iyi bir insandı Allah rahmet eylesin
Nazım Hikmet ustanın 105. doğum yılı kutlu olsun..
Resmi kayıtlara göre, 15 Ocak 1902 yılında doğdu. İlköğrenimini İstanbul’da Göztepe Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914), Nişantaşı Numune Mektebi’nde tamamlayıp, Heybeliada Bahriye Mektebi’ne girdi. 17 yaşında Anadolu'dan gelen haberlerle heyecanlanan bir grup öğrenciyle birlikte yaptığı bir protestonun sonrasında "sağlık gerekçesiyle" okuldan çıkarıldı.
Nâzım Hikmet Bahriye Mektebi’nden atıldıktan sonra yakın arkadaşı Vala Nureddin ile birlikte ulusal kurtuluş mücadelesine katılmak üzere Anadolu’ya geçti. Ankara'da geçirdikleri kısa bir dönemin ardından Bolu'ya öğretmenlik yapmak için gittiler. Anadolu'da tanıştıkları marksistlerin de etkisiyle Sovyet devrimini tanımak ve ona katılmak için Bakü'ye geçen Nâzım Hikmet, daha sonra Moskova'da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KUTV’da öğrenciliğe başlayarak kendini bir komünist olarak yetiştirmeye başladı ve Türkiye Komünist Partisi’ne üye oldu. 1922–1924 yılları arasında KTUV’da ekonomi ve toplumbilim alanındaki eğitimini tamamlayan Nâzım Hikmet, siyasi çalışmalarına ülkesinde devam etmek üzere Türkiye’ye döndü. 1925 yılının baharına kadar Son Telgraf, Orak Çekiç ve Aydınlık dergisinde açık faaliyet yürüten Nâzım Hikmet çalışmaları nedeniyle İstiklal mahkemesinde yargılandı. Hakkında verilen 15 yıl mahkumiyet kararının ardından İstanbul'dan bir takayla kaçarak Moskova'ya gitti.
1928 yılında İsmail Bilen ile birlikte yurda döndüler ve vizesiz olarak sınırı geçerlerken yakalandılar. 6 ay süren yargılamalar sonucunda 1925 yılında mahkum edilmesine neden olan suçları tekrar değerlendirildi ve bunlardan beraat etti. Komünist olması nedeniyle aldığı 3 aylık bir mahkumiyetin sonrasında serbest kaldı.
1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırttığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre mapusluk yaşadı. 1950 yılında ülkede ve dünyada Nazım'ın özgürlüğü için yapılan büyük bir kampanyanın ardından çıkarılan bir af yasasıyla özgürlüğüne kavuştu. Ancak sürekli izlendiği ve sağlık durumu elvermediği halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumları üzerine yine bir motorla denize açılarak “İkinci vatanım” dediği Sovyetler Birliği'ne gitti.
25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliği’nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da, eşi Vera Tulyakova (Hikmet) ile Moskova’da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Polonya, Macaristan, Fransa (Paris), Küba, Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Budapeşte Radyosu Türkçe Yayınları ve Bizim Radyo'da düzenli programları oldu. Bu programlardaki konuşmalarının bir kısmı bugüne ulaşmıştır.
3 Haziran 1963 tarihinde Moskova’daki evinde kalp krizinden öldü.
Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı iştirak etti. Ünlü Novo-Deviçeye (Novodeviche) mezarlığında gömülüdür.
2006 yılında Bakanlar Kurulu’nun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nâzım Hikmet’in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nâzım Hikmet’i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.
Konu omer61 tarafından (16.01.2007 Saat 21:44 ) değiştirilmiştir.
"Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim." Kazım KOYUNCU
iyi bir insandı Allah rahmet eylesin
ruhun şad olsun büyük ustaaa
Traktörlerle Türküler Geçsin Alt Başımdan Mezarlığın,
Seher Aydınlığında Taze İnsan Yanık Benzin Kokusu
yaptığı güzel işlerle anılması daha ii olur.
Özkan SÜMER
siyasi bir malzeme olarak kullanılmasına karşıyım.onun haricinde şiirleriyle birçok insanın sevgisini kazanmıştır.KEŞKE ÜLKESİYLE BU KADAR TERS DÜŞMESEYDİ...
kurulmus bir monopol duzene(!) çomak sokmak isteyen herkes vatan haini ilan ediliyor bu ülkede, özellikle tercümaninin anlattigi hikayelerden sora olan hayranligim bir okadar daha artmisti, ruhun sâ'd olsun üstad...
