Orijinalini görmek için tıklayınız : Uzay, Bilim, Komplo Teorileri Ve Diğer İddialar
@Selim Turan
Pampa yapma ama hocaya orada Dünyan'ın ömrünü sormuşlar insanlığın değil hoca'da oradan hareketle Peygamberler arasın da 50-100 yıllık ihtilaflı zaman farkı olabilir onun icin 7 bin yıl ne zaman dolupta kıyamet kopacak bilemeyiz diyor yani benim hocacığım daha 7 bin yıl dolmadı dolarsa kıyamet kopar diyor :D
Ben Cübbeli hocayla 4-5 sefer görüşmüş insanım öyle sohbet dinlemeler harici diyorum 3-5 kisilik ortamlar da cigerini bilirim onun bak suan tablet te oldugum icin video paylasamiyom bahsettigim konusmasini aticaktim.
Neyse hava muhalefeti nedeniyle tartışmaya 2-3 gün ara veriyorum felaket yagmur geliyor sel olacak meteoroloji basligin da bulusabiliriz :D :D
Bahsettiğim video buydu;
https://www.youtube.com/watch?v=XgQV_pRerDA
.............................. Edit şimdi gözüküyor
seyyah61
25.09.2014, 19:43
Zaman ve uzay (en azından yaşadığımız evren için) birbirinden bağımsız olarak düşünülemez. Zaman da uzay-zaman'ın 4 boyutundan birisidir. Allah zaman ve mekandan muaftır. Biz insanlar zaman ve mekana bağlı olarak yaşadığımız için zamanın olmadığı bir yer nasıl olur idrak etmemiz çok güç. Elektrik direğindeki ipe bakarsanız tek boyutlu gözükür. Fakat yakınlaştığınızda aslında silindir şeklinde olduğunu görürsünüz. Bu telin üstünde yürüyen bir karınca için tel üç boyutludur. İleri geri gidebileceği gibi aşağı veya yukarı da gidebilir, telin etrafında dolanabilir bu karınca. Kainat veya kainatlar insan aklının ve gözlem kabiliyetinin çok ama çok üzerinde bir büyüklüğe sahip olduğu, ve yaşadığımız evrende hiç bir bilginin ışık hızından daha hızlı taşınamayacağı için gözlemleyebildiğimiz bu evren belki de karınca misalindeki gibi sadece görebildiğimizle idrak edebildiğimiz bir evren olabilir.
Allah'ın zaman ve mekandan muaflığını 1 senenin 1000 sene geçmesiyle açıklayamayız. Bu tamamen yaratıcıya özgü bir vasıftır. Fakat zamanın yavaş akması olayı şimdi de mümkündür. Cisimlerin hızı arttikca, sabit duran başka bir cisme göre hareket eden cisim için zaman daha yavaş akar. Işık hızına ulaştığında ise zaman durur. Bunun örneği günlük hayatta Dünya'nın etrafında yörüngeye oturmuş uydularda gözlenebilir. Bu uydular cok hızlı bir sekilde Dünya'nın etrafında dönmektedir ve bu yüzden bu uydularin saatleri daha yavaş ilerlemektedir. Bu sebepten dolayı uyduların saatleri düzenli olarak tekrar ayarlanır. Aynı şekilde sabit duran birine oranla yürüyen birisi için zaman yine daha yavaş akacaktır. Fakat bu hızlarda değişim çok çok küçük olacaktır. Evrende bulunduğumuz noktadan uzağa baktığımızda zamanda da yolculuk yapmış oluruz. Işık boşlukta sabit hızda ilerlediği için ve evren de durmadan genişlediği için Big Bang'den 400.000 yıl sonra yayılan ışık (Big Bang'den itibaren 400.000 yıl boyunca evrendeki tüm maddeler plazma halinde ve çok yoğun haldeydi ve ışığın kaçmasına izin vermiyordu) bize henüz ulaşamadı ve belki de hiç ulaşamayacak. Bu yüzden teleskopla yaptığımız gözlemlerde bu ilk ortaya çıkan ışığın birkaç milyar yıl sonraki halini görebiliyoruz. Ayrıca bizden 4 ışık yılı uzaklıkta olan bir yıldıza baktığımızda bu yıldızın 4 yıl önce yaydığı ışık, Güneş'e baktığımızda ise 8 dakika önce yaydığı ışığı görebiliriz. Yani Güneş şu anda yok olsa, yok olduğunu ancak 8 dakika sonra gözlemleyebiliriz. Her şeyin zamana bağlı olduğu bu evrende zamandan bağımsız bir şey düşünmek mümkün değil. Zaman sadece insan için görecelidir. Allah için zaman kavarmı yoktur.
Selim Turan
03.10.2014, 17:14
KOD MEHDİ
"2000’li yıllar... Dünyada tuhaf bir kaos başladı. Mekanik teknolojiden dijital teknolojiye ve daha da ilerisine geçen gelişmiş dünya ülkeleri, her alanda çöküyor. Tüm teknoloji kendini imha ediyor. Her alanda; askerî, tıp, uydu, üretim vs... Tüm bilgisayarlar; eski adı internet, yeni ve gelişmiş hâli interx çöküyor. Nükleer füzeler programlarını imha ediyor. Tıp alanındaki çöküşler, kısmen kontrol altına alınan birçok hastalığı yayıyor. Toplu ölümler, bulaşıcı virüslerin etkisi ile artıyor. BM çaresiz. Dünya seferberlik ilan ediyor.
Bütün bunlar; tüm dünya ülkelerinin aldığı kararla interx ağlarının zorunlu olarak kendisine bağlandığı, son derece gelişmiş, hiçbir hacker’ın giremeyeceği “Ana Göz Bilgisayar”ın, bilinmeyen ve hızlı bir şekilde kendi programlarını -bir bir- imha etmesinden kaynaklanıyor. Bu çöküşe bağlı olarak tüm ülkelerin her alandaki teknolojileri de çöküyor. “Ana Göz Bilgisayar” tüm dünya ülkelerinin oy birliği ile (mecburi) Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya konuşlandırılmıştı. Programın içeriği 9 kişinin vücuduna çiplenmişti. Bu karar Mescid-i Aksa’yı dokunulmaz ve -sözde- tüm dünyanın ortak malı hâline getirmişti. İsrail Süleyman Krallığı’nı üstü örtü bir şekilde (aslında kısmen) ilan etmişti. (İnsanlar farkında değil.)
Hiçbir ülke, göbekten bağlı olduğu bu “Ana Göz Bilgisayar”a müdahale şöyle dursun, daha onun nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyordu. Bilse bile, Şeytanî bir bilgi ile yapılıp programlandığından zaten müdahale imkansızdı.
9’lar ve heyeti şoktaydı; çünkü Şeytanî bilgisayara kendileri de müdahale edemiyorlardı. Ardı ardına toplantılar yapıyorlar; fakat gözlerinin önündeki bu çöküşe ve Şeytanî programla sistemleştirilen bu yapay bilgisayara müdahale edemiyorlardı.
Birkaç ülke kısa sürede birbirine savaş ilan etti. Ellerindeki konvansiyonel silahlarla yine çok kısa sürede birbirlerini kırdılar. Şeytanî bilgisayarın bir programı bir ülkedeki iki nükleer silahı ateşledi. 9’lar bunu durduramadı ve Asya’da bir ülke, Avrupa’da birkaç ülke halkı -kısmen- yok oldu. ABD, bir üçüncü dünya ülkesinden beter durumdaydı. Dünya bankalarının baronları tüm güçlerini yitirmişti. “Ana Göz Bilgisayar”a göbekten bağlı tüm ülkelerin tüm vatandaşları da göbekten bağlı idiler. Nasıl mı? Çip kartlar, gelişmiş telefonla kullanılması kanunen zorunlu vericiler ve benzerleri ile... Bu çip kartlar sınıf sınıftı. Zengin, asil ve elitinki farklı frekansta, işçi ve köleninki farklı frekanstaydı. Tümü “Ana Göz Bilgisayar”a bağlıydı (tüm bilgilerle birlikte). Tüm Dünya “Ana Göz Bilgisayar” tarafından kontrol altındaydı (Her şeyi gören göz).
Bu kaos çok kısa bir sürede gerçekleşiyordu. Bu çöküşün tetiklediği felaketler birbiri ardınca geliyordu: Depremler, nükleer santral faciaları, yangınlar, yıkımlar vs... Ve insanların cep vericilerinin ekranlarına şunlar yansıyordu: “Para, altın, hisse senedi isteyen “9”u tuşlasın.” (O günkü para, kredili kontür benzeri) Herkes ulaşan bu mesaja karşılık veriyor ve tuşluyordu. İnsanlığın yarısının yok olduğu dünyada bu işlemleri gerçekleştirebilen ülkelerin sistemleri ve bankaları, bu altın ve paraları, bilgisayarın bu önlenemez sistemi sayesinde gelenlere bol bol veriyordu. Bir kısım insanlar ise bunun bir kıyamet alameti olduğu düşüncesindeydiler.
Binlerce toplu intiharlar oldu. Kalanlar olup bitene bir anlam veremiyor, anlamaya çalışıyorlardı. 9’lar heyeti Kudüs’ün dokunulmaz bölgesinde sonlarının gelmesinden endişe ederek, özel sığınakta efendileriyle “Ana Göz”e giren bu programı çözmeye çalışıyorlardı.
Artık dünyada tek bir ülkenin; en az zayiat gören milletin ordusu kalmıştı:
Türk ordusu.
“Ana Göz” bütün orduların sistemlerini yok etmiş; ama Türk ordusunun sistemine gelince, o yöndeki programı da imha olmuştu. Dünya insanlığının güvenlik anlamında sığınacağı tek ordu Türk ordusuydu. Diğer milletlerin kalan halkları; Araplar, Acemler ve diğerleri Türk ordusunun koordine ettiği birlikler oluşturarak, kendi coğrafyalarında güvenliği sağlamakla görevlendiriliyordu.
“Galip et Yarabbi! Çünkü bu son ordusu İslam’ın.”
Türk ordusu önce Mekke ve Medine’ye bayrağını dikerek oraları yağmaya karşı koruma altına aldı. Daha sonra da diğer coğrafyaları… 9’lar hâlâ uğraşıyordu “Ana Göz”ü çözmeye.
Bir ses yankılandı tüm çip kartlarda:
- Kim kırdı bu programı?
Bu, Baş Şeytanî Deccal’ın sesiydi. “Ana Göz”ün işleyen tek programından hâlâ dünyaya psikolojik mesajlar atıyorlar ve insanları Türk ordusuna karşı kışkırtıyorlardı. Bu sırada putlaştırılan “Ana Göz” ekranlarından ve tüm dünyada hâlâ çip kart telefon taşıyanların ekranlarından şu cümleler okundu. Bu söz bir beşer sözü değildi. Kur’an-ı Kerim’den bir ayetti:
“SONRA ONLARI PARÇA PARÇA ETTİ. ANCAK BÜYÜKLERİNDEN BİRİNİ BIRAKTI Kİ BELKİ ONA MÜRACAAT EDERLER DİYE…” Enbiya / 58
Bunu okuyan insanlık şaşkınlık içindeydi. Zira ayette ifade edildiği gibi “Ana Göz Bilgisayar”ın tüm programları parça parça kırılmış ve sadece bir programı kalmıştı. 9’ların başı Deccal bu kalan programdan varlığını ve mesajlarını sürdürüyordu. 9’ların başı, kalan tek programın işlevi ile dünyaya çağrıda bulunuyordu. Kalan tek programı vasıtasıyla harikulade olaylar ilizyonluyordu. Bu mesaja katılanlar vardı. Zira dokunulmaz Kudüs zırhında kendi cüz’î ordusu vardı. Fakat bilgisayarın ordusuna verdiği imtiyazların Kudüs dışında yok edilebilme tehlikesi olmasından dolayı riske girmiyordu.
Bu sırada İslam dünyasında olup bitenler, aynen Hıristiyan dünyasında ve kalan diğer yerlerde olduğu gibi tartışılıyordu. Fakat “Ana Göz” ile meçhul bir programın; yani “Ana Göz”ü bozan programın arasında bir savaşın olduğu artık tüm dünyaca anlaşılmıştı. Tüm bunlar tartışılırken çip kart telefonlara ve şehirlerin kalan dev ekranlarına şu yazı yansıdı:
Kod Mehdi !
Tüm dünya bir kez daha şoktaydı. İslam dünyası heyecanlanmıştı. Zira Mehdi zuhur etmişti. 9’lar Kudüs’ten mesajlarına devam ediyor, tüm dünyayı Ortadoğu’da bir yere toplanmaya çağırıyorlardı. İslam dünyası ikiye bölünmüştü: “Mehdi çıktı.” ve “Mehdi çıkmadı. Bu bir yalan.” diye… Çıktı diyenler şunu söylüyorlardı: “Meğerse beklenen Mehdi bir bilgisayar programı imiş.”
Hadislerde geçtiği gibi: “Bana mal ver Mehdi diyecek, o da verecek.” Tıpkı çip kartlara gelen mesaj gibi: “Mal, altın, para isteyen 9’u tuşlasın.” Ve tuşlayanlar bunları bol bol almıştı. Bir kısmı malı anlamsız görmüş, kıyamet alâmeti saymıştı. Hadise bağlı olarak yorumlar şöyle devam ediyordu: “Allah bir gecede onu ilimle donatacak.” Tıpkı bilgisayar programının bir gecede “Ana Göz”ü mahvedecek ilme sahip olması gibi…
9’lar şöyle bir deklarasyon yayımladı: “Bu program İstanbul’dan bir yerden sinyal veriyor.” Ve propaganda yapıyorlardı: “Dünyayı bunlar kaosa sürükledi. Başınıza gelenlerin sebebi bunlar; Türkler ve yandaşlarıdır.” Yine bunun üzerine Mehdi yorumları çoğaldı. Şöyle diyenler oldu hadise bağlı olarak: “Mehdi Medine’den çıkacaktır.” Medine büyük bir şehirdi ve İstanbul da bir Medine (şehir) idi.
Bu arada İslam dünyasında oluşan ikililiğin sesi yükseldi. Mehdi programına ve zuhuruna inanmayanlar (Süfyanîler) bir yerde toplandı. 9’ların küçük ordusuna karşı bir tek Türk ordusu; dünyanın en büyük ordusu olan Türk ordusu kalmıştı.
Yine bir sır ifşa olmuş; kainatta hiçbir şekilde kaybolmayarak bir yerde toplanan sesler, Allah’ın izni ile teknolojik olarak -kısmen- çözülmüş ve Hz. İsa’nın sesi de frekanslardan seçilmiş ve çip telefonlara verilmişti Mehdi programınca…
“Ey bana inananlar! Ahir zaman Peygamberi, Hz. Muhammed (sav)’dir. Ben de Allah’ın oğlu değil; O’na tâbi bir kulum.”
Hıristiyan âleminden bunu duyan insanların birçoğu akın akın İslam’a girmeye başlamıştı; “ (İNSANLAR) AKIN AKIN DİNİNE (İSLAM’A) GİRİNCE, RABBİNİ TESBİH ET VE O’DAN BAĞIŞLANMA DİLE.” ayeti gereğince… Haçlar kırıldı.
Süfyanî ordusu Türk ordusuna saldırma ve İstanbul’u, yalancı Mehdi’yi veya programını yok etme kararı almıştı. Aynen Efendimiz’in (sav) hadiste “Dinimizi bozuyor bu Mehdi.” şeklinde onlardan haber verdiği gibi... Tabii bu da, İslam âleminde Mehdi’nin zuhur ettiğine inananlar için bir delil oluyordu. Süfyanî, Deccal Şeytanînin “Program İstanbul’dan sinyal veriyor.” mesajını benimsemişti. Tüm insanlar Türk ordusunun verdiği direktifle konuşlandırılmıştı. Ortadoğu ve civarı için tüm dünyada ve İstanbul’da Kur’an okutuldu. Artık cami olduğundan, tüm diğer camilerle beraber Ayasofya da dolmuştu. Türk ordusu, Süfyanî’yi ordusuyla yok etti. Zafer mutlaktı.
Kudüs’e yürümek artık şart olmuştu. Asıl ordu orada toplanmıştı. “Ana Göz”e ve onun vasıtasıyla dünyanın tüm ekranlarına bir yazı ulaşıyordu. Bu bir programdı. Topkapı Sarayı’nda bulunan Hz. Davud’un kılıcının üzerindeki yazılardı bunlar. Program bu kılıcın üzerindeki yazılarca; Hz. Davud’un Calut’un kellesini aldığı kılıcın üzerindeki yazılarca programlanmıştı. Ana bilgisayarda; yani “Ana Göz”de bu kılıcın üzerindeki yazılar çıkınca, Şeytanîlerin ve başının gözleri açılmıştı. Zira bu, tam bir imha demekti. Yani Hz. Davud’un kılıcının programı (üzerindeki yazılara göre tasarlanmış) faaliyete geçince, Deccal ve tüm Şeytanîler orduları ile beraber ölmüş; yok olmuşlardı. Savunma ve korunma niyeti ile yerleştirdikleri radyasyonik bir bomba ile orası kendilerine mezar oldu. Külleri bile yoktu.
Mescid-i Aksa ayakta idi. Kendi ellerliyle yaptıkları program kendilerini yıkmıştı. Tüm ekranlar karardı ve simsiyah oldu. Ve Mehdi’nin zuhuruna inananlar şu yorumu yaptı hadiste olduğu gibi:
“Doğudan kara sancaklılar çıkar. Mehdi onların içindedir.” Ekranların tüm dünyada kararması kara sancağa yorulmuştu. Yine “Mehdi döneminde tanklar, tüfekler çalışmayacak, kılıçlar çıkacak.” rivayetleri dillerdeydi. Daha niceleri vs…
Artık yeni bir dünya hayatı başlamıştı. İnsanlık azdı, mal çoktu. Program yeniden ağlarını ördü. Mehdi Programı dünyayı hiç olmadığı bir hâle getiriyordu. İyi; ama Mehdi; yani Hz. Mehdi, sanıldığı ve anlaşıldığı gibi bir bilgisayar programı mıydı?
Hayır; elbette değildi. Mehdi programı Hz. Mehdi’nin sadece ilmiydi. “Ana Göz Bilgisayar”ını Şeytanîler Besmele’nin 19 harfinin tersinden yazılışı ile programlayıp şifrelemişlerdi. Tabii “Ana Göz”, günümüz bilgisayarlarının yanında abaküs sayılacağı derecede gelişmişti. Ve devamlı da kendini geliştiriyordu. Fakat insanın ölçtüğü hiçbir şey mutlak değildi. Bir noktada her şey tersine; kendi kendisinin antisine döndü:
Dabulyu harfinin W yazılışının tersi; yani M (Mehdi kodu).
Unutulmamalı: Allah’ın da bir planı vardır.
“Dabulyu (W) bir cindir. Bilgisayarla ilişkilidir.”
(Melekler Ağlarken / “Dabulyu” başlıklı bölüm)
Hz. Mehdi bu programı Allah’ın lütfuyla kullanan -beklenen- bir İslam büyüğüdür.
Not: Bunun için hacker olmaya gerek yok. Allah’ın yardımı, bunu bir tuşla da yaptırır. Yine bir hadiste olduğu gibi “Mehdi uyuyanı uyandırmaz.” Her şey çok kısa bir sürede gerçekleşir. Mehdi insanlığın içinde olsa bile birçok insan onun varlığına uyanmaz.
Dünya; Türk ordusunu, Türk milletini, Türk’ün milletini ve İslam hakimiyetini bekliyor ve Mehdi’yi…
Millî ve manevî değerlere saldırılmasının altındaki temel neden budur."
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1617
2006 yılın da Medrese de okurken Kuran tilaveti dersi vermek için gelen kurra hafız bir hocamız vardı; "Mehdi doğdu gençler şuan da küçük bir çocuk 20'li yaşlarına geldiği zaman Arabistan da kendini belli edip ortaya çıkacak,aslında o kendini belli etmeyecek bir bulut tepesin de dolaşarak "bu kişi Mehdi'dir ona itaat edin" diyecek" derdi aradan 8 yıl geçti hala beklemedeyiz bakalım o çocuk ne zaman 20 yaşına basıp tepesin de konuşan bir bulutla ortaya çıkacak :D
"Dabulyu harfinin W yazılışının tersi; yani M (Mehdi kodu)." :D
Nasıl olsa günümüz de Deccalı,Dabbetül Arzı hatta Yecüc ve Mecücü internet olarak yorumlayanlar varken Oktan reis'te baktı ki Mehdi gelmeyecek onuda internet'in ta kendisi ilan etmiş :D
Yani bundan 30 yıl önce televizyona atfedilen Deccal,Dabbetül arz yakıştırmaları teknolojin'in ilerlemesiyle yerini internete bırakmış gözüküyor çok değil 10-15 yıl sonra Nano teknoloji de ilerlediğimiz zaman internet'in modası da geçip yerini Nano teknoloji'ye bırakacaktır hatta ben şimdi'den bunun kodunu hazırladım ki ileride zahmet çekilmesin :D
"N-a-n-o" ilk bakışta normal gözüken bu kelimeyi yakından incelediğimiz de hayrete düşmemek elde değil.!!
Kelime'nin içinde 2 tane N harfi geçiyor eee ne olmuş yani dediğinizi duyar gibiyim hemen açıklamaya geçelim o zaman Kuran'da N harfi ile başlayan sureleri incelediğimiz de Neml suresin'in 82. ayetin de Dabbetül arzın geçtiğini görüyoruz sizce bu tesadüf olabilir mi resmen Nano teknoloji'ye işaret edilmiş burada :eek:
Kelime de ki diğer harflere baktığımız zaman a ve o harflerini görüyoruz ilk etap'ta normal gözüken bu harfler de aslında derin bir sır saklıdır a arap alfabesin de "ayn" o ise "he" harfini temsil ediyor bu harflerin ebced değerlerine baktığımız zaman;
Ayn:70-He:5 olduğunu görürüz şimdi bu iki sayıyı toplayalım;
70+5= 75
75. sure hangi sure dersiniz..? KIYAMET suresi buradan anlıyoruz ki Nano teknoloji kıyameti tetikleyecek :eek:
Kodlama ve şifre çözme bizim işimiz :cool: :D
Haddi aşan yorumlardan kaçınalım lütfen. Herkesin görüşü kendini bağlar lakin karşı görüşe hakaret veya dalga iması acizliktir.
Bu yorumdan bu sonucu çıkarmak büyük beceri ister dogrusu
Yorumum da kimseye hakaret etmedim bizi kafalama ya calısan medrese hocamız dısında da birisine dalga iması yok
Bilakis bu yazı benim ve pek çok insan'ın zekasıyla alay ediyor buna rağmen ciddiye alıp serzenişte bulunan bir yorum yapmadım ebced hesabıyla 10 yasında ki bir cocugun dahi cok rahat sekilde sifreli kelime yapabilecegini gösterdim.
Asıl acizlik fikir üretmek'ten yoksun bir sekilde kelime cımbızlayarak insanları yaftalamaktır kusura bakmayın..
Selim Turan
05.10.2014, 20:59
Oktan Keleş İnternet'i Mehdi ilan etmedi. İnternet'i kullanma ilmini bilen bir kişi diyor orada. Neden parça parça okuyorsun, tam okusaydın görecektin PaMpa? :P
Hee bu arada orada İnternet değil İnterX yani Kuantum bilgisayarların kullandığı yeni ağdan bahsediliyor PaMpaa :D Yani yine günümüz değil. :D
Oktan Keleş Dabbe-tül Arz konusunu Derûni Devlet Kutsal Halı kitabında anlatıyor senin ima ettiklerinle hiç bir ilgi alakası yok. :)
He birde yine Oktan Keleş için İnternet hiç bir zaman Dabbetül Arz olmadı. Zira Dabbetül Arz'ı gören insan namaza duracak ona yapışmayacak . İnternet öylemi bağımlılık gibi. Bu Oktan Keleş'in yorumu :)
Oktan Keleş İnternet'i Mehdi ilan etmedi. İnternet'i kullanma ilmini bilen bir kişi diyor orada. Neden parça parça okuyorsun, tam okusaydın görecektin PaMpa? :P
Hee bu arada orada İnternet değil İnterX yani Kuantum bilgisayarların kullandığı yeni ağdan bahsediliyor PaMpaa :D Yani yine günümüz değil. :D
Oktan Keleş Dabbe-tül Arz konusunu Derûni Devlet Kutsal Halı kitabında anlatıyor senin ima ettiklerinle hiç bir ilgi alakası yok. :)
He birde yine Oktan Keleş için İnternet hiç bir zaman Dabbetül Arz olmadı. Zira Dabbetül Arz'ı gören insan namaza duracak ona yapışmayacak . İnternet öylemi bağımlılık gibi. Bu Oktan Keleş'in yorumu :)
Aga biliyorum bunu Oktan Keleş'in çıktığı programların çoğunu youtube'den bulup izlemiştim bir program da topkapı sarayın da ki bilmem kimin kılıcı üzerinde ki yazıların bir bilgisayar programın'ın kodlaması olduğunu Mehdi'nin indiği zaman bu programı kullanacağını vs bahsediyordu netice de internetle ilgili işte :D
Ayrıca İsrail'in Mescidi Aksayı yıkıp yerine Süleyman mabedi değil büyük bir bilgisayar yapmayı planladığını söylüyordu güya bu bilgisayar olağanüstü teknolojiye sahip olup bütün dünyayı kontrol etmek için kullanılacak mış :)
Yine bazı ünlülerin ve zenginlerin öldükten sonra kafalarını kestirdiklerini ve bunları derin dondurucular da saklatıp bir gün ölümsüzlüğün şifreleri çözüldüğü zaman beyni korudukları için tekrar'dan hayata döndürülüp vücudun diğer organlarını yapay olarak tasarlayarak yarı robot,yarı insan bir şekilde varlıklarını sürdüreceklerini söylüyordu (Söylüyordu derken bunları planlıyorlar ama bu gerçekleşmeyecek Allahın başka planı var vs diyordu ) hatta bir uçağın içinde derin dondurucu da 60 tane kesik insan başı taşındığına dair bilgi veriyordu
Söylediklerin'in çoğu bana göre uydurma, halkın ilgisini çekip bu şekilde maddi gelir elde ediyor Ömer Çelakıl ve türevleri gibi oda bulmuş yolunu :)
Ama şu en son söylediğim ölümsüzlük hakkında ki açıklamaları mantıklı görünüyor yapay organlar konusun da bilim yavaş,yavaş ilerleme sağlıyor ayrıca bilim adamları farelerin yaşlılık genlerine müdahale edip biyolojik yaşlanmayı durdurmayı başardılar aynısını insanlar üzerinde deneyip başarılı oldukları zaman ölümsüzlük bir nevi mümkün olabilir tabiki bunun için uzun yıllara ihtiyaç var ayrıca bu mümkün olsa bile çok pahalı olacağı için sadece çok zengin olan insanlar yaptıracaktır fakirler yine avucunu yalayacak malesef zaten herkez ölümsüz olsaydı dünya çekilmez olurdu :)
Oktan Keleş'e göre Bilim ve Dünya'yı yöneten gizli(!) güçlerin ölümsüzlüğü bulma projesi asla mümkün olmayacak çünkü Allah buna izin vermeyecek miş bu sözler aslında çok tanıdık :)
Her devirde Din adamları ve bazı bilim adamı geçinen kişilerin söylemlerine bakarsak eğer değişen birşey olmadığını görürüz mesela Amerika aya çıkmayı planladığı yıllar Hristyan olsun,Müslüman olsun dini kesimler birbirine benzer açıklamalar yapıyordu Müslüman Din adamları "Ay Allah'ın nurudur oraya asla gidemezler hem orada ayak basılacak bir kütle yok nura ayak basılmaz yakar küle dönersin yalan söylüyorlar oraya gitmek imkansız" tarzı komik açıklamalar olduğunu okumuştum daha önce..
Bununla ilgili bir konu paylaşayım aklıma gelmişken :)
Bilim Hakkın da Konuşma'dan Önce Düşünün
http://i.imgur.com/PJUV0QA.png
Bu mini-makale derlememizde okuyacaklarınız, tarih içerisinde önemli şahısların bilimin o günkü konumu ve geleceğiyle ilgili bazı sözlerini içermektedir. Bu sözleri dikkatle okumanızı tavsiye ederiz. Günümüzdeki ünlü simaların ağızlarından çıkanlara ne kadar benzer olduğunu görmeye şaşıracaksınız. Böylece, televizyonlarda saatlerce boy gösterip, bilimden söz eden kimselerin ayaklarının yere ne kadar bastığını, tarihtekilerden öğrenebileceğinizi düşünüyoruz. Umuyoruz ki bilim hakkında konuşmadan önce düşünmenize katkı sağlayacaktır. İyi okumalar.
"Dünya Evren'in merkezindedir ve tüm gök cisimleri onun etrafında dönmektedir. Kopernik'in sözleri, şeytanın sözleridir ve yalandır."
(1500'ler, Kopernik yasalarını ortaya koyduğunda, dindar kitle)
---
"Jüpiter'in uyduları görünmezdir, dolayısıyla Dünya üzerinde bir etkisi olamaz, dolayısıyla varlıkları da gereksizdir ve dolayısıyla, aslında yokturlar."
(1500'lerin sonu, Galileo'nun Jüpiter'in uydularını keşfi üzerine dönemin Aristotalesçi insanları)
---
"Dünya düzdür ve belirli sınırları vardır. Bilim adamları ne derse desin, bu sınırlar vardır ve aşılmamalıdır."
(1600'lü yıllar, Hristiyan Kilisesi)
---
"Bu bilim denen şeyden bıktım artık... Geçtiğimiz birkaç senede elde ettiklerimiz için milyonlar harcadık ve artık durdurulmasının vakti geldi."
(1861, Smithsonian Enstitüsü'nün kaynaklarının kesilmesiyle ilgili olarak, Pensilvanya Eyalet Senatörü Simon Cameron)
---
"Biraz eğitimli herkes sesin kablolar aracılığıyla bir yerden bir diğer yere aktarılamayacağını bilir. Ve ola ki aktarılsa bile, böyle bir çabanın pratik bir değeri olmayacaktır."
(1865, Boston Post gazetesi editörü)
---
"Louis Pasteur'ün hastalık yapan organizmalar teorisi saçma bir kurgudan ibaret."
(1872, mikroplarla ilgili olarak, Fizyoloji Profesörü Pierre Pachet)
---
"Karın, göğüs ve beyin, bilge ve insancıl hiçbir cerrahın ulaşamayacağı şekilde, sonsuza kadar kapalı kalacaktır."
(1873, ameliyatlarla ilgili olarak, Kraliçe Victoria'nın cerrahı Sir John Eric Ericson)
---"Telefon denen bu icadın kullanışlı ve ciddi bir iletişim aracı haline gelebilmesi için birçok olumsuz yönü bulunmaktadır. Bu alet, yapısı gereği bizim için değersizdir."
(1878, Western Union firması)
---
"Yüksek gerilimli ve alternatif akım kullanan sistemlerin yaygınlaşmasının ne bilimsel olarak, ne de piyasa açısından imkanı yoktur. Tüm bu sistemler [alternatif akım], sırf bakır tel ve emlak piyasasına darbe vurmak için uygulanmaktadır. (...) Benim şahsi isteğim, alternatif akımın kullanılmasının tamamen yasaklanmasıdır. Alternatif akım gereksizdir ve tehlikelidir. Dolayısıyla yaşama ve mala zarar verecek bu sistemlerin piyasaya sürülmesi arkasında bir neden göremiyorum."
(1889, Thomas Edison)
---
"Bilinen cisimlerin hiçbir kombinasyonu, bilinen makinaların hiçbir formu, bilinen kuvvetlerin hiçbir formu, bir araya getirilerek insanı hava içerisinde uzun mesafelerde pratik olarak uçurabilecek bir makina oluşturamayacaktır."
(1800'lerin sonu, ABD Deniz Kuvvetleri Gözlemevi başkanı, astronom Simon Newcomb)
---
"Radyonun geleceği yok!"
Lord Kelvin (1898, İskoçyalı bilim insanı)
---
"Artık bilimin bulabileceği bir şey kalmadı, bilim, bu noktada tıkandı. Bulabileceğimiz her şeyi bulduk ve bize artık gerek yok."
Charles Duell (1899, Amerikan Patent Bürosu Başkanı)
---
"X Işını taramaları bir aldatmacadır!"
(1900, Lord Kelvin)
---
"Denizaltıların savaşta ne işe yarayabileceğini anlayamadım. Olsa olsa mürettebatın boğularak ölmesine neden olabilir."
H.G. Wells (Yazar - 1901)
---
"Atlar her zaman kullanılacaktır. Otomobil ise ancak geçici bir moda olabilir."
Henry Ford'un kredi talebi üzerine, otomotiv sektörü ile ilgili rapor veren banka müdürü (1903)
---
"Bir makina hiçbir zaman New York'tan Paris'e uçamayacaktır."
(1906, Uçağın mucidi Orville Wright)
---
"Uçaklar hoş oyuncaklar, fakat askeri bir değerleri yok."
Mareşal Ferdinand Foch (I. Dünya Savaşı Fransız Ordusu Başkomutanı - 1911)
---
"Artistlerin sesini kim duymak ister ki?"
H. M. Warner (Film yapımcısı. O zaman yeni icat edilen sesli film hakkında - 1927)
---
"Ay'a ulaşmayla ilgili fanteziler kurmaya gerek yok, çünkü Dünya'nın çekim kuvvetini aşmanın bir yolu bulunmuyor."
(1932, Chicago Üniversitesi astronomu Dr. Forest Ray Moulton)
---
"Atomların parçalanmasından elde edilecek bir enerji kaynağının var olabileceğini uman biri, hayal dünyasında geziniyor demektir."
(1933, Nükleer Santraller ile ilgili olarak, Ernest Rutherford)
---
"Einstenın güya teorileri olan bu şeyler, basitçe liberal, demokratik saçmalıklarla pislenmiş zihin uydurmalarıdır ve hiçbir Alman bilim insanı tarafından hiçbir şekilde kabul edilemez."
(1940, Dr. Walter Gross)
---
"Dünya piyasalarında bilgisayarlardan en fazla 5 tanesine yer olduğunu düşünüyorum."
(1943, IBM Başkanı Thomas J. Watson)
---
"Televizyon en geç altı ay içinde piyasadan silinecektir. İnsanlar her akşam böyle bir kutuya bakmak istemez."
D. F. Zanuck (Twentieth Century Fox Başkanı - 1944)
---
"Bilgisayarlar gelecekte 1,5 ton ağırlığında olacak."
Popular Mechanics Dergisi (1949)
---
"Bize vaat edilmiş ve verilmiş sınırların dışına çıkıp, uzaya gitmek, haddimizi aşmaktır ve büyük felaketlerle cezalandırılmamızı beraberinde getirecektir."
(1960'lar, Yuri Gagarin'in uzaya çıkarılmasından önce, Hristiyan Kilisesi)
---
"Güzel fakat ne işe yarayacak?"
IBM'den bir mühendisin bugün tüm elektronik cihazların beyni konumundaki 'mikroçip' için yorumu (1968)
---
"İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için bir neden yok."
Kenneth Olsen (Digital Equipment Corp. Bilgilsayar Şirketi Başkanı - 1977)
---
"Bir nükleer santralden çıkan yıllık atıkların tümü, bir çalışma masasının altında saklanabilecek kadar azdır."
(1980, Ronald Reagan)
---
"İnsan Genom Projesi, haddimizi aşıp, yaratılışımızla oynamaktır. Bize hiçbir faydası dokunmayacağı gibi, başımıza büyük işler açacaktır." ve "Genetikçiler şeytandır."
(1990'lar, İnsan Genom Projesi'nin başlaması üzerine, dindar kitle)
---
"İnternet 1996 yılında tamamiyle çökecektir."
(1900'lerin sonları, internetin mucitlerinden Robert Metcalfe)
"Evrim Teorisi, ispatlanmamış bir düşüncedir. Hiçbir zaman ispatlanamayacaktır. Her birimiz muhteşem bir şekilde var edilmiş varlıklarız ve en değerli canlılar bizleriz. Evrim Teorisi, bazı sapkınların uydurduğu bir yalandır."
(Günümüz, bilimsel bir gerçek hakkında konuşurken, dindar kitle)
---
"Evren asla kendi başına var olmuş olamaz. Mutlaka bir neden, başlatıcı olmalıdır. Fizik, hiçbir zaman sebepsiz yere, kendiliğinden nasıl var olduğunu açıklayamayacaktır Evren'in."
(Günümüz ve gelecek, Stephen Hawking ve diğer astrofizikçilerin kendiliğinden var olma modelleri üzerine, dindar kitle)
Sizce de düşünmek, düşünebilmekten çok daha kıymetli değil midir?
Özellikle bilim hakkında konuşurken, 2 düşünüp 1 söylemek şart.
Umarız faydalı olmuştur.
Yazan: ÇMB (Evrim Ağacı)
Kaynak için;
http://www.foresight.org/news/negativeComments.html
http://www.rinkworks.com/said/predictions.shtml
Selim Turan
06.10.2014, 17:00
Mehdi'nin indiği zaman bu programı kullanacağını vs bahsediyordu netice de internetle ilgili işte :D
İnternet'e Mehdi diyorlar günümüz din adamlarının yeni argümanı daha önce televizyon ve radyoydu diyordun. Şimdi İnternet'in ta kendisinden İnternet le ilgili işte'ye kaydık bu da bir gelişmedir. Düşüncene şu açıdan katılıyorum. Klasik Yobaz görüşünde Televizyon ve Radyo zamanında Deccal olarak görülmüştür evet. Ama senin bu yürüttüğün mantık ile devam edilirse İnternet'in de Deccal olması gerekiyor. Zıttı olan Mehdi değil. :)
Ayrıca İsrail'in Mescidi Aksayı yıkıp yerine Süleyman mabedi değil büyük bir bilgisayar yapmayı planladığını söylüyordu güya bu bilgisayar olağanüstü teknolojiye sahip olup bütün dünyayı kontrol etmek için kullanılacak mış :)
Şeytaniler Mescid-i Aksa'yı yıkmayacak onun kat kat altına Kuantum Bilgisayarı inşa edilecek diyor. İkisi arasında fark var. :)
Şöyle de diyebilir miyiz. Hz. Süleyman dönemi hakkında Dini kaynaklarda hep sihir uçmalar ışınlanmalar anında inşa edilen binalar gibi şeyler anlatılır. Peki ya o dönemin sahip olduğu bir Teknoloji olabilir mi o zamanın sihir gibi görülen İslâm'a göre ise ilim olarak geçen şeyler?
Şeytaniler de bu fikir doğrultusunda yine "Teknolojiyi kullanıp" Süleyman Tapınağını bir Kuantum bilgisayarı şeklinde diritmeye/inşa etmeye çalışıyor olabilmeleri mümkün değil mi? Biz neden hep İhtişamlı bir Havra düşünüyoruz ki kafamızda?
Materyalist düşünce açısıyla değil, dini düşünürsek Yahudilerin ve iş birlikçilerinin böyle bir amaçlarının olmadığını söyleyebilir miyiz? Teknoloji onlara böyle bir imkan veriyor. Ki Hz. Süleyman'ın yaptıklarını da üç aşağı beş yukarı bu gün Teknoloji sayesinde yapabiliyoruz. Peygamberlerinin mabedini bu yolla ilan edemezler mi? hemde baksana bilgisayar tüm internet ağını borsaları, çiplenmiş insanları, bankaları kontrol ediyor. Bundan büyük mabed olabilir mi? Her şeyi kontrol eden bir yapı bundandaha büyük bir güç oalbilir mi dünya üzerinde ve mabedleri aynı zamanda...
Yine bazı ünlülerin ve zenginlerin öldükten sonra kafalarını kestirdiklerini ve bunları derin dondurucular da saklatıp bir gün ölümsüzlüğün şifreleri çözüldüğü zaman beyni korudukları için tekrar'dan hayata döndürülüp vücudun diğer organlarını yapay olarak tasarlayarak yarı robot,yarı insan bir şekilde varlıklarını sürdüreceklerini söylüyordu (Söylüyordu derken bunları planlıyorlar ama bu gerçekleşmeyecek Allahın başka planı var vs diyordu ) hatta bir uçağın içinde derin dondurucu da 60 tane kesik insan başı taşındığına dair bilgi veriyordu
Oktan Keleş bu konuda gayet gerçekçi konuşuyor. Ölümsüzlük peşinde koşan dünya malıyla bunu başarabileceğini sanan bir sürü zengin var... Nerden mi biliyorum işte haberlere bile konu oldular...
Bu haberler de sallamasyon mu sence?
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=-56755
http://www.sabah.com.tr/fotohaber/yasam/buz_icinde_230_olu_dirilmeyi_bekliyor?tc=12&page=1
Bu da dondurma işini yapan şirketin adresi, buyur paran varsa seni de dondursunlar :P http://www.alcor.org/
Ömer Çelakıl ile Oktan Keleş'i yanyana dahi koymak büyük bilgisizlik PaMpaa :) Oktan Keleş hükümetten dahil bir çok stratejik makama danışmanlıklar yapmış ve yapmakta olan bir araştırmacı yazar. (Hükümete de sitesinde baya zamandır sallıyor Suriye konusunda ;) Yani heh akp yalaması diye dememen için söyledim :D )
Ayrıca her videosunda benim kitap satma gibi bir derdim yok. Anlattığım bilgiler beni takip eden vey paylaştığım bilgileri merak edenlerin arşivlerinde de bulunsun diye bu kitapları yazıp bastırıyorum diyor. Bir nevi tarihe not düşüyor. 2006 yılında çıkardığı kitabında bu günkü Suriye'yi anlatıyordu. Erdoğan'ın dostum esad dediği zamanlar...
Ayrıca bir parantez ki; Ömer Çelakıl denen zat 2006 yılında dünyaya meteor vuracak vurmazsa ben hi çbir şey bilmiyorum demiş çevremde saygın biriyim demişti gözlerimle şahit olmuştum ve tabiki yalanı kanıtlanınca pişkin pişkin çıkıp programlarda sallamasyon yapmaya devam etti.
Oktan Keleş'e göre Bilim ve Dünya'yı yöneten gizli(!) güçlerin ölümsüzlüğü bulma projesi asla mümkün olmayacak çünkü Allah buna izin vermeyecek miş bu sözler aslında çok tanıdık :)
Her devirde Din adamları ve bazı bilim adamı geçinen kişilerin söylemlerine bakarsak eğer değişen birşey olmadığını görürüz mesela Amerika aya çıkmayı planladığı yıllar Hristyan olsun,Müslüman olsun dini kesimler birbirine benzer açıklamalar yapıyordu Müslüman Din adamları "Ay Allah'ın nurudur oraya asla gidemezler hem orada ayak basılacak bir kütle yok nura ayak basılmaz yakar küle dönersin yalan söylüyorlar oraya gitmek imkansız" tarzı komik açıklamalar olduğunu okumuştum daha önce..
PaMpa Diyorsun ya Dini argümanlar hep aynı kalır, tarih ilerledikçe teknoloji geliştikçe argümanların kullandığı öğeler değişir.
Şu Kulbak Bilge çizgi romanını göz ucuyla bakmayıp ön yargıyla yaklaşmayıp güzelce bir okuyup bak bu eser şu devir şu kişilerin anlattıklarının aynı onlarda böyle böyle demişlerdi diye bilecek misin acaba? Kuran Ayetlerinin nasıl bilmediğimiz anlamlara geldiğini gördükten sonra önceden kim böyle demiş, şu yobazda bunu aynen demiş diyecek misin? Yoksa bu adam faklı herkesten mi diyeceksin merak ediyorum.
Tabiki ön yargılı ve göz ucuyla okuyup geçme lütfen... PaMpa :)
Kulbak Bilge 1. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2936
Kulbak Bilge 2. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2945
Kulbak Bilge 3. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2950
Kulbak Bilge 4. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2954
Kulbak Bilge 5.Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2978
Kulbak Bilge 6. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2983
Kulbak Bilge 7. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=2995
Kulbak Bilge 8. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3013
Kulbak Bilge 9. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3045
Kulbak Bilge 10. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3090
Kulbak Bilge 11. Bölüm:http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3130
Kulbak Bilge 12. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3149
Kulbak Bilge13. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3256
Kulbak Bilge14. Bölüm: http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3486
Müsait olduğunda oku lütfen. Sonra detaylıca yorum yap önemsiyorum özellikle senin yorumlarını... :)
@Selim Turan
Pampacım bizim ana temamız sorgulama üzerine kurulu önyargıyla bakmam merak etme sondan başlayacak olursak hatırlarsan bu Kulbak Bilge konusunu yaklaşık 1 yıl kadar önce yine bu başlıkta paylaşmıştın bende merak edip tamamını okumuştum çünkü gerçekten Korkut Ata'nın gelecekten mesaj getirebileceğini düşünmüştüm (Saflık işte :P) taki sen Oktan Keleş bu hikayeleri kendisi yazıyor diyene kadar yanlışmı hatırlıyorum acaba..?
Belki de Oktan Keleş bu hikayeleri Türkçeye çeviriyor demiş olabilirsin ben yanlış anlamış olabilirim hangisi olursa olsun ben bu hikayen'in gerçek olmadığını düşünüyorum Dede Korkut hikayeleri gibi hayali ve kahraman yaratmayı amaçlayan hikayelere benziyor dolayısıyla hikaye de geçen kelimelerin,farklı anlama geldiği iddia edilen ayetlerin bir belge niteliği yok.
Ayrıca bu Kulbak Bilge hikayesin de Türk ırkına karşı aşırı bir anlam yüklenmiş neredeyse tüm insanlığın atasın'ın Türkler olduğu vurgulanmış ayrıca bu Oktan'ın bir kitabın da "Türk atasını arıyorsa yıldızlara bakmalı" tarzı bir ifade vardı yakında bütün Evrende ki zeki varlıkların Türk ırkından geldiğini söylerse şaşırmayacağım :D
Dini argümanlar hep aynıdır dine göre böyle olması gerekiyor ama aynı kalmıyor her devir insanlar Dini bilime uydurmak için reform yapmak zorunda kalırlar çünkü bilime zıt şekilde Din anlayışı sürdürmek imkansızdır ve yine en çok Dine zarar verir onun için Dini kesimler eninde,sonun da bilimin dediğine gelirler..
Mesela katolik kilisesi Evrim teorsini kabul ettiğini açıkladı yine Vatikan Uzaylıların olabileceğini bunun Hristyanlık inancıyla çelişmeyeceğini söyledi halbuki çelişiyor ama işi kılıfına uydurmak zorundalar yoksa Dine olan ilgi çok daha hızlı şekilde son bulur..
Bunlar son yıllarda yaşanan gelişmeler ve arkasıda gelecektir..
Oktan keleş hakkında bilgisiz değilim bilakis benim için hükümet kanadın da görev alan yahut almayıp diplomat,istihbaratçı vs olup hükümete,muhalefete vs yakın görünenler daha güvenilmez kişilerdir ben devletin başına bile güvenmiyorum nerede kaldı danışman vs :)
Ben kimseyi etiketine bakarak dinlemem söylediklerini sorgularım mantıklı bulursam kabul ederim yoksa hükümetin yahut muhalefetin vs danışmanı diye kıyak geçecek halim yok :)
Bu ülkede güvenilir kişi ve kurum sayısı o kadar az ki herkez milleti kekleme sevdasına düşmüş..
Ömer Çelakıl da doktor olduğu için milletin güvenini aldı hala ona inanan sayısı az değil..
Mehdi konusuna gelirsek ister internet'in kendisi olsun isterse interneti kullanan birisi olsun bunların hangisi iddia edilirse edilsin benim için farketmez ben orada ironi yaptım sonuna da gülücük koydum farkettiysen sonuç olarak bugün sende,bende,Oktan da Mehdi hakkında ki tüm bildiklerini hadislere borçludur yani Oktan Mehdi hakkında bizim bildiklerimiz den bir fazlasını kesinlikle bilemez dolayısıyla hadisler dışında ki tüm Mehdi argümanları varsayımdır,hikayedir,uydurmadır dahası o hadislerin uydurma olmadığına dair hiç bir kanıt yoktur..
Böyle bir durum da birisi kalkıp Mehdi hakkın da interneti kullanacak,Yahudileri internet programıyla darmaduman edecek vs şeklinde açıklamalar yaparsa kusura bakma ama salladığını anlamak zor değildir..
Vahiy mi inmiş bu adama hani başka bir konu olsa anlarım adam okuyup araştırmıştır derim ama konu Mehdi konusu 100-150 civarı hadiste varlığın dan söz ediliyor hakkın da başka hiç bir kaynak yok interneti kullanacağı hangi hadiste geçiyor..? Yoksa yine bir takım ayetleri günümüze uyarlayıp Mehdin'in neler yapacağını mı çözmüşler yahut bir takım İslam alimlerin'in kendi görüşleri üzerinden yorumlama mı getiriyorlar :)
Süleyman Peygamberin ayetler de ve hadisler de geçen doğa üstü güçleri olduğuna,hayvanlarla konuştuğuna vs inanmıyorum bu bilimsel olarak mümkün değil ayrıca o dönemin teknolojisi falan olamaz eğer öyle olsaydı o teknoloji ilerleyerek günümüze bambaşka bir şekilde ulaşırdı..
Tarih boyunca yaşayan hiç bir insan rüzgarı emri altına almaya,hayvanlarla konuşmaya,eşyaları görünmeyen varlıklara taşıtmaya ve diğer bir çok şeyi yapmaya muktedir olmamıştır bunlar hikaye..
Bugünün Bilimi,teknolojisi dahi bunlara muktedir değilken bundan 4-5 bin yıl önce yaşamış birisin'in bunları yaptığını söylemek gerçeklerle bağdaşmaz..
Selim Turan
07.10.2014, 19:23
@Selim Turan
Pampacım bizim ana temamız sorgulama üzerine kurulu önyargıyla bakmam merak etme sondan başlayacak olursak hatırlarsan bu Kulbak Bilge konusunu yaklaşık 1 yıl kadar önce yine bu başlıkta paylaşmıştın bende merak edip tamamını okumuştum çünkü gerçekten Korkut Ata'nın gelecekten mesaj getirebileceğini düşünmüştüm (Saflık işte :P) taki sen Oktan Keleş bu hikayeleri kendisi yazıyor diyene kadar yanlışmı hatırlıyorum acaba..?
Belki de Oktan Keleş bu hikayeleri Türkçeye çeviriyor demiş olabilirsin ben yanlış anlamış olabilirim hangisi olursa olsun ben bu hikayen'in gerçek olmadığını düşünüyorum Dede Korkut hikayeleri gibi hayali ve kahraman yaratmayı amaçlayan hikayelere benziyor dolayısıyla hikaye de geçen kelimelerin,farklı anlama geldiği iddia edilen ayetlerin bir belge niteliği yok.
Oktan Keleş kendisi yazıp kendisi çiziyor. Gerçek hayata paralel işliyor konuyu. Ki isteyen istediği şekilde anlasın diyor zaten kitapları da öyle, sana göre Ömer Seyfettin bana göre gerçekten yaşanıyor olabilir kişilerin bakış açısına algılama açısına bağlı.
Zira Hikaye ilerledikçe gerçek hayattan deliller paylaşıyor. Örnek insan derisine basılmış 1 dolar gibi. "Ki bu ifşa dünyada ilk kez idi" İstanbul'da bir yalıda bu paranın görücüye çıkarılıp bunu gören Türkiyeli zenginlerin şeytani camiada nasıl kıdem atladıklarını sorguluyordu...
Ayrıca bu Kulbak Bilge hikayesin de Türk ırkına karşı aşırı bir anlam yüklenmiş neredeyse tüm insanlığın atasın'ın Türkler olduğu vurgulanmış ayrıca bu Oktan'ın bir kitabın da "Türk atasını arıyorsa yıldızlara bakmalı" tarzı bir ifade vardı yakında bütün Evrende ki zeki varlıkların Türk ırkından geldiğini söylerse şaşırmayacağım :D
Oktan Keleş'in TÜRK başlığı bir ırkı değil, bir zihniyeti bir birliği anlatıyor. Nasıl Günümüz Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkes TÜRK IRKINA Mensup değil ise, veyahut Osmanlı İmparatorluğu çatısı altında yaşayan milletler de TÜRK değil, fakat Onları bir arada tutan ortak güç Türk Kimliği Türk Devleti gibi düşün. Hz. Adem'in torunlarından birisinin adı TURK diyor. Herkes bütün insanlık onun soyundan gelmiyor IRK meselesinden girecek olursak. Ki TURK orada Allah adına Yer yüzünde ilk orduyu kuran kişi olarak geçiyor. Bir kumandan, Ari bir ırkın lideri falan değil... Bu bilincin o zamanlardan günümüze değin taşındığını anlatıyor Oktan Keleş... Mesela Bu gün Türkçe'nin Anadolu Coğrafyasında hala konuşulması Irkların ariliği ile alaklı değil, Türk Ordularında her zaman dil Türkçe'dir bu özelliğinden dolayı Türkçe ölmemiştir Arapça ve Farsça gibi baskın dillerin yanında ayakta kalabilmiştir. Aynı şekilde nesilden nesile aktarılagelen Türk birliği bilinci...
Dini argümanlar hep aynıdır dine göre böyle olması gerekiyor ama aynı kalmıyor her devir insanlar Dini bilime uydurmak için reform yapmak zorunda kalırlar çünkü bilime zıt şekilde Din anlayışı sürdürmek imkansızdır ve yine en çok Dine zarar verir onun için Dini kesimler eninde,sonun da bilimin dediğine gelirler..
Mesela katolik kilisesi Evrim teorsini kabul ettiğini açıkladı yine Vatikan Uzaylıların olabileceğini bunun Hristyanlık inancıyla çelişmeyeceğini söyledi halbuki çelişiyor ama işi kılıfına uydurmak zorundalar yoksa Dine olan ilgi çok daha hızlı şekilde son bulur..
İslam ile Hristiyanlık bakış açısı bir değil, Hristiyan dünya kendi ortaçağlarında yobazlığın daniskasını uyguluyordu. İslam alimleri ise aynı dönemde gezegen ve yıldızların uzaklıklarını güneş sistemindeki gezegenlerin konumlarını hesaplıyorlardı. Batı 17. 18. yüzyılda mikopların hastalıkları yayabileceğini keşfetmişti ve Kilise karşı çıakrken İslam medreselerinde Maveraünnehr'de Horasan'da bunlar çoktan aşılmıştı. Aynı İslâm Dünyası aynı zamanlarda Dünyanın en gelişmiş gözlemevlerine sahiptiler. Onlar Galileo'yu kepler'i yargılarken dünyanın yuvarlak odluğu zaten bilimsel bir gerçek oalrak okutuluyordu medreselerde. Taki yobazlık İslâmı vurana dek... 16. yüzyıldan sonra Artık ilimde ve medeniyyette en uç notka biziz dediler ve kaybettiler. Osmanlıya tabi olmayan milletler yok olmaya mahkumdur dediler. Çöküşün temelleri Kanuni zamanında atılmaya başlandı.
Sürekli Kilise'den onların yargıladığı bilim insanlarından örnekler veriyorsun. Bana İslâm döneminde Dünya Yuvarlaktır dediği için idam edilmeye kalkışılmış kişilerden bahset. Endülüs Medreselerinin eğittiği Hristiyanlardan bahsedeceğine, Onların hikayelerini dinleyelim varsa...
Oktan keleş hakkında bilgisiz değilim bilakis benim için hükümet kanadın da görev alan yahut almayıp diplomat,istihbaratçı vs olup hükümete,muhalefete vs yakın görünenler daha güvenilmez kişilerdir ben devletin başına bile güvenmiyorum nerede kaldı danışman vs :)
Ben kimseyi etiketine bakarak dinlemem söylediklerini sorgularım mantıklı bulursam kabul ederim yoksa hükümetin yahut muhalefetin vs danışmanı diye kıyak geçecek halim yok :)
Bu ülkede güvenilir kişi ve kurum sayısı o kadar az ki herkez milleti kekleme sevdasına düşmüş..
Bak işte yine ne demeye çalıştığımı anlamadın. Senin Ömer Çelakıl ile Oktan Keleş'i aynı kefeye koymana cevaben ben Oktan Keleş'in icraatlarından bahsetme gereği duymuştum. Ömer Çelakıl kim ki Onu aynı kefeye koyacağız? Oktan Keleş bakanlara bile danışmanlık yapıyor demek istemiştim. Kaldı ki Oktan Keleş Hükümete yakın bir kişi değil, üstüne basa basa söylüyor ben Erdoğanı sevmiyorum diye. Oktan Keleş hakkında bilgi sahibi isen bunlardan neden haberin yok? :)
Ömer Çelakıl da doktor olduğu için milletin güvenini aldı hala ona inanan sayısı az değil..
Ömer Akılçelen gitsin kendi mesleğini yapsın :)
Mehdi konusuna gelirsek ister internet'in kendisi olsun isterse interneti kullanan birisi olsun bunların hangisi iddia edilirse edilsin benim için farketmez ben orada ironi yaptım sonuna da gülücük koydum farkettiysen sonuç olarak bugün sende,bende,Oktan da Mehdi hakkında ki tüm bildiklerini hadislere borçludur yani Oktan Mehdi hakkında bizim bildiklerimiz den bir fazlasını kesinlikle bilemez dolayısıyla hadisler dışında ki tüm Mehdi argümanları varsayımdır,hikayedir,uydurmadır dahası o hadislerin uydurma olmadığına dair hiç bir kanıt yoktur..
Böyle bir durum da birisi kalkıp Mehdi hakkın da interneti kullanacak,Yahudileri internet programıyla darmaduman edecek vs şeklinde açıklamalar yaparsa kusura bakma ama salladığını anlamak zor değildir..
Vahiy mi inmiş bu adama hani başka bir konu olsa anlarım adam okuyup araştırmıştır derim ama konu Mehdi konusu 100-150 civarı hadiste varlığın dan söz ediliyor hakkın da başka hiç bir kaynak yok interneti kullanacağı hangi hadiste geçiyor..? Yoksa yine bir takım ayetleri günümüze uyarlayıp Mehdin'in neler yapacağını mı çözmüşler yahut bir takım İslam alimlerin'in kendi görüşleri üzerinden yorumlama mı getiriyorlar :)
Dediklerin görünürde yani zahirde öyledir fakat batında ise nedir ne değildir bilemeyiz. Ki burada o malum batınilikten bahsetmiyorum. Konu oraya gitmesin. :)
Süleyman Peygamberin ayetler de ve hadisler de geçen doğa üstü güçleri olduğuna,hayvanlarla konuştuğuna vs inanmıyorum bu bilimsel olarak mümkün değil ayrıca o dönemin teknolojisi falan olamaz eğer öyle olsaydı o teknoloji ilerleyerek günümüze bambaşka bir şekilde ulaşırdı..
Tarih boyunca yaşayan hiç bir insan rüzgarı emri altına almaya,hayvanlarla konuşmaya,eşyaları görünmeyen varlıklara taşıtmaya ve diğer bir çok şeyi yapmaya muktedir olmamıştır bunlar hikaye..
Bugünün Bilimi,teknolojisi dahi bunlara muktedir değilken bundan 4-5 bin yıl önce yaşamış birisin'in bunları yaptığını söylemek gerçeklerle bağdaşmaz..
Bunlar senin dünya görüşün saygı duyuyorum :). Fakat tek haeket noktan o zamanlarda böyle teknoloji olamaz teknoloji sadece ve sadece içinde bulunduğuımuz son yüzyıllarda çağ atladı gelişti. Bilinmeyen geçmişte insanlar sadece ve sadece mağarada kebab yapıyorlardı üzerine hareket ediyorsun. PaMpaaa :)
U.Sadıkoğlu
07.10.2014, 21:50
Kesinlikle sonuna kadar izleyin...
Hayatımda izlediğim en mükemmel videolardan birisi...
Etkilenmemek mümkün değil... :)
B4U3iPedQFM
@Selim Turan
Yav ne kebabı pampa hemde mağara da ben 5 bin yıl önceyi diyorum mağara devri çoktan bittiydi o vakitler :D
Bunu kastetmedim mesela Mısırlılar 5-6 bin yıl önce matematik'te çok ilerleyip Piramitleri olağanüstü bir mimarlık teknolojisiyle inşaa etmeyi başarmıştılar o zamanlar da teknolojin'in bazı alanların da oldukça ilerlenmişti bu dönem aynı zaman da Süleyman'ın yaşadığı dönemlere yakın bir devir ama bu yapıların yüzbinlerce işçi çalıştırılarak yapıldığı bugün biliniyor yani öyle uçarak,kaçarak,ışınlanarak vs yapılmadılar en azından ben öyle düşünüyorum :)
Ayrıca Mayalar gibi başka uygarlıklar da mimari açıdan harika yapılar inşaa etmiştiler, o dönemler Dünya da mimari açıdan yükselme olduğu yatsınamaz bir gerçek..
O döneme ait arkeolojik bulgular olsun,tarihi kaynaklar olsun hiç böyle rüzgarı kontrol etme,ışınlanma vs olağan dışı bir teknoloji'nin izlerini taşımıyor (dini kaynaklar hariç) bana kızma dostum ama bilimin desteklemediği konulara inanamıyorum (görünmeyen canlılar hariç oda bilimin bulacağını düşündüğüm için ilahi bir yanı yok yani tamamen bilimsel düşünüyorum bu konuda :) )
Oktan Keleş'in Türklük tanımına gelirsek zaten Biyolojik açıdan insanlar arasın da ırk kavramı yoktur siyah tenli de olsa,çekik gözlü de olsa,kızıl tenli de olsa insan başlıbaşına bir ırktır tabiki uzun zamanlar içinde insanlar belli bölgeler de topluluklar oluşturarak birbirlerin den ayrıldılar ve uzun süreler temas bile kuramadılar ilk temaslar dan sonra bu ırk kavramı da muhtemelen bu şekilde ortaya çıktı :)
Tabiki günümüz de Türk olarak adlandırılan insanların güçlü bir tarihi ve eski,köklü bir kültürü bulunmaktadır bilinen'in aksine Türklerin ana vatanı orta asya değildir evrimsel açıdan incelediğimiz zaman Türkler Orta asya'dan önce daha yukarlar da ki Sibirya ormanların da yaşayan bir kavimdir bundan 7-8 bin yıl kadar önce Sibirya ormanların dan Orta asya'ya inerek bu bölgeye kalıcı olarak yerleşmiş olsada daha sonra da bilindiği üzere önce Çine ardından Orta doğu ve batıya akınlar düzenleyerek göç etmişlerdir yani göçebe ve savaşçı bir grup olmamız ve tarihimiz sanıldığı gibi 5 bin yıllık bir geçmişe değil çok daha eskilere dayanır :)
Daha ilginci Moğollar dışın da Çinliler de geçmişte Sibirya da yaşayan bir grup olarak biz Türklere çok yakın bir insan türüdür göz kapakların'ın yağlı ve düşük(çekik değil) olması da soğuk olan Sibirya bölgesin de uzun süre kalmaların dan kaynaklanıyor.
Bu bakımdan ben insanlar arasın da ırk kavramı olduğuna inanmasam da Türk toplumuna mensup olduğum için son derece gurur duyarım. Atatürk'ün Türk milleti vurgusu ile Türkiye de ve Türki devletler de yaşayan tüm insanları Türk olmayanlar dahil bir bütün olarak görmesini de her zaman takdir etmişimdir..
Oktan Keleş'in vurgusu da Millet üzerine ise ve ben yanlış algıladıysam eyvallah der geçerim :)
Ayrıca ben Oktan Keleş hükümete yakın demedim "hükümet,muhalefet vs" diyerek özellikle çoklu örnek verdim ki nereye yakın olduğunu önemsemediğim anlaşılsın diye..
Bir de şunu soracam bu çoklu alıntıları nasıl yapıyorsun bir türlü beceremiyorum ben :D
Kadir Yeter
08.10.2014, 11:41
Varlık,
Varmak ve
bilmek... bunlar sırası ile değil mi?...
Biz bilmeden önceki vârolanlar...
- Radyo dalgalarının varlığı bilinmeden evvel, biri tahmin edip deseydi; bu, gerçek dışı olur muydu?...
- Vârolanları, anladığımızdan sonra kabullenmemiz; varlıkları, geriden tâkip ettiğimizin ölçüsü olamaz mı?...
- İlk atom denizaltısını insanlar, bir yazarın kaleminden öğrenmesi garipsenebilir mi?...
- İlkleri yapmak ve/ veyâ yazmak, insana nereden gelir?...
- ...
Bana göre, insanlar; gayretlerinin sonunda, kazanabildiklerine kavuşmak nasîbinden hareketle istediklerinden daha iyi bir sonuca ulaşabiliyorlar. Bu, yine de kişinin inanıyorum ki; kendi elinde değil.
Bâzı şeylerin izâhını, bâzı kişilere anlatamazsınız; anlayamazlar!... bu, o'nların elinde değil.
Sağlıkla kalınız...
kadiryeter Kadir Yeter.
Sekiz Ekim İkibinondört, çarşamba günü seher vaktinde Trabzon- Kavakmeydan'dan yazdım...(da, sayfaya şimdi ekleyebildim. teknik bakımdan )
tp://forum.bordomavi.net/
Selim Turan
08.10.2014, 15:20
Bâzı şeylerin izâhını, bâzı kişilere anlatamazsınız; anlayamazlar!... bu, o'nların elinde değil.
Doğrudur Kadir Amca herkes her şeyin izahını tek bir şekilde algılasaydı zaten insan değil, robot gibi bir şey olmamız lazımdı.
________________________________________
________________________________________
Bir de şunu soracam bu çoklu alıntıları nasıl yapıyorsun bir türlü beceremiyorum ben :D
Aşağıdaki çalışma manuel çoklu alıntı nasıl yapılır bunu göstermektedir. :D
...
Sen Bu Mesajı yazarsın:
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA AAAAAAA
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA AAAAAAA
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA AAAAAAA
Alıntıya basarız Mesaj düzenleme ekranına geliriz: aşağıdaki gibi böl parçala yönet cevapla yaparız :D
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA AAAAAAA
Hayır BBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBB
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA
Hayır BBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBB
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA
Yine Hayır... Yine BBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBB...
gibi :D Cevaplar velilir ve aşağıdaki gibi gözükür...
...
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA AAAAAAA
Hayır BBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBB
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA
Hayır BBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBB
AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA
Yine Hayır... Yine BBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBBB...
____________________
Umuyorum ki açıklayıcı olmuştur :D PaMpa :D
Harika açıklamışın dostum bu pampa olayını sen başlattın yoksa hiç tarzım degil benim :D
Selim Turan
08.10.2014, 18:28
Sorun yok benimde tarzım değil, sanalda kullanırım öylesine :)
Ortamı ciddiyetten uzaklaştıran bir etkisi var gibi bu Pampa nın :D
Ciddiyet ve Hoş sohbet havası kaybolmasın diye kullanıyorum Pampa :D
Zehri salıp kenara çekileyim http://xboxturkiye.org/forum/images/smilies/yeni/evillol.gif
...alıntıdır...
Felsefe ve tanrının yokluğu
Eylemsizlik Kanıtı
1- Tanrı daha iyisi düşünülemeyendir
2- Mutlak iyl bir güç kötülük yaparsa mutlak iyi sıfatıyla çelişmiş olur
3- Dolayısıyla daha iyisi düşünülemeyecek güç, daha iyisi düşünülemeyecek davranışlar sergilemelidlr
4- Evrende gerçekleşen her olay daha iyisi düşünülebilecek olaylardır
5- Dolayısıyla evrene müdahale eden mutlak iyi bir gücün olması mümkün değildir.
Kişisellik ve Mükemmellik
1- Tanrı varsa evrenin yaratıcısıdır, mükemmeldir, kişiseldir(irade sahibidir).
2- Tanrı evreni yaratmışsa ya buna karar vermiştir ya da bunu yapmak zorunda kalmıştır.
a) Eğer buna yapmak zorunda kalmışsa, bu iradeli bir tanrı modeli ile çelişir
b.1) Tanrı evreni yaratmaya karar verdiyse bu bir istek üzerine olmuş olmalıdır
b.2) Tanrı evreni yaratmayı istedi ise tanrı eksiktir (eksik olmayan bir şeyin istekleri olmaz)
b.3) Eksik olan hiçbir şey mükemmel olamaz
3- Hem kişisel hem mükemmel hem evrenin yaratıcısı özellikleri aynı anda kullanılamaz
4- Dolayısıyla tanrı yoktur
Değişmezlik ve Yaratıcılık
1-Eğer Tanrı varsa, o değişmezdir.
2-Eğer Tanrı varsa, o evrenin yaratıcısıdır.
3-Değişmez bir varlık, bir an belli bir niyete sahip olup başka bir anda da bu niyetten yoksun olamaz.
4-Herhangi bir varlığın herhangi bir şeyi yaratabilmesi için, yaratılıştan önce o şeyi yaratma niyetine sahip olması gerekir ve yaratma sona erdikten sonra da bu niyetini yitirmesi gerekir.
5-Dolayısıyla değişmez bir varlığın herhangi bir şeyi yaratması imkansızdır.
6-Dolayısıyla Tanrı’nın var olması imkansızdır.
İyiliğin Değerinden Kalkan Kanıt
1-Tanrı, ötesi düşünülemeyecek kadar mükemmel olandır. (Tanrı’nın tanımından)
2-Tanrı, kötülük yapmaya hiçbir yatkınlık taşımayan kusursuz iydir.
3-Kötülüğe eğilimi olan bir varlığın yaptığı seçimler, tam anlamıyla iyi bir varlığın yaptığı seçimlerden daha değerlidir. (Yukarıda bahsettiğim savunmadan)
4-(1,2 ve 3’ten) Eğer Tanrı kötülüğe hiç eğilimi olmayan kusursuz iyiyse ötesi düşünülemeyecek kadar mükemmel olamaz çünkü “kötülüğe eğilimi olan Tanrı”nın davranışları ondan daha değerli olacağı için bu Tanrı, ötesi düşünülebilir mükemmellikte olur.
5-Dolayısıyla Tanrı yoktur.
Negatif Mümkün Dünyalar Kuramı
1- Tanrı mutlak iyidir, evrenin yaratıcısıdır, evrene müdahale edebilir.
2- Dünya ya mümkün dünyaların en iyisidir ya değildir
a.1) Dünya mümkün dünyaların en iyisidir
a.2) Tanrının davranışları olası dünyaların en iyisidir.
a.3) Mümkün dünyaların en iyisinden daha iyisi düşünülemeyceğinden tanrı evrene müdahale edemez
b.1) Bu dünya mümkün dünyaların en iyisi değildir
b.2) Mükemmel bir varlık "en iyi" evreni yaratmamışsa, bu onun mutlak iyi olmadığını gösterir.
b.3) Mutlak iyi bir güç iyi olmayan bir evren yaratmışsa kendi sıfatı ile çelişir
3-Tanrı mümkün dünyaların en iyisini yaratmışsa evrene müdahale edemez, mümkün dünyaların en iyisini yaratmamışsa mutlak iyi sıfatı ile çelişir.
4- Bir şey hem evrenin yaratıcısı hem mutlak iyi hem evrene müdahale eden olamaz
5- Tanrının varolması mümkün değildir
...alıntıdır...
Hacı ne yaptın sen gece,gece :D
Güzel bir alıntı olmuş bakalım karşıt görüşlüler hangi tezleri sunacak :rolleyes:
Oktan Keleş'i uzun süre takip etmiş biriyim (netpano sitesinden beri). halen de takip ederim. Müthiş zeki ve araştırmacı biridir. Memlekete böyle insanlar çok lazımdır.
Ancak son dönemde İslam'i uyuşmayan bazı sözlerine ve hareketlerine şahit oldum. (ki kendisi dindar biridir)
-- "Türklerin üstün bir millet olduğu" : üstün millet inancı Yahudi inancıdır. Kur'an ve sayısız Hadis bunu yasaklar.
-- "Kuran'ın Hz Ali müshafına neden kimse değinmiyor diyor" : Evet elimizdeki Kur'an yanlıştır demiyor ama bu Ali Müshafı lafları bana Şia'nın : Kur'an eksiktir Hz. Osman bir çok ayeti eklememiştir Hz.Ali'nin toplattığı gerçek Kur'an ortaya çıkartılmalıdır (haşa) "iddia" larını akıllara getiriyor.
-- "Eski Türkler saz çalıp ibadet ederdi" : Bunu sözü tenkit ederek değil överek söylüyor. Haşa bu küfürdür.
-- onaltıyıldız sitesinde son 2 yıldır. Esed aleyhine bir tane yazı yok (esed son 2 yılda daha çok katliam yapmasına rağmen)
Aynı şekilde son dönemde İran aleyhine yazı olmadığı gibi iran siyasetini öven sayısız haber var. (milligörüş sitelerinden alınma haberler)
Aynı şekilde fetullahın ihanetlerini de eleştirdiklerini görmedim. (17 aralıktan bu yana)
-- Site ekibi çok adaletli olduğunu söylüyor. Ama deneyen görebilir, onlardan farklı düşünen bir tane yorumu yayınlamıyorlar. Küfür,iftira,yalan,rencide edici söz gibi şeyler olmamasına rağmen bir konuda onlar gibi düşünme kesinlikle o yorumu yayınlamazlar. Deneyen görebilir.
bunlar şuan aklıma gelenler yakın zamanda olan vakıalar. yoksa çok daha durumlar oldu.
oflubektas
09.10.2014, 13:20
[CENTER]
"Yüksek gerilimli ve alternatif akım kullanan sistemlerin yaygınlaşmasının ne bilimsel olarak, ne de piyasa açısından imkanı yoktur. Tüm bu sistemler [alternatif akım], sırf bakır tel ve emlak piyasasına darbe vurmak için uygulanmaktadır. (...) Benim şahsi isteğim, alternatif akımın kullanılmasının tamamen yasaklanmasıdır. Alternatif akım gereksizdir ve tehlikelidir. Dolayısıyla yaşama ve mala zarar verecek bu sistemlerin piyasaya sürülmesi arkasında bir neden göremiyorum."
(1889, Thomas Edison)
---
"Thomas Abi, tutsana şu bobinin ucunu, bişey deniycem" - (Nicola Tesla) :)
İlker Yazıcıoğlu
09.10.2014, 14:13
Derin konulara geçilmiş.Buraya ayrı ve geniş bir vakit ayırmak lazım......
Selim Turan
09.10.2014, 18:14
-- "Türklerin üstün bir millet olduğu" : üstün millet inancı Yahudi inancıdır. Kur'an ve sayısız Hadis bunu yasaklar.
Yukarıda Muhteva'ya açıkladım durumu. Türkçe örneğinde olduğu gibi ve Türk Devletlerinde olduğu gibi. Türkçe nasıl ayakta kalmış? Arapça ve Farsçanın etkin coğrafyasında? Asker dili olduğu için... Türk'lük bilincide bunun gibi şeklinde. Bunun ırksal bir kavram olmadığını kavimcilik olmadığını açıklamıştım. Oktan Keleş'in videolarını izledim neyi savunduğunu anlatıyor hep orada.
Oktan Keleş Türk Milletini Yani Irkını övmüyor. İslâma bayraktarlık yaptığı için ön planda tutuyor sadece. Şu makale okunarak bu konu daha iyi anlaşılabilir.
>> http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3556 <<
-- "Kuran'ın Hz Ali müshafına neden kimse değinmiyor diyor" : Evet elimizdeki Kur'an yanlıştır demiyor ama bu Ali Müshafı lafları bana Şia'nın : Kur'an eksiktir Hz. Osman bir çok ayeti eklememiştir Hz.Ali'nin toplattığı gerçek Kur'an ortaya çıkartılmalıdır (haşa) "iddia" larını akıllara getiriyor.
Peygamber efendimizin en yakınındaki kişi onun yatağına bile yatabilecek sırra sahip tek kişi Hz. Ali... Kuran ayetlerini gerçek manasıyla kayda geçmiş ve Hz. Ebubekir döneminde Kuran mushaf haline getirilirken kendi mushafını yaktırıp yokettirmiyor. Saklatıyor. Ki Peygamber'in hadisi ben ilmin şehri isem Ali kapısıdır diye... Şia'da da bu sırra vakıf birileri var ki ortaya iddialar atıyorlar. Bu demek değil ki Şia'nın iddiası doğru ve Kuran-ı Kerim eksik, Oktan Keleş diyorki Ayetler tefsir edilirken yanlış yapılmış, Hz. Ali ise bu ayetleri doğru manalarıyla açıklamış. Her hangi bir eksiklikten bahsetmiyor.
Örnek bir ayet veriyor. Kalem Suresi 16. Ayet mesela. "Se nesimuhu alel hurtûm(hurtûmi)." " Biz onun hortumunu damgalayacağız" diyor birebir kelimeler çevirildiğinde fakat hortum kelimesini olsa olsa burundur diye çevirip burnunu damgalayacağız diye çeviriyorlar diyor. İşte tüm bu yanlış tefsirler ancak Hz. Ali Mushafı dile tam anlamıyla düzeltilebilecek diyor videolarında...
-- "Eski Türkler saz çalıp ibadet ederdi" : Bunu sözü tenkit ederek değil överek söylüyor. Haşa bu küfürdür.
Herkesin Aklına Alevilik geliyor evet bunu duyunca... Fakat Eski Türkler diyor? Kim bunlar Göktanrı inancına mensup Türkler? O zaman küfür mü olmuş oluyor bu? Aleviler acaba o Göktanrı inancından kalan ibadeti mi devam ettiriyorlar İslam ile birleştirip?
Ama aynı Oktan Keleş diyor ki;" "Peygamber saz çalardı diyorlar, Peygamber Saz çalsaydı sünnet olurdu sende çalmak zorunda kalmaz mıydın?" diye de soruyor ama?
-- onaltıyıldız sitesinde son 2 yıldır. Esed aleyhine bir tane yazı yok (esed son 2 yılda daha çok katliam yapmasına rağmen)
Aynı şekilde son dönemde İran aleyhine yazı olmadığı gibi iran siyasetini öven sayısız haber var. (milligörüş sitelerinden alınma haberler)
Aynı şekilde fetullahın ihanetlerini de eleştirdiklerini görmedim. (17 aralıktan bu yana)
Oktan Keleş sitesinde EsAd hakkında neden analiz yapmıyorsun diyince her seferinde şu alıntıyı yapıyor. Onu takip eden birisi yukarıdakileri kaçırmış oalbilir ama bunu kaçırmamalıydı asla...
2006 Yılında Oktan Keleş'in çıkardığı "Bir Meczubun Rüyası" Kitabından alıntı bu...
“Radyodaki ses:
* Amerika’nın Suriye ile anlaştığını.
* Beşar Esat’ın gizlice Amerikan yönetimiyle anlaşmasına rağmen, Amerika’ya kafa tutar gibi gözüküp Amerika’yı işgale zorlama planını anlattığını.
* Amerika’nın gözünü İran’a ve Türkiye’ye diktiğini; ama bunları gerçekleştirecekken Amerika’dan deprem haberi geldiğini.
* Ard arda olan iki depremin çok büyük zayiata yol açtığını ve Türkiye işinin askıya alındığını…” (Bir Meczubun Rüyası-1 / sh. 263 Oktan Keleş)
Suriye'nin bu günlerini 2006'da bu olayların hiç biri ortada yokken yazmıştı Oktan Keleş...
Ayrıca yine video ve analizlerinin birinde İran'ı yöneten molla rejiminin ABD ve İsrail ile gizli silah anlaşmalarından bahsetmişti. Şialığın derinliklerindeki Yahudilikten de bahsetmişti. Bulursam onuda buraya koyacağım. Oktan Keleş'i takipte biraz geri kalınmış olsa gerek...
-- Site ekibi çok adaletli olduğunu söylüyor. Ama deneyen görebilir, onlardan farklı düşünen bir tane yorumu yayınlamıyorlar. Küfür,iftira,yalan,rencide edici söz gibi şeyler olmamasına rağmen bir konuda onlar gibi düşünme kesinlikle o yorumu yayınlamazlar. Deneyen görebilir.
bunlar şuan aklıma gelenler yakın zamanda olan vakıalar. yoksa çok daha durumlar oldu.
Benim de bir kaç yorumum yayınlanmamıştır bu güne kadar On altı yıldız da.
Bir başka sitede de Oktan Keleş hakkında "Utanmasa ben Mehdiyim diyecek" diye yorum yapanlar görmüştüm. :)
Oktan Keleş'in yine Mehdi hakkında yorumları mevcut. İlgilenenler site orada bulabilirler...
-- "Kuran'ın Hz Ali müshafına neden kimse değinmiyor diyor" : Evet elimizdeki Kur'an yanlıştır demiyor ama bu Ali Müshafı lafları bana Şia'nın Kur'an eksiktir Hz. Osman bir çok ayeti eklememiştir Hz.Ali'nin toplattığı gerçek Kur'an ortaya çıkartılmalıdır "iddia" larını akıllara getiriyor.
-- "Eski Türkler saz çalıp ibadet ederdi" : Bunu sözü tenkit ederek değil överek söylüyor. Haşa bu küfürdür.
Şia pek haksız sayılmaz Kuran'ın eksik olduğunu hatta bazı surelerin olmadığını en güvenilir Ehli Sünnet kaynakların da bile görüyoruz hatta Kütübü sitten'in en güvenilir hadis alimleri Buhari ve Müslim de bunlara değinir mesela recm ayetin'in Kurana eklenmemesi gibi
;
İbnu Abbas anlatıyor "Hz Ömer'i hutbe verirken dinledim şöyle demişti; "Allah Teâla hazretleri Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.
Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım." [Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzî 21, İ'tisâm 16; Müslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418).
"Keçinin yemesi sonucu Kuran'dan çıkan taşlama ayetini Ömer Kuran'a tekrar sokmak istedi; ancak halkın dedikodusundan korktuğu için cesaret edemedi" (Buhari 53/5; 54/9; 83/3; 93/21; Muslim, Hudud 8/1431; Ebu Davut 41/1; Itkan 2/34).
Yine süt annelik hakkında ki ayetler;
Hz.Aişe anlatıyor "Kuran olarak inenler meyanın da "Malum on emme ile haram sabit olur" ayeti de vardı sonra (rab teala) onları malum beş emme ile neshetti.Bu (beş emme) ayetleri Kuran'ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhisselatü vesselam vefat etti" (Müslim;Rada 24,Muvatta; Rada 17 Ebu Davud; Nikah 11 Tirmizi; Rada 3 Nesai; Nikah 51)
Yine Halife Osman zamanı yaşamış olan İbn Ömerin'de Kuran'ın eksik olduğuna yönelik iddiaları vardır;
İbn Ömer diyor ki:
“Hiçbiriniz Kur’an’ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kur’an’ın çoğu yok olup gitmiştir. ’Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum’ desin yalnızca.” (Suyuti, El İtkan, 2/32.)
Yani işin özeti eğer Sünni iseniz yani Ehli Sünnet itikadı üzerine iseniz Buhari,Müslim,Tirmizi başta olmak üzere Kütübü Sittede ki 6 hadis alimini kabul etmeniz hatta Buhari'yi Kuran dan sonra ki en sağlam kaynak olarak görmek durumundasınız..
Ben Sünniyim ama bu hadisleri kabul etmiyorum diyenler varsa şayet onlara kendi tasarladıkları eğlenceli din hayatların da mutluluklar dileriz :)
Bu sağlam hadis alimleri de bazen sadece onların ulaştığı zayıf hadisleri rivayet ederler ve bunu hadislerin yanına parantez içinde yazarak insanları bilgilendirirler çoğu hadis kitabını okuduğum için bunu bizzat bilirim..
Ancak bir hadis hem Buhari hemde Müslim ve Tirmizi'de geçiyorsa yani üçüde o hadisin doğru olduğun da mutabıksa (ikisi de yeterli olur) bu hadisi kimse inkar edemez(Sünni olanlar için tabiki) çünkü artık mütevatir seviyesine çıkmıştır yani kalabalık bir islam alimi topluluğu tarafın dan doğru olduğu tasdik edilmiştir yani Muhammed'in ağzından çıktığı %100 olarak kabul edilir..
Tıpkı Kuran da geçmeyen 5 vakit namaz,zekat'ın miktarı,oruc'un farzları vs gibi sahih hadislerle sabit olan durumlar gibi..
Sadede gelirsek Kuran eksiktir en azından sahih sayılan kaynaklara göre birden fazla ayet Kurana eklenmemiştir dolayısıyla Kuran daha ilk yılların da bozulmuş "Onu biz indirdik ve onu koruyacağız" mealinde ki ayetle açık olarak çelişmiştir..
Bu da açıkça gösteriyor ki bu kitab insan eseridir..
Şu şekilde bir savunma yapılabilir "Ama bu ayetlerin inmiş olduğu hadislerle sabit ve bize kadar ulaşmış o yüzden Kuran da geçmemesi mühim değildir"
Sünniler birbirlerini bu şekilde belki avutabilirler yahut avuttuklarını sanabilirler oysa bu komik savunma diğer insanlar için sadece tebessüm vesilesi olur. Kuran da geçmeyen bir ayeti aklı başında olan Müslümanlar bile kabul etmez nasıl kabul etsin ki üstelik Allah kuran da güvence vermişken :)
Dahası keçi,koyun ayet yazılı deriyi yedi ondan Kurana geçiremedik gibi komik hadisleri gördükten sonra ne dense boş..
oflubektas
09.10.2014, 19:04
Sadede gelirsek Kuran eksiktir en azından sahih sayılan kaynaklara göre birden fazla ayet Kurana eklenmemiştir dolayısıyla Kuran daha ilk yılların da bozulmuş "Onu biz indirdik ve onu koruyacağız" mealinde ki ayetle açık olarak çelişmiştir..
Kuran-ı Kerim'in bizzat ayet ile korunmuşluğu tescilli ama hadis kaynaklarını ondan daha üstün tutup Kuran'ın eksik olduğunu iddia ediyorsun. Sana göre Kuran'ın kendisi sahih değil ama ikincil kaynak olan hadis kitapları, bizzat Kuran'ın önüne geçiyor. O zaman tahrif edilmiş diğer kutsal kitaplar gibi (Zaten mevcut İnciller havari Pavlus'un, bozulmuş bugünki Tevrat da Pers Kralı Kiros'un has adamı olan Ezra'nın (Üzeyir) eseridir. Bunu en bilgili Haham ve Papazlar da inkar etmez.) Kuran'da da eksik/tahrifat varsa, -tövbe haşa- Allahu Teala daha dinini tamamlayamadan işi Hz.Muhammed'de bitirdi ve bundan başka kitap ve peygamber göndermedi (!)
Kardeş İslami altyapının olduğunu iddia etsen de çok tehlikeli sularda yüzüyorsun. Aman dikkat !
