Galyanlım'ın anlatmak istediği çan eğrisi olabilir hocam, bizimde canımız yanardı çan eğrisinden az sövmemiştik yükseltenlere arasıra bizde yapıyoduk tabi (:
Dün gece (4Ekim Çarşamba) İtiraflar başlığında, latife olsun diye Gamze'nin (gmz61) okulu asmasını kınayınca, birden kendimi hoş bir sohbet ortamında buldum. Daha sonra sohbetimize Beytullah ve galyanlim da katıldılar. Hatta hafiften fanatik pacci. Fakat, bir süre sonra mevzu şirazesinden çıktı ve artık itiraflar başlığından iyice uzaklaştık. Bilhassa galyanlim konunun devam etmesini çok arzu ediyordu ama hem vakit ilerlemişti hem de itiraflar başlığı bu konu için uygun değildi.
İşte bu yüzden, bugün bu başlığı açmakta fayda gördüm. Gelin burada üniversite eğitimini tarışalım. Ben tabii ki hocalar safında yer alacağım. Ve böylece sizler de yazdıklarımdan, olaylara biraz da bizim gözlüğümüzle bakmayı öğreneceksiniz. Biz de sizin gözlüğünüzle bakacağız. Aslında bizler yaklaşık yirmi sene önce olaylara sizlerin gözlüğüyle baktık. Yani Orson Welles'in dediği gibi:
-"Bizler öğrenciliğin ne demek olduğunu biliyoruz.
Ama siz hocalığın ne demek olduğunu bilir misiniz?"
(Bu lafın orijinali tam olarak böyle değil, ben uyarladım. Orijinali, öğrencilik-hocalık kıyasını değil, gençlik-ihtiyarlık kıyasını yapıyor: I know what it is to be young, But you don't know what it is to be old")
Evet, az önce de yazdığım gibi, gelin bu köşede tarışalım. Ama karşılıklı sevgi ve saygıyı asla kaybetmeden.
Ben önce galyanlim'in problemlerine parmak basmak istiyorum. 60'la geçilen bir dersten, bir arkadaşının 58'le kaldığını söyleyip, bunu haksızlık olarak nitelendiriyor. Maalesef bu biraz can yakıcı bir durum: Kılpayı kalmak. Ama objektif bir gözle bakarsanız, kılpayı geçmekle aynı durum olduğunu görürsünüz. Yani 58 puanla kalan bir öğrencinin (hakketmediği) bir 2 puanı istemesiyle, 61 alan bir öğrenciden (hakkettiği) bir 2 puanı kesmek aynı derece manasızdır.
Hocanızdan şöyle bir laf işitseniz hoşunuza gider miydi?
-"Ya sen kalmayı kılpayı kaçırıyordun, 2 puan da ben kırdım; böylece kaldın."
Ne kadar saçma ve adaletsiz, değil mi? Ama aksini söyleyen bir hoca, ne kadar hoşunuza gider. Yani başarı için bir çizgi çizilir (50 - 60, vs.); onun üstü geçer, altı kalır. Kılpayı kalmak, her zaman acıklıdır ama kalmışsındır. Ben 58 alanların 60'a yükseltilmesi taraftarı değilim. Çünkü hiç bir hoca 78 alan bir öğrencisin 80'e yükseltmeyi aklına getirmez. Ya da, 86'yı, 88'e. O öğrencilerin günahı ne?
Bir de 55 ve üstü diye bir sınıf oluşturduklarını yazmış. Onu pek anlayamadım. Ama nisbeten daha başarılı öğrencileri başka bir şubede toplayıp, ayırımcılık yapmak gibi geldi bana. Eğer doğru algıladıysam, pek manalı bir şey değil. Hem sizlerin haysiyeti açısından, hem de eğitimin selameti açısından. Çünkü sınıflar ne kadar homojense, eğitim o kadar başarılı olur. Üstün sınıfa düşen az başarılı öğrenciler, normal bir sınıfta geçebilecekken, harikalar sınıfında başarısız olabilirler. Bunun yanı sıra 55 altı sınıf, gitgide kötülerşip, iyice hababam sınıfı konumuna gelebilir. Yani pek mantıklı bir uygulama değil. Ama dediğim gibi, yanlış da anlamış olabilirim.
