Yiğit Gayretli Nickli Üyeden Alıntı
Öncelikle gruplara kalan takımı tebrik edeyim. Ve belirtmek isterim ki bir maç yazısı yazmıyorum. Sadece AEK maçı özelinde sezonun kalanına dair tespitlerimi paylaşacağım.
Deplasmanda aldığımız 1-3'lük galibiyetin skor avantajıyla maça çıkmanın takım üzerinde yarattığı rehavet şaşılacak boyuttaydı. AEK asla dengimiz bir takım değil; ama bu denli boşvermişlik, ölüyü bile diriltir. Takımımız gayrı ciddi oynamakla oyunu rölantide götürmenin ayrımına gidemedi. Takımın yorgun olması gibi yorumlara katılmıyorum zira yorgun bir takım ikinci yarıda, 0-2 gibi kendileri için mucize bir skoru bularak iştahlanmış takım karşısında o tempoyu yapamazdı. Biz sadece silkindik...
Maçla ilgili yazılmak istenirse belki çok fazla ayrıntı konuşulabilir ama detayda boğularak sonuç alabileceğimiz kanaatinde değilim. Ben sadece oynadığımız toplam 6 resmi maçın genel tablosunu okumaya çalışacağım. Sorunlarımıza önem sırasına göre madde madde bakalım:
1) Geçen sezon Onazi'nin sakatlanarak sezonu kapatmasıyla başlayan süreçte, defansın önüyle merkez orta sahamız arasındaki bölgeyi domine edecek ve parselleyecek oyuncu sıkıntısı giderilebilmiş değil. Mikel pek tabii bunu yapabilecek özellikte bir oyuncu ama mevcut formu bunu başarabilmekten uzak. Doğan fazla savruk, Parmak fazla pasif, Sosa fazla sorumlulukla yüklü. O bölgede, topun düştüğü yerde bitecek, oyunu tutacak, alanı enine tarayacak, doğru pas opsiyonunu devamlı oluşturacak birine ihtiyacımız var. Sosa'ya fazla yükleniyoruz ve bana sağlıklı kalabilmesi pamuk ipliğine bağlı gibi geliyor. Acil çözüm...
2) Kimilerimizin kabul etmemesine rağmen Yusuf'un gidişiyle oluşan boşluğu doldurmakta ciddi sorun yaşıyoruz. Evet Ekuban iyi bir oyuncu. Evet o bölgede delici özelliği ile faydalı da oluyor ama oyun ezberimizde Ekuban kısmı karalamaya dönüyor. Yusuf, top rakipteyken ve bizim ayağımızda 1.-2. bölgeden çıkarken 8, üçüncü bölgeye taşındığı zaman bir 9,5 numara gibi reaksiyon veriyordu. Ekuban'a bunun için kızacak değilim ama çok net görülüyor ki alışkanlıkları yüzünden top nerede veya kimde olursa olsun, klasik bir 9 numara gibi davranıyor. Bunun açık alanda faydasını görüyoruz. Ne var ki bu oyun yapısı, genel oyun karakterimize ve takım kimyasına uymuyor. Bir dişli eksik olunca çark dönmüyor.
3) Bireysel tercih hataları da can sıkıcı boyutta. Bir takım oyuncuları her pozisyon doğru pası, şutu, müdahaleyi tercih edemez tabi; fakat bizde sorun ciddi boyutta. Özellikle orta sahada oyunu dar alandan genişletmeye çalışırken fahiş hatalar yapıyoruz.
4) Geçen senenin aksine takım bol pas yapmaktan ziyade daha direkt hücumlarla kaleye inmeye çalışıyor. Bunu da kurguda hiçbir oynama yapmadan gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Sahayı dikine kullanma denememiz oransal olarak tırmanırken hem topla oynama hem de topla başarılı oynama yüzdemiz aşağı doğru gelmeye devam ediyor. Bu hem topu tehlikeli bölgede rakibe daha fazla bırakmak hem de daha fazla açık alanda topun peşine koşmak anlamına geliyor. Bu konu da dönüp dolaşıyor, 1. maddede değindiğim konuya bağlanıyor.
Hasılı kelam; iyi takımız. farklı tiplerde 4 stoperimiz var, çok büyük avantaj! Farklı tiplerde 3 santraforumuz var, muazzam olay! Farklı tiplerde 3 üst düzey kanat oyuncumuz var, harikulade! Yukarıda bahsedilen sorunlar da çözümü zor şeyler asla değil. Geçen sezon bundan kat kat sıkıntılı süreçlerden alnımızın akıyla çıktık. Bunların da üstesinden geliriz.
Son olarak da Ünal hocama bir kelam edeyim... Kenardaki oyunculardan doğru rotasyonu kullandığımız sürece yorgunluğun da konsantrasyon kaybının da önüne geçeriz hocam. Bu ikisini kaybetmek, yetenek kaybetmekten çok daha tehlikelidir.
Testi kırılmadan diyeceğimizi dedik. Şimdi önümüzde çok sıkıntılı bir maraton var. Tüm camiaya büyük mutluluklar getirmesini, bol bol övgüler düzdüğümüz yazılarda bu mutlulukları sizlerle paylaşmayı dilerim. Sağlıcakla...
Yiğit GAYRETLİ