timurlenk’in oğlu Uluğ Bey, Yeryüzünün Güneş çevresindeki tam devrini 365 6 saat 9 dakika 6 saniye olarak hesaplamıştı. 21. Yüzyılın en modern cihazları ile yapılan hesaplarda Uluğ Bey’in hesapları arasında yanlızca 58 saniye fark bulundu
                          Trabzonspor √
                          Hüseyin Avni Aker|Hayri Gür|Halit Ziya Kurbetçi|Şamil Ekinci|Dozer Cemil|Şenol Güneş|
                          İki Renk ve Asalet √
                          BordoMavi.Net √

                          Yorum


                            #14
                            Mimar Sinan'ın imzası olan yapıtlar adeta matematik harikası.Bu tip şeylere merakım vardır.

                            Eskiden İslam dinine mensup insanlar daha çok ilime, bilime, fenne önem veriyormuş.Zira İbn-i Sina'nın kitapları hala batı ülkelerinde genel-geçer bilgi olarak okutulmaktadır.

                            Fakat ilerleyişi görülen İslami kesime hurafeler, batıl inançlar empoze edilerek bilimden uzaklaşmaları sağlanmıştır.Ne yazık ki günümüzde kutsal kitabımızdaki değerli cümleler, insanlara yanlış anlatılabiliyor.Şuan İslam aleminin batı karşısındaki geri kalmışlığı, dinini yanlış bilmesinden kaynaklanmaktadır.En mükemmel din olan İslam, akla mantığa dayanmayan en ufak birşey içermez.Bu yüzden bizi okumaya, öğrenmeye, bilim üretmeye sevk eder.

                            "Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır." Mustafa Kemal Atatürk

                            Paylaşımlar için teşekkürler.
                            "Büyüklük haksızca kazanılanı hak görmek değil, haksızlıklara rağmen kazanabilmektir."

                            Özkan Sümer

                            Yorum


                              #15
                              Cok güzel ve sasirtici bilgiler edindik. Tesekkürler. Metin abi serinin devamini merkala bekliyorum
                              Trabzonspor HES yapma, kendi kalene gol atma!
                              Karadeniz'e Özgürlük!

                              Yorum

                              Üzgünüz, bu sayfayı görüntüleme yetkiniz yok
                              Çalışıyor...
                              X