Devama gelince. Devamı çok şiddetli bir şekilde bekliyoruz. Çünkü devam sizi daima ayakta tutar. Devamsızlık öğrenciyi gitgide dersten uzaklaştırır ve sonunda koparır. Bu da maalesef başarısızlık getirir. Tabii derse gidip, gazete okuyanlardan bahsetmiyorum. Gerçekten can kulağıyla dinleyenler için, başarı hep daha yakın olmuştur.
Şimdilik yazacaklarım bunlar.
Zaman zaman sizlerle bu konuyu tartışacağız.
Sevgiler.
Galyanlım'ın anlatmak istediği çan eğrisi olabilir hocam, bizimde canımız yanardı çan eğrisinden az sövmemiştik yükseltenlere arasıra bizde yapıyoduk tabi (:
İnsanları işaret ederek suçlarken, diğer 3 parmağınızın sizi gösterdiğini unutmayın.
walla hocam gonul isterdiki bende uvs okum ama anca kapısından geciyorum
ama güzel bi konu hocam (:
unv ogrenciler hade atalay bisaatir bise yazamaın hızlı ol kardeşin oo sen okuldada boleysen hocanın işi var
Konu Beytullah tarafından (05.10.2006 Saat 23:56 ) değiştirilmiştir.
"t®ß" Biz TRABZON'luyuz; Susarsak Güneş Doğar, Konusursak Ay yanar, İsyanımızda Kıyamet Kopar
İnsanları işaret ederek suçlarken, diğer 3 parmağınızın sizi gösterdiğini unutmayın.
Böyle bir konun açılması çok iyi oldu öncelikle bu tespitinizden ötürü hocam
size teşekkür ediyorum. Benim bir üniversite ögrencisi olarak en çok şikayet ettigim konu derslerimizin hemen hepsine asistanların girmesi ve onların profesörlerinin birçok özel şirkete danışmanlık yaparak vakitlerini daha çok bu şirketlere harcayarak hem şirketten maaş almaları hemde ögrencilere karsı olan sorumlulugunu yerine getirmemelerine ragmen okuldan maaş almaları.
İnanın asistanların ögrencilerin sordugu sorular karşısında düştükleri durum içler acısı ve maalesef sordugumuz sorulara verdikleri cevaplar konuya hakim olmadıklarını her hareketlerinden belli ediyordu. Bu arada bir hocamızın hakkını vermeden gecemeyecegim marmara üniv. i.i.b.f. de okuyanlar bilir bu hocamızın efsanesini tic. hukuku dersimizin hocası ergun TUNA ilerleyen yaşına ragmen (81 di yanılmıyorsam) bütün derslere hocamız kendisi girer ve kesinlikle o dersi ögrencilerine ögretmek adına üzerine düşen sorumlulugu sonuna kadar yerine getiridi.Adam kendisini egitime o kadar adamıştı ki ögrencilerine faydalı olmak adına emekli olmuyordu. Aslında her ne kadar bu hocamız ögrenciler tarafından sevilmesede yüzünü dahi görmedigimiz bircok rahat geçilen derslerin hocalarından çok daha faydalı olmuştur bizlere.
konu önem itibariyle son derece isabetli,teşekkürler ama yıllardır bu muhabbetlerin içinde bulunan biri olarak yıllardır aynı şeyleri konuşup sonunda aynı yere varıyoruz ne yazık ki.sonuç şu:
4-5 senelik öğrencilik hayatın sistemleri değiştirmeye yetmiyor,yetmez.o zaman en kısa süre içerisinde okulunu bitirmeye bak çünkü şikayetlerinden kurtulabilmenin en kestirme yolu bu.