Muhteva, sapık alimlerin uydurma rivayetlerini almış yazmışsın. Kutubi sitte de yazdığın şeyler yok. Tekfirci (olur olmaz herkese kafir diyen) değilim ama. söylediğin söz küfrü mucip bir söz. Dinden çıktın ve bunu yazarak nas ile de sabit ettin. Allah sana tekrar iman nasip etsin.
Selim Turan;1919823080]Yukarıda Muhteva'ya açıkladım durumu. Türkçe örneğinde olduğu gibi ve Türk Devletlerinde olduğu gibi. Türkçe nasıl ayakta kalmış? Arapça ve Farsçanın etkin coğrafyasında? Asker dili olduğu için... Türk'lük bilincide bunun gibi şeklinde. Bunun ırksal bir kavram olmadığını kavimcilik olmadığını açıklamıştım. Oktan Keleş'in videolarını izledim neyi savunduğunu anlatıyor hep orada.
Oktan Keleş Türk Milletini Yani Irkını övmüyor. İslâma bayraktarlık yaptığı için ön planda tutuyor sadece. Şu makale okunarak bu konu daha iyi anlaşılabilir.
>> http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3556 <<
Milletinin insanlığa yaptığı iyi hizmetleri övmek elbette ırkçılık değildir. Oktan Keleş Türk milletinden bahsederken aşırı abartıyor. Ve bu onu ırkçılığa götürüyor. O ve onu destekleyenler olayın içinde olduğu için farkında değil.
Ha dediğin gibi İslam'a olan hizmetlerini övmüyor mu ? evet onları da övüyor Allah razı olsun.
Peygamber efendimizin en yakınındaki kişi onun yatağına bile yatabilecek sırra sahip tek kişi Hz. Ali... Kuran ayetlerini gerçek manasıyla kayda geçmiş ve Hz. Ebubekir döneminde Kuran mushaf haline getirilirken kendi mushafını yaktırıp yokettirmiyor. Saklatıyor. Ki Peygamber'in hadisi ben ilmin şehri isem Ali kapısıdır diye... Şia'da da bu sırra vakıf birileri var ki ortaya iddialar atıyorlar. Bu demek değil ki Şia'nın iddiası doğru ve Kuran-ı Kerim eksik, Oktan Keleş diyorki Ayetler tefsir edilirken yanlış yapılmış, Hz. Ali ise bu ayetleri doğru manalarıyla açıklamış. Her hangi bir eksiklikten bahsetmiyor.
Örnek bir ayet veriyor. Kalem Suresi 16. Ayet mesela. "Se nesimuhu alel hurtûm(hurtûmi)." " Biz onun hortumunu damgalayacağız" diyor birebir kelimeler çevirildiğinde fakat hortum kelimesini olsa olsa burundur diye çevirip burnunu damgalayacağız diye çeviriyorlar diyor. İşte tüm bu yanlış tefsirler ancak Hz. Ali Mushafı dile tam anlamıyla düzeltilebilecek diyor videolarında...
Dediğim gibi Kur'an eksiktir dediğini hiç duymadım. Ama Şia ve Alevi üslubuyla konuşuyor. Şimdi Şia meselesine bir girersek, Şia taraftarları bu işin altında kalır. o yüzden uzatmak istemiyorum.
Herkesin Aklına Alevilik geliyor evet bunu duyunca... Fakat Eski Türkler diyor? Kim bunlar Göktanrı inancına mensup Türkler? O zaman küfür mü olmuş oluyor bu? Aleviler acaba o Göktanrı inancından kalan ibadeti mi devam ettiriyorlar İslam ile birleştirip?
Ama aynı Oktan Keleş diyor ki;" "Peygamber saz çalardı diyorlar, Peygamber Saz çalsaydı sünnet olurdu sende çalmak zorunda kalmaz mıydın?" diye de soruyor ama?
"Allah nezdinde din İslamdır" ali imran 19
"Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun da böyledir. Allah'ın kanununda değişme bulamazsın" isra 77
Şarkı söyleyerek ibadet etmek ameli bir mesele değil, itikadi bir meseledir. Allah bizden önceki hiç bir kavme böyle bir itikat niye versinki. çünkü Hz. Adem'den Hz. Muhammed (asm) İslam inanç temelinde birebir aynıdır. hatta amel de de büyük oranda aynıdır. (namaz,oruç,zekat, kötülüklerden sakınma vs)
Eski Türklerin bazılarının o dönemde gök tanrı inancında diye onların yaptığı yanlışlara doğrudur diyemeyiz. Çünkü küfre rıza da küfürdür.
Oktan Keleş sitesinde EsAd hakkında neden analiz yapmıyorsun diyince her seferinde şu alıntıyı yapıyor. Onu takip eden birisi yukarıdakileri kaçırmış oalbilir ama bunu kaçırmamalıydı asla...
2006 Yılında Oktan Keleş'in çıkardığı "Bir Meczubun Rüyası" Kitabından alıntı bu...
“Radyodaki ses:
* Amerika’nın Suriye ile anlaştığını.
* Beşar Esat’ın gizlice Amerikan yönetimiyle anlaşmasına rağmen, Amerika’ya kafa tutar gibi gözüküp Amerika’yı işgale zorlama planını anlattığını.
* Amerika’nın gözünü İran’a ve Türkiye’ye diktiğini; ama bunları gerçekleştirecekken Amerika’dan deprem haberi geldiğini.
* Ard arda olan iki depremin çok büyük zayiata yol açtığını ve Türkiye işinin askıya alındığını…” (Bir Meczubun Rüyası-1 / sh. 263 Oktan Keleş)
Suriye'nin bu günlerini 2006'da bu olayların hiç biri ortada yokken yazmıştı Oktan Keleş...
Ayrıca yine video ve analizlerinin birinde İran'ı yöneten molla rejiminin ABD ve İsrail ile gizli silah anlaşmalarından bahsetmişti. Şialığın derinliklerindeki Yahudilikten de bahsetmişti. Bulursam onuda buraya koyacağım. Oktan Keleş'i takipte biraz geri kalınmış olsa gerek...
Dediğim gibi son 2 senedir Esed ve İran aleyhine hiç haber yapmıyor.
Öyle 2006 yılında 2010 yılında yazılmış "binlerce komplo teorisi" içinden bir kaç tanesinin tutması Oktan Bey'i o konuda haklı göstermez.
Oktan Keleş, Suriye ve İran konusunda ; aman bu cümlemle hükümeti övmüş olmayayım havasında.
Benim de bir kaç yorumum yayınlanmamıştır bu güne kadar On altı yıldız da.
Bir başka sitede de Oktan Keleş hakkında "Utanmasa ben Mehdiyim diyecek" diye yorum yapanlar görmüştüm. :)
Oktan Keleş'in yine Mehdi hakkında yorumları mevcut. İlgilenenler site orada bulabilirler...
Onaltıyıldız ekibinin başka düşünceleri hazmedemeyecek kadar adaletsiz olduğu açık bir gerçek. isteyen deneyebilir. isteyen sitedeki son 2-3 yıldır yazılanları inceleyip gerçekleri görebilir. bu arada iyi reklamı oldu Oktan Keleş'in... :) ayrıca seviyeli ve cesurane açıklamalarından dolayı sana teşekkür ederim Selim Turan kardeş.
Selim Turan
10.10.2014, 00:20
Allah bizden önceki hiç bir kavme böyle bir itikat niye versinki. çünkü Hz. Adem'den Hz. Muhammed (asm) İslam inanç temelinde birebir aynıdır. hatta amel de de büyük oranda aynıdır. (namaz,oruç,zekat, kötülüklerden sakınma vs)
İslâm Hz. Adem ile yer yüzünde indiğinde en son orijinal halinde miydi ki, Hz. Muhammed ile en son eksiksiz haline geldi deniyor oysa?
ŞARAP (içki)... En büyük yasaklardan biri Haram... Ama Hz. Muhammed ile birlikte Haram oldu ondan önce değildi? Ben mi yanlış biliyorum?
Dediğim gibi son 2 senedir Esed ve İran aleyhine hiç haber yapmıyor.
Öyle 2006 yılında 2010 yılında yazılmış "binlerce komplo teorisi" içinden bir kaç tanesinin tutması Oktan Bey'i o konuda haklı göstermez.
Oktan Keleş, Suriye ve İran konusunda ; aman bu cümlemle hükümeti övmüş olmayayım havasında.
29 Şubat 2012 10:25 tarihli Makale son 2-3 yıl aralığı içerisine giriyor mu acaba?
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=1365
Makale baştan sona okunmadan neyi anlattığını anlayamayız. Yüzeysel bakıp geçersek deriz ki Bu sitede İran aleyhine tek bir yazı yok...
Kuran-ı Kerim'in bizzat ayet ile korunmuşluğu tescilli ama hadis kaynaklarını ondan daha üstün tutup Kuran'ın eksik olduğunu iddia ediyorsun. Sana göre Kuran'ın kendisi sahih değil ama ikincil kaynak olan hadis kitapları, bizzat Kuran'ın önüne geçiyor. O zaman tahrif edilmiş diğer kutsal kitaplar gibi (Zaten mevcut İnciller havari Pavlus'un, bozulmuş bugünki Tevrat da Pers Kralı Kiros'un has adamı olan Ezra'nın (Üzeyir) eseridir. Bunu en bilgili Haham ve Papazlar da inkar etmez.) Kuran'da da eksik/tahrifat varsa, -tövbe haşa- Allahu Teala daha dinini tamamlayamadan işi Hz.Muhammed'de bitirdi ve bundan başka kitap ve peygamber göndermedi (!)
Kardeş İslami altyapının olduğunu iddia etsen de çok tehlikeli sularda yüzüyorsun. Aman dikkat !
Dostum yanlış anladın galiba ben Sünniler'in itikat yönünden bu hadisleri kabul etmesi gerektiğini söyledim.
Yoksa bana göre hava hoş ben Kuranı kabul etmiyorum ki hadisi niye kabul edeyim tehlikeli sular da yüzmek için önce inanmak lazım ben inançsızım sen çok ters anladın :D
İslam hakkın da alt yapım gayet sağlam 15 yılımı verdim o konuda şüphen olmasın..
Muhteva, sapık alimlerin uydurma rivayetlerini almış yazmışsın. Kutubi sitte de yazdığın şeyler yok. Tekfirci (olur olmaz herkese kafir diyen) değilim ama. söylediğin söz küfrü mucip bir söz. Dinden çıktın ve bunu yazarak nas ile de sabit ettin. Allah sana tekrar iman nasip etsin.
Yok bana rahatlıkla kafir diyebilirsin Dine girmeden çıkacak halim yok değil mi o yüzden alınmam :D
Sapık alimler Buhari,Müslim'mi :)
Kütübi Sitte'de yokmu zaten ben Kütübi Sitte'de geçiyor demedim, dedim ki Kütübü Sitte'de adı geçen 6 hadis alimi Ehli Sünne'te göre en sağlam ve güvenilir hadis alimleridir dedim birazdan bakıcam bakalım Kütübi Sitte de gerçek'ten geçmiyormu ben geçiyorlar diye biliyorum..
Kütübi Sitte'de Buhari'nin "Sahihi Buhari" adlı eseri vardır bunun içinde sadece 4000 civarı hadis geçer oysa İmamı Buhari (300.000) 300 bine yakın hadis rivayet etmiştir ve yukarı da verdiğim recm ile ilgili hadisler Mütevatir olup Kütübi Sitte de adı geçen 6 hadis alimi tarafın dan rivayet edilip sahih olduğu onaylanmıştır..
Buhari'nin 21'den fazla eseri vardır bunların çoğu hadis rivayetleriyle ilgilidir..
Aynı şekilde kaynak olarak verdiğim Müslim,Tirmizi gibi diğer Muhaddislerin de Kütübü Sitte'de yayınlanan hadisleri dışın da çok fazla hadis rivayetleri ve eserleri vardır..
Not; Kütübi Sitte'de geçiyor hadisler bilmeden sallama dostum :)
Kütübü Sitte » Fasillar » HUDUD BÖLÜMÜ
Fasil : HUDUD BÖLÜMÜ
Konu : Zina Haddi
Ravi : İbnu Abbas
Hadis : Hz. Ömer (ra)`i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: "Allah Teala hazretleri Muhammed (sav)`a hak (din ile) gönderdi ve O`na Kitaba indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resulullah (sav) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah`da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah`ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübüt bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah`da mevcut bir haktır. Allah`a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teala` nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah`a) yazardım."
HadisNo : 1589
http://hadis.ihya.org/kutubusitte/fasil/21.html
Hadis » Kütübü Sitte » NİKAH BÖLÜMÜ » Müebbed Haramlık
Fasil : NİKAH BÖLÜMÜ
Konu : Müebbed Haramlık
Ravi : Aişe
Hadis : Kur`an olarak inenler meyanında "Malum on emme ile haram sabit olur" ayeti de vardı. Sonra (Rab Teala) onları, malum beş emme ile neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur`an`ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalatu vesselam vefat etti.
HadisNo : 5675
http://hadis.ihya.org/kutubusitte/konu/763.html
Emrah Akcagöz
10.10.2014, 13:49
Dostum yanlış anladın galiba ben Sünniler'in itikat yönünden bu hadisleri kabul etmesi gerektiğini söyledim.
Yoksa bana göre hava hoş ben Kuranı kabul etmiyorum ki hadisi niye kabul edeyim tehlikeli sular da yüzmek için önce inanmak lazım ben inançsızım sen çok ters anladın :D
İslam hakkın da alt yapım gayet sağlam 15 yılımı verdim o konuda şüphen olmasın..
İlginç, gerçekten çok ilginç.
Sormak istediğim sorular var ancak özeline girmek istemiyorum.
oflubektas
10.10.2014, 15:48
Dostum yanlış anladın galiba ben Sünniler'in itikat yönünden bu hadisleri kabul etmesi gerektiğini söyledim.
Yoksa bana göre hava hoş ben Kuranı kabul etmiyorum ki hadisi niye kabul edeyim tehlikeli sular da yüzmek için önce inanmak lazım ben inançsızım sen çok ters anladın :D
İslam hakkın da alt yapım gayet sağlam 15 yılımı verdim o konuda şüphen olmasın..
Tamam o zaman, kimsenin imanını da, inançsızlığını da sorgulamak haddim değil, "Allah hidayet versin" der, geçerim. Kal sağlıcakla.
İslâm Hz. Adem ile yer yüzünde indiğinde en son orijinal halinde miydi ki, Hz. Muhammed ile en son eksiksiz haline geldi deniyor oysa?
ŞARAP (içki)... En büyük yasaklardan biri Haram... Ama Hz. Muhammed ile birlikte Haram oldu ondan önce değildi? Ben mi yanlış biliyorum?
Tartışmayı uzatmayayım diyorum ama öğren diye söylüyorum.
"Hz. Muhammed ile en son eksiksiz haline geldi" diyorsun. Bu söz doğru bir söz değil. Yani Allah'ın Hz.Adem, Hz. Nuh.. dönemlerin dini eksikti. Sonradan tamamladı. Haşa. Böyle şey Allah'ın Müteal sıfatı hakkında caiz değildir. Daha birçok Sıfat-ı ilahi ve Ayet'e ters düşer.
İçkinin yasaklanması vs. bazı değişiklikler toplumla alakalı değişiklikler olduğu için o gibi bazı istisnai durumlar tabiki olmuştır. Hz. Adem döneminde içki yoktu belkide. Belkide o zamanki içki adamı sahroş yapmıyordu, belki içen sapıtmıyordu. sebebini biz bilemeyiz.
Bak ben sana yardımcı olayım sadece içki örneği değil, Hz. Musa döneminde, İsrailoğullarına bazı yasaklar var. Bugün olmayan.
Yani bu durumlar imtihan ve toplumsal dönem ile alakalı.
Saz ile ibadet çok farklı bir konu. Akaid(iman) meselesine giriyor. Verdiğimiz istisnai örneklere değil.
Muhteva, yazdıkların tam bir hezeyan. Ama suç sadece sende değil. O uydurma hadisleri oralara koyup. Burahi, Müslim gibi insanları zan altında bırakanlarda.
Muhteva, yazdıkların tam bir hezeyan. Ama suç sadece sende değil. O uydurma hadisleri oralara koyup. Burahi, Müslim gibi insanları zan altında bırakanlarda.
Diyanetin bu hadisleri ayıklama çalışması vardı. Suç bu zamanda kadar buna önlem almayanlarda.
Gesendet.
U.Sadıkoğlu
10.10.2014, 19:14
İnternette araştırıp taratanlar Hadis kaynaklarının orjinaline gittiler mi? İnançsız insanların yaptığı şey şu malesef;
Kuran'da bu böyle...? Ee hadis şöyle..? Peygamber şöyle niye yaptı..? Dünya'da bu niye böyle..? Allah beni niye yarattı..? Sordukları her soruya cevabı alırlarda malesef yinede ikna olmazlar.
Kuran-ı Kerim'in eksik olduğunu düşünmek yine yukarıda saydığım şablonların dışına çıkamayan, ibadet noksanlığından ötürü kendisiyle Allah ( C.C. ) 'ın arasına mesafe girmiş ve artık kendisini maneviyata tamamen kapayıp maddeciliğe yönelmiş insanların öne sürdüğü bir safsatadır. Zira bunu açacak olursak.
Bilimin seneler sonra matematiksel ve mantıksal olarak anlamlandıramadığı problemleri Allah (C.C.)'ün kelamı olan Kuran-ı Kerim olarak asırlar öncesinde çok açık bir şekilde belirtmiştir. Öyle ki yer yüzünde, Kuran-ı Kerim'de cevabı olmayıpta sorulabilen her hangi bir soru yoktur keza Kuran-ı Kerim'in cevaplayamadığı bir konu veya soruda yoktur.
Bilindiği gibi kelimeler manalara, edebî sanatlara zarf olurlar. Esas olan manadır, sanattır. Hepimiz Türkçe bildiğimiz halde kendi öz dilimizle yazılmış bir edebî şaheserin benzerini niçin yazamıyoruz. Demek ki, hüner kelimelerde değil onu çok iyi kullanan ediplerin ilminde, sanatındadır. Arapçanın Kur’an hakikatlerinin ifadesinde müstesna bir özelliği vardır. Özelikle kalp ve his alemine ait kelimeler onda çok zengindir.
Bununla birlikte hiçbir Arap edibi de Kur'an'a misil getirememiştir. Zira, Kur’an'da Arapçanın çok ötesinde bir kutsiyet vardır. Taklit edilemeyen, işte o kutsiyettir. Bu ise, Kur’an'ın Allah kelamı olmasında saklıdır. Belağat ilminin dahileri bu manayı çok iyi kavramışlar, bundan da öte tatmışlar, zevk etmişlerdir. Biz ise aynı manayı Allah’ın bir diğer kitabı olan Kâinat kitabından misaller getirmekle bir derece anlayabiliyoruz.
Elementler birer harf kabul edilirse, bu elementlerden insanlar bir takım eserler yaparlar. Allah ise aynı elementlerden insan yapar, hayvan yapar, ağaç yapar. İşte burada elementler ötesi bir ilahi sanat, bir ilahi kudret ve irade söz konusudur. İşte taklit edilemeyen de budur.
İslam hakikat ve hikmet dinidir. Her bir davası delil ve ispat üzeredir. Kur’an’ın değişmediği ve günümüze kadar sıhhatli bir şekilde geldiği o kadar aşikar ki bunu az bir dikkat ile görmek mümkündür. Mesela, Hz. Osman (r.a) zamanında mevcut hafız topluluğunun birleşimi ve yardımıyla hiçbir vesveseye imkan bırakmayacak şekilde yazılan Kur’an, şu an elimizde bulunan Kur’an’ın ta kendisidir. Yani ilk inen Kur’an ile şimdi piyasada var olan veya her an yazılan Kur’anların hiçbiri arasında ihtilaf yoktur. Herhangi bir dünya ülkesinden bir Kur’an alın bunu 300 veya bulabilsek 1000 yıl önce yazılan bir Kur’an ile karşılaştırsak, arada bir farka rastlamayacağız. Harfi harfine aynı olduğunu göreceğiz.
Kur'an tesbit edilişindeki sağlamlık itibariyle, diğer ilâhi kitaplardan farklı olarak, hiçbir tahrifat ve değişikliğe uğramadan vahiy mahsulü olan şekliyle tespit edilip ortaya konmuş; 1400 senedir de muhafaza edilerek gelmiştir. Bunda, Kur'an'ın edebî icaz ve i'câzının, yani, ezberleme kolaylığının hiçbir insan sözüne benzememesinin ve söz olarak hiçbir taklidinin yapılamamasının, edebiyat ve belagatına erişılememesinin ve zaptında azamî titizlik gösterilmesinin büyük rolü olduğu kesindir. Fakat asıl sebeb, Kur'an'ı Cenâb-ı Hakk'ın hıfz ve himayesine alması, onu kıyamete kadar lâfız ve mânâ bakımından bir mu'cize olarak devam ettirmeyi taahhüd etmesidir. Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulur:
«Muhakkak ki bu Kur'an'ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz.:.» (Hicr, 15/9)
Bugün yeryüzündeki bütün Kur' anlar aynıdır. Hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur. Ayrıca milyonlarca hafızın ezberinde bulunmakta, her an milyonlarca dil ile kırâet edilip okunmaktadır. Bu özellik, Kur'an'dan başka herhangi bir beşeri kitaba nasib olmadığı gibi, semavi kitaplardan hiçbirine dahi nasib olmamıştır. Allah'ın son kelâmı, hükmü kıyamete kadar baki ezelî fermanı olan Kur'an'ın, böyle eşsiz bir makam ve ulvi bir şerefe nail olması da, elbette zaruri ve lüzumludur.
Kur'ân'ın, geçmişe dair verdiği haberlerin katiyyet ve doğruluğu kadar, geleceğe aid ihbarâtı da o ölçüde önemli ve başlı başına bir mucizedir.
Mesela, senelerce evvel Mekke'nin fethedileceğini ve Kâbe'ye emniyet içinde girileceğini
"Allah dilediğinde, güven içinde başlarınızı traş ederek ve saçlarınızı kısaltarak korkmadan Mescid-i Haram’â gireceksiniz." (Fetih, 48/27)
ayetiyle haber verdiği gibi, İslâm'ın bütün bâtıl sistemlere galebe çalacağını da
"O, Resûlünü, hidayet ve hak dinle gönderdi ki bütün dinlere galebe çalsın. Şâhid olarak Allah yeter." (Fetih, 48/28)
beyanıyla ilân etti. Kezâ, o gün Romalılar karşısında savaş galibi görünen Sâsânilerin yenileceğini ve aynı zamanda, Bedir gâlibiyetiyle Müslümanların da sevineceğini
"Rum yenildi (bölgenize) en yakın bir yerde. Onlar bu mağlubiyetden sonra (yeniden) galebe çalacaklar. Birkaç yıl içinde. Bundan önce de sonra da iş Allah'a aiddir. O gün mü'minler de sevinirler." (Rum, 30/2-4)
müjdesiyle duyurmuşdu; vakti gelince Kur'ân'ın haber verdiği gibi çıktı. Bunun gibi,
"Ey Resûl, Rabbinden sana indirileni duyur; eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni (insanlardan gelen kötülüklerden) koruyacaktır." (Maide, 5/67)
ayetiyle de, en yakınındaki amcasından, düşman millet ve düşman devletlere kadar çevresi düşmanlıklarla sarılı olduğu halde, hayatını emniyet içinde geçireceği va'dolunmuşdu ve öyle de oldu.
Değişik ilim dallarının inkişâfıyla, âfâk ve enfüsün yâni insan mâhiyeti ve mekânların didik didik edileceğini, ilmî buluş ve tesbitlerin, yeni yeni keşiflerin insanoğlunu inanmaya zorlayacağını
"Biz onlara, ufuklarda ve kendi nefislerinde mucizelerimizi göstereceğiz ki, o (Kur'ân ve Kur'ân'ın getirdikleri)nin gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şâhid olması yetmez mi?" (Fussilet, 41/53)
mucizevî beyanıyla ifâde etmişti ki, günümüzde süratle o noktaya doğru gidilmektedir. Ayrıca, Kur'ân, nazil olduğu günden bu yana
"Deki: And olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek için toplansalar, yine O'nun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka verseler de." (İsra, 17/88)
deyip, hasımlarının damarlarına dokundurduğu halde, bir-iki küçük hezeyanın dışında, kimsenin ona nazire yapmaya teşebbüs etmemesi ve edememesi, onun verdiği haberi doğrulamakda ve mucize olduğunu ilan etmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'in nâzil olduğu ilk yıllarda, Müslümanlar az, zayıf, iktidarsız ve geleceğe aid hiçbir düşünceleri yoktu. Ne bir devlet, ne dünya hakimiyeti ne de yeryüzündeki sistemleri altüst edecek dinamikleri hâvi yeni dinin güç kaynağı adına hiçbirşey bilmiyorlardı. Oysa ki, Kur'ân
"Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara va'deti ki; onlardan öncekilerini nasıl hükümrân kıldıysa, onları da yeyüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini sağlama bağlayacak ve korkularının ardından da onları güvene erdirecektir." (Nur, 24/55)
ayetiyle onlara, bu yüksek hedefleri gösteriyor ve cihanın hakimi olacakları müjdesini veriyordu. Daha bunlar gibi, Müslümanlığın ve Müslümanların geleceği, zafer ve hezimetleri, terakkî ve tedennîleriyle alâkalı pekçok ayetler varki, hepsini burada zikretmemiz mümkün değil. Kur'ân-ı Kerim'in gelecekle alâkalı verdiği haberlerin büyük bir bölümünü, değişik ilim dallarının varacakları nihâi hudutlarla ilgili olan ayetler teşkil eder. İlmî tesbitlerle alâkalı, kısa fezlekeler halinde, Kur'ân'ın verdiği haberler o kadar hârika ve o kadar erişilmezdir ki, onun bu mevzudaki beyanlarını kulak ardı etmek mümkün olmayacağı gibi, bu mevzudaki beyanlarıyla ona beşer kelâmı demek de mümkün değildir. Yüzlerce âyetin sarâhat, delâlet ve işaret yoluyla ifâde ettikleri harikalara dair pekçok eser yazıldığından, bu meselenin tafsilâtını o eserlere havale ederek, misâl teşkil edecek birkaç ayetin işaret ve delâlet ettikleri hususları kaydedip geçeceğiz.
"Allah o zattır ki, gökleri, görebildiğiniz bir direk olmaksızın yükseltti; sonra da iradesini (tekvin) arşına yöneltti. Artık hepsi belli bir süreyle kayıtlı olarak akıp gitmektedir." (Ra'd, 13/2)
Âyet, göklerin yükseltilmesini, genişleyip büyümesini hatırlattığı gibi, her şeyin nizam içinde baş başa, omuz omuza olmasını da (bilebileceğimiz cinsten bir direk olmaksızın) sözüyle ifade etmektedir. Evet, kubbe-ı âsumânı tutup, dağılmasına meydan vermeyen, görebileceğimiz cinsten bir direk yok ama, yine de bütün bütün direksiz değil. Zira, kütlelerin dağılmaması ve gelip birbirine çarpmaması için, görülsün görülmesin mevcut nizama esas teşkil edebilecek kanun, kaide, prensip mânâsında böyle bir direğin vücudu zarurîdir. Kur'ân bu ifadesiyle bizlere, kütlelerarası ile'l-merkez (merkez çek) an'il-merkez (merkez kaç) prensibini düşündürmektedir ki, bunun, Newton'un çekim kanununa veya Einstein'in (hayyiz)'ine uyup uymaması birşey ifade etmez. Hele âyetin, Güneş ve Ay'ın akıp gittiğini ifade etmesi çok enteresandır ve üzerinde durulmaya değer. Rahmân suresindeki
"Güneş ve Ay'ın hareketleri. tamamen bir hesaba bağlıdır." (Rahman, 55/5),
Enbiya suresindeki,
"Geceyi, gündüzü, Güneşi, Ay'ı yaratan O'dur. Bunların herbiri bir yörüngede yüzmektedirler." (Enbiya, 21/33),
Yâsin suresindeki,
"Güneş kendine mahsus yörüngede akıp gitmektedir." dedikten sonra "Bunların herbiri belli bir yörüngede döner dururlar."(Yasin, 36/38-40)
diyerek,Güneş, Ay ve sair gezegenlerin bir nizama göre yaratıldıklarını, bir âhengi temsil ettiklerini ve riyazî bir gerçeğe dayalı bulunduklarını apaçık dile getirmektedir.
Yerin yuvarlaklığı,
"Geceyi gündüzün üstüne, gündüzü de gecenin üstüne doluyor." (Zümer, 39/5)
ayeti, kullandığı malzeme itibariyle, gece ve gündüzün birbirini takib etmesini, sarığın başa sarılması gibi, ışık ve karanlığın,Yerküre'nin başına "sarık gibi dolanması" sözüyle anlatıyor. Bir diğer âyette ise
"Arkasından da yeryüzünü mücessem kat-ı nâkıs (yâni yerküreyi elips şeklinde), söbüleştirdi." (Naziat, 79/30)
diyerek, müşahidlere peygamberlik buudunda varılmış en nihâi noktayı göstermektedir. Mekân genişlemesi hususunda:
"Semâyı biz kendi elimizle kurduk ve sürekli genişletmekteyiz." (Zariyat, 51/47)
Bu genişleme ister Einsteine'nin anladığı mânâda, ister Edwin Hubble'in Güneş sisteminin dahil olduğu galaksiden, nebulozların uzaklaşması şeklinde olsun fark etmez. Önemli olan Kur'ân'ın, ana teme parmak basıp, tecrübî ilimlerin çok önünde zirveleri tutup onlara ışık neşretmesidir.
Meteoroloji
Hava akımları, bulutların kesâfet kazanması, havanın elektriklenmesi, şimşeklerin çakması ve yıldırımların meydana gelmesi Kur'ân-ı Kerim'de, yer yer ilâhî nimetleri hatırlatma ve yer yer de insanları tehdid etme sadedinde çokça zikredilen hususlardan biri. Meselâ
"Baksana, Allah bulutları sürüyor, sonra toparlayıp birleştiriyor, sonra da üstüste yığıyor.. Bir de bakıyorsun bunun arkasından yağmur ortaya çıkıyor. Doluyu da yukarıda dağlar gibi olanlardan indiriyor; onunla dilediğini vuruyor, dilediğinden de onu öteye çeviriyor." (Nur, 24/43)
Her yerde olduğu gibi, burada da Kur'ân yağmur vak'asının nihâî durumunu ihtâr ederek, fezâyı velveleye veren, bulut, yağmur, şimşek ve yıldırımlar gibi ürperten, haşyet veren hadiselerin arkasındaki in'amperver eli göstermek ve ruhları ona karşı uyanık olmaya çağırmakta aynı anda, belli disiplinlere bağlı olarak yağmur ve dolunun meydana geliş keyfiyetlerini ve sonra da yeryüzüne inmelerini öyle garib bir biçimde anlatmaktadır ki; böyle bir anlatış tarzından hemen herkes bugün bilinene ters düşmeyecek şekilde yağmur ve dolunun meydana geliş keyfiyetlerini anlar ve Kur'ân'ın beyanına hayranlık duyar.
Kur'ân, iki ayrı çeşit elektriğin birbirini çekmesi, aynı cinsten elektrik yükünün birbirini itmesi, rüzgârların devreye girerek birbirini iten bu bulutları birleştirmesi; yerden yukarıya yükselen pozitif yüklü akımların fezadaki mevcut elektrikle birleşmesi neticesinde elektriklenmenin meydana gelmesi ve bu noktada buharın su damlaları halinde yere inmesi gibi teferruâtla meşgul olmaz. O ana vak'a ve asıl tem üzerinde durur; teferruata ait diğer meselelerin izah ve isimlendirilmelerini zamanın tefsirine bırakır. Hicr suresindeki
"Aşılayıcı rüzgârları gönderip onunla gökyüzünden su indirip size takdim ettik, (yoksa) siz o suyu depo edemezdiniz." (Hacr, 15/22)
ayeti, bu hususa ayrı bir buud ilâve ederek ağaçların ve çiçeklerin aşılanmasında rüzgârların fonksiyonuna dikkati çektiği gibi onların bilhassa, bulutları aşılama vazifesini de ihtar etmektedir. Oysa ki, Kur'ân nâzil olduğu zaman, ne otun, ağacın, çiçeğin ne de bulutların aşılanma ihtiyaçları bilinmediği gibi, rüzgârların çelik-çavak bu önemli vazifeyi gördüklerinden de hiç kimse haberdar değildi...
FİZİK
Varlığın ana unsuru madde ve onun çift ve tek olma gibi hususiyetleri de Kur'ân-ı Kerim'in ele alıp anlattığı mevzulardandır. Meselâ, Zâriyat suresinde,
"İyice düşünesiniz diye biz her şeyi çift olarak yarattık." (Zariyat, 51/49)
her şeyin çift olarak yaratıldığı ve Kur'ân'ın kullandığı malzeme itibariyle, bunun önemli bir esas ve âlem-şümul bir prensip olduğu anlaşılmakta. Şuarâ suresindeki ayette ise,
"Yeryüzüne bakmıyorlar mı? Biz onda nice içaçıcı çiftler yaratıp yetiştirdik." (Şuara, 26/7)
denilerek, her sene gözümüzün önünde haşr-ü neşr olan yüzbinlerce çifte dikkat çekilmekte ve Allâh'ın nimetleri hatırlatılmakta. Yâsin suresindeki ayet ise, daha şümullü ve daha enteresan.
"Ne yücedir o Allah’ki toprağın bitirdiklerinden, (onların) kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden hep çiftler yaratmıştır." (Yasin, 36/36)
şeklindeki beyanıyla, bugün bilip tesbit edebildiğimiz çift yaratıkların yanında, henüz bilemediğimiz birçok çiftlerin varlığı da, ihtar edilmektedir. Evet, Allah, insanlardaki erkeklik ve dişilikten, otların, ağaçların çift olma esasına; atomlar, atomlardaki elektron ve çekirdek ikiliğinden, madde -anti madde zıd eşliliğine kadar, canlı-cansız, yerde-gökte değişik keyfiyet ve buudda ne kadar çift varsa, umum nimetlerini tâdâd sadedinde, kendinden başka her şeyin çift olduğunu zikredip bizleri düşünmeye davet ediyor. Sırf birer misal teşkil etsin diye, yukarıda zikrettiğimiz âyetlerden başka, pekçok ilâhî beyan var ki, herbirisi başlı başına birer mucize olması itibariyle, hem Kur'ân'ın Allah kelâmı olduğuna hem de Peygamberimizin (asm) O'nun elçisi bulunduğuna apaçık delâlet etmektedir.
Evet, Kur'ân yeryüzünde hayatın ortaya çıkışından, bitkilerin aşılanma ve üremelerine, hayvan topluluklarının yaratılmasından hayatlarını onlarla devam ettirdikleri bir kısım sırlı düsturlara, bal arısı ve karıncanın esrarlı dünyalarından kuşların uçuş keyfiyetine, hayvan sütünün hasıl olma yollarından insanın anne karnında geçirdiği safhalara kadar pekçok mevzuda, kendine has ifade tarzıyla, öyle veciz, öyle muhtevâlı, öyle hâkim bir üslupla ele aldığı şeyleri takib etmektedir ki; bizim yorumlarımız bir yana, ne zaman onlara müracaat edilse hep taze, genç ve ilimlerin varabilecekleri en son hedefleri tutmuş oldukları görülecektir. Şimdi, bir kitap, binlerce insanın, bilmem kaç asırlık çalışmaları neticesinde varabildikleri noktaların dahi ötesine parmak basıyor, mevzua hakim bir üslupla o mevzuun hülâsasını veriyorsa, o kitabı, değil on dört asır evvelki bir insana, günümüzün mütefennin yüzlerce, binlerce dâhisinin mesâisine vermek dahi mümkün değildir. Hele o kitap, Kur'ân gibi muhtevası zengin, ifadeleri çarpıcı, üslubu âli, şivesi de ilâhi olursa...
Şimdi dönüp muhatabımıza soralım, ümmîliği mucize o Zât, mektebin, medresenin, kitabın bilinmediği o cahilî vasatta, canlılarda sütün meydana geliş keyfiyetini kimden öğrendi? Rüzgârların aşılayıcı olduğunu, nebatât ve bulutları telkih ettiğini, yağmur ve dolunun meydana gelme noktalarını nasıl bilebildi? Yerkürenin elipsî olduğunu O'na kim ta'lim etti? Mekân genişlemesini hangi rasathanede ve hangi dev teleskoplarla tesbit edebildi? Atmosferin yapı taşlarını ve yukarılara doğru çıktıkça oksijenin azlığını hangi laboratuvarda öğrendi? Hangi röntgen şualarıyla cenînin anne karnında geçirdiği safhaları aynı aynıya tesbit etti? Sonra da bütün bu bilgilerin teferruâtına vâkıf, mütehassıs bir ilim adamı edasıyla, tereddüdsüz, fütursuz ve kendinden gayet emin bir tarzda muhatablarına anlattı?..
Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de olan ifadeler de, Kur'an'ın Peygamber sözü olmadığına delildir:
Kur'ân-ı Kerim, Efendimizin (asm) vazife, mesuliyet ve selâhiyetlerini anlatıp O'na yol gösterdiği gibi, yer yer de seviyesine uygun olarak O'na itâbda bulunmakta ve ikaz edip ırgalamaktadır. Meselâ: Bir defa münafıklara, izin vermemesi gerekirken izin verdiğinden dolayı,
"Allah seni affetsin, doğru söyleyenler sana iyice belli olup ve yalan söyleyenleri bilmezden önce niçin onlara izin verdin?" (Tevbe, 9/43)
şeklinde tenbihde bulunduğu gibi, Bedir esirleri hakkındaki tatbikatından dolayı da,
"Yeryüzünde tam yerleşip istikrar kazanıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise (sizin için) ahireti istiyor. Allah daima üstün ve hikmet sahibidir. Eğer Allah'tan (affınıza dair) bir yazı ve takdir geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azab dokunurdu." (Enfâl, 8/67 ve 68)
mahiyetinde itabda bulunmuştu.
Bir keresinde, Allah'ın dilemesine havale etmeden, "yarın bu işi yaparım" dediği için
"Hiçbir şey için bunu yarın yapacağım deme. Ancak Allah dilerse(de). Unuttuğun zaman Rabbini an ve "Umarım Rabbim beni bundan daha doğru bir bilgiye ulaştırır de." (Kehf, 18/23-24)
emir ve tenbihinde bulunmuş, bir başka sefer,
"İnsanlardan korkup çekiniyordun; oysa asıl çekinmeye lâyık olan Allah idi." (Ahzab, 33/37)
itab işmâm eder mahiyette, sadece AIlah'tan korkulması lâzım geldiğini ihtar etmişti. Zevcelerini bir meseledeki tavırlarına karşı bal şerbeti içmemeye yemin edince,
"Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arıyarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin haram kılıyorsun? Allah çok gafûr ve rahimdir." (Tahrim, 66/1)
diyerek sertçe ikaz ediyordu. Daha bunlar gibi, pekçok âyetle, bir taraftan O'nun vazife, mes'uliyet ve selâhiyetlerinin sınırları belirlenirken, diğer taraftan az dahi olsa bu sınırlara riâyet edilmediği, vazife ve mes'uliyetin mukarrabine göre yerine getirilmediği zamanlarda O'na itab edilmiş, tenbihde bulunulmuş ve yeryer sertçe uyarmalar yapılmıştır. Şimdi hiç akıl kabul edermi ki, bir insan bir kitap telif etsin, sonra da o kitabın muhtelif yerlerine kendi hakkında, itab, kınama, ikaz ve ihtar ifade eden âyetler yerleştirsin. Hâşâ!... O kitap Allah kitabı, O zât da O'nun şerefli mübelliğidir...
Kur'an'ın bir benzerinin getirilememesi de Onun Allah Kelamı olduğuna delildir:
Kur'ân-ı Kerim, bir belâğat harikasıdır ve bu sahada eşi menendi yoktur. Bu itibarla da onu bir beşere maletmek mümkün değildir. Efendimiz (asm) peygamberlikle ortaya çıktığı zaman, kitleleri arkasından sürükleyen bir sürü şâir, edib ve söz üstâdı vardı. Bunlar pekçoğu itibariyle de O'na muârız idiler. Yeryer kafa kafaya verip düşünüyor; Kur'ân'ı bir kalıba yerleştirmek, bir şeye benzetmek ve ne olursa olsun mutlaka hakkından gelmek istiyorlardı.
Hatta, zaman zaman Hristiyan ve Yahudi âlimleriyle de görüşüyor, onların düşüncelerini alıyorlardı . Ne pahasına olursa olsun Kur'ân çağlayanını durdurmak ve kurutmak için akıllarına gelen her şeyi yapma kararındaydılar. Bütün bu engellere ve engellemelere, akla hayâle gelmedik karşı koymalara aldırmadan yoluna devam eden Hz. Muhammed (sav), bilumum inkârlara, ilhadlara karşı sadece ve sadece Kur'ân'la muâraza ediyor ve mücadelesini de zaferle noktalıyordu. Hem de bunca hasıma rağmen.
Evet, o gün, Hristiyan ve Yahudi ulemasıyla beraber, belâğatın dev temsilcileri, tek cephe olup etrafı velveleye verdikleri bir dönemde, Kur'ân o üstün ifade gücü, o büyüleyici beyanı, o başdöndürücü üslûbu, o insanın içini ürperten ledünniliği ve ruhâniliğiyle muhatablarının gönlüne girdi; arşı, ferşi çınlatacak bir ses, bir soluk oldu yükseldi... Bir mübâriz gibi hasımlarını muârazaya çağırdı, tehdit etti, meydan okudu "siz de Kur'ân'a benzer bir kitap, hiç olmazsa onun bir suresine denk birşey, daha da olmazsa aynı ağırlıkta bir âyet ortaya koyun; yoksa savulun gidin!.." dediği ve o günden bugüne de,
"Eğer kulumuz Muhammed'e (sav) indirdiğimizden şüphe içindeyseniz, haydi onun gibi bir sûre getiriniz ve eğer doğru iseniz; Allah'tan başka bütün yardımcılarınızı da çağırınız." (Bakara, 2/23)
"De ki: and olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'ân’ın bir benzerini getirmek için toplansalar, yine onun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka çıkıp yardım etseler de." (İsra, 17/88)
"Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka, gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin." (Yunus, 10/38)
ayetleriyle aynı şeyleri tekrar edip durduğu halde, bir-iki hezeyanın dışında, Kur'ân'ın bu meydan okuyuşuna cevap verilmemesi, onun. kaynağının beşerî olmadığını gösterir.
Çünkü, tarih şahittir ki, Kur'ân'ın muârızları O'na ve O'nun mübelliğine her türlü kötülük yapmayı denedikleri halde, Kur'ân'a nazire yapmayı akıllarından bile geçirmediler. Böyle bir şeye güçleri yetseydi, nazire ile Kur'ân'ın sesini kesecek, tehlikelerle dolu muharebe yoluna girmeyeceklerdi. Evet, o koca belâğat üstadları, şeref, haysiyet hatta ırz, namus gibi en değerli şeylerini tehlikeye atıp muharebe yolunu seçmeleri, Kur'ân'a nazire yapılamamasının en açık delîlidir. Eğer nazire yapmak mümkün olsaydı, münazara yolunu muharebe yoluna tercîh edecek ve geleceklerini katiyyen tehlikeye atmayacaklardı. Arap şâir ve nâşirlerinin, Kur'ân'ın benzerini getirememeleri tahakkuk edince, ona Hristiyan ve Yahudiler arasında menşe' aramak beyhude ve bir çaresizlik ifadesidir. Hem, Hristiyan ve Yahudiler bu muhteva ve bu ifade zenginliğinde bir kitap hazırlayıp ortaya koymaya güçleri yetseydi, ne diye onu başkasına nisbet edeceklerdi. "Biz yaptık" der ve onunla övünürlerdi...
Kaldı ki, dünden bugüne, dikkatsiz veya garazlı bir iki müsteşrik ve müşrike bedel, bir sürü ilim adamı, araştırmacı ve mütefekkir Kur'ân'ın muhteva zenginliği, ifade gücü karşısında hayranlıklarını gizleyememiş ve onu alkışlamışlardır.
Bakalım..
Charles Milles; Kur'ân'ın üslubundaki zenginlik itibariyle tanzîr ve tercüme edilmeyecek kadar yüksek bir edâya sahib olduğunu... Victor İmberdes; Kur'an'ın, bütün hukuk esaslarına kaynak olabilecek zengin bir muhtevaya sahib bulunduğunu... Ernest Renan; Kur'ân'ın dînî bir inkılâb kadar edebî bir inkılâb da yaptığını... Gustave Le Bon; Kur'ân'la gelen İslâm'ın en saf, en hâlis bir tevhid anlayışını dünyaya tebliğ ettiğini... CI. Huart; Kur'ân'ın Allah kelâmı olup, vahiy yoluyla Hz. Muhammed'e (sav) tebliğ edildiğini... H. Holman; Hz.Muhammed (sav)'in Allah'ın son peygamberi, İslâmiyetin de vahyedilmiş dinlerin en sonuncusu bulunduğunu... Emile Dermenyhem; Kur'an'ın, Peygamber (sav)'in birinci mucizesi olduğunu, edebî güzelliği itibariyle de erişilmez bir muamma olduğunu... Arthur Bellegri; Hz. Muhammed'in (sav) tebliğ ettiği Kur'ân'ın bizzat Allah'ın eseri olduğunu.,. Jean Paul Roux; Peygamberimizin en güçlü mucizesinin melek vasıtasıyla gönderilen Kur'ân-ı Kerim olduğunu... Raymond Charles; Kur'ân'ın, hükmü hâlâ devam eden ve Allah'ın bir elçi vasıtasıyla müminlere tebliğ ettiği beyanların en canlısı olduğunu... Dr. Maurice; Kur'an'ın her türlü tenkîdin fevkinde bir mucize, bir harika olduğunu hatta daha da ileri giderek, edebiyatla ilgilenenler için Kur'ân'ın bir edebî kaynak, lisan mütehassısları için lâfızlar hazinesi ve şairler için bir ilham menbaı bulunduğunu... Manuel King; Kur'ân'ın, Peygamberimizin peygamberliği süresince Allah'dan aldığı emirlerin mecmuu bulunduğunu... Mr. Rodwell; İnsanın Kur'ân'ı okudukça hayretler içinde kaldığını ifâde eder ve onu takdirlerle alkışlarlar.
Sadece birer cümleciklerini alıp naklettiğimiz bu seçkin ilim adamı ve mütefekkirler gibi, daha yüzlerce düşünür ve araştırmacı bilgilerinin vüs'ati nisbetinde, aynı hakikatlara parmak basmış ve Kur'ân karşısında takdirle iki büklüm olmuşlardır.
Kuran-ı Kerim sürekli ve devamlı olarak şamarı birilerinin suratına çarpmaktadır. Cevapsız hiç bir sorunun olmadığı bir kelama hala daha nasıl iftiralar atılabilir? İnsan hayatından, devlet işleyişine kadar bilimum her meseleyi incelemiş, insanın yaşadığı süre boyunca aklına dahi gelmeyecek bilimsel ve manevi konulara dahi değinen bir kitaba nasıl olurda hala iftira atılır? İşte burada yukarıda yazdığım ibadet noksanlığının önemi ortaya çıkıyor ve insanları bu yola sevkettiği açıkça görülüyor.
Geçenlerde Google Talks'ta Forbidden Archaeology isimli bir belgesel izledim. Bilenler biliyordur. Ve Evrim teorisinin insanlığın başlangıcını yani 0'ını hesapladığı bir nevi evrimleşme sürecini bilimsel olarak delillendirdiği homohabills, erectus, sapiens vs. gelişim sürecinin nasıl çürüdüğüne hayretle şahitlik ettim. Çok şey bildiğini zanneden insanlığın aslında hiç birşey bilmediğini gördüm, ve bahsedilen bilimin acziyetini insanların bulunan her bilgiyle wuhuu çok ilerledik uçtuk havalarına girmesini. Kesinlikle İnanılmaz bir sunumdu.
İngilizcesi olanlar daha net anlayacaklardır. 2-3 Milyonluk insan kemikleri. İnanılmaz yahu.. Biz ise henüz Milattan öncesini biliyoruz :)
DKfGC3P9KoQ
Bulunan kemikler yani fosiller evrimin 0'ı olan 20.000 yıl değil 60.000 hatta o 60.000'in yanına bir sıfır daha koyun 600.000 yıla kadar gidiyor. Aynı günümüzdeki kemik ve kas yapısına sahip insan kemikleri bunlar. Bizler sadece 100 sene yaşıyoruz yani siz insanlığın ömrünü varın hesaplayın. Bilim ilerledikçe esasında İslamiyet'e vurdukları tezleri kendi kendine çürütüyor bir nevi. İslamiyet dediğimde yalnızca Müslümanlık olarak algılamayın bunu tahrif edilmemiş İncil'e bağlı olanlar, Tevrat'a tabii olanlar veya Zebur'a binaen yaşayanlarda İslam dininin mensubuydu.
Din kelimesi, deyn kökünden türemiştir. deyn, kelimesi ise borç anlamına gelmektedir.
Demokrasi ile İslamiyet'in size çok benzer bir yanını söyleyeceğim.
Demokrasilerde senin olana başkasının hakkına, hukukuna tecavüz etmediğin sürece istediğini yapabilirsin. Örneğin kendi vücudunu jiletleyebilirsin veya kendi vücuduna yasal olarak estetik yaptırabilirsin vs. Fakat İslamiyet buna cevaz vermemiştir ( Sağlık zaruriyeti dışında ) Bunun ana nedeni Demokrasilerde insanın olarak kabul edilen bedenin, İslamiyet'te esasında Allah'a ait olduğudur. Allah'a ait olan birşeye insan kendi iradesiyle zarar vermemelidir. Bu basit örnekten kendinizi İslamiyet'in derinliklerine işleyebilirsiniz.
Selim Turan
10.10.2014, 19:33
"Eski Türkler saz çalıp ibadet ederdi" : Bunu sözü tenkit ederek değil överek söylüyor. Haşa bu küfürdür.
Aslında bunu hangi videoda söylemiş onu tekrar izlemek lazım...
İlginç, gerçekten çok ilginç.
Sormak istediğim sorular var ancak özeline girmek istemiyorum.
İstediğini sorabilirsin..
İstediğini sorabilirsin..
Mesela yemin ettin, inanmıyorlar. Ne yapıyosun sonra? :D Valla diyomusun mesela? :D
Gesendet.
Muhteva, yazdıkların tam bir hezeyan. Ama suç sadece sende değil. O uydurma hadisleri oralara koyup. Burahi, Müslim gibi insanları zan altında bırakanlarda.
Sen beni sokakta gördüğün din cahilleri ile karıştırıyosun anlaşılan ben o hadisleri Medrese de onlarca hadis kitabın da gördüm üstelik orjinal arapça kitaplar da dahil ve yine Kütübi Sitte de dahil..
Beni internete koyulan uydurma hadislere kananlarla karıştırma verdiğim site güvenilir seni tatmin etmiyorsa kitaptan resmini çeker buraya eklerim..
Kütübi Sitte şuan elimde yok en kısa zaman da bir tanıdık'tan temin edip o hadislerin fotoğrafını çekip atacağım başka türlü bu hezeyan dan kurtulamayacaksın belli ki :)
Gerçi o zaman da bu kitaplar uydurma dersiniz siz inanmak istemezsiniz sonra mazallah inancınız falan sarsılır :)
Bunlar ne ki tabi hayatınız da bir sefer bile orjinal hadis kitabını elinize alıp okumamışsınız şimdi duyunca tuhafınıza gidiyor 2000 sayfalık hadis kitaplarım vardı Babam hepsini camiye verdi hayatım bunlarla geçti benim hergün 300-400 yıllık orjinal hadis kitapların dan arapça hadis ezberlerdim zamanın da..
Sahihi Buhari'yi kaçınız okudu burada acaba..? Kaçınız hadis kitaplarıyla yıllarca meşgul oldu..?
Diyanet zaten 2011 yılında 204 bin civarı hadisi ayıkladı biz burada sahih hadislerden bahsediyoruz ayrıca Recm zaten İslam hukukun da olan bir şey şuanda bir çok İslam devletin de uygulanıyor ve ayet olarak kabul ediliyor sen Diyanet'in başkanını bile bir köşeye çekip yukarı da ki recm ile ilgili hadisi
sorsan inkar etmez denemesi bedava :)
Bu konu tüm İslam coğrafyasın'ın mutabık olduğu bir husustur daha bundan haberiniz yok..
Eğer Cübbeli hoca gibilere itibar ediyorsan onun da videolarını araştırıp recm gerçeğini ve Kuran da olmadığı halde ayet olarak görülüp uygulandığını dinleyebilirsin..
Mesela yemin ettin, inanmıyorlar. Ne yapıyosun sonra? :D Valla diyomusun mesela? :D
Gesendet.
Valla,Billa,Eyvallah,Maşallah bu gibi kelimeler Arapça'dan dilimize geçtiği için normal hayat'ta kullandığım olur çünkü bu dil ile alakalı bir husus din ile değil..
Hem alıştığımız için hemde bazen yerine söyleyecek başka kelime bulamadığımız için kullanıyoruz mesela Eyvallah kelimesini sık kullanırım çünkü bu kelimen'in yerini dolduracak bir kelime hayal edemiyorum :)
Tıpkı dilimize ingilizce'den,Fransızca'dan geçen kelimeleri kullandığımız gibi yani o kelimeleri kullanınca kimse bize "Aaa sen Hristyanmısın" diye sorup garipsemez :D
İnternette araştırıp taratanlar Hadis kaynaklarının orjinaline gittiler mi? İnançsız insanların yaptığı şey şu malesef;
Ben bir çok hadis kaynağın'ın orjinalini gördüm bir çok hadisi de o kaynaklar dan bakarak onayladım hocam zaten 7-8 yıl önceleri orjinal hadis kitaplarıyla meşgul olduğum için internet'te gördüğüm hadislerin hangilerin'in gerçek olduğunu en azından aklım da kalanlar nisbetin de ilk görüşte hatırlıyorum..
Tabiki orjinal hadis kitapların'ın tamamını okumadım bu zaten çok zor yüzlerce kitap var aklıma bir hadis takıldığı zaman o kaynaklara ulaşıp bakıyordum gerçi bu işleri bıraktığım için eskisi gibi kaynaklara ulaşmam kolay olmuyor illaki eski bir arkadaş'tan yahut annem'den rica edip öyle ulaşıp bakabiliyorum :)
Uydurma hadislere örnekler;
"Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir."
Kadınlara Dîni Bilgiler 44,45 Suyuti, Leali II, 147; İbn Arrak, Tenzihü’ş Şeria II, 210
"Kim ki karısına itaat ederse Allah (cc) onu yüzüstü Cehenneme atar." İbn Arrak II, 215
"Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresini öğretin." İbnü’l Cevzi, Mevzuat II, 269
Bu hadisler sahih olan pek çok hadis ile çelişmese bile uydurmadır bunlara orjinal kaynakların da ulaşabilirsiniz ama zaten orjinalleri uydurmadır onun için kökten uydurma oluyorlar :)
Şu hadis pek çok sahih kaynakta geçiyor orjinal kaynaklarda da gördüm peki buna aklını oynatmayanlar dışında hanginiz inanır :) (Çok fazla inanan var halbuki onlara göre bu hadiste anlatılan temsili imiş yersek :))
“Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”
Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1
Şimdi bu hadisi inkar ederseniz aynı kaynaklar da geçen beş vakit namaz,oruç,zekat,hac vs bir çok dini konuda ki hadisleri nasıl kabul edebilirsiniz..? Eğer hiç birini kabul etmezseniz ortada Din namına bir şey kalmaz çünkü bütün Dini ibadetlerin içeriği hadisler de açıklanıyor Kuran da hiç bir konu hakkın da(Miras hariç) ayrıntılı açıklama bulamazsınız..
Mesela Öğlen namazın'ın farzı kaç rekat,ayakta ne okunacak,oturunca ne yapılacak bunları hadislerden öğreniyoruz Kuran da bu tür konular hakkında bilgi bulamazsınız sadece "Namazını dosdoğru kıl,Oruç tut,Zekat ver" gibi ayetler bulabilirsiniz..
Emrah Akcagöz
11.10.2014, 10:49
İstediğini sorabilirsin..
Neden bu inançsızlık, seni alıkoyan şey ne ? Hiç ilgilenmemiş, okumamış olsan neyse ancak 15 yıl eğitimini aldım diyorsun. Çok tuhafıma gitti, belki daha önce hiç karşılaşmadım ondandır.
Son olarak neye inanıyorsun ?
U.Sadıkoğlu
11.10.2014, 13:11
Ben bir çok hadis kaynağın'ın orjinalini gördüm bir çok hadisi de o kaynaklar dan bakarak onayladım hocam zaten 7-8 yıl önceleri orjinal hadis kitaplarıyla meşgul olduğum için internet'te gördüğüm hadislerin hangilerin'in gerçek olduğunu en azından aklım da kalanlar nisbetin de ilk görüşte hatırlıyorum..
Tabiki orjinal hadis kitapların'ın tamamını okumadım bu zaten çok zor yüzlerce kitap var aklıma bir hadis takıldığı zaman o kaynaklara ulaşıp bakıyordum gerçi bu işleri bıraktığım için eskisi gibi kaynaklara ulaşmam kolay olmuyor illaki eski bir arkadaş'tan yahut annem'den rica edip öyle ulaşıp bakabiliyorum :)
Buhari ve Müslim'deki hadisleri zaten asla inkar etmiyoruz. Fakat insanoğlunun kendi yorumlaması her zaman günün gerek ve şartlarıyla uyuşamıyor.
Örneğin bir hadis vardı: "Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın."
Bu hadisle çok dalga geçilirdi bir sıralar. Anlamı idrak edilemezdi. Fakat daha sonra sineğin bir kanadında zehir varsa, diğer kanadında panzehir olduğu bilim adamlarınca ortaya çıkarıldı ve hadisin anlam ve önemi daha net bir şekilde ortaya çıktı.
Verdiğin hadislere binaen hepsinin bir açıklaması mevcuttur bunları kendin İslami yorumlama hadisesinin dışında yorumlayacak olursan yanılırsın. Örneğin Kimya ilminde H20 nasıl ki Su anlamı taşıyor ve sıradan bir vatandaş bunu HikiO diye okuduğundan bir anlam ifade etmiyorsa hadis yorumlamasıda, Kuran mealide aynı şekildedir.
Bazı ayet ve hadislerde "Allah'ın eli, Allah'ın ipi, Allah'ın baldırı,.." gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu tür ayetler mütaşabih ayetlerdir. Peygamber Efendimiz (asm) de bazı hadislerinde mütaşabih kelimeler kullanmıştır. Böylece insanlar bu meseleri daha iyi anlasın. Nitekim başka bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:
"Ebu Said (ra) anlatıyor. Resulullah (aleyhisselatu vesselam)'ı dinledim, "Baldırların açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği gün..."(Kalem, 68/42) mealindeki ayetle ilgili olarak şöyle diyordu:
"Rabbimiz baldırını açar, her mümin erkek ve her mümin kadın O'na secde eder. Dünyada iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler.)." (Buhari, Tefsir, Nun ve Kalem 2, Nisa 8, Tevhid 24; Müslim, İman 302)
Kalem suresinin 42. ayetinde "Keşfu's-sak" tabiri geçmektedir. Lügat olarak baldırın açılması manasına gelir. Görüldüğü üzere ayeti kerimeden asıl maksat lügat manası değildir, aksine bir mesaj söz konusudur. Hadis yukarıdaki rivayette baldır kelimesini "sâkehu" şeklinde zamir olarak kaydeder. İbnu Hacer bir başka tarikde zamirsiz olarak "sâke" şeklinde geldiğini ve bu şeklin -ayeti kerimeye uygunluk arzetmesi sebebiyle- daha doğru oldğunu söyler. Aksi takdirde yukarıdaki tercümede aslına muvafık olarak kaydettiğimiz üzere Cenab-ı Hakk'a baldır izafe ederek, insana teşbih etmek gibi te'vili tekellüflü bir durum ortaya çıkacağını belirtir.
Öyle ise, "baldırı açmaktan" maksat nedir?
Alimler bunu, "bütün hakikatkerin çırıl çıplak ortaya çıkması (sebebiyle) hesap ve cezanın bütün şiddet ve dehşetiyle hüküm sürmesi" şeklinde anlamışlardır. Nitekim hadiste, Resulullah (asm) Cenab-ı Hakk'ın bütün gerçekleri ortaya koyarak hesap verme hadisesinin dehşetini yaşattığı hengamda, dünyada iken kulluğunu samimiyetle yapanlarla, riyakar hareket edenleri ayırıp mü'minleri dehşetten kurtaracağını, riyakarları da sırtları eğilmez bir hale sokarak cürümlerini yüzlerine vurmak suretiyle, dehşetlerine dehşet katacağını belirtmektedir.
Konuyu tasvir eden ayeti karimenin tam meali şöyledir:
"(Hatırla ki o gün) baldır(lar)ın açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği bir gündür. Fakat buna güç yetiremeyeceklerdir. Evet secdeye davet edilecekler gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye dünyada her şeyden salim ve sapasağlam iken davet ediliyorlardı." (Kalem, 68/42-43)
Hadisler İnternetten değil, Şerh ettirilerek nakil yoluyla iletilir. Ve bir surede örneğin, çekip tek bir ayeti aldığınızda farklı bir mana elde edebilirsiniz bunun için o ayetin öncesini ve sonrasını iyi irdelemeniz ve gerekirse Kuran-ı Kerim'in tamamından bir tüme varım yapmanız gerekebilir.
Selim Turan
11.10.2014, 14:25
Beyler Bu başlık Muhteva'nın inançsızlığını sorgulanmaya başladığı bir yere doğru gidiyor. Yemin ederken nasıl ediyorsun gibi dalga vari mesajlar hiç ama hiç hoş değil olmuyor. Herkesin dünya ve dini görüşü kendisini bağlar. Hadis konusunu Muhteva'yı linç konusuna getirmeyelim lütfen!
Selim Turan
11.10.2014, 14:55
SAMİMİYETSİZ DİNDARLIK
Kuyudaki o lanetin sesiyle kendime geldim birden. Bütün vücudum bunları düşünürken adeta kaskatı kesilmişti. İblis konuşuyordu; fakat sanki ses ondan değil de Dabulyu’dan çıkar gibiydi. Demek ki Dabulyu burada bir verici konumundaydı. Söyledikleri Şeytanîlere emir ve talimatlar şeklindeydi:
- İnsanlığı süratle ruhundan koparın!
Ahlaksızlığı ve kötülüğü yeryüzüne yayın!
Bu sırada Firavun söze atıldı:
- Kötülüğü Müslümanlara işletmekte zorlanıyoruz. Diğer insanlık gibi bu konuda kolay lokma olmuyorlar ve dindarlığa her geçen gün daha da yaklaşıyorlar. Yani biz kötülüğü arttırdıkça Müslümanlar dindarlığa yöneliyorlar. Bu planımız hep aksıyor ve ters tepiyor. Bunun için yeni bir metot önermenizi bekliyorum.
Şeytan o anda kızgınlıkla:
- Dindar olsunlar; ama ahlaklı olmasınlar dedi.
Böyle bir dindarlığın bana zararı olmaz. Tam tersi planlarıma yararı bile olur. Kötülüğe gelince ben Müslümanları iyi tanırım. Kötülükte bunlar nazlanır. Pek yanaşmazlar. Onun için kötülüğü eğlenceli hâle getirin.
Firavun yanındaki Şeytanîlere döndü ve not alan Şeytanîye:
- Bu çok güzel bir fikir. Medyanın başındaki adamımıza söyleyin bu ibareyi bir doktrin hâlinde ilk önce:
* Buna bağlı planlar hazırlasınlar.
* Müslüman ülkelerinde bu planları uygulasınlar.
* Kötülüğü hoş, eğlenceli ve sıradanmış gibi gösteren; insana öyle algılatan programlar, diziler, filmler yapsınlar.
* Toplumun kınayacağı herhangi bir kötülük meydana geldiğinde de adamlarımızca kullanılan kişileri hoş gösterecek ve onları kınanmaktan kurtaracak bir kamuoyu oluştursunlar.
* Tanınmış sanatçılar, gazeteciler, yazarlar, bilim adamları ve diğerleri kınanacak olan bu kötülüğü sıradanmış gibi Müslüman halka telkin etsinler.
* Bunları uygularken de çağ dışı, medeniyet, özgürlük kavramlarını kullansınlar.
* Bu duruma karşı çıkan âlimleri, kitleleri küçük düşürecek ve onların önünü kesecek yorumlar yapsınlar.
* Bunlara komplolar kursunlar.
* Aynı şeyi ahlak konusunda da düzenleyip ortaya koysunlar.
* Ahlaksızlığı sıradan, olası, hoş, sevimli bir hâle getirip beyinlere bu şekilde algılatsınlar.
Söylediklerim kralımızın doktrinidir.
Firavun’un bu önerilerinden sonra İblis devam etti:
- Özellikle Müslüman toplumlarda içi boşaltılmış ve tefekkürden, ahlaktan, mânâdan uzaklaştırılmış dindarlık akımını yayın.
Firavun tekrar katibine dönerek:
- Bunu zaten başardık sayılır dedi. Böyle bir akımı neredeyse yerleştirdik halk arasına.
Konu başlığı: Samimiyetsiz Dindarlık
Camilerde, hacda bir araya gelen Müslümanlar hep içi boşaltılmış durumda. Aralarında hiç muhabbet yok. İşte bu olayı şimdi had safhaya çıkartın!
Bütün bu söylenilenlerle her şeyi daha iyi anlamaya başlamıştım. Birçok Allah dostu şöyle diyordu:
“Cami sadece namaz kılınan bir yer değildir.”
Bu sırada İblis kızgın bir sesle Firavun’a bağırmaya başladı:
- Daha fazlasını istiyorum... Her sene hacca içi boşaltılmış hâlde dahi olsa kimsenin gelmesini istemiyorum. Zira her sene milyonlarca Müslüman gelerek beni taşlıyor. Bu taşlamalar bana haddinden fazla acı veriyor. Taşların yaratılışımın üzerindeki tesiri çok büyük. Müslümanlar sırf bu iş için bile gelseler; beni taşlamalarından ızdırap duyuyorum. Kahroluyorum. Çünkü Yaradan bana “Âdemoğluna secde et! “ dediği zaman o topraktan olduğundan ve toprağı da değersiz gördüğümden bu emre uymadım. Allah da beni kıyamete kadar hakir gördüğüm, aslı toprak olan bu taşlarla taşlatıyor, küçük düşürüp ızdırap verdiriyor. Hakir gördüğüm bu toprak beni çok küçük düşürüyor.
İşittiğim bu sözler sık sık şahit olduğum, ama bir türlü anlam veremediğim olayların üzerine bir çentik atıyor ve perde yırtıldıkça gerçek ortaya çıkıyordu.
Müslüman’dık; ama Müslüman gibi neden davranamıyorduk? Bu mesele son zamanlarda beni hayli meşgul ediyordu. İçi boşaltılmış, mânâsı unutulmuş ibadetler sadece ritüeller zinciri gibiydi. Hac ibadeti için de bunun böyle olduğunu düşünüyordum. Milyonlarca insanın bu görevi tam mânâsıyla yapamadığına ve bu kutsal ibadetin bir kongre olmaktan çıktığına şahit oluyor, bundan da aşırı üzüntü duyuyordum. Ancak bu işittiklerimden sonra bu konudaki düşüncelerim farklı bir anlam kazandı. Hele ki daha sonraki günlerde İlhami Abi’nin anlattıklarından sonra bu konu hakkında çok daha farklı düşünmeye başlayacaktım.
Bir gün kendisine hac ibadeti hakkında sorular sormuştum ve İlhami Abi de bana şunları anlatmıştı:
- Hac ruhu azalsa da şeytan laneti hacca gelinip kendinin taşlanmasından çok acı ve ızdırap duyar ve küçük düşer.
Hacdaki büyük ve küçük şeytan taşlama mekanları sembolik zannedilse de o iki taşlanan şeytanın kafası kuyudan oraya bağlanır. Her taş yiyişte büyük ızdırap duyar. Ona bunun çok büyük tesiri vardır. O alanda hacıların izdihamdan birbirlerini öldürmesinden şeytan çok zevk alır. Keyiflenir. Bu yüzden Efendimiz Hz. Muhammedimiz (sav) bir hadisinde şöyle buyurur:
“O bölgede birbirinizi öldürmeyiniz.”
Bu yüzden ne olursa olsun hacca gidilmeli. Hac ibadeti bu yönüyle de eda edilmelidir. Mânâ yönünü inşallah Allah nasip etsin.
İlhami Abi’nin anlattıklarından ve bugün gözlerimin önünde gerçekleşen olaylardan sonra haccın bu yönünü daha farklı düşünmeye başlamıştım.
- Bu konuda elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Haccı engellemek için fitneler yayıyoruz. Hacca gidemesinler diye Müslümanlara ülkelerinde bin bir zorluk çıkartıyoruz. Elimizden gelen her şey yapılıyor. Kabe emiri - Suudi kralı da bu konuda çok işimize yarıyor.
Bu konuşmalar Firavun’un, Şeytan’ın kızgınlıkla söylediklerine karşı yaptığı açıklamalardı ki Şeytan yine aynı kızgın sesle Firavun’u azarlamaya başladı:
- Sersem herif! Kabe emirinin Suudi kralı olduğunu mu sanıyorsun?
Orası bütün Müslümanların malı.
Bunun üzerine:
- Efendim dedi Firavun. İleriki sayfa planlarımızda Kabe’yi bombalamak yani ortadan kaldırmak var. Buna muvaffak olursak kim gelir ki buraya? Bu iş de biter.
İblis’in bu sefer sesi daha kızgın çıkıyordu.
- Kabe’yi ortadan kaldırmakla bu işin biteceğini mi sanıyorsun? İnsanların kalbindeki Kabe’yi, Kabe sevgisini nasıl kaldıracaksın? Kabe sadece bir yön mü? Onu Allah kıblegâh yaptı. Ortadan kaldırdığını farz et. İş bitti mi sanıyorsun? Allah Müslümanlara Kur’an’da:
“YERYÜZÜNÜ BİZ SİZLERE SECDE YERİ KILDIK.” dedi.
Nereye bakarsanız bakın; her yönde Ben varım dedi.
Önemli olan, kalplerdeki Kabe sevgisini kaldırmak. Allah sevgisini yok etmek.
Sizin göreviniz önce bu işi başarmak. Yoksa buradaki Kabe meselesi kolay. Ancak her şeyi böyle mübah sayarsınız.
Unutmayın: İnsanların inancında şu vardır: Allah varsa sınır vardır. Yoksa her şey mübahtır.
Her şeyi mübah yapabilmeniz için Allah inancını akıllardan, kalplerden silmeniz lazım.
Bunun üzerine Firavun:
- Bunun için uğraşıyoruz efendim.
Burada kod: CEHALET
Bu sebeple cehaleti her yere yayıyoruz dedi.
İslam’ın en büyük düşmanına takılan adı düşündüm: İslam’ın en büyük düşmanı Ebu Cehil.
Neden kendisine Ebu Şirk değil, Ebu Küfr değil de Ebu Cehil denmişti? Yani cahillerin ve cehaletin babası mânâsında bu ad uygun görülmüştü?
Efendimiz (sav) bizlere her şerrin, her kötülüğün başının cehalet olduğunu defalarca bildirmişti. Aslında Yüce Allah bu kodu çoktan vermişti de. Ama anlayana idi. Türkiye’deki istatistiklere göre kütüphane sayısı 1400 civarındaydı. Fakat yine kayıtlı istatistiklere göre birtakım pavyonlar, gece kulüpleri, kumarhaneler, internet kafeler, batakhaneler, kahveler… on binlerceydi.
Her defasında yeni şeyler öğreniyor; öğrendikçe ufkum açılıyordu. Öğrenmemek dar bir alanda boğulmak gibi bir şeydi benim için.
O cehalet yuvalarında heba olan gençler yürek yaramızdı. Gözyaşımızdı. Cahil olanın bir gün canı da alınırdı, canındaki Kabe’si de.
Kabe ve cehalet derken İlhami Abi’nin bir gün bana Kabe ile ilgili verdiği şu çarpıcı bilgiyi hatırladım.
- Yüce Yaradan Kabe’yi birçok mânâsı dışında aynı zamanda “mütevazilik sembolü” olarak inşa etmiştir.
Hacca giden, Kabe’nin yanına vardığında ne görüyor?
Bakıyor ki bir taş ve üstü siyah örtüyle kaplı bir ev. Diğer dinlerdeki gibi tonlarca ağırlığındaki altından yapılmış dev kubbeli tapınaklar gibi değil. İçleri insanoğluna göre son derece şaşaalı; altın heykellerle, altın eşyalarla dolu bir mekan değil. Bakıyor ki bir taş ve mütevazi bir örtü. Bunun mânâsıyla da Yüce Allah buraya gelenlere mütevazilıği gösteriyor. Bu anlamda mesaj veriyor anlayana. Teşbihte hata olmasın. Allah adeta kuluna şunu diyor:
“EY KULUM! BURAYA GELDİN; GÖRDÜN EVİM DEDİĞİM YERİN MÜTEVAZİLİĞİNİ. BURADAN GİTTİKTEN SONRA ARTIK SEN DE HAYATINDA VE BÜTÜN YAŞAMININ NEFESLERİNDE NE KADAR MÜTEVAZİ OLMAN GEREKTİĞİNİ DÜŞÜN VE ANLA.”
Gerçek insan olabilmek için Rabbim nasihatlerini her yere kanaviçe gibi işlemişti. Tabii görene ve mesajı alabilenlere. Görenlere ve bu mesajı alabilenlere ne mutlu.
Oktan Keleş
Melekler Ağlarken Kitabı
(Sayfa.203-211)
__________________________________________________ _____
Bu gün Kâbe ne halde? Etrafı 5 yıldızlı otellerle AVM'lerle çevrili yeni projelerde Kâbe bile gözükmüyor. Hani nerede Kabe'den yüksek yapının olmadığı "Mütevazi" dönemler? Şeytanın Doktrini Kâbeyi hızla kuşatıyor. Biz de kendi aramızda O yazar sazlardan bahsetti kafir ilan edelim, şu kişi şöyle yaptı dinden çıkaralım diye birbirimizi yiyoruz...
Beyler Bu başlık Muhteva'nın inançsızlığını sorgulanmaya başladığı bir yere doğru gidiyor. Yemin ederken nasıl ediyorsun gibi dalga vari mesajlar hiç ama hiç hoş değil olmuyor. Herkesin dünya ve dini görüşü kendisini bağlar. Hadis konusunu Muhteva'yı linç konusuna getirmeyelim lütfen!
Dalga için sormadım hakkatten merak ettim.
Bir zamanlar (bu başlıkaydı galiba) Delibaş nickli biri vardı onla çok dalga geçilmişti atheist diye. Çocuk patlamıştı burda, sonrada ben fenerliyim silin beni burdan diyerek ayrılmıştı. O yüzden dikkatliyim bu konuda.
Ha dalga geçer gibi anlaşılmışsa özürde dilerim arkadaştan sıkıntı yok. :)
Gesendet.
Neden bu inançsızlık, seni alıkoyan şey ne ? Hiç ilgilenmemiş, okumamış olsan neyse ancak 15 yıl eğitimini aldım diyorsun. Çok tuhafıma gitti, belki daha önce hiç karşılaşmadım ondandır.
Son olarak neye inanıyorsun ?
Tuhafına gitmesine şaşırdım açıkçası çünkü sonra'dan ateist,deist vs olan insanlar zaten dinleri çok fazla araştırıp bilgi edindikleri için bunları reddediyorlar :)
Yani ben bugüne kadar çevresine farklı görünmeye çalıştığı için ateist takılan liseli ergen tipler dışında İslam hakkında yahut Hristyanlık hakkında hiç bir bilgisi olmadığı halde ateist olan birisiyle karşılaşmadım.(ailesi ateist olup doğuştan ateist olanlar hariç tabiki)
Örnek verecek olursak Aziz Nesin Din hakkında çok bilgisi olan bir insandı dindar bir ailen'in içinde büyümüş ve babası onu zorla hafız yapmaya çalıştığı için belkide bu baskın'ın ters tepmesi sonucu sorgulayıp,araştırmaya başlayarak dinleri reddetti..
Yine Turan Dursun cami imamı iken yani din görevlisiyken ateist olup dinleri reddeden birisidir ve aşırı dinciler tarafın dan vurularak katledilmiştir..!
Bu 2 isim tanıdık olduğu için onları örnek verdim bunun gibi çok fazla örnek mevcut..
Bugün Türkiye'nin %45'i Kuran okumasını bilmediği gibi türkçesini bile okumaya gerek duymayan bir kesimden oluşuyor ve bunların çoğunluğunu genç kesim oluşturuyor..
Diğer kesimlerin ekserisi yaşı itibari ile eski toprak oldukları için Kuran okumasını bilse bile arapça okuyor az bir kısmı hariç Türkçesini okuma gereği duymuyor yani Kuranda neler geçtiğin den bii haberler bunlar istatiksek çalışmalar..
Böyle bir toplum da yaşıyoruz Din hususun da halkın ekserisi çok kısıtlı bilgilere sahip..
Neye inandığımı sormuşsun Bilime inanıyorum desem yanlış bir cümle olur çünkü Bilime inanılmaz kabul edilir..
Bir Bilim adamına gidip ben size inanıyorum desek "Bana inanma araştır,sorgula bulduğun bulgular,kanıtlar seni ikna ediyorsa kabul et etmiyorsa kabul etme der"
İnanmak kelimesi yapı itibari ile varlığı somut olarak kanıtlanmayan ve gözle görülemeyen şeyleri kapsıyor yoksa ben masamın üzerinde ki bardağı kastedip ben bu bardağa inanıyorum desem çok saçma bir kelime kurmuş olurum :)
Ben insan gözü tarafın dan görülemeyen bir takım canlıların olabileceğini düşündüğüm için kendimi ateist olarak tanımlasam bile bizim gibilere deist diyorlar..
Deist Dinleri reddedip bir yaratıcı yahut mezafiziksel bazı şeylerin olabileceğine inanan gruba deniyor
Ama ben bu canlıları(eğer varsalar) bilimden ayrı görmüyorum ve bilim bunları bir gün mutlaka tesbit edecek diyorum bir nevi geleceğe yönelik hipotezler kurmak gibi bir şey :rolleyes:
Bu olduğunu düşündüğüm canlılar yaratıcı falan değil yanlış anlaşılmasın :)
Emrah Akcagöz
11.10.2014, 23:43
@Muhteva cevapların için teşekkür ederim. Tuhafıma gitmesinin sebebi inanmayan birine daha önce hiç sormamış ve neden inanmadıklarını hiç araştırmamıştım, bu yüzden.
Buhari ve Müslim'deki hadisleri zaten asla inkar etmiyoruz. Fakat insanoğlunun kendi yorumlaması her zaman günün gerek ve şartlarıyla uyuşamıyor.
Örneğin bir hadis vardı: "Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın."
Bu hadisle çok dalga geçilirdi bir sıralar. Anlamı idrak edilemezdi. Fakat daha sonra sineğin bir kanadında zehir varsa, diğer kanadında panzehir olduğu bilim adamlarınca ortaya çıkarıldı ve hadisin anlam ve önemi daha net bir şekilde ortaya çıktı.
Hangi Bilim adamlarıymış bunlar..? Bu Bilimsel çalışma hangi ülkede hangi üniversite yahut bilim komitesi tarafından yapılmış kaynaklarını paylaşabilirmisin..? (Sakın Arabistan Üniversitesin de yapıldığı iddia edilen komik deneyi paylaşma gülerim bak :D )
Çünkü bende Müslüman iken bir dernek sohbetin de o zamanlar çok itibar ettiğim bir hoca'nın ağzından duymuş ve hiç araştırma gereği duymadan "Vay canına şu mucizeye bak" demiştim :D
Daha sonraları aklım başıma geldiğin de araştırmış islami sitelerde ki palavralar dışında hiç bir bilimsel kaynak bulamamıştım malesef..
Akıl var mantık var hadi diyelim ki sineğin bir kanadın da zehir diğerin de o zehirin panzehiri olsun yahu bu sineğin sadece dolaşıp konduğu pis şeyler yüzünden onlarca hastalık bulaşıyor insanlara o sineği çorbaya iyice batırırsan tahtalı köyü bile boylayabilirsin :)
Onu geçtik sineğin her iki kanadı da dahil olmak üzere tüm bedeninde milyonlarca bakteri ve virüs mevcuttur. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan insanlar için ölüme kadar giden hastalıklar taşımaktadır bu bilimsel gerçek bile bu hadisin gerçek dışı olduğunu ispatlamaya yeterlidir..
Bu gerçek dışı iddia tıpkı İngiltere de müzede bulunan bir köylüye ait güya secdeye kapanmış(halbuki hiç alakası yok) cesedi yıllarca bize Firavun diye yutturmaya kalkmalarına benziyor.
Hiç araştırma gereği duymadan yıllarca bu masala da inanmıştım gerçeği öğrendiğim zaman az sövmedim bazılarına..
Din namına öyle şeyler uyduruyorlar ki insanları kandırmak'tan azıcık olsun utanmıyor adiler..!
Verdiğin hadislere binaen hepsinin bir açıklaması mevcuttur bunları kendin İslami yorumlama hadisesinin dışında yorumlayacak olursan yanılırsın. Örneğin Kimya ilminde H20 nasıl ki Su anlamı taşıyor ve sıradan bir vatandaş bunu HikiO diye okuduğundan bir anlam ifade etmiyorsa hadis yorumlamasıda, Kuran mealide aynı şekildedir.
Bazı ayet ve hadislerde "Allah'ın eli, Allah'ın ipi, Allah'ın baldırı,.." gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu tür ayetler mütaşabih ayetlerdir. Peygamber Efendimiz (asm) de bazı hadislerinde mütaşabih kelimeler kullanmıştır. Böylece insanlar bu meseleri daha iyi anlasın. Nitekim başka bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:
"Ebu Said (ra) anlatıyor. Resulullah (aleyhisselatu vesselam)'ı dinledim, "Baldırların açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği gün..."(Kalem, 68/42) mealindeki ayetle ilgili olarak şöyle diyordu:
"Rabbimiz baldırını açar, her mümin erkek ve her mümin kadın O'na secde eder. Dünyada iken kendisine riya ve gösteriş olarak secde edenler geri kalırlar. Onlar da secde etmeye kalkarlar, ancak sırtları bükülmeyen yekpare bir tabakaya dönüşür (ve secde edemezler.)." (Buhari, Tefsir, Nun ve Kalem 2, Nisa 8, Tevhid 24; Müslim, İman 302)
Kalem suresinin 42. ayetinde "Keşfu's-sak" tabiri geçmektedir. Lügat olarak baldırın açılması manasına gelir. Görüldüğü üzere ayeti kerimeden asıl maksat lügat manası değildir, aksine bir mesaj söz konusudur. Hadis yukarıdaki rivayette baldır kelimesini "sâkehu" şeklinde zamir olarak kaydeder. İbnu Hacer bir başka tarikde zamirsiz olarak "sâke" şeklinde geldiğini ve bu şeklin -ayeti kerimeye uygunluk arzetmesi sebebiyle- daha doğru oldğunu söyler. Aksi takdirde yukarıdaki tercümede aslına muvafık olarak kaydettiğimiz üzere Cenab-ı Hakk'a baldır izafe ederek, insana teşbih etmek gibi te'vili tekellüflü bir durum ortaya çıkacağını belirtir.
Öyle ise, "baldırı açmaktan" maksat nedir?
Alimler bunu, "bütün hakikatkerin çırıl çıplak ortaya çıkması (sebebiyle) hesap ve cezanın bütün şiddet ve dehşetiyle hüküm sürmesi" şeklinde anlamışlardır. Nitekim hadiste, Resulullah (asm) Cenab-ı Hakk'ın bütün gerçekleri ortaya koyarak hesap verme hadisesinin dehşetini yaşattığı hengamda, dünyada iken kulluğunu samimiyetle yapanlarla, riyakar hareket edenleri ayırıp mü'minleri dehşetten kurtaracağını, riyakarları da sırtları eğilmez bir hale sokarak cürümlerini yüzlerine vurmak suretiyle, dehşetlerine dehşet katacağını belirtmektedir.
Konuyu tasvir eden ayeti karimenin tam meali şöyledir:
"(Hatırla ki o gün) baldır(lar)ın açılacağı, kendilerinin secdeye davet edileceği bir gündür. Fakat buna güç yetiremeyeceklerdir. Evet secdeye davet edilecekler gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye dünyada her şeyden salim ve sapasağlam iken davet ediliyorlardı." (Kalem, 68/42-43)
Hadisler İnternetten değil, Şerh ettirilerek nakil yoluyla iletilir. Ve bir surede örneğin, çekip tek bir ayeti aldığınızda farklı bir mana elde edebilirsiniz bunun için o ayetin öncesini ve sonrasını iyi irdelemeniz ve gerekirse Kuran-ı Kerim'in tamamından bir tüme varım yapmanız gerekebilir.
Çok pardon ama hocam İslami yorumlama hadisesi ne oluyor bu yorumlamaları yapan insanların senden,benden ne fazlalığı var herkezin aklı var ve kendince bir yorumlama getirebilir..
Ben öyle Evliya,ermiş,uçmuş,kaçmış tiplere inanmadığım için bu islami yorumlama hadisesine pek tabiki itibar etmiyorum..
Ayrıca en çok kızdığım hususlar'dan birisi de bu sanki Peygamber yahut Allah ne söylediğini bilemeyecek kadar konuşmaktan aciz kalmışta bizim aklı evveller onların ne demeye çalıştığını bize anlatmaya çalışıyor :)
Akıl var mantık var bu yorumcular kendilerin den çok üstün gördükleri Allah'ın ve Peygamberin sözlerini adeta "Bunların ne dediği belli değil en iyisi biz açıklık getirelim" der gibi açıklık getirmeye çalışmaları sizi hiç mi rahatsız etmiyor..?
Yani Allah yahut Peygamber bunların ayet ve hadislerin yanına parantez açıp akıllarınca yaptıkları yorumları yapmaktan acizmiydiler..?
Peygamber bu hadisi söylerken "Bakın bu baldır ve bacak bildiğiniz baldır ve bacak değildir onun temsili ve derin bir anlamı vardır" demeyi bilmiyormuydu bunu demekten acizmiydi de bu senden,benden farkı olmayan insanların yorumlarına ihtiyaç duyuyorsunuz..!
