Toplam 14 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 14 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Denemelerimiz, Makalelerimiz....

  1. #1
    KUTADGU
    Ziyaretçi

    Standart Denemelerimiz, Makalelerimiz....

    Merhaba,
    Görmekteyim ki sitemizde edebiyat aşığı bir çok üyemiz var.
    Oluşturulan bu aile ortamında en güzel şekilde paylaşımlar yapıyoruz.

    Kalem erbaplarımızın bu başlığı şenlendireceği umuduyla!!!

    İzniniz olursa ilk paylaşımları yapmak üzere kendimi göreve çağırıyorum...

    Not: Bu arada paylaşımlar hakkında bilgi alış verişi yapabilirsek ve eleştirel yaklaşabilirsek umuyorum ki, çok faydalı bir başlık olacak.

    Vira Bismillah.

  2. #2
    KUTADGU
    Ziyaretçi

    Standart

    Arayışa Üvey Bakış...Ön Notlar -1

    Yoğunluk içinde yığın kalmamak…
    Ve ortak olsa da hedefler, kendinden bir şeyler katmak.
    Pay kapma derdi değil de kendini hamura bulaştırmak.
    Herkesten bir şeyler almak gerektiğinde
    ama aldıklarının toplamından farklısını ortaya koymak.
    Velhasıl-ı kelam güdülmemek yürüdüğün yolda
    ve nefesini kötü niyetliler için almamak.
    Dik durmanın gereklerinden biride budur aslında…

    Kendini ortaya koyabilmek fikrinle, sözünle…

    Yavan ve yavan olduğu kadar da sıradan.
    Sıradan olan bir yığın veya kendi olan bir toplum.
    Temel ayrımın ve belki de temel problemin çetrefilli bir dalı daha.
    Hızla esen bir rüzgar beklemekte nicedir.
    Kelebek etkisi deyip büyük fırtınayı ortaya çıkarmak için üflemekte,
    çözüm arayan.
    Sağ salim hedefine varacak bir fırtına umuduyla…

    Gitmek de kolaydır, kalmak da ve de susmakta başkalarının yanında.
    Hatta bazen ölmekte.
    Ortaya çıkan gerçeklik yada çıkması gereken gerçeklik.

    - Başkasına göre yürümekteyiz, başkalarına göre ses vermekteyiz.
    - Diğerlerine göre duymakta ve yığın istediği için görmemekteyiz.


    Ortak düşünmek ya da ortak hareket etmek taklit etmek değildir ve de olmamalıdır.
    Çıplak yolar bütünü hayat.
    Bakmak isteyen çıplaklığı rahatça izleyebilmekte.
    Herkese göre farklı bakabilmek mümkün aslında ama
    başkalarının penceresi daha rahat görülmekte.
    Daha kolay daha zahmetsiz ve daha rahat…
    Kolay olan tercih edildiği için yığın ortaya çıkmakta.
    Yığın olunduğu için önyargılar da rahatça ortalıkta dolaşmakta.
    Ön yargıları besleyen en büyük etkende bu aslında.
    Başkaları dedi diye düşünmek ve başkaları dedi diye kötüdür demek….

    Hayır…

    Yeni bir şeyler söylemek….

  3. #3
    KUTADGU
    Ziyaretçi

    Standart

    Arayışa Üvey Bakış... Aramanın Anlamına Doğru -2


    Bilememenin, akıl erdirememenin kucağına düşünce akıl, ne kalır insana?
    Ne kalmalıdır aslında yolu yarıda bırakmaktan başka?
    Şüpheler, sorgular içinde yaşamanın anlamı nedir ki cevabını bulamadıktan sonra?
    Aramanın kutsanması neden bu kadar da önemsizdir, bulmanın yanında?