Her daim TRABZONSPOR!Türkiye Kyoto'yu imzaladı"7"
mesut haklısın asistanların ders anlatması olayında. daha 1 sene öncesine kadar öğrenci olan bir insan sıradan kalkıp masaya oturdugunda farklı bi moda geciolar. kendilerini prof, doç. veya yrd. doç zannediolar. söylediklerimden eğitimlerinin eksik oldugu veya asistanları sevmediim anlaşılmasın. sadece egitim tecrübe işidir karşısındakine kendi bilgisini aktarabilme işidir. buda baya zaman alan bi iştir. zannımca. bizde öle bişi bir veya 2 kere oldu. her hoca dersine giriyo. allaha şükür
bu arada czyio abime teşekkürler..
Hadi eyvallah..
Sevgili mesutaky;
Hocaların derslere sadece asistanları sokmalarını ben de hiç doğru bulmuyorum. Tamam, uygulamalara asistanlar girer. Olağanüstü durumlarda da (hastalık, konferans, vb) gene asistanlar girebilir. Ama onun dışında, derslere hep hoca girmelidir. Bir dersi hoca ne kadar ciddiye alırsa, öğrenci de o derece ciddiye alır. Hele hele yeterisz bir asistanı derse sokmak, onu aslan kafesine atmak gibi bir olaydır ve neticede hem öğrenciye yazık olur, hem de asistana.
Ama gerşeyde öncelikle iyi niyet lazım. Yani derse girdiğiniz zaman, asistanın yanlışını bulmak değil de, ondan birşeyler kapmak niyetiyle girerseniz, karlı çıkan siz olursunuz.
Bahsettiğiniz 81 yaşındaki hocayı ben de çok takdir ettim. Keşke herkes onun gibi olabilse.
SEvgili Hocam öncelikle açtığınız başlıktan dolayı teşekkür ederim. BEnde bu sayede belki hocalarımızın hangi psikolojide bize nasıl davrandığını anlamaya çalışırım sayenizde.
Ben aslında şu anda karşı tarafınızda olsam da bir kaç sene sonra aynı safta olabiliriz. BEnde bir Teknik Eğitim Fakültesi öğrencisiyim.
Şimdi dediklerinizi okuyunca hak vermemek elde değil ama bende şöyle bir örnekle başımdan geçeni anlatayım. Vizesi kötü olan hasta olduğum için sayfa dahi kaldıramadığım bir dersim vardı. DERs takibi yapan bir öğrenciyim zaten SAyısalcı iseniz ders takibi yapmak zorundasınızdır. Böyle bir dersin finali çok calışarak girdim sınav çıkışı kontrollerimde alacağım notun 90 olduğunu beklemeye başladım. Notlar açıklandı kendimden emin bir şekilde notumu öğrenmeye gittim ve notumun 60 olduğunu gördüm. Başımdan aşağı kaynar su boşaldı. Hemen hocamızın yanına giderek kağıdımı görmek istediğimi söyledim bir sürü atışmadan sonra ben ona haddim olmadığını bildiğim için sesimi yükseltmezken o avazı çıktığı kadar bağırdı. Ben kağıtlara 50 defa bakıyorum yanlış olmaz lafları ile inliyordu koridor.Zar zor kağıdımı gösterdi ve bana hatamın sadece yazdığım bütün sayısal değerlerinde doğru olmasına rağmen sadece sonuç yanlışlığından (hesap makinesine belkide yanlış basmamdan) dolayı bütün sorumun yanlış olarak işlem gördüğünü gördüm.GErçekten de o soru 30 puandı ve de ben beklediğim notu alacaktım sınav sonrası ama olmadı. Ve sonrasında hocamızın ağzından inci gibi dökülen sözler "aslında buraya kadar 15 puan verirdim ama vermiyorum". Şimdi bu sene o dersi tekrardan alacağım helali hoş olsunda. Bileğimin hakkı ile tekrardan gececeğime inancımda tam. Ama bu da benim hakkım mı sizce. Ayrıca o belki keyfi, belki doğru uygulama yüzünden bugun yüzde ona girme hakkını kaybedip 135 ytl olan birinci öğretim harcını ile öğretimime devam etme hakkını kazanmışken 470 ytl olan ikinci öğretim harcımı ödemek durumunda kaldım. Bir senenin emeğini bu şekilde kaybetmekte beni üzdü doğrusu.