MEMLEKETİMİ SEVİYORUM
Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.
Memleketim :
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra : ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir...
BU VATANA NASIL KIYDILAR?
İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğin yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler,
götürüp kâfire: "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vuruluş,
vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Gün gelir çark düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
(1959)
ŞEHİTLER
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
Dumlupınar'dakiler de elbet
ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
kalkıp uyandırın bizi!
uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
1959
özellikle kuvayi milliye şehitleri insanın tüylerini diken diken eden bir ruh çağırma seansı gibidir. ve bugüne ,bizlere görevlerimizi hatırlatıyor.
TERKETMEDI SEVDAN BENI
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine moskova tseka-parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
--------------------------------------ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
--------------------------------------ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini
-------------------------------------------------verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum pırağ'dan havana'ya
lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
--------------------------------------sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
--------ama durup dururken de yalan söylemedim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
----------çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
----------camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
----------ama kahve falına baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
----------türkiyem'de türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün berlin'de kederden gebermekte olsam da
--------------------------------------insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
-----------------------başımdan neler geçer daha
---------------------------------------------------kim bilir.
bu otobiyografi 1961 yılı 11 eylülünde doğu berlin'de yazıldı.
23 Sentlik Asker
23 Sentlik asker
Mister Dalles,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut iki kilo kuru soğan,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan.
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır,
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz
(her kaba uymak meselesi) ,
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dalles
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut
bir çift iskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister Dalles,
herhalde bunu sizden gizlediler:
Size tanesini 23 sente sattıkları asker
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak
mevcuttu, tuhafınıza gidecek,
mevcuttu hem de çoktan mı çoktan,
daha sizin devletinizin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela, Mister Dalles,
yeller eserken yerinde sizin New-York'un,
kurşun kubbeler kurdu o
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri,
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Mister Dalles,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz,
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek,
ve yarin yanağından gayrı her yerde,
her şeyde,
hep beraber,
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedreddin'in
O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir.
kaya gibi yumruğunun son ustalığı:
922 yılı 9 eylülüdür.
Dedim ya Mister Dalles, ,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size,
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.
(1953)
.
Nazım Hikmet Ran
TERKETMEDI SEVDAN BENI
11-11-1933
Bursa
Hapishanesi
Bir tanem!
Son mektubunda:
'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
diyorsun;
'yaşıyamam! '
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim:
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
NAZIM HİKMET
Konu LazanisT tarafından (17.01.2007 Saat 12:49 ) değiştirilmiştir.
PİRAYE İÇİN YAZILMIŞ 21-22 ŞİİRLERİ
22 Eylül 1945
Kitap okurum:
içinde sen varsın,
şarkı dinlerim:
içinde sen.
Oturdum ekmeğimi yerim:
karşımda sen oturursun,
çalışırım:
karşımda sen.
Sen ki, her yerde "hâzırı nâzır"ımsın,
konuşamayız seninle,
duyamayız sesini birbirimizin:
sen benim sekiz yıldır dul karımsın...
23 Eylül 1945
O şimdi ne yapıyor
şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
- hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi...
O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
- her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!..
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor,
şu anda, şimdi, şimdi?..
24 Eylül 1945
En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür...
30 Eylül 1945
Seni düşünmek güzel şey
ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden en güzel
şarkıyı dinlemek gibi bir şey.
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum...
1 Ekim 1945
Dağın üstünde:
akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var
dağın üstünde.
Bugün de:
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti
bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı:
gecesefeları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı...
6 Ekim 1945
Bulutlar geçiyor: haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda uzayıp giden toprak uğurlanır.
Benim bağırasım gelir: -"Pîrâye, Pîrâye!.." diye
Nâzım Hikmet Türk kültürünün bütün insanlığa armağan ettiği uluslarüstü bir değerdir.
İnsan düşmanlarının amansız düşmanı, diyor Jean-Paul Sartre Nazım için. "Nâzım Hikmet'e Saygı" başlıklı yazısında...
Hapishane dışında öldün, bu da çok şey." diyor Fransız şair Louis Aragon Nazım için...
En sevdiğim satırlarından biri aşağıdadır
BEŞ SATIRLA
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Finali Memleketimden İnsan Manzaraları'nın dizelerinde yerini bulan, "Açlık" ın o muhteşem tanımıyla yapayım...
Hastane kâtibi eğildi Halil'e doğru:
- Açlık," dedi,
"açlık, hiçbir şey yememek değil,
barsağı düğümlenene kadar
yarma çorbası içmektir.