    İroni dolu serpilmelerle büyüyen insanoğlu,
    cevap aramalı hayatın anlamına, diye düşündü son adımı en başta atan…
    Son adımı en baştan atan, düşünceliydi.
    Önünde uçsuz bucaksız gibi duran rüyalar ülkesine süzdürdü aklını,
    kuzuları gözleyen kartal gözleri gibi.
    Umutsuzluktan çok umut tacirliği algıladı
    kılcal damarlarının en son noktasına kadar…
    Ve algı dağlarının eteklerinde solmuş karartılar geçti iki adım öteden. Çürümüşlüğün tasviri diye düşündü bir an hayat için karar veren.
    Ve hayat için karar veren savaşmaktan kaçmayacaktı.
    Kaçmamalıydı.

    Uyanmalıydı yeni bir güne doğru ve yelken almalıydı yeni ufuklara.
    Aklını şahit tuttu, yeminlerin üstüne.
    Yenilmekten değil savaşamamaktan korkan komutan edasıyla
    seslendi yüreğine.
    “Bu zafer doğduklarında şanslı doğanların değil,
    şanslı doğmasalar bile asil kalabilenlerin zaferi olacaktır.”
    Yürümeli artık özgür ozanlarla beraber umut tacirlerinin üzerine.
    İlk adım için karar verdi korkmadan yürüyen…
    Korkmadan yürüyen cesurdu
    sıra dağlar gibi duran köhnemiş zihniyete bakarken…

    Aklında tek bir şarkı nakaratı olmayan…

    “Ölümü göze alan yaşamasını da bilir” ıslık seslerine karışan…

    Cebinde az önce karaladığı ufak nota dokundu gözleri.
    Heyecan tekrar parıldadı gözbebeklerinde.

    “Anlam ver hayata, başkaları gibi bulmayı unut, aramaya başla.
    Hayat senin ona kattığın kadardır.
    Durma!
    Daha fazlasını hak ediyor hayatın.
    Ve insanlar, insanlar bundan daha fazlasına layık.
    Anlat onlara ki aramanın anlamı olsun”

    “Zafer çok da uzak olmasa gerek” diye mırıldandı…

  4. #4
    KUTADGU
    Ziyaretçi

    Standart

    Arayışa Üyey Bakış...Yaşanılan Kimin Hayatı -3

    Direnişin ilk günü…
    Sorgulanması gereken ilk değişken,
    yaşanılan hayatın kimin için yaşanıldığı sorusu.
    Cevap bulacaktı soru soran.
    Ve soru soran cevaplara ulaşmak için kendisini sorgulamasının gerektiğinin farkındaydı.
    Arkasında duran hayatında yaşadıklarının kör noktalarına eğilmeliydi. Şüpheler, korkular, umutlar, kırıklıklar kimin eseriydi?
    Ve yaşanılan hayat ne kadar arzulanmıştı?
    Arzulandıysa kimin tarafından ve arzulandıysa ne kadar?
    Sıklaşırken düşünceler bir başlangıç bulmalıydı.
    Başlangıç noktası mutsuzluğu olmalıydı o zaman.
    Lanetlenmiş isteklere yenik düşen mutluluk,
    daha kaç asır hüküm sürecekti hayatında merak ediyordu.

    Dünyasında bu kadar yalnızlığa düşmesi için gerekli olan, bu sığ insanlar kalabalığıydı.
    Ne alabildiğine bakmalı, ne verebildiğini anlamalı, sonuçta kimin için yaşadığını bulmalıydı umuda yanan.
    Umuda yanan kendisine ışık olmalıydı kalbiyle.
    Çünkü kalp yalan söylemezdi,
    gerçekler can yakardı, yakmalıydı.

    Acı ve buruk tadı almak istercesine parmağıyla şöyle bir yokladı geçmişi. Parmak tekrar ağzına geldiğinde acı ve burukluk beklerken keskin bir acıyla karşılaştı.
    Keskin acı pişmanlık da barındırıyordu içinde.
    Bir süre yoğun yaşamak istedi pişmanlığını.
    Dinledi başka hiçbir şeye dikkat etmeden.
    Pişmanlıklarını süzüyordu geçmişinin içinden ve arama tasına bırakıyordu tek tek, ince ince…

