Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

26 Nisan Çernobil Felaketinin 22. Yıldönümü

Daraltma
X
  •  
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • #61
    Çernobil Felaketi'nin 22. Yıldönümü



    22 yıl önce bugün Çernobil'de yaşanan patlama, etkileri günümüze kadar süren bir çevresel felakete dönüşmüştü.

    26 Nisan 1986'da Çernobil Nükleer Santralı'nda yaşanan patlama etkileri günümüze kadar süren bir çevresel felakete dönüşmüştü.

    Yapılan bir deney sırasında, güvenlik sisteminin devre dışı kalması sonucu büyük miktarda radyoaktif madde atmosfere yayılmış binlerce kilometrekarelik alanda insan hayatını olumsuz etkilemiş, ölümlere yol açmıştı. Ülkemizde de başta Karadeniz Bölgemiz olmak üzere nice vatandaşımızın hayatını kaybetmesine nicesinin de amansız hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmasına sebebiyet veren Çernobil Felaketi’nin üzerinden bugün itibariyle 22 yıl geçti. Bu süre zarfında kaybettiklerimizi rahmetle anıyor, tedavisi devam edenlere acil şifalar diliyoruz.

    Böyle felaketlerin bir daha yaşanmaması dileklerimizle...



    Haberin hazırlanmasındaki yardımları için eys_61'e teşekkürler.
    Trabzonsporlu olmak...
    Zor ama güzel be kardeşim!

    Yorum


    • #62
      Belki yukarıdaki sayfalarda yazılmıştır ama tekrar yazılmasında bir sakınca görmüyorum.

      Çernobil santralindeki zehirli gaz hala aktif faaliyettedir.Geçen yıl yapılan bir antlaşmayla bu nükleer santralin üzeri Fransızlar tarafından tekrar kurşunla kapatılarak gazın dışarıya sızdırılması önlenmeye çalışılmaktadır.

      22 yıl önce patladı ve zehirli gaz hala faal.
      İlerki yıllarda ülke nereji sorunu yaşamasın diye Nükleer santrallre karşı çıkma gereği duymayan arkadaşlarıma şahsım adına çok üzlüyorum.
      Hiç bir şey insan hayatından değerli değildir.

      Yorum


      • #63
        "En son nehir kuruduğunda, en son ağaç kesildiğinde, en son balık tutulduğunda beyaz adam paranın yenecek birşey olmadığını anlayacak."

        Çernobil sebebi ile hayatını kaybeden herkese Allah rahmet eylesin.Dünyanın en sağlıklı insanları bizim karadenizimizden çıkardı, şimdi kanserde rekor kırıyoruz.Kanser illeti sebebi ile bir yakınını kaybetmeyenimiz yok..

        Umarım bu tip olaylarda ve çevre ile ilgili olaylarda daha duyarlı gençler yetiştiririz.
        "Büyüklük haksızca kazanılanı hak görmek değil, haksızlıklara rağmen kazanabilmektir."

        Özkan Sümer

        Yorum


        • #64
          sırf bu yüzden hayatım da birçok şey yarım kaldı ve kalacak!!

          kanseri bizim içimize soktuğu için çernobile lanet ediyorum
          "Türklüğün vicdanı bir, dini bir, vatanı bir.
          Fakat hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir..."

          HarekeTSİRAsi bizumdur!

          Yorum


          • #65
            O çenobil faciası ile o yıllarda doğan dayımın oğlu lösemiye yakalanmıştı. Çok şükür ki şimdi sağlığı gayet iyi.
            Onun kadar şanslı olmayanlar da oldu . ALLAH rahmmet etsin diyorum hepsine.
            Bir daha böyle faciaların tekrarlanmaması dileğiyle !!!
            "-Ben ALLAH'ın adaletine inanıyorum.." Onur Recep Kıvrak!