Bahdesilen sineği çorbaya batırma hadisin'in tam metni şu şekildedir;
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur." (Ebû Dâvud, Et'ime 49, Buhârî, Tıbb 58, Bed'ü'l-Halk 14; İbnu Mâce, Tıb 31, Nesâî, Fera' 11)
Ve konu hakkında çok beğendiğim bir alıntıyı paylaşmak istedim;
"Hayatınız boyunca yemeğinize sinek düştüğü oldu mu?
Eğer bahsi geçen sulu bir yemekse, sinek zaten kurtulmak için çırpınır ve çırpınırken kanatlarını yemeğe bulaştırır. Yani sizin alıp içine sokmanıza bile gerek kalmaz. Yemek çok sıcak değilse hemen ölmez, çırpınır durur...
Eğer sineğin konduğu yemek nispeten daha katı bir yiyecekse siz yakalayamadan kaçıp gider, yemeğinizin içine tamamen batırma 'şansınız' olmaz.
Tıpkı bizim vücudumuzun olduğu gibi sineğin vücudunda da pek çok bakteri vardır, ancak sineğin vücuduna bulaşmış ve sinekle birlikte yaşayan bakterilerin kaynağı genelde çürümüş yiyecekler, dışkı gibi temas etmek istmeyeceğimiz şeylerdir.
Arabistan'ın 'güzide' bilimadamlarının (!) bilim dünyasında kabul görmüş bir tane düzgün çalışmaları yokken "yemeğe sinek batırma" deneyleri üzerinde çalışmaları düşündürücüdür.
Adamlar hadisten mucize arıyorlar ve çarpıtma sonuçlarla kalpleri imanla dolu ama beyinlerine eleştirel düşünce uğramamış zavallıları kandırabilecek yalancıbilim çalışmaları yapıyorlar.
Olayın aslı astarı yoktur. İllegal ve Antikafir arkadaşlar ne yazık ki ne yazdıklarını bile bilmiyorlar...
Hayatınızda bir kere olsun laboratuvara girip osmotik basınçla hücre patlattınız mı? O patlamanın hangi çözeltide, ne kadar sürede gerçekleşeceğini biliyor musunuz?
Osmotik basınçla bir hücreyi patlatmak için hücreyi saf su gibi bir ortama almalısınız. Yani ortamdaki çözünmüş madde miktarı hücrenin içinde çözünmüş madde miktarında düşük olmalı. Böylece su hücrenin içine akın edecek, yani diffüze edecek, suyun diffüzyonuna ozmos diyoruz, su hücredeki osmotik basıncı o kadar arttıracak ki hücre zarı dayanamayıp çatlayacak...
Yediğimiz yemekler saf su gibi midir? Saf su mu yiyoruz? Hayır... Tuzlu bir yemeğin içinde sineğin hücresi patlamak yerine büzüşük kalabilir bile...
Hayatında iki satır bilim okumuş aklı başında bir adam böyle şeyleri yutmaz. Osmotik basınç konusun ilkokul bilgisidir...
Diğer bir konu şudur; Singapur'da açık havada, nehrin kenarında yemek yersiniz, iklim tropiktir, ortam sinek üremesi için son derece uygundur ama bir tane sinek gelip sizi rahatsız etmez. Singapur'lu kapitalistler sineklere özel okul açmışlar galiba, sinekler çok terbiyelidir, pek ortalıkta görünmezler.
Aynı iklim şartlarında Malaysia, Endonezya, Filipinler vs. gibi ülkelerde açık havada yemek yiyemezsiniz. Sinekler yediğinize ortak çıkar.
Neden?
Dandik İslam öğretisi sineği yemeğe batırmayı öğreteceğine sineğin yaşam döngüsü ve genel anlamda pestlerle mücadele konusunda bir satır bilgi verseydi ya!
Ama yok...
Sinek gelsin, sen yemeğe batır... Uyduruk mucizesi hazır... Mucizeyi uyduran araplar, bilimsel kılıfa da sokar nasıl olsa!
Yazıklar olsun!
Gelip burada "bu bilim konusu bunlar anlamaz" diyenlere soruyorum!
Hayatınız da bir kere elineze öze alıp, öbür elinize petri kabı alıp ekim yaptınız mı?
Ben Mikrobiyoloji ve Entomoloji okudum (siz entomoji lafını ilk kez duyuyorsunuz), ben sizin burada bilim diye sunduğunuz saçmalığı kabul etmiyorum. Bırakın beni, ben zurnanın son deliği bile olamam bilim dünyasında, modern bilim böyle birşeyi kabul etmez...
Olayı başka bir açıdan ele alalım; yemeğimize insan düşsün! Bildiğiniz adam cup diye kazana düşsün. Adamın vücut yüzeyindeki bakteriler yemeğe karışacaktır. Ancak bu adama yemeğin içine düşmüşken bir de yemeğe işerse, idrarının antiseptik özelliği sayesinde mikropların bir kısmını öldürecektir. Afiyet olsun!
Eğer kör imanınızda ısrar edecekseniz buyrun devam edin, ama inancınızı haklı çıkarmak için bilimi kirletmeyin.
Not: Ağzınızda yara yoksa, sinek yiyebilirsiniz. Öldürmez. Mide asidiniz sineği ve mikropları saniyeler içinde halleder. Tabi avuç avuç, kaşık kaşık yemeyin... Dozu aşmayın.
Tabi sinek yemeğe düşer, ve sonra o yemek oda sıcaklığında uzun süre beklerse mikropların üreme şansı olur. O yemeği yemenizi salık vermem. Ama yine de siz bilirsiniz."
(alıntıdır)
Bu başlık neden din tartışması üzerinden yürüyor anlamadım.
Konu başlığıyla ilgisi yok yazılanların.
Yöneticiler neden müdahale etmiyor bu konuya.
Şu cahile fazla reklam yaptırdınız. yok neden inanmıyorsun da merak ettim de bilmem ne de. İnanmıyorsa inanmıyor. Adam sürekli İslam'a sövüyor, siz vebal altında kalıyorsunuz.
Ateistlerin, Meteryalistlerin, Pozitivistlerin, Darwinistlerin açıklayamadığı evrenin yaratılışı, bing bang olayındaki başlangıç maddelerinin nereden geldiği, big bang'ı tetikleyen enerjinin ne olduğu ve kuran'da geçen henüz 50-100 yıl önce keşfedilebilmiş onlarca mucizenin (bugün bilim tarafından gerçekliği kabul edilen) 1400 yıl önce nereden bilindiği gibi birçok şey var. LAKİN ;
İnkar edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkar edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar. Bakara 171
Ey insanlar! Size bir örnek verildi. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah'tan başka taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de. Hac 73
Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kafirleri dost edinmeyin. Eğer mü'minler iseniz Allah'a karşı gelmekten sakının. Maide 57
Ateistlere fazla prim yaptırmayın onların eline malzeme vermeyin bu Allah'ın emridir.
U.Sadıkoğlu
12.10.2014, 13:48
Ve bu konuya yazacağım son mesajımdır bu zira tartışmayı alevlendirmenin kimseye bir fayda getirmeyeceği kanaatindeyim. Beklentilerim farklıydı fakat yine düşündüğümün gerçekleşmesi dışında farklı bir olayla karşılaşmadım.
İnsanlar Peygamber Efendimiz ( sallallahu aleyhi ve sellem ) 'in veya diğer Peygamberlerin kainatta zühur eden mucizelerini görmüş ve inanmamış bizim burada karaladığımız iki satıra bakarak insanların fikirlerini değiştirmeleri zaten abes olacaktır. Ben yine yer yüzünde ondan daha profesyonel ve ince şekilde yazılamayan asırlar öncesinde kaleme alınmış kainatın en dolu ve evrensel kitabından alıntılar yaparak buradan uzaklaşayım tek dileğim şudur ki Allah herkese hidayet nasip etsin.
Hac / 5
Yâ eyyuhâ-nnâsu in kuntum fî raybin mine-lba’śi fe-innâ ḣalaknâkum min turâbin śümme min nutfetin śümme min ‘alekatin śümme min mudġatin muḣallekatin veġayri muḣallekatin linubeyyine lekum(c) venukirru fî-l-erhâmi mâ neşâu ilâ ecelin musemmen śümme nuḣricukum tiflen śümme litebluġû eşuddekum(s) veminkum men yuteveffâ veminkum men yuraddu ilâ erżeli-l’umuri likeylâ ya’leme min ba’di ‘ilmin şey-â(en)(c) veterâ-l-arda hâmideten fe-iżâ enzelnâ ‘aleyhâ-lmâe-htezzet verabet veenbetet min kulli zevcin behîc(in)
Ey insanlar, ölümden sonra dirilme hakkında şüphedeyseniz bilin ki hiç şüphe yok, sizi topraktan yarattık biz, sonra bir katre sudan, sonra donmuş bir parça kandan, sonra yaratılışı tamamlanmış, tamamlanmamış bir et parçasından size apaçık gösterelim kudretimizi diye. Ve sizi, dilediğimiz muayyen bir zamana dek rahimlerde kararlaştırırız, sonra çocuk olarak çıkarırız sizi, sonra da ergenlik çağına getiririz ve sizden ölen olur, gene sizden, bilgisinden sonra hiçbir şey bilmez bir hale gelen ve ömrün en aşağılık devresine sürüklenen olur. Ve yeryüzünü kupkuru görürsün, fakat ona yağmur yağdırdığımız zaman harekete gelir, kabarır ve çeşitli, çifterçifter güzelim nebatlar bitirir.
Yûnus / 4
İleyhi merci’ukum cemî’â(an)(s) va’da(A)llâhi hakkâ(an)(c) innehu yebdeu-lḣalka śümme yu’îduhu liyecziye-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti bilkist(i)(c) velleżîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve’ażâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn(e)
Sizin tümünüzün dönüşü O'nadır. Allah'ın va'di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur. İnkâr edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azab vardır.
ZÜMER 6
Ḣalekakum min nefsin vâhidetin śümme ce’ale minhâ zevcehâ ve enzele lekum mine-l-en’âmi śemâniyete ezvâc(in)(c) yaḣlukukum fî butûni ummehâtikum ḣalkan min ba’di ḣalkin fî zulumâtin śelâś(in)(c) żâlikumu(A)llâhu rabbukum lehu-lmulk(u)(s) lâ ilâhe illâ hu(ve)(s) feennâ tusrafûn(e)
Sizi bir tek candan yarattı, sonra ondan eşini varetti. Sizin için davarlardan sekiz çift indirdi (yarattı). Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde bir yaratışın ardından başka yaratışa geçirerek yaratmaktadır. İşte bu Rabbiniz olan Allah'tır. Mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl (gerçekten) döndürülüyorsunuz?
ZUHRÛF-87
Ve le in se’eltehum men halakahum le yekûlunnallahu fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).
Ve eğer gerçekten onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka “Allah” diyeceklerdir. Buna rağmen (Hakk'tan) nasıl döndürülüyorlar?
(FUSSİLET/26)
İnkâr edenler: "Bu Kur'ân-ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün gelirsiniz" dediler.
(HAC/72)
Âyetlerimiz kendilerine apaçık olarak okunduğu zaman, o kâfirlerin yüzlerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: "Şimdi size ondan daha kötü olanını haber vereyim mi? O, ateştir. Allah bunu kâfir olanlara vaad buyurdu. O ne kötü bir dönüş yeridir."
(İSRA/46)
Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kur'ân'da bir tek olarak andığın zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar.
Böyle iken, Allah bir olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların yürekleri burkulur da, O'ndan başkaları anıldığı zaman derhal yüzleri güler. (ZÜMER/45)
Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı. (KEHF/101)
İnkâr edenler de, kendilerine ansızın kıyamet gelinceye veya akîm (kısır) bir günün azabı gelinceye kadar, Kur'ân'dan şüphe etmekte devam edip giderler. (HAC/55)
Hayır, hayır, O kur'ân kuşkusuz bir öğüttür.
Dileyen onu düşünür. (MÜDDESSİR/54-55)
Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar. (SAFFAT/13)
Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler. (YASİN/46)
Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar. (SAFFAT/14)
Âyetlerimizi tartışarak bozmaya uğraşanlara gelince, işte onlar cehennemliktirler. (HAC/51)
Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatını ahirete tercih ederler, (insanları) Allah'ın yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler. İşte bunlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler. (İBRAHİM/3)
İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırdığımız zaman, âyetlerimiz hakkında derhal bir takım hilekârlıklara girişirler. De ki: "Allah'ın hilesi daha çabuktur. Haberiniz olsun ki elçilerimiz yaptığınız hileleri yazıp duruyorlar". (YUNUS/21)
Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur. (A'RAF/86)
Hem müşrikler dediler ki: "Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükler. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece böyle zannederler. (CASİYE/24)
İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz. (AL-İ İMRAN/66)
Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor. (LOKMAN/20)
İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır. (HAC/8)
Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" De ki: "Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat çokları bilmezler". (EN'AM/37)
Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik. (BAKARA/118)
Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler. (BAKARA/13)
Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır. (EN'AM/125)
Ve şayet insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu kendisinden geri alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör bir kimse olur. (HUD/9)
Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır. (İSRA/83)
Bir de biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona güveniyorlar da; ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen her ümidi kesiveriyorlar. (RUM/36)
Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları da batıldır. (HUD/16)
Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar. (AL-İ İMRAN/117)
De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?
Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.
İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız. (KEHF/103-105)
Devamını isteyenler Kuran-ı Kerim'i açıp okuyabilirler fakat şu Videoyu kesinlikle izlemenizi istiyorum : )
Herkese selametle.. Allah herkese hidayet versin.
B4U3iPedQFM
Sadettin_
12.10.2014, 14:01
Bende dunyadaki birkac celiskiye siki sikiya sarilip ateist olmak uzereydim.
Sonra aklima uzayi kaplayan sey . Ve o seyi kaplayan baska birsey . Ve onuda kaplayan baska birsey oldugu geldi.
Bunun sonu neresi ?
Yada bu saydiklarim neden olustu . Niye varlar . Ne zaman sona erecekler .
Kimseye muhtac olmayan akil ve mantigim burda tikandi .
"zaten vardilar" cumlesini, ateist olurken hava attigim kimseye muhtac olmayan aklim kabul etmiyor . Beni ateizme iten o mantik, "zaten vardilar" cumlesini cok basit goruyor .
Ve bu "zaten vardilar" cumlesini teorilerle aciklayan bilim adamlarini bizi kandiran din adamlarindan farkli gormuyor benim mantigim .
Bir yaratici var .
Eger yoksada ben var gibi yasamak istiyorum .
Kaybedecegim birsey olmaz herhalde
Selim Turan
12.10.2014, 14:46
Durum şu kadar basit aslında, sadece ve sadece Bilim'i kabul ediyorum diyen bir kişinin, Metafizik ile bağlantılı olan Dini (Vahiy/Melekler/Cinlervs..) algılaması anlaması zaten zor ve hatta imkansız. Herşeyi zahirde görünen şekliyle açıklamak anlamak mümkün değil, bunun Batın kısmı da var...
Zamandan ve Mekandan Münezzeh olan Yaratıcı'yı onun yarattığı zaman ve mekânın içerisinden anlamak onu kavramak, sadece ve sadece "Benim tek kabulüm olan Bilim" diyip bunu yapmak imkansız. Bilim dediğim gibi sadece anın gerçekliğidir bütünün gerçekliği değil... Bilim şuna benziyor. Kuzeye doğru bakan bir insan var ve orada bir bina görüyor. Bilim için tek varlık o bina başka bir varlık yok. Halbuki arkasında bir dağ var yanda ormanlar var diğer yanda deniz var. Oralara baksa bu sefer dağ orman deniz için gerçek diyecek kabul edecek. Ama görmediği keşfetmediği her şey onun için yok. Sen gidip ona istediğin kadar dağı ormanları denizi anlat... Onun için bunlar yok oğlu yok. Gömediğim şeye inanmam diyor çünkü.
Tüm bu konular Fizik ötesine yani Metafiziğe girdiği için ve Bilim de Metafiziği keşfetmediği bunu yüzünden reddettiği için ip kopuyor çeksen de karşıdan bu tarafa gelecek bir şey kalmıyor.
Bir de şu görüş var Metafizik vardır, ama İslâmın anlattığı Melekler, Şeytanlar, Cinler masaldır diyorlar onu hangi kefeye koyacaz bilmiyorum. :D
____________________________
Oktan Keleş Metafizik alemin varlığını kanıtlamak için hazırlanmış ve MPL TV de bu aleme ait varlıkları görünür kılan bir program yapmıştı. MPL TV bu görüntüleri yayınlayamayız diyip programı yayına vermediler. Kasetleri de arşivlerinde tutup Oktan Keleş'e vermediler. Bu oalydan sonra Oktan Keleş MPL TV'de Bab-ı Sır programına katılmayı bırakmıştı.
Ki bana sorarsanız, TV de Canlı yayında Vahiy alma şarlatanlığı sergileyen İskender Evrenesoğlu'nu ekranlarına çıkaran bu kanaldan uzaklaşması yerinde bir karar oldu.
İslama sövdüğüm iddia edilmiş pes doğrusu benim ailem,arkadaşlarım pek çok dostum Müslüman neden İslama söveyim siz verecek cevap bulamayınca insanları bu şekilde mi yargılıyorsunuz..?
Benim evimde yattığım yatağın dayalı olduğu duvar da sizin inandığınız Peygamberin ayak izi asılı ben odama istemediğim hiçbir şeyi sokmam sizce hakaret ve küfür edecek olsaydım odama ailemin astığı bu çerçeveyi odama sokarmıydım salona astırta bilirdim halbuki bu tür şeyler beni hiç bir zaman rahatsız etmez sizin gibi takıntılı değilim;
http://i.imgur.com/hfJ3oM3.jpg
Anlaşıldı belirli seviyen'in üzerine çıkamayan arkadaşları muhatap almamak en hayırlısı olacak.
Paylaşmış olduğum alıntıdan rahatsız olduysanız onun içinde ki bazı yerleri silebilirim bana ait bir yazı değil alıntı olduğunu açıkça belirttim..!
Beni öyle mahalle baskısı kurarak sindireceğinizi düşünüyorsanız avucunuzu yalarsınız :) Madem bu tartışma mevzusu başladı sonuna kadar seviyeli şekilde gider..
Seviyeli üsluba sahip arkadaşlarla her zaman tartışabiliriz diğerlerin'in yorumlarını kale almıyorum..
Başlıkta ki "Ve diğer iddialar" kısmı her türlü tartışmalı konuyu kapsadığı için burada yazdıklarımız konuya aykırı değil, rahatsızlık duyan arkadaşlar varsa başka bir başlıkta açabilirim lakin maksadınız beni susturmaksa bu olanaksız banlanıp siteden gidene dek konuşurum bu konuda taviz vereceğimi düşünmeyin eğer bir rahatsızlığınız varsa her türlü merciye şikayet edebilirsiniz..
Bu şikayetler sonucu bu konuda tartışmak yasaklanırsa zaten muradınıza ermiş olur beni de bir daha bu sitede görmemiş olursunuz !!
Yukarıda ki bir arkadaşın söylediği'nin aksine kimsenin primine ihtiyacımız olmadığı gibi kimseye de prim verdirmeyiz !
Şimdiye kadar bu başlıkta herhangi bir dini husus hakkında adam akıllı bir paylaşım bile yapmadım çünkü verecek cevap bulamayıp hakarete kalkışacak pek çok şahıs olacağını tahmin etmem hiç zor olmamıştı zira daha önce bunlara sayısız defa maruz kaldık..
Ancak şu son yapılan hakaretvari yorumdan sonra paylaşımlarım artacak gelecek seviyeli yorumlar üzerine konuşabiliriz diğer yorumları daha öncede söylediğim gibi dikkate almayacağım..
Ayrıca Ganita bölümün de Evrim hakkın da başka bir başlıkta açmayı düşünüyorum çok geniş bir konu olduğu için bu başlığı boşu boşuna meşgul etmeye gerek yok..
Bknz:Plüton'un 2-3 çakalın elinde oyuncak olması (http://www.gazetevatan.com/pluton-a-harvard-dan-iade-i-itibar--686288-yasam/)
Selim Turan
14.10.2014, 11:21
KRT TV Gönül Mimarları 2014 İslam Ortadoğu IŞİD vs...
pFyO-E78qvU
Doğa'daki Matematiksel Yansımalar Üzerine
http://i.imgur.com/7L6afwZ.jpg
Bu yazımızda, bize sıklıkla gelen "doğadaki matematiksel oranlar" ile ilgili sorulara bir cevap vereceğiz. Umuyoruz ki faydalı olacaktır. Bu konuyu anlamak için, öncelikle Matematik dediğimiz ve bizim "yarı-bilim" olarak tanımlayacağımız bilimi ve bunun doğasını anlamamız gerekir:
Matematik, bildiğiniz gibi bütün bilimler arası iletişimi sağlayan çok güçlü bir araçtır. Buna rağmen neden "yarı-bilim" olarak tanımlayacağımızı merak edebilirsiniz. Nedeni basittir: Bütün bilimlerin dayandığı bir "bilimsel metot" temeli vardır. Bu metot kimse tarafından geliştirilmemiştir, binlerce yıllık emek sonucunda, zamanla ortaya çıkmış ve tüm taraflılık emarelerinden arınmış; tamamen tarafsız ve nesnel bir yapıya bürünmüştür. Bu yapı dahilinde, tarafsızlığı korumak adına bazı kurallar vardır. Bunların başında da şu gelir: Bilimsel bir kuramın veya hipotezin üzerine kurulacağı bütün ön koşullar, bilimsel gerçeklerle desteklenmeli veya başka deneylerle ispatlanmalıdır. Yani, bilim üretirken ileri süreceğiniz her türlü iddia ispatlanabilir ve daha önemlisi ispatlanmış olmalıdır ki, üzerine kuracağınız bilgiler bilimsel ve sağlam ilerleyebilsin.
Bu sebepledir ki, din, hiçbir zaman bir bilim olamayacak; bilimsel hiçbir değeri ve geçerliliği olmayacaktır. İnsanların inançlarına karışmak bize düşmez; ancak bilimsel metot açısından, dinlerin en temel kabulü olan "Tanrı'nın varlığı" iddiası ispatlanabilir olmadığı gibi, ispatlanmamış olduğu için de, üzerine kurulan bilgiler binlerce yıllık değere sahip olsa da, bilimsellik ve tarafsızlık açısından hiçbir değeri ve önemi yoktur ve tamamen çürüktür. Bu iddialar üzerine herhangi bir bilgiyi oturtmamak gerekir.
Benzer şekilde, matematik de, şu iddiayla yola çıkar: "1, 2, 3, 4, ..." vb. gibi sayılar vardır. Bunları, matematikçi doğada "görür" ancak neden ve nasıl var olduklarını açıklayamaz. Zaten doğada hiçbir yerde "1" sayısını göremezsiniz. Bu, tamamen bir kabuldür. Buradan başlangıç alan matematik, devasa bir yapıya bürünmüş ve günümüzde bütün bilimlerin dil olarak kullandığı bir araç haline gelmiştir.
Peki neden din ile hemen hemen aynı şekilde ispatsız bir ön kabulle yola çıkıp da, biri güvenilmez şahsi inançlara dönüşmüş, diğeri bilim dili olabilmiştir? Çünkü matematik, gücünü doğadan ve tarafsızlıktan almaktadır, tıpkı diğer bilimler gibi. Matematik'in ön kabulü ispatlanmamış olabilir; ancak ön kabulü kişiden kişiye, toplumdan topluma, doğulan yere göre değişecek yapıda değildir ve %100 tarafsızdır. Din ise, sadece doğduğumuz yere göre değişmekte, hiçbir şekilde sorgulanamamakta, tarafsızlığa dair hiçbir niteliğe sahip olmamakta ve tüm bu özellikleriyle bilimsel hiçbir değeri bulunmamaktadır.
Şimdi, Matematik'in gücüne bakalım: Matematik, doğada tekrar eden diziler görmüş ve bunları isimlendirmiştir: 1, 2, 3 gibi. Daha sonra, bu kabullerden yola çıkarak, devasa bir sistem geliştirmiştir: türevler, integraller, geometri, trigonometri, ileri matematik, kompleks sayılar, ve daha milyonlarca kavram. Bunların hepsi, ispatlanmamış bir sayılar tabanına dayanır. Bu nasıl olur da bu kadar güvenilir bir sisteme dönüşür? Çünkü dediğimiz gibi, Matematik gücünü doğadan alır. Doğada gördüklerini sistemleştirir: örneğin türev dediğiniz kavram size çok uzak ve anlamsız gelebilir; ancak türev, "değişim" demektir ve doğa değişir. İntegral, doğadaki tümevarımın modellenmesinden ileri gelir. Bunlar ve diğer her şey, doğaya bakarak elde edilir. Matematik, doğanın dilidir. Dolayısıyla gücünü doğadan alan tüm bilimlerin dili olabilecek niteliktedir.
İşte bu sebeple, doğada olduğu gibi Matematik'te de bazı gizemler bulunabilir. Bunlar, "ilahi" tabanlı olmaktan çok rastlantısallığın ve istatistiki değerlerin sonucu olarak oluşmaktadır. Altın Oran, bunlardan biridir. Altın Oran, basitçe, (1 + karekök5) / 2 = 1.6180339997... şeklinde giden matematiksel bir değerdir. Doğada, Altın Oran ile uyumlu bir şekilde bulunan pek çok canlı ve yapı olduğu ileri sürülür. Bu gayet mantıklıdır: Zira dediğimiz gibi, Matematik her şeyini doğadan aldığı için, Matematiksel bazı değerlerin doğayı yansıtması son derece doğaldır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta şudur: Algıda seçicilik. İnsanlar, Altın Oran'ı canlılarda bulmak için garip bir telaş ve merak halindedirler. Ancak ileri sürülecek bir uydurma 7.234562 sayısına "Evrim Ağacı Sayısı" denip de, doğada bu değere ait bulgular aransa da, pek çok örnek bulunabilecektir. Zira günümüzde, insanların geride kalan yıllarda heyecanla Altın Oran'a uygun olduğunu iddia ettikleri canlılarda, bu oranın rastlantısal ve varyasyon içerisindeki sınırlı sayıda bireyde var olduğu ispatlanmıştır.
Örneğin Gutenberg İncili'nin (baskının icadından sonra basılan ilk İncil) kitabının uzun yıllar Altın Oran'a uygun olduğu iddia edilmiş ve bu "doğa üstü güçlerin sebep olduğu bir mucize" olarak isimlendirilmiştir. Bu İncil'in birkaç tane bulunan kopyasına erişmek gerçekten çok zordur. Ancak John Man isimli bir araştırıcının 2002 yılında yayınladığı "Gutenberg: How One Man Remade the World with Word" (Gutenberg: Bir İnsan Nasıl Dünya'yı Kelime İle Baştan Yarattı) isimli kitabında ispatladığı gibi oran 1.618 değil, 1.45'tir.
Bu konuda en çok ileri sürülen iddia da, Molluska (çoğunlukla halkalı kabuklara sahip canlılar) filumuna ait canlılarda ve kabuklarında, kafadan bacaklılarda, hayvanların vücutlarında Altın Oran bulunduğudur. Ancak bu, bilimsel olarak çok doğru bir iddia değildir. Canlıların vücut oranları, çok geniş bir varyasyona tabidir. Aynı türe ait bireylerden alacağınız her canlı bile, çok temel farklılıklar gösterebilecek ve belirli bir istatistiki oran dahilinde Altın Oran veya başka oranlara uygun canlı bireyleri bulabileceksinizdir. Bunu Stephen Peasent isimli bilim insanı 1998 yılında yayınladığı Bodyspace isimli kitabında, yukarıda saydığımız canlıları tek tek ele alarak ayrıntısıyla izah etmiştir. Ayrıca Ivars Peterson'ın Sea Shell Spirals (Deniz Kabukları Spiralleri) isimli kitabında, hiçbir deniz kabuğunun aynı oranlara sahip olmadığını, belirli bir çan eğrisi ve istatistiki oran dahilinde dağıldığını ispatlamıştır. Yani canlılardaki oranı tek bir kalıba sokmak mümkün değildir.
Canlılarla ilgili bir diğer iddia, bitkilerin köklerinde, gövdelerinde ve yapraklarında Altın Oran bulunduğu iddiasıdır. Yukarıda açıklanan sebeplerle, bitkilerde de böyle bir orandan bahsedilemeyeceği; tek bir bitki bireyinin bile sadece mevsim değişikliğiyle oranlarında değişim olabileceği ispatlanmıştır. Altın Oran, bitkiler için de genellenemez.
Altın Oran sadece doğada değil, insana dair sistemlerde de incelenmiştir. Örneğin bazı borsa analizlerinde Altın Oran kullanılarak karların arttırılabileceği düşünülmüştür. Benzer şekilde yatırım araçlarının analizinde de Altın Oran kullanılmaya çalışılmıştır. Ancak ünlü analist Roy Batchelor ve Richard Ramyar'ın yayınladıkları "Dow'daki Sihirli Sayılar" isimli kitaplarında, böyle bir oranın veya Fibonacci diziliminin borsa ve yatırımlarda işe yarayabileceğinin önceden kestirilemeyeceğini ispatlamışlardır.
Uzun lafın kısası, eğer isterseniz doğada her türlü orana dair bulgulara rastlayabilirsiniz. Böyle durumlarda durup sorgulamanız gereken nokta, böyle bir oranın -eğer bahsi geçen varlık canlıysa- canlıya nasıl bir avantaj sağladığıdır. Çünkü doğa, yaşam mücadelesi ve üreme üzerine kuruludur ve pek çok yapı da buna bağlı olarak gelişmiştir.
Gelecekte fizik yasalarının Altın Oran'a -veya başka bir orana- uygun varlıkların daha düşük potansiyel enerjilere sahip olduğunu göstermesi durumunda, bu oran canlılarda aranabilir. Zira örneğin hücrelerin hepsinin küresel olmasının en düşük potansiyel enerji ve en yüksek yüzey-alanı-hacim-oranı açısından avantajı vardır; rastgele küresel olmamışlardır. Altın Oran için benzer bir durum ispatlanmadığı sürece, tamamen algıda seçiciliğin bir ürünü olarak kalacaktır. Tabii ki, benzeri olan tüm oranlar da.
Bilinmesi gereken en önemli nokta, Matematik'in gücünü doğadan alması ve bu sebeple, doğada bazı matematiksel yansımalar bulmanın gayet normal olmasıdır.
Umarız açıklayıcı olmuştur.
Saygılarımızla.
ÇMB (Evrim Ağacı)
Nasa bir ufo'yu görüntüledi
Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (ISS) bulunan astronotlar, bir UFO görüntüledi. NASA astronotu Reid Wiseman ile Avrupa Uzay Ajansı’ndan Alexander Gerst, görüntü çekildiği sırada istasyonun dışında bakım işleri yapmaktaydı. Kameranın açısı değişmeden önce birkaç saniyeliğine görülen UFO’yla ilgili bugüne dek bir açıklama gelmezken, görüntüler bizzat NASA tarafından Youtube’daki kanallarına yüklendi. Bu yüzden de bu seferki görüntünün, şu ana kadarki tüm UFO görüntülerinden daha gerçekçi olduğu düşünülüyor.
http://webtv.hurriyet.com.tr/2/70786/27435399/nasa-bir-ufo-yu-goruntuledi
Selim Turan
23.10.2014, 19:25
https://eksisozluk.com/23-ekim-2014-istanbula-ufolarin-inmesi--4582167?a=popular
U.Sadıkoğlu
23.10.2014, 23:42
Ziri9V9FeMU
Video'ya ilave bazı bilgiler vermek istedim..
Kuran, indirildiği günden bu yana her çağda yaşayan her insan grubunun anlayabileceği, kolay ve anlaşılır bir dile sahiptir. Edebi dilinin mükemmelliği, benzersiz üslup özellikleri ve içerdiği üstün hikmet, bunun en önemli sebeplerindendir. Bunun yanı sıra Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu ispatlayan birçok mucizevi özelliği daha vardır. Bunlardan biri de Kuran’da dikkat çeken kelime tekrarlarındır.
Allah, bundan 14 asır önce, insanlara yol gösterici bir kitap olan Kuran-ı Kerim’i indirmiş ve tüm insanlığı Kuran’a uyarak kurtuluşa ermeye davet etmiştir. Ayette de bildirildiği gibi Kuran “...alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.” (Kalem Suresi, 52) Kuran indirildiği günden kıyamet gününe kadar da, insanlığın tek yol göstericisi olan son İlahi kitap olacaktır. Kuran’da ancak 20. ve 21. yüzyıl teknolojisiyle eriştiğimiz bazı bilimsel gerçeklerin 1400 yıl önce bildirilmiş olmasının yanı sıra, Allah’ın sözü olduğunu ispatlayan pek çok mucizevi özelliğe de sahiptir. Bu özelliklerden biri de, “matematiksel mucize”leridir. Bu mucizeye bir örnek ise Kuran’daki bazı kelime tekrarlarının verdiği ortak sayıdır. Birbiriyle ilgili bazı kelimeler mucizevi bir biçimde aynı sayıda tekrarlanırlar. Aşağıda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanış sayıları verilmiştir.
“Yedi gök” tabiri 7 kere geçer. “Göklerin yaratılışı (halku semavat)” ifadesi de 7 kere tekrarlanır.
“Gün (yevm)” tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani “günler (eyyam ve yevmeyn)” kelimeleri 30 defa tekrarlanır. “Ay” kelimesinin tekrar sayısı ise 12’dir.
“Bitki” ve “ağaç” kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 26
“Ceza” kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran ahlakının temel özelliklerinden olan “affetmek” ifadesi, bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanır.
“De” kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332’dir. “Dediler” kelimesini saydığımızda da aynı rakamı elde ederiz.
“Dünya” kelimesi ve “ahiret” kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynıdır: 115
“Şeytan” kelimesi Kuran’da 88 kere geçer. “Melek” kelimesinin tekrar sayısı da 88’dir.
“İman” (tamlama almadan) ve “küfür” kelimeleri Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır.
“Cennet” kelimesi ve “cehennem” kelimesi de aynı sayıda tekrarlanır: 77.
“Zekat” kelimesi Kuran’da 32 kere tekrarlanırken, “bereket” kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32’dir.
“İyiler (ebrar)” 6 kere tekrarlanırken, “kötüler (fuccar)” kelimesi ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer.
“Yaz-sıcak” kelimeleri ile “kış-soğuk” kelimelerinin geçiş sayıları da aynıdır: 5
“Şarap (hımr)” ve “sarhoşluk (sekere)” kelimeleri de Kuran’da aynı sayıda tekrarlanır: 6
“Akletmek” ve “nur” sayılarının tekrar sayısı da aynıdır: 49
“Dil” ve “vaaz” kelimeleri eşit sayıda -25 kere- tekrar edilir:
“Yarar” kelimesi 50, “bozma” kelimesi de 50 kere tekrarlanır.
“Sevgi” ve “itaat” kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 83
Kuran’da “dönüş” ve “sonsuz” kelimeleri eşit sayıda yer almaktadır: 28
“Musibet” kelimesi ve “şükür” kelimesi, Kuran’da aynı sayıda geçmektedir: 75 kere
“Güneş (şems)” ve “ışık (nur)” kelimeleri Kuran’da 33’er kez geçmektedir.
Sayımda “nur” kelimesinin sadece yalın halleri dikkate alınmıştır.
“Doğru yola ileten (Elhuda)” ve “rahmet” kelimelerinin tekrar sayısı eşittir: 79
Kuran’da “sıkıntı” kelimesi 13 kere yer alırken, “huzur” kelimesi de 13 kere tekrarlanmaktadır.
“Kadın” ve “erkek” kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 23
Kadın-erkek kelimelerinin Kuran’da tekrar sayısı olan 23, aynı zamanda insan embriyosunun oluşumunda yumurta ve spermden gelen kromozom sayısıdır. İnsanın kromozom sayısı da anne ve babadan gelen 23’er kromozomun toplamı olarak 46’dır.
“Hıyanet” kelimesi 16 kere geçerken, “habis” kelimesinin tekrar sayısı da 16’dır.
“İnsan” kelimesi Kuran’da 65 kere geçer; insanın yaratılış safhalarının sayısının toplamı da aynıdır
Salavat kelimesi bütün Kuran’da 5 kere geçer ve Allah insanlara günde beş defa namaz kılmalarını bildirmiştir.
“Kara” kelimesi Kuran’da 13 kere geçerken, “deniz” kelimesi 32 kere geçmektedir. Bu sayıların toplamı bize 45 sayısını verir. Eğer karaların Kuran’da bahsediliş sayısı olan 13’ü 45’e bölersek, %28,888888888889 sayısını buluruz. Denizlerin Kuran’da bahsediliş sayısı olan 32’yi 45’e böldüğümüz zaman ise, %71,111111111111 sayısını buluruz. Bu oranlar ise, gezegenimizdeki su ve kara parçalarının gerçek oranıdır. (Scientific Miracles)
Yedi gök 7 kere
Göklerin yaratılışı (halku semavat) 7 kere
Gün (yevm) 365
Günler (eyyam,yevmeyn) 30
Ay (şehr) 12
Bitki 26 kere
Ağaç 26 kere
Ceza 117 kere
Affetmek 117X2=234 kere
De 332 kere
Dediler 332 kere
Dünya 115 kere
Ahiret 115 kere
Şeytan 88 kere
Melek 88 kere
İman 25 kere
Küfür 25 kere
Cennet 77 kere
Cehennem 77 kere
Zekat 32 kere
Bereket 32 kere
İyiler (ebrar) 6 kere
Kötüler (fuccar) 3 kere
Yaz-sıcak 5 kere
Kış-soğuk 5 kere
Şarap 6 kere
Sarhoşluk 6 kere
Akletmek 49 kere
Nur 49 kere
Dil 25 kere
Vaaz 25 kere
Yarar 50 kere
Bozma 50 kere
Sevgi 83 kere
İtaat 83 kere
Dönüş 28 kere
Sonsuz 28 kere
Musibet 75 kere
Şükür 75 kere
Güneş (şems) 33 kere
Işık (nur) 33 kere
Elhuda 79 kere
Rahmet 79 kere
Sıkıntı 13 kere
Huzur 13 kere
Kadın 23kere
Erkek 23 kere
Hıyanet 16 kere
Habis (hilekar) 16 kere
İnsan 65
Toprak (turabun) 17
Nutfe (nutfun) 12
Embriyo (alak) 6
Bir çiğnemlik et (meda’a) 3
Kemik (ızamun) 15
Et (lehmun) 12
Toplam 65
Salavat 5 kere
Namaz 5 vakit
Kara 13 kere 13/45= %28,88888889
Deniz 32 kere 32/45= %71,11111111
Toplam 45 kere %100
Kuran Allah’ın Sözüdür
Kuran’da geçen kelime tekrarlarının verdiği ortak sayılar, Kuran’ın Allah’ın sözü olduğunu ispatlayan açık delillerden yalnızca biridir. Gerek bilimsel konularda, gerek geçmişten ve gelecekten verilen haberlerde gerekse matematiksel şifrelemelerde o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilmiştir.
Kuran’ın içinde yer alan her bilgi, bu İlahi kitabın bilinmeyen gizli mucizeleri, Yüce Rabbimiz'in üstün aklının ve sonsuz ilminin delillerinden sadece bir tanesini göstermektedir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
“... Eğer o, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler bulacaklardı” (Nisa Suresi, 82)
Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 13. sayı (Temmuz 2005) 18. sayfada yayınlanmıştır.
Zakir Naik değil mi bu zamanın da bütün videolarını izlemiştim :)
Yukarıda ki yoruma uzunca cevap yazmayı isterdim ama saat geç oldu uykum geldi açıkçası o yüzden kısa kesicem..
Bir kitap üzerin den matematiksel mucize çıkartmaya kalkarsak 200-300 sayfalık normal bir kitaptan dahi hepinizin şaşıracağı derece de bilgiler bulmak mümkündür..
Çünkü matematik sayılar dan oluşan bir ilim dalı olduğu için pek çok sayı,harf,kelime vs bir araya toplayan kitaplar da birbirine eşit olan kelime ve sayılar bulmak bunlar üzerin den tarihsel mucizeler sunmak çok basittir..
Hatta 30-40 sayfalık incecik bir kitap'tan bir çok matematiksel mucize çıkarmak mümkün mesela paylaştığım videoda ki arkadaşın tesbitlerine göre bu kitabın insan eseri olması imkansız gibi duruyor :)
https://www.youtube.com/watch?v=YaNGvnULhmM&list=UUjsdYhMIQ0-fJPqEjiHYlzA
Kuran da bilimsel mucizeler olduğuna dair iddialar hakkın da yarın genişçe bir paylaşım da bulunmak şart oldu çünkü duruma bakılırsa bu iddialara ciddi olarak inanıp gerçek olduğunu sananlar var..
Selim Turan
25.10.2014, 23:31
https://line.do/turkun-yasak-kitabi/87k/vertical
Uydurma Mucizeler
1- Dünya'nın şekli ve Evren'in genişlemesi
1- Mucize İddiası;
Mucizeci ekolün sıkça dillendirdiği meşhur iddilardan biri de “evrenin genişlemesi” bahsidir.
Önce iddiayı bu ekolün dilinden dinleyelim:
Harun Yahya (Adnan Oktar)’a ait sitelerden:
“Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim’de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir: Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47 Yukarıdaki ayette geçen “sema (gök)” kelimesi Kuran’ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye “Şüphesiz biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız)” olarak çevrilen Arapça “inna le musiune” ifadesindeki “musi’une” kelimesi “genişletmek” anlamına gelen “evsea” fiilinden türemiştir. “Le” ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek “çok fazla” anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade “Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz” anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran’da bize bildirilenle aynıdır.
(…)
Bu bilimsel gerçek henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken Kuran’da asırlar önce açıklanmıştır. Çünkü Kuran tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah’ın sözüdür.”
2. Zariyat/47’nin Anlam(lar)ı
İlk olarak dikkat çeken husus mucize iddiacılarının kutsal olarak gördükleri kitaba karşı sergiledikleri “ilmi samimiyetsizlik” örneğidir. Yukarda aynen alıntıladığımız iddiada Zariyat/47’nin diğer çeviri ve yorumlarından söz edilmemekte, “evrenin genişlemesi” ayetten zorunlu olarak çıkan “tek mümkün anlam” olarak sunulmaktadır. Oysa -Müslümanlar tarafından da genel kabul gören- birkaç meal ve tefisir örneğine bakmak durumun hiç de böyle olmadığını anlamak için yeterli olacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (internet sitesinde de bulunan) resmi Kuran Meali’nde ayet şu şekilde çevrilmiştir:
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
Ve sadece bir dipnot olarak mucizecilerin iddia ettikleri çeviri ve yoruma değinilmiştir:
“Âyet “Göğü kudretimizle biz kurduk ve biz onu genişletmekteyiz” şeklinde de tercüme edilebilir. Bu bakış açısı modern astrofizikte gündemde bulunan “evrenin sürekli genişlemekte olduğu” görüşünü desteklemektedir.”
Diyanet Vakfı’nın Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş’ten oluşan uzman heyetine hazırlattığı tefsirde bu ayetle ilgili olarak şu açıklamalar yer almıştır:
“Şüphesiz biz genişletmekteyiz” diye çevrilen cümle için yapılan başlıca yorumlar şunlardır:
a) Biz vüs’at yani genişlik ve kudret sahibiyiz. Semadaki bu ihtişamı sağlamakla kudretimizden bir şey eksildiği sanılmamalıdır; dilesek daha da genişletiriz. Bakara Suresi’nin 255 ve Kaf Suresi’nin 38. ayetlerindeki içerik ve üslûp bu manâyı çağrıştırmaktadır.
b) Hiçbir şeye muhtaç olmadığımız gibi nimetleri bol bol ihsan eden de biziz. Sıkıntıları giderir, darda kalanlara genişlik veririz.
c) Evreni genişletmekteyiz. Bu yorum daha çok uzay cisimlerinin birbirinden uzaklaştığı ve aralarındaki mesafenin gitgide arttığı yönündeki bilimsel tespitten hareketle ortaya konan “genişleme teorisi” ışığında yapılmıştır.”
Kur’an Yolu – Türkçe Meâl ve Tefsir, Heyet: Prof.Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı, Prof. Dr. İ. Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Ankara/2007, Zariyat/47
Görüldüğü üzere konunun uzmanları “evrenin genişlemesi” manâsını tek mümkün anlam olarak değil -aksine- en düşük ihtimal olarak görmektedir.
Elmalılı M. Hamdi Yazır ayetteki ilgili kısmı şu şekilde açıklamıştır:
“Ve hiç şüphesiz biz çok genişliğe malikiz. Bunun iki manâsı vardır: Birisi kudret genişliğini ifade eder. Kudret ve kuvvetimiz öyle geniştir ki semayı bina ile tükenmedikten başka onu daha çok genişletebilir. Bu manâ hem “Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.” (Fâtır, 35/35) hem de “O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır.” (Bakara, 2/255) ayetlerinin manâlarını andırır. Birisi de zenginliği, nimet ve nimet vermede genişliği ifade eder. “Biz darlıkları genişletiriz. Yalvaran, darda kalmışlara icabet eden, sıkıntıları açan, ihtiyaçları gideren, fakirleri zenginleştiren, nimet vereniz” demek olur.”
Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zariyat/47
Ömer Nasuhi Bilmen, ayeti
“Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki biz elbette kaadirleriz.”
olarak çevirmiş ve şu açıklamayı eklemiştir:
“Şöyle ki: (Ve göğü bir kuvvetle) Pek muazzam olan bir kudretle, bir şiddetle (bina ettik) varlık alanına getirdik (ve şüphe yok ki, biz) yâni: Büyüklük ve yücelikle vasıflanmış olan ilahî zatını (elbette kaadirleriz.) Böyle nice alemleri meydana getirmeğe kaadiriz. Evet.. Yüce zatın kudret ve hakimiyeti pek geniştir; mahlûkatı idareye, onların yaşamalarını, geçimlerini sağlamaya fazlasiyle kâfidir.
“musi’une” kuvvet, takat, genişlik sahibi demektir.”
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri, Zariyat/47
Daha birçok farklı meal ve tefsir örneğinden de görülebileceği üzere bizzat konunun uzmanlarının tespitine göre ayetteki ilgili kısım Kuran’ın dili olan 6-7. yüzyıl Arapçası’nda bir ifade kalıbı olarak öncelikle “kuvvet, güç, takat, genişlik” sahibi olmayı anlatmakta bunun yanısıra “bol bol nimet verme”, “darlıkları, sıkıntıları açma, genişletme” anlamına da gelmekte.
Mucize iddiacılarının yöntem olarak kullandığı dil cambazlığını şu örneklerle daha iyi anlayabiliriz: Her dilde bir veya birden çok kelimeyi asıl sözlük manâsından farklı bir anlam bütünlüğünde birleştiren kalıplaşmış ifade şekilleri ve deyimler vardır. Örneğin Türkçede “eli geniş” veya ‘eli bol’dan kastedilen cömertliktir; elin gerçekten geniş/enli veya bol oluşu değil. Aynı şekilde “gönlü geniş” ifadesi hoşgörülü olmayı, “mezhebi geniş” ifadesi ise namus/iffet konularında toplumun genel algısına göre daha rahat davranmayı ve düşünmeyi anlatır. Bu üç deyimde de “geniş” sözcüğünün asıl sözlük anlamı olan mekânsal genişlikle ilgisi yoktur.
Arapçada, dolayısı ile Kuran’da da buna benzer birçok deyim vardır. Örneğin Bakara/228’de “eli geniş” ifadesi (Türkçedeki gibi cömertlik değil) zenginlik anlamında kullanılmıştır (çünkü Arapçada “eli geniş” deyimi zenginlik ifade eder).
Mucize iddiacılarının yaptığı ise şuna benzemektedir: Mesela Türkçe bir eserde (aslında cömertlik anlamında) “onlar ki elleri geniştir” gibi bir cümle yer alıyor ve varsayalım ki günün birinde uzayda elleri gerçekten de (maddi anlamda) geniş/enli olan akıllı varlıklar bulunuyor. Bu durumda birisinin çıkıp da “Bakın işte, bu eserde “eli geniş” ifadesi geçmekte. Demek ki eserin yazarı bunu ta o zamandan bilmiş. Bu bir mucizedir” demesi ne denli gülünç ise “kuvvetli, takatlı” olma ve “bol bol nimet vererek sıkıntıları, darklıkları açma, çözme” anlamında kullanılan Arapça bir ifade kalıbını -günümüzün bilimi, evrenin genişlemesinden yola çıkıyor diye- sözlük anlamıyla yorumlamak o denli gülünçtür.
Oysa sonsuz güç ve bilgi sahibi bir yaratıcı, bu ayette 14 asır sonra keşfedilecek olan evrenin genişlemesi olgusuna işaret etmek istemiş olsa idi kuşkusuz bunu açık seçik bir ifade ile yapabilirdi. Örneğin “Bunu bugün tam olarak anlayamasanız da size vermiş olduğum akıl ile şüphesiz günün birinde keşfedeceksiniz. Eserim olan kâinatı incelemeye, araştırmaya gayret edin.” şeklinde ifadeler de ekleyebilirdi. Hatta bu, insanlar için hem bilime teşvik hem de bilimsel gayretlere yön verici bir ipucu olurdu. Fakat durum böyle değil. Ayette geçen ibare tıpkı “eli geniş”, “gönlü geniş” deyimlerinde olduğu gibi kalıplaşmış bir ifade biçimi ve mekânsal genişleme ile ilgisiz. Dolayısı ile ve doğal olarak bu ayette ileride bulunabilecek bilimsel bir olguya işaret olduğu, tarih boyunca hiçbir Müslüman’ın, alimin, müfessirin aklına dahi gelmemiş. Ta ki Müslüman olmayan bilim insanlarının araştırmaları sonucu evrenin genişlemesi teorisi bilim dünyasında kabul görmeye başlayana kadar… Bundan sonra ayetin anlamı birden bire değiştirilerek bu bulguya gönderme içerecek şekilde yeniden kurgulanmaya başlandı. Hem de tıpkı cömert (veya Arapça’da zengin) anlamında kullanılan “eli geniş” deyimini sözlük manâsında (yani maddi olarak geniş/enli el) yorumlar gibi. Ayrıca bu gayretlerin sahipleri açısından söz konusu bilimsel olgunun ne denli kanıtlanmış olduğu da mühim değil. Bilim dünyasındaki değişikliklere, revizyonlara, yeniliklere göre ayet her daim yeniden yorumlanabilir ne de olsa… Üstelik bütün bu gayretkeşliklerin ve işgüzarlıkların asıl motivasyon kaynağı, kâinatı veya hiç olmazsa Kuran’ı daha iyi anlama azmi bile değil! Tek niyet Müslüman olmayanları Kuran’ın gerçekten de Allah kelamı olduğuna ikna edebilmek (ve belki de daha çok, Müslümanların şüphelerini bertaraf edebilmek). Bütün bunları açık-seçik söylemekten de çekinmemekteler.
Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsiri adlı eserinde, Zariyat/47’nin açıklamasında aynen şu ifadeleri kullanmaktadır;
"Başta Einstein olmak üzere son asrın fizikçileriyle astronomları bu muhteşem kâinatın bir bütün halinde devamlı genişlediğini söylüyorlar. Kuvvetli bir ihtimalle eğer bunun doğruluğu isbat edilirse, Kur’an’daki ilgili beyânın bu manâya delalet ettiğini söyleyebiliriz. Zira ayetin böyle bir yoruma tahammülü vardır ve o zaman inkarcı maddecilerin on beş asır öncesine dönüp o çağda böyle bir tespitin mümkün olup olmadığını araştırmaları gerekir."
3. Kuran’daki Evren Algısı
Oldukça genç bir kuram olarak evrenin genişlemesi teorisi ancak “modern” evren anlayışı bağlamında anlamlı olabilir. Bu “modern” evren algısı en kaba hatlarıyla günümüzde ilkokul düzeyinde genel malum olan -örneğin- Dünya’nın yuvarlak olduğu ve Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerle birlikte Güneş’in etrafında döndüğü, Ay’ın Dünya etrafında döndüğü, “gökler”in Dünya üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı değil uçsuz bucaksız uzay olduğu gibi bilgilerden oluşmaktadır. İlkel evren algısında ise Dünya düz bir tepsi veya döşek şeklindedir. Güneş bu düz tepsinin/döşeğin belli bir noktasında doğar, yükselir ve diğer uç noktasında batar. “Gökler” ise bu döşek üzerine kurulmuş ve yıldızlarla süslenmiş bir kubbe/çatıdır. Üstelik -mucizevi bir şekilde- direk/sütun olmadan yukarda durabilmektedir. Bu naif dünya ve evren algısının hakim olduğu bir ortamda “göklerin genişlemesi”nden söz edilmesi hiçbir surette modern evren anlayışı bağlamında geçerliliği olan “evrenin genişlemesi kuramı” ile ilişkilendirilemez. (ki zaten yukarda açıklandığı üzere ayetteki ilgili ibarenin manâsı da mekânsal genişleme değildir.)
Şimdi önyargısız bir şekilde ilgili Kuran ayetlerinde hangi evren anlayışının hakim olduğunu inceleyelim:
http://i.imgur.com/zTZMpMN.png
İlk olarak mucize iddiacılarının Zariyat/47’yi örnek olarak gösterirken -her nedense- hiç söz etmedikleri hemen bir sonraki ayete de bakalım:
Zariyat/47
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
Zariyat/48
Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
Zariyat/48’de “yerin” döşendiği, yani bir döşek gibi serildiği, yayıldığı anlatılmaktadır. Ayete her önyargısız bakan bu cümlenin Dünya’nın düz bir tepsi/döşek olduğu fikrini desteklediğini kabul edecektir.
Aynı anlayış diğer bazı ayetlerde de ifade edilmiştir:
Hicr/19
Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik , yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.
Kuran’da Kehf Suresi’nin 83. ayetinden itibaren Zülkarneyn’in hikâyesi anlatılır.
83. (Resulüm!) Sana Zülkarneyn hakkında soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik.
85. O da bir yol tutup gitti.
86. Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz “Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin” dedik.
Kehf/86’da açıkça Dünya’nın başı ve sonu olan düz bir tepsi/döşek olarak tahayyül edildiği anlaşılmaktadır. Güneş, Dünya’nın bir ucunda doğuyor, gök-kubbe boyunca yükseliyor ve diğer ucunda da batıyor. Yani “güneşin battığı bir yer”, bir uç/kenar mevcut. Dünyanın bu ucuna kadar giden olursa (Zülkarneyn gibi) Güneş’in battığı noktaya varmış olur. Hattâ -ayete göre- Güneş’i “kara bir balçıkta” batarken izleyebilir.
Ra’d/2
Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır.
Lokman/10
Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.
Hac/65
Görmüyor musun ki Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
Bu ayetlerde de yine Dünya’nın düz bir tepsi/döşek olduğu ve göklerin de bu tepsi/döşek üzerine kurulmuş ve muzicevi bir şekilde, herhangi bir görünebilen direk olmadan yukarlarda duran bir kubbe/çatı olduğu anlayışı ifade bulmaktadır. Açık bir şekilde “gökler” çadır gibi Dünya üzerine yükseltilen/kurulan bir kubbe olarak düşünülmüş ve yere düşmeyip de yukarda kalabildiği için açıklamalar getirilmiş.
Yani Kuran’daki evren anlayışında Dünya uçsuz bucaksız uzayda herhangi bir gök cismi değil; aksine “gökler” işte bu Dünya üzerine kurulmuş, “kandillerle” (yıldızlarla) süslenmiş, aslında yere düşmesi gereken fakat Allah’ın görünmez direklerle havada tuttuğu bir kubbe/çadır olarak düşünülmekte…
Üstelik Kuran’da işte bu şekilde tahayyül edilen “gökler”in (bilim-öncesi ilkel evren modellerinin ortak bir özelliği olarak) doğaüstü/mistik “yorumlanması” da yer almakta.
Mülk/5
Andolsun ki biz (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Kuran’daki bu ilkel evren anlayışı için ayrıca bkz: ”Altı Günde Yaratılış” => 3. ”Altı Günde Yaratılış”ın Çarpıklığı
4. Sonuç
Sonuç olarak söz konusu ayette geçen ibareyi mekânsal bir “genişleme” olarak yorumlamak tıpkı “eli geniş” ibaresini geniş/enli el anlamında yorumlamak gibi anlam ve ‘anlambilim’e yapılan bir tecavüzdür.
Fakat bundan bağımsız olarak ayette gerçekten de bir şekilde “göklerin genişlemesi” kastedilmiş olsaydı bile Kuran’da “gökler”in nasıl tasavvur edildiğine, hangi tür bir evren algısının hakim olduğuna baktığımızda -bu ibareden- modern astrofizikteki evrenin genişlemesi kuramına bir gönderme çıkarmak ancak gülünç olarak nitelendirilebilir.
Dipnotlar
Metinde “modern” evren anlayışı bilinçli olarak “en ilkel” evren algısı ile karşılaştırılmıştır. Yoksa günüzümüzün bilgi düzeyine gelene kadar farklı medeniyetlerde farklı evren anlayışlarının olduğu ve bunların da birçok evreden geçtiği elbette bilinmektedir. Örneğin Dünya’nın yuvarlak olduğu Aristo tarafından bile savunulmaktaydı. Hatta Aristo’dan bir asır kadar sonra yaşayan matematikçi ve astronom Samoslu Aristarchus’un (m.ö. 310-230) güneş merkezli bir evren modeli öne sürdüğü bilinmektedir. Daha sonra Avrupa’da Ortaçağ olarak adlandırılan dönemde Aristo’nun dünya merkezli evren modeli benimsenmiştir. Halk nezdinde yaygın olan bir tarihi yanılgının aksine kilise, Galileo’nun Dünya’nın yuvarlak olduğu iddiasına değil Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğü tezine karşı çıkmıştır. O dönemdeki kilise bilginleri zaten Dünya’nın düz olduğu inancında değildiler.
Metinde konu edilen “en ilkel” evren algısının “en ilkel”olarak adlandırılması tarihi/kronolojik anlamda değildir. Dünyanın düz bir tepsi/döşek olduğu, göklerin bu döşek üzerine kurulmuş bir kubbe/çatı olduğu anlayışı bilimsel bakışın en gerisinde, en saf bakış olduğu için “en ilkel” olarak adlandırılmıştır. Metinde görüleceği üzere, Kuran’da işte bu “en ilkel” evren algısı hakimdir. Yani 6.-7. yüzyıl Arap Yarımadası’nda yaygın olan anlayış -bin yıl kadar önce eski Yunan düşünürleri tarafından çok daha “modern” hipotezler savunulmuş olmasına rağmen- işte bu “en ilkel” evren anlayışıdır. Zaten İslam coğrafyasının geniş çapta Yunan felsefesi ve bilimi ile tanışması da bundan sonra gerçekleşecektir.
1242-1273 yıllarında yaşayan Imam El Kurtubi, Zariyat/48’deki ilgili ibareyi şu cümleyle açıklamıştır:
Yani Biz yeri tıpkı bir döşek gibi suyun üzerinde yaydık ve uzattık.
El Kurtubi, Tefsiri-el Camiul Ahkamul Kur’an, çeviren: M. Beşir Eryarsoy, Buruç Yayınları Zariyat/48
983 yılında öldüğü kabul edilen Es-Semerkandi’nin tefsirinde Zariyat/47 ve 48’in şu açıklaması yer almaktadır:
Hak Teâlâ kendi birliği ve sonsuz kudretinin delillerini bildirdi. Ve şöyle buyurdu: İnsanları yarattık. Gücümüzle-kuvvetimizle onu hiç yoktan var ettik. Gökleri dileğimizle sapasağlam kıldık. Yeri de Kâbenin altından başlamak üzere Kâbenin her bir yanına beşyüz yıllık mesafeli şekilde yaydık.
Ebu’l-Leys Semerkandi Tefsiri, Zariyat 47-48
Döşek gibi serilen Dünya’nın üstüne yerleştirilen dağlar hakkında başka ayetlerde şu “bilgi” verilmektedir:
Lokman/10
Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.
Nahl/15-16
Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar, yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.
Enbiya/31
Yeryüzüne insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yerleştirdik; rahat gidebilsinler diye aralarında geniş yollar varettik.
Oysa bugün bilinmektedir ki en şiddetli deprem hatları, dağların yoğunluklu olduğu bölgelerle de örtüşmektedir.
Dünyanın başı ve sonu olan düz bir tepsi olduğu ve güneşin bir uçtan doğup diğerinden battığı düşüncesini ifade eden daha birçok ayet ve hadis örneği getirilebilir. Burada hepsine değinemesek de ana metindeki ayetlere ilaveten bir ayet ve bir de hadis ekleyelim:
Şu’ara/28
Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu böyledir” dedi.
Bu ayette de dünya’nın doğuda ve batıda olmak üzere bir başı ve sonu olduğu tasavvuru ifade bulmuştur.
Muhammed’in nasıl bir evren algısına sahip olduğunu şu sahih hadisten de açıkça anlayabiliriz:
Bilim-öncesi topluluklarda tarih boyunca sorulagelmiş olan bir soruya Peygamber cevap vermekte: “Güneş geceleri nereye gidiyor?”
Peygamberin cevabı:
Arş’ın altında secde yapmaya gider; bu maksatla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: ”Geldiğin yere dön!” denir. Böylece battığı yerden doğar.(Buhari, Tefsir Ya-sin 1, Bed’ul-Halk 4, Tevhid 22,23, Müslim, İman 250, (159), Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, 4225)
Selim Turan
26.10.2014, 11:44
İslami ideolojiyi ne güzel anlatıyorsun burada İslam diye Muhteva paMpa :)
Yahu Öküz'ün başıyla taşıdığı Dünya'dan mı bahsediyor islam bu mudur yani? Yılların verdiği İslâm eğitimi sonucunda bu şekilde mi yorumluyorsun İslamın anlattığı evreni? Ayetler de ne güzel çekilmiş istenilen yerlere... İstenilen anlamlar ne güzelde yapıştırılmış ayetlerin üzerine...
İslam'ı böyle yorumlayanlar Hallac-ı Mansur'u katletmişlerdi ya zaten... O yüzden Bağdat şehri lanetlendi ya kan durmayacak orada hiç bir zaman...
Bu yorumu alıp bakın İslam da evren kainat bu diye önümüze getirirsen zaten birbirimizi hiç anlayamayacağız demektir.
Hata ben de bu Line'daki https://line.do/turkun-yasak-kitabi/87k/vertical anlatıyı biraz olsun hayal edilmesini anlaşılabilmesini bekliyorum ki "Bakın ayetler aslında neleri nasıl anlatıyor" ufkumuz genişlesin. Ama sözde İslama göre Dünya sözde öküzün tepesindeymişşşşşş....
Sende Keleş ve benzeri ekolün Türklerin uzaylı olduğunu Dünya'dan önce başka gezegenler hatta yıldız sistemlerin de yaşadıklarını daha sonra aya yerleştiklerini Tengri buyruğuyla Kök Ata ve Ana (Adem ve Havva)'ın Dünya'ya indiğini ardın dan Ay'da yaşayan Hun'un Dünya ya geldiğini Türk soyun'un Habil'in çocukların dan devam ettiğini vs Yunan mitilojisin de bile benzerlerine az rastlayacağımız hikayeleri İslam diye Kuran sözleri diye anlatırken iyimi Pampa :D
Yapma gözünü seveyim bu senin anlattığın Kuranla uzaktan yakından alakası olmayan hikayeler ideoloji olmuyor da bizim ayetleri en açık ve anlaşılır şekliyle ortaya koymamız mı ideoloji oluyor :)
Dünyan'ın öküzün tepesin de olduğu,Evren'in etrafın'ın kırmızı yakutla kaplı olduğunu ve 8 meleğin sırtın da taşıdığını ayetler değil hadisler söylüyor ki yukarı da farkettiysen bilakis ayetler örnek verilip hadis vermekten çekinil miş çünkü İslamcı ekolün uydurma diye geçiştireceği çok iyi biliniyor sadece son bölüm de sahih bir hadise yer verilmiş..
Evet malesef budur dostum İslami toplumlar ve önderleri 1300 yıl boyunca Dünyan'ın öküzün sırtın da olduğuna ve diğer saçmalıklara inanıyordu bunun hakkında sana onlarca Tefsir,Fıkıh kitabın dan örnek verebilirim büyük evliya,alim denilen şahısların bunları destekleyen sözlerini gösterebilirim..
1300 yıllık has İslam ideoloji oluyor son 100 yılda bilimsel gelişmeler ışığın da deforme edilip baştan sona reform yapılan ve adeta bilime yamanan İslam gerçek ve öz İslam oluyor öylemi buna gülerler dostum :)
1990'lı yıllar da Harun Yahya "Evrim Karşıtlığı ve "Kuran Mucizeleri" hakkında kitaplar yazmadan ve internet'ten bunları paylaşma dan önce Türkiye de Kuran mucizeleri(Bilimsel anlam da) diye bir şey gündem de yoktu hiç kimse de Kuran dan bilimsel mucize yaratma peşinde değildi..
Günümüz neslin'in Evrim karşıtlığı ve Bilimsel Kuran mucizelerini savunmasına Harun Yahya öncülük etti daha sonraları bu Harun'un yani Adnan Oktar'ın ne denli manyak birisi olduğunu,photoshop hatta paint terk kitaplar hazırladığını herkez öğrendi Evrim kitapların da ki photoshop'lu fosil saçmalıklarına sadece biz değil dünyada ki bütün bilim çevreleri afedersin başka taraflarıyla güldüler :)
Amerika ve Avrupa da ki bilim konferansların da Adnan Oktar'ın komedi kitapların dan örnekler verilip nasıl kahkahalarla gülündüğünü sana videolarla gösterebilirim şimdi bu adamla başlayan ekolün ne kadar sakat olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok :)
Oktan Keleş de kendi ekolünü kurdu herkez istediğini savunsun biz bunun derdin de değiliz..
Hallacı Mansur ne alaka be dostum adam uçmuş "Eynel Hak"(Ben Hakkım) demiş millet'te bu adam sapıttı diyerek öldürmüş cahil toplumlar da bu gayet doğal bir tepki ben Konya,Maraş,Urfa gibi şehirler de sokağa çıkıp ta "Ben Allahım" diye,diye dolaşmaya başlasam muhtemelen benide linç edip öldürürler..
Ayrıca bu Hallacı Mansur hikayesi de muhtemelen ya uydurmadır yahut bu şahıs gerçekten de akli dengesini kaybetmiş birisidir kitaplar da bu tür o kadar çok menkıbe ve hikaye anlatılır ki tam fıkra kitapları :)
Şia'nın birisi Arabistan da 2 İneğin'in adını Ömer ve Osman koymuş sonra Ömer isimli inek onu çifteleyerek öldürmüş meğer inek bile Ömer'in kıymetini biliyormuş dahası Ömer çok celalli olduğu için bu celali ineğe de yansımış :D vs o kadar çok uydurma hikaye varki yazmakla bitmez..
Selim Turan
26.10.2014, 17:14
Sende Keleş ve benzeri ekolün Türklerin uzaylı olduğunu Dünya'dan önce başka gezegenler hatta yıldız sistemlerin de yaşadıklarını daha sonra aya yerleştiklerini Tengri buyruğuyla Kök Ata ve Ana (Adem ve Havva)'ın Dünya'ya indiğini ardın dan Ay'da yaşayan Hun'un Dünya ya geldiğini Türk soyun'un Habil'in çocukların dan devam ettiğini vs Yunan mitilojisin de bile benzerlerine az rastlayacağımız hikayeleri İslam diye Kuran sözleri diye anlatırken iyimi Pampa :D
Yapma gözünü seveyim bu senin anlattığın Kuranla uzaktan yakından alakası olmayan hikayeler ideoloji olmuyor da bizim ayetleri en açık ve anlaşılır şekliyle ortaya koymamız mı ideoloji oluyor :)
Ben Oktan Keleş'in hiç bir alıntısını buraya bakın din budur böyle diyor şeklinde koymadım. Dediğin gibi bir roman/hikaye alıntısı yapıyorum zaten Çizgi Roman diyorum yahu daha ne diyim sana? Senin için hikaye Veli efendi için gerçek olabilir bunu bilemeyiz. Kişinin bakışına inancına bağlı. Benim dini algılayış ve yaşam biçimim sadece beni bağlar mesela, ve bende burada Oktan Keleş yorumunun misyonerliğini de yapıyor değilim. Karşı tarafında neye inanıp inanamadığı beni ilgi alakadar etmiyor bunada saygı duyuyorum.
Kısacası Oktan Keleş benim yumuşak karnım değil ki oradan beni vurasın. :)
Senin paylaşımında ise Din budur. Sizin dininiz bunu söylüyor. Bilmiyorsanız öğrenin ben şu kadar yıl Din öğrendim herşeyi biliyorum tarzı bir yaklaşım sergilediğin, akabinde "İslam'da Dünya Öküz'ün kafasında duruyor Sema bir Kubbe'den ibaret, güneş ayette görüldüğü üzere yere batıyor diyor, yerden çıkıyor diyor" gibi Ortaçağ Katolik dünyasının benzetmeleriyle süslenmiş yorumlarına binaen eleştiri dozajımı yükselterek mesaj yazmak durumunda kaldım. Bana Dünya yuvarlaktır dediği için İslam dünyasında idama mahkum edilmiş bilim insanlarından bahset mesela? Kaç kişi Katoliklikteki gibi yargılanmış dine karşı gelmekten. Yahu bu adam kafir olmuş dünya yuvarlak diyor denilmiş İslam kaynaklarından bahset? Madem din bu...
Evet malesef budur dostum İslami toplumlar ve önderleri 1300 yıl boyunca Dünyan'ın öküzün sırtın da olduğuna ve diğer saçmalıklara inanıyordu bunun hakkında sana onlarca Tefsir, Fıkıh kitabın dan örnek verebilirim büyük evliya,alim denilen şahısların bunları destekleyen sözlerini gösterebilirim..
1300 yıllık has İslam ideoloji oluyor son 100 yılda bilimsel gelişmeler ışığın da deforme edilip baştan sona reform yapılan ve adeta bilime yamanan İslam gerçek ve öz İslam oluyor öylemi buna gülerler dostum :)
İslam'da neyin reformu yapılmış? Emirler Yasaklar mı hafifletilmiş? Yoksa şu ayet şu manaya da geliyormuş ama bizim de haberimiz yokmuş demeyi mi kastediyorsun? Bilim bir olayı açıkladığında Kuran Ayetlerinde de o bahsin 1400 yıl önce geçtiği görülmeye başlanması İslam'da reform'mu olmuş oluyor. Yoksa Bilim ile bulunmuş keşfedilmiş bir şeyin daha önceden Kuranda yazdığını görüp yahu biz bunu anlayamamışız demek, İslam'ı Bilim'e mi yamatmak oluyor? Bu doğal bir tepki vermek değil mi?
Evreni cami kubbesindeki yıldız işlemeleri olarak bilenler, öğretenler ve görenlerde aynı zihniyetin ürünüdürler bundan hiç bir şüphem yok. Hele günümüzde bunun böyle olmadığı ortadayken hala birileri bunu mu anlatıyor İslam diye yoksa?
1990'lı yıllar da Harun Yahya "Evrim Karşıtlığı ve "Kuran Mucizeleri" hakkında kitaplar yazmadan ve internet'ten bunları paylaşma dan önce Türkiye de Kuran mucizeleri(Bilimsel anlam da) diye bir şey gündem de yoktu hiç kimse de Kuran dan bilimsel mucize yaratma peşinde değildi..
Günümüz neslin'in Evrim karşıtlığı ve Bilimsel Kuran mucizelerini savunmasına Harun Yahya öncülük etti daha sonraları bu Harun'un yani Adnan Oktar'ın ne denli manyak birisi olduğunu,photoshop hatta paint terk kitaplar hazırladığını herkez öğrendi Evrim kitapların da ki photoshop'lu fosil saçmalıklarına sadece biz değil dünyada ki bütün bilim çevreleri afedersin başka taraflarıyla güldüler :)
Amerika ve Avrupa da ki bilim konferansların da Adnan Oktar'ın komedi kitapların dan örnekler verilip nasıl kahkahalarla gülündüğünü sana videolarla gösterebilirim şimdi bu adamla başlayan ekolün ne kadar sakat olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yok :)
Adnan Oktar konusuna girmeye gerek yok ilgilenmiyorum. İnandırıcı da bulmuyorum zaten kendisini.
Hallacı Mansur ne alaka be dostum adam uçmuş "Eynel Hak"(Ben Hakkım) demiş millet'te bu adam sapıttı diyerek öldürmüş cahil toplumlar da bu gayet doğal bir tepki ben Konya,Maraş,Urfa gibi şehirler de sokağa çıkıp ta "Ben Allahım" diye,diye dolaşmaya başlasam muhtemelen benide linç edip öldürürler..
Ayrıca bu Hallacı Mansur hikayesi de muhtemelen ya uydurmadır yahut bu şahıs gerçekten de akli dengesini kaybetmiş birisidir kitaplar da bu tür o kadar çok menkıbe ve hikaye anlatılır ki tam fıkra kitapları :)
Hallac-ı Mansur, Türklerin ilk kez kitleler halinde İslaa girmesine sebep olan zattır. Dervişleriyle Türkistan'a girerek Emevilerin Faşist Arap Milliyetçisi İslam imajını yıkan hareketin oluşmasını sağlayan zattır.
Ve Dr. Münir Derman konu hakkında şöyle diyor:
"Ben Allah'ım" demedi...
Bunu kimse söyleyemez. "Münkir ve Nekir bile Allah'ın kimdir diye sormaz, soramaz... Rab'bin kimdir diye sorulur. Zira mutlak hakikat Allah'tır.
Herşey O'ndan... Fakat hiçbir şey O değil... Bende tecelli eden her kudret, can, herşey Hak'tır. Doğrudur. Bunu tasdik ederim. O halde benim varlığım (Hak) dır. Ben Hakkım dedi.
Allah. Rab. Hak hep başka başkadır. Allah herşeyin Halık'ıdır. Yaratıcısıdır. Ustası. Sani'idir. Bu bakımdan herşeyin (Rabbi) dır. Mansur kendinde Allah'ın bu verdiği esmaları, kuvvetleri gördü. Bana akıl verdi, irade verdi.
Her şeyi O verdi. Bunların hepsi doğrudur, dedi. Ben Hakkım dedi. Bu mevcut olmam Hak'tır. En büyük bir tastikdir.
Şimdi bunu dedi diye, Daha doğrusu senin bildiğin gibi anladıkları için Hallacı Mansur'u katledildi, işkencelere tabi tutuldu, yerlerde süründürüldü, yetmeyip cesedini parçalattırdılar. Bunları yaptıran Dönemin Bağdat din büyükleri alimleriydi ve bunlar halkın gözünde Evliya idiler. Ama yobazlığın kralını yaptılar.
Allah'ta Bağdat'ın cezasını kesti. Bu yüzden o şehirde ve temsil ettiği yerlerde kan durmuyor durmayacak.
İslami ideoloji nedir diye geçmişi kurcalarsak bir bir ortaya çıkar neyi kastettiğim.
_____________________________________
Sözde dünya tepsidir diyen dinin kitabı aynı kitapta bunlardan da bahsetmiş ama işlerine gelmiyor herkesin bunlar...
"Ey Cin ve İnsan topluluğu, göklerin ve yerin aktarından (çaplarından) gücünüz yetiyorsa, haydi çıkınız" (Errahman/ 33). Bu ayette geçen aktar kelimesi "kutur"un çoğuludur. Kutur çap demektir. Çaplar ise küre gibi cisimlerde bulunur. Bu ayette göklerin ve yerin yuvarlak olduğu, yuvarlaklığın bir şartı olan "çaplar"la izah edilmiş oluyor. Yer tam yuvarlak olmayıp elipsoid olduğuna göre çaplar kelimesi çok uygun düşüyor.
"Biz, gece ve gündüzü iki ayet (alamet, nişan) yaptık. Sonra gece ayetini (ay'ı) silip gündüz ayetini (güneş'i) gösterici kıldık" (İsra/12). Görüldüğü gibi ayın da bir zamanlar güneş gibi gösterici, ışık verici olduğu, fakat sonra onun silindiği, yani soğuyup ışık veremez hale geldiği ve artık gece ayeti, gece aydınlatıcısı (yansıtıcı) olduğu açıkça ifade ediliyor. Güneş ve ay arasındaki farkı şu ayet te açıklar: "O Allah ki, güneş'i bir ziya, ay'ı bir nur yaptı" (Yunus/5). Ziya kelimesi ısısı olan ışığı anlatırken, nur kelimesi sadece aydınlık manasına gelen ışığı anlatır. Demek ki güneş ısı ve ışık verici, ay ise aydınlatıcı, yani ışığı yansıtıcı mahiyettedir.
"Geceyi gündüzün üstüne sarıp doluyor, gündüzü de gecenin üstüne dolayıp sarıyor" (Zümer/5). Ayette geçen tekvîr, sarık sarar gibi yuvarlanmasına, dürüp sarmak bohçalamak manasınadır. Bu ifade dünyanın sarık sarılan baş gibi yuvarlak olduğunu gösterir.
"Sen dağları görür de onları durur zannedersin; halbuki onlar bulutun geçtiği gibi geçer giderler" (Neml/88). Bu ayetten iki hâdise anlaşılabilir. Birincisi, dağların yerküre üzerinde sabit olmayıp, bulut gibi yavaş ta olsa hareket etmesi. (Ki bu magma üzerinde yüzen yer kabuğu plakalarının hareket etmesi değil mi resmen? - Tabiki depremlerde bu tabakaların hareketleri yüzünden oluşuyor). İkincisi, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi. Çünkü, eğer dünya dönmüyor olsaydı ve de düz olsa idi, dağların hareketinden bahsedilemezdi. Sabit bir müşahede de ufukta insanın gözünden kaybolacak olan ilk yapılar dağlar olacağına göre dünyanın dönmesi lazımdır.
Süre 70, ayet 40 da "Doğuların ve batıların Rabb'i", sure 55 ayet 17 de "İki doğunun ve iki batının Rabb'i" ve süre 43, ayet 38 de geçen "İki doğu arasındaki mesafe" tabirleri, mevsimlere göre doğu ve batı noktalarının yer değiştirdiklerini, dolayısıyla dünyanın yörüngesinde eğik olarak döndüğünü gösteren belgelerdir.
Bunlar Ayetler... Şimdi Gelelim Hep örnek verdiğin Orta Çağ Katoliklerinin Dünya Yuvarlaktır denildiği tarihlerin çok öncesinde veya sırasında İslam dünyasında ne gibi bilimsel gelişmeler varmış. Kimler ne demiş Dünya ve evren hakkında?
Orta Çağ’da yaşamış olan Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife, Şafii mezhebinin kurucusu İmam Şafii, ünlü alimlerden İmam Gazali, Fahreddin Razi, Muhyiddin İbn Arabi, ünlü müfessirlerden Kadı Beydavî, Nesefî, bilim adamlarından Biruni, İdrisi gibi zâtlar eserlerinde Dünya’nın yuvarlak olduğunu söylemişlerdir. Dünya çapında ünlü bilim adamı olan Biruni, Dünya’nın hem kendi etrafında hem de Güneş etrafında döndüğünü ispatlamıştır.
İmam Gazali ve Fahreddin Razi’nin bu konu hakkında söylemiş olduğu şu sözlere bakalım:
İmam Gazali: “Felsefenin kabul ettiği prensiplerin bir kısmı İslâm dininin temel esasları ile çelişmez. Meselâ diyorlar: Ay’ın tutulması olayı, arzın güneşle ay arasına girmesiyle ay ışığının görünmemesinden ibarettir. Çünkü ay, ışığını güneşten alır. Arz ise yuvarlaktır ve gök her taraftan onu çevrelemiştir. Matematik hesaplarla ispatlanmış bu çeşit gerçekleri din namına inkâr etmek dine karşı bir cinâyettir. Metotsuz bir tarzda dini savunanların zararları, metotlu bir şekilde dine hücum edenlerin zararından daha fazladır. Darb-ı meselde denildiği gibi: Akıllı düşman, ahmak dosttan daha iyidir.” (Gazzâli, Tehâfutu’l-Felâsife, 80) *
Fahreddin Râzî: “Bazı kimselere göre, yerküresinin yayılmış olarak sergilenmesi, onun küre şeklinde olmamasını gerektirir. Bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü yuvarlak bir cisim büyük olduğu takdirde, bir sergi gibi üzerinde yaşanmaya müsait olur. Nitekim yerin (yuvarlağımsı) direkleri hükmünde olan dağların üzerinde de mükemmel bir şekilde durulabilmekte ve yaşanabilmektedir. Dünyanın konumu bundan daha uygundur.” (Râzî, Mefatihu’l-gayb, 2/104) *
Müslüman ilim adamlarının yaptığı bilimsel çalışmalar ile ilgili bilgi almak isteyenler İstanbul Gülhane Parkı’nda bulunan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi‘ni ziyaret edebilirler.
Yahu ben anlamıyorum. Bana izah et. Sen yukarıda "İslam'a göre; dünya tepsidir gök ise cami kubbesi gibi tencere kapağıdır." diyorsun. Senin biliyorum şu kadar tilavet şu kadar kuran fıkıh dersi aldığım dediğin din böyle diyor diye yazıyorsun. Yahu o zaman desene Gazali'de, Biruni'de hiç dini bilmiyorlarmış işkembe'den ne güzel sallamışlar öyle!
Allah'ın mühürlediği kalpi tabiki ben açacak değilim. O yüzden yazılarımdan sinirli gibi gözüküyor olsam da değilim... PaMpaaaaaaaa :P
Benim 15 yıl dini eğitim görmüş olmam ile bu ayetlerin anlaşılması arasın da inan hiç bir bağlantı yok dostum 10 yaşında ki hiç bir dini eğitim görmemiş ortalama zekaya sahip bir çocuğa bu ayetleri göstersen aynı şeyi söyler..
Ne varki biz çocuklarımıza daha 6 yaşında zorla dini empoze edip beyinlerini ve zihinlerini baskı ve korku ile bulandırıp sorgulama yetilerini ellerin den aldığımız için gördüğüne,okuduğuna değil söylenip dikta edilen şeylere inanıyorlar..
Ben Kuran,fıkıh,tefsir bilgimi hava atmak için söylemiyorum bilakis bunlarla ömür çürüttüğüm için pişmanım niye hava atayım demek istediğim içinde bulundum, en sağlam sayılan kaynakları elime aldım okudum orjinal din kaynaklarını gördüm ve mantığını çözdüm daha sonra dışarıda ki insanların din algısına baktım arada ne denli bilgi eksikliği ve yanlış bilgi kirliliği olduğunu yakinen gözlemledim..!
Yoksa bu hava atılacak bir konu değil ben o 15 yıla yanıyorum ot gibi yaşadığım için :)
Sen paylaştığın linki Din budur diye koymadın ama ufkunuz genişlesin biraz hayal edin diyen sendin dostum yani demek istedin ki ayetler görüldüğü gibi değildir biraz hayal dünyanızı geliştirin ayetleri öyle yorumlayın demek istedin :)
İşte karşı çıktığım konu tamda burası ayetlerin anlamı bariz olarak ortada yani anlaşılmayacak bir tarafı yok ama islami ekol illaki "bu ayetlerin çok derin,gizli manaları var öyle her okuyan anlamaz bir ayet'ten 10 ciltlik ansiklopedi çıkar" diye deklare ettiği için karşı çıkıyoruz..
Ayet 8-10 kelime den oluşuyor ve ne dediği ortadayken bize "Kimse bu ayetlerin manasını anlayamaz alimler bile tam olarak çözememiş sen mi anlayacaksın..?" tarzı bir yaklaşım sergilenince haliyle zekamızla alay edildiğini ve kandırıldığımızı anlıyoruz..
Eğer yukarı da paylaşmış olduğum yazının tamamını okusaydın Orta Çağ kilisesin'in Galilo ve diğer bazı insanları Dünya yuvarlak dedikleri için öldürmediğini anlardın dostum Galilo Dünya yuvarlak dediği için değil Dünya güneşin etrafın da dönüyor dediği için idam edildi..
Orta Çağ zihniyeti bile Dünyan'ın düz olduğuna inanmıyordu ama güneşin etrafın da döndüğünü kabul etmiyorlardı zaten o zaman'ın Aristocu felsefecilerine baktığımız zaman Dünya evrenin merkezi diğer tüm gök cisimleri ise Dünya'nın etrafın da dönüyor diye inanılırdı..
Biruni,Razi,Gazali ve diğer İslam bilginlerin den çoğu ilk bilimsel derslerini Yunan bilginlerin den almıştır bu insanlar 900-1200 yılları içinde yaşadılar onların yaşadığı dönem de Avrupa da Astronomi,Matematik,Fizik gibi bilim alanların da oldukça ilerleme kaydedilmişti dolayısıyla bu insanların bilimsel çalışmaları olduğu doğrudur ayrıca ben bunu da taktir eden birisiyim ama bu insanlar dinci kesim tarafın dan sürekli dışlanmıştır taki 1200 yıllarına gelinceye kadar..
İmamı Gazalin'in yaşadığı dönem Dünya da 4 çeşit insan grubu vardı felsefeciler,kelamcılar,sufiler,batıniler evet İmamı Gazali'nin bir döneme kadar bilimsel çalışmalar yaptığı doğrudur kendisi kelamcıydı ama ne varki sonraları batılı felsefecileri ve kelamcıları kitapların da tenkit edip sufi yolunu yani tasavvufu seçmiştir ve onun bu tercihi İslam dünyası üzerin de çok büyük etki yaratmıştır o döneme kadar bilim alanın da pek çok insan yetiştiren ekol dağılmış yerini bilimi tenkit eden Tasavvuf anlayışı almıştır..
Eğer İslam bilginlerini ve yaşadıkları dönemleri araştırırsan büyük çoğunluğu!nun 900-1200 yılları içinde yaşadığı görürsün bu ekol daha sonraları bıçak gibi kesilmiştir :)
Bazı Ateist bilim adamları da buna değinir derker ki "Eğer Gazali bu bilimsel çıkışı baltalamasaydı şuan günümüz teknoloji ve bilimi çok daha gelişmiş olur dinler çoktan tarih sahnesin den silinirdi"
Yani 900-1200 yılları arası islam bilginlerin'in yapmış oldukları bilimsel çalışmalar baltalanmayıp devam etseydi muhtemelen bir kaç yüz yıl içinde bilimsel bulgular arttıkça din daha çok sorgulanmaya başlayacak ve gerçek dışı olduğu çok daha erken anlaşılacaktı..
Benim bahsettiğim alimler bilimsel çalışmaları olan insanlar değil sadece dini alanda tanınan insanlar yani Biruni,Razi,Gazali,İbni Sİna vs bunlar değil Bayezidi Bistami,Ahmet Yesevi,İmamı Rabbani,Abdülkadir Geylani,Veysel Karani vs gibileri..