    Vaktini bilmediği daha doğrusu tam da kavrayamadığı bir zaman aralığında, yolculuğa çıktığı andan itibaren cevaplar daha doğrusu ipuçlarına yaklaştı hayatının, pişmanlığının.
    Bir sürü metaforla uğraşırken yanılmış kalplere kaptırılan yaşamı uzak gelmiyordu,
    ama sıcak gelmediği açıktı.
    Kendi için kararlar alamayan, başkalarının tutkuları içinde yalpalayan kişiliği artık aşikar biçimde karşısındaydı.
    Yaşadıkları, yaşıyor oldukları ve belki de yaşayacak oldukları onun değildi biliyordu, pişmandı.
    Direnişin ilk adımında aslında ilk gerçeğe ulaşmanın tadı daha lezzetli gelmeliydi.
    Hiç lezzetli gelmiyordu. Uyarılmışlığına şükrederek seslendi tekrar…

    “Başlamaktı önemli olan, devam ettirmek ise anlamlı olan”…

    Anlamlı olanı yapacaktı, geri kalan yaşamının hak ettiği buydu çünkü.
    Hayata meydan okumalıydı ama hayat kimin suçuydu.
    Boş verilen, bakir hayat herkesin düşmanıydı.
    Çünkü saldıracakları tek kule oradaydı.
    Saldıracaklardı çünkü hayat güçsüzdü,
    saldıracaklardı çünkü dilsizdi.
    Garip bir kendini beğenme,
    suç mahalinde ki delilleri yok etme psikolojisi, hayata yüklenen tüm suçlar… Ve tam orta yerde duran yıkılmış, yakılmış yaşamlar kendi elleriyle… Başkalarından alınanlar, taklitler, mecburiyetler, teslim olmalar,
    silahsız bırakılmalar.
    Tek suçlu ise hayat.
    Hiç adil değil adil olmamalı da…
    Ne hikmettir ki tüm bunlar arasında kirli parıltılar arasında yükselen insanoğlu.
    Garip bir istihza, iğrenilecek kadar keşmekeş,
    üç perdelik bir drama. Geçmiş, şimdi, gelecek…

    Kitap karıştırırken rastladığı cümlelerden bir tanesi geldi aklına.
    Yanılmıyorsa, yanılmamalıydı.
    Oscar Wilde’nin bir lafıydı beyninde zonklayan…..

    “ Güzel bedenler için zevk, güzel ruhlar için ıstırap gerektir.” Öyleydi.

    Ne kadar solumalı ıstırabı, belki de gerektiğinden fazla.
    Düşündü çekilen her ıstırap kendi yaşamışlığımıza katkı yapacak aslında. Reddedileceğiz, hor görüleceğiz, terk edileceğiz,
    deli diye gösterileceğiz.
    Ama bileceğiz.
    Kendi hak ettiğimiz ve kendimizin istediği yaşamı yaşayacağız.
    İşte o zaman çok sevineceğiz.
    Bizim arzulamadığımız bir yaşamı yaşıyoruz diye ne suçu olur hayatın.
    Ey düşünmeden yaşayanlar, anlayın…
    Çünkü bu haykırış değildir, yüz bıçak darbesine esir olan...
    esir olanlar kalsın kendi yurtlarında.
    Masalsı kahramanlar beklesinler, devam etsinler, beklemekteler çünkü…

    Ne denirse katlanılmalı bu uğurda.
    Kaç engel geçilecekse geçilmeli
    ve bilinmeli insanlık ancak o zaman erişecektir huzura.
    Herkes kendi hayatını yaşadığında.
    Bilinmeli gerçek suçlular, sahte kahramanlardan daha kötü değildir ama gerçek suçluları yanı başında görmek isteyen kim?

    Gidip gelmeler ve köşeleri dönmelerle dolu yaşanılanlar.
    Ve acı sonuç,
    hüzünle karışık; unutulmak.
    Korkuların kraliçesi, unutulmak.
    Hatırlamak, kimin umurunda.
    Garip, bir o kadar gerçek bu megalomanya.
    Sonuçsuz kalan umutların dirilmesi sanki hatırlanmayla mümkün.
    Yanlışa giden yol.
    Unutulmak beklenmekten daha kötü değildir.
    Umudun boşa çıkışı, iki taraf için aynı.
    Nasıl baktığın önemli.
    Yine garip bir istihza, insan tarafından yaratılan.
    Kendine başkasının gözünde bakmak önemli ama vicdan müessesesi nasıl ve nerde kullanılacak bu daha da önemli.