            Yorum


            • #66
              Çernobil’den ürkütücü rakamlar

              ●3 milyon çocuğun tedavi görmesi gerekiyor

              ●Kazanın sonuçlarıyla başa çıkılması, “temizlik” ve patlayan reaktörün üzerini örten lahdin inşa edilmesi işlerinde çalışan 600 bin insanın “radyasyona maruz kalmanın etkileri açısından sürekli olarak izlenmeleri gerekmektedir”.

              ●Yetişkinlerde tiroid kanserine rastlanma oranı kazadan sonra on kat artış gösterdi.

              ●1986 - 2000 yılları arasında, kaza sırasında henüz çocuk olan 1400 gencin ameliyatla tiroid bezleri alınmak zorunda kaldı.

              ●3 milyondan fazla insan faciadan doğrudan etkilenen Çernobil kurbanları statüsünde kayıtlı bulunuyor.

              ●2,5 milyon hektarı aşkın zengin tarım toprağında artık kullanılamamaktadır.

              ●Şu anda bir milyonu çocuk olmak üzere 3,5 milyon insan, Ukrayna’nın radyasyonla kirlenmiş topraklarında yaşamaktadır.

              ●Sakat doğumlar ve büyüme bozuklukları Ukrayna’da %230, Beyaz Rusya’da ise %180 artmıştır.

              ●Şiddetli bağışıklık sistemi bozuklukları görülen çocuklara, 2 ile 3,5 kat daha fazla rastlanmaktadır.

              ●“Temizlik” çalışmalarında yer alanlarda, bir kontrol grubuna oranla, 15 kat daha fazla gen ya da kromozom bozuklukları görülmüştür.

              ●380 bin kadar çocukta kan kanserleri, tiroid sorunları ve anemiler saptanmıştır.
              Çöken bağışıklık sistemleri nedeniyle, genelde ölümcül olmayan hastalıkların yol açtığı, ölümler o kadar artmıştır ki bugün Ukrayna’da ölüm oranları, doğum oranlarını aşmış durumdadır.

              ●Ukrayna’nın, Çernobil kazası nedeniyle kaybı şimdiden 140 milyar dolardır.
              Ukrayna hükümeti kazada yayılan radyasyonun temizlenmesi için şimdiden beş milyar dolar harcamıştır.

              ●7,1 milyon insanın gelecekte ciddi sağlık sorunları yaşaması beklenmektedir.

              Çernobil Felaketi’nden 19 yıl sonra Almanya’da radyoaktivite tespit edildi
              Alman Radyoaktiviteye Karşı Korunma Dairesi, Çernobil faciasının üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen, özellikle Almanya'nın güneyindeki ormanlarda avlanan yaban domuzlarının yenilmemesini istedi. Bavyera ormanlarında bitkilerde, toprakta ve hayvanlarda yapılan ölçümlerde yaban domuzlarında yoğun radyoaktivite tespit edildiği, geyiklerde ölçülen radyoaktivite miktarının ise sınırı aşmadığı açıklandı.

              Kaynak:antinükleer.org
              En son ÜNAL tarafından düzenlendi; 26.04.2008, 11:59.
              Ünal İhtiyaroğlu

              Yorum


              • #67
                Çernobil, Hopa'yı terketmedi

                Anadolu Ajansı'ndan - 12 Nisan 2006

                Türk Tabipleri Birliği (TTB), Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana gelen kazanın etkileri üzerinde yapılan araştırmada, “Hopa'da son 3 yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47,9’unun nedeninin kanser olduğunun belirlendiğini” bildirdi. “Çernobil Kazası Sonrası Türkiye'de Kanser” konulu araştırmanın sonuçları, İstanbul Tabip Odası'nda düzenlenen basın toplantısında açıklandı.
                TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Orhan Odabaşı, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin kaynak sularına ilişkin yaptığı açıklamayı hatırlatarak, insanların içtikleri sulardan, yedikleri gıdalardan emin olamadıklarını, vücutlarında meydana gelen en ufak bir değişiklik veya ellerinin üzerinde çıkan küçük bir yaradan bile kaygılandıklarını söyledi.
                Kanser hastalığı ile ilgili “Sağlık Bakanlığı'nın elinden düzenli veriler olmadığını” anlatan Odabaşı, o dönemde Karadeniz Bölgesi'nde kolu, bacağı veya kafası olmayan bebeklerin dünyaya geldiğinin kendilerine anlatıldığını, ancak bunlara hiçbir kayıtta rastlanılmadığını ileri sürdü.
                Hopa Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu da, resmi verilere göre kanserin diğer coğrafi bölgelere göre Hopa ve Karadeniz'de daha çok görüldüğünü savundu. TTB tarafından gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarının Sağlık Bakanlığı'nı harekete geçirmesi, hastalığın erken dönemde tespit edilerek tedavisinin başlatılmasına yönelik çalışma yapılması gerektiğini söyledi. Topaloğlu, kendi ailesinden de 2 kişinin kanser hastalığı sonucu hayatını kaybettiğini ve halen 4 kişinin aynı hastalıktan tedavi gördüğünü belirtti.