Ayrıca Biruni,Razi gibi insanlar da kendi dönemlerin'in Yunan bilginlerin den etkilenip din ile bilimi harmanlamaya çalışan insanlardır tıpkı günümüz islamcı ekolün'ün bilimsel gelişmeler üzerine dini yorum getirmesi gibi :)
Bu insanların ekolü dediğim gibi Gazali sonrası baltalanmasaydı bugün islam dünyası çok farklı konumda olabilirdi..
O tarihler ile günümüz arasın da ki tek fark ne biliyormusun o zaman bilişim çağı değildi cehalet çok daha fazlaydı ve bu sayede bilimsel gelişmeler islam coğrafyasın da baltalandı öyleki 500-600'lü yıllarda (Muhammed dönemi) Batı da başlayan bilimsel gelişmeler Orta doğu ve Arabistana ancak 1500'ler de ulaşabildi..
Ama günümüz de bilimsel gelişmeleri baltalayabilecek bir güç yok o yüzden bundan 3-5 nesil sonra muhtemelen dinler tarih olmuş olacak siz inananlar için belki acı ama malesef gerçek bu :)
Gelelim bilim bir konuyu açıkladığın da İslami ekolün hemen kurana sarılıp harıl,harıl mucize çıkartma telaşına..
Diyorsun ki "İslam da ne reform yapılmış Bilim bir buluş yapınca bunun Kuran da yazdığı görülüyor"
Adama sormazlar mı madem bu bilimsel mucizeler Kuran da vardı da bugüne kadar islamcı ekol neredeydi..? Ne zaman Bilim adamları bir buluş yapıyor ondan sonra yırtık dondan çıkar gibi ortaya çıkıp "Bunu önce biz bulduk Kuran da yazıyor" diyerek yalan konuşmaktan da utanmıyorlar..!
Biz bunlara bin defa seslendik madem Kuran da bilimsel mucizeler var o zaman bunları şimdi ortaya çıkartıp söyleyin ki samimi olduğunuz anlaşılsın ve ileri de bir keşif yapıldığı zaman konuşmaya yüzünüz olsun..
Bilim adamların'ın ömürlerini vererek binbir türlü zorluklarla yaptıkları keşifleri hazıra konup sahiplenmekten de hiç utanmıyorlar ayıp hani mantıklı ve bilimsel bir delil sunsalar amenna çarpıtma dan başka sunabildikleri bir şey yok malesef..
Neyin reformu yapılmış sadece basit bir örnek;
900'lü yıllar da yaşamış bir Müfessir'in Zariyat 47-48 ayetleri için yorumu;
"Hak Teâlâ kendi birliği ve sonsuz kudretinin delillerini bildirdi. Ve şöyle buyurdu: İnsanları yarattık. Gücümüzle-kuvvetimizle onu hiç yoktan var ettik. Gökleri dileğimizle sapasağlam kıldık. Yeri de Kâbenin altından başlamak üzere Kâbenin her bir yanına beşyüz yıllık mesafeli şekilde yaydık.
Ebu’l-Leys Semerkandi Tefsiri, Zariyat 47-48"
Günümüz İslam alimleri'nin bir kısmı'nın bu ayet için yorumu;
"Bu ayet evren'in genişlediğini müjdeleyen mucizevi ayetlerdendir" :)
100 yıl sonra bilim ilerleyip başka evrenleri de keşfederse bu ayet muhtemelen şu şekilde yorumlanır;
"Bu ayet keşfedilen diğer evrenleri önceden haber vermiştir çünkü diğer evrenler de genişleyip bizden uzaklaşıyor dolayısıyla ayette ki genişleme(!) ifadesi bütün evrenleri kapsar"
Aslında değişen bir şey olmayacak ayet her zaman aynı kalacak ama insanları kandırmak için onu eğip,bükenler bir kaç asır daha var olacak..
Not: Yazmayı unutmuşum Gazali,Razi,Biruni gibi insanlar küre şeklinde ki dünyayı içi dolu bir top misali düşünmüyorlardı düz ama yuvarlak bir yer küre hayal ediyorlardı altında aşağıya doğru sarkan kökleri olan üstü düz ve küre şeklinde bir yapı yani :)
Bunun temelleri de yine Yunan bilginleri tarafın dan ortaya atılmıştı Aristocular bu şekilde düşünüyordu o dönemin müslüman bilim adamların dan bazıları da bu görüşü destekliyordu sonuç olarak bu görüşün de bütünüyle yanlış olduğu ortaya çıktı..
Resmi vardı internet'ten bulamadım paint terk bir resim çizdim o dönemler hem Yunan bilginleri hemde İslam bilginleri dünya'nın bu şekilde olduğunu düşünüyordu;
http://i.imgur.com/9PABVNU.png
U.Sadıkoğlu
27.10.2014, 00:08
aLm3BpxV3qM
Ve gece ve gündüz, Güneş ve Ay ve yıldızları sizin emrinize verdi. Onlar, O'nun (Allahû Tealâ'nın) emri ile size musahhar (emrinize amade, hazır) kılındılar. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için, elbette âyetler (deliller) vardır. - NAHL 12
Selim Turan
27.10.2014, 12:24
aLm3BpxV3qM
Ve gece ve gündüz, Güneş ve Ay ve yıldızları sizin emrinize verdi. Onlar, O'nun (Allahû Tealâ'nın) emri ile size musahhar (emrinize amade, hazır) kılındılar. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için, elbette âyetler (deliller) vardır. - NAHL 12
Yahu sen bu ayeti yazıyorsun. Adam diyor ki o ayette bahsedilen yıldızlar gök kubbe isimli tencere kapağının üzerinde olan desenler. :) Yaklaşımın yanlış şu saatten sonra 20 ayet göstersen yine aynı diyecek. :)
...
Sana tek bir ayeti tekrar yazacağım.
"Sen dağları görür de onları durur zannedersin; halbuki onlar bulutun geçtiği gibi geçer giderler" (Neml/88)
Bunu okuyan bir kişiyi resmen doğayı evreni çevresini anlamaya itiyor. Sen dağlar durur zannediyorsun ama o dağlar hareketli diyor. Öğren! diyor. Bana evreni, kainatı, dünya'yı araştır öğren bak dağlar nasıl hareket ediyor bunun sırrını çöz (keşfet) yani bilimi emrediyor. Zira çocuk bile bu ayeti okuduğunda yahu bu dağlar nasıl hareket ediyor bulutlar gibi diye meraka girer sorgulamaya başlar? Peki Kuran bu sorgulama denen eyleme yol açıyorsa senin savunduğun şeylerin tam tersi ortaya çıkmıyor mu? Din Bilim'i emretmiş olmuyor mu?
Sen ısrarla insanların algılayıp yaşadığı dini yani insanların yorumunu gerçek din budur öğrenin diye yazıp duruyorsun. Bende sana diyorum ki o yorum yanlış. Bir insan bir yoruma inanıyor diye din o olmaz.
Örnek: IŞİD bu gün Allah diyerek kafa kesiyorsa bu İslam onu emrettiği için olmuyor. IŞİD militanlarının dini yorumu bu. Olnara göre bir insan sünneti bile terketse Kafir oluyor anında. Şimdi din bunu söylüyor mu diyeceğiz onlar böyle icra ediyorlar diye? Sen din yorumunu (İslami ideoloji) dinin kendisi olarak görerek hareket ediyorsun diğer bir yanlış noktan da bu.
Ne zaman İslami ideoloji İslam'ın önüne geçip Din diye satılmaya enjekte edilmeye başlandı işte ozaman senin dediğin Bilimsel gelişmeler gerilemeye başladı. İslam milletleri de dünya sahnesinde geri kalmaya başladılar.
__________________________________
Konumuzla alakalı olmuş tam da bu cumartesi yayınlanan program...
37:00'den sonra izleyin...
GS-FJm2Ea_Q
Bir üstte verilen ayet eğer "Dünya'yı ve ayı Güneşin emrine verdik diğer yıldızların emrinde de yerküreler vardır" şeklinde olsaydı eğer bilim dünyasın da tartışma konusu olabilirdi.
Yahu kim kimin emrinde bu sistemin ağası güneştir biraz soğusa sistemde ki çoğu gezegen felç olur sönse bütün gezegenler enik yavrusu gibi dagılır gider :)
Dünya sistemin en küçük gezegenlerin den birisi diğer gezegenlerin ve güneşin zerre kadar umurunda değiliz ay bile bizi umursamıyor sürekli uzaklasıyor bizden ileride dünya ile bağını tamamen kopartacak yani o bile bizim emrimiz de değil :)
Dünya güneşin kütle çekim gücüne mağdur kalmış zorunlu olarak fırıldak gibi dönüyor güneş etrafın da ,güneşin emrin den milyarlarca yıldır cıkmamış zorunlu olarak dönüyor..
Dünya güneş ve diğer gezegenlerin umrunda değilken bu gezegenin icinde yasayan bizim gibi minnacık organizmaları kim takar o kadar aciziz ki güneşi geçtim bütün yıldızları emrimize alıp egolarımızı tavan yapmışız :)
Biz kumsalda ki trilyonlarca kum tanesinden birisi icinde yasiyoruz o kum tanesi ertesi gün yok olduğun da kumsal bundan hic bir sekilde etkilenmeyip var olmaya devam edecek iste varlık icinde ne kadar yok olduğumuzun kanıtıdır bu..
Dağlar hakkın da ki ayeti aksama yorumlarız pampa tablet elimde kahvaltı masasın da olmuyor bu işler :D
Selim Turan
27.10.2014, 13:49
Atlamışım burayı...
Not: Yazmayı unutmuşum Gazali,Razi,Biruni gibi insanlar küre şeklinde ki dünyayı içi dolu bir top misali düşünmüyorlardı düz ama yuvarlak bir yer küre hayal ediyorlardı altında aşağıya doğru sarkan kökleri olan üstü düz ve küre şeklinde bir yapı yani :)
Emin misin? Peki Biruni'nin bu çizimleri ne? Futbol topu'nun ölçüleri çizimleri değil mi bunlar da?
Büyük bir bilgi kirliliği içerisindesin kardeşim...
http://www.cagatayoncel.com/image.axd?picture=2012%2f6%2fbiruni+2.jpg
http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/16/10/708941/resimler/2013_08/13085231_14_biruni_elements_of_astrology_0146.gif
http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/16/10/708941/resimler/2013_08/13085457_20213700_albiruni_2.jpg
Yahu kim kimin emrinde bu sistemin ağası güneştir biraz soğusa sistemde ki çoğu gezegen felç olur sönse bütün gezegenler enik yavrusu gibi dagılır gider :)
Dünya sistemin en küçük gezegenlerin den birisi diğer gezegenlerin ve güneşin zerre kadar umurunda değiliz ay bile bizi umursamıyor sürekli uzaklasıyor bizden ileride dünya ile bağını tamamen kopartacak yani o bile bizim emrimiz de değil :)
Dünya güneşin kütle çekim gücüne mağdur kalmış zorunlu olarak fırıldak gibi dönüyor güneş etrafın da ,güneşin emrin den milyarlarca yıldır cıkmamış zorunlu olarak dönüyor..
Dünya güneş ve diğer gezegenlerin umrunda değilken bu gezegenin icinde yasayan bizim gibi minnacık organizmaları kim takar o kadar aciziz ki güneşi geçtim bütün yıldızları emrimize alıp egolarımızı tavan yapmışız :)
Biz kumsalda ki trilyonlarca kum tanesinden birisi icinde yasiyoruz o kum tanesi ertesi gün yok olduğun da kumsal bundan hic bir sekilde etkilenmeyip var olmaya devam edecek iste varlık icinde ne kadar yok olduğumuzun kanıtıdır bu..
Dağlar hakkın da ki ayeti aksama yorumlarız pampa tablet elimde kahvaltı masasın da olmuyor bu işler :D
Pampa senin yorumun doğrudur. Bilimsel çaıdan insan denen canlıda güneşi ayı kontrol edebilecek güç kuvvet yok. Fakat o güneş o ay o yıldızlar arası sistem öyle bir insanın emrinde ki, Dünya isimli gezegen üzerinde canlı hayatın yeşermesi devam etmesini sağlıyor. Bu şekilde insanın emrinde odluklarından bahsediliyor... Düşünmek idrak etmek gerek...
NASA hala Dünya gibi başka bir gezegen bulamadı. Bir felaket olsa gemilerimiz olsa dahi sığınabileceğimiz bir baka gezegen yok bildiğimiz kadarıyla şu ana kadar bilinen...
U.Sadıkoğlu
28.10.2014, 00:14
UJHMhaZ1Prg
U.Sadıkoğlu
28.10.2014, 00:44
213ynnnNYFQ
Videoları tamamen bilimsel amaçlı koyuyorum.
muhteva arkadasa bisey sormak istiyorum
yazdiklarini pek okumadim ama dogru anladiysan sen atheistten cok agnostiksin, dogrumu?
türkiyede bu ikisi pek ayrilmiyor biliyorum, ama avrupada insanlar kendini daha acik aciklamayi gereksiniyor
son olarakda bu muhabbeti uzatarak nereye varilmaya calisildigini bilmek isterdim, sürdüren iki tarafdanda, tabiiki kendileride biliyorsa
birde mehmet piskin icin ne düsünüldünü sizin tarafinizdan zahmet olmasa ögrenmek isterdim?
bu meraki icimde uyandirdiniz
U.Sadıkoğlu
28.10.2014, 11:38
muhteva arkadasa bisey sormak istiyorum
yazdiklarini pek okumadim ama dogru anladiysan sen atheistten cok agnostiksin, dogrumu?
türkiyede bu ikisi pek ayrilmiyor biliyorum, ama avrupada insanlar kendini daha acik aciklamayi gereksiniyor
son olarakda bu muhabbeti uzatarak nereye varilmaya calisildigini bilmek isterdim, sürdüren iki tarafdanda, tabiiki kendileride biliyorsa
birde mehmet piskin icin ne düsünüldünü sizin tarafinizdan zahmet olmasa ögrenmek isterdim?
bu meraki icimde uyandirdiniz
Öncelikle selamlar.
Yapılan tartışmayı İslamiyet'e tabi olan bir insan için uzatma kavramı yanlıştır. Zira İslamiyet'i tebliğ etmek her Müslüman'ın görevlerindendir. Bunu sadece reel alanda değil sanal alandada gerçekleştirebilmeliyiz kısacası teknoloji çağında teknolojiyi İslamiyet'le perçinlemeliyiz.
Konuya tartışmayı uzatmamak adına daha mesaj yazmayacaktım fakat argümanlar çoğaldıkça kendimde konuya müdahil olma isteği uyandı. Karşı tarafın konuyu uzatması insani bir ihtiyaçtan yani vicdanında kendini devamlı olarak aklama isteğidir, psikolojideki tam manasıyla karşılığı budur.
Kuran-ı Kerim gibi muhteşem bir kitabı nasıl olurda insanlar inkar ederler buna şaşırıyorum. Geçmişten ve gelecekten haber vermiş ve benzerini bırak ona yaklaşacak seviyede bir kitap dahi yazılamamış olan Kuran-ı Kerim'den bahsediyoruz.
Selim Turan
28.10.2014, 20:16
son olarakda bu muhabbeti uzatarak nereye varilmaya calisildigini bilmek isterdim, sürdüren iki tarafdanda, tabiiki kendileride biliyorsa
Neleri yazdığımız/konuştuğumuz ve neden bu konunun sizin deyiminizle uzadığı mesajların içeriği görülürse kolaylıkla anlaşılabilinir... Ayrıca bu başlık bunun için var bu muhabbetler için... Olayı sadece Uzaylı var mı yok mu çerçevesine sığdırmayalım...
ben şahsen karşı taraf olan Pampam Muhteva'nın dünya/evren görüşüne saygılıyım. Her hangi bir art niyet negatif düşünce beslemiyorum. Olayın kavagaya dönüşeceğinden mi korkuyorsunuz yoksa. :)
Şimdi anlamadım ben mi ne düşünüyorum Mehmet Pişkin hakkında? İntihar edenin dindeki konumu bellidir. Büyük Günahlardan birisi daha ne diyeyim ki...
beratika
28.10.2014, 21:19
Bu başlığı hiç farketmemişim hazır bu kadar bilim insanını görmüşken sorularımı sorayım:
1-Evrende dünyadan başka gezegende elbette diğer gezegenlerde canlılar olabilir o gezegenin koşullarına uyan bunun ispatı da yine dünyadır bence 300 C ye kadarki koşullarda yaşayabilen arkelerin bu koşullarda DNA larının yapılarının nasıl bozulmadığı hala çözülememiştir.Fakat burada sorulacak asıl şey,bu canlılar hayvanlar kadar gelişmiş organizma olabilir mi ve insan gibi düşünebilirler mi?
Filmlerde hep Uzaylı düşünebilen canlılar insanlardan ileri gösterilmiştir,geri kalmış olamazlar mı?
Ayrıca uzaydan gelen tempolu dalgaları alabilecek aletin olduğu bir proje vardı onda da birşey yok galiba?
2-Hücre bölünme zamanının geldiğini nasıl anlamaktadır?Hücrenin aklı mı var da artık bölüneyim falan diyor?
Teşekkürler.
@Selim; Ayın dünyan'ın etrafın da döndüğünü ve tutulma evresini anlatan bu çizimler benim söylediğimle çelişmiyor ay altında kökleri olan ve üstü yuvarlak bir dünya'nın etrafında da döner yani ben paylaştığın resimden bu sonucu çıkardım ama bu resimlerin ve açıklamaların'ın orjinaline ulaşıp farklı olduğunu görürsem yine Biruni'yi tebrik ederim tabiki üstelik islama zıt bir bilimsel çalışmayı sürdürdüğünü öğrenirsem 2 defa tebrik ederim :D
Ben isimleri örnek olarak verdim yani o dönem genel kanı bu yöndeydi..
Diğer çizim ise Biruni'nin matematikle ilgili bir çalışmasına ait bilgi kirliliğini bir daha gözden geçir pampacım :)
Sana tavsiyem bu tarz resimleri islami kökenli sitelerden alma çünkü resmi koyuyorlar altına istediklerini uydurup yazıyorlar nasıl olsa kaç kişi arapça bilicek diye düşünüyorlar sanırım bende arapçayı okuyacak kadar iyi bilmiyorum ikinci resimle ilgili bilgiyi yine bilimsel bir siteden aldım..
Orta Çağ ve önceki dönemlere ait Dünya şekli hakkında o dönemin insanları,bilginleri tarafın'dan neler düşünüldüğüne dair bilimsel çalışmalar mevcut bu konu hakkın da resimler vardı ben bulamadığım için kendim benzer bir resim çizdim ben bu resmi şu şekilde de çizebilirdim;
http://i.imgur.com/lD0tEca.png
Böyle çizince gayet top gibi gözüküyor ama bu üstten nasıl göründüğünü anlatıyor :)
Evet o dönem ki İslam bilginlerin'in çalışmalarını takdir ettiğimi söylemiştim kendi yaşadıkları çağ için çok büyük çalışmalar bunlar hatta o dönem Biruni gibi bir bilgin batıdan bile zor çıkmıştır ama abartarak değil ne yazık ki islami ekol bu çalışmaları öyle bir abartıyor ki yok Newton dan önce şunu buldular,Atom bombasını ilk önce islam alimleri buldu yok mikrobu ilk önce Akşemsettin buldu..
Aslında onlara hak veriyorum günümüz de yaşadıkları geri kalmışlığın verdiği baskıyla herşeyi sahiplenmek istiyorlar :)
Belki İslam bilginleri hakkın da çok ayrıntılı bilgi sahibi değilim ancak onların bir çoğunu araştırır ve değer veririm hatta El-Cezeri'nin 800 yıl önce yazdığı Olağanüstü mekanik aletler ile ilgili kitabın'ın orjinalin den kopyasına çevrilmiş halini dünyan'ın parasını verip satın aldım bu kitabın orjinali Topkapı sarayın da yani yazarken sallamıyorum sadece internet te yazan herşeye güvenmeyip kaynağını sorguluyorum :)
Ayrıca bahsettiğim bu İslam bilgini günümüz robot ve bilgisayar teknolojisi'nin mucidi ve atası oalrak gösterilir tabi yine epey abartılmış bir ifade olsada biraz haklılık payıda yok değil :)
Bu kitapta ne tür mekanik alet çizimleri olduğunu merak ediyorsan bu linkten kitaba göz gezdirebilirsin;
Not: Kitapta ki insana benzer çizimlerin hepsi aslında robot çalışmalarıdır yaptığı robotları suyla çalıştırıyor ve bunları nasıl yaptığını analtıyor bu kitap'ta.
http://www.ebuliz.com/ebuliz22.swf
Pampa senin yorumun doğrudur. Bilimsel çaıdan insan denen canlıda güneşi ayı kontrol edebilecek güç kuvvet yok. Fakat o güneş o ay o yıldızlar arası sistem öyle bir insanın emrinde ki, Dünya isimli gezegen üzerinde canlı hayatın yeşermesi devam etmesini sağlıyor. Bu şekilde insanın emrinde odluklarından bahsediliyor... Düşünmek idrak etmek gerek...
NASA hala Dünya gibi başka bir gezegen bulamadı. Bir felaket olsa gemilerimiz olsa dahi sığınabileceğimiz bir baka gezegen yok bildiğimiz kadarıyla şu ana kadar bilinen...
Bunu es geçmişim yapma dostum Dünya benzeri onlarca gezegen bulundu ama ne varki oraya bugün kü teknoloji ile ulaşamıyoruz hatta Dünya'nın 4-5 misli büyüklüğün de gezegenler keşfedildi..
Atmosfer yapısı,sıcaklık ölçüleri tıpatıp bizim gezegenimiz gibi hatta bir gezegen var sıcaklığı sürekli 22 dereceler de yazın 40 derece de pişme derdi yok kışın donup üşüme derdi yok yani bizim gezegene 5 çeker rahatlıkta gerçi kar,kış yoksa ben gitmem oraya :D
Onlarda tıpkı Dünya gibi milyarlarca yıl süren evreler sonucu kendi yıldızına bulunan uzaklığına göre yani tamamen tesadüfen hayatın oluşmasını sağladı büyük ihtimal yani o gezegenler de %99 canlı vardır ama insan gibi zeki varlıklar mı var yoksa daha az zeki olan hayvanlar mı yaşıyor orası meçhul..
Dünya'nın yıldızımıza olan uzaklığı yani güneşe olan uzaklığı canlılık için yeterli düzeyde olması sonucu bundan 3.8 milyar yıl önce ilk canlılar evrildi bu tamamen güneş ile aramızda ki tesadüfi uzaklıkla alakalı bir durum yani öyle emrimize verilen bir şey yok ne yazık ki :)
Düşünmek ve idrak etmek eğer somut deliller üzerine olursa bir anlam ifade edebilir..
muhteva arkadasa bisey sormak istiyorum
yazdiklarini pek okumadim ama dogru anladiysan sen atheistten cok agnostiksin, dogrumu?
türkiyede bu ikisi pek ayrilmiyor biliyorum, ama avrupada insanlar kendini daha acik aciklamayi gereksiniyor
son olarakda bu muhabbeti uzatarak nereye varilmaya calisildigini bilmek isterdim, sürdüren iki tarafdanda, tabiiki kendileride biliyorsa
birde mehmet piskin icin ne düsünüldünü sizin tarafinizdan zahmet olmasa ögrenmek isterdim?
bu meraki icimde uyandirdiniz
Agnostik olanlar Tanrı'nın var olup olmadığın'ın asla bilinemeyeceğini savunan kesimdir yine bu kesim evren'in nasıl oluştuğun'un bilimsel olarak açıklanamayacağını savunurlar..
Ben ikisine de katılmıyorum bilim evren'in nasıl oluştuğu hakkın da bütün bilgilere sahip olmasa da mantıklı ve yeterli düzeyde açıklama ve delil sunabiliyor ve bu bilgileri devamlı araştırarak çoğaltıyor yani yerinde saymıyor onun için ben bilimin yakın ya da uzak geçmişte evren'in nasıl oluştuğunu daha detaylı bir şekilde tesbit edip açıklayacağına inanıyorum..
Tanrın'ın var olmadığına dair bilimsel olarak çok fazla kanıt bulunuyor sadece evrim ve jeoloji bilimleri bu konu hakkın da bana göre yeterli hatta yeterli den daha fazla bilimsel kanıt sunuyor..
Bu bilimsel çalışmaları araştırıp gördüğümüz vakit Tanrıya gerek olmadığını görüyoruz..
İnsan'ın ilk atası evrim karşıtı insanların ve dini kesimlerin dillendirip hatta alaya alarak söylediği gibi maymun yahut daha geniş ifadeyle primat falan değildir yine "ilk önce bir hücre oluştu sonra diğerleri onu izledi ve bu şekilde önce organlar daha sonra insanlar ve hayvanlar milyonlarca yıl içinde oluştu tarzı" açıklamalar yine evrim karşıtı insanların uydurduğu tamamıyla masaldan ibaret uydurmalardır :)
İnsanların ve tüm canlıların ortak ve ilk atası Koaservatlar'dır ve günümüz'den 3.8 milyar yıl önce bu canlıların ilk izlerine rastlanır..
Oda neyin nesi nereden çıktı biz evrimi ilk önce bir hücre oluştu sonra vs.. şeklinde biliyorduk diyorsanız eğer zaten evrim hakkın da hiç bir şey bilmiyorsunuz demektir..
Ben bunu burada saatlerce yazsam da anlatıp bitiremem onun için evrim konusu hakkın da başka bir başlık açıcam zaten..
Mehmet pişkin intihar etmeden önce cesedimi gömmeyin iskeletimle çocuklar oynasın vs saçma sapan şeyler söylemiş ateist olmak kendi canına kıymayı ve bu tarz saçma düşüncelere kapılmayı gerektirmediği gibi uzaktan yakın dan ilgisi olamaz o yüzden bu şahsın yaptığını doğru bulmuyorum..
Tartışman'ın uzaması aslında bu seviye olduğu sürece bence sakıncalı değil her iki tarafta kendi görüşünü saygı sınırları içinde dilediği kadar ifade edebilmeli..
Bu başlığı hiç farketmemişim hazır bu kadar bilim insanını görmüşken sorularımı sorayım:
1-Evrende dünyadan başka gezegende elbette diğer gezegenlerde canlılar olabilir o gezegenin koşullarına uyan bunun ispatı da yine dünyadır bence 300 C ye kadarki koşullarda yaşayabilen arkelerin bu koşullarda DNA larının yapılarının nasıl bozulmadığı hala çözülememiştir.Fakat burada sorulacak asıl şey,bu canlılar hayvanlar kadar gelişmiş organizma olabilir mi ve insan gibi düşünebilirler mi?
Filmlerde hep Uzaylı düşünebilen canlılar insanlardan ileri gösterilmiştir,geri kalmış olamazlar mı?
Ayrıca uzaydan gelen tempolu dalgaları alabilecek aletin olduğu bir proje vardı onda da birşey yok galiba?
2-Hücre bölünme zamanının geldiğini nasıl anlamaktadır?Hücrenin aklı mı var da artık bölüneyim falan diyor?
Teşekkürler.
Gezegen koşulları derken neden kendi Dünyamız ile kıyaslıyoruz yani illaki oksijen olacak sıcaklık yahut soğukluk uygun olacak yoksa hayat'ta canlılık oluşamaz diye düşünmek bence son derece yanlış..
Nasa 2-3 yıl kadar önce bir gün "Yarın çok önemli bir şeyi açıklayacağız bunun için basın toplantısı düzenleyeceğiz" diye açıklama yapmıştı bunu duyunca bende dahil pek çok insan heyecana kapılıp en sonun da uzay da başka canlıların olduğuna dair açıklama yapacaklar diye düşünmüştük..
Oysa bu basın açıklamasın da Nasa yetkilileri Amerikan'ın bir eyaletin de arsenik kaplı bir kurumuş nehir'de yaptıkları araştırma da arsenik içinde yaşayan bir bakteri keşfettiklerini ve bu canlın'ın diğer canlılar dan farklı olarak Dna'sı na arseniği de ekleyip kopyalayabildiğini açıklamıştı..
Dünyada ki bütün canlılar yaşam kaynağı olarak ”karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor ve kükürt”'ü kullanır oysa bu keşif ile beraber bu yaşam halaksına dünyan'ın en ölümcül zehirlerin den birisi olan arsenik'te dahil olmuştu :)
Bu o kadar güçlü bir zehir ki bu bakteri haricin de Dünya da yaşayan hangi canlı buna maruz kalırsa kalsın direk ölür..
Aslında Nasa bu keşifle beraber şu mesajı verdi; "Sadece oksijen,karbon,azot vs olan gezegenler de yaşam olacak diye bir kaide yok etrafı zehirle kaplı en yaşanılmaz sanılan gezegenler de dahi canlılar olabilir"
Bu bence bir alıştırma evresiydi yakın gelecekte öncelikle bizim güneş sistemimiz de ki bakteri türü basit canlıları daha sonra ufo tarzı gözlemlere yönelik açıklamalrı olacaktır..
Başka gezegenler de yaşayan canlıların evrimi eğer bizden önce başladıysa yahut evrim süreçleri bizden daha hızlı ilerlediyse bırak insan gibi düşünmeyi bizden kat be kat daha zeki varlıklarla karşılaşmamız sürpriz olmayacaktır :)
Bence zaten bu tür varlıklar var ve sürekli gezegenimize uğruyorlar..
Uzaylılar filmlerde sürekli bizden ileri uygarlıklar olarak gösterilir çünkü eğer milyonlarca ışık yılı uzaklıkta ki yıldızların dan Dünya'yı işgal etmeye gelmişlerse teknoloji ve zeka olarak bizden çok daha üstün olmaları gerekiyor :)
Ancak şuna da değinelim uzaylılar filmler de sürekli işgalci,saldırgan,barbar tipler olarak gösterilir ben buna katılmıyorum teknoloji ve zeka olarak bizden çok üstün olan varlıklar kültür bakımından da çok ileri olmalılar yani Dünyada ki anlamsız ve ilkel savaşların bu canlıların gezegenlerin de olacağına hiç ihtimal vermiyorum bu tip canlılar savaş gibi ilkel şeyleri çoktan aşmış olmalı..
Tabiki iyi ve kötü her yerde vardır yani bir gün gezegenimizi işgal eden kötü niyetli bir uygarlıkla karşılaşmak ta sürpriz olmaz :)
İkinci sorun'un cevabı hücre'den çok daha eskilere dayanıyor ökaryotlar ve daha ilkel canlıların evrimsel süreci milyonlarca hatta 100 milyonlarca yıl sürdü hücre gibi daha komplike canlılar çok daha sonra oluştu bölünme,çoğalma,üreme ve diğer bir çok özelliklerini bu milyonlarca yıllık çok uzun süreli zaman dilimlerin de evrim süreciyle birlikte nesilden nesile aktarılan bilgilerin birikimiyle kazandılar..
Öncelikle selamlar.
Yapılan tartışmayı İslamiyet'e tabi olan bir insan için uzatma kavramı yanlıştır. Zira İslamiyet'i tebliğ etmek her Müslüman'ın görevlerindendir. Bunu sadece reel alanda değil sanal alandada gerçekleştirebilmeliyiz kısacası teknoloji çağında teknolojiyi İslamiyet'le perçinlemeliyiz.
Konuya tartışmayı uzatmamak adına daha mesaj yazmayacaktım fakat argümanlar çoğaldıkça kendimde konuya müdahil olma isteği uyandı. Karşı tarafın konuyu uzatması insani bir ihtiyaçtan yani vicdanında kendini devamlı olarak aklama isteğidir, psikolojideki tam manasıyla karşılığı budur.
Kuran-ı Kerim gibi muhteşem bir kitabı nasıl olurda insanlar inkar ederler buna şaşırıyorum. Geçmişten ve gelecekten haber vermiş ve benzerini bırak ona yaklaşacak seviyede bir kitap dahi yazılamamış olan Kuran-ı Kerim'den bahsediyoruz.
Neleri yazdığımız/konuştuğumuz ve neden bu konunun sizin deyiminizle uzadığı mesajların içeriği görülürse kolaylıkla anlaşılabilinir... Ayrıca bu başlık bunun için var bu muhabbetler için... Olayı sadece Uzaylı var mı yok mu çerçevesine sığdırmayalım...
ben şahsen karşı taraf olan Pampam Muhteva'nın dünya/evren görüşüne saygılıyım. Her hangi bir art niyet negatif düşünce beslemiyorum. Olayın kavagaya dönüşeceğinden mi korkuyorsunuz yoksa. :)
Şimdi anlamadım ben mi ne düşünüyorum Mehmet Pişkin hakkında? İntihar edenin dindeki konumu bellidir. Büyük Günahlardan birisi daha ne diyeyim ki...
yok aslinda kavga ve tartismayi severim
sahsilesmedigi, cirkinlesmedigi ve belirli bir seviyenin altina inilmedigi sürece cözümün en önemli yoludur.
simdi türkiyede muhteva gibi arkadaslaraz oldugundan aslinda kendisine sunulan meraki anliyorum, yinede yanlis forum ve yanlis baslik oldugunu düsünüyorum
evet kurani kerim gibi bir kitab yok ondandir belki bu baslikda tartisilmasi en azindan benim icin yanlismis gibi geldi,
teoriler ve iddaalar tartisildigi yerde, bizim icin nede olsa islamiyet tartisilinilamaz GERCEK oldugunu düsünürsegik.
Agnostik olanlar Tanrı'nın var olup olmadığın'ın asla bilinemeyeceğini savunan kesimdir yine bu kesim evren'in nasıl oluştuğun'un bilimsel olarak açıklanamayacağını savunurlar..
Ben ikisine de katılmıyorum bilim evren'in nasıl oluştuğu hakkın da bütün bilgilere sahip olmasa da mantıklı ve yeterli düzeyde açıklama ve delil sunabiliyor ve bu bilgileri devamlı araştırarak çoğaltıyor yani yerinde saymıyor onun için ben bilimin yakın ya da uzak geçmişte evren'in nasıl oluştuğunu daha detaylı bir şekilde tesbit edip açıklayacağına inanıyorum..
Tanrın'ın var olmadığına dair bilimsel olarak çok fazla kanıt bulunuyor sadece evrim ve jeoloji bilimleri bu konu hakkın da bana göre yeterli hatta yeterli den daha fazla bilimsel kanıt sunuyor..
Bu bilimsel çalışmaları araştırıp gördüğümüz vakit Tanrıya gerek olmadığını görüyoruz..
İnsan'ın ilk atası evrim karşıtı insanların ve dini kesimlerin dillendirip hatta alaya alarak söylediği gibi maymun yahut daha geniş ifadeyle primat falan değildir yine "ilk önce bir hücre oluştu sonra diğerleri onu izledi ve bu şekilde önce organlar daha sonra insanlar ve hayvanlar milyonlarca yıl içinde oluştu tarzı" açıklamalar yine evrim karşıtı insanların uydurduğu tamamıyla masaldan ibaret uydurmalardır :)
İnsanların ve tüm canlıların ortak ve ilk atası Koaservatlar'dır ve günümüz'den 3.8 milyar yıl önce bu canlıların ilk izlerine rastlanır..
Oda neyin nesi nereden çıktı biz evrimi ilk önce bir hücre oluştu sonra vs.. şeklinde biliyorduk diyorsanız eğer zaten evrim hakkın da hiç bir şey bilmiyorsunuz demektir..
Ben bunu burada saatlerce yazsam da anlatıp bitiremem onun için evrim konusu hakkın da başka bir başlık açıcam zaten..
Mehmet pişkin intihar etmeden önce cesedimi gömmeyin iskeletimle çocuklar oynasın vs saçma sapan şeyler söylemiş ateist olmak kendi canına kıymayı ve bu tarz saçma düşüncelere kapılmayı gerektirmediği gibi uzaktan yakın dan ilgisi olamaz o yüzden bu şahsın yaptığını doğru bulmuyorum..
Tartışman'ın uzaması aslında bu seviye olduğu sürece bence sakıncalı değil her iki tarafta kendi görüşünü saygı sınırları içinde dilediği kadar ifade edebilmeli..
bilimin tarihdeki en büyük ismi einstein bilen en büyük calismalarindan birinin altina allahu akber yazdigindan hic bilime girmek istemem
bir sözü daha einsteinin, gercegi ögrenene kadar bu verilerlen devam edecegiz cünkü bu verilerlen üretimlerimiz calisiyor, ne zaman calismasa yeni veriler kullanima aliriz.
ben senin gibi dini azinlikda yasiyorum, ondan düsündüklerini yada bildigini düsündüklerini paylasmak istedigin hissiyati anlarim
bende eskiden yapardim, papaslan bilen dini tartisma yaptigim olduydu, komik bir gündü, adam bana isa(as) kanini(sarap) ikram etti, gülmeden kirilmisdim, ve papasa draculayi nasil zihinlerinde ürettiklerinin sirrini cözmüs oldugumu anlatmisdim
neyse
hadi kolay gelsin
oflubektas
29.10.2014, 13:03
Agnostik olanlar Tanrı'nın var olup olmadığın'ın asla bilinemeyeceğini savunan kesimdir yine bu kesim evren'in nasıl oluştuğun'un bilimsel olarak açıklanamayacağını savunurlar..
Ben ikisine de katılmıyorum bilim evren'in nasıl oluştuğu hakkın da bütün bilgilere sahip olmasa da mantıklı ve yeterli düzeyde açıklama ve delil sunabiliyor ve bu bilgileri devamlı araştırarak çoğaltıyor yani yerinde saymıyor onun için ben bilimin yakın ya da uzak geçmişte evren'in nasıl oluştuğunu daha detaylı bir şekilde tesbit edip açıklayacağına inanıyorum..
Tanrın'ın var olmadığına dair bilimsel olarak çok fazla kanıt bulunuyor sadece evrim ve jeoloji bilimleri bu konu hakkın da bana göre yeterli hatta yeterli den daha fazla bilimsel kanıt sunuyor..
Bu bilimsel çalışmaları araştırıp gördüğümüz vakit Tanrıya gerek olmadığını görüyoruz..
İnsan'ın ilk atası evrim karşıtı insanların ve dini kesimlerin dillendirip hatta alaya alarak söylediği gibi maymun yahut daha geniş ifadeyle primat falan değildir yine "ilk önce bir hücre oluştu sonra diğerleri onu izledi ve bu şekilde önce organlar daha sonra insanlar ve hayvanlar milyonlarca yıl içinde oluştu tarzı" açıklamalar yine evrim karşıtı insanların uydurduğu tamamıyla masaldan ibaret uydurmalardır :)
İnsanların ve tüm canlıların ortak ve ilk atası Koaservatlar'dır ve günümüz'den 3.8 milyar yıl önce bu canlıların ilk izlerine rastlanır..
Oda neyin nesi nereden çıktı biz evrimi ilk önce bir hücre oluştu sonra vs.. şeklinde biliyorduk diyorsanız eğer zaten evrim hakkın da hiç bir şey bilmiyorsunuz demektir..
Ben bunu burada saatlerce yazsam da anlatıp bitiremem onun için evrim konusu hakkın da başka bir başlık açıcam zaten..
Mehmet pişkin intihar etmeden önce cesedimi gömmeyin iskeletimle çocuklar oynasın vs saçma sapan şeyler söylemiş ateist olmak kendi canına kıymayı ve bu tarz saçma düşüncelere kapılmayı gerektirmediği gibi uzaktan yakın dan ilgisi olamaz o yüzden bu şahsın yaptığını doğru bulmuyorum..
Tartışman'ın uzaması aslında bu seviye olduğu sürece bence sakıncalı değil her iki tarafta kendi görüşünü saygı sınırları içinde dilediği kadar ifade edebilmeli..
Muhteva kardeş;
Önce kökler ve ekler... Rica etsem şunları doğru ayırır mısın ? Okumak çok zorlaşıyor.
Bir de şu Allah'ın yokluğunun kanıtlanması nasıl oluyor acaba ? Hem de YOKLUĞU evrim ve jeoloji kanıtlamış. Benim bildiğim evrim teorilerinin en bilinen ve en sistematiğinin babası olan Charles Darwin, meşhur "Türlerin Kökeni" eserinde canlı türlerini 6'ya düşürür, insan ve maymunun aynı kökenden geldiğini iddia eder ve bu "6 kök türü" de "Allah yaratmıştır" der. Yani Darwin de Allah'a inanıyordu. Jeoloji konusunda neredeyse hiç bilgim yok ama jeologların amacı yeri ve katmanları incelemek. Bunun üstadları arasında eminim ateisti de olur, deisti de, dindarı da... Ha Kuran'da göğün 7 katmandan olduğu iddia ediliyordu, mevcut jeolojide ise 5 katmandan bahseder ama mesele farklı... Ayrıca "Varlığı" iddia edene "kanıtla" denmesini anlarım da, yaratıcının zaten gözle görülmediği iddia edildiğinde, temeli deney/ gözlem, tez/antitez olan bilimler bunun yokluğunu nasıl kanıtlayacak?
Cahillerle münakaşa etmeyiniz. Hele mürtedlerle hiç etmeyiniz. Onlara yapılacak muamele bellidir.
----------
Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, "Bu (Kur'an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil" derler. En'am 25
Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. Bakara 6
Biz onların kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi (mucize geldikten sonra da inanmazlar) ve yine onları azgınlıkları içinde bırakırız da bocalar dururlar. En'am 110
@Selçuk
Hiç bir bilim insanı yaptığı bilimsel çalışma'nın altına Allahu Ekber yazmaz çünkü dine inanan bir bilim insanı bile yaptığı bilimsel çalışmalara dini bulaştırmaz ikisini sürekli ayrı tutar.
Kaldı ki Einstein gibi hiç bir Dine inanmayan Agnostik bir insan İslami bir terim olan Allahu Ekberi yaptığı bilimsel çalışma'nın altına nasıl yazabilir tamamen uydurma daha ötesi iftira olmuş bu..
Einstein pek çok röportaj ve mektubun da Dinlerin çocukça ve batıl inançlar olduğunu açıkça belirtmiştir kendisi hiç bir dine ve o dinlerin tasarladığı yaratıcılara inanmıyordu.
Einstein'in Tanrı ve Dinler konusun da bir kaç sözü;
"Bir kişisel Tanrı anlayışı bana oldukça yabancıdır ve hatta safça görünüyor. Ama kelimenin bildik anlamı içinde bir Freethinker da değilim çünkü görüyorum ki, bu, esas olarak salt saflık içeren batıl inanca karşıt olmaktan beslenmiyor. Hissiyatım, doğa yasaları olarak formüle etmeye çalıştığımız Evrenin derin uyumunu anlamak için insan zinhinin yetersizliğinin bilincine sahip olduğum ölçüde dinseldir."
Kaynak: Albert Einstein in a letter to Beatrice Frohlich, December 17, 1952; Einstein Archive 59-797; from Alice Calaprice, ed., The Expanded Quotable Einstein, Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 2000, p. 217.
"Bir kişisel Tanrı anlayışı benim ciddiye alamayacağım antropolojik bir kavramdır."
Kaynak: Albert Einstein, 1947; from Banesh Hoffmann, Albert Einstein Creator and Rebel, New York: New American Library, 1972, p. 95.
"İnsanın ölümsüzlüğüne inanmıyorum ve etiği, gerisinde insanüstü hiçbir otoritenin olmadığı sadece insani bir kaygı olarak görüyorum."
Kaynak: Albert Einstein, letter to a Baptist pastor in 1953; from Albert Einstein the Human Side, Helen Dukas and Banesh Hoffman, eds., Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 1981, p. 39.
@Oflubektaş
Darwin Evrim kuramı'nın babası değildir ilk önce bunu öğrenmelisiniz Evrim kuramını ilk olarak milat'tan önce 540-610'lu yıllar da yaşamış olan Anaxsimander ortaya atmış ve üzerinde çalışmalar yapmıştır dahası ondan önceki dönemler de yaşayan Empedokles canlılığın varolması için doğaüstü bir güce gerek olmadığını açıklamıştır.
Darwin ise 1800'lü yılların meşhur Jeoloğu Charles Lyell'in ortaya attığı evrimsel jeolojik gelişmeleri inceleyip bunları destekleyen ve ilerleten pek çok çalışmaya imza atarak Evrim kuramın da adını duyurmuştur..
Charles Darwin Dindar bir ailen'in çocuğuydu yani küçükken dindar olduğu doğrudur ancak Evrim kuramı ile ilgilenmeye başladıktan sonra sahip olduğu Hristyan inancından soyutlanmıştır hatta bu ailesini çok üzmüştü..
Türlerin Kökeni kitabında da hiç bir şekilde yaratıcı bir kavram dan bahsetmez üzerine basarak tekrar söylüyorum Ateist yahut Agnostik bilim adamalrını bırakın inancı olan bir bilim adamı dahi bilimsel kitapların da hiç bir zaman yaratıcı olgusun dan bahsetmez internet'te bu tarz bir çok asparagas yazı mevcut bunlara itibar etmek yerine 9-10 tl verip Türlerin kitabı alıp okusaydınız keşke..
Dahası kitabın da böyle bir şeyden bahsetseydi bile bu günümüz için bir anlam ifade etmezdi çünkü Darwin yaklaşık 150 yıl önce yazdı bu kitabı o günün bilimi ve teknoloji ile bugün arasın da uçurum var ogünler henüz ilk canlılığın ne olduğu nasıl oluştuğu hakkında bir fikir yoktu bugün bunların hepsi biliniyor..
Zaten Darwin'in amacı hiç bir zaman Tanrı inancını yok etmek değildi bu deha insan ömrünü bilime adadı hasta yatağında bile kitap yazdı kendisine "Tanrıyı öldürüyor" diyen koyu Hristyan kitleyi de hiç bir zaman kale almadı..
Darwin'in Tanrı ve Dinler hakkın da bazı sözleri;
"Benim dinsel inancım belirsiz: Evrene körlemesine bir şansın eseriymiş gibi bakamıyorum ama ‘akıllı bir tasarım’ olduğuna dair bir delil de göremiyorum.” (Joseph Hooker’a mektup, 12 Temmuz 1870)
“İnsanın içinden gelen bir imanla Tanrı veya Ezeli Sebep olması gerektiğine inanıyor olmasının nasıl olup da ‘gerçekten güvenilir bir delil’ olabileceğine bir türlü aklım ermiyor.
(Francis Abbot’a mektup, 6 Eylül 1871)
"Kendimi, her şeye gücü yeten ve çok sevgili olan bir Tanrı'nın, nasıl olur da tırtıl yavrularının vücutlarına yumurtalarını bırakarak onların canlılığıyla beslenen parazitleri nasıl olup da yarattığına inandıramıyorum." (Kaynak: Evrim ağacı)
Jeoloji hakkında bilgin olmadığı zaten anlaşılıyor Evrim ve Jeoloji bilimleri tırnak ve et gibi birbirine bağlıdır..
Jeoloji olmadan evrimsel kalıntılara ulaşmak mümkün olmazdı ayrıca Dünya literatüründe ki en sağlam evrim kanıtların dan birisi de Jeoloji bilimiyle açıklanan katmanlar arası fosil ve kemik bulgularıdır..
Yeryüzüne en yakın katmanlar da günümüze en yakın canlıların kafataslarına ve kemiklerine ulaşılır katmanlar aşağıya doğru ilerledikçe kafatasları ve kemik,fosil bulguları günümüz canlıların dan giderek uzaklaşır ve nesli tükenmiş milyonlarca yıl önce yaşamış canlılara ait bulgulara rastlanır..
Ve bugüne kadar hiç bir katman da aynı anda bir insan kafatası ile Homosapiyen kafatası yahut bir dinozor kafatası ile bir mamut kafatası aynı katman da bulunmamıştır..
Bu da katmanlar arasın da milyonlarca yıllık zaman farkı olduğunu ortaya koyar sadece bu bilgi dahi evrimi ispat etmeye yettiği gibi Dini inançları çürütmeye yeterlidir..
Burada ben Tanrı'nın yokluğunu kanıtlamaya çalışmıyorum kimse yok olan bir şeyin yokluğunu kanıtlamaya çalışmaz bu zaten mantıksız olur :)
Ben bilimsel bulguların Tanrıya gerek olmadığını ortaya çıkardığını söyledim çünkü bilimsel bulgular yaratılış masalını çürütüyor..
@okg_53
Dini baskı geleneğini sürdürerek burada konuşmak,tartışmak isteyen insanları hangi sıfatla engellemeye çalışıyorsun..? Utanmasanız insanların ağzına bant çekersiniz siz, isteyen istediğini sorar konuşur burası cami değil sende kimsen'in ağası,imamı falan değilsin haddini ve yerini bil..!
Konuşmalarımız da hakaret yahut yanlış başka bir şey olsaydı yöneticiler müdahale ederdi sanamı düştü milleti susturmak..!
Benim burada cevap veremeyeceğim hiç bir soru yok hangi soruya cevap vermemişim..?
İnandığın tanrı benim ağzımı,kalbimi,kulaklarımı mühürlediyse benle derdin ne git bunları yapan Tanrına hesap sor sorabiliyorsan :)
Okumaktan ve bilimden bi haber olduğunuz yetmediği gibi birde bizleri kendiniz gibi dini siteler den kopyala yapıştır yapan tiplerden sanıyorsunuz yazık şu halinize acıyorum.
Bir daha hakaretvari konuşursan ağzının payını daha sert alırsın hadi şimdi ikile..!
Selim Turan
29.10.2014, 19:02
Muhteva pampa Biruni'nin yukarıda alıntıladığım çizimlerinden Küre (Daire çember silindir değil) Küre çizimleri yaptığını yazdım. Sen hala ısrarla Silindir veya altında kök olan daire diye ısrarla savunmaya devam ediyorsun. Bunun neresi bilimsel cevap neresinde bilimsel yaklaşım var anlamıyorum. Bilim tek ışık gösterenim diyen sen,, ama adam orada küre çizimi koymuş hala ben ne diyorsamo diyorsun. okg_53'ün dedikleri gibi davranma lütfen :D :D :D
Aynı anda din adamı olan bu bilim insanları Gazali, Biruni ve daha niceleri Dünyayı ayı ve güneşi boşlukta hareket eden Küre olarak tasvir ettiklerini pek zahmet edipi bakmamış incelememiş araştırmamışsın.
Ama Batının yani Kilise'nin Dünya görüşünün Orta çağın evrensel görüşüymüş gibi burada bakın din, bilimi ve araştırmacıları olan herkesi yargılıyor cezalandırıyordu deyip en ince ayrıntısına kadar araştırmışsın. 10 yılı aşkın İslam öğrenimine ise ne yazık ki evet ne yazık ki bu açıdan bilerek veya bilmeyerek aynı objektifle yaklaşmadığın ortaya çıkıyor. Biruni ve Gazali'nin Yani İslam dünyasının evet Batı Galileo ve Kopernik'i yargılamadan çok önce bu bilimsel gerçekleri ortaya koyup dünyanın evrensel gelişimie katkıda bulunduklarını yeni öğrenmen beni dehşete düşürüyor. Ama hala reddediyorsun bunada ayrı bir dehşetle şaşırıyorum.
Hep benmi dehşete kapılacam biraz da sen kapıl pampa :D
Simdi evde ki İmamı Gazali'nin İhyau Ulumid Din adlı kitabın'ın resmini cekip atıcam daha bi dehşete kapılacaksın :D
Bunları yeni öğrenmiyorum 4 yıl önce müslüman iken islam bilginleri hakkın da blog bile açtım ben Biruni hakkında da o zamanlar internet ten okumuştum bunları daha sonra internette ki bilgilere itibar etmemeye başladım şüpheciyim ben öyle bir resimle, yazıyla hiç bir şeyi kabul etmem kaynagına inerim.
Bilimin temel kuralıdır bu bir şey hakkın da 99 delil 1 zıt delil varsa o şey kabul edilmez ve hipotez olarak kalır.
Simdi elimde Gazali'nin kitabı var bunda küre çizimi yok ama Biruni'nin kitabı yok internet te ki resim ve bilgilere güvenmiyorum en kısa sürede bu konuyu araştırıp gerçek'ten küre cizimi olup olmadığını bunun dünya ile ilgisi olup olmadığını öğrenicem eğer senin dediğin gibi çıkarsa tabiki diretmicem bu bağnazlık olur zaten :)
Ancak sonuç ne olursa olsun bu Kuran da ki dünya tarifini degistirmez sadece Biruni nin Kurana rağmen bu bilimsel çalışmaları yaptığını gösterir
Fanatik34
30.10.2014, 05:05
Her düzenli şeyin bir Düzenleyicisi bulunur. Su Dünya´da yoktan var olup bulunan herhangi bir cisim, canli vs varmidir?
Allah´in varligina gelelim, kimilerine göre yok (herkes düsünce de serbest)..ufak bir örnek:
Hz. Ali'ye (r.a), birisi geldi. Adam, ölümü, tekrar dirilmeyi, ahirette hesabı, cenneti ve cehennemi inkar ediyordu. Hz. Ali'ye:
"Ya Ali, siz müslümanlar ölüme ve ölüm ötesine inanıyorsunuz; biz ise inanmıyoruz. Siz cehennemden kurtulmak, cennete girmek için bir sürü ibadet ediyor, mal harcıyor, zahmete giriyorsunuz. Bu zahmet değer mi? Hem ölümden sonra tekrar dirilmenin olacağı ne malum?" diye sordu.
Hz. Ali (r.a) adamı sükunetle dinledi, sonra ona şu cevabı verdi:
"Evet, ölümden sonra dirilmek, hesaba çekilmek, cennete veya cehenneme girmek, ya senin dediğin gibi yoktur; ya da bizim dediğimiz vardır. Önce senin dediğinin doğru olduğunu düşünelim. Ölümden sonra ahiret hayatı yoksa, seninle biz aynı durumdayız. Sana da yok bize de yok. Bu arada bizim Yüce Allah için kıldığımız namazların, yaptığımız ibadetlerin, hayır ve iyiliklerin, güzel ahlakın, verdiğimiz zekat ve sadakaların bize bir zararı olmaz. Ama, ya ahiret varsa, bizim dediğimiz doğru çıkarsa, senin hâlin nice olur?" diye sordu.
Gerisi size kalmis...
@Selçuk
Hiç bir bilim insanı yaptığı bilimsel çalışma'nın altına Allahu Ekber yazmaz çünkü dine inanan bir bilim insanı bile yaptığı bilimsel çalışmalara dini bulaştırmaz ikisini sürekli ayrı tutar.
Kaldı ki Einstein gibi hiç bir Dine inanmayan Agnostik bir insan İslami bir terim olan Allahu Ekberi yaptığı bilimsel çalışma'nın altına nasıl yazabilir tamamen uydurma daha ötesi iftira olmuş bu..
Einstein pek çok röportaj ve mektubun da Dinlerin çocukça ve batıl inançlar olduğunu açıkça belirtmiştir kendisi hiç bir dine ve o dinlerin tasarladığı yaratıcılara inanmıyordu.
Einstein'in Tanrı ve Dinler konusun da bir kaç sözü;
"Bir kişisel Tanrı anlayışı bana oldukça yabancıdır ve hatta safça görünüyor. Ama kelimenin bildik anlamı içinde bir Freethinker da değilim çünkü görüyorum ki, bu, esas olarak salt saflık içeren batıl inanca karşıt olmaktan beslenmiyor. Hissiyatım, doğa yasaları olarak formüle etmeye çalıştığımız Evrenin derin uyumunu anlamak için insan zinhinin yetersizliğinin bilincine sahip olduğum ölçüde dinseldir."
Kaynak: Albert Einstein in a letter to Beatrice Frohlich, December 17, 1952; Einstein Archive 59-797; from Alice Calaprice, ed., The Expanded Quotable Einstein, Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 2000, p. 217.
"Bir kişisel Tanrı anlayışı benim ciddiye alamayacağım antropolojik bir kavramdır."
Kaynak: Albert Einstein, 1947; from Banesh Hoffmann, Albert Einstein Creator and Rebel, New York: New American Library, 1972, p. 95.
"İnsanın ölümsüzlüğüne inanmıyorum ve etiği, gerisinde insanüstü hiçbir otoritenin olmadığı sadece insani bir kaygı olarak görüyorum."
Kaynak: Albert Einstein, letter to a Baptist pastor in 1953; from Albert Einstein the Human Side, Helen Dukas and Banesh Hoffman, eds., Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 1981, p. 39.
einstein hersey oldugunu söyleye bilirsin ama kesinlikle agnostiker degildi
müslümanda degildi
inancini uygulamayan ama israel devletini olusunu destekleyen yahudiydi.
1952de israel cumhurbaskanligi adama teklif edildi
ayrica tel aviv onur halkindan bir, ve jerusalem universitesini kuranlardan
tabiiki red etti cünkü ozaman opus dei e katilmisdi bilen
http://www.freimaurerei.de/index.php?id=38
„A knowledge of the existence of something we cannot penetrate, of the manifestations of the profoundest reason and the most radiant beauty, which are spam accessible to our reason in their most elementary forms—it is this knowledge and this emotion that constitute the truly religious attitude; in this sense, and in this alone, I am a deeply religious man.“ albert einstein
tabiiki hayatinda isi düsünmek , tezler yaratan insanlar ,dünyayi baska gözlerlen gören insanlar, nezaman hangi ikilemde neyi söyledigi cok önemli
senin yazdiklarinida söylemisdir benimkileride sonuc olarak opus dei in parcasi olarak öldü.
ben sana budizm buddha icin yazdigi seylerde gösterebilirim
anlamissinizdirki böyle yarsilardan sikilan biriyim, ondan son sözü size birakiyorum
saygilarimlan
oflubektas
30.10.2014, 10:01
Tanrın'ın var olmadığına dair bilimsel olarak çok fazla kanıt bulunuyor sadece evrim ve jeoloji bilimleri bu konu hakkın da bana göre yeterli hatta yeterli den daha fazla bilimsel kanıt sunuyor..
@Selçuk
@Oflubektaş
Darwin Evrim kuramı'nın babası değildir ilk önce bunu öğrenmelisiniz Evrim kuramını ilk olarak milat'tan önce 540-610'lu yıllar da yaşamış olan Anaxsimander ortaya atmış ve üzerinde çalışmalar yapmıştır dahası ondan önceki dönemler de yaşayan Empedokles canlılığın varolması için doğaüstü bir güce gerek olmadığını açıklamıştır.
Türlerin Kökeni kitabında da hiç bir şekilde yaratıcı bir kavram dan bahsetmez üzerine basarak tekrar söylüyorum Ateist yahut Agnostik bilim adamalrını bırakın inancı olan bir bilim adamı dahi bilimsel kitapların da hiç bir zaman yaratıcı olgusun dan bahsetmez internet'te bu tarz bir çok asparagas yazı mevcut bunlara itibar etmek yerine 9-10 tl verip Türlerin kitabı alıp okusaydınız keşke..
Burada ben Tanrı'nın yokluğunu kanıtlamaya çalışmıyorum kimse yok olan bir şeyin yokluğunu kanıtlamaya çalışmaz bu zaten mantıksız olur :)
Ben bilimsel bulguların Tanrıya gerek olmadığını ortaya çıkardığını söyledim çünkü bilimsel bulgular yaratılış masalını çürütüyor..
:)
Evet, yokluk iddiasını kanıtlamak mantıksız ama bu sizin evrimciler ve jeologlar kanıtlamış diyorsunuz ?
Bir de bu kadar küçük düşürücü yazmadan önce "ulan belki bu herif kitabı okumuştur" diye hiç düşünmediniz mi? (Bendeki çeviri Evrensel Yayınevi'ne ait olup, kitabın ikinci baskısıdır) Ayrıca ben evrim teorisini ilk çıkartan Darwin demedim ki. "Evrim teorilerinin en meşhurunun babası Charles Darwin'in" "Türlerin Kökeni" eserinden bahsettim.
Şimdi lütfen elinizdeki klavyeyi yere bırakın ve kitaplığınıza giderek, olduğunu söylediğiniz "Türlerin Kökeni" kitabınızın son cümlesine bakınız. Bendeki çeviride kitabın son cümlesi aynen şöyle:
".. YARADANIN başlangıçta bütün özünü birkaç ya da bir biçimine üflediği yaşamı böyle anlayan ve bu gezegen çekimin değişmez yasasına göre dönüp dururken, böylesine basit bir başlangıçtan en güzel, en olağanüstü biçimlerin türemiş ve türemekte olduğunu kavrayan bu yaşam görüşünde gerçekten yücelik vardır." Sizdeki çeviri nasıl ?
Şimdi yine üstüne basarak tekrar söylüyor musunuz ?
Ayrıca bu cümleden tam 18 sahife önce " benim dinleri veya dini inançları çelişkiye düşürmek gibi bir iddiam yok." diyor. Hatta yakın arkadaşı bir papazın kendisi için "yaradılıştan bu zamana kadar canlıların geçirdiği ilerlemeyi sayende daha iyi anlıyorum" sözlerine yer veriyor.
Ancak çok namuslu bir bilim adamı olduğunu, teorisindeki eksikleri açık bir şekilde dile getirdiğini de teslim etmeliyiz. Kuşların gagaları ve ayakları, atlar ve güvercinler, Galapagos Adaları'ndaki gözlemleri, karınca ve arıların yaşamı, Lamarck başta olmak üzere diğer bilim adamlarından yararlanması ve konusundaki derinliğe rağmen, mesela göz organı bakımından doğal seleksiyona sağlam açıklama ve kanıt getiremediğini de açıkça ifade ediyor. (Bkz. Bölüm-6, "Teorinin Güçlükleri")
Ölmeden önce imanının boyutunu bilmem ama, Darwin'in mezarı da Londra'da Westminister Kilisesi'nin bahçesindedir... (Parlamento binasını geç, köşedeki BİM'i sağına alınca solda kalıyor :) )
Bilimin her şeyi çözdüğünü iddia eden pozitivizmin temel tezleri çürütüleli en az 70 yıl olmuştur, bunu da dikkatinize celbederim.
Bir de ben zat-ı aliniz gibi Biyoloji, Zooloji, Teoloji, Jeoloji, Astronomi gibi alanlarda engin bilgi sahibi değilim ama, bu kadar münevver bir insanın bu kadar açık dilbilgisi hatası yapması da şayan-ı dikkat olsa gerek. Özensiz ve hızlı da yazmıyorsunuz ama şu kesme işareti nerede kullanılır, nerede ve hangi kökten ayrılır, "dahi anlamındaki de" ile "ismin -de hali" arasında kullanım farkı nasıldır, "ki" bağlacı ve "ilgi eki -ki" kullanımı vb. konularda, en yakın kırtasiyeciden (bizim zamanımıza göre) ilkokul 4-Orta 3 seviyelerinde bir Türkçe dilbilgisi kitabı temin etseniz, biz de engin fikirlerinizi çok daha rahat okuyabiliriz. Demek ki bütün büyük bilimsel eserleri orjinal dilinden okuyorsunuz ?
İlker Yazıcıoğlu
30.10.2014, 10:03
İnsanların fikirklerinin ,inancının sorgulanacağı yer burası değildir.
İş hakarete varmaya başladı.Lütfen bu hakaret işini uzatmayalım.
Güzel bir başlık,bir şeyler yazmasam da sürekli okuyorum burayı.
Karşıt görüşlerin çok düzeyli bir şekilde dile getirildiği nadir başlıkalrdan biri.
Lütfen bu ortamı bozacak yorumlarda bulunmayalım...
@Oflubektaş
Hayır Darwin kitabın'ın son bölümün de yazmış olduğu bu satırlarla dinsel yaratılışa dair bir algıdan bahsetmiyor.
Sanırım yanlış anlaşıldım biz ateist ve diğer agnostik yapıya sahip insanlar yaratılış ifadesini çoğunlukla dinler icin kullanırız.
Eğer yukarı da ki yorumlarımın hepsini okusaydınız diğer arkadaşa Einstein hakkın da verdiğim cevapla Dini yaratılışı katsettiğimi anlardınız.
Oysa siz yukarı da Darwin insan ve maymun'un ortak atasını ALLAH'ın yarattığını söyler dediniz dahası Darwin Allaha inanıyordu dediniz..
Allah İslam Dini'nin tasarladığı bir yaratıcı modelidir dolayısıyla bir inanca ait yaratıcı figürüdür..
Haliyle siz Allah'ın yarattığını söylüyor deyince bende doğal olarak bu kitabı okumayıp internet'ten bulduğunuz bilgileri paylaştığınızı düşündüm.
Deist ve Agnostik bilim adamları'nın yaratıcı dan bahsettiğini görünce "Aaa bak bu da Allaha inanıyor diyerek onu sahiplenip tabiri caizse nüfusuna geçirmeye calışan dinci kesimleri hiç etik bulmadığim gibi ayıplıyorum.
Burada Deist (Din dışı) yaratılış olgusun dan bahsediliyor yani Dini inanç sahipleri için bir anlamı olduğunu düşünmüyorum ayrıca Deist yaratılış konusun da bir dönem bilimsel tartışmalar çok yapılırdı 1900'lerin başların da..
Allah kim ? Deist kim ? bunlar cok zıt kutuplar..
Ayrıca yukarıda ki yoprumum da Darwin'in Tanrıyı yok etmek gibi bir niyeti olmadığını söylemiştim. Belki Darwin'in deist,panteist karışımı bir tanrı inancı vardır ama sanmıyorum çünkü bu kitabı yazdığı sıralar da ve sonrasın da 2 çocuğunu yahut akrabası'nın çocuğunu küçük yaşlar da ateşli hastalık sonucu kaybedince Tanrı olgusunu daha çok sorgulamaya başlamış ve giderek bu fikirden de uzaklaşmıştı..
Bilim adamları Dinleri nasıl yok ederiz, Tanrı inancını nasıl bitiririz tarzı absürd şeyler düşünmezler onlar daima yeni buluşlarla bilim de ilerlemeyi hedeflerler..
Bilimin hedefin de Tanrıyı ve Dinleri çürütecek kanıtları nasıl buluruz gibi bir anlayış yok, açıkçası Dinler onların umurum da değil sadece bilime odaklanıyorlar ama buldukları somut delillerin dinleri çürüttüğünü bir görüp farkediyoruz..
Bilimin herşeyi çözemeyeceği tezini 70 yıl önce kimler üretmiş bilmiyorum ama çok yanlış ifade olmuş doğrusu şu şekilde olabilir di; "Bilim bütün herşeyi 1 günde,1 yılda,1 asır da çözemez uzun zaman dilimlerin de çözer ve zamana yayıldığı zaman çözemeyeceği hiç bir şey yoktur" bana göre..
Amacım küçük düşürmek değil ama Türlerin Kökeni kitabını kaç kişi okumuştur diye yüzbin Müslüman üzerin de anket yapsak yüz kişi zor çıkar okuyan bir toplum değiliz dahası bu tip kitapları aman inancım sarsılmasın diyerek hiç okumuyoruz bu açıdan sizi tebrik ederim..
Dil bilgisine gelirsek ben kendi bilgi birikimi mi yüksek lisans falan okuyarak elde etmedim tamamen araştırıp okuyarak elde ettim zaten bu bildiklerimi hiç bir üniversite de eğitim olarak vermiyorlar ben Türkiye de gerçek manada Üniversite olduğunu düşünmüyorum eğitim seviyesin de yerlerde sürünüyoruz malesef.
Ben lise 1'den terkim.Liseyi dışarı dan hiç ders çalışma dan bitirdim eğer çalışacak olsaydım belki dil bilgim daha iyi olabilirdi :)
Aynı şekilde Üniversiteyi de dışarı dan okuyorum haliyle Dil bilgisine dair pek çok şeyi unuttuk noktalama işaretleri dışında ek,hece ayırma gibi konular da yeterli bilgiye sahip değilim her cümleye büyük harfle başlayıp elimden geldiği kadar noktalama işaretlerine dikkat etmeye çalışıyorum hece ayırırken hata yapabilirim bunu kabul ediyorum. :)
oflubektas
30.10.2014, 20:42
Öncelikle eğitimi yarım bırakmış olmanıza dair özel durumunuzdan dolayı "ulan o kadar derin şeylerden bahsediyosun, iki kelimeyi doğru yazmaktan acizsin" minvalindeki ifadelerimi geri alıyorum. Hukukta "Şekil esası boğar" diye bir ilke var ama, sizin durumunuz farklı.
Gelelim esas meseleye;
"Allah", sadece Müslümanlar'ın tekelindeki bir ifade değildir. Hadi varlığını veya yokluğunu ispat tartışmasını geçtim, bugün tıpkı İslam Alemi gibi, Hristiyan olan Lübnan'daki Marunî de, İstanbul'daki Ermeni de, Mardin'deki Süryani de kainatın yaratıcısı için "Allah" ifadesini kullanır. Semavi dinler bakımından farklı isimler verilse de, sıfatlarına dair farklı ifadeler olsa da, kasdedilen kavram aynıdır.
Tartışmada okumadığımı iddia ettiğiniz Darwin'in kitabını almış, son cümlesini koymuş, hatta ihtiyat payı bırakarak hangi yayınevinin çevirisi olduğunu da söylemişim. Cümle orada duruyor, adam YARATICI'dan, hatta başlangıçta bütün özünü "üflediği" (Varlığından, ruhundan veya nurundan üflemek de gayet Semavi dinlere özgü bir tabirdir) bir veya birkaç temel tür olduğundan bahsediyor. Bu teziyle tabi ki insanların cennetten kovulan ilk insan-ilk peygamber Hz. Adem ile onun kemiğinden yaratıldığı iddia edilen (Kur'anda kemikten yaratılma ifadesi yok) Havva'dan değil, yaratıcının yarattığı temel türler üzerinden yeni türlerin oluştuğu iddiasındadır. Hal böyleyken "yok o yaratıcıdan bahsetmiyor" "biz Agnostikler", "biz Ateistler farklı bişeyden bahsediyoruz" gibi yalpalamaya hacet yok. "Yaratıcı" derken neden bahsetmiş, "Tabiat Ana"dan mı ??? Bence temel sıkıntı, Darwin'den çok Darwinci olan zevatın savunma mekanizmalarından çıkıyor galiba
Tabi ki bir Deist'in Allah (Yaratıcı, Tanrı, Tengri, God, Yehova) inancının boyutu ile bir Müslüman'ın Allah inancı asla bir olmaz ama, Deist (Tam Türkçe karşılığı "Tanrıcı"dır) bir insanın da yaradana inancı vardır. Ancak dinleri ve kitaplarını kabul etmez.
Bilim herşeyi çözmek şöyle dursun, bilinenler üzerinden daha fazla bilme ihtiyacına yol açar. Her bilinen, yeni bilinmeyenler ve yeni sorular, yeni sorunlar doğurur. Ancak bu sürekli tekamül karşısında insanoğlunun arkasına baktığında almış olduğu mesafe de, onun "gelişmişliğini" ifade eder. Hal böyleyken 19-20 YY. Pozitivizmiyle "ben bilime inanıyorum" , "bugün olmasa da bir gün herşeyi çözecek" dersek, BENCE kendimizi kandırmış oluruz. Allah'a imana -tövbe haşa- nazire yaparcasına "bilime inanma" diye birşey olur mu ? Günde beş vakit deney tüpü kullanılarak, veya felsefe atölyesinde tartışma yaparak mı "ehl-i bilim" olmanın gerekleri yapılacak??? Bir de buna bilimin yan etkilerini, bilmenin getirdiği huzursuzluğu ve merak duygusunun insanoğlunu olur olmaz işlere yönlendirmesini eklersek... O hooooo :)
Arap olan Hristyanlar tabiki Allah ifadesini kullanıyor bu dil ve kültür etkenli bir kavram. Türkiye de yaşayanlara gelirsek ben bile inançsız birisi olarak günde 3-4 defa gayri ihtiyari Allah kelimesini kullanıyorsam bunun dilimize ne kadar yerleştiğini anlatmama gerek kalmaz sanırım :)
Bir kaç ay önce televizyon programına çıkan Türkiye ateizm derneği başkanı da "Eyvallah" diyordu habire :D
Ben bu kelime'nin yerini dolduracak başka bir kelime bulamıyorum onun için kullanıyoruz dilimize geçmiş diyordu..
Hristyanlar ve Yahudiler birden fazla Tanrıya inandıkları ve onlara çocuk isnat ettikleri için Allah onları Kuran da defalarca tenkit edip açıkça onlar Allahı bıraktılar diyor dolayısıyla onların Tanrı algısın'ın farklı olduğunu belirtmek istedim;
"Onlar Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de.. Oysa onlar tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O bunların şirk koştukları şeylerden yücedir." (9/31)
Daha geniş bir şekilde açıklarsak Dünya'da yaklaşık 1200 Din ve 4000 civarı Tanrı vardır.Semavi 3 büyük Dine inananların aynı Tanrıya inandığını varsayarsak geriye 3990 küsür Tanrı kalır bunların çoğunluğu birbirin'den bağımsız olduğu için hiç birisine Allah diyemeyiz :)
Yani belki İslam Dinine inananlar için Yaratıcı eşittir Allah anlamına gelebilir ama Dünya genelin de böyle bir inanış yoktur hal böyleyken Deistlerin tamamen Din dışı yaratıcı inançlarını Allah inancı olarak görmek bana çok bayağı geliyor.
Darwinci değiliz Darwin'in izindeyiz :) Darwinci olsaydık onun tüm söylediklerini koşulsuz,şartsız kabul etmemiz gerekirdi aksine çoğunu reddediyoruz bunun nedeni Darwin 150 yıl önce kıt imkanlarla temeli sağlam olsa bile çok fazla yanlış bilgiye sahip bir evrim kuramını modern bilime kazandırdı onun dönemin de ilk canlıların 60 ile 600 milyon yıl önce evrildikleri düşünülüyordu,kurt,sinek gibi basit görülen canlıların yemek artıkların dan oluştuğu düşünülüyordu hatta Darwin bununla ilgili kapalı kavanozlar da deney yapmıştır demek istediğim o günler den bu yana bilim alanın da çok fazla gelişim yaşandı ve Darwin'in görüşlerin'in bir çoğu bilimsel olarak çürütüldü ve çok daha farklı konuma geldi onun için biz hiç bir zaman ocu,bucu olmadık olmayızda :)
Haliyle Darwin'in deist yaratıcı algısı üzerinde daha fazla yalpalanmaya ve bunun üzerinden bak o yaratıcıya inanıyormuş siz yanlış yoldasınız ona kuyruk bağıyla bağlı olmanız gerekir tarzı yaklaşımları aşarak yeni bilimsel paylaşımlar da bulunalım ki boş tartışmalarla vaktimiz ölmesin :)
Bilimin somut olarak bilinen gerçeklerini okuyup,öğrenip kabul edersek ortaya çıkan yeni sorunları ve daha fazlasını öğrenme merakımızın gelişeceğini düşünüyorum..
Ama bizler yani yaşadığımız ülke toplumu bilimi öğrenmeyi bırak bunu istemeyi bile istemediğimiz ve bu bilgisizliğe rağmen birde çoğunu inkar ettiğimiz için malesef bir arpa boyu ilerleyemiyoruz :)
beratika
31.10.2014, 13:35
Mesela Darwin'in Türklerin ve siyahilerin evrimini tamamlayamadıkları yönündeki ırkçı düşünceleri de var.
Bu benim çok ilgincime gitmişti.
U.Sadıkoğlu
01.11.2014, 00:59
Hiç bir bilim insanı yaptığı bilimsel çalışma'nın altına Allahu Ekber yazmaz çünkü dine inanan bir bilim insanı bile yaptığı bilimsel çalışmalara dini bulaştırmaz ikisini sürekli ayrı tutar.
Yeryüzüne en yakın katmanlar da günümüze en yakın canlıların kafataslarına ve kemiklerine ulaşılır katmanlar aşağıya doğru ilerledikçe kafatasları ve kemik,fosil bulguları günümüz canlıların dan giderek uzaklaşır ve nesli tükenmiş milyonlarca yıl önce yaşamış canlılara ait bulgulara rastlanır..
Ve bugüne kadar hiç bir katman da aynı anda bir insan kafatası ile Homosapiyen kafatası yahut bir dinozor kafatası ile bir mamut kafatası aynı katman da bulunmamıştır..
Bu da katmanlar arasın da milyonlarca yıllık zaman farkı olduğunu ortaya koyar sadece bu bilgi dahi evrimi ispat etmeye yettiği gibi Dini inançları çürütmeye yeterlidir..
Ben bilimsel bulguların Tanrıya gerek olmadığını ortaya çıkardığını söyledim çünkü bilimsel bulgular yaratılış masalını çürütüyor..
Sadece izleyici olarak yetineyim diyorum fakat malesef kendimi durduramıyorum. Kendisini bilim aşığı olarak nitelendiren, en azından bizlere öyle lanse eden bir kişiden bu tarz yorumları okuyunca gerçekten şaşırıyorum. Kırmak için söylemiyorum hakkını helal et.
Mevzuya geçecek olursak bilim adamlarının yaptıkları çalışmaların altına bilimsel silsilenin yaratıcısı Allah (C.C.)'nün imzasını atmaya gerek duymayacaklarını söylüyorsun. Bunlarla ilgili olarak bir basit bir kaç bilgi vermek isterim.
Örneğin Ali Kuşçu. Osmanlı döneminde yaşamış bir ilim adamıdır. Astronomi ve Matematik adına adeta çığır açan bu bilgin eserine Risale-i Muhammediye ismini vererek eserlerini Medreselerde eğitim verilmesi talebiyle birlikte Devlet-i Aliyye'i Osmanlı'ya bağışlamıştır.
Katip Çelebi, Harezmi, Farabi, Said Bin Kurra, Mahmud Şirvani, Kadızade Rumi,Mimar Sinan, Akşemseddin, ve aklıma gelmeyen sayısızca Müslüman bilim adamı, yapmış oldukları buluşlarla bilim alanında daha önce atılamamış adımları atmışlar ve eserlerinde Allah'ın varlığını birliğini sıkça dile getirmişlerdir.
Müslüman bilim adamları, Kuran-ı Kerim ve hadisi şerifler ışığında asırlar öncesinden Batı'nın bugün alıp sentezlemeye çalıştığı bilgileri zaten tüm insanlık alemine armağan etmişlerdir.
Tüm bunlarıda bir kenara itiyorum ve Batı'nın bilim adamlarına dönüyorum. Bakalım hiç Bilim-Allah ilişkisini ele alan bilim adamı olmuş mu?
Lazer ışınıyla atomları yakalama metotları geliştirdiği için daha 50 yaşına varmadan Nobel ödülü kazanan günümüz fizikçilerinden William Philips diyor ki;
Allah, bize içinde yaşayabileceğimiz ve keşfedebileceğimiz muhteşem bir dünya verdi.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.14 )
Iowa Üniversitesi'nde doktorasını yapan, California Üniversitesi'nde toprak bilimleri yardımcı profesörlüğü görevinde bulunan Prof. Will Draper diyor ki;
Şurası muhakkaktır ki, gerek üstümüzdeki olağanüstü gökyüzünde olsun, gerek bize göre altımızdaki yeryüzünde olsun, herşeyde bir plan ve bir amaç vardır. Bu maksadı ve planı meydana getiren bir kuvvetin, yani sonsuz Yaratıcı'nın, varlığını inkara kalkışmak, akıl ve mantık kurallarıyla çelişir. Bu yazın, sararmış, boyunlarını bükmüş buğday başaklarıyla dolup-taşan ve bir buğday denizini andıran tarlayı gördüğü halde, onu eken bir çiftçinin bulunduğunu ve onun tarlanın yakınındaki bir kulübede veya başka bir yerde oturmakta olduğunu inkar edip kabullenmeyen kişinin düşebileceği çelişkiden, çok daha büyük bir çelişkidir.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.14 )
Matematikçi William Dembski diyor ki;
Dünya, Allah'ın yaratmasıdır, bilim adamları ise dünyayı anlamaya çalışırken, Allah'ın düşüncelerini tekrarlarlar. Bilim adamları yaratıcı değil, kaşiftirler. Yaratılış her zaman Yaratıcı'nın varlığını gösterir.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.23 )
Whitewort Üniversitesi felsefe profesörü Prof. Steven Meyer diyor ki;
Doğada akıllı tasarımın muhteşem kanıtlarını görürsünüz.
İddia ediyorum ki ne tesadüfler, ne prebiotik doğal seleksiyon, ne de fiziksel-kimyasal gereklilik, ilk hücredeki bilginin kaynağını açıklayamaz.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.50-51 )
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.131 )
Mekanik Mühendislik Profesörü Prof. Walter L. Bradley;
1987 baharında bir iş için Cornell Üniversitesi'nde iken Hıristiyanlık ve bilim üzerine bir konferansım oldu. Bu konferansta bilimsel kanıtlarla Allah'ın varlığını gösterdim.
http://www.leaderu.com/truth/3truth11.html
Prof. Kenneth Cumming
Sanırım bu konudaki pek çok delil, teorinin değersizliğini ortaya koydu. Evrim adına ortaya konan deliller çürütülmeli ve evrimci düşüncenin çöküşü yönünde ortaya konmalıdır. Çevremizde gördüğümüz herşey, tüm varyasyonları ile yaratılışın birer parçasıdır ve hepsi çok üstün ve mutlak akıl sahibi bir varlık olan Allah tarafından yaratılmıştır.
( 4 Nisan 1998 tarihinde Bilim Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen "Evrim Teorisinin Çöküşü: Yaratılış Gerçeği" isimli I. Uluslararası Konferansta, Prof. Kenneth Cumming'in konuşması )
Günümüzün tanınmış biyokimyagerlerinden ve aynı zamanda Ian Ramsey Centre'ın yöneticisi olan Arthur Peacocke
Allah yaratır ve yaratılan dünyanın zamanının her anında vardır, Allah geçmişi ve geleceği ve şu andaki zamanı aşar; Allah ezeli ve ebedidir, çünkü O'nun var olmadığı hiçbir zaman yoktur ve gelecekte O'nun var olmayacağı hiçbir zaman olmayacaktır.
(Sir John Templeton, Evidence of Purpose - Scientists Discover the Creator, Continuum, New York 1994, s.103)
Lehigh Üniversitesi'nde biyoloji profesörü olan Michael J.Behe
Bunlar doğanın kanunları tarafından, tesadüfler sonucu veya bir ihtiyaçtan dolayı tasarlanmamıştır; aslında bunlar önceden planlanmıştır. Tasarımı yapan ise, sistemlerin en son halinin nasıl olacağını en iyi şekilde bilmektedir; bu nedenle sistemlerin oluşacağı her adım da planlanmıştır. Yeryüzündeki hayat da en basit örneğinden en kritik parçalarına kadar, bu akıllı dizaynın sonucudur. Akıllı dizaynın sonucu aslında tüm gerçekliğini kendi içinde barındırmaktadır. Biyokimyasal sistemlerin akıllı bir tasarımcının eseri olduğunu anlamak için, yeni bir prensibe dayalı mantık veya bilim de gerekmemektedir. Son kırk yıl içinde biyokimya dalında yapılan çalışmalar zaten bu gerçeği görmeye yeterlidir ve ortaya konanlar da günlük hayatımızda rasladığımız unsurlardır.
( Michael J.Behe, Darwin's Black Box, s.196 )
Prof. Robert Matthews
Bütün bu işlemler mükemmel bir harmoniyle önce tek bir hücreden, canlı bir bebeğe; daha sonra küçük bir çocuğa, nihayet yetişkin bir insana kadar süregelir. Bütün bu olaylar, biyolojinin bütün safhalarında görüldüğü gibi ancak bir mucize ile açıklanabilir. Nasıl olur da böylesine mükemmel ve kompleks bir organizma, bu kadar basit ve küçük bir hücreden ortaya çıkabilir? Küçücük bir (i) harfinin üstündeki noktadan da küçük bir hücreden, muhteşem bir İNSAN yaratılır? Bu mucizeden başka bir şey değildir.
( Robert Matthews, Unravelling The Mind of God, s.8 )
Böyle yüzlercesi mevcut. Fizikçisinden, Matematikçisine kadar sadece yaptıkları eserlerin altına değil, yaptıkları araştırmaların Allah'a dayanmasıyla ilgili ayrı eserler yayınlayan bilim adamlarından sadece bir kaçı.
Allah'ın varlığını kabul eden bilim adamı sayısı, etmeyenden daha fazladır zira Bilim zaten İslamiyet'in içerisinde barındırdığı bir nimettir.
Bilimsel bulguların yaradılış masalını çürüttüğü kısmı tamamen sizlerin kendi şahsi yorumlarıyla alakalıdır. Bilim; ortalama 60.000 karakteristik özelliğe sahip olan bir çocuğun ( 30.000 anneden+ 30.000 babadan ) ana rahmine düşerken annede bulunan 30.000 karakteristik oluşum boşluğuna babanın bu boşluklara 250.000.000 ( Milyon ) spermle cevap vermesi ve birbiriyle uyuşan bu eşleşmenin yalnızca rakamı rakamına 6 dakikada gerçekleşmesini açıklayamaz.
Olaya farklı bir açıdan yaklaşacak olursak Bilim'in kabul ettiği 0 noktasından binlerce yıl öncesinde bugün yaşayan insan modeliyle 1e1 şekilde uyuşan aynı boyutlarda ve ölçülerde kemikler bulunmuştur. Yani senin bahsettiğin gibi geriye doğru bir değişim gerçekleşmiş olsa bile Evrim'den öncesinde insanoğlu yine bugün ki şekli ve cismani haliyle hayat sürmüştür.
Arkeoloji bilimcisi Michael Cremo'nun Forbidden Argeology isimli çalışmasını izlemeni tavsiye ederim. Linkiyle birlikte ekliyorum.
DKfGC3P9KoQ
Maddeperest insan fazla düşünmemesini, cehaletini örtmek için tesadüf, açıklayamadığı şeyleri ise tabiat ana diye niteleyerek yaşantısını sürdürür.
Büyük din alimi üstad Bediüzzaman Said-i Nursi'nin Tabiat risalesinden size ağzımı her zaman açıkta bırakan defalarca okuduğum bir bölüm paylaşacağım. Araştırdığınız fikirsel olguların üzerinde bir örnekleme ve bahsettiğiniz bilim-din çürütme ikilemini kendinizin vicdanınızda cevaplamasını istiyorum.
Bir Eczanede olduğunuzu varsayın. Önünüzde bir kanser ilacını üretmek için yer alan 3 şişe bulunmakta ( X-Y-Z ) şişeleri diyelim bunlara. İlacı üretirken her şişeden kullanacağımız miktar milimetrik olarak hesaplanmalı ve karışım elde edilmelidir. Bilim adamları bir ilacı üretmek için bu karışımları sürekli birbiriyle karıştırır, damıtır, dener fakat bu X-Y-Z karşımından birisinin bir miligram fazla veya az konulması o ilacı elde edemezsiniz ve vermiş olduğunuz uğraşı tamamen boşa gider. Şimdi büyük bir deprem veya fırtına olduğunu düşünelim. Bu doğal afet sonucundan şişeler yere düşüyor ve o milimetrik hesaplarla oluşan kanser ilacı tesadüfi bir şekilde oluşuyor. Yani sizin deyiminizle tabiat ana o ilacı bize hediye ediyor böyle birşey mümkün mü sizce? Risale'yi buradan okuyabilirsiniz.
http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/risale/index.php?tid=56
Devam edelim.