    Vicdanı yakından hissetmek; ürpertici.
    Kendisiyle baş başa kalabilmeli başarmak isteyen.
    Baş başa kalabildiğinde maruz kalınanlar kadar, maruz bıraktıklarımız da önemli.
    Ama cesur olamayanların katlanamayacakları bir yük.
    Vicdanı iki taraflı çalıştırmak.
    Cesur olanların yükü omuzlarında, ama adres hiç de belirgin değil.
    Herkes kendi adresini belirlemeli.
    Başkasının gösterdiği yol, hele hele vicdan için hiç de geçerli bir yol değil. Belki de arkası uçurum.
    İşte salt niyetle aşılamayacak bir problem daha ve devam etmek için alınan kararın önemi.

    Vicdanı yakından hissetmek;
    yaşanılan yaşamın kaba konmuş, dondurulmuş hali.
    Göz lazım görebilmek için.
    His lazım hissedebilmek için.
    Velhasıl beş duyuya en çok ihtiyaç duyulan an.
    Vicdanı yakından hissetmek.
    Çok fazla söylenecek sözün olmaması, vicdanın kör noktası.
    Daha sonra, en sonra çok daha fazla soruyla eğilmeli vicdana.
    Bu yazının da bir vicdanı olmalı çünkü.
    Yazanın var, bilinmeli en azından…

    Şimdi ilerlemeli aramanın daha uç noktalarına diye düşündü.
    Aşamalar dolusu yanılmaların kucağına düşmeden ilerlemeli yolunda.
    Kendi yaşamını isteyen kendi yaşamını nasıl yaşayacaktı bilmeliydi.
    Hür olmalıydı, bilmeliydi istemediğini,
    sevmeliydi kendi kararını…

    Hür olmak ama nasıl?
    Hür olmanın ilk şartı belki de çok fazla şikayetçi olmamak.
    Barışık olmak kendiyle, hayatla, kaderle.
    Arabesk yaşamamak velhasıl.
    Kaderin kahpeliğine dem vuranlar bir baksalar kendi yaşamamışlıklarına, feleğin çemberinden geçenler dönekliklerinin hesabını verseler ya o zaman. Hayat yine bana yalan söyledi diyenler,
    sorun kendinize siz ne zaman doğruyu söylediniz özünüze kendinize.
    Suçlu bulmanın bu derece kolay olduğu yerde,
    doğruları bulmak da o derece zor.
    Nasıl hür kalacağız ya da hür olmayı nasıl başaracağız?
    Verilecek ilk cevap, barışmak yaşamla.
    Hür olmanın anahtarı bu kadar yakında…

    Gurur hür olmanın broşu adeta.
    Gurur aptalların silahı gibi gösterilse de asillerin bir buket gülü.
    Asla silah değil, en fazla zırh, benliksizlere karşı gurur.
    Yenilmeye gidilen yolda hür olma amacının ateşlenmesi ve gurur,
    asil duygunun ortaya çıkışı.
    Bu kadar kolay mı bu tasvir?
    Aslında bu kadar kolay.
    “Acı akıllı adamların hocasıdır” demiş Lord Byron.
    Acının ilhamını gurur vermeli o zaman.
    Gurursuzlar acı çekmeyi bilmezler.
    Gururunu ayakta tutan hür olmalı.
    Gururla beslenenler her şeye rağmen elde edecekleri bir şey aramazlar. Elde edeceklerine inandıkları uğrunda savaşırlar.
    İnandığı uğurda yaşamak için savaşan, senden daha hür kim var ki? ..