                Triod ve meme kanseri
                Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kayıhan Pala da, araştırmanın sanatçı Kazım Koyuncu'nun kanserden ölümünün ardından, duyarlılığın arttığı Hopa'da gerçekleştirildiğini, 1939 ev ve 7 bin 831 kişi ile görüşüldüğünü bildirdi.
                Kayıhan Pala, 1–30 Eylül 2005 tarihleri arasında yapılan araştırmaya göre, Hopa'da, tanısı doğrulanmış 49, doğrulanmamış 27 olmak üzere toplam 76 kanser hastası olduğunun tespit edildiğini kaydetti. Araştırmaya göre, Hopa'da yıllık kanser görülme sıklığının erkeklerde yüzbinde 149,5, kadınlarda yüzbinde 117,5 olarak ortaya çıktığını ifade eden Pala, bu oranının dünyaya göre çok yüksek olduğunu vurguladı.
                Pala, “Hopa'da son 3 yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47,9’unun nedeni kanser olarak belirlenmiştir” dedi.
                Çernobil kazasının en önemli etkisinin, tiroid kanserinin görülmesindeki artış olduğunu belirten Pala, ayrıca radyoaktif kirliliğin olduğu riskli bölgede yaşayan kadınlarda da, meme kanserinin görülme sıklığında artış olduğunun bilindiğini söyledi.
                Kayıhan Pala, “Geçerli ve güvenilir bir kayıt-bildirim sisteminin kurulmaması nedeniyle, kazanın bölgede kanser olguları ve ölümleri üzerine etkisini kanıta dayalı değerlendirmek mümkün değildir” diye konuştu.
                Sağlık Bakanlığı tarafından bütün Türkiye'de ivedi olarak “Toplum Tabanlı Kanser Kayıt Sistemi” ile Doğu Karadeniz'de Kanser Araştırma, Tanı ve Tedavi Merkezi kurulması gerektiğini kaydeden Pala, bölgede ayrıca kanser taraması yapılması gerektiğini söyledi.

                Santral hala sızıntı yapıyor
                Araştırmada görevli Edirne İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Gamze Varol Saraçoğlu da, Çernobil'deki kazanın 26 Nisan 1986'da meydana geldiğini hatırlatarak, “Çernobil Nükleer Santrali'nin hala sağlık, sosyal ve ekonomik alanlarda zararları sürmektedir. Santral, 2000 yılında kapatıldı, ancak sızıntılar var. Tehlike devam ediyor” dedi.
                Kayıhan Pala, daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Pala, radyasyonlu çay konusundaki bir soruya karşılık, “Ben çayı güvenle içmiyorum. Radyasyon var, demiyorum” diye konuştu. Hopa Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu da, bir soru üzerine, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nca özellikle Sarp Sınır Kapısı'nda ölçümler yapıldığını, ancak bunların açıklanması noktasında sıkıntı yaşandığını ileri sürdü.
                Türk Tabipleri Birliği'nin Raporu
                Ünal İhtiyaroğlu

                Yorum


                • #68
                  “Bana hâlâ deri nakli yapılıyor”

                  Bir Çernobil çalışanının ağzından nükleer kaza
                  (2004 yılında New Scientist dergisinde yayımlanan röportajdan kısaltılarak...)