Sultanahmet Camiini veya kendi nezdinizde mükemmelliğini tartışamadığınız bir binayı düşünün, büyük bir sanat eserini baktığınızda sizi büyüleyen bir eser. Ve o esere bakarken yanınızda bir insan beliriyor diyor ki; "Bu bina nasıl oluştu kardeş biliyor musun? Yerde 300 Kg. Çimento vardı, 500 Kg. Demir vardı, rüzgar esti bu yerdeki malzemeler birbirlerine geçti ve bu eser oluştu. Bunun matematiksel olarak gerçekleşme olasılığı var mıdır? Bir insan buna inanabilir mi?
Sen doğduğunda vücudunda 270 adet kemik vardır. Cenabı Allah ya da bazılarının deyimiyle tabiat ana bu kemikleri ince ve hassas yaratıyor. Çünkü üzerine daha inşaat yapılacak. Ergenlik dönemine geldiğinde ise bu kemik sayısı 350'ye çıkıyor. Ergenliğinin son dönemine geldiğinde ise kemik sayın 207'ye iniyor ve sabitleniyor. Vücuduna bilimsel açıdan bak hangi açıdan bakarsan bak senin vücudunda bu faaliyeti gerçekleştiren şey nedir? Bu koordinasyonu sağlayan nedir arkadaş?
Eczane'den kimyagerleri çıkarsan o kanser ilacı oluşur mu?
Sultanahmet Camiinden Mimar Sinan'ı çekip alsan o Camii oluşur mu?
Başlı başına bir sanat eseri olan ve sırları hala daha çözülemeyen insanın oluşumunu tesadüf diye açıklamak? Hangi bilim, hangi mantık hangi veri.
Vücudunda bakır elementi var. Kan yapıyor ve sinir iletimlerini sağlıyor. Vücudunda Mangan var beyin fonksiyonlarını yönetiyor.. Vücudunda Kadmin var tansiyonunu dengeliyor. Vücudundaki bu elementlerin bir tanesi bir dirhem birazcık fazla olsa senin tansiyonun böbreğinden fırlar. Bu işçiliği senin vücuduna kim koyuyor?
İnsanın 6 ayda bir sinir hücreleri hariç her hücresi yenilenir. Bir yılda insan 90 Kilogram hücre boşaltır. İnsan vücudunda günde 200 Milyar alyuvar ölüyor. Dünya nüfusu kaç kişi? Sen 200 milyar insanı bırak 200 insanı idare edebilir misin?
İnsan vücudunda kusursuz bir nizam ve intizam vardır.
Sayısız elementi duvara atsan, veya o hammaddeleri yere çarptırsan yinede ortaya bir cansız madde çıkma olasılığı 1 milyar katrilyonda 1 olsada vardır bu bir olasılık hesabıdır. Fakat;
Cansız atomlardan oluşmuş, canlı bir insanın Allah'ın kusursuz ve muazzam sanatı dışında oluşumu asla ve asla mümkün değildir.
Bunları tesadüf olarak açıklamak akıldan uzaktır.
Tabiat olarak neyi niteliyor Evrim? Dağlar, Güneş, Akarsu, Ağaç, Şeftali,Elma vs. Evrim'e soruyorum tabiat neleri yarattı? Aynı şeyler değil mi? Kardeşim.. Yaratılan birşey nasıl yaratıcı olabilir? Burada Evrimcilerin problemi Kuran-ı Kerim'de vs. değil Grammerdedir. Senin bu Dünya'nın nasıl oluştuğuna dair her gün yeni fikirlerle zihnini meşgul ettiğin tabiat anaya kısacası bizler Allah (C.C.) diyoruz. Gel sende hak yoluna, iki cihandada rahat et.
Velhasılı kelam. Evrim'in İslamiyet namına çürütebildiği her hangi dini bir olguyu görmek pek mümkün değil.
İyi geceler herkese.
Agnostik olanlar Tanrı'nın var olup olmadığın'ın asla bilinemeyeceğini savunan kesimdir yine bu kesim evren'in nasıl oluştuğun'un bilimsel olarak açıklanamayacağını savunurlar..
Ben ikisine de katılmıyorum bilim evren'in nasıl oluştuğu hakkın da bütün bilgilere sahip olmasa da mantıklı ve yeterli düzeyde açıklama ve delil sunabiliyor ve bu bilgileri devamlı araştırarak çoğaltıyor yani yerinde saymıyor onun için ben bilimin yakın ya da uzak geçmişte evren'in nasıl oluştuğunu daha detaylı bir şekilde tesbit edip açıklayacağına inanıyorum..
Tanrın'ın var olmadığına dair bilimsel olarak çok fazla kanıt bulunuyor sadece evrim ve jeoloji bilimleri bu konu hakkın da bana göre yeterli hatta yeterli den daha fazla bilimsel kanıt sunuyor..
Bu bilimsel çalışmaları araştırıp gördüğümüz vakit Tanrıya gerek olmadığını görüyoruz..
İnsan'ın ilk atası evrim karşıtı insanların ve dini kesimlerin dillendirip hatta alaya alarak söylediği gibi maymun yahut daha geniş ifadeyle primat falan değildir yine "ilk önce bir hücre oluştu sonra diğerleri onu izledi ve bu şekilde önce organlar daha sonra insanlar ve hayvanlar milyonlarca yıl içinde oluştu tarzı" açıklamalar yine evrim karşıtı insanların uydurduğu tamamıyla masaldan ibaret uydurmalardır :)
İnsanların ve tüm canlıların ortak ve ilk atası Koaservatlar'dır ve günümüz'den 3.8 milyar yıl önce bu canlıların ilk izlerine rastlanır..
Oda neyin nesi nereden çıktı biz evrimi ilk önce bir hücre oluştu sonra vs.. şeklinde biliyorduk diyorsanız eğer zaten evrim hakkın da hiç bir şey bilmiyorsunuz demektir..
Ben bunu burada saatlerce yazsam da anlatıp bitiremem onun için evrim konusu hakkın da başka bir başlık açıcam zaten..
Mehmet pişkin intihar etmeden önce cesedimi gömmeyin iskeletimle çocuklar oynasın vs saçma sapan şeyler söylemiş ateist olmak kendi canına kıymayı ve bu tarz saçma düşüncelere kapılmayı gerektirmediği gibi uzaktan yakın dan ilgisi olamaz o yüzden bu şahsın yaptığını doğru bulmuyorum..
Tartışman'ın uzaması aslında bu seviye olduğu sürece bence sakıncalı değil her iki tarafta kendi görüşünü saygı sınırları içinde dilediği kadar ifade edebilmeli..
Allahın yokluğunu kanıtlayan bilimsel deliller var demiş adam, bu nedir ya . Bu kadar saçma ve hakaret içerikli bir cümle daha görmedim. Hakaretten öte bilime aykırı bir cümle.
Ateistlerin en büyük özellikleri bilimi kendi düşüncelerine uyarlamaları. Kendilerini bilim adamlarının çalışmalarından dem vurarak kültürlü, inançlı insanları ise cahil nitelendirirler. Kendileri hiçlikten meydana geldiklerinde bilimsel oluyorlar biz bir yaratıcıya inandık mı cahil oluyoruz.
Şundan çok eminin ki darwin evrime kendi bile inanmıyordu. Ama aykırı olacak ya meşhur olacak ya, bilimsel olacak ya attı bir teori ortaya baktı insanlar sazan gibi atladı o da devam etti. Adam dünyadan göç etti şu an muhtemelen hesap veriyordur bir gurup insan hala evrim saçmalığını dile getiriyor. Ne diyelim ölünce görürsünüz var mı yok.
Bir de şu var Ateistlerin inançsızlığı uçak düşene kadardır.
Sadece izleyici olarak yetineyim diyorum fakat malesef kendimi durduramıyorum. Kendisini bilim aşığı olarak nitelendiren, en azından bizlere öyle lanse eden bir kişiden bu tarz yorumları okuyunca gerçekten şaşırıyorum. Kırmak için söylemiyorum hakkını helal et.
Mevzuya geçecek olursak bilim adamlarının yaptıkları çalışmaların altına bilimsel silsilenin yaratıcısı Allah (C.C.)'nün imzasını atmaya gerek duymayacaklarını söylüyorsun. Bunlarla ilgili olarak bir basit bir kaç bilgi vermek isterim.
Örneğin Ali Kuşçu. Osmanlı döneminde yaşamış bir ilim adamıdır. Astronomi ve Matematik adına adeta çığır açan bu bilgin eserine Risale-i Muhammediye ismini vererek eserlerini Medreselerde eğitim verilmesi talebiyle birlikte Devlet-i Aliyye'i Osmanlı'ya bağışlamıştır.
Katip Çelebi, Harezmi, Farabi, Said Bin Kurra, Mahmud Şirvani, Kadızade Rumi,Mimar Sinan, Akşemseddin, ve aklıma gelmeyen sayısızca Müslüman bilim adamı, yapmış oldukları buluşlarla bilim alanında daha önce atılamamış adımları atmışlar ve eserlerinde Allah'ın varlığını birliğini sıkça dile getirmişlerdir.
Müslüman bilim adamları, Kuran-ı Kerim ve hadisi şerifler ışığında asırlar öncesinden Batı'nın bugün alıp sentezlemeye çalıştığı bilgileri zaten tüm insanlık alemine armağan etmişlerdir.
Tüm bunlarıda bir kenara itiyorum ve Batı'nın bilim adamlarına dönüyorum. Bakalım hiç Bilim-Allah ilişkisini ele alan bilim adamı olmuş mu?
Lazer ışınıyla atomları yakalama metotları geliştirdiği için daha 50 yaşına varmadan Nobel ödülü kazanan günümüz fizikçilerinden William Philips diyor ki;
Allah, bize içinde yaşayabileceğimiz ve keşfedebileceğimiz muhteşem bir dünya verdi.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.14 )
Iowa Üniversitesi'nde doktorasını yapan, California Üniversitesi'nde toprak bilimleri yardımcı profesörlüğü görevinde bulunan Prof. Will Draper diyor ki;
Şurası muhakkaktır ki, gerek üstümüzdeki olağanüstü gökyüzünde olsun, gerek bize göre altımızdaki yeryüzünde olsun, herşeyde bir plan ve bir amaç vardır. Bu maksadı ve planı meydana getiren bir kuvvetin, yani sonsuz Yaratıcı'nın, varlığını inkara kalkışmak, akıl ve mantık kurallarıyla çelişir. Bu yazın, sararmış, boyunlarını bükmüş buğday başaklarıyla dolup-taşan ve bir buğday denizini andıran tarlayı gördüğü halde, onu eken bir çiftçinin bulunduğunu ve onun tarlanın yakınındaki bir kulübede veya başka bir yerde oturmakta olduğunu inkar edip kabullenmeyen kişinin düşebileceği çelişkiden, çok daha büyük bir çelişkidir.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.14 )
Matematikçi William Dembski diyor ki;
Dünya, Allah'ın yaratmasıdır, bilim adamları ise dünyayı anlamaya çalışırken, Allah'ın düşüncelerini tekrarlarlar. Bilim adamları yaratıcı değil, kaşiftirler. Yaratılış her zaman Yaratıcı'nın varlığını gösterir.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.23 )
Whitewort Üniversitesi felsefe profesörü Prof. Steven Meyer diyor ki;
Doğada akıllı tasarımın muhteşem kanıtlarını görürsünüz.
İddia ediyorum ki ne tesadüfler, ne prebiotik doğal seleksiyon, ne de fiziksel-kimyasal gereklilik, ilk hücredeki bilginin kaynağını açıklayamaz.
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.50-51 )
( John Marks Templeton, Kenneth Seeman Giniger, Spiritual Evolution - Scientists Discuss Their Beliefs, s.131 )
Mekanik Mühendislik Profesörü Prof. Walter L. Bradley;
1987 baharında bir iş için Cornell Üniversitesi'nde iken Hıristiyanlık ve bilim üzerine bir konferansım oldu. Bu konferansta bilimsel kanıtlarla Allah'ın varlığını gösterdim.
http://www.leaderu.com/truth/3truth11.html
Prof. Kenneth Cumming
Sanırım bu konudaki pek çok delil, teorinin değersizliğini ortaya koydu. Evrim adına ortaya konan deliller çürütülmeli ve evrimci düşüncenin çöküşü yönünde ortaya konmalıdır. Çevremizde gördüğümüz herşey, tüm varyasyonları ile yaratılışın birer parçasıdır ve hepsi çok üstün ve mutlak akıl sahibi bir varlık olan Allah tarafından yaratılmıştır.
( 4 Nisan 1998 tarihinde Bilim Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen "Evrim Teorisinin Çöküşü: Yaratılış Gerçeği" isimli I. Uluslararası Konferansta, Prof. Kenneth Cumming'in konuşması )
Günümüzün tanınmış biyokimyagerlerinden ve aynı zamanda Ian Ramsey Centre'ın yöneticisi olan Arthur Peacocke
Allah yaratır ve yaratılan dünyanın zamanının her anında vardır, Allah geçmişi ve geleceği ve şu andaki zamanı aşar; Allah ezeli ve ebedidir, çünkü O'nun var olmadığı hiçbir zaman yoktur ve gelecekte O'nun var olmayacağı hiçbir zaman olmayacaktır.
(Sir John Templeton, Evidence of Purpose - Scientists Discover the Creator, Continuum, New York 1994, s.103)
Lehigh Üniversitesi'nde biyoloji profesörü olan Michael J.Behe
Bunlar doğanın kanunları tarafından, tesadüfler sonucu veya bir ihtiyaçtan dolayı tasarlanmamıştır; aslında bunlar önceden planlanmıştır. Tasarımı yapan ise, sistemlerin en son halinin nasıl olacağını en iyi şekilde bilmektedir; bu nedenle sistemlerin oluşacağı her adım da planlanmıştır. Yeryüzündeki hayat da en basit örneğinden en kritik parçalarına kadar, bu akıllı dizaynın sonucudur. Akıllı dizaynın sonucu aslında tüm gerçekliğini kendi içinde barındırmaktadır. Biyokimyasal sistemlerin akıllı bir tasarımcının eseri olduğunu anlamak için, yeni bir prensibe dayalı mantık veya bilim de gerekmemektedir. Son kırk yıl içinde biyokimya dalında yapılan çalışmalar zaten bu gerçeği görmeye yeterlidir ve ortaya konanlar da günlük hayatımızda rasladığımız unsurlardır.
( Michael J.Behe, Darwin's Black Box, s.196 )
Prof. Robert Matthews
Bütün bu işlemler mükemmel bir harmoniyle önce tek bir hücreden, canlı bir bebeğe; daha sonra küçük bir çocuğa, nihayet yetişkin bir insana kadar süregelir. Bütün bu olaylar, biyolojinin bütün safhalarında görüldüğü gibi ancak bir mucize ile açıklanabilir. Nasıl olur da böylesine mükemmel ve kompleks bir organizma, bu kadar basit ve küçük bir hücreden ortaya çıkabilir? Küçücük bir (i) harfinin üstündeki noktadan da küçük bir hücreden, muhteşem bir İNSAN yaratılır? Bu mucizeden başka bir şey değildir.
( Robert Matthews, Unravelling The Mind of God, s.8 )
Böyle yüzlercesi mevcut. Fizikçisinden, Matematikçisine kadar sadece yaptıkları eserlerin altına değil, yaptıkları araştırmaların Allah'a dayanmasıyla ilgili ayrı eserler yayınlayan bilim adamlarından sadece bir kaçı.
Allah'ın varlığını kabul eden bilim adamı sayısı, etmeyenden daha fazladır zira Bilim zaten İslamiyet'in içerisinde barındırdığı bir nimettir.
Bilimsel bulguların yaradılış masalını çürüttüğü kısmı tamamen sizlerin kendi şahsi yorumlarıyla alakalıdır. Bilim; ortalama 60.000 karakteristik özelliğe sahip olan bir çocuğun ( 30.000 anneden+ 30.000 babadan ) ana rahmine düşerken annede bulunan 30.000 karakteristik oluşum boşluğuna babanın bu boşluklara 250.000.000 ( Milyon ) spermle cevap vermesi ve birbiriyle uyuşan bu eşleşmenin yalnızca rakamı rakamına 6 dakikada gerçekleşmesini açıklayamaz.
Olaya farklı bir açıdan yaklaşacak olursak Bilim'in kabul ettiği 0 noktasından binlerce yıl öncesinde bugün yaşayan insan modeliyle 1e1 şekilde uyuşan aynı boyutlarda ve ölçülerde kemikler bulunmuştur. Yani senin bahsettiğin gibi geriye doğru bir değişim gerçekleşmiş olsa bile Evrim'den öncesinde insanoğlu yine bugün ki şekli ve cismani haliyle hayat sürmüştür.
Arkeoloji bilimcisi Michael Cremo'nun Forbidden Argeology isimli çalışmasını izlemeni tavsiye ederim. Linkiyle birlikte ekliyorum.
DKfGC3P9KoQ
Maddeperest insan fazla düşünmemesini, cehaletini örtmek için tesadüf, açıklayamadığı şeyleri ise tabiat ana diye niteleyerek yaşantısını sürdürür.
Büyük din alimi üstad Bediüzzaman Said-i Nursi'nin Tabiat risalesinden size ağzımı her zaman açıkta bırakan defalarca okuduğum bir bölüm paylaşacağım. Araştırdığınız fikirsel olguların üzerinde bir örnekleme ve bahsettiğiniz bilim-din çürütme ikilemini kendinizin vicdanınızda cevaplamasını istiyorum.
Bir Eczanede olduğunuzu varsayın. Önünüzde bir kanser ilacını üretmek için yer alan 3 şişe bulunmakta ( X-Y-Z ) şişeleri diyelim bunlara. İlacı üretirken her şişeden kullanacağımız miktar milimetrik olarak hesaplanmalı ve karışım elde edilmelidir. Bilim adamları bir ilacı üretmek için bu karışımları sürekli birbiriyle karıştırır, damıtır, dener fakat bu X-Y-Z karşımından birisinin bir miligram fazla veya az konulması o ilacı elde edemezsiniz ve vermiş olduğunuz uğraşı tamamen boşa gider. Şimdi büyük bir deprem veya fırtına olduğunu düşünelim. Bu doğal afet sonucundan şişeler yere düşüyor ve o milimetrik hesaplarla oluşan kanser ilacı tesadüfi bir şekilde oluşuyor. Yani sizin deyiminizle tabiat ana o ilacı bize hediye ediyor böyle birşey mümkün mü sizce? Risale'yi buradan okuyabilirsiniz.
http://www.risale-inur.org/yenisite/moduller/risale/index.php?tid=56
Devam edelim.
Sultanahmet Camiini veya kendi nezdinizde mükemmelliğini tartışamadığınız bir binayı düşünün, büyük bir sanat eserini baktığınızda sizi büyüleyen bir eser. Ve o esere bakarken yanınızda bir insan beliriyor diyor ki; "Bu bina nasıl oluştu kardeş biliyor musun? Yerde 300 Kg. Çimento vardı, 500 Kg. Demir vardı, rüzgar esti bu yerdeki malzemeler birbirlerine geçti ve bu eser oluştu. Bunun matematiksel olarak gerçekleşme olasılığı var mıdır? Bir insan buna inanabilir mi?
Sen doğduğunda vücudunda 270 adet kemik vardır. Cenabı Allah ya da bazılarının deyimiyle tabiat ana bu kemikleri ince ve hassas yaratıyor. Çünkü üzerine daha inşaat yapılacak. Ergenlik dönemine geldiğinde ise bu kemik sayısı 350'ye çıkıyor. Ergenliğinin son dönemine geldiğinde ise kemik sayın 207'ye iniyor ve sabitleniyor. Vücuduna bilimsel açıdan bak hangi açıdan bakarsan bak senin vücudunda bu faaliyeti gerçekleştiren şey nedir? Bu koordinasyonu sağlayan nedir arkadaş?
Eczane'den kimyagerleri çıkarsan o kanser ilacı oluşur mu?
Sultanahmet Camiinden Mimar Sinan'ı çekip alsan o Camii oluşur mu?
Başlı başına bir sanat eseri olan ve sırları hala daha çözülemeyen insanın oluşumunu tesadüf diye açıklamak? Hangi bilim, hangi mantık hangi veri.
Vücudunda bakır elementi var. Kan yapıyor ve sinir iletimlerini sağlıyor. Vücudunda Mangan var beyin fonksiyonlarını yönetiyor.. Vücudunda Kadmin var tansiyonunu dengeliyor. Vücudundaki bu elementlerin bir tanesi bir dirhem birazcık fazla olsa senin tansiyonun böbreğinden fırlar. Bu işçiliği senin vücuduna kim koyuyor?
İnsanın 6 ayda bir sinir hücreleri hariç her hücresi yenilenir. Bir yılda insan 90 Kilogram hücre boşaltır. İnsan vücudunda günde 200 Milyar alyuvar ölüyor. Dünya nüfusu kaç kişi? Sen 200 milyar insanı bırak 200 insanı idare edebilir misin?
İnsan vücudunda kusursuz bir nizam ve intizam vardır.
Sayısız elementi duvara atsan, veya o hammaddeleri yere çarptırsan yinede ortaya bir cansız madde çıkma olasılığı 1 milyar katrilyonda 1 olsada vardır bu bir olasılık hesabıdır. Fakat;
Cansız atomlardan oluşmuş, canlı bir insanın Allah'ın kusursuz ve muazzam sanatı dışında oluşumu asla ve asla mümkün değildir.
Bunları tesadüf olarak açıklamak akıldan uzaktır.
Tabiat olarak neyi niteliyor Evrim? Dağlar, Güneş, Akarsu, Ağaç, Şeftali,Elma vs. Evrim'e soruyorum tabiat neleri yarattı? Aynı şeyler değil mi? Kardeşim.. Yaratılan birşey nasıl yaratıcı olabilir? Burada Evrimcilerin problemi Kuran-ı Kerim'de vs. değil Grammerdedir. Senin bu Dünya'nın nasıl oluştuğuna dair her gün yeni fikirlerle zihnini meşgul ettiğin tabiat anaya kısacası bizler Allah (C.C.) diyoruz. Gel sende hak yoluna, iki cihandada rahat et.
Velhasılı kelam. Evrim'in İslamiyet namına çürütebildiği her hangi dini bir olguyu görmek pek mümkün değil.
İyi geceler herkese.
Şu Evrim başlığını hep aklım da açmak istiyorum ama bir türlü fırsat bulamadım yarın imkan bulursam açacağım :)
Yorumlarım da hakaret mi var sizi ve burada ki çoğu arkadaşı tenzih ediyorum o söylediklerim evrime çamur atan yaratılışçılar için yoksa isteyen hem dine hemde evrime inanabilir kişisel tercih saygı duyarım ama çamur atana hele ki bilmeden yargılayana tahammülüm yok..
Zaten sorun evrimi bilmemek'ten kaynaklanıyor.Evrim hiç bir zaman moleküllerin,hücrelerin,bakterilerin duvara yahut yere çarpıtılarak veyahut bir torba içine koyup çalkalanaracak ortaya bir canlı çıkacağını iddia etmez..
Bu söylediğiniz bir kaç saniye sürer o yüzden trilyon da bir ihtimal de dahi ortaya bir canlı çıkmaz :)
Kaldı ki evrim hiç bir zaman hücre,molekül gibi canlıların bir araya gelerek başka bir canlıyı oluşturduğunu iddia etmemiştir..
Bir kaç milyon hücre,bir kaç milyar molekül bir araya gelerek milyonlarca yıl süren süreçle bile bir canlıyı ortaya çıkartabilir mi..?
Hayır böyle bir şey mümkün değildir eğer böyle düşünüyorsanız üzülerek söylemeliyim ki evrim bu değil :)
İki farklı canlı türü yahut iki aynı canlı türü çoğaltırsak birer milyon farklı canlı yahut birer milyon iki farklı canlı hiç bir zaman başka bir canlıyı oluşturamaz bu imkansızdır..
Evrim bir canlının maruz kaldığı doğa koşulları sebebiyle nesilden,nesile yani çocuktan toruna aktarılan bilgilerin değişime uğramasıyla çok uzun süren zaman dilimlerin de çok yavaş şekilde gerçekleşir..
Yani siz dünya'ya geldiğiniz vakit babanız'dan ve anneniz'den bir takım dna,gen,molekül vs gibi bilgiler alıyorsunuz ama ne babanıza ne de annenize kopyası gibi benzemeyerek farklı özellikler taşıyan onlardan daha değişik bir canlı oluyorsunuz :)
İşte bu küçük değişimlerin her birisi evrimin bir parçasıdır siz doğal olarak bu kadar küçük değişimleri fiziksel olarak hissedip algılayamıyorsunuz ama sizin atıyorum 50.000 yahut 70.000 kuşak sonraki torununuz bu küçük değişimlerin zaman içerisin de birikmesiyle fiziksel olarakta değişim geçiren daha farklı bir canlıya dönüşüyor..
Şimdi toparlarsak evrim hiç bir zaman iki yahut daha fazla canlın'ın bir araya gelmesiyle farklı bir canlı oluşturmuyor bu mümkün değil..
Evrim bir canlın'ın milyonlarca hatta milyarlarca yıllık süren değişim aşamalarına deniyor..
İslamın iddiası nedir..? İnsan ve diğer hayvanlar topraktan bir anda hiç bir değişim geçirmeden yaratıldı daha önce farklı bir canlı değildiler bundan sonra da farklı bir canlı olmayacaklar..
Dahası İslam Adem ile Havva'nın cennet'te yaratıldığı orada Adem'in yasak meyveyi yemesi suretiyle bir ceza olarak Dünya'ya indirildiğini iddia eder :)
Bilimin bulgusu nedir..? Canlılar sürekli evrim geçirerek başka canlılara dönüşürler. Okyanusta ki Balina da,karada ki insan da aynı ortak atadan evrimleşerek bugünlere gelmiştir bu ortak ata bakteriler'den bile daha ilkel olan ilk canlı türü Koaservat'tır.
Bu o kadar açıktır ki yani fosile,kemiğe falan ihtiyacımız yok bunun için, fosillerin hiç birisi olmasaydı bile evrimin gerçekliği için değişen bir şey olmazdı çünkü Evrim'in en temel kanıtları Moleküler biyoloji ile sağlanmıştır..
Açarsak Bakteri,Balina,İnsan vs makro'dan mikroya tüm canlıların Dna'sının genetik kodları 4 molekül üzerine kuruludur Adenin,Timin,Guanin ve Sitozin..
Bu bilgi tüm canlıların ortak soydan geldiğini şeksiz,şüpesiz kanıtlayan en büyük evrim gerçeklerin den birisidir ve muhteşem bir bilgidir :)
Dünya üzerin de yüzlerce molekül bulunurken Dna kodların'ın tüm canlılar da aynı 4 Nükleotit molekülü kullanması hepimizin tek bir canlıdan türediğini ispatlıyor..
Moleküler biyoloji ve diğer bilimsel gelişmeler sayesin de öyle bilgiler aldık ki artık Evrim Dünya'nın bütün bilim kuruluşları tarafın dan tereddütsüz kabul edilir..
Sizin verdiğiniz bilim adamları kişisel görüşlerini açıklayan insanlardır kurum bazında dikkate alınmazlar ve söyledikleri(Yaratılış,Din vs hakkında) bilimsel olarak kabul görmez..
Bugün her yıl bin farklı canlı türü'nün evrim sonucu ortaya çıktığını biliyoruz yine her yıl 100 bini aşkın canlı türüde yok oluyor..
Yani Evrimi canlı olarak izliyor bilim adamları her yıl daha önce Dünya da yaşama mış olan bin farklı canlı oluşuyor bundan daha somut ne olabilir..
Evrim sanıldığı gibi sona eren,biten bir kavram değildir sürekli devam ediyor biz insanlar bundan milyonlarca yıl sonra fiziksel olarak değişim geçirmiş farklı canlılar olacağız şuan doğa da gördüğümüz canlıların büyük çoğunluğu da çok daha farklı canlılara dönüşecek insanalrı yanıltan tek husus zaman kavramı bu değişim insan aklın'ın algılamakta zorlandığı büyük zaman dilimlerin de oluşuyor..
Rna ve Genlere hiç girmiyorum Evrim başlığını açtığım da zaten bunları geniş olarak paylaşacağım..
Bu seferde şunu soracağınıza eminim peki ilk canlı nasıl oluştu..
Bunun cevabı da bilimsel olarak tatmin edici şekilde veriliyor Dünya bundan yaklaşık 4 milyar 600 milyon yıl önce oluşmaya başladı..
Oluşum aşaması okyanuslar vs 150 milyon yıl civarı sürdü oluştuktan sonra 700 milyon yıl boyunca Dünya'da hiç bir canlı yaşamadı zaman'ın büyüklüğüne dikkat edin lütfen öyle okuyup geçiyoruz ama hayal bile edemeyeceğimiz bir zaman dilimin den bahsediyoruz daha biz 1000 yılda ne kadar çok şeyin yaşandığını hesaplayamıyoruz :)
En az 600 milyon yıl boyunca okyanusların dibinde cansız maddeler,kimyasallar vs sürekli bir arada oldukları için farklı maddeler birbirleriyle temas ederek değişik kimyasalları oluşturdu 2 yada daha çok farklı kimyasal bir araya geldiğin de farklı tepkimeler verdiği kimya bilimi olarakta biliniyor..
İşte 600 milyon yıl boyunca bu maddeler su içinde deneme,yanılma ve değişim yoluyla bu büyük zaman dilimin den sonra en basit Koaservat dediğimiz canlı'nın oluşmasını sağladı..
Peki Koaservatlar kısa sürede bakterileri,mokelülleri vs'mi oluşturdu..?
Hayır koaservat'tan Bakterilere,tek hücreli canlılara geçiş 1 milyar yıldan fazla sürdü tek hücreli canlılar dan çok hücreli canlılara geçişte 1 milyar yıl civarı sürmüştür günümüz'ün komplike ve büyük canlıları ise bundan 500 milyon yıl önce evrilmiştir..
Canlıların yapısı geliştikçe evrimin hızıda artmıştır..
Mimar Sinana ve Ali Kuşçuya hayran olmamak mümkün değildir ama Mimar Sinan olmasa falan cami olurmuydu ifadesinin ne kadar komik olacağını sanırım yukarıda ki açıklamalarımla anlamışınızdır umarım :)
Osmanlı da hayran olduğum 4 Padişah var bunlar dan birisi de Ali Kuşçu'nun öğrencisi olan Fatih Sultan Mehmet'tir :)
Çok zeki ve Bilime önem verirdi kendisi İstanbulu fethettiğin'de İslam şeriatına göre şehir 3 gün talan edilecek ve değerli bütün eşyalara bazı erkek ve kadınlara (köle ve cariye yapmak için) el konulacaktı.
Bu sırada Fatih Sultan Mehmet "Kitaplara sakın dokunmayın onları ben alacağım" diyerek batılı yazarlara ait bir çok bilimsel ve sanatsal kitaba yok olmaması için el koymuş ve bu latince kitapları hem Osmanlıca hemde Arapçaya tercüme ettirerek dönemin bilim cahili orta doğuyu bir nebze olsun bilime teşvik etmeye çalışmıştı..
Ne kadar başarılı olduğu tartışılır ama bu düşüncesi benim için onun ne kadar büyük ve zeki bir insan olduğunu kanıtlamıştır..
Burada insanlar yanıltılıyor. Evrim kesinlikle yaşamın ortaya nasıl çıktığı ile ilgilenmez. Evrim canlıların zaman içinde nasıl değiştiğine dair bir takım teorilerden ibarettir. Ateistlerin bilim adına sürekli arkalarına aldıkları bu düşünce kesinlikle bilimseliği de yoktur. Hiçbir şekilde kanıtlanmamıştır. Evrim sadece bir teoriden ibarettir. Bazı bilim adamları bunun teori bile olamayacağını ve hipotez olması gerektiği yönünde fikir beyan eder. Hipotez ve teori arasındaki farkı biliyorsunuzdur.
Canlı yaşamın nasıl oluştuğunu ispatlamaya çalışan, labaratuvar ortamında türlü türlü deneyler yapan bilim adamları şu ana kadar çeşitli organizmaları bir araya getirerek ve hatta müdahele ederek bir canlı oluşturamamışlar. Ateistlerin canlı yaşamın tesadüf eseri milyonlarca yıl bir araya gelerek bir karışım olduğunu iddia etmelerine karşın labaratuvar ortamında ve hatta müdahele ederek bile bir canlı oluşturamamışlardır.
Bütün bu kompleks yapıların imkansız oluşumunun tesadüfen gerçekleştiğini varsaydığımızda bile, Darwinistlerin DNA gibi muhteşem bir molekülün içinde bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduran bilginin oluşumunu açıklamaları gerekmektedir. Fakat hücre ve hayatın kökeni ile ilgili her konuda olduğu gibi bu konuda da Darwinistler açıklamasızdırlar. Çarpık Darwinist mantığına göre, çamurlu suyun içinde tesadüfen oluşan bir hücrenin içindeki olağanüstü bilginin de çeşitli dış etkiler yoluyla tesadüfen oluşmuş olması gerekmektedir. Kuşkusuz böyle bir oluşum imkansızdır. DNA’nın içindeki bilgi, DNA ile birlikte yaratılmış muazzam bir bilgidir.
Darwinistlerin çamurlu suda tesadüfen hücre oluştu iddiası, hücreyi içi su dolu bir baloncuk zanneden Darwin döneminden kalma köhne bir inanıştır. Ancak 19. yüzyıl hurafeleri, bilimin ve teknolojinin oldukça geliştiği günümüzde geçersizdir kuşkusuz. Bir canlı bedeninde açıklanması gereken sayısız kompleks yapı varken, Darwinizm tek bir proteinin oluşumunu bile açıklayamamaktadır. Fakat Darwinistler bu imkansızlıklardan habersiz gibi davranırlar. Halen evrimci yayınlarda, çamurlu sudaki bu imkansız oluşum, adeta bir çocuk hikaye kitabındaki öyküler şeklinde anlatılır. Amaç, bu bilimsellikten uzak, mantıksız ama aynı zamanda da ispatsız anlatımla kitleleri aldatabilmektir. Bu batıl dinin taraftarlarına göre, söz konusu hikayeye ne kadar çok kişi inansa, o kadar kişi Darwinizm büyüsünün etkisi altına girecektir.
Burda bazı bilim adamları evrimin değil de zaman içerisinde canlıların bir takım değişiklikler gösterdiğini söylemektedir. Bu benimde olabilirliğine inandığım bir şeydir. Ama bu hiçbir zaman bir maymundan insana dönüş, ya da bir kartaldan fare olacağı anlamına gelmemektedir. Çoğu bilim adamı da aslında evrim dediklerinde buna inanır. Canlı yaşam zaman içerisinde bazı değişiklikler gösterir ama asla türü değişmez.
Bilim insanları yaptıkları iş gereği özellikle evrenin , güneş sistemi ve dünyanın ortaya çıkışı konusunda oldukça bilgisizlerdir. Buna da açıkça dile getiriyorlar. Yüzlerce astronomi kitabı ve belgeselerler izledim. Hiçbiri buna bing bangda de kesin konuşamamaktadır. Cümleler hep olasılıklar üzerinedir. Evrenin büyüklüğünü dikkate aldığımızda daha yanı başımızda bulunan marsa bile gidememişiz. Bunlar daha hiçbirşeyi bilmediğimizi gösteriyor. Evreni araştıran çoğu bilim insanı da aslında bir yaratıcıyı kabul eder ama bunu çoğu kez dile getiremez. Çünkü bilim dini reddeder. Evreni bir yaratıcı tarafından yaratıldı dese o zaman bilim biter, bilim adamı da gerek kalmaz. O zaman neyi araştıracan. Yaratıldı cevap bu dediğin zaman senin işin kalmıyor. O yüzden bilim dini bu işlere bulaştırmaz açıklayamadığı olayları teoriler ortaya atarak insanları düşünmeye sevk eder.
Evrim, dinlere karşı ortaya atılmış bilimsel adı altında süslenmiş bir saçmalıktan başka bir şey değildir.
U.Sadıkoğlu
01.11.2014, 11:13
Şu Evrim başlığını hep aklım da açmak istiyorum ama bir türlü fırsat bulamadım yarın imkan bulursam açacağım :)
Yorumlarım da hakaret mi var sizi ve burada ki çoğu arkadaşı tenzih ediyorum o söylediklerim evrime çamur atan yaratılışçılar için yoksa isteyen hem dine hemde evrime inanabilir kişisel tercih saygı duyarım ama çamur atana hele ki bilmeden yargılayana tahammülüm yok..
Zaten sorun evrimi bilmemek'ten kaynaklanıyor.Evrim hiç bir zaman moleküllerin,hücrelerin,bakterilerin duvara yahut yere çarpıtılarak veyahut bir torba içine koyup çalkalanaracak ortaya bir canlı çıkacağını iddia etmez..
Bu söylediğiniz bir kaç saniye sürer o yüzden trilyon da bir ihtimal de dahi ortaya bir canlı çıkmaz :)
Kaldı ki evrim hiç bir zaman hücre,molekül gibi canlıların bir araya gelerek başka bir canlıyı oluşturduğunu iddia etmemiştir..
Bir kaç milyon hücre,bir kaç milyar molekül bir araya gelerek milyonlarca yıl süren süreçle bile bir canlıyı ortaya çıkartabilir mi..?
Hayır böyle bir şey mümkün değildir eğer böyle düşünüyorsanız üzülerek söylemeliyim ki evrim bu değil :)
İki farklı canlı türü yahut iki aynı canlı türü çoğaltırsak birer milyon farklı canlı yahut birer milyon iki farklı canlı hiç bir zaman başka bir canlıyı oluşturamaz bu imkansızdır..
Evrim bir canlının maruz kaldığı doğa koşulları sebebiyle nesilden,nesile yani çocuktan toruna aktarılan bilgilerin değişime uğramasıyla çok uzun süren zaman dilimlerin de çok yavaş şekilde gerçekleşir..
Yani siz dünya'ya geldiğiniz vakit babanız'dan ve anneniz'den bir takım dna,gen,molekül vs gibi bilgiler alıyorsunuz ama ne babanıza ne de annenize kopyası gibi benzemeyerek farklı özellikler taşıyan onlardan daha değişik bir canlı oluyorsunuz :)
İşte bu küçük değişimlerin her birisi evrimin bir parçasıdır siz doğal olarak bu kadar küçük değişimleri fiziksel olarak hissedip algılayamıyorsunuz ama sizin atıyorum 50.000 yahut 70.000 kuşak sonraki torununuz bu küçük değişimlerin zaman içerisin de birikmesiyle fiziksel olarakta değişim geçiren daha farklı bir canlıya dönüşüyor..
Şimdi toparlarsak evrim hiç bir zaman iki yahut daha fazla canlın'ın bir araya gelmesiyle farklı bir canlı oluşturmuyor bu mümkün değil..
Evrim bir canlın'ın milyonlarca hatta milyarlarca yıllık süren değişim aşamalarına deniyor..
İslamın iddiası nedir..? İnsan ve diğer hayvanlar topraktan bir anda hiç bir değişim geçirmeden yaratıldı daha önce farklı bir canlı değildiler bundan sonra da farklı bir canlı olmayacaklar..
Dahası İslam Adem ile Havva'nın cennet'te yaratıldığı orada Adem'in yasak meyveyi yemesi suretiyle bir ceza olarak Dünya'ya indirildiğini iddia eder :)
Bilimin bulgusu nedir..? Canlılar sürekli evrim geçirerek başka canlılara dönüşürler. Okyanusta ki Balina da,karada ki insan da aynı ortak atadan evrimleşerek bugünlere gelmiştir bu ortak ata bakteriler'den bile daha ilkel olan ilk canlı türü Koaservat'tır.
Bu o kadar açıktır ki yani fosile,kemiğe falan ihtiyacımız yok bunun için, fosillerin hiç birisi olmasaydı bile evrimin gerçekliği için değişen bir şey olmazdı çünkü Evrim'in en temel kanıtları Moleküler biyoloji ile sağlanmıştır..
Açarsak Bakteri,Balina,İnsan vs makro'dan mikroya tüm canlıların Dna'sının genetik kodları 4 molekül üzerine kuruludur Adenin,Timin,Guanin ve Sitozin..
Bu bilgi tüm canlıların ortak soydan geldiğini şeksiz,şüpesiz kanıtlayan en büyük evrim gerçeklerin den birisidir ve muhteşem bir bilgidir :)
Dünya üzerin de yüzlerce molekül bulunurken Dna kodların'ın tüm canlılar da aynı 4 Nükleotit molekülü kullanması hepimizin tek bir canlıdan türediğini ispatlıyor..
Moleküler biyoloji ve diğer bilimsel gelişmeler sayesin de öyle bilgiler aldık ki artık Evrim Dünya'nın bütün bilim kuruluşları tarafın dan tereddütsüz kabul edilir..
Sizin verdiğiniz bilim adamları kişisel görüşlerini açıklayan insanlardır kurum bazında dikkate alınmazlar ve söyledikleri(Yaratılış,Din vs hakkında) bilimsel olarak kabul görmez..
Bugün her yıl bin farklı canlı türü'nün evrim sonucu ortaya çıktığını biliyoruz yine her yıl 100 bini aşkın canlı türüde yok oluyor..
Yani Evrimi canlı olarak izliyor bilim adamları her yıl daha önce Dünya da yaşama mış olan bin farklı canlı oluşuyor bundan daha somut ne olabilir..
Evrim sanıldığı gibi sona eren,biten bir kavram değildir sürekli devam ediyor biz insanlar bundan milyonlarca yıl sonra fiziksel olarak değişim geçirmiş farklı canlılar olacağız şuan doğa da gördüğümüz canlıların büyük çoğunluğu da çok daha farklı canlılara dönüşecek insanalrı yanıltan tek husus zaman kavramı bu değişim insan aklın'ın algılamakta zorlandığı büyük zaman dilimlerin de oluşuyor..
Rna ve Genlere hiç girmiyorum Evrim başlığını açtığım da zaten bunları geniş olarak paylaşacağım..
Bu seferde şunu soracağınıza eminim peki ilk canlı nasıl oluştu..
Bunun cevabı da bilimsel olarak tatmin edici şekilde veriliyor Dünya bundan yaklaşık 4 milyar 600 milyon yıl önce oluşmaya başladı..
Oluşum aşaması okyanuslar vs 150 milyon yıl civarı sürdü oluştuktan sonra 700 milyon yıl boyunca Dünya'da hiç bir canlı yaşamadı zaman'ın büyüklüğüne dikkat edin lütfen öyle okuyup geçiyoruz ama hayal bile edemeyeceğimiz bir zaman dilimin den bahsediyoruz daha biz 1000 yılda ne kadar çok şeyin yaşandığını hesaplayamıyoruz :)
En az 600 milyon yıl boyunca okyanusların dibinde cansız maddeler,kimyasallar vs sürekli bir arada oldukları için farklı maddeler birbirleriyle temas ederek değişik kimyasalları oluşturdu 2 yada daha çok farklı kimyasal bir araya geldiğin de farklı tepkimeler verdiği kimya bilimi olarakta biliniyor..
İşte 600 milyon yıl boyunca bu maddeler su içinde deneme,yanılma ve değişim yoluyla bu büyük zaman dilimin den sonra en basit Koaservat dediğimiz canlı'nın oluşmasını sağladı..
Peki Koaservatlar kısa sürede bakterileri,mokelülleri vs'mi oluşturdu..?
Hayır koaservat'tan Bakterilere,tek hücreli canlılara geçiş 1 milyar yıldan fazla sürdü tek hücreli canlılar dan çok hücreli canlılara geçişte 1 milyar yıl civarı sürmüştür günümüz'ün komplike ve büyük canlıları ise bundan 500 milyon yıl önce evrilmiştir..
Canlıların yapısı geliştikçe evrimin hızıda artmıştır..
Mimar Sinana ve Ali Kuşçuya hayran olmamak mümkün değildir ama Mimar Sinan olmasa falan cami olurmuydu ifadesinin ne kadar komik olacağını sanırım yukarıda ki açıklamalarımla anlamışınızdır umarım :)
Osmanlı da hayran olduğum 4 Padişah var bunlar dan birisi de Ali Kuşçu'nun öğrencisi olan Fatih Sultan Mehmet'tir :)
Çok zeki ve Bilime önem verirdi kendisi İstanbulu fethettiğin'de İslam şeriatına göre şehir 3 gün talan edilecek ve değerli bütün eşyalara bazı erkek ve kadınlara (köle ve cariye yapmak için) el konulacaktı.
Bu sırada Fatih Sultan Mehmet "Kitaplara sakın dokunmayın onları ben alacağım" diyerek batılı yazarlara ait bir çok bilimsel ve sanatsal kitaba yok olmaması için el koymuş ve bu latince kitapları hem Osmanlıca hemde Arapçaya tercüme ettirerek dönemin bilim cahili orta doğuyu bir nebze olsun bilime teşvik etmeye çalışmıştı..
Ne kadar başarılı olduğu tartışılır ama bu düşüncesi benim için onun ne kadar büyük ve zeki bir insan olduğunu kanıtlamıştır..
Verdiğin bilgiler neticesinde Evrim çökmüş oluyor zira 4.6 milyon yıl önce diye bahsettiğin evrimleşme sürecinden milyonlarca yıl önce bugün ki insan modelinin aynısı olan kemik yapılarına sahip insanların varlığı kanıtlanmış bir olay.
Bilim adamları, Din'in varlığını kabul etseler bile dile getirmezler dedin yukarıda sonuçlar ortada.
Sizin yaptığınız şudur; İnsan neden gözlerini kırpar; kataraktı temizlemek için gözü ıslatmak için vs. Ama bu olayın nasıl gerçekleştiğine dair bir dayanak yoktur. Yani Evrim = Tesadüftür.
Hiç bir sanat eseri kendiliğinden ortaya çıkmaz önünüzde bir saat olsun. Saatin ustasını görmeseniz bile onu birisinin yaptığını bilirsiniz değil mi? İnsanda böyledir böylesine muazzam bir işleyişin kendiliğinden varolduğunu iddia etmek hiç bir akılla bağdaşmamaktadır.
Sizin büyük bir ikilemde olduğunuz yazdığınız mesajlardaki eksen kaymalarından net bir şekilde belli oluyor. Çünkü 3-4 sayfa öncesinde Deizm perspektifinden konuşurken şimdi Ateizm perspektifinden konuşuyorsunuz.
Bilim ilerledikçe Allah'ın varlığı artık tartışılamaz bir hal almaktadır. Balık suda yaşayıp suyun dışında ölürken ( Oksijen-Karbondioksit ikilemi ) , İnsanın neden suda ölüp oksijenle temas etmesi gerektiğini insan hiç düşünmez mi?
Hücrenin neden bölündüğüne dair bilimsel bir açıklama yapılamazken Dinlerin varoluşundan binlerce yıl sonra ortaya atılan bir teorinin Kainat kitabını çürüttüğünü düşünmek bence akla ziyan ve hezeyanca bir durumdur.
Bahsettiğin gibi geriye doğru giderken başkalaşım yaşanmadığı bilimsel olarak verilendirilmiştir. Yani Evrim'in rahmetli olmuştur :) Artık yeni komplo teorileriyle biz onu öyle demedikki şunu demedikki mantalitesiyle Evrim bir süre daha ıkına ıkına ilerler.
Ve meseleye senin açından yaklaşacak olursak, Kuran-ı Kerim'i okuduğunu düşünmüyorum ve İslamiyet'i anlamak yerine karşına almayı seçmeni büyük bir manevi boşluğa yani ruhunu başı boş bırakmana bağlıyorum. İnsan bedeni ihtiyaçlarını giderdiği gibi ruhani ihtiyaçlarınıda gidermek zorundadır. Aksi halde hayatı boyunca bohemce bir yaşantı sürmekten geri duramaz. Bilgin olsun denemek istersen HAK yolu sana çok yakın. : )
Ve konuyla ilgili şu çok beğendiğim sözüde paylaşmadan duramayacağım ;
O mantığa göre çınar ağacı da maydonozun gelişmiş şeklidir.
"Hocam, diyorlar ki insan maymunun gelişmiş şekliymiş." sorusuna Arvasi hocanın verdiği cevap.
Bununla ilgili Peygamberimizin meşhur bir hadisi vardı tam metni olmayabilir aklımda kalan şekliyle; "Firavun'un eşi Asiye mübarek bir kadındı.Firavundan hiç bir zaman çocuğu olmadı onunla birleşeceği zaman Allah dişi bir Cini Asiyen'in kılığında ona gösterir oda onunla birleşirdi"
Ayetlere baktığımız zamanda Firavunun hiç bir zaman çocuğu olmadığını bu yüzden Asiyen'in nehir kenarında bulduğu Hz.Musaya sahip çıkıp evlatlık edinmesine razı olduğunu görüyoruz..
Aslında bu Allahın Hz.Musayı Firavun'un sarayına sokup orada büyümesini sağlamak için takdir ettiği bir olaydır..
Eskiden bu tarz olaylar daha sık yaşanırdı.
Rus KGB, Amerika FBI ve CIA cinleri kullanan başlıca istihbarat birimleridir bu konuda rahmetli Aytunç Altındalın da açıklamaları oldu.
Bu konuda bilgi sahibi olan Oktan Keleşin de açıklamaları var..
O Trabzonlu hoca büyük ihtimal Salih Memişoğludur kendisi zaten Avrupa ülkelerin de tıp ötesi tedaviler için hastanelere gidiyor..
Konunun başında konuştuklarınla konunun sonundaki konuşmaların arasında tezatlar var.
Konunun en başında Müslüman gibi konuşuyorsun. Alıntı yaptığım cümlede "Peygamberimiz" diyorsun. Daha sonra aynı konu içinde deist oluyorsun. Gene aynı konu içinde ateist oluyorsun. Senin ne olduğun belli değil. Konu uzadıkça belli ki bir başka şey olacaksın. Belli ki insanların kafasını karıştırmak için burdasın.
Forum yönetiminden ricam bu tip insanların inançları ile ilgili konularda daha hassasiyet gösterilmesidir. Konu açan arkadaşımız rahmetli samet bu konunun ateizme hizmet edeceğinden memnun olmazdı. Bunu bilin istedim. Şu anda konu başlığından saptırılmış bir konu durumunda. Konuda Allahın varlığı sorgulanıyor. Konunun başlığı uzay ve bilim ile ilgili.
İlker Yazıcıoğlu
01.11.2014, 14:55
Rahatsız olan arkadaşlar konu başlığına girmek zorunda değiller.
Herkesi inançlı olmak zorunda değil.Başkalarının düşüncelerine,inançlarına saygı ve anlayış gösterme kavramına ne oldu?
Konunun içinde tartışılanlar,konu başlığından alakasız şeyler değildir.
Burası kimsenin inancını sorgulama yeri değildir.
Paylaşımda,yorumda bulunmak isteyenler arkadaşlar zaten kendilerince gerekli cevapları birbirlerine medeni bir şekilde veriyorlar.
Bunun neresi rahatsız edici?
Şahsım adına yorum yapmak amacında değilim ama yukarıda bazı arkadaşların bahsettiği gibi İslam dinini aşağılayıcı,kötüleyici b,r durum söz konusu değil eleştirdiğiniz arkadaşımızda.
Kendi inandıklarını buraya yazıyor.Karşılığında da cevaplar alıyor ve de hatta zaman zaman hakarete maruz kalıyor.
Farklı fikirlere,inançlara tahammül etmeliyiz.
Lütfen karşılıklı olarak biraz daha anlayışlı olalım.
Bu forum bir renktir.Her renkten ,her görüşten insan var burada.
Herkesi aynı model gibi görmek zorunda değiliz.
Bu mümkün mü?
Lütfen.....
Rahatsız olan arkadaşlar konu başlığına girmek zorunda değiller.
Herkesi inançlı olmak zorunda değil.Başkalarının düşüncelerine,inançlarına saygı ve anlayış gösterme kavramına ne oldu?
Konunun içinde tartışılanlar,konu başlığından alakasız şeyler değildir.
Burası kimsenin inancını sorgulama yeri değildir.
Paylaşımda,yorumda bulunmak isteyenler arkadaşlar zaten kendilerince gerekli cevapları birbirlerine medeni bir şekilde veriyorlar.
Bunun neresi rahatsız edici?
Şahsım adına yorum yapmak amacında değilim ama yukarıda bazı arkadaşların bahsettiği gibi İslam dinini aşağılayıcı,kötüleyici b,r durum söz konusu değil eleştirdiğiniz arkadaşımızda.
Kendi inandıklarını buraya yazıyor.Karşılığında da cevaplar alıyor ve de hatta zaman zaman hakarete maruz kalıyor.
Farklı fikirlere,inançlara tahammül etmeliyiz.
Lütfen karşılıklı olarak biraz daha anlayışlı olalım.
Bu forum bir renktir.Her renkten ,her görüşten insan var burada.
Herkesi aynı model gibi görmek zorunda değiliz.
Bu mümkün mü?
Lütfen.....
Sayın yönetici, rahatsız olanlar konu başlığına girmesin tarzında bir açıklama hiç de çözüm üreten bir açıklama olmamış. Ben şimdi burda ateistlere küfretsem ve savunma şekli olarak da rahatsız olan konu başlığına girmesin desem ne derece mantıklı olur.
Konu başlığı içerikle nasıl uygun oluyor. Burda Allahın varlığı sorgulanıyor, peki konu başlığı Allah var mıdır olsaydı o zaman tamam, eğer bu forum bu konuyu tartışmaya izin veriyorsa sorun yok.
İslam dinini aşağılayıcı bir durum yok demişsiniz. "Allahın yokluğunu ispatlayan bilimsel kanıtlar var" bu cümleyi de bana açıklar mısınız? Bu ne demektir. Bu bir dini aşağılamaktan da öte bir durum yok saymaktır. Biz inançlara islamın hoşgörüsü ile saygılıyız. Bizim inancımızın en kutsallıdır Allah. Ondan ötesi var mı? Size göre olmayabilir , Ama milyarlarca insana göre var. İnanmıyorum dersin çık içinden ama ben inanmıyorumum üstüne bir de bilimsel kanıtlar var dersen bu beni tahrik eder. Ben iyi niyetle yazdığını düşünmüyorum. Baştan sonra yazıları okudum. Kendi içinde çelişkiler içinde.
Kusura bakmayın verdiğiniz cevapla siz de taraf olmuşsunuz. Üzüldüğüm şey ise rahmetli arkadaşımızın açtığı bir konunun ateizm propagandasına dönüşmüş olması. Forum yönetiminin de buna izin vermesi. Forumun en üst köşesinde sametin resmini koymuşsunuz. Samet inançlı bir insandı. Samet ile söz konusu kişi arasında geçen konuşmalara bakın, kesinlikle inanç ve inançsızlık konuşulmuyor. Zaten konunun başlarında adam Müslüman gibi samet ile yazışıyor. Eğer saygıdan bahsediyorsanız, onun açtığı konunun ateizm propagandasına dönüşmesine izin vermeyin.
Selim Turan
01.11.2014, 15:32
Forum yöneticimiz gibi düşünüyorum. Yukarıda Muhteva'yı incitmemek için Pampa gibi sıcaklık ürtettğini düşündüğüm kelimeler kullanarak beni yanlış anlamasının önüne geçmeye çalışarak cevaplarımı veriyorum. Oda aynı şeklide gülücükler koyarak birbirimizi beni veya diğer karşı cepheyi kırmamak adına çabalıyor bildiği savunduğu şeyleri sıralıyor. Ama bazı arkadaşlarımız saldırgan iğneleyici mesajlar ile ortamı geriyorlar yok yere. Ne yapalım şimdi darağacı kurup İspanyol engizisyonu mu uygulayalım?
Durum şöyle ki milyonlarca yıllık bozulmamş sinek ve yusufçuk fosilleri var. Onlar günümüzdeki akrabalarıyla birebir aynı. Peki merak ediyorum. evrim belirli bir yere gelince duraklıyor mu? Baksana sineklerde yusufçuklarda vs durmuş resmen... 100 milyon yıllık fosillerde tek bir değişim yok...
Bu arada hep merak ediyorum. Neden ara geçiş formları normal yaşam formlarından daha fazla fosile sahip olması gerekirken "ara geçiş formu olduğu iddia edilen bir kaç fosil dışında" ortada elle tutulur bir fosil kaynağı birikimi yok? Atıyorum ortalık ara geçiş formu denen canlılar ile dolması lazım değilmi her bir ayrı devire ait katmanlarda. Mesela Dinazor nasıl oldu da kuş oldu bunu evrimin bu yol ile rahatlıkla açıklaması lazım gelirken neden aradaki boşluğu böyle olması lazım diyerek dolduruyor bu şaşmaz bilim insanları?
İlker Yazıcıoğlu
01.11.2014, 15:44
Sayın yönetici, rahatsız olanlar konuş başlığına girmesin tarzında bir açıklama hiç de çözüm üreten bir açıklama olmamış. Ben şimdi burda ateistlere küfretsem ve savunma şekli olarak da rahatsız olan konu başlığına girmesin desem ne derece mantıklı olur.
Konu başlığı içerikle nasıl uygun oluyor. Burda Allahın varlığı sorgulanıyor, peki konu başlığı Allah var mıdır olsaydı o zaman tamam, eğer bu forum bu konuyu tartışmaya izin veriyorsa sorun yok.
İslam dinini aşağılayıcı bir durum yok demişsiniz. "Allahın yokluğunu ispatlayan bilimsel kanıtlar var" bu cümleyi de bana açıklar mısınız? Bu ne demektir. Bu bir dini aşağılamaktan da öte bir durum yok saymaktır. Biz inançlara islamın hoşgörüsü ile saygılıyız. Bizim inancımızın en kutsallıdır Allah. Ondan ötesi var mı? Size göre olmayabilir , Ama milyarlarca insana göre var. İnanmıyorum dersin çık içinden ama ben inanmıyorumum üstüne bir de bilimsel kanıtlar var dersen bu beni tahrik eder. Ben iyi niyetle yazdığını düşünmüyorum. Baştan sonra yazıları okudum. Kendi içinde çelişkiler içinde.
Kusura bakmayın verdiğiniz cevapla siz de taraf olmuşsunuz. Üzüldüğüm şey ise rahmetli arkadaşımızın açtığı bir konunun ateizm propagandasına dönüşmüş olması. Forum yönetiminin de buna izin vermesi. Forumun en üst köşesinde sametin resmini koymuşsunuz. Samet inançlı bir insandı. Samet ile söz konusu kişi arasında geçen konuşmalara bakın, kesinlikle inanç ve inançsızlık konulmuyor. Zaten konunun başlarında adam Müslüman gibi samet ile yazışıyor. Eğer saygıdan bahsediyorsanız, onun açtığı konunun ateizm propagandasına dönüşmesine izin vermeyin.
Öncelikle şunu ifade edeyim de burada taraf olduğum sanılmasın.
Yazdıkları ve de düşünceleri itibariyle Muhteva arkadaşımıza katılmıyorum.
Bunu bir netleştirelim.
Zaten Muhteva'ya gereken cevaplar yeterince veriliyor.
Ben şimdi burda ateistlere küfretsem ve savunma şekli olarak da rahatsız olan konu başlığına girmesin desem ne derece mantıklı olur.
Verdiğiniz örnek kabul edilemez.Muhteva burada kimseye,İslam dinine inana insanlara küfretmiyor,yapmayın.Ha,düşünceniz şu ise;inanmayan insan zaten küfrediyordur gibiyse sizinle hemfikir değilim....
Bırakın tartışılsın ne olacak?
Belki doğru yolu bulur..(Bana göre doğru yol)
"Allahın yokluğunu ispatlayan bilimsel kanıtlar var" lafını vurgulamışsınız.Bu cümlede ,Muhteva'nın saçmaladığını düşünüyorum açıkçası.(Muhteva kusuruma bakmasın).Ama bu da onun fikri,ne yapalım şimdi buna izin vermeyelim mi?
Konu çok hassas bir konu.Hassasiyetinizi inanın çok iyi anlıyorum ama bırakın tartışılsın,neden rahatsız olalım bundan?
Burada Hayırlı Cumalar,Günün Hadisi gibi başlıklarımız var.
Şimdi Muhteva veya bir başkası, "Efendim,bu başlıklardan rahatsız oluyoruz,resmen İslam propagandası yapılıyor" deme hakkına sahip mi?
He, derse,yukarıda yazdığım cevabın aynısını yazarım ona da....
Verdiğin bilgiler neticesinde Evrim çökmüş oluyor zira 4.6 milyon yıl önce diye bahsettiğin evrimleşme sürecinden milyonlarca yıl önce bugün ki insan modelinin aynısı olan kemik yapılarına sahip insanların varlığı kanıtlanmış bir olay.
Bilim adamları, Din'in varlığını kabul etseler bile dile getirmezler dedin yukarıda sonuçlar ortada.
Sizin yaptığınız şudur; İnsan neden gözlerini kırpar; kataraktı temizlemek için gözü ıslatmak için vs. Ama bu olayın nasıl gerçekleştiğine dair bir dayanak yoktur. Yani Evrim = Tesadüftür.
Hiç bir sanat eseri kendiliğinden ortaya çıkmaz önünüzde bir saat olsun. Saatin ustasını görmeseniz bile onu birisinin yaptığını bilirsiniz değil mi? İnsanda böyledir böylesine muazzam bir işleyişin kendiliğinden varolduğunu iddia etmek hiç bir akılla bağdaşmamaktadır.
Sizin büyük bir ikilemde olduğunuz yazdığınız mesajlardaki eksen kaymalarından net bir şekilde belli oluyor. Çünkü 3-4 sayfa öncesinde Deizm perspektifinden konuşurken şimdi Ateizm perspektifinden konuşuyorsunuz.
Bilim ilerledikçe Allah'ın varlığı artık tartışılamaz bir hal almaktadır. Balık suda yaşayıp suyun dışında ölürken ( Oksijen-Karbondioksit ikilemi ) , İnsanın neden suda ölüp oksijenle temas etmesi gerektiğini insan hiç düşünmez mi?
Hücrenin neden bölündüğüne dair bilimsel bir açıklama yapılamazken Dinlerin varoluşundan binlerce yıl sonra ortaya atılan bir teorinin Kainat kitabını çürüttüğünü düşünmek bence akla ziyan ve hezeyanca bir durumdur.
Bahsettiğin gibi geriye doğru giderken başkalaşım yaşanmadığı bilimsel olarak verilendirilmiştir. Yani Evrim'in rahmetli olmuştur :) Artık yeni komplo teorileriyle biz onu öyle demedikki şunu demedikki mantalitesiyle Evrim bir süre daha ıkına ıkına ilerler.
Ve meseleye senin açından yaklaşacak olursak, Kuran-ı Kerim'i okuduğunu düşünmüyorum ve İslamiyet'i anlamak yerine karşına almayı seçmeni büyük bir manevi boşluğa yani ruhunu başı boş bırakmana bağlıyorum. İnsan bedeni ihtiyaçlarını giderdiği gibi ruhani ihtiyaçlarınıda gidermek zorundadır. Aksi halde hayatı boyunca bohemce bir yaşantı sürmekten geri duramaz. Bilgin olsun denemek istersen HAK yolu sana çok yakın. : )
Ve konuyla ilgili şu çok beğendiğim sözüde paylaşmadan duramayacağım ;
O mantığa göre çınar ağacı da maydonozun gelişmiş şeklidir.
"Hocam, diyorlar ki insan maymunun gelişmiş şekliymiş." sorusuna Arvasi hocanın verdiği cevap.
Beni şaşırtmadığınız için teşekkür ediyorum :)
Yukarı da onca bilimsel veri paylaştım bunları araştırmak şöyle dursun işi "madem maymun dan geldik şimdi ki maymunlar niye insan" değil gibi son derece basit bir ilkokul mantalitesine indirip arkasın dan bilimsel veri diyerek evrim karşıtların'ın hezeyanlarını paylaştınız..
Oda yetmediği gibi bilimsel yetersizlik sonucu açık aramaya çıkarak beni eski mesajlarım ile vurmaya çalıştınız..
Madem seviyeyi açık arama noktasına kadar düşürdük o halde size ipucu vereyim benim bütün mesajlarımı aratın Hatim kampanyaların da aldığım cüzlere,hadis sayfasın da paylaştığım hadislere ve diğer dini yazılarıma bakarak sen 7-8 ay önce müslüman gibi(!) yorumlar yazmışsın şimdi hem desit hemde ateist gibi konuşuyorsun senin eksenin az,buz değil temelli kaymış deyin :)
Yazık gerçekten aşağıda ki signal'in hezeyanlarını bir nebze olsun anlarım ama sizden beklemezdim..
Günümüz insanı olan Homo Sapiens 200 bin yıllık geçmişe sahip daha önceleri kafatası,kemik yapısı farklıydı milyonlarca yıl önce insan'ın aynısı kemik yapıların'ın bulunduğu tamamen evrim karşıtların'ın palavraların dan ibarettir..
Bu palavraları bilimsel gerçekmiş gibi sunmanız karşısın da dehşete kapılmamak mümkün değil..
Bu konun'un suyu ısındı evrim başlığını açma vakti gelmiş..
Ben yorumlarım da hiç bir bilim adamı din'den bahsetmez mi demişim..?
Vay anasını demek ki bu insanlar din hakkın da görüş bildirmek isteyince ağızlarına bant çekiyorlar :)
Yahu ben orada ne diyorum hiç bir bilim adamı inancı ne olursa olsun yazdığı bilimsel eserlerin'de dini yaratılış'tan bahsederek delil olarak sunmaz diyorum yoksa konferans'ta,orada,burada din hakkın konuşma yapmaz demiyorum ki el insaf..!
Benim bu başlıkta açık olarak "Ben ateistim" dediği mi gördünüz mü..? Sürekli çoğul kullanarak bizim gibi ateist,agnostik,deist insanlar..vs diye başlıyorum cümleye..
Madem arka sayfaları dolaştınız orada benim "Gözle görülmeyen canlı organizmalar" olduğuna inandığımı ve bilimin bir gün bunu tesbit edeceğini söylediği mi de teyet geçmemeniz gerekir di..
Ben böyle bir şey düşündüğüm için Ateistler'in çoğunluğu "Sen ateist değilsin gözle görülmeyen bir canlılığın olduğunu iddia ediyorsun" derler o yüzden bende kendi mi ateist olarak hissetsem bile çoğu görüşe göre deist damgası yiyiyorum oysa bir yaratıcıya inanmıyorum hal böyle olunca ne deist ne de ateist olmadan ortada bir yerde kalıyorum :)
Bu yüzden hem deist hemde ateist görüşünü savunduğu mu düşünmeniz normal dahası bu konu açılalı 2 yıla yakın zaman olmuş konu'nun ilk mesajların da ben gerçekleri açığa vuramayan bir müslümandım 7,8 ay önce inançlar dan tamamen soyutlandım itiraflarınız başlığına girerek ne zaman soyutlanmaya başladığımın ipuçlarını görebilirsin..
Kuranı Kerimi hiç okumadım belkide elime almadım öyle mi hatta Umre'ye 1,5 yıl kadar önce turistlik gezi için gittim kim bilir;
http://i.imgur.com/XS4xM22.jpg
Hak yolu dediğiniz İslamı hiç bilmiyorum ruhani boşlukta gezdim hayatım boyunca, o sakallar da popçu sakalı zaten komik gerçekten :D
Kim neyi ne kadar biliyor onu klavye başından anlayamazsınız hayatı mı adadığım bir Din için umuyorum ki bir daha sen Kuran bile okumamışın tezatlığın da cümle kurmazsınız..
Forum yöneticimiz gibi düşünüyorum. Yukarıda Muhteva'yı incitmemek için Pampa gibi sıcaklık ürtettğini düşündüğüm kelimeler kullanarak beni yanlış anlamasının önüne geçmeye çalışarak cevaplarımı veriyorum. Oda aynı şeklide gülücükler koyarak birbirimizi beni veya diğer karşı cepheyi kırmamak adına çabalıyor bildiği savunduğu şeyleri sıralıyor. Ama bazı arkadaşlarımız saldırgan iğneleyici mesajlar ile ortamı geriyorlar yok yere. Ne yapalım şimdi darağacı kurup İspanyol engizisyonu mu uygulayalım?
Durum şöyle ki milyonlarca yıllık bozulmamş sinek ve yusufçuk fosilleri var. Onlar günümüzdeki akrabalarıyla birebir aynı. Peki merak ediyorum. evrim belirli bir yere gelince duraklıyor mu? Baksana sineklerde yusufçuklarda vs durmuş resmen... 100 milyon yıllık fosillerde tek bir değişim yok...
Bu arada hep merak ediyorum. Neden ara geçiş formları normal yaşam formlarından daha fazla fosile sahip olması gerekirken "ara geçiş formu olduğu iddia edilen bir kaç fosil dışında" ortada elle tutulur bir fosil kaynağı birikimi yok? Atıyorum ortalık ara geçiş formu denen canlılar ile dolması lazım değilmi her bir ayrı devire ait katmanlarda. Mesela Dinazor nasıl oldu da kuş oldu bunu evrimin bu yol ile rahatlıkla açıklaması lazım gelirken neden aradaki boşluğu böyle olması lazım diyerek dolduruyor bu şaşmaz bilim insanları?
Sinekler de evrim geçiriyor ayaklarında ki ve vücutların da ki tüylenmeler sonra dan gelişen özellikler ama evrim süreçleri çok uzun oluyor eğer Yusufçuk derken Harun Yahya kitapların da kahverengi cama benzer amberin içinde olduğu ve değişim geçirmediği iddia edilen fosili diyorsan o photoshop kardeşim fosil değil o balık yemi hatta kancası bile üzerin de duruyor insan photoshop yapar ama biraz dikkat eder değil mi :D
Hamam böcekleri de 500 milyon yıla yakındır hemen,hemen hiç bir değişim geçirmediler çünkü bulundukları doğal ortama çok çabuk uyum sağlıyorlar..
Evrim çevrede ki değişime canlıların adapte olabilmek için değişim geçirmesidir basit olarak açıklarsak bir uçurum'un altında 500 bin geyiğin yaşadığını düşünelim bu geyiklerin beslenmesi için gerekli olan otlar içlerin den sadece 400 bin tanesin'in uzanıp yiyebileceği bir yükseklik'te olsun böyle bir durum da ne olur..?
O otlara uzanıp yiyebilen 400 bin geyik hayat'ta kalırken geri kalan 100 bin geyik açlık'tan ölecektir bunlar ışık hızıyla evrim geçirip boyları falan uzamaz bu saçmalık zaten :)
Aradan geçen uzun yıllar boyunca bu 400 bin geyik otları yedikçe alt kısımlar da ot tükenecek(yerine yeni otlar çıkmadığını düşünüyoruz) bu sefer kırım devam edecek otlara ulaşamayan geyikler zıplayarak,uzanarak,tırmanarak vs otlara ulaşmaya çalışacaktır..
Bu yaşam savaşı'nın 500 bin yıl sürdüğünü düşünürsek zıplayarak,uzanarak,tırmanarak vs otlara ulaşıp yiyerek hayat'ta kalan geyiklerin doğuracağı yeni yavruları 500 bin yıllık zaman içerisin de ataların dan gelen bu zıplama,uzanma,tırmanma hareketlerin'in nesil'den nesile aktarımı sonucu bu büyük zaman dilimi içinde kimilerin'in boyları zürafa gibi uzarken,kimileri de tırmanma ve zıplamaya yönelik büyük bir değişim yaşamış olacaktır..
Ama eğer ilk başta otlar 500 bin geyiğin de ulaşamayacağı kadar yüksek'te olsaydı o zaman bu geyiklerin hepsi ölürdü evrim falan geçiremezdi evrim çok yavaş bir döngüde ilerler ve koşullar uygunsa gerçekleşir eğer uygun değilse doğaya uyum sağlayamayan canlıların nesli yok olur ki bunun çok örneği var..
Zürafalar'ın evrimini incelerseniz işin mantığını biraz daha çözebilirsiniz..
Yani eğer koşullar bir canlı için uygunsa onun evrimi çok yavaş ilerler fakat bizim gibi koşullara uyum sağlayamayan canlılar için evrim çok daha hızlı ilerler o yüzden İnsan 10 milyon yıl gibi evrimsel açıdan kısa sayılacak bir zaman dilimin de çok daha hızlı değişim yaşamıştır..
Bu verdiğim en basite indirgeyerek uyarlama yapmak için bir örnekti mantıksız gelmiş olabilir :)
Mesela kör mağara balıkları var bu canlılar doğuştan kör oldukları halde gözleri var şimdi bir yaratılışçıya bu hayvanların hepsi doğuştan kör oldukları halde bunlar da neden göz var bu gereksiz değil mi..? Diye sorunca kem,küm ediyorlar :)
Halbu ki bu balıklar eskiden ışıklı ortamlar da yaşarken daha sonraları mağara içlerin de yaşamaya başlıyorlar yüzbinlerce yıllık zaman dilimlerin den sonra ışığa ihtiyaç duymadıkları için kör olarak doğuyorlar fakat gözleri hala yerin de duruyor muhtemelen bundan bir kaç 100 bin yıl sonra gözleri olmadan doğacaklar..
Aynı şekilde Köstebekler'in neden çok küçük gözleri yahut bazı cinsleri tamamen kör oluyor..?
Çünkü sürekli yer altında yaşadığı için görmeye ihtiyaçları azalıyor bazı köstebek cinslerin de göz olmadığı halde göz çukurları halen duruyor buda bu canlıların eskiden gözleri olduğunu açık şekilde kanıtlıyor..
Yaratılışçılara bu hayvanlar görmedikleri halde neden göz çukurları bulunuyor diye sorduğumuz da aldığımız cevap "Allah sebepsiz hiç bir şey yaratmaz mutlaka onun da bir sebebi vardır" :)
Var zaten onu diyoruz önceden görüyordu o sebeple var o göz çukurları :)
Mesela belgeseller'de soğuk bölgeler de yaşayan tilki,çakal gibi hayvanların beyaz ve kalın kürklere sahip olduklarını ama sıcak bölgeler de yaşayanların kahverengi ve nazaran daha ince tüyleri olduğunu görüyoruz işte bu da evrimin bir başka göstergesi o canlılar soğuk hayava yahut sıcak havaya uzun zaman dilimleri maruz kaldıkları için vücutları,tüyleri,derileri vs evrim geçiriyor..
Çinlilerin göz kapakları neden daha düşük(çekik değil) ve kalın yağ tabakasıyla kaplı çünkü on binlerce yıl boyunca Sibirya bölgesin de soğuk hava şartların da yaşadılar ve gözleri soğuğa karşı korunmak için bu şekilde evrim geçirdi..
Çok fazla kanıt sayabiliriz o yüzden diyorum evrim başlığı açacağım ama bir türlü açamadık bu arada Biruni konusunu unutmadım araştırmalarım sonlanmak üzere pampa :D
U.Sadıkoğlu
01.11.2014, 23:02
Beni şaşırtmadığınız için teşekkür ediyorum :)
Yukarı da onca bilimsel veri paylaştım bunları araştırmak şöyle dursun işi "madem maymun dan geldik şimdi ki maymunlar niye insan" değil gibi son derece basit bir ilkokul mantalitesine indirip arkasın dan bilimsel veri diyerek evrim karşıtların'ın hezeyanlarını paylaştınız..
Oda yetmediği gibi bilimsel yetersizlik sonucu açık aramaya çıkarak beni eski mesajlarım ile vurmaya çalıştınız..
Madem seviyeyi açık arama noktasına kadar düşürdük o halde size ipucu vereyim benim bütün mesajlarımı aratın Hatim kampanyaların da aldığım cüzlere,hadis sayfasın da paylaştığım hadislere ve diğer dini yazılarıma bakarak sen 7-8 ay önce müslüman gibi(!) yorumlar yazmışsın şimdi hem desit hemde ateist gibi konuşuyorsun senin eksenin az,buz değil temelli kaymış deyin :)
Yazık gerçekten aşağıda ki signal'in hezeyanlarını bir nebze olsun anlarım ama sizden beklemezdim..
Günümüz insanı olan Homo Sapiens 200 bin yıllık geçmişe sahip daha önceleri kafatası,kemik yapısı farklıydı milyonlarca yıl önce insan'ın aynısı kemik yapıların'ın bulunduğu tamamen evrim karşıtların'ın palavraların dan ibarettir..
Bu palavraları bilimsel gerçekmiş gibi sunmanız karşısın da dehşete kapılmamak mümkün değil..
Bu konun'un suyu ısındı evrim başlığını açma vakti gelmiş..
Ben yorumlarım da hiç bir bilim adamı din'den bahsetmez mi demişim..?
Vay anasını demek ki bu insanlar din hakkın da görüş bildirmek isteyince ağızlarına bant çekiyorlar :)
Yahu ben orada ne diyorum hiç bir bilim adamı inancı ne olursa olsun yazdığı bilimsel eserlerin'de dini yaratılış'tan bahsederek delil olarak sunmaz diyorum yoksa konferans'ta,orada,burada din hakkın konuşma yapmaz demiyorum ki el insaf..!
Benim bu başlıkta açık olarak "Ben ateistim" dediği mi gördünüz mü..? Sürekli çoğul kullanarak bizim gibi ateist,agnostik,deist insanlar..vs diye başlıyorum cümleye..
Madem arka sayfaları dolaştınız orada benim "Gözle görülmeyen canlı organizmalar" olduğuna inandığımı ve bilimin bir gün bunu tesbit edeceğini söylediği mi de teyet geçmemeniz gerekir di..
Ben böyle bir şey düşündüğüm için Ateistler'in çoğunluğu "Sen ateist değilsin gözle görülmeyen bir canlılığın olduğunu iddia ediyorsun" derler o yüzden bende kendi mi ateist olarak hissetsem bile çoğu görüşe göre deist damgası yiyiyorum oysa bir yaratıcıya inanmıyorum hal böyle olunca ne deist ne de ateist olmadan ortada bir yerde kalıyorum :)
Bu yüzden hem deist hemde ateist görüşünü savunduğu mu düşünmeniz normal dahası bu konu açılalı 2 yıla yakın zaman olmuş konu'nun ilk mesajların da ben gerçekleri açığa vuramayan bir müslümandım 7,8 ay önce inançlar dan tamamen soyutlandım itiraflarınız başlığına girerek ne zaman soyutlanmaya başladığımın ipuçlarını görebilirsin..
Kuranı Kerimi hiç okumadım belkide elime almadım öyle mi hatta Umre'ye 1,5 yıl kadar önce turistlik gezi için gittim kim bilir;
http://i.imgur.com/XS4xM22.jpg
Hak yolu dediğiniz İslamı hiç bilmiyorum ruhani boşlukta gezdim hayatım boyunca, o sakallar da popçu sakalı zaten komik gerçekten :D
Kim neyi ne kadar biliyor onu klavye başından anlayamazsınız hayatı mı adadığım bir Din için umuyorum ki bir daha sen Kuran bile okumamışın tezatlığın da cümle kurmazsınız..
Kurduğunuz cümleler halen daha çelişki içermektedir. Zira yukarıda yazdığım yorumda eserlerin içeriğini bırakın ismini dahi Allah (C.C.)'a adayan insanların bilim adamı olmadıklarını mı iddia edeceksiniz?
Daha önceki mesajlarınızda görüşünüzü açık bir şekilde belirtmediğinizden ötürü o yaklaşımda bulundum zira Cinlerin varlığına inandığınızı söylemiştiniz ve Ateizm inancına göre tüm bu metafiziki olaylar reddedilmektedir sizinde söylediğiniz üzere. Daha sonraki mesajlarınızda bir ateist nidasıyla konuşmalar yaptığınız için o çıkarımı yaptım bunda bir yanlışlık yok değil mi?
Yukarıda Google Talks kapsamında yapılan bir Arkeolojik çalışmada 600.000 yıl öncesine ait kemikler bulunduğu bilimsel olarak delillendirilmiş. Şimdi o çalışma 200.000 yıl önce insan kemikleri bulsaydı palavra olmayacaktı ama 600.000 yıl yada 600.000'den bir 600.000 daha geriye gidip insanın tıpatıp bugün hal aldığı şekliyle Evrim'in sıfır noktasından binlerce yıl önce yaşantının varlığını ispatlaması palavra oluyor.. Gerçekten hayret ettim bilim size bunu öğretmiş sanırım..
Bilimsel method gözlemle ve deneyle edinilen bilgilerin toplamına veya harmanlanmış haline dayanmaktadır.
İslamiyet'i reddetmenin ana nedeni kanıt veya yeterli delil bulamamaktır. Evrim'i savunanlar 200.000 yıl önceki fosil kayıtlarının gerçek olabileceğine inanıyorlarda Kuran-ı Kerim'in neden Allah tarafından indirilip, değiştirilemeyeceğine inanmıyorlar? Evrimci profesörlerin birebir olarak gözlemlediği bir fosil var mı? Yoksa şu milyon yıl önceki falanca bu şimdi ki falanca diye gösterdikleri şeyleremi inanıyorlar?
Köpek türü var kıl kurdu ve evcil köpek, kedi türü var kaplan ve evcil kedi ve insan türü var. Buna göre Darvin türlerin yıllar boyu değişiminden bahsediyor. Bana türlerin değişimine dair gözlemlenebilir bir kanıt gösterebilirmisin? Veya bunun ne zaman olduğunu bana söyleyebilirmisin inançtan ötürü kabul edilen birşey olsun istemiyorum yani tahmini olarak 250-300.000 yıl arası birşey söylemeni değil verilerin gözlemlenebilir olmasını istiyorum.
Evrimcilerin sıkça dile getirdiği bir söz "Maymunların 5. Ayak parmakları var, insan türüne tıpatıp uyuyor" mesela Koalalarında 5. Ayak parmakları var. Koaladan geldiğine inanan bir Evrimci neden yok?
Evrimciler olarak yoksa kendinizin görmediği birşeyi savunurken diyorsunuzki "Biz uzmanlara güveniyoruz, yaptıkları deneylere, buluşlara, söyledikleri herşeye tamamen inanıyoruz" mu diyorsunuz?
Evrim teorisi bilimsel bir teoridir ve tekrar baştan soruyorum, bilimsel bir teori gözlemlenebilir ve tekrar edilebilir olmalıdır buna göre Evrim ile ilgili gözlemlenebilir bir kanıt gösterebilirmisin?
Darvinci Evrim'e bir örnek istiyorum adaptasyon veya türleşme değil, türlerin değişimine? Madem canlılar arasında böylesine sıkı sıkı bir bağ olduğunu düşünüyorsunuz verebilmelisiniz değil mi?
Gözlemlenebilir kanıt olarak Evrim'in ortaya sunduğu tez nedir? Bakteriler..
Evrim'e göre bakteriler tekrar neye dönüşüyor, bakteri? Ama bakteri hala bakteri olarak kalıyor öyle değil mi? Yani Evrimcilerin verdiği bakteri türlerinin değişmesi, bakterinin yeniden bir bakteri olduğu ve buna türlerin değişmesi deniliyor ilginç.
Yani bir türün diğer bir türe dönüşümü söz konusu olmuyor değil mi? Türün değişmesi demek Kedi-Köpek arasındaki fark kadar net bir gözlemlemenin olması demektir..
Allah'a inanmadığını söyleyen sizler nasıl oluyorda değişimini gözlemleyemediğiniz türlerin, değişimine inanabiliyorsunuz? Evrim bir düşünce sistemi olarak mı adlandırılmalı yoksa bir inanç mı? İnandığınız Evrim'in, bizim inandığımız Din'den farkı nedir sizin nezdinizde? Hiç birşey..
Darvin İspinozları gözlemlemişti zamanında bir kuşun hala daha kuş olarak yaşantısını sürdürmesi türlerin değişimi yada Evrim'midir? Yoksa adaptasyonun, Evrim diye yutturulmasımı? Yani Darvin'in yaptığı bu araştırmada İspinozların üzerine dahil olan yeni bir hayvan mevcut mu? Hayır değil.. Bilimsel olarak türlerin değişimi bu mudur?
Evrim bana test edebileceğim, gözlemleyebileceğim ( bu bilimsel bir methoddur ) Darvin'ci evrimin türlerin değişimine dair bir kanıt sunabiliyor mu?
Bu soruyu Evrim'e inanan birinin yüzüne sorduğumuzda nedense tıkanıp duruyor devamlı olarak İspinozların gagaları ( adaptasyon ) yada dikenli balıkları örnek veriyor fakat ortada gerçekten bir tür değişimi söz konusu değil balıklar balık, İspinozlar ise hala kuş olarak yaşantılarına devam ediyorlar.
Bilimsel bir düşünce ve teori olan Evrim'in kendi teorisiyle ilgili gözlemlenebilir bir kanıt dahi sunamaması ne kadar saçma ve akıl dışı birşey değil mi?
Yani bilimle iç içe olan bir teori bilimin varlığını kullanarak değil, tamamen bir inanç sistemine bağlı kalarak kendi teorisini savunuyor. Bu yapılan harika bir yan çizme methodu, düşünmeye olan ihtiyaçtan ve kanıt geliştirmekten kaçmak için harika bir bahane.
Bilim, bilim, bilim.. Demişken biraz biz Bilim'e girelim.. Matematiği kullanalım..
Umarım okuyorsundur... :)
Başlayalım..
Matematiğin bir olasılık hesabı var değil mi? Bu olasılık deliliyle kainat sence tesadüfen yaratılabilir mi?
Senle bir yerde oturuyoruz ve karşımıza bir maymun oturttuk önünede bir daktilo verdik. Bu maymunun tesadüfen "MUHTEVA" yazmasını istiyoruz. Bu maymunun M harfini doğru tuturabilme ihtimali 29/1'dir. M'nin yanında U harfinide tutturabilme ihtimali 841/1 ihtimaldir. Bu maymunun 7 harfli MUHTEVA kelimesini doğru yazabilme ihtimali 17.249.876.309/1 ihtimallidir.
Senin DNA'nda 3,5 milyar nükleotit var. Nükleotit = Harf demektir senin 1 DNA'nda 3,5 milyar harfin doğru şekilde tesadüfen kodlanmasının ihtimali kaçta kaçtır? Biliyorum yinede bir ihtimal var diyeceksin değil mi? Kabul ediyorum tesadüfende olsa oluştu diyelim ve sen tesadüfen hayata gelmişsindir.
Cansız atomlardan, canlı bir Muhteva'yı kim açıklayacak? Cansız gıdalar yiyerek canlı bir Muhteva'yı kim açıklayacak? Rakamanı dahi söylemediğin ihtimali kabul etsen bile, Cansız atomlardan canlı bir Muhteva oluşmasına tesadüf nitelemesi yapabilecek olan nedir arkadaş?
Eline 6 tane zar aldığını farzedelim bu 6 zarı attığında hepsinin istediğin rakamlarının gelmesi ihtimali 46.656/1 ihtimaldir. Neden 6 zar mı dedim.. Senin kulağında 6 tane kemik vardır. Kulağındaki 6 tane zarın dahi bu denli muntazam bir şekilde yerleştirildiği insanda bu zarların oluşturduğu kemik haricinde 206 tane daha kemik mevcuttur. Tesadüfen oluşma ihtimali, diğer türlerden devşirilme ihtimali kaçta kaçtır birader?
X' kentinden ( misal Balıkesir ), Y' kentine ( Trabzon'a ) gitmek üzere arabaya biniyorsun ve yola çıkıyorsun, yolda ne tabela var ne sağda solda bir insan, kısacası hiç kimseden Trabzon'a gidiş güzergahıyla ilgili bir bilgi alamıyorsun. Senin Balıkesir'den hiç bir yol sormadan, yol bilmeden, kılavuzsuz Trabzon'a gitme ihtimalin kaç? Önüne 10 tane yol çıktı doğrusunu seçtin. Kütahya'ya geldin bir daha 5 tane yol çıktı yine doğrusunu seçtin ve yine ve yine. Bunun gerçekleşmesi ve senin Trabzon'a gidebilme ihtimalin nedir? İnanmazsın dimi buna çok uçuk ve saçma gelir hadi oradan be diye çıkışırsın karşındakine.. Bir Bilim insanı her seferinde doğru yolun seçilip o belirttiğimiz Y hedefine ulaşılabileceğine bilimsel veri ve methodlar ışığında inanmaz değil mi?
Tesadüfen X'den Y'ye her seferinde doğru yolu bulup gidebileceğine inanamıyorsunda, vücudunda bulunan 100 trilyon hücre ve her hücrende varlığı bilimce ispatlanmış ortalama 1 milyon atomun her seferinde doğru yolu bulup bir Muhteva'yı yarattığına nasıl inanabiliyorsun? Ve bu tesadüfen oluştuğunu söylediğin vücudunda her saniyede 50 milyon hücre yıkıma uğruyor ve yine her saniyede 50 milyon hücre yapıma uğruyor ve bunlar tesadüfen birleşip bir Muhteva'yı oluşturuyor öyle mi?
Devam edelim..
Olayın koptuğu nokta bence burası..
Protein var değil mi? Bir proteinin yer yüzünde tesadüfen oluşma ihtimali 10 üzeri 161'dir. Basit bir karıncada 238 tane proteine ihtiyaç vardır. Tesadüf derken? Hadi kabul ettim onuda kabul ettim..
Cansız atomlardan oluşan canlı bir karıncayı Evrim nasıl açıklayabilir arkadaş? Hiç akıl karı mı bir bilim insanı olarak sen söyle?
Güzel kardeşim. Sana sorsak seni kim yaptı diye? Ne dersin annem değil mi? Annen seni nasıl yaptı hiç araştırdın mı? Annenin eline kağıt kalem versek senin resmini çizemez veya benim Annem benim resmimi çizmeyi bırak yakınına bile yaklaşamaz. Bu intizamı ne idare ediyor bu düzen nasıl şaşmadan her gün her saat ve her saniye tekrarlıyor.
İşte esasında bilim nezdinde bazı şeyleri delillendirmek bu kadar kolaydır.
İmkanımız olsada sorsak, sorabilsek... Sadece bir yaprağa desek ki "Söyle bana küçük yeşil yaprak, nasıl çıktın o odun denen karanlığın içinden bizede söylede bizde çıkalım nefis denen karanlığın içinden.."
Acaba tesadüflemi çıktın?... ve çıkmaya devam edeceksin? Yoksa Allah (C.C.)'mı yarattı seni...
Mesele zaten bu Dünya'da Allah demek. Ukba'da zaten Kâlû belâ'da olduğu gibi Allah (C.C.) bize dedirtecek.
Nereden mi biliyorum?
Allah (C.C.) Peygamber a.s.m 'a buyurduki;
SECDE 12'de
Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).
Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: «Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz.» derlerken bir görsen!
@U.Sadıkoğlu Hocam, saygıyla selamlıyorum sizi. Engin bilgilerinizle bizleri de aydınlatıyorsunuz. İlminizin zekatını çok yerinde bir şekilde de ödüyorsunuz. Rabbim (cc) ilminizi arttırsın inşAllah..
Selametle..
LG-P880 cihazımdan gönderildi
Ayrıca Selim Turan ve Okg_53. Sizlere de katkılarınız için teşekkür ederim. Kendi adıma hepinizin yazdıklarından faydalanıyorum..
LG-P880 cihazımdan gönderildi
Yazık gerçekten aşağıda ki signal'in hezeyanlarını bir nebze olsun anlarım ama sizden beklemezdim..
Asıl hezeyan içerisinde olan sensin. Önceleri müslüman olduğunu saklamışsın da falan filan. Çevir kazı yanmasın.İnsanın düşüncelerini en rahat anlattığı platform olan sanal alemde saklanarak iş yapıyorsun yani. Bence sen hala ne olduğunu bilmiyorsun.
Bu konu açılalı 2 yıl değil, henüz bir yıl oldu. Müslüman gibi konuşmaya başla deist takıl ara sıra, bazen agnostik sonra da ben ateistim sanırım deyiver. Sanırım sendeki bu değişiklik ancak evrim teorisiyle açıklanır. Evrime en güzel örneği böylece vermiş oldun başkaca bir örneğe gerek yok.
Bu durumda hezeyan içerisinde olan ben miyim sen mi iyi düşün
Evrendeki düzen konusunda şunu söylemek istiyorum. Özelilikle ateistlerin sıkça savunduğu evrende düzen yoktur tezine inançlı insanlar sıklıkla düzen vardır şeklinde bir takım açıklamalar yapılıyor.
Evrende bir düzen vardır ama kusursuz bir düzen yoktur. Günümüz teknolojisinde en azından bunu görebiliyoruz. Evren artık bilim insanları tarafından kaos olarak adlandırılıyor. Çünkü çarpışan galaksilerden, patlayan yıldızlardan, kara deliklerden, gezegenleri döven göktaşları ve kuyruklu yıldızlara kadar pek çok hadise gözlenmektedir. Bunu gören ateistler bak işte düzen dediğiniz bu mudur şeklinde bir düşünce geliştiriyor. Halbuki bu islami anlayışa hiç de ters değildir. Vucudumuzu ele alalım muthiş bir sistem . Müthiş bir tasarım harikası. Ama zaman içerisinde hastalanmıoruz mu ölmüyoruz mu, günün birinde bu şu an kusursuz çalışıyor olsada bu metobolizma bozulmayacak mı. Eğer vucut sistemimiz tamamen kusursuz yaratılsaydı ölür müydük sizce , yaşlanır mıydık
Nasıl ki dünya yaşam ve ölüm üzerine kurulmuş bir düzen var evrende de aynı sistemler iş başında. bir yldız doğuyor büyüyor ve ölüyor bazen kara delik oluyor, yıldızlar çarpışıyor yeni bir yıldız burdan yeni gezegenler oluşuyor. Tek bir gama ışını patlaması saniyeler içinde dünyadaki yaşamı sona erdirebilir. Bütün bunların oluyor olması evren düzensizdir sonucunu doğurmaz.
Evrende son derece korkutucu güçlerin bulunduğu , devasa enerjilerin açığa çıktığı bir yerdir. Şiddetli çarpışmaların olduğu , devasa enerjilerin ortaya çıktığı kadar düzensiz ama bu enerjiler ortaya çıktığında şu ana kadar hiçbirini hissetmediğimiz kadar da düzenli bir yerdir.
@U.Sadıkoğlu
Okuyorum tabiki ancak böyle uzun,uzun yazınca çok bilimsel olduğunu mu düşünüyorsunuz :)
Ama şimdi sizin benim yazdıkları mı okuduğunuz dan şüphe etmeye başladım yukarı da her yıl 1000 farklı canlı türün'ün ortaya çıktığını ve bunun bilimsel olarak gözlemlendiğini yazdım ayrıca gözlemlenebilen tüm hayvan Dna'ların da genetik kodların aynı 4 molekülü kullandığını ve bunun yaşayan tüm canlıların aynı atadan geldiğini ispatladığını yazdım..
Dna içinde ki körelmiş(kullanılmayan) genler gözlemleniyor bunları delil olarak kabul etmeyip büyük bir canlı'nın başka bir canlıya dönüşürken gözlemlendiğine dair kanıt istiyorsunuz..
Bunu kasıtlı olarak yapıyorsunuz çünkü sanıyorsunuz ki evrim yüzbinlerce,milyonlarca yıl içerisin de çok yavaş şekilde işlediği için izlenmesi imkansızdır malesef yanıldınız :)
Evrim sayfasını açana kadar bilimsel bulgu paylaşmak istemiyordum ama yaşadığınız açmazları görünce dayanamadım :)
Ben size her ne kadar inkar edip kulaklarınızı ve gözlerinizi tıkayacağınızı bilsem bile kısa zaman aralığın da çevre şartları sebebiyle fiziksel olarak evrim geçirmiş ve renk değişimi olarak evrim geçirmiş 2 canlı kanıtı sunacağım;
Bu açık renkli bir Biston Güvesi;
http://i.imgur.com/9XpYUx1.jpg
Bu da Endüstriyel değişim sonucu evrim geçirerek siyah rengi alan bir Biston güvesi;
http://i.imgur.com/3UKD4JR.jpg
Kaynak Wikipedia
Renk sayılmaz dersiniz muhtemelen çünkü amacınız gerçeğe ulaşmak değil,gerçekleri ezerek ilahi inancınızı yüceltmeye çalışmak diğer örneği de verelim;
http://i.imgur.com/zpvFtFk.jpg
"Florida'daki adalarda araştırmalar yürüten bilim insanları yerel bir kertenkele hızında hızlı bir evrimleşme örneği tespit ettiler. Küba'dan getirilen ve yaşam alanlarını işgal eden bir diğer kertenkele türü nedeniyle bu yerel kertenkeleler sadece 15 yılda evrim geçirdiler! Bu işgalci türlerle temasa geçmelerinden sonra, yerel kertenkeleler nesiller geçtikçe giderek ağaçların daha yüksek kısımlarında yaşamaya başladılar. Ancak bu, daha ince dallara uygun olacak şekilde, daha güçlü bir tutunma kapasitesi gerektiriyordu. Bu kertenkelelerde, sadece 15 yıl içerisinde, daha ince dallara daha yumuşak bir şekilde tutunabilecek ayak yapıları evrimleşti.
Bu değişim, baş döndürücü bir hızda yaşandı: Küba'dan gelen kertenkelelerin yaşam alanlarına dahil edilmesinden sadece birkaç ay içerisinde, ağaçların daha üstlerine kaçmaya başladılar. 15 nesil içinde (ki bu onlar için 20 nesle denk geliyor), ayaklarının tabanları daha geniş bir alanı kaplayacak şekilde evrimleşti; böylece daha yapışkan hale geldiler. Austin'de bulunan Texas Üniversitesi Doğa Bilimleri Okulu'nda doktora sonrası araştırmacı olan ve 24 Ekim 2014'te Science dergisinde yayımlanan makalenin baş yazarı olan Yoel Stuart, şöyle söylüyor:
"Böyle bir değişim göreceğimizi hiç tahmin etmiyorduk. Ancak geçirdikleri evrimin hızı ve boyutu gerçekten şaşkınlık verici. Bu evrimi anlayabilmeniz için şöyle söyleyebilirim: eğer ki insanların uzunluğu, bu kertenkelelerin ayaklarının evrimleşme hızında evrimleşecek olsaydı sadece 20 nesilde boy ortalamamız 1.75'ten 1.93'e çıkardı! Bir diğer deyişle, örneğin ABD'deki insanların boy ortalaması, şu anda NBA'deki en iyi şutçu basketbolcuların boy ortalamasına eşit olurdu! Her ne kadar insanlar kertenkelelerden daha uzun yaşıyor olsalar da, bu evrim hızı yine de evrimin normal ortalamasına göre çok yüksektir."
Kaynak: Evrimağacı.org,AA,Al Jazeraa,Bugün,
Ortada ki fosilleri,kemikleri,biyolojik mikro düzeyde ki sınırsız delili çöpe atarak yapılması mümkün olmayan bir şeyi isteyerek bilimi aciz duruma düşüreceğinizi sandınız yine yanıldınız bu sayfa da sizlere reddi imkansız sayısız delil sundum hepsini teğet geçtiniz tebrik ederim..
Evrimi ve mantığını malesef yazdıklarınız dan yine anlamadığınız ortaya çıkıyor bir protein tesadüfen oluşamaz çünkü proteine gelene kadar 1 milyar yıllık evrim sürecin den geçiliyor proten pat diye oluşmuyor bunu neden anlamak istemiyorsunuz.?
Hala zardan ve olasılık hesapların dan bahsediyorsunuz 6 zarı atmak 3 saniye sürüyor o zarları 3 saat boyunca sürekli atarsanız 6 olmasa bile en az 3-4 tanesi aynı gelebilir 3 yıl boyunca sürekli atarsanız 6 zarın da aynı gelme olasılığı çok artar 300 yıl boyunca atarsanız muhtemelen bir kaç sefer 6 zarın da aynı sayıda geldiğini görürsünüz..
Siz malesef evrimin ne kadar büyük zaman aralıkların da gerçekleştiğini algılayamıyorsunuz milyon değil milyarlarca yıldan bahsediyoruz dünyada ki bütün zarları toplasanız bu kadar süre boyunca atsanız en az 2-3 sefer hepsi aynı sayıya denk gelecektir zamanı iyi algılamanız için zaman çizelgesi mi yapalım yani..?
1 yıl
10 yıl
100 yıl
1000 yıl
10.000 yıl
100.000 yıl
1.000.000 yıl
10.000.000 yıl
100.000.000 yıl
1.000.000.000 milyar yıl
2.000.000.000 milyar yıl
3.000.000.000 milyar yıl
3.800.000.000 milyar yıl
Tavukta diş olur mu..? Peki neden diş geni bulunuyor ve mikrobiyolojik olarak incelendiğin de bu genlerin eskiden kullanılan körelmiş genler olduğu tesbit ediliyor..?
İnsan da kuyruk olur mu..? Peki neden kuyruk sokumu kemiği var hadi bunu geçtik neden kuyruk genimiz var..? Körelmiş kuyruk geni eskiden kullanmıyorsak niçin Dna'mız içinde bulunuyor..?
Tavukta pul olurmu..? Tavukların ayakları pullarla kaplıdır oysa pullar sadece balıklar da ve sürüngenler de olur eğer tavuklar sürüngenler den evrimleşmediyse ayaklarının pullu olma sebebi nedir..?
http://i.imgur.com/YjhErEq.jpg
Balina da ayak olur mu..? Bütün balinaların iskeletlerin de yapılan incelemeler de bacak ve kalça kemikleri olduğu gözlenmiştir bu onların eskiden bacakları olan bir kara hayvanı olduğunu kanıtlamıyor mu..?
Bir önceki yorumunuz da Evrimin çöktüğünü ve dünya çapında bilimsel olarak kabul görmediğini iddia etmişsiniz gerçekten hayatım da duyduğum en komik cümleydi bu :)
Bunu birisin'in söyleyebilmesi için gerçek'ten marsta falan yaşaması gerekiyor sanırım aşağı da Dünya da evrimi en az kabul eden 2. ülke olan Amerika da Evrim Kuramın'ı kabul eden ve etmeyen bilim insanların'ın oranına yönelik bir araştırma mevcuttur paylaşıyorum;
"Evrimi kabul eden bilim insanlarına dair yapılan ve Steve Projesi adı verilen ilginç bir araştırmaya yer verelim. Amerika’da bu projede sadece Steve ismindeki (ve türevleri) bilim insanlarının katılabileceği evrimi kabul eden bir bildiri hazırlanmıştır.
Dilekçede şunlar yazmaktadır:
“Evrim Kuramı; son derece sağlam kanıtlarla desteklenen, bir bilim olan Biyoloji açısından bütünleştirici nitelikteki, varlığını destekleyen sayısız veri bulunan, tüm canlıların ortak bir atadan geldiğini gösteren bilimsel geçerliliğe sahip bir kuramdır. Her ne kadar Evrim Kuramı’nın nasıl ve ne yöntemlerle işlediği konusunda hala münazaralar varsa da; Evrim’in varlığı ya da Doğal Seçilim’in doğadaki gerçekliği konusunda geçerli hiçbir tartışma bulunmamaktadır. Tamamen bir sahte-bilim (pseudoscience) olan Akıllı Tasarım ve benzerlerinin okulların müfredatında bulunması bilimsel olarak uygunsuzdur ve pedagojik olarak sorumsuzluktur.”
Ulusal Bilim Eğitimi Merkezi, sadece Steve ismindeki bilim adamlarının bu dilekçenin altına imza atmak isteyip istemediğini sınamıştır. Steve ismindeki bilim insanlarından 07 Nisan 2012 itibariyle(proje devam etmektedir) 1200’ü, bu dilekçenin altına imzasını atmıştır. Steve ismindekiler, popülasyonun %1’i olduğu için, toplamda sadece Amerika’da yaklaşık 120.000 bilim insanının Evrim Teorisi’ni desteklediği düşünülebilir (16 Şubat 2012 tarihinde 1190 kişi imzalamıştı. Buradan artış hızı anlaşılabilir).
İmza metnine ve listeye şuradan ulaşabilirsiniz:
http://ncse.com/taking-action/list-steves
Amerika Birleşik Devletleri’nin her yıl 30.000 bilim insanı ve mühendis verdiği düşünülmektedir. Kabaca bir tahminle bunların 14.000’i mühendislik dışı bilimler, 16.000’i ise mühendislik bilimlerinde görev almaktadır. Steve Projesi’ne sadece temel bilimler ve ilgili alanlardan imzalar kabul edilmektedir. Bu sebeple 20.000 kişilik dilim hesaba katılmalıdır. Scientific American dergisi, 22 Şubat 2010 tarihindeki bir araştırmasında(http://www.scientificamerican.com/article/does-the-us-produce-too-m/) Birleşik Devletler’de ortalama 100.000-150.000 bilim insanı olduğu öngörülmektedir. Bu, oldukça kaba bir tahmindir; ancak birkaç diğer kaynakta verilen bilgiyle bu tahmin az çok örtüşmektedir.
Dolayısıyla 120.000 kişi, ABD’deki toplam bilim insanı sayısının gerçekten de büyük bir dilimini oluşturmaktadır ve tahminlerle örtüşmektedir.
.
Peki Evrimi Kabul Etmeyen Bilim İnsanlarının Sayısı Nedir?
Öte yandan, Keşif Enstitüsü (Evrim Kuramı’na karşıt bir topluluk) de, Darwin’e karşı, benzer bir test yapmıştır. İlk etapta aynı yöntem izlenmiştir ve sadece Steve ismindekilerin -ve türevlerinin- imzaları kabul edilmiştir. Zira Evrim karşıtları ve bilim düşmanları, gerçekten de bilim insanlarının Evrim Kuramı’na karşı duracağı hayalini yaşamaktadır. Ancak işler beklendiği gibi gitmemiştir. Bu dilekçenin altına yaklaşık 2 yıl sonunda, Steve ismindeki bilim adamlarından sadece 7 tane imza gelmiştir. Yani genele vurulduğunda, 100 ile çarpılan sonuç, toplamda yaklaşık 700 bilim adamının Evrim Teorisi’ne karşı olduğunu göstermektedir.
Keşif Enstitüsü sadece “Steve” ismindekiler ve türevlerinin çok komik bir sonuç (7 kişi gibi!) vereceğini görünce, hemen bu isim kuralını kaldırdılar ve herhangi bir isimdeki bilim insanının imzalayabileceğini söylediler. Daha sonra, yaklaşık 2 yılda (toplamda 4 yılda) imza atan herkesi Aralık 2011’deyayınladılar. Bu yayına şuradan ulaşabilirsiniz:
http://www.discovery.org/scripts/viewDB/filesDB-download.php?command=download&id=660
Sayfadaki imza sayısı 4 yıl sonunda 800-1000 arası bilim insanına ulaşmıştır. Yani tam olarak yukarıdaki matematiksel ve parodik deney pratik olarak da ispatlanmış, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bütün bilim insanlarından yalnızca yaklaşık 700 kişi öngörüsü yeterince yakın bir şekilde doğrulanmıştır.
Bu kadar da değil!
Keşif Enstitüsü, bu imzaları bir yalanın arkasına sığınarak yapmaktadır. Nasıl mı? Şöyle: Enstitü, imzalanması için gönderdiği bildiride aynen şunları yazar:
“Rastgele mutasyonların ve doğal seçilimin yaşamın karmaşıklığına sebep olabileceği konusunda şüpheciyiz. Darwinsel teorinin dikkatle incelenmesinin teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Bu ifadeye biz de imzamızı atarız, herkes atar. Bu ifade, “Evrim’e karşıyım.” demek değildir! İfade, bilimsel bir kurama şüphe ile yaklaşılması gerektiğine katıldığımızı göstermektedir. Zaten bilimde her şeye şüphe ile yaklaşırız. Kaldı ki, ifade de doğru değildir. İlk cümlede söylenen, Evrim’in sadece küçücük bir kısmıdır. Bu kadar küçük bir kısım zaten canlılığın karmaşıklığından sorumlu değildir. Bu iki mekanizma (mutasyonlar ve doğal seçilim) haricinde 20 küsür Evrim Mekanizması bulunmaktadır. Dolayısıyla elbette ki bu ikisi canlılığın çeşitliliğinden sorumlu değildir, daha fazlası vardır.
Kısaca imzalanması için gönderdikleri metin, daha fazla imza alabilmek adına yumuşatılmış bir metindir. Çünkü kendileri de “Biz Evrim’i kabul etmiyoruz.” şeklinde bir ifadeye hiçbir aklı başında bilim insanının katılmayacağını bilirler. Bu sebeple, imza sayısını şişirmek adına böyle basit insanların başvuracağı oyunlara başvurmaktadırlar. Buna rağmen 4 yılda aldıkları imza sayısı 1000’i aşmamaktadır.
Buradan çıkarabileceğimiz parodik sonuç şudur: Sadece Amerika’daki (Amerika Dünya’da Evrim Kuramı’nın en az kabul edildiği ikinci ülkedir, Türkiye’den sonra) bilim adamlarının %95’inden fazlası Evrim Kuramı’na destek olmaktadır.
Saygılarımızla."
Kaynakalrı yazıda verdim bu makaleyi hazırlayan ve paylaşan sitelere yönelik;
evrimağacı.org ve kozmopolitaydinlar.wordpress.com sitelerine bakılabilir..
U.Sadıkoğlu
02.11.2014, 11:58
@U.Sadıkoğlu
Okuyorum tabiki ancak böyle uzun,uzun yazınca çok bilimsel olduğunu mu düşünüyorsunuz :)
Ama şimdi sizin benim yazdıkları mı okuduğunuz dan şüphe etmeye başladım yukarı da her yıl 1000 farklı canlı türün'ün ortaya çıktığını ve bunun bilimsel olarak gözlemlendiğini yazdım ayrıca gözlemlenebilen tüm hayvan Dna'ların da genetik kodların aynı 4 molekülü kullandığını ve bunun yaşayan tüm canlıların aynı atadan geldiğini ispatladığını yazdım..
Dna içinde ki körelmiş(kullanılmayan) genler gözlemleniyor bunları delil olarak kabul etmeyip büyük bir canlı'nın başka bir canlıya dönüşürken gözlemlendiğine dair kanıt istiyorsunuz..
Bunu kasıtlı olarak yapıyorsunuz çünkü sanıyorsunuz ki evrim yüzbinlerce,milyonlarca yıl içerisin de çok yavaş şekilde işlediği için izlenmesi imkansızdır malesef yanıldınız :)
Evrim sayfasını açana kadar bilimsel bulgu paylaşmak istemiyordum ama yaşadığınız açmazları görünce dayanamadım :)
Ben size her ne kadar inkar edip kulaklarınızı ve gözlerinizi tıkayacağınızı bilsem bile kısa zaman aralığın da çevre şartları sebebiyle fiziksel olarak evrim geçirmiş ve renk değişimi olarak evrim geçirmiş 2 canlı kanıtı sunacağım;
Bu açık renkli bir Biston Güvesi;
http://i.imgur.com/9XpYUx1.jpg
Bu da Endüstriyel değişim sonucu evrim geçirerek siyah rengi alan bir Biston güvesi;
http://i.imgur.com/3UKD4JR.jpg
Kaynak Wikipedia
Renk sayılmaz dersiniz muhtemelen çünkü amacınız gerçeğe ulaşmak değil,gerçekleri ezerek ilahi inancınızı yüceltmeye çalışmak diğer örneği de verelim;
http://i.imgur.com/zpvFtFk.jpg
"Florida'daki adalarda araştırmalar yürüten bilim insanları yerel bir kertenkele hızında hızlı bir evrimleşme örneği tespit ettiler. Küba'dan getirilen ve yaşam alanlarını işgal eden bir diğer kertenkele türü nedeniyle bu yerel kertenkeleler sadece 15 yılda evrim geçirdiler! Bu işgalci türlerle temasa geçmelerinden sonra, yerel kertenkeleler nesiller geçtikçe giderek ağaçların daha yüksek kısımlarında yaşamaya başladılar. Ancak bu, daha ince dallara uygun olacak şekilde, daha güçlü bir tutunma kapasitesi gerektiriyordu. Bu kertenkelelerde, sadece 15 yıl içerisinde, daha ince dallara daha yumuşak bir şekilde tutunabilecek ayak yapıları evrimleşti.
Bu değişim, baş döndürücü bir hızda yaşandı: Küba'dan gelen kertenkelelerin yaşam alanlarına dahil edilmesinden sadece birkaç ay içerisinde, ağaçların daha üstlerine kaçmaya başladılar. 15 nesil içinde (ki bu onlar için 20 nesle denk geliyor), ayaklarının tabanları daha geniş bir alanı kaplayacak şekilde evrimleşti; böylece daha yapışkan hale geldiler. Austin'de bulunan Texas Üniversitesi Doğa Bilimleri Okulu'nda doktora sonrası araştırmacı olan ve 24 Ekim 2014'te Science dergisinde yayımlanan makalenin baş yazarı olan Yoel Stuart, şöyle söylüyor:
"Böyle bir değişim göreceğimizi hiç tahmin etmiyorduk. Ancak geçirdikleri evrimin hızı ve boyutu gerçekten şaşkınlık verici. Bu evrimi anlayabilmeniz için şöyle söyleyebilirim: eğer ki insanların uzunluğu, bu kertenkelelerin ayaklarının evrimleşme hızında evrimleşecek olsaydı sadece 20 nesilde boy ortalamamız 1.75'ten 1.93'e çıkardı! Bir diğer deyişle, örneğin ABD'deki insanların boy ortalaması, şu anda NBA'deki en iyi şutçu basketbolcuların boy ortalamasına eşit olurdu! Her ne kadar insanlar kertenkelelerden daha uzun yaşıyor olsalar da, bu evrim hızı yine de evrimin normal ortalamasına göre çok yüksektir."
Kaynak: Evrimağacı.org,AA,Al Jazeraa,Bugün,
Ortada ki fosilleri,kemikleri,biyolojik mikro düzeyde ki sınırsız delili çöpe atarak yapılması mümkün olmayan bir şeyi isteyerek bilimi aciz duruma düşüreceğinizi sandınız yine yanıldınız bu sayfa da sizlere reddi imkansız sayısız delil sundum hepsini teğet geçtiniz tebrik ederim..
Evrimi ve mantığını malesef yazdıklarınız dan yine anlamadığınız ortaya çıkıyor bir protein tesadüfen oluşamaz çünkü proteine gelene kadar 1 milyar yıllık evrim sürecin den geçiliyor proten pat diye oluşmuyor bunu neden anlamak istemiyorsunuz.?
Hala zardan ve olasılık hesapların dan bahsediyorsunuz 6 zarı atmak 3 saniye sürüyor o zarları 3 saat boyunca sürekli atarsanız 6 olmasa bile en az 3-4 tanesi aynı gelebilir 3 yıl boyunca sürekli atarsanız 6 zarın da aynı gelme olasılığı çok artar 300 yıl boyunca atarsanız muhtemelen bir kaç sefer 6 zarın da aynı sayıda geldiğini görürsünüz..
Siz malesef evrimin ne kadar büyük zaman aralıkların da gerçekleştiğini algılayamıyorsunuz milyon değil milyarlarca yıldan bahsediyoruz dünyada ki bütün zarları toplasanız bu kadar süre boyunca atsanız en az 2-3 sefer hepsi aynı sayıya denk gelecektir zamanı iyi algılamanız için zaman çizelgesi mi yapalım yani..?
1 yıl
10 yıl
100 yıl
1000 yıl
10.000 yıl
100.000 yıl
1.000.000 yıl
10.000.000 yıl
100.000.000 yıl
1.000.000.000 milyar yıl
2.000.000.000 milyar yıl
3.000.000.000 milyar yıl
3.800.000.000 milyar yıl
Tavukta diş olur mu..? Peki neden diş geni bulunuyor ve mikrobiyolojik olarak incelendiğin de bu genlerin eskiden kullanılan körelmiş genler olduğu tesbit ediliyor..?
İnsan da kuyruk olur mu..? Peki neden kuyruk sokumu kemiği var hadi bunu geçtik neden kuyruk genimiz var..? Körelmiş kuyruk geni eskiden kullanmıyorsak niçin Dna'mız içinde bulunuyor..?
Tavukta pul olurmu..? Tavukların ayakları pullarla kaplıdır oysa pullar sadece balıklar da ve sürüngenler de olur eğer tavuklar sürüngenler den evrimleşmediyse ayaklarının pullu olma sebebi nedir..?
http://i.imgur.com/YjhErEq.jpg
Balina da ayak olur mu..? Bütün balinaların iskeletlerin de yapılan incelemeler de bacak ve kalça kemikleri olduğu gözlenmiştir bu onların eskiden bacakları olan bir kara hayvanı olduğunu kanıtlamıyor mu..?
Bir önceki yorumunuz da Evrimin çöktüğünü ve dünya çapında bilimsel olarak kabul görmediğini iddia etmişsiniz gerçekten hayatım da duyduğum en komik cümleydi bu :)
Bunu birisin'in söyleyebilmesi için gerçek'ten marsta falan yaşaması gerekiyor sanırım aşağı da Dünya da evrimi en az kabul eden 2. ülke olan Amerika da Evrim Kuramın'ı kabul eden ve etmeyen bilim insanların'ın oranına yönelik bir araştırma mevcuttur paylaşıyorum;
"Evrimi kabul eden bilim insanlarına dair yapılan ve Steve Projesi adı verilen ilginç bir araştırmaya yer verelim. Amerika’da bu projede sadece Steve ismindeki (ve türevleri) bilim insanlarının katılabileceği evrimi kabul eden bir bildiri hazırlanmıştır.
Dilekçede şunlar yazmaktadır:
“Evrim Kuramı; son derece sağlam kanıtlarla desteklenen, bir bilim olan Biyoloji açısından bütünleştirici nitelikteki, varlığını destekleyen sayısız veri bulunan, tüm canlıların ortak bir atadan geldiğini gösteren bilimsel geçerliliğe sahip bir kuramdır. Her ne kadar Evrim Kuramı’nın nasıl ve ne yöntemlerle işlediği konusunda hala münazaralar varsa da; Evrim’in varlığı ya da Doğal Seçilim’in doğadaki gerçekliği konusunda geçerli hiçbir tartışma bulunmamaktadır. Tamamen bir sahte-bilim (pseudoscience) olan Akıllı Tasarım ve benzerlerinin okulların müfredatında bulunması bilimsel olarak uygunsuzdur ve pedagojik olarak sorumsuzluktur.”
Ulusal Bilim Eğitimi Merkezi, sadece Steve ismindeki bilim adamlarının bu dilekçenin altına imza atmak isteyip istemediğini sınamıştır. Steve ismindeki bilim insanlarından 07 Nisan 2012 itibariyle(proje devam etmektedir) 1200’ü, bu dilekçenin altına imzasını atmıştır. Steve ismindekiler, popülasyonun %1’i olduğu için, toplamda sadece Amerika’da yaklaşık 120.000 bilim insanının Evrim Teorisi’ni desteklediği düşünülebilir (16 Şubat 2012 tarihinde 1190 kişi imzalamıştı. Buradan artış hızı anlaşılabilir).
İmza metnine ve listeye şuradan ulaşabilirsiniz:
http://ncse.com/taking-action/list-steves
Amerika Birleşik Devletleri’nin her yıl 30.000 bilim insanı ve mühendis verdiği düşünülmektedir. Kabaca bir tahminle bunların 14.000’i mühendislik dışı bilimler, 16.000’i ise mühendislik bilimlerinde görev almaktadır. Steve Projesi’ne sadece temel bilimler ve ilgili alanlardan imzalar kabul edilmektedir. Bu sebeple 20.000 kişilik dilim hesaba katılmalıdır. Scientific American dergisi, 22 Şubat 2010 tarihindeki bir araştırmasında(http://www.scientificamerican.com/article/does-the-us-produce-too-m/) Birleşik Devletler’de ortalama 100.000-150.000 bilim insanı olduğu öngörülmektedir. Bu, oldukça kaba bir tahmindir; ancak birkaç diğer kaynakta verilen bilgiyle bu tahmin az çok örtüşmektedir.
Dolayısıyla 120.000 kişi, ABD’deki toplam bilim insanı sayısının gerçekten de büyük bir dilimini oluşturmaktadır ve tahminlerle örtüşmektedir.
.
Peki Evrimi Kabul Etmeyen Bilim İnsanlarının Sayısı Nedir?
Öte yandan, Keşif Enstitüsü (Evrim Kuramı’na karşıt bir topluluk) de, Darwin’e karşı, benzer bir test yapmıştır. İlk etapta aynı yöntem izlenmiştir ve sadece Steve ismindekilerin -ve türevlerinin- imzaları kabul edilmiştir. Zira Evrim karşıtları ve bilim düşmanları, gerçekten de bilim insanlarının Evrim Kuramı’na karşı duracağı hayalini yaşamaktadır. Ancak işler beklendiği gibi gitmemiştir. Bu dilekçenin altına yaklaşık 2 yıl sonunda, Steve ismindeki bilim adamlarından sadece 7 tane imza gelmiştir. Yani genele vurulduğunda, 100 ile çarpılan sonuç, toplamda yaklaşık 700 bilim adamının Evrim Teorisi’ne karşı olduğunu göstermektedir.
Keşif Enstitüsü sadece “Steve” ismindekiler ve türevlerinin çok komik bir sonuç (7 kişi gibi!) vereceğini görünce, hemen bu isim kuralını kaldırdılar ve herhangi bir isimdeki bilim insanının imzalayabileceğini söylediler. Daha sonra, yaklaşık 2 yılda (toplamda 4 yılda) imza atan herkesi Aralık 2011’deyayınladılar. Bu yayına şuradan ulaşabilirsiniz:
http://www.discovery.org/scripts/viewDB/filesDB-download.php?command=download&id=660
Sayfadaki imza sayısı 4 yıl sonunda 800-1000 arası bilim insanına ulaşmıştır. Yani tam olarak yukarıdaki matematiksel ve parodik deney pratik olarak da ispatlanmış, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bütün bilim insanlarından yalnızca yaklaşık 700 kişi öngörüsü yeterince yakın bir şekilde doğrulanmıştır.
Bu kadar da değil!
Keşif Enstitüsü, bu imzaları bir yalanın arkasına sığınarak yapmaktadır. Nasıl mı? Şöyle: Enstitü, imzalanması için gönderdiği bildiride aynen şunları yazar:
“Rastgele mutasyonların ve doğal seçilimin yaşamın karmaşıklığına sebep olabileceği konusunda şüpheciyiz. Darwinsel teorinin dikkatle incelenmesinin teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Bu ifadeye biz de imzamızı atarız, herkes atar. Bu ifade, “Evrim’e karşıyım.” demek değildir! İfade, bilimsel bir kurama şüphe ile yaklaşılması gerektiğine katıldığımızı göstermektedir. Zaten bilimde her şeye şüphe ile yaklaşırız. Kaldı ki, ifade de doğru değildir. İlk cümlede söylenen, Evrim’in sadece küçücük bir kısmıdır. Bu kadar küçük bir kısım zaten canlılığın karmaşıklığından sorumlu değildir. Bu iki mekanizma (mutasyonlar ve doğal seçilim) haricinde 20 küsür Evrim Mekanizması bulunmaktadır. Dolayısıyla elbette ki bu ikisi canlılığın çeşitliliğinden sorumlu değildir, daha fazlası vardır.
Kısaca imzalanması için gönderdikleri metin, daha fazla imza alabilmek adına yumuşatılmış bir metindir. Çünkü kendileri de “Biz Evrim’i kabul etmiyoruz.” şeklinde bir ifadeye hiçbir aklı başında bilim insanının katılmayacağını bilirler. Bu sebeple, imza sayısını şişirmek adına böyle basit insanların başvuracağı oyunlara başvurmaktadırlar. Buna rağmen 4 yılda aldıkları imza sayısı 1000’i aşmamaktadır.
Buradan çıkarabileceğimiz parodik sonuç şudur: Sadece Amerika’daki (Amerika Dünya’da Evrim Kuramı’nın en az kabul edildiği ikinci ülkedir, Türkiye’den sonra) bilim adamlarının %95’inden fazlası Evrim Kuramı’na destek olmaktadır.
Saygılarımızla."
Kaynakalrı yazıda verdim bu makaleyi hazırlayan ve paylaşan sitelere yönelik;
evrimağacı.org ve kozmopolitaydinlar.wordpress.com sitelerine bakılabilir..
Evrim 'türlerin değişimini' savunan bilimsel bir teori değil mi? Bana adaptasyona uğramış canlıları tür değiştirmiş gibi servis ediyorsun :)
Kertenkelenin ayakları değişti, peki hala kertenkele mi? Evet..
Sineğin rengi değişti hala sinek mi? Evet?
Verdiğin örneklere göre Afrika'dan gelen siyahi bir ailenin ten renginin gittikçe açık bir renge soluması bir tür değişimi oluyor?
Yada İskandinav ülkesine göç eden bir Amerikalının ayak parmakları soğuktan etkilenerek ufalıyor bu tür değişimi mi oluyor? Adaptasyon nedir bilirmisiniz?
Evrim herşeyi kendisine uydurarak, servis etmeye bayılıyor. Bu senin çok meşhur bilim adamları utanmasalar solarium'a girip kararan insanlarında tür değiştirdiğini savunacak :)
Tekrar gayet basit şekilde soruyorum bilimsel bir teori olduğunu kendisi iddia eden Evrim teorisi, gözlemlenebilen canlı bir tür değişimine neden örnek veremiyor? Madem Evrim bu kadar şiddetli bir biçimde savunuluyor etrafımızda türlerin değişimine 1000'lerce örnek olması gerekirken sen bana 1 tane örnek bile veremiyorsun...
Allah dememek için şekilden şekile girmek ve olmamışı olmuş gibi göstermek ancak cahilleri uyutur, fakat insanoğluna verdiği ilk emir 'Oku' olan İslam dinine bağlı olup Allah'ın birliği ve Hz. Muhammed (s.a.v.) resullüğüne şahit eden insanların bu kendisiyle çelişen, sözde bilimsel teorilere inanması tarihin hiç bir döneminde böylesine akılcılığı emreden bir Din'in mensuplarını bu şekilde etkileyemez.
@U.Sadıkoğlu
Türler niçin değişiriyor sayın Sadıkoğlu keyiflerinden mi tabiki doğada ki koşullara,av,avcı baskısına adapte olabilmek için yaşanıyor bu değişim :)
Evrim türlerin değişim sebebini açıklarken 2 önemli kuralın üzerin de durum "Hayat'ta kalmak ve Üremek" biraz önce paylaşmış olduğum ve sizin Evrim değil Adaptasyon diyerek kavram kargaşası yaratmaya çalıştığınız kertenkele örneğinde de bölgede yaşayan başka bir kertenkele cinsin'in saldırgan tutumu sebebiyle ağaçların daha yüksek dallarına kaçtıkları ve böylece daha ince dalları tutabilmek için ayakların'ın 15 yıl içerisin de daha geniş ve uzun bir yapıya dönüştüğü ifade ediliyor..
Adaptasyon,Varyasyon,Doğal Seçilim,Cinsel Seçilim,Mutasyonlar,Transpozonlar,Bakteriyel enfeksiyonlar vs. bütün bu kavramlar zaten Evrimin alt kollarıdır ve bunların çok uzun zaman dilimlerin de ufak,ufak devam etmesi sonucu Tür değişimi meydana gelir küçük canlılar da nadir de olsa tür değişimi çok daha kısa süreler içinde gerçekleşebilir buna aşağı da değineceğim.
Bir canlı yaşadığı çevreye sadece bir bacak uzaması yahut renk değişimiyle adapte olmaz atıyorum 200 yılda sadece bacakalrın da değişim yaşanıyorsa daha sonra ki 1000 yıl içinde kuyruğun da,kafasın da,tüm vücut organların da adaptasyon devam eder ve aradan 200-300 bin yıl geçtiğin de bu canlı artık önceki türüyle tamamen bağını kopartarak yepyeni bir canlıya dönüşmüş olur..
İskandinavya ülkesine giden bir Amerikalı'nın 5-10 nesil sonra ayak parmakları soğuktan etkilenme sebebiyle ufalıyorsa 5.000-10.000 nesil arası ve sonrası bütün vücudu yaşadığı soğuk ortam nedeniyle fiziksel olarak değişmeye devam eder sonunda o denli değişir ki başka bir türe dönüşür ama bir insan ömrü 70 yıl gibi çok kısa zaman dilimine sahip olduğu için bu değişimi görüp kavrayamaz..
Adaptasyon,Varyasyon,Evrim ve Biyoçeşitlilik ne demektir aşağıda ki bilimsel yazıda gayet güzel açıklanmış;
"Tüm canlıların sayısız özelliği gen adı verilen kimyasal moleküllerle belirlenir. Ancak genler, evrendeki hiçbir sistem gibi, kusursuz çalışamadığı için ve mutasyonlar, transpozonlar, crossing-over, bakteriyel/viral enfeksiyonlar, yatay gen transferi, vb. bazı iç mekanizmalardan ötürü sürekli olarak değişirler. Bu değişimler, bir canlı popülasyonu içerisindeki çeşitliliği yaratır, tazeler, yeni kombinasyonlar üretir.Buna varyasyon denir.
Varyasyonlar sürekli olarak değişen, dinamik seçilim baskıları altındadır. Bu baskılar doğal, yapay, cinsel, gruba dayalı, akrabalara dayalı seçilim baskıları olabilir. Bu mekanizmaların etkisi altında aynı türe ait bazı çeşitler (varyantlar) diğerlerine göre daha kolay hayatta kalır ve daha fazla ürer. Bu sayede kendisini avantajlı kılan özellikleri gelecek nesillere aktarabilir. İşte bu seçilim baskısı altında popülasyon içerisindeki bazı özelliklerin görülme sıklığının artmasına, kısaca canlının çevresine daha uyumlu hale gelmesine ve uyum başarısını arttırmasına adaptasyon adı verilir.
Bir canlının değişimindeki tek etmenler adaptasyonlar değildir. Genetik sürüklenme gibi daha rastlantısal ancak var oluşun vazgeçilmez süreçleri de canlılığın değişmesini, popülasyonlar içerisindeki gen dağılımlarının ve alel sıklıklarının değişmesine neden olabilir. Bu değişim artış, azalış, dalgalanma, vb. şekillerde olabilir. İşte bir canlı popülasyonunun nesiller içerisinde gen dağılımlarının ve sıklıklarının değişmesine evrim denir. Dolayısıyla evrim, illa bir canlının diğerine değişmesi veya bir canlıdan yeni türlerin oluşması olayı değildir; basitçe, popülasyon genetiği dahilinde bir popülasyonun gen dağılımı ve sıklığının değişimidir. Türleşme, farklılaşma, yeni türlerin oluşumu, vb. unsurlar, bu sürecin kaçınılmaz sonuçlarıdır; ancak süreç bunlarla tanımlanmaz.
Evrim sayesinde yeni türler oluşur ve var olan türler değişir. Bu sayede (şimdilik yalnızca) yerkürede gördüğümüz çeşitlilik artar. Evrim nedeniyle yeni türler sürekli var olurken, tükenme sebebiyle birçok tür yok olur. Belli bir zaman diliminde gezegen üzerinde görülen çeşitliliğin toplamına biyoçeşitlilik adı verilir. Diğer tüm terimler gibi, bu terim de statik değildir; dinamiktir (değişkendir).
Dolayısıyla evrimsel süreçte varyasyon-adaptasyon-evrim-biyoçeşitlilik döngüsünü görürüz."
Verdiğim Kertenkele örneği ciddi bir değişim geçirdiği için yazıda geçen Texsas Üniversitesi Doğa Bilimleri Okulun'dan bir bilim adamı bu olayın gözlemlenen bir evrim olduğunu açık şekilde belirtmiş..
Bununla da tatmin olmayan siz hala bir türden diğer türe geçmiş gözlemlenen bir örnek olmadığını iddia ediyorsunuz halbuki ben bu 2 örneği reddeceğinizi bilerek asıl tür değişimi örneklerini sona sakladım :)
O halde perdenin arkasına geçebiliriz bakalım gerçekten de iddia ettiğiniz gibi tür değişimine örnek yokmuymuş;
"1) 1958 ile 1963 yılları arasında Drosphila paulistorum isimli bir türe ait iki popülasyon, yapay seçilim etkisi altında o kadar farklılaştılar ki, bu yıllar arasında iki türe ayrılarak eskiden tamamen verimli yavrular üretirken, kısır hibritler üretebilmeye başladılar ve eskiden aynı türden olmalarına rağmen birbirlerine olan cinsel yatkınlıkları azalmaya başladı. Bu, Nature dergisinin 1971 yılındaki bir sayısında ünlü Teorik Evrimsel Biyolog Theodius Dobzhansky ve Pavlovsky tarafından yayınlandı (23:289-292).
2) 1967 yılında Evolution dergisinde (21:713-719) Doskuin tarafından yazılan bir makaleye göre Epilobium angustifolium (Yakıotu) olarak bilinen bir bitki türü, kromozomal çiftlenmenin korunması durumu sonucu (polyploidy) atalarıyla artık çiftleşemeyen yeni bir tür oluşturdu.
3) Stanley'nin 1979 yılında Macroevolution: Pattern and Process isimli kitabının 41. sayfasında açıkladığı üzere Faroe Adaları'na özgü bir ev faresi türü, daha önce olmamasına rağmen adaya Avrupalılar tarafından götürülen sıradan ev faresinden, 250 yıldan kısa bir sürede evrimleşti ve morfolojik olarak ciddi farklılaşmalar yanısıra cinsel isteksizlik ve zorlamalara karşın ata türle çiftleşmeme durumu gözlendi.
4) Ünlü Evrimsel Biyolog Ernst Mayr'ın Populations, Species and Evolution isimli kitabının 348. sayfasında açıkladığı üzere, Nagubago Gölü'nde bulunan Sihlid Balıklarına ait 5 yeni tür, son 4000 yıl içerisinde ata türden evrimleşti. Evrimleşme, lokal izolasyon sonucunda oluştu. Türleşme sonucunda torun türler atalarıyla çiftleşememeye başladılar ve morfolojik olarak değişim geçirdiler. Zorlama sonucu bazı yavrular üretilebilse bile, bunların kısır olduğu anlaşıldı.
5) Tekesakalı isimli bitki, Amerika'ya Avrupa'dan 1900'lerin başında getirildi. Birkaç on yılda bitki bütün Batı Amerika'ya yayıldı. Yayıldığı yeni yerlerde türleşmeye başladı ve 1940'larda, yani birkaç on yıl içerisinde, ilk getirilen bitkilerle (ataları ile) çiftleşememeye ve çiftleşse bile kısır döller vermeye başladı. Bu tarihte, Washington'da da iki yeni tekesakalı türü evrimleştiği fark edildi, bunlar kayıt altında değildi; ancak kökenleri tespit edildi. Bu iki yeni türün ise tıpkı Batı Amerika'daki hibritler gibi gözüktüğü ancak onlarla çiftleştirilmeye çalışıldığında kısır döller verdiği anlaşıldı. Bu türleşme olayı, Scientific American dergisinin Şubat 1989 tarihli baskısının 22. sayfasında "A Breed Apart" başlığıyla yayınlandı.
6)1800'lerin ortasında Rhagoletis pomonella isimli bir sinek, yalnızca Kuzey Amerika'da bulunan alıç bitkisi (hawthorn) üzerinde yaşamakta, çiftleşmekte ve yumurtalarını bırakmaktaydı. Ancak bundan 150 yıl önce, Avrupalıların bir kısmı Kuzey Amerika'ya elma ağaçlarını getirdi ve dikmeye başladı. Bundan sonra, Rhagoletis'lerin bir kısmı, diğerleriyle aynı ortamda bulunan elma ağaçları üzerinde yaşamaya başladı. Bunun sebebi, elma ağaçlarının alıç ile oldukça yakın akraba olmasıdır. Yalnız bu noktada önemli bir fark vardır: Elma, alıça göre farklı kokmaktaydı ve mevsimsel olgunlaşma zamanı, alıçtan önceydi.
Elma ağaçları yepyeni bir yaşam alanı olduğu ve henüz ele geçirilmediği için, ağaçlar üzerine yerleşen Rhagoletis'ler kısa sürede özgürlük avantajlarını kullanarak sayılarını arttırdılar ve elma ağacının kokusunu tercih edecek ve elmanın oluştuğu dönemde yumurtalarını bırakacak şekilde farklılaşmaya başladılar. Diğer tarafta, alıç üzerinde yaşayanlar, varlıklarını sürdürüyorlardı.
Günümüzde, Kuzey Amerika'da iki grup Rhagoletis pomonella yaşamaktadır. Bir grup, yumurtalarını sadece alıç üzerindeki meyvelere bırakır, bir diğer grup ise sadece elma ağaçları üzerine... Ayrıca, bu iki bitkinin olgunlaşma zamanları birbirinden farklı olduğundan dolayı aralarında, coğrafi izolasyona bağlı olmaksızın oluşan cinsel izolasyon meydana gelmiştir; yani iki grup (varyete, çeşit) birbiriyle çok uzun yıllardır çiftleşmemekte ve hep kendi aralarında çiftleşmektedir. Halbuki ağaçlar çoğu zaman benzer bölgelerde bulunur (coğrafi izolasyonun olmaması bu demektir).
7) Virüsler ve bakteriler, en güncel evrimleşme örnekleridir. Örneğin HIV virüsü 1930'larda ilk defa ortaya çıkmış ve 1940'larda türleşerek HIV-1 ve HIV-2 türlerine ayrılmıştır. Sonradan yapılan birkaç araştırma ise bu iki türün birbirinden bağımsız olarak evrimleştiğini ve insan türüne bulaştığını göstermiştir. Bu, coğrafi izolasyondan ve yüksek mutasyon hızından kaynaklanmaktadır. Daha sonra virüs evrimleşmeye devam etmiştir ve alt türlere ayrılmıştır (yani başka türleşmeler de başlamış ancak günümüzde bunlar tamamlanmamış, evrimleşme aşamasındadır). HIV-1'in onlarca alt türünün tamamı Afrika'da bulunmaktadır; sadece birkaç alt türü Kuzey Amerika ve Avrupa'da da görülür. Örneğin HIV-1B alt türü 1990 yılının başında Tayland'daki baskın türdür. Daha sonra Doğal Seçilim ile elenmiş ve yerini HIV-1E alt türüne bırakmıştır. Rusya'da HIV-1'in 4 alt türü bulunmaktadır. HIV-1 ve HIV-2 arasında asla gen transferi olamazken, alt türler arasında transfer gerçekleşebilir. Bazı şanssız insanlar iki virüs türünü de taşırlar ve asla bu iki virüsün hibriti üretilemez. Konuyla ilgili çok ayrıntılı açıklamalara yer veren, Steve Jones'un Neredeyse Bir Balina isimli kitabı okunabilir.
8) 1991 yılında Canadian Journal of Zoology'nin 68. sayısının 1747 ile 1760. sayfalar arasında Bullini ve Nascetti'nin anlattığı gibi Phasmatodea takımına ait bazı böcekler arasında türleşme meydana gelmiştir ve popülasyonlar birbiriyle çiftleşemeyecek kadar farklılaşmıştır.
9) Australian Journal of Zoology dergisinin 37. sayısının 351-353. sayfaları arasındaki makalede Sharman, Close ve Maynes'ın anlattığı üzere kaya valabilerinde (Petrogale cinsi) türleşme gözlenmiştir.
10) Evolution dergisinin 45. sayısının 757-764. sayfalar arasında Spooner ve diğerlerinin anlattığı üzere Solanum raphanifolium türünün iki yeni türe evrimleştiği ve bu iki yeni türün birbiriyle çiftleşemeyecek kadar farklılaştığı belirlenmiştir.
11) 1987 yılında yayınlanan, Yosida'nın Cytokinetics of the Black Rat adlı kitabında Rattus cinsi farelere ilk olarak Orta Çağ'ın başlangıcında (5. yüzyıl civarı) rastlandığı ve günümüzde bu cinse ait 137 tür bulunduğu ayrıntılarıyla aktarılmaktadır.
12) American Journal of Botany'nin 60. sayısında Gottlieb'in açıkladığı üzere Stephanomeria malheurensis isimli bir bitki, Oregon'un Burns Kasabası'nda birkaç on yıl içerisinde iki yeni türe evrimleşmiştir ve bu bitkiler günümüzde birbiriyle çiftleşememektedir.
13) 1940'lı yıllarda Çuhaçiçeği bitkisi iki yeni türe evrimleşmiştir ve bu türlerden sıfırdan evrimleşen gruba Primula kewensis adı verilmiştir. Bu, 1950 yılında Stebbins tarafından yazılan Variation and Evolution in Plants isimli kitapta açıklanmaktadır.
14) 1988 yılında American Naturalist dergisinde (131:911) yayınlanan bir makaleye göre 2 bilim insanı Drosophila melanogaster türü meyve sineklerini doğru bir şekilde izole ederek sadece 25 nesil içerisinde 2 yeni tür elde etmiştir. Bu türler, birbiriyle verimli döller verememektedir.
Liste böyle uzar gider... Konuyu daha fazla uzatmayalım ve şu sözlerle şimdilik noktalayalım: Sadece 1987-1991 yılları arasında yayınlanan makalelerde 100'den fazla yeni ve güncel türleşme tespitinde bulunulmuş ve bilimsel dergilerin heyetlerince tasdiklenmiştir. "
Zaten yukarı da verdiğim bilimsel paylaşım da Evrimin sadece tür değişimi olmadığını nesiller arası gen aktarımı değişiminin dahi evrimsel sürece dahil olduğu belirtilmiş..
Konuya dönersek türün evrimleşerek başka bir türü meydana getirdiğin'in en önemli delili o 2 türün kendi araların da çiftleşememesidir..
Yoksa İnsansı dediğimiz İnsan,Şempanze,Orangutan ve Goril'de aynı türün farklı türlere ayrılmış varyasyonlarıdır..
Ve biz insanların diğer insansılar ile aramızda ki en önemli tür farklılığı onlarla aramızda çiftleşme olmamasıdır bir başka değişle çiftleşme olduğun da gebe kalma durumu olamaz bu da tür değişikliğin'in en önemli kanıtı olur..
Yoksa fiziksel olarak zaten aramız da kıl fazlalığı ve kafatası yapısı dışın da pek fark olduğu söylenemez Dna'mız bile %99'a yakın oranlar da birbirine benzer :)
Zeka farkı tüm canlılar için geçerlidir doğa da zeka olarak birbirin den daha zeki pek çok canlı bulunmaktadır bizim hepsinden daha akıllı ve zeki olmamız bir şeyi değiştirmiyor kaldı ki Şempanzeler üzerin de yapılan deneyler de insandan daha zeki yönleri olduğu da tesbit edilmiştir..
Onun için Bilim Dünyasın da türler sadece Fare,İnsan,Maymun,Zürafa şeklinde ayrılmaz her türün çok farklı türde varyasyonları vardır..
Fareler kendi arasın da binlerce türe ayrılır her biride diğerine fiziksel ve başka özellikler bakımın dan fazla benzemezler..
İnsansı dediğim ve yukarı da saydığım cinsler de öyledir..
Bunlar da az geldiyse şu sayfa da çok daha değişik türleşme örneklerini bulabilirsiniz;
http://www.talkorigins.org/faqs/faq-speciation.html
Bu açıklamalar ve sayısız deliller den sonra(Verdiğim örnekleri araştırabilirsiniz yukarı da bir link verdim) yine de "Hayır bunları kabul etmiyorum bana Zürafa'dan File dönmüş bir örnek göster" diyecek kadar bilime gözlerinizi yumacak ve önyargıya devam edecekseniz bu konu hakkın da tartışmayı devam ettirmek anlamsız olacaktır..
Fakat Evrim başlığını açtığım zaman burada ki bilgilerin çok daha fazlasını paylaşmaya devam edeceğim..
U.Sadıkoğlu
03.11.2014, 09:36
Hala türlerin değişimi diyorsun :D Türün değişimi ne demektir? Bir sinek türü varsa bunun kuş olmasıdır değil mi? Yada sizin tabirinizle bir maymun varsa insan olması gerekmektedir.
Diyorum ki Evrim bana bunlara dair gözlemlenebilir bir kanıtı neden sunamıyor? Evrimciler acaba bu bilgileri gözlemleyerek mi elde etmiş? Yoksa bilim adamlarının yazmış oldukları tezlere inandıklarını mı söylüyorlar? Yüz binlerce yılı konu alan bir teorinin burada tür değişimine dahi gözlemlenebilir bir örnek vermekten aciz olduğunu görüyoruz. Bu Evrim değil adaptasyondur. Farklı coğrafi bölgelere göç eden farklı nitelikteki her canlının uğrayabileceği değişimlerdir bunlar.
Tekrar ediyorum tür değişimi ne demektir? Bir kuşun kuş olarak hayatına devam etmesi türünün değiştiğini mi gösteriyor? Veya insan kaza yapıp sakat kaldığında tür değişikliğine mi uğruyor....
Tam anlamıyla traji-komik bir düşünce sistematiği.
İlker Yazıcıoğlu
03.11.2014, 10:33
Tekrar ediyorum tür değişimi ne demektir? Bir kuşun kuş olarak hayatına devam etmesi türünün değiştiğini mi gösteriyor
i.
Bu soruya ben de takıldım açıkçası.
Burayı her defasonda dikkatlice okuyorum ama Muhteva'nın bahsettiği tür değişimi olayını çözemedim.
Tür deyince,farklı hayvanlar söz konusu olmuyor mu?
Sevgili Muhteva,
"bilimsel gerçekler yaratılış gerçeğini çürütüyor" yazmışsın.
Big bang teorisini kabul ediyor musun?
Ona göre bir sorum olacak. :)
Selim Turan
03.11.2014, 15:21
Günümüzden örnek vermeyi geçtim. Peki Tür değişimine yani ara geçiş formlarına ait kanıt olarak binlerce fosil olması lazım, sürügen+kuş arası binlerce fosil bulunmuş olması lazım her ayrı katmanda (ki bunlar çok uzun süreler ve bu canlıların fosil kayıtları kalmış olmaları gerek) dönemin sürüngeninin aşama aşama nasıl kuşa evrildiğini açıklayan fosiller bulunması lazım. Ama ortaya çıkmış bir kaç kıllı sürüngen dışında bir veri yok. Onlarında ara geçiş formuna örnek teşkil ettikleri de kesin değil. Yanlış mı biliyorum ben Pampa?
Evrim neden arada kalan boşlukları böyle olması gerekiyor diye doldurmaya çalışıyor?
Mesela ilk canlı denen koaservat aşama aşama nasıl tek hücreli canlıya dönüşmüş. Ben hikaye dinlemek istemiyorum. Ben fosil kayıtları varsa onları bilmek istiyorum. Hani teoride "Primattan Modern İnsana ilerleyiş" aşama aşama resmedilmiş ya dinazor'dan kuşa evrilme aşama aşama şu fosil şu dönemde şu fosil şu döneme ait aşama aşama şu kuşa dönüştü denebiliyor mu? Aynısı koaservat için geçerli koaservat'ın oluşumu o kadar ince detaylı anlatılmış ki dersinki laboratuvarda deney yapmışlar da koaservat üretmişler. Bunları hangi deney gözleme borçlular? Koaservat oluşumu mu devam ediyor?
Yazın insanların güneşte yanması evrimdir. Ben yukardaki yazıdan onu anladım. Ne kadar cahilim!
@U.Sadıkoğlu
İnanmıyorum şaka yapıyor olmalısınız oysa o kadar anlattım yani tür Bilim Dünyasın da sizin verdiğiniz "sinek'ten kuşa geçiş" şeklinde ayrılmaz Bilim insanları türleri gen haritalarına bakarak ayırırlar daha sonra ana türler'den birisine dahil ederler.
Türler Irksal,Biyolojik,Morfolojik vs bir çok farklı bilimsel yöntemlerle ayrılırlar..
Bu konu hakkın da aşağıda ki yazıyı okuyun lütfen;
"İlk olarak, genel kanıyı akıldan silerek başlamakta fayda görüyoruz: Türleşme, bir farenin bir file birkaç nesil içerisinde ya da kısa sürede veya bir anda değişmesi DEĞİLDİR! Daha yakın ve halk arasında yaygın olarak düşülen, hatalı bir örnek verecek olursak türleşme, bir şempanzenin ertesi gün ya da birkaç yıl sonra ve hatta birkaç nesilde bir insana dönüşüvermesi demek değildir. Veya denizel bir canlının bir anda karaya çıkıp koşmaya başlaması, bir yılanın kanatlanıp uçmaya başlaması demek değildir. Benzer şekilde türleşme, günümüzde halihazırda var olan iki türün birbirine dönüşmesi (bir ördeğin bir timsaha dönüşmesi) demek de değildir! Ne yazık ki bilimsel olmayan kaynaklar, insanların aklında evrime dair bu şekilde bir imge yaratmaya çalışarak, akabininde söyleyecekleri "Ne kadar da saçma değil mi?" gibi sözlerine zemin hazırlamaayı hedeflerler. Elbette ki saçma; zaten evrimde bu tip değişim ve dönüşümler bulunmamaktadır. Tabii ki bilimde bu tip asılsız iddiaların, laf ebeliklerinin ve bilim düşmanlığının yeri yoktur. Bu yüzden üzerinde çok durmaya da gerek yok. Önemli olan konunun aslını öğrenebilmenizdir.
Türleşme Nedir?
Türleşme, Biyolojik Tür Tanımı dahilinde, sonradan insanlar tarafından "ortak ata" olarak isimlendirilecek olan bir grup canlıdan, burada izah edilecek çeşitli mekanizmalar dahilinde birbirleriyle çiftleşemeyecek kadar farklılaşmaları sonucu, kendi içlerinde çiftleşebilen ancak diğer canlı gruplarıyla verimli döller veremeyen, iki veya daha fazla yeni canlı grubunun oluşması demektir. Daha basit bir tanımla, var olan bir türe ait bir popülasyonun (grubun), daha sonra göreceğimiz çeşitli nedenlerle birden fazla alt gruba ayrılması ve bu grupların zaman içerisinde, farklı koşullara göre, farklı özellikler evrimleştirmeleri sebebiyle birbirlerinden farklılaşmaları demektir. Daha yaygın olarak kabul gören Filogenetik (Evrimsel) Tür Tanımı, bu farklılaşmaya ekolojik, niş açısından, morfolojik, vb. bazı değişimleri de katar. Burada unutulmaması gereken nokta, türleşmenin var olabilmesi için üreme açısından verimli olamayacak kadar farklılaşmak genelde yeterliyken, diğer açılardan (fiziksel, yapısal, ekolojik, vs.) farklılaşmanın yeterli olmayabileceğidir. Dolayısıyla türleşme iyi ve kapsamlı analiz edilmelidir.
Birbirinden farklı görünen her canlı, birbirine göre ayrı bir evrimsel dalda bulunmak zorunda değildir. Evrim, sadece görünüşün farklılaşmasından çok daha fazlasıdır, genetik, yapısal, davranışsal, morfolojik, ekolojik nice unsurun incelenmesiyle anlaşılır. Bir önceki yazımızdan, aynı türe ait iki farklı cinsiyetteki kuşların birbirinden ne kadar farklı olduğunu hatırlayın (öyle ki, sınıflandırma ustası Linne'yi bile hataya düşürmüşlerdi). Bu kuşlar birbirlerine göre farklı evrimsel dallarda bulunmazlar. İşte bu yüzden evrimsel analiz, sadece dış görünüşe kabaca bakılarak yapılamaz!"
Yukarı da verdiğim örnekler de gözlemlenmiş tür değişimleridir sizin mantığınıza göre fare tek bir tür öyle değil mi o halde google amcaya giderek Fare türleri yazar mısınız bakalım fare değişim yaşamayan tek bir türmüymüş.
@ilker
Aşağıda örnek veriyorum;
Bu fare kanguru faresi olarak bilinen bir tür;
http://i.imgur.com/6j4dc4u.jpg
Bu ise hepimizin bildiği evlere dadanan fare türü;
http://i.imgur.com/kqM8A9V.jpg
Bu 2 fare türü fiziksel olarak birbirin'den oldukça farklı olması dışın da cinsel olarakta birliktelik kuramayacak kadar birbirlerin den farklı 2 türdür.Bu canlıların ikisinin de fare olması aynı tür ve aynı hayvan olduklarını göstermez farklı türlerdir ve bilimsel olarakta fare değil farklı isimlerle isimlendirilirler..
Aşağıda ki bir Primat yavrusu;
http://i.imgur.com/1YtUGaZ.jpg
Bu da bir Primat yavrusu
http://i.imgur.com/aAuZjay.jpg
Bilim insanları insan dahil bütün maymun,goril,şempanze vs türlerini Primat olarak açıklar hadi o kadar geniş almayalım daha alt kategoriye inersek yine Bilim insanların'ın Hominidae (İnsangiller) olarak açıkladıkları 9 farklı türe wikipedi yahut başka bilimsel kaynaklar dan bakabilirsiniz..
Dolayısıyla yukarıda ki 2 İnsangil yavrusu birbirinden fiziksel ve üreme yolu olarak ayrılmış aynı ana türün 2 farklı alt türüdür bunu sizler kabul etmeyebilirsiniz ben bilimsel konuşuyorum..
Yine Sadıkoğlu için paylaştığım tür tanımını sizin içinde veriyorum bundan çok daha fazlasını evrim başlığın da paylaşıcam;
"İlk olarak, genel kanıyı akıldan silerek başlamakta fayda görüyoruz: Türleşme, bir farenin bir file birkaç nesil içerisinde ya da kısa sürede veya bir anda değişmesi DEĞİLDİR! Daha yakın ve halk arasında yaygın olarak düşülen, hatalı bir örnek verecek olursak türleşme, bir şempanzenin ertesi gün ya da birkaç yıl sonra ve hatta birkaç nesilde bir insana dönüşüvermesi demek değildir. Veya denizel bir canlının bir anda karaya çıkıp koşmaya başlaması, bir yılanın kanatlanıp uçmaya başlaması demek değildir. Benzer şekilde türleşme, günümüzde halihazırda var olan iki türün birbirine dönüşmesi (bir ördeğin bir timsaha dönüşmesi) demek de değildir! Ne yazık ki bilimsel olmayan kaynaklar, insanların aklında evrime dair bu şekilde bir imge yaratmaya çalışarak, akabininde söyleyecekleri "Ne kadar da saçma değil mi?" gibi sözlerine zemin hazırlamaayı hedeflerler. Elbette ki saçma; zaten evrimde bu tip değişim ve dönüşümler bulunmamaktadır. Tabii ki bilimde bu tip asılsız iddiaların, laf ebeliklerinin ve bilim düşmanlığının yeri yoktur. Bu yüzden üzerinde çok durmaya da gerek yok. Önemli olan konunun aslını öğrenebilmenizdir.
Türleşme Nedir?
Türleşme, Biyolojik Tür Tanımı dahilinde, sonradan insanlar tarafından "ortak ata" olarak isimlendirilecek olan bir grup canlıdan, burada izah edilecek çeşitli mekanizmalar dahilinde birbirleriyle çiftleşemeyecek kadar farklılaşmaları sonucu, kendi içlerinde çiftleşebilen ancak diğer canlı gruplarıyla verimli döller veremeyen, iki veya daha fazla yeni canlı grubunun oluşması demektir. Daha basit bir tanımla, var olan bir türe ait bir popülasyonun (grubun), daha sonra göreceğimiz çeşitli nedenlerle birden fazla alt gruba ayrılması ve bu grupların zaman içerisinde, farklı koşullara göre, farklı özellikler evrimleştirmeleri sebebiyle birbirlerinden farklılaşmaları demektir. Daha yaygın olarak kabul gören Filogenetik (Evrimsel) Tür Tanımı, bu farklılaşmaya ekolojik, niş açısından, morfolojik, vb. bazı değişimleri de katar. Burada unutulmaması gereken nokta, türleşmenin var olabilmesi için üreme açısından verimli olamayacak kadar farklılaşmak genelde yeterliyken, diğer açılardan (fiziksel, yapısal, ekolojik, vs.) farklılaşmanın yeterli olmayabileceğidir. Dolayısıyla türleşme iyi ve kapsamlı analiz edilmelidir.
Birbirinden farklı görünen her canlı, birbirine göre ayrı bir evrimsel dalda bulunmak zorunda değildir. Evrim, sadece görünüşün farklılaşmasından çok daha fazlasıdır, genetik, yapısal, davranışsal, morfolojik, ekolojik nice unsurun incelenmesiyle anlaşılır. Bir önceki yazımızdan, aynı türe ait iki farklı cinsiyetteki kuşların birbirinden ne kadar farklı olduğunu hatırlayın (öyle ki, sınıflandırma ustası Linne'yi bile hataya düşürmüşlerdi). Bu kuşlar birbirlerine göre farklı evrimsel dallarda bulunmazlar. İşte bu yüzden evrimsel analiz, sadece dış görünüşe kabaca bakılarak yapılamaz!"
@Sibel
Ben evrim bilimin'in yaratılışı çürüttüğünü yazdım bilimsel gerçekler derseniz yaratılışla hiç alakası olmayan çok farklı bilim dallarını da içine almış oluruz..
Big Bang teorisini kabul ediyorum evet..
@Selim Turan
Sevgili pampacığım senin ima ettiğin türde bir ara geçiş formu olduğunu evrim hiç bir zaman iddia etmemiştir. Bu ara geçiş formları'nın olması gerektiğine yönelik iddialar evrim karşıtı sitelerden yayılan asparagas iddialardır..
Çünkü Dünya'ya gelen her canlı bir ara formdur yani öyle bir noktaya gelip lap diye yarısı timsah,yarısı ördek bir canlı ortaya çıkmaz bu zaten çok saçma bir şey ve ancak evrim karşıtları tarafın dan üretilebilirdi onları tebrik etmek gerekiyor :)
Evrim de bahsedilen ara geçiş türleri Sürüngenler den kuşlara geçiş,Sürüngenler den memelilere geçiş vs olarak ayrılır bu geçiş sürecin de ortaya hiç bir zaman yarısı kuş,yarısı sürüngen bir canlı çıkmaz Evrim böyle bir şeyin olduğunu hiç bir zaman iddia etmemiştir bu geçiş milyonlarca yıl sürer ve çok yavaş ilerler canlıların hangi nokta da sürüngen den kuşa geçtiğini ayırmak mümkün değildir.
Ara geçiş formlarına dair binlerce kanıt olması gerekir demişsin yukarı da Dünya'ya gelen her canlı'nın ara geçiş formu olduğunu söyledim o halde bu güne kadar bulunmuş olan tüm fosiller zaten ara geçiş örnekleridir umarım açıklayıcı olmuştur :)
Yani aşağıda ki resim gibi bir ara geçiş formu hiç bir zaman yaşamamıştır;
https://encrypted-tbn3.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcRMr18Om9qymy043_4JQL4CMeU84pyIj oU4RiCTzftm3Zsxwt6B
Bununla beraber yakın zamanlar da bulunan bir fosil sudan karaya geçiş hakkında net şekilde bilgi vermektedir. Tiktaalik roseae ismi verilen bu canlı türü yüzgeçlere ve solungaçlara sahip ama kafa ve kemik yapısı balığı andırmıyor aynı şekilde yüzgeçleri ile vücudunu taşıyarak karada kısa sürelerle dolaşabiliyor..
Bu bilim adamları'nın fosil üzerin de çalışarak canlandırmasını yaptıkları resim;
http://i.imgur.com/CnYJ1Tx.jpg
Bunlar da fosile ait orjinal resimler;
http://i.imgur.com/PCiEZ7h.jpg
http://i.imgur.com/TnL1ayn.jpg
Son olarak bu gece evrim ve diğer bilimsel gelişmeler hakkın da ayrı bir başlık açıyorum çünkü burada hem din,hem uzay,hem evrim üzerin den tartıştığımız için vereceğim bilgilerin sayfa araların da kaybolmasını istemiyorum o yüzden sadece evrim değil bütün bilimsel gelişmeler hakkın da bir başlık açmaya karar verdim bundan sonra evrim konusu oradan tartışırız..
U.Sadıkoğlu
04.11.2014, 09:20
Tamamda bahsettiğiniz gibi olduğunu varsayalım her hangi gözlemlenebilir bir kanıtınız mevcut mu? Yani Dinlere 'inanmak değil, bilmek istiyorum' diyerek yaklaşımda bulunan Evrimcilerin yüz yıllarca seneyi kaplayan teorilerine bilimsel methoda uyan bir örnek verememelerini nasıl açıklayacağız? Evrim'in gerçekten olduğuna emin misiniz? Yoksa buna inanıyor musunuz? Yada inanmak mı istiyorsunuz..
Daha savunduğu düşünce sistemini tanımlayamadığınız Evrim'in gerçekleştiğine kanıt göremediğimiz gibi inanmak içinde yeterli miktarda birikim ve delilede ulaşamıyoruz.
Yüz yıllar sonra şu olur, iki bin sene sonra şu olacak diyerek bilimsel bir teori savunuluyorsa bence elle tutulur hiçbir yanı yoktur.
Evrimde(bazı görüşler) de olsa yaratılış nasıl çürüyebilir ki? Ben de evrim dersi aldım. Ama derin yazmak yerine yüzeysel yazacağım.
En baştaki cansızın ya da canlının ortaya nasıl çıktığı bir şekilde açıklanıyor olsa da, bunun geriye doğru bir tıkanma noktası olmalı. Her şey bir atomdan geldi diyelim mesela. O atomun kendi kendine oluştuğu asla kabul edilemez.
Bir başlangıç var.
En başta bir yaratıcı olmalı. Yokluktan var edilmek bir yaratıcının varlığını ispatlar.
Bu durum tesadüf gibi kelimelerle açıklanamaz.
Evrim yaratılışı çürütemez.
Hiçbir şey çürütemez.
Bunu savunanlar kendini kandırıyor. Şu an Hawking'in yaptığı gibi.
Yıllarca savunduğu fikirleri inkar etmeye çalışıyor.
Çünkü biliyor ki, başlangıçta biri var. Ve inancı gereği kabul etmek istemiyor.
http://www.youtube.com/watch?v=FdCxEcJ1c84
Burada anlatılanlar aslında bugun ölümden sonra yaşam var mı yok mu tartışmalarıyla oldukça benzeşmektedir. Bu videoyu izlerken çok değişik bir perspektiften hayata bakabilirsiniz. Çok başarılı bir anlatım olmuş.
Selim Turan
07.11.2014, 13:48
Bizler için; yani insan için yaratılış âlemi tektir. Fakat bu tek âlemin içerisinde âlemler vardır diyerek böleriz. Bu doğru bir ibaredir; ama aslında bütün âlemlerin toplamı tektir ve tek âlemi işaret eder. Bu sırra ulaşmamış insanlar suret âleminde takılıp kaldıklarından, sadece suret âlemi vardır; yani madde âlemi derler. Kimileri suret âlemi vardır, ama metafizik âlemler de vardır derler. Tek âlem olan evin odaları diğer âlemlerdir. Şu oda, bu oda vesaire... Odaları birer âlem gibi görürsen de tüm odalar bir evin içindedir. Tek bir ev, tek bir âlemden kastım buydu. İnsan bir evin içerisinde doğar, can bulur. Eğer bulunduğu odadan hiç ayrılmazsa, “benim evim bu odadır.” der. Diğer odaları keşfetmediğinden hem diğer odaları inkar eder, hem de bulunduğu odayı her şey sayar.
Bir insan da aynı evin odasında doğar, can bulur ve diğer odaları da keşfetmeye başlar. Bu insan da bulunduğu odanın, evin bütünü olmadığını bilir. Evin odalarından sadece bir odası olduğunu anlar.
Bu örneklerde suret âlemine takılan ve diğer âlemleri inkar eden bir insandan, diğeri de suret âlemini bilen; fakat yanında (birilerinin metafizik dediği) diğer âlemleri de bilen bir insandan söz ettik.
Şimdi vereceğim örnek ise “asıl insanın” bilgisi:
Bir insan bir evin odasında doğar, can bulur ve evin diğer tüm odalarını keşfeder. Daha sonra evin dışına çıkar ve şunu görür, söyler:
- Ev tektir. Evin içindeki odalar evin içinde; yani demin söylediğimiz gibi “âlem tektir.” Âlemin içindeki âlemler o tek âlemin içinde bulunur.
Bu ev misalinden anlamışsındır umarım. İnsan odaları aramamalıdır, keşfetmelidir. Çünkü zaten odalar vardır. Bu yüzden Allah’ı aradığını iddia edenler yanılgı içindedirler.
Bu mânâda da Allah aranmaz keşfedilir. Çünkü O hep vardır.
Yıllarca ateizmin en usta savunucusu olduğu nice ateistler tarafından kabul edilen Prof. flew bir yaratıcının varlığını kabul etti. Biraz daha zamanı olsaydı eminim islamiyeti de bulacaktı. Ama buna vakti kalmamıştı.
Ünlü Ateist Prof. Flew: “Yanılmışım, Tanrı Varmış”
http://www.yaklasansaat.com/resimler/2008haberresimleri/haber_eylul_resim/eylul43res_antony_flew.jpg
Ünlü felsefeci Prof. Dr. Antony Flew
“Ünlü Ateist, Artık Tanrı’ya İnanıyor: Dünya’nın Önde Gelen Ateistlerinden Biri, Artık, Büyük Ölçüde, Bilimsel Kanıtlara Dayanarak, Tanrı’ya İnanıyor”
9 Aralık 2004 tarihli bir Associated Press haberinin başlığı böyleydi ve şu şekilde devam ediyordu:
YARIM YÜZYILLIK ATEİST: TANRI’YA DÖNDÜ
“Yarım yüzyıldan fazla süredir, ateizmin önde gelen savunucusu olan, İngiliz felsefe profesörü, fikrini değiştirdi. Yayınlanan bir söyleşide, artık büyük ölçüde bilimsel kanıtlara dayanarak Tanrı’ya inandığını söyledi.”
Bu açıklama ve takip eden spekülasyonun konusu, yarım yüzyıl boyunca ateizmin gündemini belirlemeye yardım eden, otuzdan fazla profesyonel felsefi çalışmanın yazarı; Antony Flew’du. Aslında ilk olarak, C. S. Lewis’in başkanlığında düzenlenen Oxford Üniversitesi Sokratik Kulüp‘ün; 1950 yılındaki bir toplantısında sunulan makalesi; “Teoloji ve Yanlışlama”, son yüzyılın, en çok basılan felsefi yayını olmuştu.
ANTONY FLEW: ŞİMDİ NE SÖYLÜYOR?
Flew‘in Tanrı’ya dönüşüyle ilgili bazı ifade ve itirafları aşağıda verilmiştir:
“Elbette insanları etkiledim, bu yüzden vermiş olabileceğim büyük zararı gidermek istiyorum ve bunun için çaba göstereceğim.“
“Beni esas hayretler içerisinde bırakan, yaşam mimarisidir. Sistem, son derece kompleks, sanki dizayn edilmiş, orada büyük bir akıl var.”
“Benim için Tanrı kavramı, tecrübeyle kendisini gösteren Büyük Bir Akla dair, derin hissiyatla birlikte olan inanç olarak tarif edilebilir.”
Dawkins’in, kendisini yanılttığını söyleyerek, diyor ki:
“Dawkins, şu ana kadar canlıların gelişimi ile ilgili hiçbir teorinin üretilmesine düzgün bir katkı sağlamamıştır.”
Flew, Roy Abraham Varghese tarafından etkilendiği ve manipule edildiği yönündeki suçlamalara şöyle cevap veriyor:
“Her ne kadar, 84 yaşında yaşlı bir adam da olsam, beni etkilemek zordur. Benim kitabım, benim düşüncelerimi yansıtır.”
http://www.yaklasansaat.com/resimler/2008haberresimleri/haber_eylul_resim/eylul43res_flew.jpg
“ANTONY FLEW’İN DÖNÜŞÜ” KONUSUNDA: NE DEDİLER?
Prof. Dr. Antony Flew‘in, “Tanrı’nın varlığının ve kendi yanılgılarının kanıtları”nı sunduğu son eseri: “Yanılmışım, Tanrı Varmış”, Türkçe‘ye de çevrilmiştir.
Flew‘in, Tanrı’nın varlığının, kendince kanıtlarını içeren bu son eserinin, tabii ki çeşitli çevrelerde yankıları olacaktır. Özellikle ateist çevreler, bu olaydan rahatsız olacaklar; dün övündükleri ve iddialarına sarıldıkları bu düşünürü, şimdi yerden yere vuracaklardır.
Bazı bilim adamlarının, “Antony Flew’in bu dönüşü” konusundaki değerlendirmeleri, aşağıdadır:
Francis S. Collins:
“Ateist Antony Flew, gençliğinde, ‘kanıtın götürdüğü yere gitmesini’ söyleyen, Sokratik ilkeye bağlandı. Yıllar süren felsefi sorgulamanın ardından, bu güçlü ve cesur fikir adamı; kanıtın kesin olarak Tanrı’ya götürdüğü sonucuna vardı.Aşırı tutucu ateist cemaatten arkadaşları, onun açıklamasıyla mahcup olacaklar. Ancak inananlar çok cesaretlenecek ve gerçekten arayış içinde olanlar, Flew’un yolculuğunda, gerçeğe uzanan yolu aydınlatacak çok şey bulacaklar. Cesaret ve yürek işi. Flew’un fikirleri, sizi çarpacak ve neye uğradığınızı şaşıracaksınız.”
Michael Behe:
“Yıldız bir felsefi zihin, elde edilen son bilimsel sonuçları düşünüp tartıyor. Vardığı sonuç: Doğanın rasyonelliğinin arkasında bir Tanrı duruyor.”
Richard Swinburne:
“Antony Flew, yaşamının büyük bir bölümünde, ateizmin bilinen bir felsefi savunucusu olmuştur. Şimdi ise, yeni rasyonel iddialarla ilgili tüm açıklığını ortaya koyan, teizme dönüş yolunu takip eden, çok açık ve okunmaya değer bir kitap yazdı.”
Huston Smith:
“Bu kitap, birçok yönden okunmaya değer. Önemli bir düşünürün yanıldığını kabul ettiğini görmek, her zaman ilginç olmuştur. Ancak bundan daha fazlası var. Bu kitap, başı boşluk etmeden, geniş bir alanda geziniyor. Kitab‘ın ‘Yeni Ateizm’ bölümü, Dawkins ve Dennett‘i, hak ettikleri yere koyuyor.“
Prof. John Hick:
“Bu, çalışma hayatının büyük bir bölümünde ateşli bir ateist olan ünlü bir filozofun, evrenin zekice tasarımına ve dolayısıyla deizme inanmaya başlamasının, ilgi çekici ve okunmaya değer bir hikayesi. Bu kitap, önceki ateist yazıları kadar çok tartışmaya neden olacak.”
Prof. Gary Habermas:
“Çok az dini hikaye bu tür bir etki yaratır. Bu şaşırtıcı kitap, Tony’nin geçirdiği değişimin nedenlerini belgeliyor ve kitabın zevkle okunmasını sağlıyor.”
Prof. Nicholas Wolterstorff:
“Antony Flew’un, ‘Yanılmışım, Tanrı Varmış’ kitabı, en ünlü çağdaş ateistlerimizden birinin, Tanrı’nın var olduğuna inanmaya başlamasının, ilgi çekici bir kaydıdır. Bu hikaye, Flew‘un açık fikirli oluşu, dürüstlüğü ve zihinsel bütünlüğünün etkili bir şahididir. Bir zamanlar arkadaşı olan ateistler için, çok rahatsız edici bir sarsıntı olacaktır.”
KİTAPTAKİ FİKİRLERİ
“Ateizmden vazgeçmem, yeni bir fenomen yada iddia nedeniyle olmadı. Son yirmi yıldır, bütün düşünce çevrem hareket halindeydi sürekli. Bu da doğa ile ilgili kanıtları sürekli olarak değerlendirmemin bir sonucuydu. Sonunda bir Tanrı’nın var olduğunu kabul ettiğimde, bu bir paradigma değişimi değildi, Çünkü Republic adlı eserinde Platon’un Socrates için yazdığı gibi benim paradigman hala aynı yerde: “ İddianın götürdüğü yere gitmeliyiz.”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 90)
Başka bir yerde ise Flew Tanrı düşüncesine ulaşmasındaki nedeni şöyle açıklıyor:
Tanrı’yı keşfimin, doğaüstü fenomenden hiç bahsetmeden tamamen doğal bir düzeyde geliştiğini altını çizmeliyim. Geleneksel olarak doğal teoloji denen bir uygulamaydı. Bilinen dinlerin hiçbirisiyle bir bağlantısı olmadı. Ayrıca Tanrı ile ilgili kişisel bir deneyimim yada doğaüstü veya mucizevi denecek türden bir deneyim yaşadığımı da iddia etmiyorum. Kısacası Tanrı’yı keşfedişim inancın değil, muhakemenin bir yolculuğudur.
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 93)
İnançsızlıktan İnanca
Flew yaşadığı bu serüveni kısaca kitabından şöyle özetliyor:
“ …..Şimdi kartlarımı, yani kendi görüşlerimi ve bunları destekleyecek nedenlerimi masaya dizme sıram geldi. Artık evrenin sonsuz bir zeka tarafından var edildiğine inanıyorum. Bu evrenin karmaşık kanunlarının bilim adamlarının Tanrı’nın zihni dedikleri şeyi ortaya koyduğuna inanıyorum. Hayatın ve çoğalmanın ilahi bir kaynaktan başladığına inanıyorum.
Yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca ateizmi açıklayıp savunduktan sonra neden buna inanıyorum? Bunu kısaca şöyle cevap verebilirim: modern bilimin ortaya çıkardığı dünya resmi, benim gördüğüm şekliyle böyle. Bilim doğanın Tanrı’ya işaret eden üç boyutuna ışık tutuyor. Bunlardan ilki doğanın kanunlara uyduğu gerçeği. İkincisi, hayat boyutu; maddeden kaynaklanan ve zekice organize edilip amaca yönelik hareket eden varlık boyutu. Üçüncüsü ise doğanın varlığı. Ancak bana rehberlik eden sadece bilim olmadı. Klasik felsefi iddiaların yeniden incelenmesi de bana yardımcı oldu. “
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 90)
Doğa kanunları hakkındaki görüşünü Flew şöyle ifade ediyor:
“… Bir zamanlar bu tasarım argümanını sert bir şekilde eleştirmiş olsam da artık şunu anladım ki; bu argüman doğru bir şekilde formüle edildiğinde Tanrı’nın varlığına ilişkin inandırıcı bir ifade teşkil etmektedir. Bu görüşe varmamda özellikle iki alandaki gelişmeler yol açmıştır. Bunların ilki doğa kanunlarının kaynağı sorusu ve günümüzdeki saygın bilim adamlarının bu konu ile ilgili görüşleridir. İkincisi ise yaşamın kaynağı ve üreme sorunudur…”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 96)
Kanun Varsa Bir Kanun Koyucu vardır.
“ Doğa kanunlarının ilahi kaynağı hakkında yazılar yazan birkaç felsefeci olmuştur. Oxford Üniversitesi’nden felsefeci John Foster “The Divine Lawmaker” adlı kitabında, doğadaki düzenlerin nasıl tanımlarsanız tanımlayın, en iyi biçimde ilahi bir akılla açıklanabileceğini ileri sürüyor. Eğer kanunların olduğu gerçeğini kabul ediyorsanız, evrende bu düzeni sağlayan bir şey olmalıdır, bu düzeni hangi etken( veya etmen) sağlamaktadır? Barrow ( templeton ödülü alan bir felsefeci), tüm düzenin tek ciddi kaynağının teistik seçenek olduğunu, böylece” dünyadaki düzenleri sağlayarak kanunları yaratan Tanrı- teistlerin inandıkları Tanrı- olduğu sonucuna rahatlıkla varabileceğimizi” iddia ediyor ve kanunların varlığını inkar etseniz bile, “düzenleri Tanrı’nın aracılığına başvurarak açıklamak için güçlü gerekçeler vardır.” diyor
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 106-107)
Evrende ince bir ayar olduğun ifade eden Yazar bu konuda bir çok bilim adamının görüşlerine yer verdikten sonra kendi görüşlerini şöyle açıklıyor:
“İnce ayara ilişkin argümanlar hakkında üç şey söylenebilir. Öncelikle, belirli kanunları ve değişmezleri olduğu bir evrende yaşadığımız ve bunların bazılarının farklı olması durumunda yaşamın mümkün olamayacağı inkar edilemez bir gerçekliktir. İkinci olarak, mevcut kanunlar ile değişmelerin yaşamın devam etmesini sağlıyor olması gerçeği yaşamın kaynağı sorunun cevabını vermemektedir. Göstermeye çalışacağım üzere bu oldukça farklı bir sorudur; bu koşullar yaşamın başlaması için gerekli ama yeterli değildir. Üçüncü olarak, kendilerine özgü doğa kanunları bulunan birden fazla evren olabilmesinin mantıken olası olduğu gerçeği, bu tür evrenlerin gerçekten var olduğunu göstermez. Şu an için birden fazla evren oluğu görüşünü destekleyecek herhangi bir kanıt yoktur. Bu hala spekülatif bir fikir olarak kalmaya devam edecektir.”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 114)
Evrendeki var olan hassas dengeler için bir açıklama arayan ateist düşünürler çoklu evren modeli ortaya atmışlardı. Fakat bu açıklamanın konu çözmediğini düşünen Flew kitabında şöyle diyor:
“Daha önce de bahsettiğim gibi, birden fazla evren alternatifini pek faydalı bulmamıştım. Birden fazla evren olduğu yönüğndeki varsayımın tam anlamıyla işe yaramaz bir alternatif olduğu iddia ediyorum. Bir evrenin varlığı bir açıklama gerektiriyorsa birden fazla evrenin varlığı çok daha büyük bir açılama gerektiri; Bu evrenlerin toplam sayısı sorunu daha da büyütmektedir. Bu durum, öğretmenini ev ödevini köpeğinin yediğini inandıramadığı için hikayesini ev ödevini sayılmayacak kadar kalabalık bir köpek sürüsünün yediği şeklinde değiştiren öğrencinin durumuna benzemektedir.”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 129)
Yaşam Nasıl Başladı?
Yaşamın başlangıcı hakkındaki ateist açıklamanın yetersizliğini fark eden Flew, DNA’nın incelenmesi, inanılmaz karmaşık yapısının ortaya çıkmasından sonra tümüyle değiştirdiğini kitabında ifade etmektedir.
Bir yaratıcının varlığını ortaya koyan en önemli kanıtlardan bir tanesidir DNA. Sahip olduğu kodlama sistemi ve onun kullanımı, araştırmacıları hayran bırakmaktadır.
Flew DNA’nın sahip olduğu bu kompleks yapıyı şöyle ifade etmektedir:
“…. Yaşamın kaynağının bir üçüncü felsefi boyut ise bütün yaşam biçimlerinin temel unsurlarından biri olan kodlama ve bilgi işlemenin kaynağı ile ilişkilidir. Hücre hakkında şu anda bildiklerimizi çevreleyen bol miktarda güzel anlatım olduğu belirten matematikçi David Berlinski bu boyutu gayet güzel tanımlamakatdır.
DNA’daki genetik mesaj kodlanarak çoğaltılır ve ardından RNA’daki mesajın amino asitlere aktardığı dönüştürme süreci gerçekleşir ve son olarak amino asitler bir araya gelerek proteinleri oluştururlar. Hücre aslında birbirinden farklı iki bilgi yöntemi ve kimyasal faaliyet yapısı, evrensel genetik kod tarafından koordine edilir. “
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 120)
Canlı Hücresindeki bu kodlama üzerinde detaylı bir şekilde durduktan sonra Ünlü bilim yazarı Paul Davies’e atıfta bulunarak, DNA’ya dikkat çekiyor:
Paul Davies de aynı sorunun altını çizmektedir. Davies, biyojenez kuramlarının çoğunun yaşamın kimyasına odaklandığını belirtmektedir. “Fakat yaşam, yalnızca karmaşık kimyasal tepkimelerden ibaret değildir. Hücre bile kendi başına bir bilgi depolama, işleme ve kopyalama sistemidir. Öncelikle bu bilginin kaynağını ve bilgi işleme mekanizmasının nasıl var olduğunu açıklamamız gerekmektedir. “
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 122)
Üremenin Kökeni
DNA’nın sahip olduğu tasarım bir tasarımcıyı ortaya koymaktadır. Bunun dışında Flew canlılardaki üremenin yapısı da düşüncesini değiştirmesinde etkili olduğu kitabında ayırdığı bir bölümde detaylandırarak anlatmaktadır.
“Üremenin kaynağına gelince, Nature dergisinin fahri editörü John Maddox şunları belirtiyor: “En önemli soru cinsel üremenin ne zaman ve nasıl geliştiğidir. On yıllardır yapılan bütün tahminlere rağmen bunu bilmiyoruz.” Son olarak bilim adamı Gerald Schroeder, yaşama elverişli koşulların varlığının yaşamın nasıl başladığını açıklamadığını belirtmektedir. Yaşam ancak gezegenimizdeki elverişli koşullar sayesinde devam edebilmiştir. Fakat maddenin güdümlü, kendisini çoğaltabilen varlıklar üretmesini emreden bir doğa kanunu yoktur.”
………Ben de aynı kanıdayım. Yeryüzünde gördüğümüz bu tür güdümlü kendisini çoğaltabilen yaşamın kaynağı için yapabilecek yegane tatmin edici açıklama sonsuz zekaya sahip bir aklın varlığıdır. “
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 123-124)
Tümvarımsal Argüman
Flew Richard Swinburne’nin kozmolojik argümanı hakkındaki görüşlerini özetleyerek şöyle ifade ediyor:
“Richard Swinburne kozmolojik argümana ilişkin açıklamasını şu şekilde özetliyor: “ Eğer Tanrı varsa, O’nun evrenin sınırlarına ve karmaşıklığına sahip bir şey yaratacağı olma olasılığı oldukça yüksektir. Evrenin nedensiz yere var olduğu oldukça yüksek olasılıktır. Fakat Tanrı’nın nedensiz var olduğu çok daha fazla olasıdır. Dolayısıyla evrenin varlığından Tanrı’nın varlığına uzanan argüman görüşünün temel açıdan doğru gördüğünün farkına vardım. Bu görüşün bazı özellikleri üzerinde düzeltmeler yapılması gerekiyor olabilir, fakat evren açıklama isteyen bir şeydir. Richard Swinburne’ün kozmolojik argümanı oldukça umut verici, muhtemelen de doğru bir açıklama sunmaktadır.”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 135)
Bilim Adamları Bir Yaratıcıyı İşaret Ediyor
“Önemli nokta yanlıca doğada düzenlerin olması değil, bu düzenlerin matematiksel olarak kesin, evrensel ve “birbirine bağlı” olmasıdır. Einstein bunlara “somut mantık” diyordu. Bizim sormamız gereken soru, doğanın bu şekilde bir bütün halinde nasıl geldiğidir. Bu kesinlikle Newton, Einstein ve Heisenberg gibi bilim adamlarının sordukları ve cevapladıkları sorudur. Bu kişilerin buldukları cevap Tanrı’nın aklı olmuştur.”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 96)
“Hawking kendisiyle daha sonra yapılan röportajlarda bu konu hakkında şunları söylemişti: “ En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yöneltilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklımızda hala şu soru olur: Evren var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz.”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 97)
Ateistler Soru
Flew Paul Davies’in modern bilim ve mantık hakkındaki görüşlerine yer verdikten sonra ateistlerin düşüncelerindeki mantık hatasını şöyle ortaya koyuyor.
Modern bilimin belki de en etkili çağdaş yorumcusu Paul Davies, “Bilim, evrenin her kademede tamamıyla mantığa ve akla uygun olduğu varsayımına dayanmaktadır.” diyor. “Ateistler doğanın kanunlarının herhangi bir gerekçesinin olmadığını ve evrenin tamamen anlamsız olduğunu iddia etmektedirler. Bir bilim adamı olarak bu düşünceyi kabul edemiyorum. Evrenin mantıklı düzenli yapısının köklerinin yattığı sağlam bir mantıklı temel olmalıdır.”
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 108)
Ateist düşüncenin bakış açısını ortaya koyan Flew, kitabında ateistlere bir soru sorarken aynı zamanda da bir tespitte bulunmuş oluyor:
Şimdi ateist olmayan insanlara genellikle, bilimsel zihniyete sahip dogmatik ateistlerin “Yine de bir Tanrı olabilir” ifadesini kabul etmeleri için yeterli olduğunu kabul edecekleri bir nedene dair akla gelecek bir kanıt yokmuş gibi geliyor. Bu nedenle eski ateist arkadaşlarıma şu temel soruyu soruyorum: “En azından üstün bir zihnin varlığını düşünmeniz için bir neden oluşturmak üzere ne olması yada ne olmuş olması gerekir? “
(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 135)
Bu soru ateistlerin kendileri sorması gereken önemli bir sorudur. Acaba bir yaratıcı düşüncesine tümüyle kapalılar mı? Eğer kapalı değillerse, evrende var olan ve ortaya konan bu delilere nasıl görmezlikten gelebiliyorlar. Bu düşünceye kapalı olanlara ise söylenebilecek çok fazla bir şey olmamaktadır. Bağnazca inandıkları ateist düşünce kör bir inanç şeklinde bağlanmaktadırlar
artvints
07.11.2014, 18:07
...
Derbeder-53
09.11.2014, 05:18
Yazın insanların güneşte yanması evrimdir. Ben yukardaki yazıdan onu anladım. Ne kadar cahilim!
Losyon sür o halde hocam :cool:
Losyon iyi gelir ;)
Losyon sür o halde hocam :cool:
Losyon iyi gelir ;)
Gene bronzlaşıyorsun. Rengin değişiyor yani. Renk değişikliği de evrimdir:)
r2AMeAM-cmI
SzCGRYgxOeA
oEdEDo9GyU0
Bu başlıkta artık evrim konusun da yazmıyorum sorulan soruları Evrim başlığına taşıyabilirsiniz zaten bugün hiç tartışıp cevap verecek havada değilim çünkü bugün hem insanlık hemde Dünya adına tarihi bir gün ilk defa Dünya dan 500 milyon kilometre'den fazla uzaklıkta ki bir kuyruklu yıldıza insan yapımı alet indirildi..
Bu müthiş gelişmeyi acaba paylaşan varmıdır diye girip bakayım dedim malesef hayal kırıklığı yaşadım.
Ve Tarih Yazıldı..!
Rosetta uzay aracı kuyruklu yıldıza indi!
Rosetta uzay aracına bağlı Philea modülü 67P Churyumov-Gerasimenko Kuyruklu Yıldızı'na başarılı bir şekilde inmeyi başardı. Şimdi herkes modülün Dünya'ya göndereceği görüntüler bekleniyor.
http://i.imgur.com/1XVfaxu.jpg
Rosetta uzay aracının modülü 'Philea'nın kuyruklu yıldıza inişi gerçekleşti. Avrupa ülkelerinin oluşturduğu Avrupa Uzay Ajansı (ESA), ESA 67P Çuryumov-Gerasimenko Kuyruklu Yıldızı üzerine Philae isimli modülü indirdi. Dünya'da hayatın oluşumuna dair ipuçları arayacak olan Philaeyi taşıyan uzay aracı Rosetta, söz konusu kuyruklu yıldızın yörüngesine 10 yılda ulaşabildi. Philea uzay sondasından saat 11.30'da bırakıldı, 14.00'te ise araçtan ilk sinyal alındı. Rosetta'dan alınan ses kaydı kuyruklu yıldızın etrafındaki manyetik alanın çıkardığı sesleri ESA'daki bilim insanlarına gönderdi. Görüntülerden sonra 67P internette Şarkı Söyleyen Kuyruklu Yıldız olarak da anılmaya başlandı. Avrupa Uzay Ajansı (ESA) yetkilileri ve tüm dünya insanlık için büyük önem taşıyan bu olayı heyecanla bekledi. Philea TSİ 18.00 sularında kuyruklu yıldıza inişini gerçekleştirdi.
"ŞU ANDA KUYRUKLU YILDIZDAYIZ"
Philea'nın kuyruklu yıldıza inmesinden sonra ESA'da büyük bir sevinç patlaması yaşandı. İlk yapılan açıklamada "Burada muhteşem bir iş başardık. Şu anda kuyruklu yıldızdayız" ifadesi kullanıldı.
Öte yandan ESA Philea'nın kuyruklu yıldıza inmesine 3 kilometre kala çektiği son fotoğrafı da paylaştı.
İnişten Önce çekilen fotoğraflar
http://i.imgur.com/ncm5SS2.jpg
http://i.imgur.com/wEMBQgV.jpg
http://i.imgur.com/nKDN2Pg.jpg
http://i.imgur.com/ge8P6HO.jpg
http://i.imgur.com/J7SukbA.jpg
http://i.imgur.com/vaUZ0h7.jpg
http://i.imgur.com/aD2r412.jpg
http://i.imgur.com/zUuPDEn.jpg
http://i.imgur.com/0eASXnf.jpg
Kaynak: CNN
Resimlerin kasıtlı olarak renksiz çekildiğini düşünüyorum her zaman olduğu gibi eksik bilgi verecekler ama şu görüntüleri görmek bile bir Uzay aşığı olarak beni çok heyecanlandırdı..
Bakalım bu kuyruklu yıldız üzerinde evrenin sırlarına dair ipuçları bulunacak mı..
Selim Turan
13.11.2014, 15:00
Fotoğrafları görmemiştim daha nöce canlı yayını izledim ama. Neden canlı yayında bunları göstermediler acaba :) Uygunsuz içerik falan mı vardı acep :D
Bu arada yukarıda bir yerde cübbeli'nin videosunu atmıştım dimi ben sana... Geri alıyorum. bu adam kubbe zihniyetinde kesin!
Cübbeli'den uzaydaki dev hamleye garip tepki!
ESA tarafından bir kuyruklu yıldıza gönderilen Philae uzay aracının, 1 milyar euro'luk yolculuğu konuşulurken, Cübbeli Ahmet Hoca'dan "Masrafa değmez" çıkışı geldi.
http://www.internethaber.com/cubbeliden-uzaydaki-dev-hamleye-garip-tepki-738794h.htm
Selim Turan
13.11.2014, 15:29
Bu arada ilginç bir keşif...
Ay’ın limon şeklinde olduğu keşfedildi
http://www.stuff.com.tr/wp-content/uploads/2014/07/ay-limon.jpg
Ay’a yaptığımız ziyaretler, doğal uydumuzun şehir efsanelerindeki gibi denizlerle örtülü veya garip uzaylılara yuva olmadığını bize öğretti. Ancak Ay’ın hâlâ bizleri şaşırtacak, gizli kalmış yanları varmış…
Bu haftanın başında, yani Neil Amstrong Ay’a ayak bastıktan 45 yıl sonra, bilim insanları Ay’ın şeklinin sanıldığı gibi tam daire olmadığını keşfetti.
Araştırmanın öncülerinden Dr. Ian Garrick-Bethell, Ay’ın bir çıkıntıya sahip olduğunu ve limona benzediğini keşfettiklerini Nature’da yayınlayan makalesinde açıkladı.
Garrick-Bethell ve ekibi, Ay’ın bu hale sonradan geldiğini belirtiyor. Onlara göre, Dünya ile Ay arasındaki yörünge güçlerinin ortaya çıkardığı sürtünme, Ay’ın bazı bölümlerinde çıkıntıların oluşmasına sebep oluyor. Ay Dünya’dan uzaklaşıp dönme hızını azalttığında, çıkıntı donuyor ve Ay’ın günümüzdeki garip çıkıntısını oluşturuyor.
Kaliforniya Üniversitesi’nden Garrick-Bethell, Ay’ın coğrafi yapısını hesaplamadan önce, lazer yükseklik ölçer kullanarak Ay’ın yüzeyinin çok yüksek doğruluklu bir haritasını çıkardı. Tüm bu eforların amacı, Ay’ın gerçek şeklini görebilmekti ve uydumuzun limona benzediğini keşfetmeyi kimse beklemiyordu.
http://www.stuff.com.tr/2014/07/ayin-limon-seklinde-oldugu-kesfedildi.html
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/08/140805_ayin_limon_sekli
İlk yakın resimler gelmeye başladı o halde komplo teorileri üretmeye başlayabiliriz :D
Aşağıda ki resimde dikkati mi çeken bir nokta var resmin alt kısmın da ortalara doğru kayaya dayalı duran ucu sivri mızrakımsı bir cisim var hatta gölgesi sağ tarafa vurmuş resme baktığım da direk onu gördüm çok ilginç :S
http://i.imgur.com/jAxUNWb.jpg
Resmi negatif hale getirdim dediğim bölgede bir cisim olduğu daha net anlaşılıyor ayrıca incelendiği zaman kayaların üzerinde sanki onlara ait olmayan metal cisimler var gibi enteresan..
Bu arada negatif yapınca sağ tarafta bir bayan silüeti gözüktü yok artık :D
http://i.imgur.com/EhKBKhZ.jpg
Ve Philae uykuya daldı
Dünyadan 510 milyon kilometre uzaktaki 67P/Çuryumov-Gerasimenko adlı kuyrukluyıldıza Rosetta uydusundan çarşamba günü inmeyi başaran ancak pili giderek azalan uzay modülü Philae'den kötü haber geldi. Son enerjisini de topladığı bulguları Dünya'ya geçmek için kullanan Philae, uyku moduna geçti.
Çamaşır makinesi büyüklüğündeki Philae, Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) fotoğraf ve ses kayıtları gönderse de bir kayanın gölgesinde kalmasından ötürü üzerindeki paneller güneş ışığı alamadığı için pili tükendi.
ESA, üç gün ara vermeden çalışan Philae'nin uyku moduna geçtiğini açıkladı. Philae'nin son enerjisini de topladığı bulguları Dünya'ya geçmek için kullandığı belirtildi.
http://img.hurriyet.com.tr/_np/9045/26729045.jpg
Philea’nın 2015’in sonuna kadar 4.5 milyar yaşındaki kuyrukluyıldızda kalması hedefleniyordu. Enerji problemi sebebiyle Philae'nin devre dışı kalması halinde dahi, göktaşının yörüngesindeki Rosetta'nın 67P'yi gelecek yılın sonuna kadar takip edeceği açıklanmıştı.
İnsanlığın uzay serüveni açısından önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen uzay araştırmasıyla ilk kez bir kuyrukluyıldızın bu kadar yakından incelenmesi amaçlanıyordu. Dünya'da hayatın oluşumuna dair ipuçları arayacak olan Philae'nin topladığı bilgilerin kuyruklu yıldızların yapısına ilişkin birçok soruya ışık tutması bekleniyordu.
Philae'yi taşıyan Rosetta uzay aracı, Güneş sistemi içindeki milyonlarca kilometre süren 10 yıllık yolculuğu sonrası 6 Ağustos'ta kuyrukluyıldıza ulaşarak, etrafında bir yörüngeye oturmuştu. 1.3 milyar euro'luk proje, 1993 yılında onaylanmıştı.
Okul sebebiyle bu tarihi olayı takip edemedim. Çok büyük bir iş. Film gibi resmen. 10.5 yıllık bir yolculuğun ardından güneş sistemi yörüngesinde dönen bir kuyruklu yıldıza iniş yapacak. Ve bu kuyruklu yıldızdan topladığı verilerle çok önemli bilgileri günyüzüne çıkaracak. Heyecan verici ve biraz garip geliyor bana :)
Öncelikle kuyruklu yıldız hakkında bilgi verelim.
67p/churyumov-gerasimenko
Kuyruklu yıldızlar güneşe yaklaştıkları zaman bünyelerindeki gazların ısıyla genleşip kopması sonucu kuyruk gibi görünür. Bu animasyonlarla daha iyi kavranabilir 1 (http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/4/43/HRIV_Impact.gif/220px-HRIV_Impact.gif) 2 (http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c0/Schwassman-Wachmann3-B-HST.gif/250px-Schwassman-Wachmann3-B-HST.gif)
67p'ye dönecek olursak. Güneş sisteminde tıpkı dünya gibi güneşin etrafında belli bir yörüngede dönüyor. Bir turunu yaklaşık 6,5 senede gerçekleştiriyor. Boyutu hakkında bilgi vermesi için : link (http://blogs.esa.int/rosetta/files/2014/07/esa-rosetta_how-big-is_comet_67P-1024x819.jpg) Everestin yarısı kadar. Yörüngesi : Link (http://3.bp.blogspot.com/-IfEH6E-67c8/Uvt97ferWEI/AAAAAAAAZXc/ZHb7r4JFnpQ/s1600/Orbit_of_comet_P_2014_C1_TOTAS.png) Tipi : Link (http://sci.esa.int/science-e-media/img/c8/Rosetta_OSIRIS_NAC_comet_67P_20140803_1.png) Bu da bir şehrin üzerine yerleştirilmiş 67p link (http://i.imgur.com/4NUSTCV.jpg)
http://rosetta.jpl.nasa.gov/sites/default/files/gallery_image/ESA_Rosetta_OSIRIS_67P_SHAP2.gif
rosetta
Avrupa uzay ajansı tarafından 67p'yi gözlemlemek ve beraberindeki sondayı (philae) yüzeye göndermek için mart 2004'de fırlatılan uzay aracı. Dünyaya geri dönmeyecek. Direk 67p'ye fırlatılacak kadar güçlü bir roket olmadığı için 3 kere dünya'nın bir kere de mars'ın yer çekim etkisi kullanılarak hız kazandırılmış.
ikincil görevler olarak mars'dan ve yolundaki belli başlı göktaşlarından da görüntüler yollamış. Yolculuğun son kısımlarında enerjisini saklamak için haziran 2011'de uyku moduna geçmiş. ocak 2014'de tekrar aktif olarak mayıs ayında 67p ye yaklaşmaya başlamış. ağustos ayında da philae için uygun yer bulmak ve bilgi toplamak için 67p'yi görüntülemeye başlamış. 12 kasım 2014 gününde ise sondası philae'yi 67p'ye göndermiş.
67p ile yolculuğuna devam edecek. philae'ye emirler yollayıp telemetri bilgileri almayı sürdürecek. ağustos 2015'de güneş'e en yakın konuma gelecekler. kasım 2015'de de muhtemelen haşat olmuş ve yakıtsız bir şekilde uzun görevinin sonuna gelecek. yetkililerin söylediklerine göre bu noktaya kadar her şey beklendiği gibi giderse, rosetta da 67p yüzeyinde philae'nin yanına sonsuzluğa yollanacak.
Görüntüsü (http://rosetta.jpl.nasa.gov/sites/default/files/styles/feature_rotator/public/featurerotators/Rosetta_Philae_Artist_Impression-countdown-2.jpg?itok=fHQA9PHa) , İzlediği yörünge ile ilgili olarak şöyle bir video var (http://www.esa.int/Our_Activities/Space_Science/Rosetta/The_long_trek) , "where is rosetta" isimli aynı anda 67p, dünya, güneş, rozetta'yı ve yörünge hareketlerini 3d izleyebileceğiniz daha ayrıntılı bir görsel (http://sci.esa.int/where_is_rosetta/)
philae
rosetta'nın 67p'ye yollayacağı sonda aracı. -70 derecelik bir sıcaklık ölçülmüş yüzeyde. önceden tespit edilen su, hidrojen, magnezyum, sodyum ve metana ek olarak 67p'de başka neler olduğuna bakacak. 20 cm lik delik açıp numuneler alıp kendi mini laboratuvarında testler yapacak. insanlık tarihi açısından da ilk olacak. dünya'dan yaklaşık 500 milyon kilometre uzakta 10 sene öncesinin teknolojisiyle donatılmış yapayalnız bir sonda şu anda. kamerasıyla fotoğraflar da çekecek. topladığı verileri dünya'ya yollaması bile yaklaşık 28 dk sürüyor. Güneş ışınları dünyamıza 8 dakikada geliyor. Yani Dünyanın 67p'ye olan uzaklığı Güneş'e olan uzaklığının 3.5 katı kadar. görüntüsü (http://nssdc.gsfc.nasa.gov/planetary/image/philae.jpg)
67p'den gelen ses
-iuPXlOenYo
Philae 67p'ye iniş yaptığında zıpkınlarıyla kuyruklu yıldıza tutunması bekleniyordu fakat zıpkınlar çalışmadan iniş yapılmış ve sekmiş. 67p nin yer çekimi kuvveti çok çok az olduğu için philae'nin sekip 67p'den ayrılma ihtimalide vardı. Fakat 2 kere sekip tekrar inmiş. Yani 3 kere iniş yapmış. iniş saatleri: 15:33, 17:26, 17:33. İlk zıplama 500 metre yüksekliğinde 0.285 m/sn neredeyse 2 saat sürmüş. düşünün ne kadar az yer çekimi var. Bu da grafiği (http://i.imgur.com/A9SMgCu.jpg)
Bu da başka grafik (https://pbs.twimg.com/media/B2Uz_YhCUAA0GDR.jpg:large) kırmızı nokta ilk indiği yer. Zıplamadan sonra mavi yere indiği tahmin ediliyor. 3 ayağından 1 tanesi uzay boşluğunda.
67p'nin kendi ekseni etrafında dönüş süresi 12 saat. Normalde Philae'nin 7-8 saat güneş ışını alması bekleniyordu fakat planlandığı gibi olmadı ve philae sadece 1.5 saat güneş ışını alıp şarz olabiliyor. Bu da zaten sıkıntılı olan pil süresini kısalttı.
görevin devamı için umutlar ve riskler var. normalde 7-8 saat güneş ışığı alması beklenen philae şu anda 1 saat 20 dakika kadar güneş ışığı alabiliyor. bu nedenle bataryalarını doldurup işlevsel hale gelmesi için gereken 50 watt'lık enerjiyi alamıyor. zıpkınlar saplanamadığı ve philae'nin kesin yeri bulunamadığı için ana ve yedek bataryadaki tüm enerjiyi kullanmaya karar verdiler. amaçları bataryalar tükenmeden önce alabilecekleri en yüksek seviyede veriyi almak.
Bu gece tsi 01:00 civarında philae yerinden 35 derecelik manevra yaptı. 03:00 civarı üzerindeki paneller güneş ışığını alamadığı için tüm enerjisini tüketerek uykuya geçti..
İlk sonuçlar ocak ayında gelecekmiş.
Bundan sonra 67p mart ayında güneş'e yaklaşmış olacak ve daha fazla ışık alacak. o döneme kadar hiçbir veri alınamayacak. eğer philae hala yerindeyse güneş ışını alarak göreve devam edecek. Bu dönemde kuyruklu yıldız güneşin yer çekimi etkisiyle daha fazla ivme kazanacak. Umalımda philae 67p üzerinde tutunabilsin. Tabi ki birde 67p yoğun güneş ışığı alacağından atomları genleşerek kopacağından kuyruk oluşturacak. Philae'nin üstünün tozlanma olasılığıda varmış.
Philae'nin ilk sondaj çalışmasından topladığı bilgileri Rosetta'ya aktardığı açıklandı. Philae'nin görevininin %80'nini başarıyla tamamladığı söylendi.
Yetkililer Philae'ya gövdesinin yer değiştirmesi için gerekli komutu göndermişler. Philae, güneş ışığına ulaşabilirse tekrar aktif hale gelecek ve veriler göndermeye devam edecek.
Çalışma ekibinde yer alan bilim adamı Stephan Ulamec, "Modül, zor şartlar altında muhteşem bir performans sergiledi. Philae'nin elde ettiği bilimsel başarıyla gurur duyabiliriz" dedi.
Zaten Philae 67p'ye hiç inemeseydi bile Rosetta'nın topladığı veriler projenin başarılı kabul edilmesine yetermiş.
Bilim insanları dünyada yaşamın kaynağı, suyu oluşturan maddeler ile kuyrukluyıldızı oluşturan maddeler arasında bir bağ olduğu teorisi üzerinde çalışıyor.
Bir kac sayfa okudum ilgimi cekti yazilanlar. Fakat bilim yuzunden yuce rabbimin varligi tartisilir bir hal almis gibi vaziyet seziyorum.
Yok kertankelenin bir seye uzanirken ayagi uzamis kolu uzamis tamam bu evrimdir bu kadar sacma sey mi olur..
O zaman basketbol oynayan birininde boyu uzar ne oldu evrimlesti mi..
Hadi bu kadar korsunuz bu evrim rasgele oluyor, gozlerimiz ayni hizada kulaklarimiz sekilli kaslarimiz parmaklarimiz dislerimiz dumduz cikiyor... Dilini yutmamayi dusunup dil bagi cikiyor.. Babemcikleride suraya koyalim mikrop girmesin oluyor.. O evrim neden kulaklarimizi belimizde cikarmamis..
Neresinden tutarsan tut sacmalik..
Ve bu evrim neden sacmaliga inanan insanlar var..
Nasipleri yoksa ne yaparsan yap inandiramazsin.
Ayrica Cubbeli hocada cok.dogru konusmus..
Hic bir sey bulamayacaklar ve amacimiza ulastik.yalanlari sallayacaklar..
Ben bilime karsi degilim ama bos imkansiz seylerin pesinden kostuklari gerceginide gormeyecek kadar kor degilim.
Bir şeyler yazmıştım ama sildim. Bu toplara girmek istemiyorum. Sadece bu tür yorumları gördüğümde üzülüyorum. Sizler için bilinmeyen olmadığından; sizler ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi bildiğinizden yaşamın oluşumuna dair sorulara yanıt bulmak gereksiz bir çaba sizler için.
Ama neyse ki bilim bu sorulara yanıt bulmaya devam edecek. Üzüldüğüm nokta şu ki bilimin bulduğu cevaplara sizler yine ilahi güç katıp kutsallaştıracaksınız.
KazazogLu
16.11.2014, 15:50
Ayrica Cubbeli hocada cok.dogru konusmus..
Hic bir sey bulamayacaklar ve amacimiza ulastik.yalanlari sallayacaklar..
Ben bilime karsi degilim ama bos imkansiz seylerin pesinden kostuklari gerceginide gormeyecek kadar kor degilim.
Ganzilis'e tamamen katılıyorum.
Harcamalar konusunda sana ve senin gibi düşünenlere cevap veren film şuan vizyonda:"The Intersteller"
Evrim konusuna bakış açıyla beni etkilemiş 68 yapımı Kübrick'in "2001: A Space Odyssey" gibi bir film var ki zamanının çok ötesine geçmiştir.Özellikle 2. filmi tavsiye ederim.
Kendi sınırlarını aşmaya çalışmıyorsanız(ki İnsanın doğasında imkansız gibi görünen kendini aşma çabası yatar ) bari çalışanlara itiraz etmeyin.Aksi halde "Amerikayı Müslümanlar keşfetti" gibi saçma beyanlarla kendinizi tatmin edersiniz, ederiz, ederler.
Şimdi en basitinden ilk insanın -ki modern insanı yani 'Homo sapiens sapiens' i kast ediyorum- siyahi olduğu kanıtlanmış desem ne düşünürsünüz? Batının Allahsız! kitapsız atayiz! bilim adamlarının oyunu mu olduğunu söylersiniz?
Derbeder-53
16.11.2014, 16:21
@Muhteva
sana bir soru daha: bu Evrim bir kız ismi değil miydi? :cool:
KazazogLu
16.11.2014, 16:25
Senle bir yerde oturuyoruz ve karşımıza bir maymun oturttuk önünede bir daktilo verdik. Bu maymunun tesadüfen "MUHTEVA" yazmasını istiyoruz. Bu maymunun M harfini doğru tuturabilme ihtimali 29/1'dir. M'nin yanında U harfinide tutturabilme ihtimali 841/1 ihtimaldir. Bu maymunun 7 harfli MUHTEVA kelimesini doğru yazabilme ihtimali 17.249.876.309/1 ihtimallidir.
Senin DNA'nda 3,5 milyar nükleotit var. Nükleotit = Harf demektir senin 1 DNA'nda 3,5 milyar harfin doğru şekilde tesadüfen kodlanmasının ihtimali kaçta kaçtır? Biliyorum yinede bir ihtimal var diyeceksin değil mi? Kabul ediyorum tesadüfende olsa oluştu diyelim ve sen tesadüfen hayata gelmişsindir.
aniyede 50 milyon hücre yıkıma uğruyor ve yine her saniyede 50 milyon hücre yapıma uğruyor ve bunlar tesadüfen birleşip bir Muhteva'yı oluşturuyor öyle mi?
Şu kadar şey arasında ilk gözüme çarpan şey bu antitez oldu.Gerisini okumaya gerek olmadığına kanaat getirdim.Sokaktan geçen birini ikna edebilirsiniz bunlarla lakin biyoloji bilen birine hiç bişey ifade etmez.
İnsan DNA sının imla hatası olmayan bir metin gibi olduğunu düşünüyorsanız size kötü haberim var.Alakası yok. İllaki bişeye benzetelim diyorsanın okuma yazmayı yeni öğrenen bir çocuğun yazdığı metne benzetebiliriz.
Yazacak çok şey var da üşeniyorum.Ben hayatımı bunlara adıyım ama hala kendimi bişey bilmiyormuş gibi hissederken DNA nın bu kadar tekdüze, kusursuz bir sirkülasyon ile taşındığını iddaa etmeniz....
Evrim değişim demektir. Canlılar değişime uğrar.
Dalga geçmek çok anlamsız.
KazazogLu
16.11.2014, 16:42
Evrim bir kız ismi değil miydi? :cool:
4 5 senede bir pandemiler yapan influenza gibi hücre altı bir form olan bir virüs karmaşık mekanizmalar ile kendini bize karşı eğitmekte yani evrimleşmekte, kuş gribi, domuz gribi Amerikanın felan oyunu değil yani doğal bir süreç, bakteriler keza aynı ; bir s.aureus aldığımız antibiyotiklere karşı direnç kazanmakta (DNA sını değiştirerek). Yerinde durmamakta, biz istesekte istemesekte...Çok kısa zamanlarda gerçekleşen bu olaylar varken milyarlarca yılda insanın ortaya çıkması makul hale gelebiliyor.
Demem o ki Evrim yaratılışın bir aşamasının ismidir.
Derbeder-53
16.11.2014, 16:42
Evrim değişim demektir. Canlılar değişime uğrar.
Dalga geçmek çok anlamsız.
Değişim ama nasıl bir değişim peki? Öyle her insan biyolojik olarak değişiyor mu peki?
Bu arada orada sadece soru sorduk. Bir teori ile dalga geçtiğimiz filan yok. Evrim sonuçta Türkiye'de bir kız ismidir de.
Peygamberimiz yemegi kasikla degil parmaklarimizla yemegi onerirdi simdi bunu okuyan sozde cok bilmisler olur mu boyle sey kasik varken neden elle yenir cok sagliksiz diye yazmaya baslar.
İsin ozune bakildiginda yapilan arastirmalar yemegi elle yemenin cok daha saglikli oldugunu ortaya koymustur peki bu nasil oluyor..
Avuc icimiz parmaklarimizin derileri mikroplara karsi korumalidir mikrop barindirmaz yani siz bir kasigi saatlerce yikayin mikrop hala orda olabilir ama ellerinizi sadece bir kez yikamaniz tamamen mikroplardan arinmadini saglayacaktir..
Devam edelim kasikla yedigimiz taktirde beynimiz yedigimiz yemekleri tanimlayamaz ve buna uygun hazirlik yapamaz.. Lakin elliniz yemege degdigi taktirde yediginiz yemege uygun salgi salgilanmaya baslar.. En basitinden gecen gun kivi doyuyorum agzim sulanmaya basladi istemeden bunun gibi..
Yani soylemek istedigim taa 1400 sene once yasamis olan peygamberimiz bunu bilirken konunun gercek sirri bugun aciga cikirilmistir..
KazazogLu
16.11.2014, 16:49
Peygamberimiz yemegi kasikla degil parmaklarimizla yemegi onerirdi simdi bunu okuyan sozde cok bilmisler olur mu boyle sey kasik varken neden elle yenir cok sagliksiz diye yazmaya baslar.
İsin ozune bakildiginda yapilan arastirmalar yemegi elle yemenin cok daha saglikli oldugunu ortaya koymustur peki bu nasil oluyor..
Avuc icimiz parmaklarimizin derileri mikroplara karsi korumalidir mikrop barindirmaz yani siz bir kasigi saatlerce yikayin mikrop hala orda olabilir ama ellerinizi sadece bir kez yikamaniz tamamen mikroplardan arinmadini saglayacaktir..
Devam edelim kasikla yedigimiz taktirde beynimiz yedigimiz yemekleri tanimlayamaz ve buna uygun hazirlik yapamaz.. Lakin elliniz yemege degdigi taktirde yediginiz yemege uygun salgi salgilanmaya baslar.. En basitinden gecen gun kivi doyuyorum agzim sulanmaya basladi istemeden bunun gibi..
Yani soylemek istedigim taa 1400 sene once yasamis olan peygamberimiz bunu bilirken konunun gercek sirri bugun aciga cikirilmistir..
Kardeşim yanlış anlama da şu yaptığın yorum gülsen gülünmez ağlasan ağlanmaz cinsten olmuş. Anlattığın şeylerin hepsinin açıklamasını yaparım sana da şuan telefondan yazıyorum nöbet çıkışı inşallah.
Edit: 'Amerikayı Müslümanlar keşfetti' diyen bir CB mız varken sana haksızlık etmiş olabilirim.
Kardeşim yanlış anlama da şu yaptığın yorum gülsen gülünmez ağlasan ağlanmaz cinsten olmuş. Anlattığın şeylerin hepsinin açıklamasını yaparım sana da şuan telefondan yazıyorum nöbet çıkışı inşallah.
Gecmis peygamberlere gerceklestirdigi mucizelere ragmen nasil inanilmadigini anlamiyorken senin gibileri gordukce bende de bi gulumseme oluyor..
Ne yapilirsa, ay karsinda ikiye bolunse yine inanmazsin belki..
İmanimi kuvetlendirdigin icin tesekkur ediyorum..
KazazogLu
16.11.2014, 17:02
Gecmis peygamberlere gerceklestirdigi mucizelere ragmen nasil inanilmadigini anlamiyorken senin gibileri gordukce bende de bi gulumseme oluyor..
Ne yapilirsa, ay karsinda ikiye bolunse yine inanmazsin belki..
İmanimi kuvetlendirdigin icin tesekkur ediyorum..
İnanç ile alakasını çözemedim:)
Ben olayları değil açıklamalarını yanlış buldum.Hemen savunmaya geçmeniz tipik sanırım :)
Not: Bilimsel yorum yapan herkes burda da mı Atayiz mührünü kalçaya yiyor :D
İnanç ile alakasını çözemedim:)
Ben olayları değil açıklamalarını yanlış buldum.Hemen savunmaya geçmeniz tipik sanırım :)
Not: Bilimsel yorum yapan herkes burda da mı Atayiz mührünü kalçaya yiyor :D
Hem evrime inanip hem musluman olamazsin.
Daha cevap yazmayacagim..
KazazogLu
16.11.2014, 17:14
Hem evrime inanip hem musluman olamazsin.
Daha cevap yazmayacagim..
Yetkili inanç mercisi.Afaroz işlemi başlattık diyorsun yani :) Hayır güzelce açıklama yapacaktım zamanımdan çalıp.Siz eliniz ile MSS deki tat merkezi arasında bir ilişki olduğuna inanmaya devam edin :)
Yazık olan kimbilir bir camide yanyana saf tutmuş olma ihtimalimiz.;)
4 5 senede bir pandemiler yapan influenza gibi hücre altı bir form olan bir virüs karmaşık mekanizmalar ile kendini bize karşı eğitmekte yani evrimleşmekte, kuş gribi, domuz gribi Amerikanın felan oyunu değil yani doğal bir süreç, bakteriler keza aynı ; bir s.aureus aldığımız antibiyotiklere karşı direnç kazanmakta (DNA sını değiştirerek). Yerinde durmamakta, biz istesekte istemesekte...Çok kısa zamanlarda gerçekleşen bu olaylar varken milyarlarca yılda insanın ortaya çıkması makul hale gelebiliyor.
Demem o ki Evrim yaratılışın bir aşamasının ismidir.
Son cümlenizde evrimin yaratılışın bir aşaması olduğunu söylediniz. Bu cümlenizden çıkan sonuç yaratılışı kabul ettiğinizdir.
Yaratılışı kabul ettiğinize göre evrimin de kendiliğinden olmadığını, bunun arkasında gene bir yaratıcının olduğunu düşünüyorsunuz. Doğru mu anlıyorum?
Değişim ama nasıl bir değişim peki? Öyle her insan biyolojik olarak değişiyor mu peki?
Bu arada orada sadece soru sorduk. Bir teori ile dalga geçtiğimiz filan yok. Evrim sonuçta Türkiye'de bir kız ismidir de.
Mesela insan sosyal olarak evrimleşmiştir.
Evrimin çok başlığı var.
Sadece biyolojik değil.
Evrim değişim demektir. Canlılar değişime uğrar.
Dalga geçmek çok anlamsız.
Değişimden kastınız tür değişikliği mi yoksa adaptasyon süreci mi? Daha açık ifadeyle maymundan insan olur mu?
KazazogLu
16.11.2014, 19:03
Son cümlenizde evrimin yaratılışın bir aşaması olduğunu söylediniz. Bu cümlenizden çıkan sonuç yaratılışı kabul ettiğinizdir.
Yaratılışı kabul ettiğinize göre evrimin de kendiliğinden olmadığını, bunun arkasında gene bir yaratıcının olduğunu düşünüyorsunuz. Doğru mu anlıyorum?
Tabiki Yaratıcıya inanıyorum.Ben, Evreni oluşturan kurallar bütünün yaratıldığını ve bu sürecin sonucunda günümüze geldiğimizi düşünüyorum.
Daha net bir ifadeyle yaratılış ile evrim çelişmez aksine taşı gediğine oturturcasına...
Değişimden kastınız tür değişikliği mi yoksa adaptasyon süreci mi? Daha açık ifadeyle maymundan insan olur mu?
Türler arası değişim değil, tür içi değişimden bahsediyorum. Öğrendiğim evrimde tür arası değişim görmedim. Adaptasyon veya mutasyon fark etmez.
Sorduğunuz soruyu öyle düşünenlere sorun.
Tövbe estağfurullah ya.
Allah'a şükür.
KazazogLu
16.11.2014, 19:15
Değişimden kastınız tür değişikliği mi yoksa adaptasyon süreci mi? Daha açık ifadeyle maymundan insan olur mu?
Evrim teorisini kabul eden hiç bir bilim adamı maymundan geldik demez.Unutun bu hurafeleri.Harun Yahya yaşıyor mu hala? Zira zerk ettiği saçma fikirler yaşıyor.
Selim Turan
16.11.2014, 20:18
Evrim diye bir başlık açıldıdı oradan devam edilseydi güzel olmazmıydı :D
Evrim diye bir başlık açıldıdı oradan devam edilseydi güzel olmazmıydı :D
+1
-
Philae'nin ilk iniş yaptığı yeri bulmuşlar. Resimde ilk görülen büyük siyahlık philae'nin ilk çarptığı yer. Daha sonra bildiğiniz üzere zıpkınlarını ateşleyemediği ve kendisini 67p'ye saplayamadığı için sekti. Philae'nin gösterildiği yerde gölgedende anlayacağınız üzere philae hala havada. İlk iniş yaptığı yere kendini sabitleyebilseymiş fena bir yere benzemiyor. Biraz da şans demek sanırım yanlış olmaz.
http://blogs.esa.int/rosetta/files/2014/11/Touchdown_w_shadow.gif
KazazogLu
16.11.2014, 21:21
Evrim diye bir başlık açıldıdı oradan devam edilseydi güzel olmazmıydı :D
Fark etmedim, teşekkürler uyarı için :)
Tabiki Yaratıcıya inanıyorum.Ben, Evreni oluşturan kurallar bütünün yaratıldığını ve bu sürecin sonucunda günümüze geldiğimizi düşünüyorum.
Daha net bir ifadeyle yaratılış ile evrim çelişmez aksine taşı gediğine oturturcasına...
Her ne kadar evrime türlerin değişikliği anlamında inanmasamda da bir yaratıcının kontrolünde onun koyduğu yasalara göre evrimin olduğu düşüncesi yaratılış anlayışına elbette ters düşmez. Bu düşünceyi savunan islami bir kesim de var. Kabul edilebilir bir düşüncedir.
Ama ateistlerin iddia ettiği gibi evrenin bir hiçlikten büyük patlama ile meydana geldiği, gezegenimize suyun ve organizmaların kuyruklu yıldızlarla taşındığı , oradan okyanusların oluştuğu, okyanusta organizmaların etkileşime girdiği, ilk yaşamın okyanuslarda başladığı, daha sonra onların karaya çıktığı , nefes almaya başladığı, oradanda türlere ayrılarak milyonlarca yıl içinde bizim gibi tasarım harikası olan bir vucut ve zeki bir varlık çıktı. Bütün bunlar rastgele ve tesadüfler silsilesi ile oluştu demek sadece dine değil aslında bilim yasalarına aykırıdır.
Selim Turan
17.11.2014, 00:04
Beyler şu Yıldızlararası (Interstellar) isimli filmi kesin izleyin IMDB de falan 8.9 puan alıyor. Yönetmen karadelik nasıl gözükecek gerçeğe en uygun şekli yansıtabilmek için Fizik Profesörüylen oturup çalışmışlar sahneyi kamera açısını falan. :)
MfGfZwQ_qaY
Her ne kadar evrime türlerin değişikliği anlamında inanmasamda da bir yaratıcının kontrolünde onun koyduğu yasalara göre evrimin olduğu düşüncesi yaratılış anlayışına elbette ters düşmez. Bu düşünceyi savunan islami bir kesim de var. Kabul edilebilir bir düşüncedir.
Ama ateistlerin iddia ettiği gibi evrenin bir hiçlikten büyük patlama ile meydana geldiği, gezegenimize suyun ve organizmaların kuyruklu yıldızlarla taşındığı , oradan okyanusların oluştuğu, okyanusta organizmaların etkileşime girdiği, ilk yaşamın okyanuslarda başladığı, daha sonra onların karaya çıktığı , nefes almaya başladığı, oradanda türlere ayrılarak milyonlarca yıl içinde bizim gibi tasarım harikası olan bir vucut ve zeki bir varlık çıktı. Bütün bunlar rastgele ve tesadüfler silsilesi ile oluştu demek sadece dine değil aslında bilim yasalarına aykırıdır.
Nokta. :)
Gesendet.
Beyler şu Yıldızlararası (Interstellar) isimli filmi kesin izleyin IMDB de falan 8.9 puan alıyor. Yönetmen karadelik nasıl gözükecek gerçeğe en uygun şekli yansıtabilmek için Fizik Profesörüylen oturup çalışmışlar sahneyi kamera açısını falan. :)
MfGfZwQ_qaY
Bu film Bandırma da vizyona girmedi internet üzerinden izleyince bütün büyüsü bozuluyor.
Saçma sapan filmler vizyon da ama bu harika film yok yazık gerçekten.
KazazogLu
17.11.2014, 11:41
Beyler şu Yıldızlararası (Interstellar) isimli filmi kesin izleyin IMDB de falan 8.9 puan alıyor. Yönetmen karadelik nasıl gözükecek gerçeğe en uygun şekli yansıtabilmek için Fizik Profesörüylen oturup çalışmışlar sahneyi kamera açısını falan. :)
MfGfZwQ_qaY
Danışmanlarla çalıştığını biliyorum da sinemaya yansıtmak için birçok gerçeği atladıklarını röportajlarda söylüyor kendisi.
Örnek olarak ışığı dahi çekecek kadar güclü olan o alanda insanın parça parça olmaması imkansızdır.
Oğuz ZEYTİN
17.11.2014, 12:07
Filmi seyrettim. Yanımda da iki fizik profesörü vardı. Çıkınca görüşlerini sordum.
"Belgesel olmadığı kabulüyle, genel yönleriyle çok başarılı."
Oğuz ZEYTİN
17.11.2014, 12:19
Evet. http://boxofficeturkiye.com/film/2011794/yildizlararasi.htm
Trabzon gösterimleri: http://boxofficeturkiye.com/seans/?film=Y%FDld%FDzlararas%FD&film_sehir=Trabzon
İyi ya. Hemen gideyim. Kaçırsam çok üzülürdüm.
Cahillerle münakaşa etmeyiniz. Hele mürtedlerle hiç etmeyiniz. Onlara yapılacak muamele bellidir.
----------
Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, "Bu (Kur'an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil" derler. En'am 25
Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. Bakara 6
Biz onların kalplerini ve gözlerini ters döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi (mucize geldikten sonra da inanmazlar) ve yine onları azgınlıkları içinde bırakırız da bocalar dururlar. En'am 110
.. Peygamberler neler cekmis simdi daha iyi anliyor insan. Allah hidayet versin
Philae'nin yolculuğuna dair görüntüler gelmeye devam ediyor.
http://blogs.esa.int/rosetta/files/2014/11/ESA_Rosetta_OSIRIS_FirstTouchdown-1024x702.jpg
Daha önce 3 kere iniş yapan Philae'nin iniş saatleri şu şekildeydi : 15:33, 17:26, 17:33
Resimde ki ilk 3 kutucukta Philae henüz 67p'nin yüzeyine dokunmadı. Sonraki 2 kutucuk ilk indiği yeri gösteriyor. İndikten sonra iz bıraktığını inmeden önceki resime bakarak görebiliyoruz. Son kutucuk ise Philae'nin görüldüğü son yerlerden. Philae'nin son konumu hala bilinmiyor.
Philae kuyruklu yıldızda organik molekül buldu
Philae'nin enerjisi bitmeden önce ilk sondaj çalışmasından topladığı verileri ESA'ya göndermeyi başardığını biliyoruz. Bu verilerin sonuçları ise yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Philae, kuyruklu yıldızın yüzeyinde organik moleküllere rastladı. Ancak bulunan organik moleküllerin yapısı kesin olarak bilinmiyor.
Bulgular, geçmişte kuyruklu yıldızlarda tespit edilen metan gibi basit organik moleküllere de işaret edebilir. Kesin cevap için Philae'nin sondaj ile elde ettiği materyali analiz edebilmesi gerekiyor fakat bunu yapabilmesi için uyanması lazım.
Bunun anlamı ne ?
Öncelikle Panspermia teorisini açıklayalım. Bu teoriye göre yaşamın kökü olan tohumlar, meteorlar ve kuyruklu yıldızlar aracılığıyla uzaydan dünyaya gelmiş ve dünyada yaşam böyle başlamıştır.
67p'de organik molekül bulunması panspermia teorisini ciddi bir şekilde güçlendiriyor. Tabi şu an için kesin konuşmak pek doğru olmaz. Çünkü bunlar metan gibi çok basit yapıdaki organik moleküller de olabilir ya da amino asit gibi kompleks yapıdaki moleküller de olabilir. Şuan için bilinen tek şey karbon temelli moleküllerin bulunmuş olduğu. Ayrıca bu olay her ne kadar önemli bir bilgi verse de bilim insanları için sürpriz değil. Asıl sürpriz olan 67p'de organik molekül bulunmaması olurdu.
Tabi bu sadece bize aktarılmış olan bilgi. Kim bilir neler bulunmuştur ama hepsinin bizim gibi sıradan insanlara bir anda açıklanacağını düşünmek pek doğru değil sanırım.
Mert Oğuzlu61
19.11.2014, 22:06
bilimkurguya bayılırım, ailen tarzı filmler arıyor gözlerim film sektöründe ama kolayda yapılmıyor bu tarz filmler...
arka sayfalarda 2 görüş var çatışan ama benim olaya bakış açım tamamen farklı, mesela 2 alien çıksa görüntülense şu kuyruklu yıldızdan dünyaya servis edilse dünyalar benim olur. :D bizim dışımızda başka gezegenlerde yaşayan bir varlık var mı, benimde tek merakım bu işte. :D:D
Evrende dünya dışında bir yaşam olması olağan bir durumdur, olmaması büyük süpriz olur.
Organik molekül bulunması evren de yalnız olmadığımızı kanıtlamış oluyor bizim gibi evrende milyonlarca zeki uygarlığın yasadığına inanan insanlar için pek tabiki sürpriz olmadı bu.Asıl sürpriz olan bu bilgiyi insanlıkla paylaşmaları oldu yukarıda ki arkadaşın söylediği gibi acaba bizle tüm bulduklarını paylaştılar mı hiç sanmıyorum :)
"Boşuna para harcıyorlar hiç bir şey bulamayacaklar" cı grup için sürpriz oldumu acaba ? Ne mümkün onlar bunada bir kulp takarak gözlerini sıkı,sıkıya kapatmaya devam ederler.
Bulunan organik moleküllerin yapısı her ne olursa olsun bu keşif inanılmaz bir başarıdır. Biyolojik bir tanım yaparsak canlıların yapı taşı DNA'dır ve DNA organik molekül zincirlerin den oluşur.
PortoDeGalinhas
21.11.2014, 00:05
Beyler şu Yıldızlararası (Interstellar) isimli filmi kesin izleyin IMDB de falan 8.9 puan alıyor. Yönetmen karadelik nasıl gözükecek gerçeğe en uygun şekli yansıtabilmek için Fizik Profesörüylen oturup çalışmışlar sahneyi kamera açısını falan. :)
MfGfZwQ_qaY
Bu film nasıl gözümden kaçmış inanamıyorum. Yonetmen: Christopher nolan , baş rol:Matthew Mcconuaghey sinema sektöründe en çok sevdiğim iki insan, en kısa zamanda filme gidecegim
Selim Turan
25.11.2014, 23:51
Gözlerden kaçan bir mesele...
SİNGULARİTY TEHLİKESİ - BİLİNÇ KIYAMETİ
SİNGULARİTY TEHLİKESİ
BİLİNÇ KIYAMETİ
Şeytanî seçilmiş zekaların yeni ürünü. Yeni din anlayışına biçtikleri rol.
1- Önce insanlık bilincini, hafızasını, zekasını silmek.
2- Daha sonra kendi anlayışlarını, insanlığın sıfırlanmış zeka ve hafızasına işleyerek yeni bir bilinç oluşturmak.
Silinecek insanlık bilincinde dinî inançlar dahil olmak üzere tüm bilgiler; dünya insanını ilgilendiren tüm argümanlar mevcut. Böylelikle, seçilmiş bir dünya kitlesine bir nevi bilinç kıyameti yaşatıp yeni bir çağ başlatmak.
Amaçlanan asıl plan dünya hafızasını (tarihini) tümden yok edip; yani insanlık bilgisinden kopartıp yeni bir tarih başlatmak.
Ancak bu planda o kadar yeni kavramlar ve içerikler mevcut ki, "tarihi başlatmak" derken aslında başlayan her şeyi yok etmek üzerine kurulu bir sistem bu...
Şöyle düşünün:
* Tüm insanlık bilgilerinin, dünya tarihinin; bilinen her şeyin silindiği, unutturulduğu bir insanda yeni bir sistematik bilinç oluşturuluyor.
* Oluşturulan bilinç illa ki bir başlangıca sahip olacaktır. Yani sıfır noktasından sonraki başlangıç bir tarih gelişimidir. İşte bu başlangıcı bile yok eden; hiçbir şekilde dünü olmayan, düne ait bilgisi olmayan bir bilinç.
* Dahası bu insanın geleceği de olmayacaktır. Gelecek bilinci olmayacaktır. O insan için bugün vardır ve bugünün içine hangi komutlar sığdırılmışsa onu yaşayacaktır.
* Gelecek bilgisi olmayan bir insanın gelecekten beklentisi de olmayacaktır.
Lütfen bu ibareye dikkat ediniz:
* Eğer insanın gelecek bilgisi olursa, gelecekten de beklentisi olacak ve bu gelecekten umduğu beklentileri gerçekleştirebilmesi için inisiyatif alacak, plan kuracak ve harekete geçecektir.
İşte bu yüzden "Singularity Planlayıcıları" geleceğin inşasını kimsenin ellerine bırakmamak ve insanın dünden; yani geçmişinden tecrübe almaması, gelecekle de ilişkisini kesmesi için sistemleri deneylemektedirler. Birkaç aşamalı geçiş formülleri deney aşamasındadır.
Geçmiş ve geleceği olmayan bir bilincin, sadece bugünü yaşaması; yani his, duygu ve akıl parametrelerini geçmiş ve geleceğe kapatması gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmek için insanı bu hâlde yaşatacak ve bugününü din olarak algılatacak birçok planları vardır.
Konu çok detaylı; ama birkaç somut örnek:
* "Geçmiş yoktur." inancı bilince işlenir. "Sadece bugün vardır. Yaşadığın an vardır."
* Bunları anımsamak; yani "Dün vardı." bilgisi günahtır ve imha cezası gerektirir.
* "Gelecek de yoktur." "Var" demek imha cezası gerektirir.
* Böylelikle gelecekle ilgili plan yapmayan maymunlaştırılmış bir nesil oluşur.
* Şeytanîler bu nesil için geleceği inşa eder. Geleceği eğer onlar inşa ederse bir sonraki gelecek yine Şeytanîlerin elinde demektir; tabii ki kendilerince...
Aklıma Yunus Emre Hazretleri'nin şu dizesi geldi:
"Dem bu demdir, dem bu dem."
Öyle ise bizler de anımızı çok iyi değerlendirmeliyiz ki, gelecek, birilerinin hükmüne, eline geçmesin. Allah'ın sünnetullahında her devrin sahipleri vardır. Kimi zaman devirleri zalimler sahiplenmişler, kimi zaman inananlar... Mesela bir zamanlar Zülkarneyn (as) ve Süleyman (as) gibi inananlar, bir başka zaman ise Nemrut ve Buhtunnasr gibi zalimler… Konumuza geri dönelim:
Singularity içeriğinden birkaç plan:
1- Tüm zekalar aynı seviyeye getirilmeli.
2- Tüm insanlık bilinci yok edilmeli.
3- Bu, aşamalı olarak bilim ve yeni bir akım hâlinde gerçekleştirilmeli.
4- "Bilim öyle ileri gitmiştir ki…" inancı insanlara; yani bilimle alakası olmayan insanlara hissettirilip onlarda aşağılık kompleksi ve işe yaramadıkları psikolojisi yaşattırılmalı.
5- Dahiler, zekiler, bilim adamları elenmeli.
6- Dünyada süper beyinler zümresi ve işe yaramazlar zümresi oluşturulmalı.
7- Bilimde gelinen durumun her insanı ölümsüz kılacağı düşüncesi telkin edilmeli ve buna inandırılmalı.
8- Kafası kesilen bir insanın dondurulup tekrar birleştirileceği çalışmalarının deklare edilmesi… (Birinin kafasını kesip sonra birleştirme -sözde- mucizesi; Deccalî bir vasıf.)
* Bu sekizinci madde, Calut'un kafasını kesen Hz. Davud'un kılıcının karşı operasyonudur ki inşallah Asâ'da açıklanacak.
9- Dijital bilimin insan vücudu ve suretini ele geçirmesi… Önce zihinden başlayarak yarı makine (organları plastik) insanların meydana getirilmesi...
10- "Uzun yaşamın sırrı çözüldü." imajının (ölümün yenilmesi) oluşturulması… Böylelikle ortada hesap verilecek bir gün olmayacak.
11- En güvenilir insanların bizzat bu işlere, deneylere kendilerini kobay olarak kullandırtmasıyla "güvenilirliğin" arttırılması... Bu işin başındaki adam Ray (Raymond) Kurzweil'dir. Ray Kurzweil, Dünya Büyük Şeytanî Organizasyonu'nun 9'lar konseyi adayıdır. İlk 21 kişi arasında… Bilim dünyasının karanlık prenslerinden biri... (**)
Singularity felsefesi:
* Var olmayanı var gibi göstermek.
* Deccalî bir yaklaşım.
* Mucizeler (bilimsel) göstererek insanlığı etkilemek.
* Cennet ve cehennem temaları.
* Dünyada yalancı sahte cennetler kurma projeleri.
* Singularity felsefesi hak eden insanlara ömür boyu cennet vaadi ve teknolojik yalancı cennet tabiriyle kurulacak mekanlar…
Akla Hz. Peygamber Efendimiz (sav)'in Deccal ile ilgili hadisi geliyor:
"Kim Deccal'i görürse Deccal yalancı cennet gösterecek. Onun cennetine kimse el uzatmasın. Onun gösterdiği cennet aslında cehennemdir. Cehennem diye gösterdiği cennettir. Dikkat edin." diye buyurmuştur.
Bu şahıs (Ray Kurzweil) kafasını kestirip klonlanmasını istemektedir. Hz Davud'un Calut'un kafasını kesişinin sembolü gibi…
Henüz bu planın tanıtımı, akımın varlığını yayma aşaması gündemde. Aldığımız bilgiye göre, bu işin bir de İstanbul sorumlusu olarak R. C. Dawkins diye biri varmış. Önce bilimkurguya aşina gençliğe ve sosyeteye panellerle ("Bitkiler ve hayvanlar dünyasındaki sırlar." adı altında) yeni akımı yayma faaliyetleri hazırlığındaymışlar. Yakında birtakım gençliğin, kişilerin beyinleri adeta afyonlanmış gibi bilinç temizleme derslerini ve öğretilerini duyarsanız şaşırmayın. Çağımız birçok gelişmelere gebe. Konu çok detaylı… Biz sadece masum gibi başlayan yeni bir akımın tehlikesine karşı bilinç oluşturmak istedik. Çünkü artık bilim ve teknolojiyi kullanarak zihin avcılığı yapmak kolaylaştı.
Karşılaştıkları en büyük engel Kur'an bilgileri. Onun içindir ki bu öğretiyi zihinlerden silmek ve -aslında tüm inançları- yok etmek istiyorlar. Hatırlayın "Bunların elinden Kur'an'ı almadıkça bir şey yapamayız." diyenleri... Metot ve teknikler değişti; ama amaç aynı. Her şeye rağmen Allah'ın da bir planı vardır. Ama kullara düşeni de kullar yapmalı.
Sevgi ve saygılarımla…
Oktan Keleş
oktankeles@gmail.com
(**)Konuyla ilgili Hürriyet Gazetesi'nde çıkan haber:
250 HAPLA ÖLÜMSÜZLÜĞÜ ARIYOR!
Yaşayan en zeki gelecekbilimcisi Ray Kurzweil: 120 yıl yaşayacağım, ölümü yeneceğim!..
Dünyaca ünlü Forbes Dergisi'nin EN BÜYÜK DÜŞÜNCE MAKİNESİ diye tanımladığı Amerikalı bilimadamı ve gelecekbilimci Ray Kurzweil, "Ölümsüzlük Zirvesi" sırasında Hürriyet'e konuştu. Günde 250 kadar vitamin ve yardımcı ilaç alan ve 8-10 bardak alkalinli su içen Kurzweil, en az 120-150 yıl arasında bir ömrü olacağını belirtti, hedefinin ise ölümsüzlük olduğunu söyledi.
RAYMOND Kurzweil... Yıllardır uluslararası medyanın manşetlerinden inmeyen ve son haftalarda ismi yeniden parlayan öncü bilimadamı, mucit, gelecekbilimci, yazar ve girişimci... Kurzweil ile New York'ta düzenlenen "The Singularity Summit" toplantıları sırasında konuştuk. Konferansın merakla beklenen konuşmasını da, toplantıya bizzat ilham veren Kurzweil yaptı. 2006'dan beri yapılan Singularity Summit toplantıları, bu yıl 3-4 Ekim'de New York'ta düzenlendi. Toplantının çıkış noktası, Kurzweil'in 2005'te yazdığı "Teknolojik Evrim" adlı kitabı.
Bilimadamı, akademisyen, filozof, ekonomist toplam 1000 kişi en az 500 dolar ödeyerek katıldı. Ölümsüz yaşam ve yapay zeka başta olmak üzere teknolojik gelişimle ilgili konular tartışıldı. Biyografisinde 61 yaşında olduğu belirtilen gelecekbilimciye, "40 yaşında görünüyorsunuz" dediğimizde, "Kendime iyi bakıyorum. Ayrıca erken yaşlanırsam, ne söylediklerimin, ne de yazdıklarımın inandırıcılığı kalır" cevabını veriyor.
Midesi ecza dolabı gibi
Kurzweil, hedefinin "ölümsüzlüğü yakalamak" olduğunu vurguluyor. Bu nedenle bedenini tamamen kontrol altında tutuyor. Midesi ecza dolabı gibi. Günde 250 kadar vitamin ve yardımcı ilaç alıyor, 8-10 bardak alkalinli su, 10 bardak yeşil çay ve kırmızı şarap içiyor. Kahve ve kolalı içeceklere elini sürmüyor. Yemekleri ise genelde "organik gıda" bazında sebze, meyva, balık, yağsız et. Pişirirken zeytinyağı kullanıyor. Tüm yediklerini kayda geçiren ve aksatmadan spor yapan Kurzweil'in buraya kadar söyledikleri, zayıflama rejimlerini andırıyor. Ama onun bir farkı var. Amacı sadece ömrünü uzatmak değil, ölümü yenmek. Bu yüzden bedenin "biyokimyasal programını" değiştirmek için belirli aralıkla laboratuar ortamında damardan ilaç aldığını belirtiyor.
Gelecekte uyandırılacak
Peki Kurzweil bu iddiasına rağmen "her canlı gibi ölümü tadarsa" ne olacak? Arizona'daki Alcor Hayat Uzatma Vakfı'yla anlaşması var. Öldüğü takdirde bedeni sıvı nitrojen içinde muhafaza edilecek. Geleceğin tıp teknolojisi onu uykusundan kaldırana kadar... Eski ABD Başkanları Lyndon Johnson, Ronald Reagan ve Bill Clinton'dan madalya ve ödüller aldı. 2007'de o günlerde henüz ABD Başkan Adayı olan Barack Obama ile birlikte Connecticut'taki United Church kilisesinin yıllık açılış konuşmasını yaptı.
2039'da neler olacak
Kurzweil, "The Law of Accelerating Returns" (Hızlandırmanın Geriye Dönüş Kanunu) adlı makalesinde, 2039 yılında teknoloji kapasitesinin bugünün bir milyar misli artacağını iddia ediyor. Kurzweil'in, yarı makine-yarı insan (sayborg) haline gelecek insanoğlunun o günün teknolojisiyle yapabileceğini iddia ettiği şeyler şöyle:
Tamamen sanal seks olacak.. Dakikalar içinde kitap yazabilecek. Olimpik atletler kadar hızlı koşabilecek. Su altında nefes almadan dört saat kalabilecek. Seks tamamen sanal ortam yapılabilecek. 2045'de 1000 dolara satın alacağınız bir bilgisayar insan beyninden bir milyar kere güçlü olacak.
Laboratuvarda kan Nanobot denen minik makineler, vücuda girip kanser tümörlerini, mikropları, virüsleri yok edecek, kanda pıhtılaşmayı çözecekler. 5.26 trilyon adet mikron ölçüsünde makine kullanılıp, 'respirocytes' yapay alyuvar hücreleriyle laboratuvarda kan üretilebilecek.
İzsiz ameliyatlar Nanomedikal cihazlar, zarar görmüş kemik ve eklemleri, hastalıklı iç organları tesbit edip iyileştirecek. Solunum ve akciğer hastalıkları tamamen tedavi edilebilecek. İz bırakmadan ameliyatlar yapılacak.
Ömürlerini yüzde 550 uzattık
Raymond Kurzweil Çok sık check-up yaptırıp organ bozuklukları ve hastalıklara hemen müdahale ettiriyor. Bu yüzden iddiasını şöyle yineliyor: "Yaşlanmanın tedavisi mümkün ama ırsi nedenlere dayanıyorsa zor. Çift kanatlı meyve sineklerinin ömürlerini genetik değişikliklerle yüzde 550 uzattık. İnsanlarda uygulama için de hazırlıklara başladık. Benim 120-150 yıl arasında bir ömrüm olacak. O zamana kadar ölümsüzlük teorisi gerçekleşirse sonsuza kadar yaşarım."
Organlarımız taş devrinden çelik iskelet daha iyi
RAY Kurzweil, son zamanlarda gerek konferanslarda yaptığı konuşmalarda, gerekse bilimsel makalelerinde, nano teknoloji sayesinde 25 yıl içinde "isteyenlerin sonsuza kadar yaşayacağını" öne sürüyor. Ona göre genetik ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler, "taş devrinden kalma organlarımızı" yenilememize imkan sağlayacak. Kurzweil, Singularity Summit'te şunları söyledi:
Mekanik hücreler
İnsanlığın önünde iki seçenek var. Dünyaya geldiğimiz beden ve teknoloji sayesinde kavuştuğumuz beden. İnsan iskeletindeki kemiklerin malzemesi iyi değil. Çelik çok daha iyi. Çok etkin işleyen mekanik hücreler yakın gelecekte doğal hücrelerin yerini alacak. Bedene yerleştirilen yapay kol, bacak gibi organlar doğan uzuvlardan daha güçlü ve dayanıklı.
Beethoven robotlar
Gelecek 30-40 yıl 'Düşünen Makineler' devrini yaşayacağız. Duygulu, bilinçli robotlar hayatımıza girecek. 2060'da robot hizmetçiler kullanılacak. Yarı robot-yarı insan varlıklar, Einstein, Beethoven ve Shakespeare'in farklı alanlardaki başarılarını geliştirecekler.
Yaşayan en zeki gelecekbilimcisi
BILL Gates'in "yaşayan en zeki gelecekbilimcisi" diye tanımladığı ve Forbes Dergisi'nin "en büyük düşünce makinesi" ilan ettiği Ray Kurzweil yapay zekadan sağlık teknolojilerine birçok konuda uzman. Hem bilim, hem de bilimkurgu çevrelerinde "dahi" olarak görülüyor. Bazı bilim çevrelerinde, kurgu-bilim aleminde 'deha' gözüyle bakılan Raymond (Ray) Kurzweil 1948'de New York'ta doğdu. Saygın Massachusetts Institute of Technology (MIT) de bilgisayar bilimleri ve edebiyat alanında eğitim gördükten sonra mezun oldu. 35 yıldır dünya gündeminden düşmeyen Kurzweil, görme engelliler için geliştirdiği okuma makinesiyle 1998'de ABD'de Yılın Mucidi seçildi ve "Thomas Edison'ın veliahtı" diye övüldü. (Hürriyet Gazetesi)
cakalkerem
26.11.2014, 00:06
Evrende dünya dışında bir yaşam olması olağan bir durumdur, olmaması büyük süpriz olur.
Kuran zaten bunu ispatlıyor....
Kuran zaten bunu ispatlıyor....
Dünya dışı bir yaşamın olup olmadığı konusunda Kuranda net bir ifade geçmiyor. Yoruma açık şeyler var ama çok kesin bir açıklama ben duymadım, okumadım.
Orion insanlığı uzak noktalara götürecek!
AMERİKAN Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) derin uzay araştırmaları için tasarladığı uzay kapsülü Orion bugün deneme sürüşüne çıkıyor. Orion görevi sayesinde insanlık 2030 yılında Mars'a ayak basacak
2030 yılında insanların Mars’a ayak basmasını amaçlayan Orion Görevi’nin ilk aşaması bugün (http://www.radikal.com.tr/index/bugun) geçiliyor. Orion uzay aracı, 4.5 saatlik bir deneme uçuşu gerçekleştirecek ve insanlığın derin uzaya gidişi için ilk adım böylece atılmış olacak.
2 Aralık’ta NASA TV üzerinden düzenlenen bir konferansta, Mars’a yapılacak ilk insanlı görevle ilgili planlar ve tarihler açıklandı. Konferansa Orion Uzay Aracı’nın Program Yöneticisi Mark Geyer, Uzay Fırlatma Sistemleri yöneticisi Todd May ve yer sistemlerinin geliştirilmesi konusuna çalışan Mike Bolger katıldı. 3 bilim insanının açıkladığı plana göre Orion uzay aracı, 2025 yılına kadar 4 astronotu Dünya (http://www.radikal.com.tr/dunya) ve Mars arasındaki bir göktaşına götürecek
İnsanlığın Kızıl Gezegen’e ulaşması ise 2030 ortalarını bulacak. Derin uzaya yapılacak olan bu yolculuk, 1972’de Ay’a yapılan Apollo 17 görevinden beri, bir insanın uzayda gittiği en uzak nokta olacak.
Mars misyonu kapsamında uzaya gönderilmesi planlanan Delta IV roketinin taşıyacağı Orion’un fırlatılması, Türkiye (http://www.radikal.com.tr/index/Turkiye) saati ile 14.05’te gerçekleşecek. Uygun hava (http://www.radikal.com.tr/index/hava) koşulları sağlandığında uzay yolculuğuna başlayacak olan uzay kapsülünün dünyadan 5 bin 800 kilometre uzağa gönderilmesi planlanıyor. Bu mesafe aynı zamanda Apollo görevinden sonra insan yapımı bir uzay aracının uzayda kat ettiği en uzak mesafe olacak.
NASA’nın derin uzaya insan gönderebilmesi için tasarlanan Orion uzay aracı, Perşembe sabahı test uçuşu yapmak üzere uzaya fırlatılacak. Orion’a önümüzdeki yıllarda planlanan Mars’a yolculuğun ilk adımı olarak bakılıyor. İnsansız test uçuşu gerçekleştirecek olan Orion, insanlığın önce gök taşlarına, sonra da Mars’a gitmesinin yolunu açacak.
http://i.radikal.com.tr/150x113/2014/12/04/fft16_mf2784904.Jpeg
Bu uzun yolculuk için özel olarak tasarlanan uzay kapsülü Orion yaklaşık 3 metre uzunluğunda ve 5 metre genişliğinde ve güçlü radyasyona karşı oldukça dayanıklı. İçindeki mürettebatı her türlü tehlikeye karşı koruyabilecek biçimde tasarlanan Orion’daki astronotlar beklenmedik bir durum yaşanması halinde, 6 gün hayatta kalabilecek ve Dünya'ya geri dönebilecek. Bir uzay aracına bağlı olarak hareket edecek olan uzay kapsülü en fazla 21 gün astronotlar için barınma imkanı sunabiliyor.
Meteorologlar, Perşembe günü yapılacak olan fırlatmanın, “yüzde 60 olasılıkla uygun fırlatma koşulları altında” gerçekleşeceğini düşünüyor. Fırlatmayla ilgili herhangi bir problem yaşanmaz ise, Orion uzay aracı Amerika saatiyle 7:05’te, Türkiye saatiyle de 14.05’te Kennedy Uzay Merkezi’nden havalanacak. Dünya çevresinde turlayacak ve sonra geri dönecek olan Orion’un, Uluslar Arası Uzay İstasyonu’ndan 15 kat daha uzak bir mesafede yörüngeye oturması planlanıyor. Aynı gün saat 11:30’da atmosfere yeniden giriş yapacak olan Orion’un, Pasifik Okyanusu’na iniş yaparken 11 paraşüt kullanacak.
İlk hedefe 10 yıl kaldığını düşününce, bugün yapılacak olan deneme uçuşunun önemi daha da artıyor. Orion uzay aracında insan olmayacak ama, radyasyon seviyeleri ve sıcaklığı ölçebilmek için uzay aracının kabinine 1200 sensör yerleştirildi. Sensörler aynı zamanda, kalkışın iptal edilmesi gibi farklı sistemleri de test edecek.
Uygun hava koşulları oluşmadığı için henüz fırlatma yapılmadı. Birazdan fırlatılacak.
Burdan takip edebilirsiniz. http://www.nasa.gov/multimedia/nasatv/index.html
Fırlatamadık bir türlü. inşallah yarın fırlatacağız.
Nasa, hava muhalefeti ve teknik nedenlerden dolayı fırlatmanın yarına ertelendiğini duyurdu.
Bilimsel derken dinden cikmamaya (bilmeden de olsa) dikkat ediniz derim. En ufak bir yanlis dusuncenizde dinden cikabileceginizi unutmayin derim.
Sent from my iPhone using Tapatalk
Timur Mikhail
05.12.2014, 14:27
Sonunda fırlatıldı :)
Sonunda başardık, hayırlı olsun:)
Fırlatma anı ve roketin gezegeni terk etmesi heyecan vericiydi. Üzerinde bulunan kameralardan dünyaya bakış güzel görüntüler oluşturuyor.
Yaklaşık 6 bin kilometre irtifada, Dünya'nın çevresini iki kez dolaşması beklenen uzay gemisinde yolculuk sırasında astronot bulunmayacak ve kritik öneme sahip teknolojiler denenecek. Orinon'un daha sonra saatte 30 bin kilometre hızla atmosfere yeniden girmesi ve paraşütler yardımıyla Meksika'nın Baja California Yarımadası açıklarında Büyük Okyanusu'na iniş yapması öngörülüyor.
UEuOpxOrA_0&feature=youtu.be
GÖREV TAMAMLANDI
Orion görevini başarıyla tamamlayarak Pasifik Okyanusu'na iniş yaptı. NASA inişin beklenildiği gibi tamamlanarak "kusursuz" bir testin sona erdiğini belirtti.
gtTpQh9fnnU
Selim Turan
06.12.2014, 00:01
bakamlım ne bilgiler ne aşamalr kaydedildi bunu zaman gösterecek...
New Horizons yarın uyandırılacak.
Bilindiği üzere 2006 yılında Uluslararası Astronomi Birliğinin aldığı kararla pluton gezegen olmaktan çıkarılmıştı. Gene aynı yıl plutona kadar gidecek olan new horizons adıyla anılan bir uzay aracı fırlatılmıştı. Plutonun yörüngesine girmesine çok kısa bir zaman kala uyku moduna alınmıştı. Yörüngeye girdikten sonra gözlem sonuçlarını aktarmaya başlayacak.
Amerikada plutonun gezegenlikten çıkarılmasına büyük tepki var. İmza kampanyaları yapılıyor. 2015 yılında tekrar onu gezegen katerogisine alacaklarını düşünüyorlar. Bunu da anlamlı bir fotoğrafla simgeliyorlar.
http://i.hizliresim.com/oYnMLX.png
Selim Turan
06.12.2014, 19:04
HAYDAAAAA... HANİ 100.000 YILDI? Yeni keşif eski "kanunu" çöpe attırdı. :)
İnsanlık tarihi sil baştan
http://icube.milliyet.com.tr/YeniAnaResim/2014/12/06/insanlik-tarihi-sil-bastan-5052742.Jpeg
Arkeologların 1890'da bulduğu deniz kabuğundaki şekillerin "ilk yazı" olduğu sonucuna varıldı. Bu da soyut düşünme ve düşünceyi yansıtma becerisinin, 500 bin yıllık bir geçmişi olabileceği anlamına geliyor
Hollandalı arkeolog Eugene Dubois'nın 1890 yılında bulduğu deniz kabuğunu tekrar inceleyen bilim insanları, insanlık tarihinin başlangıcına dair teorilerini temelden sarsacak bir buluşla karşılaştı. Deniz kabuğunun üzerine kazınmış şekillerin, bundan yaklaşık 500 bin yıl önceden kalma olduğu ortaya çıktı.
Şimdiye kadar, insanların atalarının, alet üretmeye ve çizim yapmaya günümüzden 100 bin yıl önce başladığı düşünülüyordu. Bu çizimlerse insanların atalarının soyut düşünmeyi ve düşüncelerini yansıtmayı 400 bin yıl daha geriye götürüyor.
ALET KULLANMIŞ DA OLABİLİRLER
Oxford Üniversitesi arkeoloji Bölümü'nden Nick Barton da "Bu deniz kabuğu insanlığa bakışımızı değiştirecek" açıklamasında bulundu. Bundan 124 yıl önce Endonezya'da bulunan ve günümüzde Hollanda'daki bir müzede sergilenen taşların üzerindeki şekilleri inceleme fikrini ortaya atan Dr. Simon Munro ise "İlk kez Homo Sapienslerin atası kabul edilen Homo Erectus'un soyut düşünce kabiliyetinin kanıtıyla karşılaşıyoruz. Deniz kabuğunun üzerindeki zikzaklar, insan yapımından başka bir şey olamaz" dedi. Son buluştan yola çıkarak, Homo Erectus'ların da modern insana daha yakın olan Homo Sapiens'ler gibi ateş yakmayı ve alet kullanmayı bildiği teorisi üzerinde duruluyor.
Yazıyı bilmem ama bundan 500 bin yıl önceleri insansılar alet yapıp avlanma da ve diğer başka işlerde kullanıyordu yani soyut olarak düşünüp düşünceyi yansıtıyorlardı kaldı ki bir çok hayvan da düşünüp bunu yansıtabiliyor bu ifade bana biraz tuhaf geldi :)
İnsansıların ateşi de 1,5 milyon yıl önce keşfettikleri düşünülüyor yani Homo Sapiens'ten çok daha önceleri..
Rosetta su teorisini çürüttü
Avrupa Uzay Ajansı’nın geçtiğimiz ay 67P/Çuryumov-Gerasimenko kuyruklu yıldızının yörüngesine oturttuğu Rosetta uzay aracından Dünya’daki suyun kaynağına ilişkin önceki teoriyi çürüten bilgiler geldi.
Rosetta’nın kuyruklu yıldızda bulduğu su, Dünya’daki suya kıyasla çok daha ağır çıktı. Kuyruklu yıldızdaki suyun daha fazla hidrojen izotopu içerdiği belirlendi.
Bu keşif, kuyruklu yıldızların yerküredeki suyun kaynağı olduğu yönündeki teoriyi de rafa kaldırdı. Rosetta'nın geçtiği bilgilerden hareketle geçmişteki araştırmalarını güncelleyen İsviçre’deki Bern Üniversitesi’nden Kathrin Altwegg'e göre, Dünya’da bulunan su, küçük gezegenler olarak da bilinen asteroitlerden geliyor. Ancak bu tez de tüm bilim insanlarınca savunulmuyor.
Suyun yeryüzüne kuyruklu yıldızlar ve göktaşları ile geldiği tezine hiç bir zaman inanmamıştım. Bu habere ateist fizikçiler çok üzülmüştür. Sırf bir yaratıcıyı inkar etmek için her şeyi tesadüflere ve teori adı alında bilimsellik kılıfıyla milletin önüne getiriyorlar. Bilimin gündemini saçma sapan teorilerle meşgul ediyorlar.
Yaşamın kaynağı olan su, yeryüzünün yaklaşık %80'ini kaplıyor. Bu kadar yüksek oranda suyun nereden geldiğini hala bilim çevreleri anlayamadı. Anlayan bir çok bilim adamı da var ama onlar pek ortada gözükmüyor, önümüze sunulmuyor.
Belki binlerce yıl sonra teknolojimiz çok gelişecek muhtemelen diğer yıldızlara gidebilecek seviyeye geleceğiz. Çok yeni buluş ve keşifler yapacağız, belki uzayda başka yaşamlar bulacağız. Fakat her ne bulursak bulalım inandığım ve çok iyi bildiğim bir şey var; keşif ve teknolojik ilerlemeler geliştikçe daha doğrusu bilimde daha üst seviyelere geldikçe bir yaratıcıya yani Allaha inançlı insanların sayısı daha da arttacak. Binlerce yıl sonra bence insanlar bugünden daha inançlı olacak.
Doğayı , dünyayı , canlı yaşamı koruyalım. Daha doğru tabirle kendimizi koruyalım. Hani derlerye biz dünyayı kirletiyoruz, küresel ısınmaya neden oluyoruz, dünyayı mahvediyoruz. Bu çok doğru bir tabir değildir. İnsanoğlu ne yaparsa yapsın dünyayı sonsuza kadar değiştiremez. Sadece kendini yok eder ama canlı yaşam bir gene bir yolunu bulur ve tekrar kendini resetler. Çünkü canlı yaşamı oluşturan yasalar dünyada mevcuttur.
Dünyanın 4,5 milyar yıllık ömründe çok defa kendini resetlemiş ve tekrar yaşama devam etmiş. Buzul çağlarından küresel ısınmaya kadar bu evrelerin hepsini geçirmiş ama yaşam gene devam etti.
Dünya son felaketini 65 milyon önce yaşadı. Dünyaya bir göktaşı çarpması sonucu dünya tam bir cehenneme dönmüştü. Dinazorlar o çarpışma sonucu tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldılar. Canlı yaşam çok sınırlı bir yerde devam etmiş sonra gene yoluna devam etti.
Sözün özü biz ne yaparsak yapalım istediğimiz kadar kirletelim eninde sonunda dünya kendini gene resetler. Yapılan araştırmarlarda dünya en kötü 1 milyon yıl içinde kendini yenileme potansiyeline sahiptir. Tabi 4 milyar sonra güneş tarafından yutuluncaya kadar başına bir iş gelmese..
http://i.hizliresim.com/N95LWY.jpg
Rosetta su teorisini çürüttü
Avrupa Uzay Ajansı’nın geçtiğimiz ay 67P/Çuryumov-Gerasimenko kuyruklu yıldızının yörüngesine oturttuğu Rosetta uzay aracından Dünya’daki suyun kaynağına ilişkin önceki teoriyi çürüten bilgiler geldi.
Rosetta’nın kuyruklu yıldızda bulduğu su, Dünya’daki suya kıyasla çok daha ağır çıktı. Kuyruklu yıldızdaki suyun daha fazla hidrojen izotopu içerdiği belirlendi.
Bu keşif, kuyruklu yıldızların yerküredeki suyun kaynağı olduğu yönündeki teoriyi de rafa kaldırdı. Rosetta'nın geçtiği bilgilerden hareketle geçmişteki araştırmalarını güncelleyen İsviçre’deki Bern Üniversitesi’nden Kathrin Altwegg'e göre, Dünya’da bulunan su, küçük gezegenler olarak da bilinen asteroitlerden geliyor. Ancak bu tez de tüm bilim insanlarınca savunulmuyor.
Bu haberin kaynagi nedir?
Tarzi cok dini haber yapanlar gibi
Cunku kuyruklu yildizda ne yani icme suyunun cikmasi mi bekleniyodu?
Oradaki suyun varligi bile dunyadaki yasamin uzay kaynakli oldugunun bi gostergesi.
Zaten basligin genelinde de illa dini bi temellendirme gayreti var.
Ayrica not duseyim ateist degilim.
Suyun yeryüzüne kuyruklu yıldızlar ve göktaşları ile geldiği tezine hiç bir zaman inanmamıştım. Bu habere ateist fizikçiler çok üzülmüştür. Sırf bir yaratıcıyı inkar etmek için her şeyi tesadüflere ve teori adı alında bilimsellik kılıfıyla milletin önüne getiriyorlar. Bilimin gündemini saçma sapan teorilerle meşgul ediyorlar.
Yaşamın kaynağı olan su, yeryüzünün yaklaşık %80'ini kaplıyor. Bu kadar yüksek oranda suyun nereden geldiğini hala bilim çevreleri anlayamadı. Anlayan bir çok bilim adamı da var ama onlar pek ortada gözükmüyor, önümüze sunulmuyor.
Belki binlerce yıl sonra teknolojimiz çok gelişecek muhtemelen diğer yıldızlara gidebilecek seviyeye geleceğiz. Çok yeni buluş ve keşifler yapacağız, belki uzayda başka yaşamlar bulacağız. Fakat her ne bulursak bulalım inandığım ve çok iyi bildiğim bir şey var; keşif ve teknolojik ilerlemeler geliştikçe daha doğrusu bilimde daha üst seviyelere geldikçe bir yaratıcıya yani Allaha inançlı insanların sayısı daha da arttacak. Binlerce yıl sonra bence insanlar bugünden daha inançlı olacak.
Dostum Allah'a inanlar kimseler daha da artacak derken galiba Islamiyetten kastin. Inan refah seviyesi yukseldikce dinden insanlar bir o kadar uzaklasiyo. Gunumuz Avrupasi ve Sovyet Rusya buna bi ornektir.
Organik molekül bulunması evren de yalnız olmadığımızı kanıtlamış oluyor bizim gibi evrende milyonlarca zeki uygarlığın yasadığına inanan insanlar için pek tabiki sürpriz olmadı bu.Asıl sürpriz olan bu bilgiyi insanlıkla paylaşmaları oldu yukarıda ki arkadaşın söylediği gibi acaba bizle tüm bulduklarını paylaştılar mı hiç sanmıyorum :)
"Boşuna para harcıyorlar hiç bir şey bulamayacaklar" cı grup için sürpriz oldumu acaba ? Ne mümkün onlar bunada bir kulp takarak gözlerini sıkı,sıkıya kapatmaya devam ederler.
Bulunan organik moleküllerin yapısı her ne olursa olsun bu keşif inanılmaz bir başarıdır. Biyolojik bir tanım yaparsak canlıların yapı taşı DNA'dır ve DNA organik molekül zincirlerin den oluşur.
Bende olduguna inaniyorum lakin bulsak bile dunya o yolculuklari yapabilecek teknolojiye sahip degil. Suan gozlenen yildizlar bile aslinda yokolmus olabiliyo. Mesela Jupitere ulasmamiz bile 70 yil.
Ufolara zerre inanmayan biriyimdir. Yapilacak en iyi sey Jupiter Europa ve Titan uydularina ulasmak olur.
Simdilik bizimle iletisime gecilmesini beklicez :)
Bu haberin kaynagi nedir?
Tarzi cok dini haber yapanlar gibi
Cunku kuyruklu yildizda ne yani icme suyunun cikmasi mi bekleniyodu?
Oradaki suyun varligi bile dunyadaki yasamin uzay kaynakli oldugunun bi gostergesi.
Zaten basligin genelinde de illa dini bi temellendirme gayreti var.
Ayrica not duseyim ateist degilim.
Haber birçok yerde mevcut. Sanırım bu kaynaklar dini olmasa gerek:
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/12/141211_rosetta_kuyrukluyildiz_dunyadaki_su
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27753951.asp
İçme suyu zaten beklenmiyordu ki , içme suyu oranı dünyada son derece düşüktür. Dünya yüzeyini kaplayan su oranı %70-80 civarında iken içme suyu oranı %3,%4'lerde bulunuyor.
İlk yaşam okyanuslarda ortaya çıktığına göre burda en önemli kriter okyanus suyu olarak gözüküyor.
Suyun, sudan farkı vardır. Çok teknik detaylara girmek istemiyorum ancak Örneğin normal su var, “ağır su” var ve bir de “yarı ağır su” var. Yarı ağır su bizim için önemli fakat bunu anlatmak için önce “ağır sudan” söz etmek gerekiyor.
Detaylara inmeyelim ama ağır suyun bildiğimiz şişe suyundan ne kadar farklı olduğunu öğrenmek istiyorsanız, nükleer santrallerde radyasyon kalkanı olarak kullanılan ağır su havuzlarından bir bardak su alıp içmenizi öneririm… Ya da bu fikri unutun, ağır su zehirlidir, içerseniz ölürsünüz. Dünyada bulunan su genellikle normal sudan oluşuyor içinde çok az miktarda ağır su bulunuyor. Ağır su oranı dünyada biraz daha fazla olsaydı yaşamın oluşma şansı yoktu. Dolayısıyla bu karşılaştırmalar yapılırken kuyruklu yıldızlarda bulunan su ile dünyada bulunan suyun içerdiği ağır su veya yarı ağır su oranına bakılıyor.
Yani özetle dünya’daki suyun “kimyası” kuyruklu yıldızdaki suyun kimyasından farklıysa, gezegenimizdeki suyunun kuyruklu yıldızlardan geldiğini söyleyemeyiz. Mesele bu kadar basit. Peki su nerden gelmiştir? Dini temellendirme yapmayalım onu da bilim adamları bulsunlar, biz de takip edelim.
Konuda dini temellendirme olduğunu söyledin ama bu bakış açısına bağlı bir şey. Ben de bilimin kullanılarak bilimsellik adı altında dinin yok sayılmaya çalışıldığını , inançsızlığın temel alındığını görüyorum.
Dostum Allah'a inanlar kimseler daha da artacak derken galiba Islamiyetten kastin. Inan refah seviyesi yukseldikce dinden insanlar bir o kadar uzaklasiyo. Gunumuz Avrupasi ve Sovyet Rusya buna bi ornektir.
Refah seviyesinin artmasıyla insanların dini inançlardan uzaklaşması doğrudur. Din, sadece bir inançlar sistemi değil aynı zamanda insana yapması gereken belli sorumluluklar yükler. Bu da refah seviyesinin artmasıyla insanlara zor gelir.
Benim burda belirtmek istediğim refah seviyesinden daha çok bilimsel ve teknolojik gelişmelerin artması, özellikle astronomi bilimininde önemli gelişmelere yol açacağıdır. Astronomide evrenle ilgili öğreneceğimiz yeni bilgiler bizi ilerleyen zamanlarda bir yaratıcıya daha fazla yöneltecektir. Bu kadar kompleks bir yapının kendiliğinden oluşamayacağı fikri bilim çevrelerince de açık açık dile getirilecektir. Şu an bilimin üstü kapalı olarak dili getirilen şeyler, gelecekte daha açık ifade edilecektir.
NASA Yaradılış Sütunları'nı görüntüledi
NASA, Hubble Uzay Teleskobu'nun çektiği en etkileyici fotoğraflar arasında yer alan Yaratılış Sütunları'nın ilkinden 20 yıl sonra çekilen yeni görüntüsünü yayımladı.
http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/ihracatjpg_9360.jpg
Hubble'ın 1 Nisan 1995 tarihinde çektiği ve en iyi astronomi fotoğrafları arasında gösterilen Yaratılış Sütunları, 20 yıl sonra yeniden Hubble tarafından çok daha detaylı ve yüksek çözünürlüklü olarak görüntülendi. Yılan (Serpens) Takımyıldızı'ndaki Kartal Nebulası'nda yer alan toz ve gaz sütunları, bugüne kadar keşfedilen en aktif yıldız doğum bölgelerinden biri olarak kabul ediliyor.
http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/konutjpg_8002.jpg
25'İNCİ YIL ANISINA
Hubble'a 2009 yılında eklenen Geniş Alan Kamerası 3 ile elde edilen fotoğraf, 1990 yılında göreve başlayan Hubble'ın 25'inci yıldönümü anısına yayımlandı.
NASA, yüksek çözünürlüklü ikinci fotoğrafın yanı sıra, Yaratılış Sütunları'nın kızılötesi ışınlar altındaki görüntüsünü de sundu.
http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/tapujpg_8932.jpg
SÜTUNLAR, YILDIZLARIN DOĞUMUNA TANIKLIK EDİYOR
Gökbilimciler, 20 yıl arayla çekilen fotoğraflarda yer alan en ufak ayrıntılar sayesinde Kartal Nebulası'ndaki değişimleri tespit edebilecek. Elde edilecek bilgiler, yıldız oluşumu üzerindeki modellerin geliştirilmesini sağlayacak.
Dünya'dan 6500 ışık yılı mesafede yer alan Yaratılış Sütunları, günümüzden milyonlarca, hatta milyarlarca yıl sonra var olacak yıldızların doğumuna tanıklık ediyor.
http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/ulkerjpg_5750.jpg
http://i.ensonhaber.com/resimler/diger/evveljpg_1755.jpg
Bende olduguna inaniyorum lakin bulsak bile dunya o yolculuklari yapabilecek teknolojiye sahip degil. Suan gozlenen yildizlar bile aslinda yokolmus olabiliyo. Mesela Jupitere ulasmamiz bile 70 yil.
Ufolara zerre inanmayan biriyimdir. Yapilacak en iyi sey Jupiter Europa ve Titan uydularina ulasmak olur.
Simdilik bizimle iletisime gecilmesini beklicez :)
Çok ilginç oysa günümüz teknolojisi ile Jüpiter'e 5 yılda gidilip geri dönülebiliyor sanırım yanlış biliyorsunuz.
Bize Jüpiter'den bir hayli uzakta olan Neptün'e 8,5 yılda ulaştık zaten :)
http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/yeni-ufuklar-uzay-araci-neptunun-yorungesine-ulasti
Ayrıca üzerine inilen kuyruklu yıldız'ın bize uzaklığı bizim Jüpiter'e olan uzaklığımız dan biraz daha az.
4 milyar 350 milyon kilometre uzakta ki Neptün'e ulaşmak,620 milyon kilometre ötede ki Jüpitere ulaşmak'tan daha zor olsa gerek :)
Kastettiğiniz insanlı ulaşım ise buda Jüpiter'e geliş,dönüş hesabıyla yukarı da belirttiğim gibi 5 yıllık bir yolculuk ile yapılır. Tek sıkıntı bu kadar uzun süre boyunca hava,yiyecek gibi ihtiyaçların nasıl karşılanacağı.
Yine bu kadar uzun süre boyunca bir kaç metrekarelik alanın içinde yaşamayı kabul edecek çılgın insanlar lazım. :)
Şimdi bir göz gezdirdim de sanal ortamda bu konu hakkında o kadar sallamasyon bilgi var ki,kimisi 34 yıl demiş,kimisi 70 yıl,kimisi 25 yıl.
Bu tarz konular hakkında gerçekten işinin uzmanı olan kişilerin yazılarını dikkate almalıyız.
Bir uzaylı ile yapılan röportaJ..
NEDEN GELİYORSUNUZ?
Bizler, buraya birçok nedenle geliyoruz. Birincisi, sizin gelişmenizi izleyerek, araştırarak bilgi toplamak ve bu bilgileri kendi uygarlığımız ve tüm evrenin yararına kullanmak için.
Ayrıca, kısa süre içinde yaratacağınız gelişme sizi, evrendeki zeki hayatla tanışacağınız bir seviyeye getirecek. İşte biz sizi bu karşılaşmaya hazırlamak için burdayız.
Bu hızlı gelişme döneminde, çok zorlu dönemler yaşayacaksınız. Bu süreçte, size elimizden geldiği kadar yardım etmek, ve zorlukları elden geldiğince azaltmak için çaba göstereceğiz
Özetlersek, buraya geliyoruz, çünkü,
Evrende gelişen yaşamlar hakkında bilgi topluyoruz,
Sizi evrende zeki hayatla karşılaşmaya hazırlıyoruz.
Bu geçiş döneminde yaşanacak zorluklarda size yardımcı olacağız.
NEDEN AÇIKÇA ORTAYA ÇIKMIYORSUNUZ?
Çünkü insanlık henüz bilinç olarak kitlesel karşılaşmalara hazır değil. Saldırgan iç güdülere sahipsiniz Bizi hemen düşman ilan edebiliyorsunuz. Alıştırma için sıklıkla yapılan temaslarda buna çoğunlukla şahit oluyoruz.
Ama güzel olan şu ki bu hızla değişiyor..
Evrendeki yaşayış çok çeşitlidir. Sizse, kendi türünüzü, bilgisizlik nedeniyle bu sonsuz evrende tek sanıyorsunuz. İnsana benzemeyen zeki varlığı kabul etmeye isteksiz görünüyorsunuz. Halbuki evrende insana benzediği gibi, hiç benzemeyen de, zeki, gelişmiş, barış içinde yaşayan varlıklar var.
Ve siz onların görüntüsünü, sırf insana benzemediği için ürkünç bulabilir ve korkabilirsiniz. Yani siz henüz dış görünüşe bakarak hüküm verecek kadar az gelişmiş durumdasınız.
Dünya gezegeni olarak, birbirinizi yemekten vazgeçip hepinizin aynı Tanrı’nın yarattığı insan olduğunu anlayıp, tüm dünyanın ve insanlığın iyiliği için çalışacak kadar gelişmeden, dünya dışı zeki yaşamla karşılaşmanız her şeyi daha da kötü yapacaktır. Devletleriniz, bu görüşmeleri hızla kendi çıkarı için kullanmaya çalışacaktır. Yani aranızda birlik ve bütünlüğü sağlamadan açıkça ortaya çıkmamız mümkün görünmüyor.
Ve bir adım daha ileri giderek, Tanrı’nın tüm evreni sadece insan için yaratmış olmasının ne kadar cahilce bir kibir olduğunu fark edip, evrende birçok yaşamın olabileceğini ve hepimizin de Tanrısı’nın aynı Tanrı olduğunu anlamaya başlamadan, dünya dışı zeki yaşamla karşılaşmak çok zorlaşmaktadır. İnsanoğlu dünyasal düşünceden evrensel düşünceye geçmelidir.
Belki de en önemli konu şu ki; birçok dünya dışı zeki yaşamın, hayata, evrene temel bakışı sizden o kadar farklıdır ki, sizin bunu kavrayabilmeniz, bugünkü haliyle imkansızdır. Sizler sadece kendinize ve kendi düşüncelerinize, anlayış kalıplarınıza uygun olanı algılayabilir ve kabul edebilirsiniz. Bunların tümüyle dışında çok çarpıcı evren ve varlık anlayışları vardır. Kendinizi en inanılmaz, en şaşırtıcı gizemlere hazır kılacak kadar esnek olmalısınız. Bu esnekliği kazandığınızda biz ortaya çıkacağız.
Evrensel sevgi, huzur ve barışı kazanmak için yapacağınız çalışmalardaki başarınıza göre en uygun zamanda açıkça ortaya çıkacağız. Daha önce açıkça ortaya çıkarsak, bu karşılaşmaya henüz hazır olmadığınızdan, doğal evriminize ve özgür iradenize müdahale etmiş oluruz.
Siz hazır olduğunuzda evrende yalnız olmadığınızı tüm insanlığa göstereceğiz. O zaman evrensel bir paylaşma ve dayanışma dönemi başlayacak.
İNSANLIKLA TEMAS KURUYORYOR MUSUNUZ? KİMLERLE?
İnsanlıkla temaslarımız tarih boyunca sürdü. Bugün de sürüyor.
Bu temasları, insanlık tarihi boyunca, bizimle ilişki kurabilecek özellikteki az sayıda insanla gerçekleştirdik ve gerçekleştiriyoruz.
Bu temasları birkaç yolla yapıyoruz. Bunlardan biri, telepatik iletişimdir. Bu iletişimi kurduğumuz binlerce insanla görüşmelerimiz sürüyor.
Diğer bir yöntem doğrudan temastır. Dünya gezegenindeki birçok varlıkla bu yolla görüşüyoruz. Onlarla dünya gezegeninde birebir görüştüğümüz gibi, uzay gemilerimize alıp seyahatler yapıyor ve bazı bilgiler aktarıyoruz.
Bir başka yöntem de, sizin rüya diye algıladığınız, astral (enerji) bedeninizle yaptığımız görüşmelerdir.O yüzden binlerce insan rüyalarında bizi ve gemilerimizi görüyor, gemilerimizde seyahat ediyor ve bilgi paylaşıyor.
Amacımız, dünya insanlığını dünya dışı zeki yaşam gerçeğine giderek yakınlaştırmaktır. Bu yüzden birçok insan kardeşimizle yaptığımız görüşmelerde, kendimizi size tanıtmaya çalışıyoruz. Onlar da size deneyimlerini ve aldıkları bilgileri aktarıyorlar. Bu yolla giderek insanlığın bilinci yükseliyor.
Her dil, din ve etnik gruptan insanlarla temas kurabiliyoruz. Biz sadece insanlığı görüyoruz. Bize göre siz de, biz de Tanrı’nın kullarıyız. Hiçbirinizi ayırmıyoruz.
İnsanlığın ve evrenin en yüksek hayrı için çalışma yapan herkesle çalışmaya hazırız.
Hemen her ülkede, telepatik yolla, rüyalar yoluyla ve doğrudan görüşme yoluyla temasta olduğumuz binlerce insan var. Tüm insanlık bizi tanıyıncaya kadar ve evrensel bir tanışma ve anlaşma dönemi gelinceye kadar, bu temaslarımız sürecek.
NASIL GELİYORSUNUZ?
Evrenin çeşitli yerlerinden dünyaya gelen varlıklar birçoktur. Bu varlıkların bilgi ve teknoloji düzeyleri çok zengin ve çeşitlidir.
Dünyaya, farklı uygarlıklar, kendi farklı bilgi ve teknolojik imkanları ile geliyorlar. Evrendeki zeki hayat o kadar şaşırtıcı örnekler gösterir ki, bunları hemen kavramak kolay değildir.
Bazı varlıklar ışık hızından çok daha hızlı gidebilen uzay araçları ile buraya kadar gelirler.
Bazıları, kendi uzay-zamanlarından sıçrama yaparak sizin uzay-zaman parçanıza giriş yaparlar ve sizin uzay-zamanınızda birden ortaya çıkarlar.
Bazı varlıklar sizinle aynı boyutta yaşamazlar. Onlar titreşimsel yapısı çok farklı bir başka boyutun içindedir. Ama gelişmiş varlıklar oldukları için bizim boyutumuza titreşimlerini düşürerek odaklanabilirler ve bu boyutta ortaya çıkabilirler.
Bazı varlıkların Dünyaya gelebilmek için uzay araçlarına ihtiyacı varken bazı türlerin buna ihtiyacı yoktur.
Bazı türler, Dünyaya hiç gelmeden kendi gezegenlerinden ya da boyutlarından iletişimi kurup sürdürürler.
Bazı varlıklar, sadece bilimsel olarak değil, ruhsal olarak da o kadar gelişmiştir ki, onlar maddeye tamamen hakim olmuş gibidirler. Dünyaya gelmek onlar için bir an’da gerçekleşebilir.
Özetle evrendeki diğer uygarlıklar, dünyaya, bilimsel ve ruhsal gelişmişliklerine bağlı olarak, birçok değişik yolla gelmektedir.
TANRI İNANCINIZ VAR MI?
Elbette Tanrı inancımız var. Tüm evreni yaratan o kudret hepimizin içinde ve onun gücü tüm evreni kaplıyor.
Evrendeki sayısız uygarlık, o kudretin varlığını açıkça anladıktan ve yüreğinde hissettikten sonra gelişmeye başladı.
Sizler de Tanrıyı yüreğinizde hissetmelisiniz. Uzun zamandır tek yönlü olarak gelişiyorsunuz. Sadece bilimsel gelişme yetmez. Ruhsal olarak da gelişmelisiniz.
Bizim sizlerle temaslarımızda anlatmaya çalıştığımız en büyük gerçek budur. Tanrı bir gruba ya da bir gezegene ait değildir. O, tüm evrenin ve evrendeki tüm varlıkların yaratıcısıdır.
O hepimizin içindedir. Bizim bir parçamızdır. Ve o evrenin sonsuzluğunu kaplar. Onu hissettikçe, anladıkça daha da gelişiriz, büyürüz. Tanrının evreninde sonsuzluk yolcuları oluruz.
Tanrı bilincinizin artması gerekiyor. Çünkü biz tanrı bilinciyle yaşıyoruz.
Tanrı hakkındaki anlayışınızı geliştirin. Bir üstadınızın dediği gibi, insanın gelişmişliği tanrı hakkındaki anlayışıyla ölçülür.
Tanrı bildiğimiz ve bilemediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz her şeydir. Tanrı içimizdedir. Biz onun bir parçasıyız. Tüm evren ve sonsuzluk onun bir parçasıdır. Ama yine de o tüm bunlardan sonsuzca daha fazladır.
Tanrı hakkındaki anlayışınız genişletin. O zaman bizi daha çabuk kabul edeceksiniz ve buluşmamız hızlanacak.
HÜKÜMETLERİN ELİNDE EVRENDE ZEKİ HAYATA DAİR KANITLAR VAR MI?
Evet. Birçok devletin ilgili birimlerinde, dünya dışı zeki yaşamın kanıtı bilgi ve bulgu vardır. Bu kanıtlar sadece bugüne ait değil, tarihiniz boyunca var olan bilgi ve bulgulardan oluşmaktadır.
İnsanlık, dünya dışı zeki yaşamla ilgili kesin kanıtların olduğunu hükümetlerinden duymak istiyor. İnsanlık bunu kaldıracak kadar gelişmiştir.
Yönetimleriniz, bu bilginin tüm sosyal düzeni sarsacağını ve hakim anlayışların etkisinin ortadan kalkacağını ve bir kaos döneminin olabileceğini düşünüyorlar.
Fakat böyle evrensel bir gerçek ilelebet saklanamaz. Biz varız ve hep var olacağız. Sizlerle temasımız artan derinlikle sürecek. Yönetimlerinizin elindeki bilgi ve bulguları halklarıyla paylaşmaları, evrende zeki hayat konusunda büyük bir ilgi ve heyecan patlaması yaratacak. Bu doğrudur. Fakat bu kaosu değil, insanlık ortak değerlerinin hızla bir araya getirileceği, yerel değerlerin hızla yerini evrensel değerlere bırakacağı bir dönemi hızlandıracaktır.
Bu dönem öyle ya da böyle zaten sürmektedir. Yönetimleriniz, ellerindeki bilgi ve bulguyu paylaşarak bu sürece büyük hız kazandırabilirler.
Bunu hep söyledik, yine söylüyoruz. Elinizdeki bilgi ve bulguları halkınızla paylaşın. Korkmayın. O bilgi ve bulguları sizin için ulaşılır hale biz koyduk. İnsanlıkla paylaşın diye, burada olduğumuzu, yakında buluşmanın gerçekleşeceğini bilsinler diye.
Bu sorumluluğu tekrar hatırlatıyoruz. Bilgi paylaşılmak içindir. Biz evrensel bilgileri paylaşmaya geliyoruz. Siz de elinizdeki tüm bilgiyi halkınızla paylaşın ve emin olun ki insanlık hazırdır.
MADEM GELİŞMİŞ TEKNOLOJİLERİNİZ VAR, NEDEN DÜNYADAKİ SORUNLARI ÇÖZMÜYORSUNUZ?
Çünkü Evrende “özgür irade yasası” var.
Evrendeki tüm yaşamlar bu yasaya uymak zorundadır. Biz, gezegeninizin ve insanlığın doğal gelişimine müdahale edemeyiz.
Eğer insanlık olarak, dünyadışı zeki yaşamla tanışmayı, yardımlaşma ve dayanışma içinde olmayı isterseniz ve buna çaba gösterirseniz, biz yanınızda olacağız.. Ve aslında tarih boyunca birçok kez bunu yaptık. Halen de, sizin farkedemediğiniz düzeyde bu kısmi yardımlarımız sürüyor.
Tüm varlıklar seçtiğini yaşar, niyetine aldığını yaratır. Sizlerde insanlık olarak kendi seçimlerinizin sonuçlarını yaşıyorsunuz. Bunu değiştirmekte sadece sizin elinizde.
Seçimlerinizi, tüm dünyayı, tüm insanlığı, tüm evreni dikkate alacak kadar genişlettiğinizde, biz size yardım etmek için, paylaşma ve dayanışma için
orada olacağız.
Dev asteroit Dünya'nın yanından geçecek.
Nasa Erkan Zengin bildiriminden sonra bir açıklama yaptı.:)
NASA, büyük bir asteroidin 26 Ocak'ta güvenli bir şekilde Dünya'nın yanından geçeceğini açıkladı. Kozmik olay, 2027'ye kadar yaşanacak en yakın asteroid teması olacak.
NASA, 2004 BL86 adı verilen asteroidin 26 Ocak günü Dünya'nın 1.2 milyon kilometre yakınından geçeceğini açıkladı. 549 metre çapındaki dev asteroit, Ay ile Dünya arasındaki mesafenin üç katı uzaklıkta, hiçbir tehdit oluşturmadan yanımızdan geçecek.
NASA, 2004 BL86'nın bir sonraki ziyaretini daha uzak bir mesafeden 200 yıl sonra gerçekleştireceğini belirtti. Bir sonraki en yakın temas ise 2027 yılında yaşanacak. Dünya'yı bu sefer 2004 BL86 ile neredeyse aynı büyüklükteki 1999 AN10 asteroidi ziyaret edecek.
NASA Dünya'ya Yakın Nesne Progrmı'nda yer alan Don Yeomans, Space.com'a yaptığı açıklamada, "2004 BL86 Dünya'ya bir tehdit oluşturmasa da oldukça büyük bir asteroit. Böylece gözlem yapabilmemiz için önemli bir fırsat sunacak" ifadesini kullandı.
'Mikrodalga analizi'
Dev asteroit, California'daki Derin Uzay Ağı antenleri ve Porto Riko'daki Arecibo Gözlemevi tarafından takip edilecek. Asteroide gönderilecek mikrodalga sinyalleri, Dünya'ya geri dönerek gök cisminin konumu, hızı ve büyüklüğü hakkında bilgi sunacak. Dahası, asteroidin üç boyutlu şekli, dönüş hızı ve iç yapısı bile anlaşılabilecek.
Gök taşlarından gelen yansımalarla elde edilen sonogram bilgileri, bugüne kadar yaklaşık 200 asteroidin analiz edilmesinde kullanıldı.
NASA Jet İtiş Gücü Laboratuvarı'ndan Lance Benner, 'asteroid hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediklerini, bu yüzden geçişin oldukça heyecan verici olacağını' söyledi.
2004 BL86, 2004 yılında New Mexico eyaletindeki 1 metrelik LINEAR teleskobuyla tespit edildi.
5 km çapında bir göktaşının dünyaya çarpması durumunda olası etkilerini anlatan güzel bir çalışma.
0epbOdlV5VQ#t=82
Dinozorları yok eden bir meteor değildi'
ABD bilim insanları, 65 milyon yıl önce Dünya’ya çarparak dinozorların neslinin tükenmesine neden olduğuna inanılan meteorun, aslında bir kuyrukluyıldız olduğunu öne sürdü.
Dinozorları yeryüzünden silen gök cismi, uzun yıllar kabul edildiği gibi bir meteor değil ama bir kuyruklu yıldız olabilir. ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Dartmouth Yüksekokulu’nda görev yapan araştırmacılar, Meksika’nın Yucatan yarımadasındaki 180 km genişliğinde Chicxulub kraterinin sanılandan daha küçük ve hızlı bir cisim tarafından oluştuğunu belirtti.
Elde ettikleri sonuçları 44’üncüsü düzenlenen Ay ve Gezegen Bilimleri Konferansı’nda açıklayan araştırma ekibinin başındaki Jason Moore, BBC News’a yaptığı açıklamada, “Amacımız Yukatan yarımadasındaki kratere neden olan cismi çok daha iyi tanımlayabilmek” dedi.
Bilim insanları, krterin bulunduğu bölgede iridyum içeriği doğal oluşum hızının ortaya koyacağından çok daha fazla miktarda iridyum taşlar bulmuş ve kraterin Dünya dışından gelen bir meteorun etkisiyle oluştuğuna karar kılmıştı.
HESAPLAR DOĞRU DEĞİL
Moore ve ekibi, araştırmalarının ilk kısmında, Chicxulub kraterinde yer aldığına inanılan yüksek orandaki iridyum verilerini yanlış olduğunu ortaya koydu. Dünya dışından gelen cisimlerin neden olduğu bir diğer element olan osmiyumu ele alan araştırmacılar, yaptıkları karşılaştırma sonucunda 65 milyon yıl önce yaşanan çarpışmanın geride sanıldığından daha az enkaz bıraktığını tespit etti.
Yeniden yapılan iridyum hesaplamaları, Dünya’ya daha küçük bir cismin çarptığına işaret etti. Ardından, elde edilen ilk bulgularla, Chicxulub kraterinin fiziksel özelliklerinin ne kadar uyumlu olduğuna bakıldı.
Moore ve ekibi, 180 km genişliğinde bir krater ortaya çıkaran kozmik cismin, oldukça büyük bir sürate sahip olması gerektiğini ele alarak, meteor teorisine kıyasla, bir kuyruklu yıldızın dev kratere daha uygun olduğunu gördü.
BBC News’a konuşan Moore, “Tespit ettiğimiz iridyum ve osmiyum miktarı için 5 km genişliğinde bir asteroite ihtiyacınız var. Ancak 5 metre genişliğindeki bir asteroit 200 km çapında bir krater açamaz” dedi.
MİLYONLARCA YIL ÖTEDEN GELMİŞ OLABİLİR
Moore, elde ettikleri bulgulara değinerek, “Meteordan daha küçük ama dev bir krater oluşturabilecek cismin ne olabileceğini düşündüğümüzde, aklımıza gelen tek aday kuyruklu yıldız oldu” ifadesini kullandı.
Moore’un ekibinde yer alan Profesör Mukul Sharma, “Gökte hangi cismin ne kadar hızlı hareket ettiğine bakarsanız, en hızlı olarak karşınıza çıkanlar kuyruklu yıldızlar” ifadesini kullandı.
Kuyruklu yıldızlar, Güneş’in etrafında rastgele bir yörünge izleyen, kum, taş ve buz parçalarından oluşan ve çok hızlı hareket eden gök cisimleri olarak biliniyor. Kuyruklu yıldızların oluşması yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca yıl sürebiliyor.
65 milyon yıl önce yaşanan çarpışmanın, dinozorlarla beraber Dünya’daki canlı türlerinin yüzde 70’ini yok ettiği düşünülüyor. Çarpmanın ardından çok şiddetli deprem, yangın ve tsunamilerin oluştuğu, atmosfere saçılan toz ve gazların sıcaklığı artırdığı düşünülüyor.
METEOR İHTİMALİ HALA GEÇERLİ
Moore ve ekibinin yaptığı araştırmayı BBC News’e değerlendiren Londra Imperial College akademisyeni Dr. Gareth Collins, çalışmanın ‘iyi düşünülmüş olduğunu’ belirtti.
Gareth, “Jeokimya’dan yola çıkarak kratere neden olan cismin büyüklüğünü tespit edebileceğimizi sanmıyorum... Jeokimya size cismin kalıntılarının küresel olarak nasıl dağıldığını belirtse de, büyüklüğünü vermez” dedi.
Gareth, “Araştırmacılar, çarpan gök cisminin yüzde 75’inin küresel olarak yayıldığını belirtmiş ve küçük bir cisim olduğu sonucuna varmış. Ancak bu oran yüzde 20’den bile düşük olabilir” ifadesini kullandı.
Bu durum meteor olasılığına kapı aralarken, Moore ve ekibi bu bulguyu kabul ettiklerini, ancak Chicxulub kraterindeki kütle kaybının yüzde 11-25 arası olduğunu belirtti.
Galaksimizi ne zaman terketmeliyiz?
Samanyolu Galaksisinde sıradan bir güneş sisteminin içinde yer alan ufacık dünyamızı birgün terketmek zorunda kalacak mıyız ?
Mesafelerin ışık hızı olarak bahsedildiği ve bu hızda hareket etmiş olsak dahi galaksimizin dışına çıkmak için 100 bin ışık yılına ihtiyacımız olduğu gerçeği aslında biraz da köşeye sıkışmışlık hissi yaratıyor. Bizler şimdiye kadar hiç galaksimizin dışına çıkamadık. Henüz öyle bir teknolojimiz yok. Çıkmamız yüzlerce yıl süreceğe benziyor. Onun için hiç samanyolu galaksimizin dışarıdan çekilmiş fotoğrafı yok. Sadece teleskoplardan çektigimiz fotoğrafları birleştirerek neye benzediğini biliyoruz. Sarmal bir yapısı olan ve merkezinde bir karadelik barındıran, yaklaşık 200 milyar yildiza ev sahipliği yapan bir galaksi.
Bize en yakin galaksi, Andromeda galaksisidir, bizim galaksimizden iki kat daha büyük ve çok daha fazla yıldız içermektedir. Sorun ise bu galaksinin saatte bir milyon km lik bir hızla üzerimize doğru gelmesi. Yapılan hesaplamalara göre 3,75 milyar yıl sonra çarpışacağız. O zaman biz ne olacağız?
http://dunyalilar.org/wp-content/uploads/2015/01/image10.jpg
Diğer yandan yapılan araştırmalar göre, yaklaşık 1,75 milyar yıl sonra dünyadaki koşullar insanların yaşamına elverişli olmayacak. Güneş büyüyecek, sıcaklıklar artacak ve okyanuslar buharlaşacak. Koşullar, insan yaşamının sürmesi için imkansız hale gelecek.(Bunun, insan eliyle oluşan iklim değişikliği ya da bir göktaşının çarpması veya nükleer savaş gibi insan yaşamını yok edebilecek ihtimaller dikkate alınmadan verilen süre olduğunu da hatırlatalım). Kısacası biz 1,5 milyar yıl sonrası için kendimize yeni bir ev bulmalıyız. Güneşimizden daha uzak bir gezegene gitmeliyiz. Galaksimizden de 3,75 milyar yıl sonra gidecek şekilde kendimizi planlamalıyız. Yoksa neslimiz yok olacak.
Bu arada ilginç bir dipnot ise, iki galaksinin çarpışması öyle yıldızların birbiri ile çarpışıp, darma duman olması gibi olmuyor. Aklımızın alamayacağı büyüklükler ve mesafeler söz konusu olduğu için, yıldızlar yeni dengeler kuracaklar, çarpışmayacaklar. Nasa`nın süper bilgisayarlarında hazırlanmış simülasyonlarda da görüldüğü gibi çarpışacak yıldız sayısı 100 yıldız civarinda olacak. Ve bu iki galaksinin çarpışması 1 milyar yıl sürecek.
Dünya aslında böyle dönüyor
Geçmiş çağlarda insanlar; insanı, evrenin merkezi olarak kabul eden anlayışlarıyla güneşin ve yıldızların dünyanın etrafında döndüğünü düşünüyorlardı. Kopernik’e kadar da böyle devam etmişti.
Oturduğumuz yerden hissetmemiz ya da görmemiz mümkün değil dünyanın nasıl döndüğünü. Peki bunun için illa uzaya mı çıkmamız gerekli? Eğer odak noktası sabitleştirilmiş bir kamera ile çekim yapar ve bunu yüksek hızda oynatırsanız, atmosferin dışına çıkmadan dünyanın nasıl döndüğüne dair görüntüleri elde edebiliyorsunuz! İşte dünya böyle dönüyor
5G8tAWlK8M4
EVREN HAKKINDA ZİHİN AÇAN BAKIŞ AÇILARI
1. Hayatınız boyunca hiçbir zaman aynı noktada bulunmadınız.
http://img-10.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e22155dff7b87973be70e4.gif
Dünyanın kendi etrafındaki hareketi, Güneş etrafındaki hareketi, Güneş sisteminin ve hatta galaksinin de hareket etmesi sayesinde hiçbir zaman uzayda aynı noktada bulunmadık.
2. Kafamızı kaldırdığımızda gördüğümüze bir bakıma aşağı doğru kozmik bir uçurum diyebiliriz. Bu uçuruma savrulmamızı engelleyen tek şey yer çekimi.
http://i.hizliresim.com/Vl9LZR.png
3. Komşu galaksimiz Andromeda'da bizim galaksimize bakıp acaba orada yaşam var mı diye düşünenler olabilir.
http://img-13.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e2495f5df7b29e4513b7c3.gif
4. Her ne kadar full moon yani dolunay desek de, sonuç olarak Ay'ın yarısını görüyoruz.
http://img-11.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e251a144b6fae84734d521.gif
5. Uzay o kadar büyük ki, belki de tam bu yazıyı okuduğunuz sırada uzayın uzak bir köşesinde galaktik bir savaş yapılıyor ama bunu öğrenmemiz için milyonlarca yıl geçmesi gerek.
http://img-13.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e2521882d5964f424c5717.gif
6. Yaşınız kadar Güneş'in etrafında tur atmışlığınız var.
http://img-10.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e2534c915452e37be14738.gif
7. Her ne kadar günleri saysak da tek bir gün doğumu (veya batımı) var ve milyarlarca yıldır sürüyor.
http://img-11.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e253a182d5964f424c57b1.gif
8. Bize 64 milyon ışık yılı uzakta olan gezegendeki biri Dünya'mıza baksa göreceği şey dinozorlar olur.
http://img-12.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e2547a915452e37be14786.gif
9. Geceleri gördüğümüz birçok yıldız belki yok olmak üzere, belki de çoktan yok oldu. Yani gökyüzüne baktığımızda tek bir ana değil, milyonlarca yılın oluşturduğu bir görüntüye bakıyoruz.
http://img-13.onedio.com/img/719/bound/2r0/54e254de5a276f40484ac1db.gif
Selim Turan
01.03.2015, 18:25
KRAL ARTHUR VE YUVARLAK MASA ŞÖVALYELERİ
Efsanesinin gerçek kaynağı Avrupadan binlerce kilometre uzaklıktaki Uygur topraklarında (Doğu Türkistan) yerin 53 metre altında bu mezarda yatıyor...
Tarihi yapan Türkler, şimdi de tarihi yazıyor!
XunJWMybzdU
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3914
Bahadır Şimşek
06.03.2015, 11:48
8BgPA6N9TUY
Bu nedir? Kurgu mu?
8BgPA6N9TUY
Bu nedir? Kurgu mu?
İnandırıcı gelmedi bana.
Selim Turan
07.03.2015, 15:44
Oktan Keleş'in "Türk Atasını Unutmaz, Unutmadı, Unutmayacak" başlığı ile yayınladığı Kulbak Bilge yazı dizisinin 18. bölümü 3 gün içinde Bir Milyon Kişi tarafından okundu. http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=3914
Dünya tarihi ve özellikle de Türk tarihine ait yeni sırların açıklandığı, yeni bilgilerin ve tefekkür kapılarının açıldığı Kulbak Bilge romanı, her geçen gün daha geniş kitlelere ulaşıyor. Kulbak Bilge'nin 18. Bölümü ise sadece 16 Yıldız'da üç gün içinde bir milyon sayısına ulaştı. Diğer sosyal paylaşım siteleri ile birlikte hesaplandığında milyonlarca kişiye ulaşmış gözüküyor. Bu da demektir ki; Türkler kendi kahramanlarını öğreniyor ve sahip çıkıyor.
Kulbak Bilge'nin 18. Bölümünde Türk Tarihi ile bilinmeyenler ilk defa Oktan Keleş tarafından açıklandı. Fotoğraf ve video görüntüleri ile "TARİH BELGE İLE YAPILIR" diyenlere de güzel bir cevap oldu.
Gazi Paşa'nın; "Türk çocuğu Atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır" sözünün ne kadar anlamlı olduğu bir kere daha ortaya çıktı. Oktan Keleş'in yeni araştırmasında ortaya koyduğu belgelerle Gazi Paşa'nın ne demek istediğini daha iyi anladık.
Tarih Türklerle başlar...
Batı'nın kendine ait sandığı çoğu kahraman/mitoloji/efsane gerçekte Türklerden alınma... Zamanla bunlar ortaya çıkacaktır inşallah...
Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nin aslının Oktan Keleş'in yayınladığı yeni belgelere göre Türklerden çalındığını öğrendik.
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7485.jpg
Kral Arthur, Galganus, Yuvarlak Masa Şövalyeleri yeni yayınlanan belgelere göre Türklerden Batı'ya geçtiği kesin olarak kanıtlandı.
Ve yeni yayınlanan belgelere göre KAYI BOYU tamgasının doğuşuna şahit olduk.
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7469.jpg
TÜRK ATASINI UNUTMAZ belgeseli Kalperenler tarafından tüm Dünyaya yayılmalı. Belgeselimizin İngilizce ve Almanca dillerinde hazırlanan videoları da yakında sitemizde yayınlanacaktır inşallah...
16 Yıldız Sitesi ilk kurulduğundan bu yana bizlere desteklerini esirgemeyen tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz.
Cenab-ı Allah, Oktan Keleş'ten, isimlerini bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm erenler'den razı olsun. Rabbim cümlesinin muradını versin.
Film daha yeni başlıyor...
Erol Elmas
buulkem@gmail.com
Twitter:@emiryildizdan
Zamanda yolculuk mümkün mü?
İngiltere'de Birmingham Üniversitesi'nden bir grup bilim insanı bu sorunun yanıtını arıyor. Ancak araştırmanın düş kırıklığına uğratıcı yanı gizli bir zaman makinesi, ışınlayıcı yapılıyor olmaması. Fakat araştırma kapsamında bazı "büyük fikirler" inceleniyor. Zira, konu zaman olunca, fizik, felsefe ve gerçekliğin niteliği konusunda sorular gündeme geliyor. Projeye, Birmingham Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Nikk Effingham ve fizik felsefesi uzmanı Alastair Wilson öncülük ediyor.
Dr. Effingham, zaman yolculuğu ihtimalinin ölçülemeyecek kadar küçük olduğunu, ama imkansız olmadığını söylüyor. Uluslararası araştırma kapsamında meyve sineklerinin zamanı nasıl algıladığı gibi sorulara yanıt aranıyor. Amaç insanlardaki dejeneratif hastalıklarda önemli bir sorun olan zaman algısı ve zaman dizgesini daha iyi anlamak.
Proje "dede paradoksu" gibi klasik argümanlara eğilecek. Buna göre eğer bir kişi geçmişe giderse, dedesini öldürebilir ve o kişinin doğması imkansız olur. Bu kişiler doğmazsa geçmişe de gidemez ve zaman yolculuğu imkansız hale gelir. Ancak felsefecilerin buna karşı argümanları var. Geçmişe yolculuk edenlerin dedelerini asla öldüremeyeceğini, silahın tutukluk yapması ya da yanlış kişinin vurulması gibi hep bir şeyler olacağını ve zaman çizgisinin devam edeceğini söylüyorlar.
Bir başka teori de zaman yolcusunun yaptığı değişikliklerin, arkalarında bıraktıkları orijinal dünyayı değiştirmek yerine paralel evrende bir olaylar zinciri yaratması. Bu çoklu evren teorisine dayanıyor. Buna göre biz gerçekliğin yalnızca bir versiyonunu yaşıyoruz. Paralel evrenlerde sonsuz sayıda başka olasılıklar söz konusu.
Zaman yolcusunun orijinal zaman çizgisini etkilemeden başka dünyalardaki olayları tetikleyecek değişiklikler yapabileceği belirtiliyor. Bu, farklı olasılıkların farklı sonuçlarına odaklanan Sliding Doors (Rastlantının Böylesi) filminin felsefi versiyonu gibi.
Dr Wilson, zaman yolculuğunu incelemenin fiziğin temel meselelerine yanıt aramanın bir yolu olduğunu söylüyor. Bu, zamanı geçen saatleri ve günleri bir ölçme yolu olarak değil, daha çok uzay gibi bir boyut olarak düşünmek anlamına geliyor.
Dr Wilson, "Bu zaman konsepti için yolculuğa çıkmak, sizi başka yerlere götürecek bir kabinin içine girmek gibi bir şey değil" diyor.
Wilson bunun yerine, fizikçilerin "kapalı zamansı eğri" olarak tanımladığı, bir kişiyi yolculuğa çıkaracak ama olduğu yere getirecek bir portalın mümkün olabileceğini belirtiyor.
BBC Türkçe
Rosetta 'uzayda rüzgar' bilmecesini çözmeye çalışıyor
6,4 milyar kilometre yol yapıp 67P kuyruklu yıldızına ulaşan uzay aracı Rosetta'nın gönderdiği görüntülerde uzayda rüzgarın varlığına işaret eden ipuçları, kafaları karıştırmıştı.
Kuyruklu yıldızın yüzeyinde toz birikintileri sanki rüzgar etkisiyle savrulmuş gibi görünüyor ve havanın olmadığı uzay ortamında rüzgar etkisinin nasıl meydana gelmiş olabileceği bilim insanlarını düşündürüyordu.
Ortaya atılan son teorilerin, kuyruklu yıldızdaki 'rüzgar etkisi'ni açıkladığı düşünülüyor.
Avrupa Uzay Ajansı (ESA) projesi olan Rosetta'nın yöneticilerinden Stefano Mottola kuyruklu yıldız partiküllerinin ısınan kuyruklu yıldızdan çıkan gazların etkisiyle yüzeyden havalandıktan sonra kütle çekimiyle tekrar yüzeye indiği anda rüzgar etkisine benzer bir şekilde toz birikintilerini hareket ettirmiş olabileceğini söyledi.
ABD'nin Teksas eyaletinde düzenlenen bir konferansta konuşan Mottola, kuyruklu yıldız 67P üzerinde 17 farklı noktada 'rüzgar etkisi'ne rastladıklarını, özellikle de kaya eteklerinde rüzgarla itilmiş gibi gözüken toz birikintileri tespit ettiklerini ifade etti.
"Tozlar hep kuzeyden güneye doğru itilmiş gibi gözüküyor. Çok şaşırtıcı" diyen Mottola, yapılan incelemeler sonucunda görüntülerin rüzgar etkisine benzemesine karşın asıl nedenin daha karmaşık olabileceğinin altını çizdi.
Rosetta ekibine göre asıl neden 'sıçramalı düşüş' adını verdikleri partikül etkisi.
Mottola, teorilerini şu şekilde özetledi:
"Partiküllerin kuyruklu yıldız zeminine düşerek tozu kaldırdığı ihtimali üzerinde duruyoruz. Partiküllerin kütle etkisi rüzgar olmadan da toz sıçramalarına yol açabilir."
Philae'ye ne oldu?
Rosetta uzay aracı Kasım 2014'te 67P kuyruklu yıldızına ulaşmış ve aracın taşıdığı Philae modülü kuyruklu yıldız zeminine indirilmişti.
Ancak modül bir tepeciğin arkasında kaldığından, pillerini şarj etmek için ihtiyaç duyduğu güneş ışınlarını göremez hale gelmiş ve bir süre sonra modülden haber alınamaz hale gelmişti.
Ancak modülü fırlatan Rosetta uzay aracı hâlâ kuyruklu yıldızın yörüngesinde hareket etmeye devam ediyor ve Rosetta ekibine yeni bilgiler gönderiyor.
Kuyruklu yıldız güneşe yaklaştıkça Philae'nin de pillerini şarj edecek güneş ışınlarına ulaşabileceği tahmin ediliyor.
Bir gün, yalnızca bir gün verseler bana.
Evreni biraz gezsem.
Bir gün, yalnızca bir gün verseler bana.
Evreni biraz gezsem.
Mert Oğuzlu61
18.03.2015, 23:30
uzayın derinliklerindeyiz.. görevimiz; x gezegenini araştırmaya giden ama son 48 saattir kendilerinden haber alınamayan xxx uzay gemisi mürettebatına ulaşmak yani o lanet olası xxx uzay gemisini bulmak.
10 kişilik ekip, kaldırdık gemiyi gidiyoruz. bende bu ekipte görevli bir elemanım.. gemiyi buluyoruz, yanına yaklaşıyoruz. sonra gemiyi araştırmak üzere 4 kişilik bir keşif ekibi hazırlanıyor, kasklarında kamerayla dışarı çıkıp xxx gemisinden içeri giriyor. bende bu ekipteyim. görünürde ters giden bir şey yok. daha hızlı araştırma için ikişer gruplar halinde ayrılıyorlar.
mert: ne yani başka işimiz mi yok bunların peşine düştük, içip içip sızmışlardır.
kaptan ashley: lütfen sızlanmayı bırakır mısın mert, TS den bir süreliğine kurtulmak istiyordun. sana bu fırsatı sunduk işte. kontratın gereği 2 yıl bu işi yapacaksın, alışsan iyi olur. (espiri yapıyor gülüyor felan)
komik zenci bob: lanet uzay aracında umarım güzel kadınlar vardır yoksa gerçekten buraya geldiğime pişman olacağım dostum. aa lanet olsun bu kokuda ne ?
hırçın karakter steven: kontratımda böyle maddeler yoktu, bu aptal işi yapmak için para almıyorum tamam mı ne işimiz var burada ? hey, bu kokuda... OMGGG !!!!!! NOOOOO !!!! ..................
komik zenci bob: aman tanrım bu da ne, lanet olsun çıkın dışarı, dışarııııııı aaaaaaa ............
kaptan ashley: orada neler oluyor ? hey, bob ? steven ??? mert kötü giden bir şeyler var.
mert: canları cehenneme, manzara ne kadar güzel öyle değil mi ? tıpkı senin gibi. (güzel kaptana yavşıyor felan ama alienler dan habersiz tabi)
işşşteeeee bunu yaşamak için herrrrr şeyimi verirdim yaw...... çok mu psikopatım ? :D:D:D
Bir gün, yalnızca bir gün verseler bana.
Evreni biraz gezsem.
Bir gün evreni dolaşmak için yeterli olmayacaktır:)
Işık hızına erişirseniz güneş sistemininde bayağı yol alabilirsiniz ancak evren için maddeden farklı bir boyuta geçmeniz gerekecek:)
YARIN GÜNEŞ TUTULMASI YAŞANACAK
Astronomlar ve gökyüzü fotoğrafçıları büyük bir heyecanla 20 Mart Cuma gününün gelmesini bekliyor. Zira o gün uzun yıllar sonra ilk kez tam Güneş tutulması yaşanacak ve akabinde de Dolunay’ın Dünya (http://www.radikal.com.tr/dunya) ’ya hayli yaklaştığı ve ‘Süper Ay’ denilen olay gerçekleşecek. Ancak hepsi bu kadarla kalmıyor. O gün aynı zamanda Kuzey Yarımküre’de baharın başlangıcını müjdeleyen ekinoksun da başlangıcına denk geliyor.
Aslında bu 3 olayın birbiriyle direkt olarak alakası yok. ancak her birinin yaşanması zaten başlı başına ilgi çekici. Bu yüzden de 20 Mart Cuma günü (ve gecesi) gözlerimizi göğe dikmemiz için yeterince sebep var.
EGE Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdar Evren, 20 Mart’ta yaşanacak güneş tutulmasını izlekmek isteyen İzmir (http://www.milliyet.com.tr/izmir/)lileri Havagazı Fabrikası’na davet etti, güneşe çıplak gözle bakılmaması için de uyardı.
HAVA UYGUN OLURSA HER YERDEN GÖRÜLEBİLECEK
20 Mart Cuma günü yaşanacak "Güneş Tutulması" hava koşulları uygun olduğu takdirde, Türkiye’nin her yerinden izlenebilecek. İzmir için tutulma 10.48’de başlayacak ve 12.55’de bitecek.
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdar Evren; "Tutulma aslında Norveç (http://www.milliyet.com.tr/norvec/)’in açıklarındaki adalarda ’Tam Tutulma’ olarak gözlenecek. Avrupa (http://www.milliyet.com.tr/avrupa/)’nın güneyine doğru indikçe tutulma, parçalı tutulmaya dönüşecek. Bu yüzden ülkemizden de ancak yüzde 40’ı kapanacak şekilde gözlenebilecek" dedi.
NASIL BAKABİLİRSİNİZ?
Tutulma ortası, yani Güneş’in en fazla kapanacağı an 11.51’de olacağını söyleyen Prof. Dr. Evren; Güneş’in bunun da güneşin yüzde 40’ının kapanması şeklinde yaşanacağını anlattı. Prof. Dr. Evren, "Tutulmayı gözlemek için İzmir’deki meraklıları İzmir Büyükşehir Belediyesi, Tarihi Havagazı Fabrikası’na bekliyoruz. 20 Mart Cuma günü saat 10.00-13.00 arası yapacağımız gözlem etkinliğinde, güneş filtreli teleskoplarla gözlem, söyleşiler, bilgi posterleri ve basit deneylerle tutulmayı canlı olarak aktaracağız. Eğer bulunduğunuz şehirde bir etkinliğe katılamazsanız ve çıplak gözle, çok çok kısa süreli bakacaksanız, koyu bir röntgen filmi veya koyu bir isli camla görme şansınız var. Ama bu bakış bir-iki saniyeden fazla olmamalı. Yoksa gözünüz büyük hasar görür" dedi.
TÜRKİYE’DE HİLAL GÖRÜNÜMLÜ OLACAK
Ay’ın Güneş ve Dünya arasına girerek açısal büyüklüğüyle Güneş’i örtmesiyle oluşacak tutulmaya ilişkin bilgi veren TÜBİTAK (http://www.milliyet.com.tr/tubitak/) Ulusal Gözlemevi (TUG) Müdürü Prof. Dr. Halil Kırbıyık, "20 Mart’taki tutulmayı Türkiye’den tam göremeyeceğiz. Avrupa’nın kuzey bölgelerinde tam tutulma görülebilecek. Tam tutulmayı Türkiye’de 1999 ve 2006’da izlemiştik. Türkiye’den kısmi görünecek, bir hilal gibi" dedi.
09.40’TA BAŞLAYACAK
20 Mart Cuma günü yaşanacak tam güneş tutulmasının saat 09.40:48’de başlayacağını belirten TUG’da görev yapan İstanbul (http://www.milliyet.com.tr/istanbul/) Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’nden Dr. Hasan Esenoğlu, tutulmanın saat 11.09’da gölge konisinin güney kenarından başlayacağını, saat 11.12’de de merkezi tutulmanın başlayacağını açıkladı. Saat 11.16’da gölge konisinin kuzey kenarında başlayacak tutulmanın saat 12.14’te sona ereceğini belirten Dr. Esenoğlu, saat 12.17’de tutulma ortası, saat 12.18’de merkezi tutulma sonu, saat 12.21’de gölge konisinin güney kenarında tutulma sonu ve saat 13.50’de de tutulma bitişi olarak gerçekleşeceğini kaydetti.
EN İYİ GÖZLENECEK YERLER
Dr. Esenoğlu, Güneş’in 21 Mart saat 00.45’te gece ve gündüz sürelerinin yaklaşık eşitlendiği ve ’İlkbahar Gündönümü’ olarak anılan sanal noktada bulunacağını söyledi. 20 Mart’ta gece gündüze eşitken güneşin tutulacağını kaydeden Dr. Esenoğlu, tam tutulmanın dünyada en iyi Grönland (http://www.milliyet.com.tr/gronland/), İzlanda (http://www.milliyet.com.tr/izlanda/), Kuzey Avrupa, Kuzeybatı Asya’da izlenebileceğini kaydetti.
Güneş tutulmasıyla ilgili batıl inançlar
20 Mart 2015. Çoğu insan için korkutucu bir günün tarihi. Bir çok kişinin doğal afetler, patlamalar ya da terör saldırıları beklediği bu tarihte en fazla ‘deprem’ ihtimali üzerinde konuşuluyor. Uzmanlar, güneş tutulması ile deprem arasında bir ilişki bulunmadığını belirtse de deprem korkusu olanlar bunu pek dikkate almıyor.
http://img.hurriyet.com.tr/_np/8813/28388813.jpg
İnsanların korkularında kısa hafızalarının etkisi olduğu kadar ‘genetik’ hafızaların da önemli bir yeri var. Yakın tarihte gerçekleşen deprem, güneş tutulmasıyla ilgili korkuları tetiklese de, Anadolu topraklarında güneş tutulması her daim korkulan bir gökyüzü olayı olmuş. Elbette sadece Anadolu’nun değil, dünya üzerinde bulunan pek çok topluluk karanlık çağlardan gelen batıl inançların da etkisiyle güneş tutulmasından ölesiye korkmuş.
Güneş tutulmasıyla ilgili batıl inançlar sadece depremle sınırlı kalmıyor. Anadolu’nun bazı bölgelerinde Güneş tutulmasının uğursuzluğa işaret olduğunun ve 'kötü şeyler' olacağı beklentisi sık görülüyor. Güneş tutulduğunda davul çalmanın ya da gürültü yapmanın kötülükleri uzak tuttuğuna inanılıyor.
http://img.hurriyet.com.tr/_np/0826/28370826.jpg (http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/28476376.asp)
Tuva Türkleri’ne göre parlayan Güneş’in gündüz vakti karanlığa gömülmesinin sebebi Güneş’in bir ejderha tarafından yutulmasıydı. Bu yüzden, Güneş tutulması sırasında olabildiğince gürültü yapılıyordu. Böylece Güneş’i yutan ejderha korkup kaçacaktı.
http://img.hurriyet.com.tr/_np/8508/28388508.jpg
Eski Yunan inançlarında, güneş tutulması kızgın tanrıların öfkesinin belirtisiydi. Güneş tutulmasından sonra türlü doğal afet ve felaketler le cezalandırılacaklarına inanıyorlardı.
Eskimo kültürünün Güneş tutulması inancı da oldukça ilginç… Eskimolara göre kardeş olan Güneş ve Ay birbirleriyle kavga ederler. Kavgadan sonra kaçan Güneş, kardeş Ay tarafından yakalanır ve böylece Güneş tutulması meydana gelir.
http://img.hurriyet.com.tr/_np/8507/28388507.jpg
Hindistan (http://www.hurriyet.com.tr/index/Hindistan)’ın da en büyük batıl inançlardan biri Güneş tutulması… Güneş tutulmasının gerçekleştiği vakitlerde tek bir insanın bile kalmadığı Hindistan sokakları, ancak tutulma sona erdiğinde normale dönüyor. Çünkü Hindular, tutulma sırasındaki Güneş ışınlarının zehirli olduğuna inanıyor. Hinduların bu inançları günümüzde de devam etmekte…
Bazı Avrupa ülkelerinde halen inanılan batıl inançlar yüzünden Güneş tutulması sırasında hamile kadınlar ve küçük çocuklar eve kapanıyor. İtalya (http://www.hurriyet.com.tr/index/İtalya) ise güneş tutulmasını farklı yorumlayanlardan… İtalya’da tutulma sırasında dikilen çiçeklerin diğer çiçeklere kıyasla tüm yıl boyunca parlak renkte olacağına inanılıyor.
Bir gün evreni dolaşmak için yeterli olmayacaktır:)
Işık hızına erişirseniz güneş sistemininde bayağı yol alabilirsiniz ancak evren için maddeden farklı bir boyuta geçmeniz gerekecek:)
Yeterlidir yeterli. Her yeri dolaşmam. Uzayda 1 gün dünyada yıllara denk gelecektir.
Genç genç geri dönerim:)
O boyuta geçtiğimi hayal ediyorum. Geçmesemde olur bir kaç hafta gezsem yeter o zaman.
Hayallerimiz de ölmedi ya.
:)
Zaten güneş tutulmasını izleyemeyeceğim deli oluyorum.
Hava kapalı:mad:
Yeterlidir yeterli. Her yeri dolaşmam. Uzayda 1 gün dünyada yıllara denk gelecektir.
Genç genç geri dönerim:)
O boyuta geçtiğimi hayal ediyorum. Geçmesemde olur bir kaç hafta gezsem yeter o zaman.
Hayallerimiz de ölmedi ya.
:)
Zaten güneş tutulmasını izleyemeyeceğim deli oluyorum.
Hava kapalı:mad:
Doğrudur hayallerin bir sınırı yok. :) Uzay merakı olan her insanın uzaya seyahat etmek, dünyayı dışardan görmek gibi hayalleri vardır. İnsana çok farklı duygular yaşatabilecek , yaşama daha farklı açılardan bakmamızı sağlayacak şeyler bunlar.
Hatta daha ilerisi diğer yıldızlara ve onlara bağlı gezegenlere gidebilmek , orada neler olduğunu görebilmek, anlayabilmek. Tüm samanyolu galaksisini keşfetmek ve oradan da diğer milyarlarca galaksilere gidebilmek. Tüm bunların şu an da var olduğunu biliyoruz ancak onlar hakkında bildiklerimiz çok sınırlı, nerdeyse daha hiçbir şey bilmiyoruz. Şu anda varlığını tesbit edemediğimiz bir çok şeyi gelecekte tesbit edebileceğiz belki ama hiçbir zaman tam çözümleme, sonsuz bilgiye ulaşabileceğimizi sanmıyorum.Her zaman bir sınırla karşılaşacağız. Çünkü yazılımımız bu şekilde belli sınırları asla aşamayacağız.
Bu arada yarın yurt genelinde yağışlı bir hava görüntüsü var. Sanırım sağlıklı bir şekilde bu tutulmayı izleyemeyeceğiz.
Önce ay yörüngesi ile Tutulum çemberi kesişecek yarın. Akşam da Tutulum çemberi gök eşleği ile kesişecek. Ve nihayet bahar geliyor.
Bakalım bu hareketlerin enerjisi bize nasıl yansır.
Çocukluğumdan beri bu hayallerle büyüdüm.
Hep uzay araçları çizerdim. Uzaylı oyuncaklar alırdım:)
Üç ufom vardı gece yanıyorlardı. Astronot görünümlüydüler. Evrenin keşfi mükemmel bir olay. Biraz bile anlayabilmek müthiş.
Maalesef mekiğe atlayıp gitme şansımız olmadığından uzun yıllardır gökyüzü gozlemi ile kendimi avutuyorum. Yıldızlarla tanışmak bence çok güzel. Gezegenler keza. Ölmeden bir uzay seyahati nasip olmaz sanırım.
Doğrudur hayallerin bir sınırı yok. :) Uzay merakı olan her insanın uzaya seyahat etmek, dünyayı dışardan görmek gibi hayalleri vardır. İnsana çok farklı duygular yaşatabilecek , yaşama daha farklı açılardan bakmamızı sağlayacak şeyler bunlar.
Hatta daha ilerisi diğer yıldızlara ve onlara bağlı gezegenlere gidebilmek , orada neler olduğunu görebilmek, anlayabilmek. Tüm samanyolu galaksisini keşfetmek ve oradan da diğer milyarlarca galaksilere gidebilmek. Tüm bunların şu an da var olduğunu biliyoruz ancak onlar hakkında bildiklerimiz çok sınırlı, nerdeyse daha hiçbir şey bilmiyoruz. Şu anda varlığını tesbit edemediğimiz bir çok şeyi gelecekte tesbit edebileceğiz belki ama hiçbir zaman tam çözümleme, sonsuz bilgiye ulaşabileceğimizi sanmıyorum.Her zaman bir sınırla karşılaşacağız. Çünkü yazılımımız bu şekilde belli sınırları asla aşamayacağız.
Bu arada yarın yurt genelinde yağışlı bir hava görüntüsü var. Sanırım sağlıklı bir şekilde bu tutulmayı izleyemeyeceğiz.
2018 ve daha sonraki yıllar uzaya son teknoloji ürünü teleskoplar yöneltilecek ve muhtemelen yeni evrenler keşfedilecek sonra daha birini gezemeden başımıza diğerleri çıktı diye hayıflanacağız :)
GÖKTAŞI YARIN DÜNYAYI TEĞET GEÇECEK
Dünya (http://www.haber7.com/etiket/d%C3%BCnya)'nın ekseninden sık sık küçük çapta göktaşları geçiyor. Cuma günü ise ancak beş bin yılda bir görülen bin metre çapında ve 13 milyon tonunda TNT patlayıcı gücündeki YB35 adlı asteroit, astronomik ölçeklerde Dünya'yı sıyırarak geçecek.
YB35, büyük bir ülkeyi yok etmeye sahip bir göktaşının bilimsel adıdır. Amerika havacılık ve uzay (http://www.haber7.com/etiket/uzay) dairesi NASA açıklamasına göre; Dünya, cuma günü beş bin yılda bir gerçekleşen bir doğa olayına tanıklık edecek.
Yaklaşık bin metre çapında ve 13 milyon ton TNT patlayıcı gücüne sahip goktaşının , Dünya'ya 4,5 milyon kilometre yakınından geçmesi bekleniyor.
Küçük çapta göktaşları Dünya'nın etrafında sık sık geçişler yapıyor. Ancak saatte 37 bin kilometre hızla hareket eden YB35 boyutundaki Asteroit'ler dünyaya yaklaşık 5 bin yılda bir bu kadar yaklaşıyor.
YB35 'in büyük bir ülkeyi yok edecek güce sahip olduğunu belirten astronomlar, bu çapta bir göktaşının Dünya'ya çarpması halinde deprem, tsunami ve iklim değişikliğine yol açabileceği belirtiliyor.
Stephen Hawking'in Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Piyasada kitabın İngilizce ve Türkçe baskıları bulunmaktadır.
Nasa denilen ve hiç güvenmediğim bir kurumun, yıllardan beri milyar dolarlar harcayarak yapmış olduğu bunca çalışmanın kamuoyuna yansıtıldığı şekilde elle tutulur çok büyük bir ilerleme kaydetmemesine rağmen(kastım su, yeni yaşam alanı, canlı türleri vs) halen daha devam etmesi ilginçtir.
Veya çok önemli birşey keşfedildi ama çıkarları ve kendi hakimiyet alanında kalmasını istediklerinden açıklanmıyor.
Yoksa bu kadar akla hayale gelmeyecek paraların ve araştırmaların yapılması bana tuhaf geliyor.
Kanıtım yok sadece bir fikir olarak eğer ilk görüşüm gibiyse durum, bence bu kurumun işlevi, amacı ve hedefi farklı. Ama ne onu henüz bilmiyoruz.
Sefer A.
27.03.2015, 04:52
Nasa denilen ve hiç güvenmediğim bir kurumun, yıllardan beri milyar dolarlar harcayarak yapmış olduğu bunca çalışmanın kamuoyuna yansıtıldığı şekilde elle tutulur çok büyük bir ilerleme kaydetmemesine rağmen(kastım su, yeni yaşam alanı, canlı türleri vs) halen daha devam etmesi ilginçtir.
Veya çok önemli birşey keşfedildi ama çıkarları ve kendi hakimiyet alanında kalmasını istediklerinden açıklanmıyor.
Yoksa bu kadar akla hayale gelmeyecek paraların ve araştırmaların yapılması bana tuhaf geliyor.
Kanıtım yok sadece bir fikir olarak eğer ilk görüşüm gibiyse durum, bence bu kurumun işlevi, amacı ve hedefi farklı. Ama ne onu henüz bilmiyoruz.
Bunlar da bir ihtimal bence de :)
Stephen Hawking'in Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Piyasada kitabın İngilizce ve Türkçe baskıları bulunmaktadır.
Evrenin bir hiçlikten meydana geldiğini ileri süren bir bilim adamıdır kendisi. Ateistir.
Uzay-Bilim alanında önemli çalışmaları var. Çoğu teori aşamasında olsa da kendisini tüm dünyaya kabul ettirmiş sayılı fizikçilerden biridir. Hastalığı sebebiyle ön plana çıktığını fazlaca abartıldığını düşünüyorum.
Yanlış anlaşılmasın çalışmalarını, astrofizik alanındaki görüşlerini, tezlerini küçümsemiyorum öyle bir haddim de yok zaten ama iş evrenin yaratılışına geldiğinde orada hiçliği bilimselliğe bağlamak için tam anlamıyla saçmaladığını, hiçbir bilimsel argümanla destekleyemediğini, olaya felsefeyi de karıştırarak açıklamaya çalıştığını görürsünüz. O noktada bir astrofizikçi olmaktan öteye geçererek bir anda felsefeci olarak karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla o noktada hiçbir bilimsel dayanağı olmayan görüşlerini tüm dünyaya güzel bir servis ederek ateizme hizmet etmeye devam ediyor.
Çağdaş DENİZ
27.03.2015, 10:48
4 nisanda ay tutulması var arkadaşlar
DÜNYA ÜZERİNDE AÇIKLANAMAYAN 10 GARİP ŞEY
Owen Moa
http://img.funpac.com/2015/03/25/08172872957676/360b5294af6193a6936b0557da4b44dejpeg-728x728.jpg
Upland Moa, 500 yıl önce nesli tükenen bir tür. Bu sebeple bu türe ait böylesine bir pençe bulunduğuna bilim insanları inanamıyor. Bu pençenin geçmişi ise nereden baksanız 3,000 yıl öncesine dayanıyor. Bu pençenin nasıl olup günümüze kadar geldiği ise hala çözülemeyen bir sır.
Güneş Kapısı
http://img.funpac.com/2015/03/25/08270951052819/a5c4e9f502b09a8730d9afd9e84cdba4jpeg-728x728.jpg
Stonehenge gibi olan güneş kapısının ortaya çıkışı ilk insana kadar uzanıyor. Bolivya'da ortaya çıkan ilk insanlar, kapıyı yapanlar mı bilinmiyor fakat üzerinde bulunan sembollerin astronomik anlamları olduğu düşünülüyor.
Göbekli Tepe
http://img.funpac.com/2015/03/25/08310025407/ad12b8392f0bf6d6fb6749f6ad6a5b24jpeg-728x728.jpg
Türkiye'de bulunan Göbekli Tepe, yine ilk insan yapımlarından biri. Bu tapınak ve çevresindeki şehir orada yaşayanlar tarafından yıllarca korunmuş.
Voynich Yazıtları
http://img.funpac.com/2015/03/25/0832555373494/8240efd7c5e7b807b88a3b7a905759a1jpeg-728x728.jpg
Voynich yazıtları, günümüzde hala çözülemeyen bir sır. 2014 Yılında iki farklı grup sırrı çözmeye çalışsa da, yine de başaramadı. Bazılarına göre yazıtların dili çok eski Meksika diyalektlerine bazılarına göre de Asya diyalektlerine dayanıyor.
Yonaguni Tapınağı
http://img.funpac.com/2015/03/25/08342437862139/b4b08647361292334371d57e9e06bdcfjpeg-728x728.jpg
Bu deniz altı yapıtlarının insan elinden çıkıp çıkmadığı hala bilinmiyor.
Taş Devri Tünelleri
http://img.funpac.com/2015/03/25/0835312409634/e79d440c4828458e5367457f5fe88bd3jpeg-728x728.jpg
Bu tünellerin hepsi insan yapımı fakat taş devrinde böylesine tünel komplekslerinin nasıl yapıldığı bir türlü anlaşılamıyor.
Costa Rica Top Taşları
http://img.funpac.com/2015/03/25/0836205606662/ff1e97ce1261b4923544ffc6f2323748jpeg-728x728.jpg
Costa Rica boyunca bu taşlardan irili ufaklı var. Arkeologlar bunların ne olduğunu kesinlikle anlayamıyor.
Bitmemiş Dikilitaş
http://img.funpac.com/2015/03/25/09164197912007/f97189b366ba085833e96a80d209af68jpeg-728x728.jpg
Bu dikilitaş direkt olarak taş ocağında kesilmiş fakat neden terk edildiği bilinmiyor.
Mohenjo - daro
http://img.funpac.com/2015/03/25/09175397914252/f6c9155d9191268329d225ea8a216638jpeg-728x728.jpg
Pakistan'da bulunan bu bölge dünyanın ilk toplumlarının yaşadığı yerlerden. Burada bir planlama, sosyal organizasyon ve su sistemi var. Bölgede 40,000 kişinin yaşadığı düşünülüyor.
Saksaywaman
http://img.funpac.com/2015/03/25/09185367424891/8adeb28082b9234c7a5627c06b342475jpeg-728x728.jpg
Bu taşlar Peru'nun hemen dışında duruyorlar ve hepsi birbirlerine harika bir şekilde takılı. Nasıl bu hale geldikleri ise bilinmiyor
NASA: Uzaylılarla tanışmaya az kaldı.
Amerikan Uzay Ajansı NASA’dan bilim insanları gelecek 10-20 yıl içinde uzaylılarla tanışacağımızı tahmin ettiklerini açıkladı.
NASA’nın önde gelen bilim insanlarından Ellen Stofan, Washington’da yaptığı konuşmada, “Gelecek 10 yıl içinde Dünya dışında yaşam olduğuna dair güçlü verilere ulaşacağımıza ve 10 ila 20 yıl içinde de kesin kanıtı elde edeceğimize inanıyorum” dedi.
Stofan, “Nereye bakacağımızı biliyoruz, nasıl bakacağımızı biliyoruz ve büyük oranda bu arayışta ihtiyaç duyulan teknolojiye de artık sahibiz” dedi.
NASA’nın Heliofizik Bölümü Direktörü Jeffrey Newmark da, “Artık soru uzayda yaşam bulup bulmayacağımız değil, bu yaşamı ne zaman bulacağımız” dedi. Newmark, “Ancak burada küçük yeşil adamlardan değil, mikroplardan bahsediyoruz” diyerek sözlerine devam etti.
Amerikalı 2 Astronot Uzayda yaptıkları 1 saatlik yürüyüşü kaydedip yayınladı.
Ip77GoiF7f8
NASA�nın Heliofizik Bölümü Direktörü Jeffrey Newmark da, �Artık soru uzayda yaşam bulup bulmayacağımız değil, bu yaşamı ne zaman bulacağımız� dedi. Newmark, �Ancak burada küçük yeşil adamlardan değil, mikroplardan bahsediyoruz� diyerek sözlerine devam etti.
Uzayda canlı(uzaylı denilen şey) olduğuna inanmamakla birlikte bu cümlede zaten mikroplardan bahsetmesi ilginç olmuş. Tam kasıt nedir anlamadım. Alg gibi birşey mi acaba kastettiği.
Selim Turan
18.04.2015, 17:47
ONALTIYILDIZ VATİKAN'IN PİSLİKLERİNİ AÇIKLIYOR!
VATİKANO SECRET
Katolik dünyasının lideri Papa, 1915 olayları için "Ermeni soykırımı" ifadesini kullandı.
Şer ve sapık yuvası Vatikan ve Papa yine kadim düşmanlığını gösterdi. Bizim için sürpriz değil. Ancak, onlara kutsiyet atfedenler -sanmıyoruz ama-belki ders çıkarırlar.
Ermeni soykırım palavrasını tanıyan Papa ve Vatikan derhal Türk milletini tatmin edecek özür ve düzeltme bekliyoruz!
Aksi taktirde sık sık pisliklerinizi ve sapıklıklarınızı meydana çıkaran belgeler yayınlanacaktır!
VARAN -1
Papa Jean Paul’un İLK PAPA OLDUĞU AYİN sıradan ayin değildi. Kadın Papa joan’ın lahit sütununda, İncil ayaklarında, elinde haç, KAKA AYİNİ.
Vatikan’ın alt dehlizlerinde, Papa seçildikten sonra doğum yapan kadın Papa Joan’ı lanetleme ayini rutindir. Her seçilen Papa, bu yere gelir, bir gözetmen tarafından önce elle erkek mi kadın mı diye muayene edilir sonra bevlettirilir sonrada kubura (mezara) büyük abdest yaptırılır. Bu necaset kurutulur ve kavanozda saklanır. Papa olduktan sonraki ilk bevlidir ve ayinlerde kullanılır. Bu törenler gözetmen tarafından kayda geçilir. 1978’de Papa olan kendisinden önce sadece 33 gün papalık yapan ve kardinallerce öldürülen Papa’dan sonra Papa seçilen Jean Paul bu ayini yaparken hem filme alınmış hem fotoğraflanmıştı.
Şimdiki yavşak Papa Francesco geçen yıl Jean Paul aziz mertebesine yükselten ayin yapmıştı, bağları eski yani. Bu s.çma ayini eski pagan adeti olarak da yapılır. Aztekler’de Tanrı doğum yapar, adeta s.çar gibi. Bu büyük abdest, kendilerince YENİDEN DOĞUMU simgeler.
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7804.jpg
Vatikan bu adeti yüzyıllardır uygular. Yine Michelangelo’nun yaptığı Ş.ÇAN ADAM –affedersiniz- b.ku İLE OYNAYAN ADAM HEYKELİ BOŞUNA SİPARİŞ EDİLMEMİŞTİR.
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7805.jpg
İNSANLARA BAŞKA TÜRLÜ YUTTURUYORLAR BU PAGAN AYİNLERİ. 12 YIL ÖNCE BULUNAN VATİKAN ARŞİVLERİNDEKİ BELGEDE Michelangelo PAPA’YA: “AZİZ PETRUS AŞKINA, SİPARİŞİNİZİ YAPTIM, İŞÇİLERE MAAŞ VERMEM LAZIM, ÖDEME YAPIN PAPA HAZRETLERİ” DİYOR. (KENDİLERİ AÇIKLADI BU BELGELERİ.)
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7806.jpg
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7807.jpg
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7808.jpg
Şimdi gelelim Jean Paul’un bu gizli fotoğraflarına. Köstebek kardinal skandalında bu fotoğraflar ve filmler WikiLeakscilerin eline geçmişti. Vatikan çok uğraştı bunların imhası için ama hepsi imha olmamış demek ki. Çembere oturan, ayaklarını kubura (mezara) sallayan Papa Jean Paul bevlederken.
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7809.jpg
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7810.jpg
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7811.jpg
http://www.onaltiyildiz.com/images/haber/7812.jpg
Hani bizde bir laf vardır; “eceli gelen it cami duvarına işer.” diye. Kim bilir belki daha önceki PAPA Benedikt’in de elle muayene filmleri vardır.
TÜRK DEVLETİ’NİN, PAPA’NIN NEREYE PİSLEDİĞİNDEN BİLE HABERİ VARDIR.
KORKUNUN ECELE FAYDASI YOK ŞANLI TÜRK BAYRAĞI VATİKAN'A ZAMANI GELDİ Mİ DİKİLECEK!
Oktan Keleş
oktankeles@gmail.com
http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=4048
Uzayda canlı(uzaylı denilen şey) olduğuna inanmamakla birlikte bu cümlede zaten mikroplardan bahsetmesi ilginç olmuş. Tam kasıt nedir anlamadım. Alg gibi birşey mi acaba kastettiği.
Kastedilen aslında mikro organizmalar, bakteri türü canlı yaşamın oluşmasını sağlayan şeyler. Akıllı canlılardan önce bunları bulmak daha olasıdır.
Güneş sistemi içerisinde zeki bir yaşamın sadece dünyada olduğu artık hemen hemen kesin gibi. Bir ihtimal jupiterin uydusu Europa'nın buzullarının altında bir yaşam olabileceği düşünülüyor ancak beklenti zeki yaşam değil, canlı varlıklar olabileceği. Bir de Satürn'nün uydusu Titan'da farklı formlarda yaşam olma ihtimali.
Matematiksel açıdan bakarsak ben evrenin herhangi bir yerinde akıllı bir yaşam olma ihtimalini olmama ihtimalinden çok daha yüksek görüyorum.
Aklımızın alamayacağı sonsuz büyüklükte bir evrende tek biz varsak bu bizi çok özel kılar. Ben bu kadar özel olduğumuzu düşünmüyorum. Bizden daha üstün değişik boyutlarda yaşamların olabileceğini düşünüyorum.
Evrende akıllı yaşam olarak sadece dünya varsa bu kadar büyük evrene gerek var mıydı sorusu akla geliyor. Ama bu soru aslında cevabı da kendi içinde saklıyor. Çünkü bu büyüklüğün arkasında ne kadar büyük bir gücün olduğunu göstermek için insanlığa verilmiş bir mesaj olduğunu düşünüyorum.
Bu arada ufolara , ufo görüntülerine , dünyaya madde formatında gelip gittiklerine , nasanın bunları sakladığına inanmıyorum. Bu mesafeler ışık hızında bile aşılamaz. Bunun tek istisnası farklı boyutlarda olmalarıdır. Bu durum ancak o zaman mümkün olabilir.
Kastedilen aslında mikro organizmalar, bakteri türü canlı yaşamın oluşmasını sağlayan şeyler. Akıllı canlılardan önce bunları bulmak daha olasıdır.
Güneş sistemi içerisinde zeki bir yaşamın sadece dünyada olduğu artık hemen hemen kesin gibi. Bir ihtimal jupiterin uydusu Europa'nın buzullarının altında bir yaşam olabileceği düşünülüyor ancak beklenti zeki yaşam değil, canlı varlıklar olabileceği. Bir de Satürn'nün uydusu Titan'da farklı formlarda yaşam olma ihtimali.
Matematiksel açıdan bakarsak ben evrenin herhangi bir yerinde akıllı bir yaşam olma ihtimalini olmama ihtimalinden çok daha yüksek görüyorum.
Aklımızın alamayacağı sonsuz büyüklükte bir evrende tek biz varsak bu bizi çok özel kılar. Ben bu kadar özel olduğumuzu düşünmüyorum. Bizden daha üstün değişik boyutlarda yaşamların olabileceğini düşünüyorum.
Evrende akıllı yaşam olarak sadece dünya varsa bu kadar büyük evrene gerek var mıydı sorusu akla geliyor. Ama bu soru aslında cevabı da kendi içinde saklıyor. Çünkü bu büyüklüğün arkasında ne kadar büyük bir gücün olduğunu göstermek için insanlığa verilmiş bir mesaj olduğunu düşünüyorum.
Bu arada ufolara , ufo görüntülerine , dünyaya madde formatında gelip gittiklerine , nasanın bunları sakladığına inanmıyorum. Bu mesafeler ışık hızında bile aşılamaz. Bunun tek istisnası farklı boyutlarda olmalarıdır. Bu durum ancak o zaman mümkün olabilir.
Sondan ikinci paragrafın işin özü olduğuna inanıyorum.
Diğer bilgiler için de teşekkür ederim.
Geçtiğimiz günlerde habertürkte yayınlanan bu programı tavsiye ederim. Program süresi biraz uzun ama uzay meraklıları için uzun gelmeyecektir.
Programın konuları: Dünya dışı yaşam, büyük patlama, evrenin başlangıcı, karadelikler, zamanda yolculuk, paralel evrenler, İslam dininin bu konulara yaklaşımı.
Programın konukları:Atmosfer ve Uzay fiziği uzmanı Prof. Dr. Taşkın Tuna; Yıldız Teknik Üniv. Yüksek enerji ve Fizik uzmanı Prof. Dr. Murat Özer; Yıldız Teknik Üniv. Felsefe bölümü Prof. Dr. Caner Taslaman.
C4EGsDhgCi0
Dinler uzaylılar için ne diyor?
Vanderbilt Üniversitesi'nden astronomi profesörü David Weintraub yeni kitabında çeşitli dinlerde uzaylılarla ilgili inanışları araştırdı.
"Dinler ve Dünyadışı Yaşam" başlığıyla yayınlanan kitapta dinlerin uzaylıların varlığına bakış açıları değerlendiriliyor.
2000 bin yılında astronomlar diğer yıldızlarda 50 gezegen tespit etti. Bugün bu sayı bini geçti. 2045'te tespit edilen güneş sistemi dışı gezegen sayısının 1 milyonu geçmesi bekleniyor.
Peki bu kadar gezegen varken hayat sadece Dünya'da mı var?
Aksi ispatlanana kadar evrendeki en yaşanabilir gezegeni Dünya olarak kabul etmek durumundayız.
Peki farklı dinlere mensup kişiler uzaylıların varlığıyla ilgili ne düşünüyor?
Müslümanların yüzde 44'ü, Yahudilerin yüzde 37'si, Hinduların yüzde 36'sı da dünya dışı yaşam olabileceğini düşünüyor. İlahi dinler arasında uzaylılar fikrine en uzak olan din ise Hıristiyanlar. Bu dinin mensuplarının yüzde 32'si uzaylıların olabileceğini düşünüyor.Hıristiyanlar arasında uzaylılar fikrine en yakın grup Ortodokslarken, en uzak grup ise Baptistler. Asya'da yoğun olarak görülen dinler ise genel olarak bu olasılığı kabul etmiyor.
İslamiyet'te diğer gezegenlerde ruhsal hareketlerin olabileceği fikrini destekleyen ifadeler Kur'an'da var. Ancak bunlar çok açık ifadeler değil. Öte yandan belli bir kesim İslam dininin zadece yeryüzündeki insanoğlu için tasarlandığına inanıyor.
Weintraub'un yaptığı araştırmaya göre herhangi bir dine inanmayanlar ve kendini ateist olarak tanımlayanların yüzde 55'i uzaylıların varlığına inanıyor.
İlker Yazıcıoğlu
28.04.2015, 16:41
İnanç meselesi tabi,bir şey demek haddim değil ama uzaylılara inanıp,Allah'a inanmayan insanları anlamak çok güç...
vBulletin v4.2.5, Copyright ©2000-, Jelsoft Enterprises Ltd.