    Cesaret bilgeliğin el feneri.
    Hür olma isteğine koşar adım yol almak.
    Cesaret ne kadar karışık olsa da, çözmeyi bilmek önemli.
    Cesur kalmak ve ne zaman harekete geçeceğini bilmek, püf nokta.
    Her hareket sonuca ulaşmaz.
    Her cesurluk gösterisi de amaca ulaşmaz.
    O yüzdendir ki bu kadar keşmekeş yaşamak.
    Kolay olsa bu kadar lezzetli olmazdı. Cervantes’den bir söz cesaretin anlamıyla ilgili.

    “ Arkadaşını kaybeden çok zarar eder,
    servetini kaybeden daha çok zarar eder.
    Ama cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir.”

    Cesareti kaybetmemek önemli.
    Ne zaman cesur olacağına karar vermek de bir o kadar önemli.
    Anlaşılması gereken şu.
    Terimler yalnız çocukları bu dünyanın.
    Anlam verecek olan ya da yitirecek olan insan.
    Barışık olmak, gurur ve cesaret.
    Sözlüklerde güzel dursalar dahi, kinetiğe geçtiklerinde manalı.
    Manalı olan, güzel olandan daha çok tercih edilmeli.
    Yaşamalı, hür olarak yaşamalı.
    Anahtarlar çok da uzakta olmasa gerek.
    Bilinmeli ki yaşam, nüktedandır.
    Anlamlı espriyi yaptıracak olan insanoğlu ise
    anlamsızın suçu, yaşamın olmamalı gerek.
    Yaşamalı kendi hayatımızı, yaşamalı ki bulabilmeli sorulara cevap.
    Yaşamalı kendi hayatımızı, yaşamalı ki aramanın anlamı olsun. Yaşamalı kendi hayatımızı, yaşamalı ki sadece yazılanlar güzel kalmasın,
    manalı da olsun.

  5. #5
    KUTADGU
    Ziyaretçi

    Standart

    Arayışa Üvey Bakış... Ağır Bir Nöbet -4

    Yorulmuştu artık, bıraktı kalemi elinden.
    Bu kadarı fazla olmalıydı, zonklamadaydı beyninin bir köşesi zira.
    Ne yapacağına karar vermemiş bir ürkeklikle mutfağa gitti.
    Hiç bu kadar suya özlem duymamıştı sanki…
    Damarlarında serinliği hissettikten kısa bir süre sonra da elindeki sigaranın dumanını hissetti.
    Derin iç çekişler arasında sigara dumanının ciğerlerinde yol almasını garipsedi birden.
    Yavaş yavaş tadını eskisi gibi aldığını fark etti.
    Perdeyi kaldırıp dışarıya göz gezdirdiğinde şehrin ne kadar derin uykuda olduğunu gördü.
    Saat kaç olmuştu ki acaba?
    Meraklandı, aradı kolunda buldu saati.
    Gece yarısını geçeli birkaç saat olmuştu.
    Uzun bir zaman diye sayıkladı.
    Akşam havanın karartısını hatırlayamadı.
    Ağır bir nöbet…

    Hızlı ve kararsız bir yemek sofrasından sonra, dışarı çıkma isteğine yenik düşmüştü.
    Gecenin kör karanlığında Ankara ne kadar de sessizdi.
    Alevli bir sessizlik, yakmaktaydı içleri.
    Bahar geceleri bu kadar güzel mi olurdu?
    Sessizden esen rüzgar ve emek caddesinin yeşil ağaçlarının tatlı uğultuları. Sağlı sollu evlerin arasında küçük yollar.
    Dinlendirici bir manzara, ama sadece gece yarısından sonra…
    Çok fazla insan, çok fazla yalnızlık…

    Yazdıkları geldi aklına.
    Kimin için, nasıl yazdığını hatırlayamadığı kelimeler örgüsü.
    Yazmalıydı.
    Yazmadan edemezdi.
    Haksızlıklara karşı koyma iç güdüsü sarmalamıştı benliğini.
    Savunmasız kalan hayat, belki de onunla beraber karşı koyacaktı fanilere, düşüncelere.
    Bıkkınlık içerisinde sürdürülen bir hayat kırılmalıydı birkaç yerinden.
    Azat edilen düşünce hayatı çekmeliydi yukarılara.
    Yaşadıklarımız, yaşıyor olduklarımız,
    yaşayacaklarımız neden bu kadar tehlikeli…
    Düşüncelere vermek istemiyordu kendini.
    En azında şu anda.
    Yorgundu ve dinlenmesi için yürümesi gerekiyordu.
    Yürümek doyurucuydu şu an, en azından açlık yoktu içinde.