                  Aleksandr Yuvçenko, Çernobil Nükleer Santralı 26 Nisan 1986 tarihinde patladığı gece 4 numaralı reaktörde görevliydi. Yuvçenko, o gece hayatta kalabilen çok az sayıda görevliden biri.
                  Vücudunda çok ciddi yanıklar oluştu. Doktorlar kendisini yaşatmak için bir dizi ameliyat yapmak zorunda kaldılar. Ne var ki Yuvçenko, radyasyondan dolayı hâlâ hasta. Yuvçenko New Scientist dergisine o gece neler olduğunu anlattı.

                  Çernobil’de çalışmaya nasıl başladınız?
                  Aleksandr Yuvçenko- Orada çalışmayı ben istedim. Sovyetler Birliği’ndeki en iyi santrallerden biriydi. Ayrıca Çernobil yaşamak için güzel bir kasabaydı. Ve akademik çalışmalarım sırasında bir süre orada bulunmuştum. Üstelik maaşım da iyiydi. Nükleer mühendislik Sovyetlerde prestijli bir meslekti. Oysa şimdi Rusya’daki insanlar işadamı ve avukat olmayı tercih ediyor.
                  Reaktörün patladığı gece ne yapıyordunuz?
                  -Gece mesaisindeydim. Görevimin başına geçtiğim zaman gün için planlanmış olan güvenlik testinin akşama kadar ertelendiğini fark ettim. Reaktörün gücü düşürülmüştü ve soğutma işlemini yapmak bize kalmıştı. Bu da çok kolay bir işti. O gece çok fazla yapacak bir işimin olmadığını düşündüm.
                  Patlamayı duyduğunuz zaman neredeydiniz?
                  -Ofisimdeydim. Benden boya almaya gelmiş bir arkadaşımla konuşuyor ve bazı belgeleri okuyordum. İlk duyduğum bir patlama değil, yalnızca bir sarsıntıydı. Derken iki veya üç saniye sonra patlama oldu. Ofisimin kapıları dışarı doğru patladı. Eski bir binanın yıkılması gibi her taraf buhar ile karışık toz bulutları ile kaplandı. Etraf çok nemli, çok tozluydu, çok güçlü bir hava akımı vardı. Bu arada sürekli sarsılıyorduk, pek çok şey yere düşüyordu. Işıklar söndü. İlk düşüncemiz güvenli bir şekilde saklanabileceğimiz bir yer bulmaktı. Nakliye koridoruna doğru seğirttik. Burada alçak tavanlı küçük bir geçit vardı. Orada dururken çevremizdeki her şey yıkılıyordu. Gümbürtüyü duyduğum zaman çok ağır bir şeyin düştüğünü sandım. Daha sonra savaş filan çıktığını düşündüm.
                  Bunun reaktör olabileceğini hiç düşündünüz mü?
                  -Hayır. Bu olmadan önce hiç bir titreşim veya bir ses duymadık. Bazı şeylerin bozulduğuna ilişkin en ufak bir belirti yoktu. Hepimiz çeşitli acil durumlar için eğitilmiştik. Bizler mühendis olarak reaktörlerin neler yapabileceğini, neler yapamayabileceğini ve nelerin olabileceğini öğrenmiştik. Yangın ve başka şeyler için hazırlıklıydık, ancak bunun için eğitilmemiştik. Güvenlik önlemlerinin yeterli olduğunu düşünüyorduk ve eğer kontrol çubuklarını indirmek için acil durdurma düğmesine basılırsa -ki kontrol odasındaki arkadaşım Leonid Toptunov da bunu yapmıştı- santral duracaktı. Ancak durmadı. İnsanlar hata yapabilir, ancak güvenlik önlemlerinin bunu telafi edebileceğini düşünüyorduk. Hepimiz işletme talimatnamesinde yazılanların doğruluğuna inanıyorduk.
                  Patlamadan sonra ne yaptınız?