Konu Gülşen tarafından (17.01.2007 Saat 14:25 ) değiştirilmiştir.
Sadece Trabzonspor!
HASRET
Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
----------------------------------------------------------------------
HİÇBİR AĞAÇ BÖYLE HARİKULADE BİR YEMİŞ VERMEMİŞTİR
Topraktan ateşten ve denizden
doğanların
en mükemmeli doğacak bizden...
..........
..........
......... ve insanlar ellerini
korkmadan
düşünmeden
birbirlerinin ellerine bırakarak
yıldızlara bakarak:
-"Yaşamak ne güzel şey!"
diyecekler;
bir insan gözü gibi derin
bir salkım üzüm gibi serin
bir ferah
bir rahat
bir işitilmemiş şarkı söyliyecekler..
Hiçbir ağaç
böyle harikulade bir yemiş vermemiş
olacaktır.
Ve en vadedici
bir yaz gecesi bile
böyle sesler
böyle inanılmaz renklerle
sabaha ermemiş olacaktır..
Topraktan
ateşten
ve denizden
doğanların
en mükemmeli doğacak bizden...
Konu Miraç Atalay Çiftçi tarafından (17.01.2007 Saat 14:32 ) değiştirilmiştir.
Trabzonspor kültürünü yaşa, yaşat, öğret...
İşte BMN!*
Arkadaşlar uygun olmayan iletiler silindikten sonra başlık açılakcatır.
Lütfen açılacak başlıkta tartışma yaratacak konulara girmeyelim. Bu konuların tartışılacağı pek çok site ve forum mevcut fakat yeri bordomavi.net değildir...
Herkese iyi akşamlar...
“Her kim kendini kıymetli bilirse, onun tevazudan nasibi yoktur.”
Malik bin Dinar
VASİYET
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
Ölürsem kurtuluştan önce yani,
Alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan Beyin vurdurduğu
Irgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu
tarlalar ortamalı, kanallarda su
ne kuraklık, ne candarma korkusu
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemiştim ben
daha onlar düzülmeden
duymuştum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden
Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani....
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani....
işte bu sözler bitirio beni yaaa.. örnek aldığım insanlardan biridir NAZIM HİKMET. iiki bize nasip olmuş iiki doğmuş..
"Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim." Kazım KOYUNCU
M.Akif Ersoy ve Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili başlıklar "ölüm yıldönümlerinde açılmak üzere" kapatılmış. peki o zaman bu başlığında kapatılması gerekmiyor mu? 15 ocakta anılıyorsa aradanda 2 gün geçmişse aynı sebeble bu başlığında kapanması gerekmez mi? aksi halde çifte standart olmaz mı?
Ben Kuzeyin Oğlu, sen Bizans Torunu! Ben Asaletin Rengi, Sen Entrikanın Başkenti! Ben TRABZONUM, BİZ TRABZONSPORUZ!!!
Mehmet Akif Ersoy'u ölümünün 70. yıl dönümünde benim açtığım başlıkta andık. Başlık hala da açıktır. Bu başlıkta 1-2 gün içerisinde açıldı ve kapatıması söz konusu değildir. Doğal olarak 10 gün sonra bu yazarın şiirleri bu başlığa değil "şiir"ler başlığına gönderilecektir...
Konu Kaya tarafından (17.01.2007 Saat 22:32 ) değiştirilmiştir.
“Her kim kendini kıymetli bilirse, onun tevazudan nasibi yoktur.”
Malik bin Dinar
tabi arkadaşım anmana hiçbirşey diyemem ama diğer başlığın kapatılma sbebine bakınca aklıma böle bir soru geldi! M.Akif'de 27 Aralıkta vefat etmişti. yani üzerinden sadece 20 gün geçti! bu durumda bizde onu saygıyla anmak isteriz... haksız mıyım?
Ben Kuzeyin Oğlu, sen Bizans Torunu! Ben Asaletin Rengi, Sen Entrikanın Başkenti! Ben TRABZONUM, BİZ TRABZONSPORUZ!!!
@kaya
açıklaman için teşekkür ederim...
Ben Kuzeyin Oğlu, sen Bizans Torunu! Ben Asaletin Rengi, Sen Entrikanın Başkenti! Ben TRABZONUM, BİZ TRABZONSPORUZ!!!
Misina yukarıda uyarımı yaptım. Uzatmayalım....
“Her kim kendini kıymetli bilirse, onun tevazudan nasibi yoktur.”
Malik bin Dinar
Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)