    Kapıyı açtı uzandı ayakları dışarıya, benliğini de yanına alarak.
    Savaş meydanı boşalmıştı.
    Ve bir sürü kırgınlık yatıyordu sokağın köşe başlarında.
    Yanında da aşağılanmalar, tuhaf bakışlar.
    Ama gece de sokak da o kadar güzel di ki.
    Kahkahalar atmak istedi birden.
    Tüm varlığıyla, sonsuzlarda patlayan kahkahalar.
    Ama bu seferlik yolunda gülümsemeler yol arkadaşıydı.
    Kendine saygı duydu, utanmadı yolun ortasında döndü tebrik etti kendini, kendi elini sıktı.
    Ve kocaman bir gülümseme yeniden karanlığa.
    Savaştıklarına saygı duyan, hem de korku salmaya çalışan korkusuzların gülümsemesiydi belki de gecede kaybolan…
    yürüdü az ileride koca bir ağacın iğneli yapraklarını aldı ellerine, koparmadan dolaştı elleri…
    dinlemek istedi anlayamadı, ağaçların konuştuğu yalandı, anladı. Hissederler miydi ne düşünüldüğünü.
    Belki.

    Ne kadar da sıradan bir gece.
    Geceye değer veren bu sıradan duruşu.
    Frapan elbiseler bürünmemiş temiz geceler, yıldızların takdir edilmesi gerek. Yıldızların takdir edilmesi, aksesuarları önemsememeleri.
    Sıradan gecelere anlam katmak, önemli olan da bu.
    Bu çağda ne mümkün aksesuar kullanmamak
    ve ne mümkün sıradanı sevebilmek.

    Sonra adımlarını sıklaştırmaya karar verdi.
    Hazır gece, sokak ve rüzgar çok fazla onunken tadını çıkarmalıydı. İnsansızlıktan hoşlandığından değil bu garip tutumu.
    Gördüklerini yakıştıramadığından yaratılanların en şereflisine.
    Yakışmayanı yapmak ne kadar sıradan ise bu sıralar,
    yakışmayana tepki koymak o kadar yalnızlık.
    O yüzden sevmekte yalnız geceleri, boş sokakları.
    Karanlık gecede çakmağının aleviyle bir anda aydınlanan çevresi, sigara dumanını da hissetti peşi sıra.
    Şimdi keyfine diyecek yoktu.
    Çöktü kaldırıma, usulca melodiler yollamak istedi ama tuttu kendini.

    Yan tarafında acı ve buram buram sefalet kokan bir korna ile irkildiğinde, anlamıştı gecenin bu gecelik kirlendiğinide.
    Ve peşi sıra gelen serseri çığlıklar, mide bulantısı dolu komplimanlar.
    Yazık şimdi olmamalıydı.
    En azından şimdi.
    Üzüldü ama kızamadı.
    Yazılarına dönmeliydi yeniden.
    Derin bir nefes ile başladı adımına.
    Başlamanın çok şey olduğunu bilen birisi için gayet yeterli bir başlangıç. Nefesi kontrol altında adımlarını hiç bozmadan yolunda ilerliyordu.
    Yapılacak olandan kaçmamanın iç huzuru yanındaydı yine.
    Ve her şeye rağmen de mutluydu.
    Umutlu denilse de yalan olmazdı.