Ayrıca devam konusunda bir sayısal öğrencisi olarak söylediklerinize katılmamak elde değil.
Her Asker Kısa Dönem olamaz :)
Bence en büyük problem hocalar arası tutarsızlık ama maalesef bunun da çözümü yok.. Düşüncemi daha iyi aktarmak için şöyle bir benzetme yapmam uygun olacaktır sanırım;
Hocalar futboldaki hakemler gibidirler ve herkesin kendine göre tarzı vardır. Nasıl ki bazı hakemler ikili mücadelelere fazla müdahele etmezken bazıları oyunu daha sık keserlerse, üniversitedeki hocaların disiplin uygulamalarında da (yoklama,derste kontrolü elde tutmak için başvurulanm metotlar, öğrenciye yaklaşım, vs vs) hocadan hocaya büyük farklılıklar gözüküyor.. Bu durumda öğrenci kendisine her konuda daha ılımlı yaklaşan hoca tipini kıstas alıyor( bunun ne kadar doğru olduğu da tartışılır tabi ) ve araya biraz daha mesafe koyan hoca da öğrencinin gözünde soğuk hoca ya da kötü hoca oluyor..Ve bana göre bu temelden -hoca-öğrenci ilişkileri konusunda- birçok sorun türüyor..
Konu Berat tarafından (06.10.2006 Saat 00:22 ) değiştirilmiştir.
Güçlülerin İktidarına Karşı; Trabzonspor!
Valla öğrencilik hayatımda yani lise yi geçelim iki senelik üniversite macerasında hocalarla aramızda fazla bir sürtüşme olmadı, genelde bir kaçtane bayan hocayla aramız bozuldu onlarda çok agresif be kardeşim, bişey olur hıncını bizden çıkarmaya çalışır tabi bizde izin vermeyince ortalık karışır, neyseki herzaman tatlıya bağlardık, ünide ki hocalarımızla okadar samimiydik ki ders aralarında odalarına gider sohbet ederdik, ramazan aylarında öğrenci evimizde iftara çağırırdık, beraber kurtlarvadisini izlerdik Hiç unutamam bankalar muhasebesi, bilgisayarlı muhasebe derslerine giren malimüşavir
hocamızı çok severdik kendisi birgün sınıfta bana "Ya Hasan şu sakallarını nasıl şekilli kestiğini bir gün evde bana anlatırsın unutma ama" demişti kopmuştuk sınıfta, velhasıl şu ki hocalarımızla son derece aramız iyidi, arada bazı tatsız istemediğimiz durumlar çıksada düzeltmesini bilirdik. Bu başlık anıların ortaya çıkmasınada yardımcı olucak şimdilik bukadar devamı gelecek tabiki.. (:
İnsanları işaret ederek suçlarken, diğer 3 parmağınızın sizi gösterdiğini unutmayın.
Evet yoğun iş stresinden dolayı az da olsa işi geyiğe vurdum şimdi ama benim de söyleyeceğim bir kaç şey var, bunlar için bir giriş yaptım sayın.