                  -Ofisime geri döndüm ve 4. reaktörün kontrol odasına telefon açmaya çalıştım. Ancak hatlar kesikti. Derken 3. reaktörün kontrol odasında telefon çaldı. Sedye getirmem emredildi. Sedyeleri kaptım ve koşmaya başladım. Kontrol odasının dışında patlama merkezinin yakınlarında bulunan bir arkadaşıma rastladım. Kendisini tanıyamadım. Giysileri simsiyahtı ve yüzü tanınmayacak haldeydi, çünkü başından aşağı kaynar su dökülmüştü. Kendisini sesinden tanıdım. Bana patlama bölgesine gitmemi söyledi, çünkü orada başka yaralılar vardı. Bu arkadaşımla başkaları ilgilendiği için bir fener kapıp soğutma tanklarının yakınındaki diğer operatörü bulmak için koştum.
                  -Orada ne buldunuz?
                  -Operatörü bulacağımı sandığım yere gittim ama kimseyi bulamadım. Yalnızca kocaman bir yıkıntı ile karşılaştım. Operatörü diğer tarafta idi, sürünerek oradan uzaklaşmayı başarmıştı. Yine aynı tablo ile karşı karşıya idim: Üstü başı pislik içinde ve sırılsıklamdı; en kötüsü, sıcak sularla haşlanmıştı. Ayakta durabiliyordu, fakat şoktaydı ve titriyordu. Bana ana patlamanın olduğu yere gitmemi ve orada arkadaşım Vera Khodemçuk’u bulabileceğimi söyledi.
                  Daha sonra neler oldu?
                  -Bu noktada Yuri Tregub’u gördüm. Bu arkadaşım Çernobil’in yardımcı baş mühendisi Anayoli Deatlov tarafından 4. kontrol odasından gönderilmişti. Deatlov, Tregub’a acil yüksek basınç soğutma suyunu açarak bölgeyi sulama görevini vermişti. Bunu tek başına yapamayacağını fark ederek, Tregub ile suyu açmaya gittik.
                  Başardınız mı?
                  -Muslukların olduğu bölüme erişemedik. Soğutucu tanklar reaktöre yakın bir holdeydi. İçeriye girmek için iki kapısı vardı. Birincisinden giremedik, çünkü duvarlar çökmüştü. Bunun üzerine aşağı indik ve diğer kapıyı denedik. Dizlerimize kadar suyun içindeydik. Kapıyı açamadık ancak aralıktan içeriyi görebiliyorduk. Gördüklerimiz yıkıntıdan başka bir şey değildi. Devasa su konteynırları patlayıp parçalanmıştı. Geride yalnızca bir duvar ve bir kapı kalmıştı. Biz açık alana bakıyorduk.
                  Gerçekten mi?
                  -Ne olup bittiği hakkında daha net bir şeyler öğrenmek için dışarıda yürüdük. Gördüklerimiz gerçekten ürkütücüydü. Her şey mahvolmuştu. Su soğutma sisteminin tümü gitmişti. Reaktörün bulunduğu salonun sağ kanadı tümüyle yıkılmıştı, sol tarafta borular sarkıyordu. O anda Khodemçuk’un kesin olarak öldüğünü anladım. Bulunduğu yer yıkılmıştı. Büyük türbinler hâlâ ayaktaydı, ancak çevresindeki her şey harabeye dönmüştü.
                  Khodemçuk, büyük bir olasılıkla bu yıkıntıların altında kalmıştı. Durduğum yerden reaktörden sonsuza doğru uzanan bir ışık huzmesinin yayıldığını gördüm. Havanın iyonize olmasıyla oluşan lazer ışığına benziyordu. Mavimsi bir ışıktı ve çok güzeldi. Birkaç saniye ışığı izledim. Eğer orada birkaç dakika kalsaydım hemen oracıkta ölebilirdim, çünkü gama ışınları, nötronlar ve dışarıya çıkan her türlü zararlı maddeye hedef oluyordum. Fakat Tregub orayı hemen terk etmem için beni uyardı. O benden daha yaşlı ve tecrübeliydi.
                  Daha sonra ne yaptınız?
                  4 no’lu kontrol odasına ulaşmaya çalıştık. Fakat yolda, reaktör salonuna giderek kontrol çubuklarını elle indirmeleri için Deatlov tarafından gönderilmiş üç işçiye rastladık. Tregub, kontrol odasına koşarak giderek gördüklerimizi rapor etti. Ben yardım etmek için bu üçü ile birlikte gittim. Onlara kendilerine verilen emrin saçma olduğunu, çünkü ortada reaktör salonu diye bir şeyin kalmadığını söyledim. Dolayısıyla kontrol çubuklarının kalmamış olması büyük bir olasılıktı. Ancak onlar salonu yalnızca aşağıdan gördüğümü, yukarıdan da bakmak istediklerini söylediler.