    Kapıdan içeri ilk adımı attığında gözlerinin uykuya çok ihtiyacı olduğunu hissetti.
    Uyumak şu an için önünde en iyi seçenek gibi duruyordu.
    Korkmadan uyuyabilirdi.
    Nasıl olsa uyandığında yaşamı adına yapacağı çok şey vardı.
    Bir şeyler yapabilmek arzusu bile çok şey katıyordu yaşamlara,
    daha iyi anlamıştı.
    Yatağına uzandığında arıtmıştı beynini tüm düşüncelerden.
    Huzurlu bir uyku isteğiyle kafasını yastığa dayadığında,
    çok da fazla sürmeden uyuyacağını düşünüyordu.
    Öyle de oldu, yavaş yavaş gözleri kapandı dünyaya,
    derken bilinci de daha fazla dayanamadı.
    Huzurlu uykusuna daldı. Geceden soyutlanan bir yaşam daha.
    Geceler hep böyle güzel olurdu.
    Beyni rahat olana, huzur vaat ederdi, yine öyle olmuştu.

  6. #6
    KUTADGU
    Ziyaretçi

    Standart

    Şimdilik bu kadar.

    Devam edebilmesi umuduyla.

  7. #7

    Sadullah KAPICIOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.07.2008
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    906

    Standart

    tebrikler...
    Şafak olmuş comolokko

  8. #8

    Sadullah KAPICIOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.07.2008
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    906

    Standart

    UKBAYLA SÖYLEŞİ

    Her canlı varlığın bazı sabit durakları vardır. İETT otobüslerinin duraklarından bahsetmiyorum. Bunlar değişmez duraklardır. Tabiyatıyla değişmez bir güzergahı getirir beraberinde. İnsanların ise biraz farklıdır. Bunlar bilinen tarafıyla 3 adettir. Doğum, ölüm, berzahtır. Ve artık ukba başlar... Hayat ötesinin gerekli yapı malzemeleri burada temin edilir. Buyurulurki bu duraklardayken ukbada köşkler bağlan inşa edilir. Hani hep deriz ya; Atalarımız ne güzel söylemiş... Hakikaten öyledir.
    Ne ekersen onu biçersin atasözümüz. İnsanlar doğdukları andan itibaren hep bir arayış içindedirler. Ruhunu tatmin edeme. Bunun yaralarını sarmak için hep bir arayış içinde. Ve sonunda elzem olan bulunur ve ruha şifa odur ki sonsuz lezzete kavuşulur. Tabi akibet hep olumlu, güzel değildir. Bu hayat yolculuğunda İnsan düşünülmüştür. Yalnız bırakılmamıştır. Ona bir yoldaş, bazen kalleş, bir düşman ona yenilene, onu yenene ise hükmedene, bir pir verilmiştir. Adı nefstir. Nefsimiz bizim bu yolculukta hep yanımızdadır. İki canlıyız yani. Kulfet ağır one göre. Duraklardan bahsetmiştik ya öyle kolay değildir yaşamak. İnsan arayışlarında çoğu kez yanlış yerlere sapar. Dikkatli olmalı şeytanın nefsini okşamasına izin vermeli. Tabir caiz bidir karar sizin; zıvanadan çıkartmamalıdır. İŞte o zaman zincir kopar.. Hızla döner dişli çark, hafizanallah önüne geçilmez belki hiç durdurulamaz. Tedbir yer durakta. Her solukta. Zişuur olmalı insan her lahzada. Hemen toparlayarak ölüm ve ötesi demek istiyorum. Evet ölüm. Ölümü nasıl anlatmalı nasıl demeli bilmiyorum. Sadece şunu demekle kendim yetiniyorum. Her canlı ölümü tadacaktır... Yaşayıp göreceğiz. Duamız ve temennimizdir. Ölümü bile öldüren rab bize hayırlı ölümler nasip etsin... Ve berzah hani atasözlerinden birini örnek vermiştim ya. Ha evet işte ekilenin biçilmesi bölümünün başıdır berzah. Bildirilen odur ki iki durak arası yani doğum ve ölüm semeresi ilk berzahta görülür... Ya bahçedir cennetlerden, yada cehennemlerden bir kuyu... Bu menzilde insanın hep ulu bir mefkuresi olmalı bence. Kendine ulu bir mefkure edinmeli. Evet doğduk ey ademoğulları biz. Öleceğiz ve berzahıda yaşayacağız. Selam olsun ukbaya, onada ulaşacağız...