Evvela dediğim gibi ben de Mesut gibi Marmara İ.İ.B.F'de (Bahçelievler Kampüsü) okuyorum ve Mesut'un dediklerine aynen katılıyorum. Ve bunlara ek olarak söylemek istediğim bazı şeyler var:
Evvela diyeceğim odur ki bazı hocalarımız maalesef "paragöz". Hatta bu yüzden bir süre hapis yatanı bile vardı. Neyse konuyu dağıtmayayım ve "paragöz" olayına gelelim. Bizim okulda bütünleme sistemi vardır. Hocalar ise (bildiğim kadarıyla) bütünlemeye bıraktıkları kişi sayısınca para alırlar. Bu yüzden hocalarımız finalde çok zor sorup bütünlemeye bırakırken, ne hikmettir bilinmez(!) yine zor sorup bu sefer bütünleme de geçirmektedirler. yani 2 puan kırmış, 5 puan olsa geçerdim muhabbeti de değil. aynı tip sorulara aynı şekilde cevap verilince finalden atıyorum 20 alınıp kalınırken, bütünlemeden 60 ile geçiliyor. yani bu mantığı hala daha anlayabilmiş değilim. uzak memleketlere gidenler var, bunalrın bir bütünlemeye kalmaları kendilerine bir harç parası kadar masraf çıkartabiliyor maalesef.
Cyzio Hoca'mın son paragrafda belirttiği bir olay, devamsızlık ile ilgili. Kendisine katılıyorum sonuna kadar. Bizim okulda devam-devamsızlık yok. o Yüzden bir itiraf yapacam, ben okula hiç gitmiyordum. Hatta koskoca bir dönemde iki kez okula gitmiştim. E haliyle sınav zamanı da deliler gibi sıkışıyorduk, not bulacağız, ders çalışacağız diye. Ve sonuç n'oldu, 4 senelik işletme bölümünde altıncı senemdeyim. Kısacası diyeceğim o ki, biz ne kadar bazı uygulamalar ile ilgili hayıflansak da aslında aralarında çok gerekli olan bir kaç tanesi var. Ha ben bunu geç farkettim ve cezasını da çekiyorum, o da ayrı bir konu.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum, her ne kadar bazı hocalarımızla problem yaşıyor ve sinir oluyor olsak da, son zamanlarda liselerde yaşananları izlediğim görüntülerden sonra ayırt etmeden tüm hocalarıma karşı sevgi saygım artıyor.
Sevgili Atalay Buğra;
Dediklerine tamamen katılıyorum. "Aslında 15 puan verirdim ama, vermiyorum." laflarının eder tutar tarafı yok. Yani bu soruya 15 puan vermek sana makul geliyorsa, neden vermiyorsun? Söyleyecek şey bulamıyorum.
Aslında hoca-öğrenci ilişkilerinde esas sorun, hocaların çoğunun yaptığı hatayı kabullenmemesinden kaynaklanıyor. Yani bu örnektei kağıdı yanlış değerlendirdiğini anlamışsın. Sen de insansın ve bütün insanlar hata yapmaya açık mahluklardır. Önemli olan hatadan dönebilmek.
Ben vize sınavlarını daima öğrencilere gösteririm (Bizim üniversitede final kağıtları gösterilmiyor ancak yazılı itiraz sonucunda hoca tek başına yeniden bakıyor). Her vize sınavında da iki-üç öğrencinin notu artar. Yani ilk değerlendirmede, hata yaptığımı anlar ve notlarını arttırırm.
Ama asla, bir sebep göstermeden not yükseltmemi isteyen öğrenciye yüz vermem. Yani bir itirazın varsa, değerlendireyim. Ama durup dururken, kimsenin notunu arttırmam.
İnşaallah sen bu sefer başarılı olursun.
Sevgiler.
Sevgili Berat Tekke;
Hocalar arasında farklar olması son derece normaldir (nasıl ki öğrenciler arasında farklar varsa), başkası da zaten beklenemez. Önemli olan o hocanın bütün öğrencilere karşı aynı tutumu takınmasıdır. Yani sertse, herkese sert, notu kıtsa, herkese kıt, bolsa, herkese bol. O zaman "Elle gelen düğün bayram" deyip katlanacaksınız.
Sevgili ts1983,
O bahsettiğin bütünleme ücreti o kadar küçük bir meblağ ki, hiç bir hocanın o miktara tevessül edeceklerini sanmıyorum. Su-i zan etmişsin.
Sevgiler.
öncelikle böyle bi konu açtığınız için çok teşekkür ederim.Bu konuda çooook dertliyim,Nereden başlicamı da bilmioyorum.Gözüme batan o kadar çok olay,davranış,hal hareket var ki anlatsam direk bu topiği 15 sayfa rehin alırım.
Dedim ya neresinden başlasam elimde kalıyor.Herşey yanlış,herşey kötü...
Kendini geliştirmeli(!). Hiç bir futbolcu Trabzonspor'dan üstün değildir(!). Yeniden yapılanalım(!). Özümüze dönmeliyiz(!). Transferi kapattık(!).
Sevgili lazoliii,
haydi değişik bir şey yap. Üniversitede beğendiğin birşeyi yaz.
Üniversite okumuş, bu ülkenin şanslı azınlığı içinde ben de varım. Hatta bir dönem okulda asistanlık da yaptım. Üniversite eğitimi diğer tüm eğitimlerin dışında ve özel. Sebebi ise her koyunun kendi bacağından asılması. Geçme - kalma, öğrenmeden geçme, öğrenerek geçme gibi tüm konularda insiyatif öğrencinin elinde. İşte özgürlük de burada başlıyor. Aslında iş hayatının zorlayıcı şartlarını göz önüne alırsanız, bu özgürlükten çıkıp, tam anlamıyla bir zorunluluğa dönüşüyor.
Sınıfımızın en az devamlı öğrencisi olan ben, iyi bir ortalamayla 4 senede mezun olduğumda demiştim ki: éBu ülkenin öğretim sistemi beni de 4 senede mezun etti ya, siz düşünün halini!" O zaman hocalarımdan biri de bana "bu sistemle bile 7-8 senede bitirenler var, sen asıl o zaman düşün memleketin halini!".
Benim bizim okuduğumuz bölümlerde gözlemlediğim temel sorun, öğrencilerin hocalarını, hocaların da öğrencilerini "meslekdaş" olarak görememeleriydi. Bu "meslek" olgusunu bir tarafa bırakınca, geriye liseden çok da farklı bir şey kalmıyor. İşte burada buçuktan tamalanan notlar benim için hiç bir önem taşımıyor. Bu not sizin yaklaşık 4-5 ay meşgul olduğunuz işlerin sonundaki sınavda, bence biraz da şans faktörüyle belirlenen "basit" bir rakamdan başka birşey değil. Ama "mesleğiniz" ömür boyu sizin yanınızda duruyor, durmalı. İşte asıl önemli olan mesleğinizle iştigal ederken, buçuklara kalmadan işi çözebilmek, hakim olmak.
Eğer bilinç bu değilse, o zaman üniversite yılları heba olmuş demektir.
Asistan olarak çalıştığım dönemde, hocam sınav kağıtlarını bize verirdi değerlendirmemiz için. Biz uğraşır, notlandırırdık kağıtları. Sonunda hoca eline alır, değerlendirir sonra astırırdı. Asarken birgün bir baktık ki, hoca sınava giren herkese 100 tam puan vermiş.
Önce sinirlendik, bizi o kadar uğraştırdığı için. Ona sorduğumuzda: "İçimden öyle geldi" deyince sinirimiz daha da arttı; ama sonunda anlamıştık hocamızı. Önce gerçekten sınıfın durumunu görmek istemiş, görmüş, sonunda da herkesin şevkini yükseltecek tam puanları dağıtmıştı. Mesaj şuydu: Ben bu dersi size öğretmek için buradayım, siz ne kadar isterseniz o kadar öğrenin ve bunu not için değil, mesleğiniz için yapın".
Hocalar bir değişik oluyor vesselam. Baksanıza şuracıkta bile gecenin Trabzonspor'a ayırdıkları vakitlerini gene eğitime ayırıyorlar.
Ne diyeyim hocam, iyi ki varsınız!
Trabzonsporlu olmak...
Zor ama güzel be kardeşim!
Güzel bir konu. Umarım hoş muhabbet içerisinde güzel paylaşımlar sağlayabiliriz. Cyzio abimize de çok teşekkür ederim...
Benim de tartışmaya açmak istediğim bazı noktalar var.
- Neden dünyadaki en iyi 500 üniversite arasında tek bir Türk üniversitesi yoktur.
- Bizim üniversitelerimiz neden yeni şeyler üretmek uzaklar?
Benim için bu 2 soru çok önemlidir.
Yukarıda bahsettiğimiz konulara gelince. Sadece üniversitede değil, hayatın bir çok alanında haksızlıkla karşılaşabiliyoruz. Atalay'ın durumu üzücü ama maalesefki bir şekilde kabullenmek zorunda. Aynı durum bizim başımıza gelmeden Uçak Mühendisi Prof. hocamız bize sınavdan önce bilgilendirme yapmıştı. "Kusursuz olmak zorundasınız, operasyon yönetimi dersinde herşeyi başarıyla uygulasanız bile sonuç önemlidir. Dikkat edin" demişti.
Bunun yanında devamlılığın çok önemli olduğuna inanıyorum. Devamlı derse katılmanın bana sağladığı faydaları anlatmakla bitiremem. Sınavın son gecesi 5 saat çalışmak yerine 1 saat çalışarak daha verimli ve etkili bir hazırlık dönemi geçirebilirsiniz. Maalesef bazı üniversitelerde devam zorunluluğu yok. Bu durumun kesinlikle ortadan kalkması gerektiğini düşünüyorum.
Ek olarak, üniversitelerde genel olarak 1 dersin 2 veya daha fazla hocası olabiliyor ve bu hocalar arasında not açısından farklılıklar ortaya çıkıyor. Bu durum saçma değil midir? Ben çok çalışacağım, hocam çok sert yapılı olduğu için düşük not alırken başka bir hocanın yapısı daha yumuşak olduğu için az çalışan bir öğrenci daha iyi bir not alacak.
Yine tartışılacak konuları arttırırız...
“Her kim kendini kıymetli bilirse, onun tevazudan nasibi yoktur.”
Malik bin Dinar
Aslında Hocam şuda var bence. Üniversite üniversitelikten çıkıp sadece yüksek lise gibi birşey oldu.Yani anlatmak istediğim Çağdaş üniversite Platformu diye çok değerli bir başlık açılıyorsunuz ama ben not ile ilgili olan olayımı anlatıyorum.Aslında üniversite Akademik bir yer bir ülkenin geleceği yani. Burada projeler olmalı, Türkiyenin geleceği için gereken şeyler yapılmalı ama o akademik yer lisenin bir üst kademesi olmuş. Öğrenci not telaşına düşmüş yoklama telaşına düşmüş.
Bence Türkiye'deki üniversitelerin temel sorunlarından biride buraya gelen beyinlerin sadece okul bitirme hiç bir sosyal aktiviteye katılmama, hiç bir projesel oluşuma yanaşmamasıdır.Yanaşanlarında yeterli desteği görememesidir. YAni bu sitede bile birçok üniversite mezunu olan ve olacak insan var ve kaçımız Üniversite hayatımızda bir projeye dahil olduk.
GErçi tek suçlu öğrencide değil burada.Ülkemizin ekonomik durumundan kaynaklanan maddi sorunlarda var tabi elbet ama genede bütün şartları zorlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Her Asker Kısa Dönem olamaz :)
Sevgili Kaya;
En başta sorduğun iki sorunun cevabı maalesef ders yüklerimizin çok ağır oluşu.
Aynı dersi iki hoca veriyorsa bence şöyle bir yöntem kullanılmalı: Sınavlar ortak yapılır ve her öğrencinin (mesela) iki sorusunu bir hoca değerlendirir, iki sorusunu da diğer hoca. Böylece adalet sağlanmış olur.
Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)