                  Reaktör salonuna geri döndüğünüzde ne oldu?
                  -Bir çıkıntının üzerine çıktık, oradan merdivenlere atladık. Ben üçünün arkasındaydım ve feneri taşıyordum. İşçiler feneri benim elimden alıp içeri girdiler. Ben dışarıda kalıp, kapıyı tuttum ve reaksiyonlarına kulak verdim. Salon bir volkan kraterine benziyordu. Yapacak bir şey olmadığına karar verip dışarı çıktılar.
                  Bu üçüne ne oldu?
                  -Üçü de çok kısa bir süre içinde öldüler. Duvar ve kapı benim hayatımı kurtardı. Ben yalnızca kapıyı tuttuğum halde oldukça yüksek dozda radyasyon almışım. Yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Bu çok kötü bir duygu. Yani yapacağınız hiçbir şeyin olmaması.
                  Neler hissettiniz?
                  -Hastalandığımı anladım. Radyasyon hastalığının ilk belirtilerinden birinin kusma olduğunu biliyordum. Ancak zararlı bir şey yiyip yemediğimi düşünmeye başladım. En kötü düşünceleri kafamdan atmaya çalışıyordum. Patlamadan yarım saat sonra elinde bir dosimetre taşıyan bir adam görmüştüm. Her tarafı kapalı olduğu için kim olduğunu anlayamamıştım. Ona ölçümü sorduğumu hatırlıyorum. Bana cihazın kendisini gösterdi. İbre skalanın dışındaydı. Çok korkutucu bir andı. Ne kadar radyasyon aldığımızı söylemek mümkün değildi, ancak çok yüksek bir dozda olduğunu tahmin ediyorum. Sabaha karşı saat 5 civarında yerel bir hastaneye götürüldüm, çünkü kendi başıma gidemeyecek kadar halsizdim. O gece Moskova’ya götürdüler beni.
                  Sizi nasıl tedavi ettiler?
                  -Çok yoğun ve zor bir tedaviydi. Sizin de buna dayanmanız için çok güçlü olmanız gerekiyordu. Bana sürekli olarak kan ve plazma verdiler. Birkaç ay başkalarının kanı ile yaşadım. Daha sonra radyasyon yanıklarının açtığı ülserler belirmeye başladı. Çok fazla yanığım vardı. Ancak birkaç ay sonra yaşama şansımın olduğu anlaşıldı.O noktadan sonra vücudum kendi olanaklarıyla çalışmaya başladı. Artık kan verme gereği kalmamıştı. Ama sürekli olarak morfin veriyorlardı. Karım Nataşa çok kilo kaybettiğimi ve ölmekte olan birine benzediğimi, çok sessiz ve yavaş konuştuğumu söylüyor. Ancak aklım berraklığını hiçbir zaman yitirmedi. Neler olup bittiğini anlıyordum.
                  Sizi ayakta tutan neydi?
                  -Çok iyi bir tedavi gördüm. Doğal olarak sağlıklı ve güçlüydüm. O sırada yalnızca 24 yaşında olduğumu düşünürseniz... Hâlâ sürekli olarak deri nakli yapılıyor. Hâlâ ülserlerim var. Eğer yanıklar olmasaydı durumum daha iyi olabilirdi.
                  Rus halkı size nasıl davranıyor?
                  -Bu konuda konuşmamaya çalışıyorum. İnsanların bu konuyu bilmelerini de istemiyorum. Bana iki madalya verdiler. Biri o gece yaptıklarım için şeref madalyası ve birini de 10 yıl sonra verdiler. Ancak herkes bu tür madalyalar aldı. Günlük yaşantımı sürdürmeye çalışıyorum. Komşularım benim kim olduğumu bilmiyor. Bu kaza arkasında leke bırakan bir durum.
                  Çernobil’e bir daha gittiniz mi?
                  -Bir kez, 2000 yılında kapattıkları zaman. Özel davetli olarak gittim. 3. reaktör bloğunun çevresinde dolaştım. Bu, patlayanın tam bir kopyasıydı. Kendimi çok iyi hissettiğimi söyleyemem. Reaktörün tepesine çıktığım zaman dizlerim titriyordu.
                  Ünal İhtiyaroğlu

                  Yorum


                  • #69
                    Çernobil’in son kurbanı Koyuncu




                    Ünal İhtiyaroğlu

                    Yorum


                    • #70
                      İlk olarak LazAnisT tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                      Belki yukarıdaki sayfalarda yazılmıştır ama tekrar yazılmasında bir sakınca görmüyorum.

                      Çernobil santralindeki zehirli gaz hala aktif faaliyettedir.Geçen yıl yapılan bir antlaşmayla bu nükleer santralin üzeri Fransızlar tarafından tekrar kurşunla kapatılarak gazın dışarıya sızdırılması önlenmeye çalışılmaktadır.

                      22 yıl önce patladı ve zehirli gaz hala faal.
                      İlerki yıllarda ülke nereji sorunu yaşamasın diye Nükleer santrallre karşı çıkma gereği duymayan arkadaşlarıma şahsım adına çok üzlüyorum.
                      Hiç bir şey insan hayatından değerli değildir.
                      Şimdiye kadar içerideki radyasyonun çok küçük bir bölümü dışarı çıkabildi. Bilim adamlarının çoğu %90'ından fazlasının hâlâ lahdin altında olduğuna inanıyor. İçeride kalan radyoaktif yakıtın adı farklı şeklinden dolayı 'Fil Ayağı'. Yaklaşık 190 ton uranyum ve 1 ton gerçekten tehlikeli olan plütonyum hâlâ içeride, ve eğer bu büyük, kötü radyoaktif fil dışarı adım atacak olursa, başımız gerçekten belâda olur...
                      Yüzlerce yıl da geçse hala potansiyel bir tehdit olmaya devam edecek santral kalıntıları.
                      En son eys_61 tarafından düzenlendi; 26.04.2008, 13:56.
                      Her daim TRABZONSPOR!
                      Türkiye Kyoto'yu imzaladı
                      "7"

                      Yorum


                      • #71
                        İlk olarak eys_61 tarafından gönderildi Gönderiyi görüntüle
                        Yüzlerce yıl da geçse hala potansiyel bir tehdit olmaya devam edecek santral kalıntıları.
                        Patlama bölgesi yaklasik 2 bin yil sonra kullanilabilir halde olacak. Ama hala 10% oraninda bir hastalanma riski tasiyacak.
                        Trabzonspor HES yapma, kendi kalene gol atma!
                        Karadeniz'e Özgürlük!

                        Yorum


                        • #72
                          çok kötü bir şey ve biz hala hem tehlikeli hemde 2020 yılında enerjimizin %4 nü karşılayacak maliyeti bakımındanda yüksek olan orta cağ enerjisi nükleer enerji kullanmaya çalışıyoruz

                          Yorum


                          • #73
                            ......................
                            En son OYılmaz tarafından düzenlendi; 30.04.2008, 14:52.
                            Kazimişi gzas vorert

                            Yorum


                            • #74
                              ...............................
                              Kazimişi gzas vorert

                              Yorum

                              Üzgünüz, bu sayfayı görüntüleme yetkiniz yok
                              Çalışıyor...
                              X