    Selam, saygı ve dua ile...

    Sadullah KAPICIOĞLU
    Konu Sadullah KAPICIOĞLU tarafından (06.08.2008 Saat 18:16 ) değiştirilmiştir.
    Şafak olmuş comolokko

  9. #9

    Sadullah KAPICIOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.07.2008
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    906

    Standart

    kimse ilgilenmiyor anlaşılan...
    Şafak olmuş comolokko

  10. #10
    ilhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.01.2007
    Nereden
    İzmir
    Mesajlar
    19,991

    Standart

    Cihan Abi,

    Yazıların çok hoş. Tebrik ederim.
    Konu ilhan tarafından (13.08.2008 Saat 13:03 ) değiştirilmiştir.
    Türkçe, Turkche olmasın! Dilimizi koruyalım! Türkçeye 29 harf yeter!

    “Ben basit bir '
    iyi futbol dilencisiyim'. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum:
    “Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!”
    Eduardo Galeano


    "İhaneti severim, ama hainlerden nefret ederim." Cesar

  11. #11
    Tayyip Bosnalı - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    11.09.2006
    Nereden
    Düzce
    Yaş
    38
    Mesajlar
    616

    Standart

    Alıntı Kapıcıoğlu Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    kimse ilgilenmiyor anlaşılan...
    sadullahım üzülme
    sanat sanat içindir halk için değildir

    şaka biyana şiirdede denemelerdede tepkilere çok aldırmamak lazım olumlu yada olumsuz
    eğer hissettiklerin düşüncülerin o an kalemine onları yazdırdıysa senin şaheserin odur
    ama güzel ama çirkin
    ama ilgi görür ama ilgi görmez

    sürekli düşünmek lazım
    birşeyler çizmek karalamak yazmak
    gerisi yazanı çizeni pek alakadar etmemeli bence
    he ilgi çekersede ne ala başımla birlikte dersin
    Konu Tayyip Bosnalı tarafından (06.08.2008 Saat 23:02 ) değiştirilmiştir.
    Sevdiklerinin En Hayırlısı Seni Terketmeyendir
    Sana Düşersin Demiştim, Fazla Sarktın Hayallerimden..



  12. #12

    Sadullah KAPICIOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.07.2008
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    906

    Standart

    Alıntı mukemwell Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    sadullahım üzülme
    sanat sanat içindir halk için değildir

    şaka biyana şiirdede denemelerdede tepkilere çok aldırmamak lazım olumlu yada olumsuz
    eğer hissettiklerin düşüncülerin o an kalemine onları yazdırdıysa senin şaheserin odur
    ama güzel ama çirkin
    ama ilgi görür ama ilgi görmez

    sürekli düşünmek lazım
    birşeyler çizmek karalamak yazmak
    gerisi yazanı çizeni pek alakadar etmemeli bence
    he ilgi çekersede ne ala başımla birlikte dersin
    2. yeniler filan Bence sanat şahsi ve muhteremdir...
    Şafak olmuş comolokko

  13. #13
    Semih - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13.04.2008
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    35
    Mesajlar
    2,511

    Standart

    konu başlığına şiirlerimiz diye bir ek yapsan da ben de katılsam kutadgu
    "İzin ver Selim biraz,Hegel,Fichte diyelim,
    Felsefeyle ilişkin bir de ekmek yiyelim."

  14. #14

    Sadullah KAPICIOĞLU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.07.2008
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    906

    Standart

    Alıntı semih albayrak Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    konu başlığına şiirlerimiz diye bir ek yapsan da ben de katılsam kutadgu
    kardeş şiir ile ilgili bir vaşlık var zaten... buradan yak. http://forum.bordomavi.net/showthread.php?t=113
    Şafak olmuş comolokko

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Bu Konuyu Okuyan Üye(ler) : 0

Şu anda listelenecek üye yok.

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •