Sayfa 1 Toplam 2 Sayfadan 1 2 SonuncuSonuncu
Toplam 41 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 25 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Karadeniz Müziði Bölümü (Mp3 Yasaktýr)

  1. #1
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Karadeniz Müziði Bölümü (Mp3 Yasaktýr)

    Arkadaslar gezdim dolasdim biz karadenizliyiz ama koskoca Bmn de bir Karadeniz / Kemence bolumu yok buna son verme zamani cokdan geçdi bile!!! ve bu basligi aciyoruz hayirlisi ile.
    youtube ve benzer cekimleri burda paylasim yapabiliriz veyahutda cikan, cikacak olan ,yeni eski kemence ustatlarinin albumlerinide burda konusuruz tartisiriz tanitiriz ama mp3 paylasimi yasakdir.

    Bahattin Çamurali, 1931 / 1991
    Arkadaslar Rahmetli Bahattin Camurali'nin ilk goruntuleri !!!

    Kemence dedinmi ilk olarak aklima gelenlerden sayilan Bahattin Camurali ustalarin ustasida diyebilecegimiz bu rahmetli bu goruntulerde sozsuz kemence caliyor ama kemenceyi calmaya calmiyor, konusturuyor. yattigi yer nur olsun , buyuk ustat kemenceyi sevdin sevdirdin sukranlarimla.



    Bahattin Çamurali, 1931 yýlýnda Trabzon'un Sürmene ilçesinin Cida köyünde dünyaya gelmiþtir. Önemli bir Karadeniz kemençesi üstadýdýr. Farklý çalýþ stiliyle birçok kemençeciye örnek olmuþtur. Görele, Akçaabat, Tonya'nýn kesik kýsa melodik hýzlý ritmik riflerin aksine ezgisel yönü aðýr basan Sürmene'ye özgü bir tarzý vardý. Tok melankolik sesine uygun kalýn sesli kemençeyi ustalýkla kullanýyordu. 1991 yýlýnda Ýstanbulda vefat etmiþtir. Derlediði ve bestelediði türküler ve kemençe tekniði açýsýndan tüm zamanlarýn en iyi kemençecilerindendir.
    Bahattin Çamurali, ayrýca karadeniz müziði dýþýnda, halk müziði ve sanat müziði melodilerini de kemençeye uyarlamýþ ve baþarýlý olarak çalmýþtýr. Daha önce pek kullanýlmayan veya bilinmeyen ve çýkarýlmasý zor sesleri yakalamýþ ve bu tarzý ile daha çok dinleyicinin kulaðýna deðil, yüreðine hitap etmiþtir.
    Konu Selman tarafýndan (05.02.2008 Saat 16:06 ) deðiþtirilmiþtir.

  2. #2
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Hüseyin Dilaver 1906 / 1963

    2.1. Hüseyin dilaver'in Hayatý Hakkýnda Genel Bilgi

    Trabzon’un Sürmene ilçesinin þimdiki adýyla Aksu, eski adýyla Aso köyünde Temel ve Ýlve Dilaver’in 3 erkek, 1 kýz çocuðundan biri olan Hüseyin Dilaver 1906 yýlýnda dünyaya gelmiþtir.

    Çocukluk yýllarýnda müziðe ilgi duymuþ, yaþý ile birlikte bu hobisi de ilerlemiþtir; öyle ki gençlik yýllarý, askerlik çaðý ve sonrasý hobi olarak baþladýðý müzik hayatýnýn en önemli parçasý olmuþtur.

    “Çok cömert bir insanmýþ; bir gün köye geliyormuþ; eskiden gurbetten gelirken buðday ekmeði getirmek çok meþhurmuþ, köye gelmiþ çocuklar Hüseyin amca geldi diye etrafýna toplanmýþ, ekmeði bütün çocuklara bölüþtürmüþ ve ekmek bitmiþ. Ýnancý kuvvetli, insanlara sevgisi yoðun bir kiþiymiþ. Fakiri görse sýrtýndan ceketini çýkarýr verirmiþ. Bir zengin fakiri görüp bir ihtiyacýný giderebiliyorsa, sýrtýndan ceketi, ayaðýndan ayakkabýyý çýkarýp verebiliyorsa ben ona fakire yardým etti derim, dermiþ. Çocuklarý insan sevgisini babalarýndan öðrenmiþler, anneleri de sevecenmiþ ama babalarý daha bir baþkaymýþ.”

    “Eve bir misafir geldiði zaman daha gelmeden tembih edermiþ; “Kýzým evimize misafir geldiði zaman (eskiden abdes alýnýrdý) þöyle havlu tutun, namazýný kýldýrýn, açsa yemeðini yedirin, güler yüzlü olun, misafire hizmet etmek sevaptýr” demiþ. Manevi duygularý çok kuvvetliymiþ. Çocuklarýna karþý çok þefkatliymiþ, hiçbir zaman bir fiske vurmuþ biri deðilmiþ, kesinlikle öyle sert yapýlý bir insan deðilmiþ, daima güler yüzlü, her þeye espri ile yaklaþan her þeyi þaka ile ifade eden biriymiþ. Kýzý “Ben evlendiðimde eþim sert mizaçlýydý ve ben þok oldum, çünkü biz babamýzdan öyle görmemiþtik, hele de beni çok severdi, derdi ki on tane akýlsýz oðlum olacaðýna bir tane Güner gibi kýzým olsun, çünkü ben babama çok baðlýydým, dikiþ diker kuruþuna kadar ona verirdim. Son zamanlarda tabi yaþlandý, hastalandý, eskisi gibi çalýþamýyordu.”

    “Belirli yaþa kadar memur yaþantýsý olmuþ. Trabzon belediye fýrýnýnda satýþ memuruymuþ. Ondan sonra Karabük’e gelmiþ demir çelik fabrikasýn da yine satýþ üzerine çalýþmýþ, ondan sonra Dilaver’i Zonguldak’a aldýrmýþlar. Kemençe çalýp Türkü söylediði için müdürlerinin hepsi onu çok severmiþ. Daha sonra siyasi nedenlerden dolayý iþten çýkarýlmýþ. Cüzi bir maaþla tekrar iþe almak istemiþler ama gurur meselesi yapýp kabul etmemiþ, ailesini toplayýp Adapazarý’na yerleþmiþ.”

    “Evde de sürekli kemençe çalarmýþ. Horan havasý çaldýðýnda herkes mutfak tarafýndan sýraya girermiþ, kol kola, kol kola, oynaya oynaya içeri girerlermiþ. Artýk gülmek, neþe, eðlence o biçim olurmuþ.”

    Saygýya çok önem verirmiþ, gençler gelsin otursun da ayak ayak üstüne atsýn, eline sigara alsýn, bunlara çok kýzarmýþ; “her þeyin modasý geçer, saygýnýn modasý asla geçmez” dermiþ. Saygýlý seviyeli insanlarý çok severmiþ.

    Kemençe çalýp Türkü söylemesinin yaný sýra çok da güzel horon oynarmýþ; oynamamasýna da imkan yokmuþ çünkü Aksu (Aso)’lu olup da horonu iyi þekilde oynamayan köy milleti tarafýndan hem ayýplanýr hem de dýþlanýrmýþ. Horonla ilgili anýsýný yine kýzý anlatýyor; “Adapazarý’nda beþinci sýnýfta idik, baban acaba gelip koroyu çalýþtýrýrmýþ diye sordular, ben babama gittim söyledim; “Adil bey seni okula çaðýrýyor kemençe çaldýracak, bize de oyun öðretmeni istiyor gelir misin” tabi ne demek deyip geldi ve bize horon oynamayý ve Sallamayý öðretti ve müsamerede oynadýk. Koroda da bize Gemiciler kalkalým’ý öðretmiþti”.

    “Çok duygusal bir insanmýþ, þiddetten yana deðilmiþ. Adapazarý’nda yine Þevki diye biri varmýþ, Rizeliymiþ, ev sahipleri de Rizeliymiþ, bunlar eski eþkýyaymýþlar, ev sahibi olan Ömer’in bir geceliði varmýþ, tabancasý cebinde gezermiþ. Bir gün oturmuþlar ordan, burdan sohbet ediyorlarmýþ. Þevki iyi bir þey yapmýþ gibi eþkýyalýklarýný anlatýyormuþ; iþte biz köyleri basardýk, para ve yiyecek isterdik, vermeyenleri saç ayaðýný ýsýtarak baþýna geçirirdik, onlarda korkudan varsa veriyor. Yoksa canýndan oluyor. Dikkatle dinledikten sonra kalkýp eve geliyor ve “ben arkadaþ diye bunlarla oturuyormuþum ama bunlar cani insanlar, bir daha bunlarla ne arkadaþlýk ederim, ne de dost olurum, merhaba merhaba” demiþ. Aksu (Aso) köyünde bir düðünde kemençe çalýyor, insanlar coþmuþ horon oynuyorlar, sýk sara oynanýrken iki kiþi öne çýkýp býçak oyunu oynamak istiyor, fakat Hüseyin Dilaver kemençe çalmayý býrakýyor ve hayýr bu oyunu oynamayýn diyor. Þiddeti tasvip eden bir insan deðilmiþ. Çocukla çocuk, büyükle büyük, hastayla hasta olurmuþ.”

    “Hayatý son yýllarýna kadar plak çalýþmalarý T.R.T. de yapmýþ olduðu çalýþmalarla dolu dolu geçmiþtir.”

    “Yaþadýðý bütün illerde tüm dostlarý tarafýndan sevilen Hüseyin dilaver günümüzde de halen sevgi ve saygýyla anýlmaktadýr.”


    2.2.1. Hüseyin Dilaver'in Çocukluðu ve Köy Hayatý

    Hüseyin Dilaver Trabzon’un Sürmene ilçesine baðlý Aksu (Aso) köyünde 1906 yýlýnda dünyaya gelmiþtir.

    “Köyde bað bahçe iþleriyle uðraþmamýþ, aklý fikri hep müzik ve kemençe de imiþ. Eskiden kýtlýk varmýþ, bir gün annesi Aytora denen yazlýk yere gidiyor.(Bað, Bahçe ve Meyveliklerin bulunduðu yazlýk yer) bunlar kýz kardeþi ile çýrahta ( Hamurla, Buðday unuyla yapýlan yiyecek) yapýp yiyelim diyorlar. Anneleri bir þey unutup geri dönüyor, dönerken evin baþýnda birilerine rastlýyor ve bunlarda sesi duyup çýrahta tavasýný yað kabýnýn içine sokuyorlar ve bir tava çýrahta boþa gitmiþ oluyor, yiyemiyorlar. Yaramaz bir çocuk deðilmiþ ama her çocuklukta olduðu kadar yaramazlýklarý varmýþ.”

    “Fatih Sultan Mehmet fethettikten sonra bu yerlere Türkleri yerleþtirdi, bunlar hep dýþardan gelmiþler Malkoçoðullarý, Dilaveroðullarý böyle köklü sülaleler. Bunlarýn dedeleri Dilaver dede dedikleri çok yiðit bir kiþiymiþ. Padiþah tarafýndan mý görevlendirilmiþ, yoksa baþka bir yerden mi gelmiþ bilinmiyor. Bunlar beþ kardeþ beþ oðlu olmuþ sülaleleri beþe bölünmüþ, ama birlik ve beraberlik içinde olmuþlar, fakire, fukaraya yardým etmiþler. Birbirlerine çok saygýlýymýþlar. Sýk sýk bir araya gelip evlerde toplantýlar yaparlarmýþ. Bu toplantýlarda sohbetler edilir. Güldürüler olur, oyunlar oynanýrmýþ.”

    “Hüseyin Dilaver yaþantýsýnda Sürmene yöresinde o zamanýn þartlarýnda Aso köyü içinde arkadaþlarý arasýnda her zaman sevecenliðini korumasýný bilmiþtir.”

    “Büyükler arasýnda saygýnlýðýný korumuþtur. Þöyle ki; dini inancýnýn çok olmasý, sesinin çok güzel olmasý nedeni ile kuran okumasý köy içinde kendisine ayrý bir avantaj saðlamasýna neden olmuþtur.”

    “O zamanlar Aso köyünde aþaðý-yukarý on köye hitap eden bir ilk okul vardý, yörede ki köy çocuklarý bu okula giderlerdi. Hüseyin Dilaver de ilk okulda burada baþlamýþ, ardýndan Samsunda askeri okula baþlýyor, fakat seferberlik çýkýnca okul kapatýlýyor ve okul hayatý sona eriyor. Eskiden ilk okul mezunlarýnýn iþe girebilme imkanlarý varmýþ, kendisi “ben lise mezunuyum” demiþ ama okul kapatýldýðý için mezun olamamýþ, dolayýsýyla bir bocalama dönemi baþlamýþ.”

    2.2.2. Müziðe Ýlginin Baþlamasý

    “Müziðe baþlamasý Hüseyin Dilaver’in doðasýnda varmýþ. Sesi güzel olduðu için sürekli Türkü söylermiþ. Bir gün annesi ve babasý yaylaya gidiyorlar ve bunu götürmüyorlar, bu da yolun kenarýnda oturup aðlýyor, tam o sýra da bir atlý geliyor ve “oðlum niye aðlýyorsun” diye soruyor. O da “annemle babam yaylaya gittiler, beni götürmediler, sen beni götürür müsün” diyor. Adam bunu atýný alýyor ve yola koyuluyor, yol boyunca Türkü söylüyor ve bu adamýn çok hoþuna gidiyor. Epey zaman geçtikten sonra bunlardan biraz daha önde olan annesi bir ses duyuyor ve babasýna dönüp “ Herif bizim uþak yola girmiþ geliyor” babasý da “olur mu öyle þey hatun küçücük çocuk nasýl gelir” diyor. Annesi “Gelir, gelir, bak sana sesi geliyor” demiþ.”

    “Okul yýllarýnýn sona ermesi Hüseyin Dilaver’in tamamen müziðe ve kemençeye yönelmesine neden olmuþ. O zamanlar sakat Þakir isminde abisi varmýþ. Sakat olduðu için her yerde abisine yardýmcý olurmuþ. Dilaver’in sesinin güzel olmasý nedeniyle hep ona Türkü söylemesini, kemençe çalmasýný önerirmiþ. Bu istek ve çocukluktan gelen yeteneðini birleþtiren Hüseyin Dilaver köydeki Rumlar dan müziði ve kemençe çalmayý öðrenmiþ. Hocasý Aksu (Aso) köyünden Rum “Yoriga” imiþ.”

    Ailesi müzikle uðraþmasýna hiç karþý çýkmamýþ. Zaman geçtikçe yöreyi aþýp dýþa açýlmýþ.
    Karadeniz’in bir çok yöresini dolaþmýþ. Artýk tanýnan biri olmuþ ve odeon sahibinin sesi plak þirketlerine dört adet plak yapmýþ. Çýkan eserler Karadeniz yöresinde Asoli Hüseyin diye büyük sükse yapmýþ, o günkü rüzgar rahmetli olduktan bu güne kadar hafýzalardan silinmedi.

    Sanat Hayatý


    “Askerliðini Erzincan da yapan, amirlerinden son derece takdir alan Dilaver askerlik bittikten sonra sahneye çýkma yolunu seçmiþ. O zamanlar turne yokmuþ. Hüseyin Dilaver kendi kafasýna göre turneye gider, kahvelerde, eðlence yerlerinde çalarmýþ. Kendisinin çaðdaþ yanlarý olduðu kadar, çok da dindar bir adammýþ. Gündüzleri camide müezzinlik yapýyor, gecede çay bahçesinde kemençe çalýp Türkü söylüyor. Bu yer küçük olduðu için insanlar birbirlerini tanýyor ve bir sohbet sýrasýnda biri “bize bir müezzin geldi öyle güzel sesi var, öyle güzel namaz kýldýrýyor ki” demiþ. Diðerleri de “ sen asýl bize gelen kemençeciyi gör öyle güzel çalýp söylüyor ki sabaha kadar eðlenip, oynuyoruz” diyor. Yani sabah camide müezzin, akþam çay bahçesinde kemençe çalýp söyleyen bir müzisyen.”

    “Adapazarý’nda Karadenizliler çokmuþ. Oflular, Sürmeneliler, Rizeliler, o zamanlar çok acayip, çok güzel büyük düðünler olurmuþ. Hayvanlar kesilir, masalar kurulur, iki gün süren düðünler. Bütün Adapazarý toplanmýþ, Dilaver kemençe çalýyor, artýk oturak Türküsü mü ararsýn, birde onun oturak Türküleri vardýr; oturulacaðý zaman ondan çalardý, ondan sonra horon havasý çalmaya baþlar, büyük halka kurulurmuþ, zaten araziler geniþ, bahçeler büyük. Halkanýn ortasýna geçip hem çalar, hem de oynarmýþ. Hem de atma Türkü atýp onlarý coþturur, halkadakilerden bahþiþ alýrmýþ.”

    “Hüseyin Dilaver bir gazino çalýþmasýnda zamanýn keman ustalarýndan Ankara Radyosu Sanatçýsý Naci Tekel’in tavsiyesi üzerine Bölge sanatçýsý olarak Ankara Radyosunda sanat hayatýnýn zirvesine çýkmýþ, zamanýn Halk Müziði þefi Muzaffer Sarýsözen yönetiminde uzun zaman çalýþmalar yapmýþ. Radyo evi yýllarýnda Muzaffer Akgün (ona “kara kýz” dermiþ) ile birlikte çalýþtýklarýný anlatýrmýþ, bunun yaný sýra Zinnet Sönmez ve Cemile Cevher Çiçek ile bir çok kez ikili çalýþmalarda bulunduðunu söylermiþ.”

    “Bunlar Karadeniz’e turneye gitmiþler; o zaman çok giderlermiþ. Türkülerini okumuþlar, konserden sonrada baþka bir yere gitmek için toparlanýp yola koyulmuþlar. Artvin’e yakýn bir yerde bakmýþlar ki arabalarýn önüne büyük kalaslarý koymuþlar, ne oluyor diyerekten arabalardan inmiþler, aralarýnda bayan sanatçýlarda varmýþ.”

    Karadeniz Gecesi

    Bir sürü genç adam bu bayanlara sarkýntýlýk etmek istemiþler, yani çekiþtiriyorlarmýþ falan. Hüseyin Dilaver “oðlum bu sizin yaptýðýnýz ayýp deðil mi” demiþ. Gençlerden bir tanesi çok konuþma demiþ ve bir tokat vurmuþ, kemençesi elinden düþüp kýrýlmýþ. Bu olay aklýna geldiðinde çok üzülürmüþ. Nasýl olduysa karakola haber verilmiþ, jandarmalar gelmiþ, yollarý açmýþlar, gençleri karakola götürüp bir güzel sopa atmýþlar.

    Dumlu pýnar deniz altýsý Çanakkale boðazýnda battýðý zaman bu olay üzerine bir destan yapýyor ve bunu yakýnlarýna ve dostlarýna çalýp söylüyor. Herkes iki gözü iki çeþme aðlýyormuþ. O türkülerini þu an maalesef bulamýyoruz, ki bu bizler için büyük bir kayýptýr.

    Sanat hayatýnýn son üç yýlýný Ýstanbul Radyosunda geçiriyor. Gerçi bundan öncede Ýstanbul Radyosuna gelip gidermiþ. “Ben Ýstanbul’a gidiyorum, þu gün Radyoda programým var beni dinleyin” dermiþ.

    Evlilikleri

    Ýlk eþini görüp beðenmiþ ve Karasu’ya gidip kýzý kaçýrýp köye getirmiþ. Bu evliliðinden bir tane kýzý var. Ondan sonra ikinci evliliðini yapýyor. Ýkinci hanýmýndan üç tane çocuðu oluyor. Hüseyin Dilaver çok çapkýn biri olduðundan Telli duvaklý kimseyi almamýþ. Bütün eþlerini kaçýrarak evlenmiþ. Belli bir zaman geçtikten sonra Balýklý Mahallesinde (eski ismiyle Civra) ikinci eþinin teyzesinin kýzýný görüp beðeniyor ve onu da kaçýrýp üçüncü evliliðini yapýyor. Kýzýn yaþý tutmadýðý için annesi Hüseyin Dilaver’i aðýr cezaya vermiþ, “ben onu astýracaðým” demiþ. Ondan sonra Dilaveri ceza evine almýþlar. Oðlu Fahrettin o zaman 9 yaþlarýnda dedesi ve amcalarýyla birlikte Sürmene’ye babasýný görmeye gitmiþler. Jandarma Fahrettin’i babasýnýn yanýna çýkarmýþ, bakmýþ ki orda gardiyaný, hakimi, savcýsý vs. kiþiler masayý kurmuþlar alem yapýyorlar. Babasý Fahrettin’e para vermiþ. Eve geldiðinde annesi “babaný gördün mü” diye sormuþ, o da “gördüm” demiþ. “bir þey verdimi sana” “bana para verdi” demiþ. Bu parayla eve dönerken ekmek almýþ. Annesi “peki deden, amcalarýn sana bir þey verdimi” diye sormuþ. O da “vermediler” demiþ. “bir de bana diyorlar ki kocandan ayrýl, bak gene oðluma gene o para verdi” demiþ.

    Ceza evinden çýkýnca “bu bir namus meselesi oldu” deyip üçüncü eþini annesinin evinden alýp köye götürmüþ ve evlenmiþler. Bu evliliðinden de dört çocuðu olmuþ.


    Hüseyin Dilaver’in Son Yýllarý ve Ölümü

    Hayatýnýn son üç yýlýný geçirmek için Adapazarý’ndan, Ýstanbul’a gelmiþler. Artýk çok yaþlanmýþ. Çok çalýþamýyormuþ çünkü, kalp rahatsýzlýðý varmýþ. Arada bir T.R.T ye gidip türkü söyleyip geliyormuþ.

    Hüseyin Dilaver’in kýzý babasýnýn son yýllarýný anlatmaya þöyle devam ediyor; Babamý görmeye giderdim. Annem çalýþýyordu, babam kemençeye asýlmýþ ama böyle duygusal, garip havalar çalardý. Demek ki artýk çok duygusal olmuþtu. Annem o zaman bir fýndýk atölyesinde çalýþýyordu. Kavrulmuþ fýndýklarý seçiyorlardý. Aslýnda çalýþan bir haným deðildi ama Ýstanbul’a gelince çalýþmak zorunda kalmýþtý. Babam derdi ki; “Safiye ben hiç haným çalýþtýrmaya alýþkýn deðilim, sen sabahleyin iþe giderken ben kahroluyorum”. Annemle aralarýnda yirmi yaþ fark vardý, annem baya küçüktü. Babamlar Küçük Mustafa Paþada oturuyordu. Ben evlendim Ali bey Köye yerleþtim. Sýk sýk görüþüyorduk. Bilhassa bayramlarda ona gitmemizi beklemezdi. Hemen bir kutu þeker koyardý koltuðunun altýna, sabah namazýný kýlar gelirdi. Baba derdik niye böyle yapýyorsun, sen büyüksün bizim seni ziyarete gelmemiz lazým, sen geliyorsun derdik. Kýzým ben o sevabý almak için geliyorum, yani onda öyle bir inanç vardý. Son zamanlarýnda biraz halsizdi, dýþarý çýkýp dolaþýrdý. Arkadaþlarý vardý. Eve döndüðünde yaslanýrdý ya da karyolasýna uzanýrdý. Ve son Ramazandý, sen artýk orucunu tutma hastasýn, kalbin var dedik ama bize karþý çýktý, bakalým bir dahaki Ramazana kýsmet olacak mý tutmak dedi ve hakikaten de kýsmet olmadý. Son krizi gelmiþ, gece iðneci çaðýrmýþlar bir tane ilacý vardý, doktor demiþti ki sýkýþtýðý zaman bu iðneyi yaptýracaksýnýz, öylede yaptýramamýþlar. Üçüncü krizinde vefat etti. Yatalak hasta konumuna düþmedi, halsizliði vardý. Son zamanlarda çok yürüyünce nefesi daralýyordu. Arada T.R.T ye gidiyordu. Ölene kadarda gitmeye devam etti. Babamýn yaþý 57 diyiliyordu. Ama yaþlar doðar doðmaz þimdiki gibi çocuk parasý alacaðým diye hemen günü gününe yazýlmýyordu. Öldüðünde nüfusa göre 57 yaþýnda idi. Ama hesaplara göre 64 - 65 yaþlarýndaydý.


    Oy Trabzan Trabzan

    Oy Trabzan Trabzan
    Ýçi kalay içi kalaylý kazan içi kalaylý kazan
    Sevdalý günlerume efkarlý günlerume
    Geldi çattý geldi çattý ramazan

    Oy Trabzan Trabzan
    Senden ayrý senden ayrýlacaðum
    Sen aklýma gelende sen aklýma gelende
    Düþüp bayý düþüp bayulacaðum.




    Bu Buyuk Ustadi Rahmetle Aniyorum Yatdigi Yer Nur Olsun.

  3. #3
    Hasan Ayvenli - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09.05.2005
    Nereden
    Ankara
    Yaþ
    37
    Mesajlar
    2,851

    Standart

    Maçkalý Hasan Tunç

    Maçkalý Hasan Tunç, 1912 yýlýnda Trabzon'un Maçka ilçesine baðlý Maðura (Örnekalan) Köyü'nde doðdu. Babasý Ýbrahim Bey, annesi Ayþe Haným'dýr. Yedi kardeþin en büyüðüdür. Yoksul bir ailenin çocuðu olan Hasan Tunç ilkokulun üçüncü sýnýfýna kadar okuyabilmiþtir. Fakir bir ailenin çocuðu olmasý onun daha fazla tahsil yapmasýný engellemiþtir. Bu durum daha sonraki yýllarda onun sosyal yaþamýnda önemli sorunlara neden olmuþtur. Dokuz yaþýndayken geçirdiði bir kaza sonucu sað gözünü kaybeder.


    Hasan Tunç, gurbete çýkmadan önce uzunca bir süre annesiyle birlikte yaylacýlýk yapar. Annesine göre Hasan "hovarda" bir yapýya sahiptir (O ufak yaþtan beri "sevdalýk edeyi" ifadesi annesine aittir). Bu özelliði ona türkü söyletmiþ ve kemençe çaldýrmýþtýr. 1930 yýlýnda 18 yaþýndayken aile ortamýndan ve köy yaþamýndan kopan Hasan Tunç gurbet kervanýna katýlarak Ýstanbul'a gelir. Karadeniz insaný için gurbet denince Ýstanbul akla gelir. Diðer bir ifadeyle gurbet demek Ýstanbul demektir bir Karadenizli için.


    Hasan Tunç, Ýstanbul'a kendisinden önce gelen babasýnýn Koca Mustafa Paþa'daki yorgancý dükkanýnda çýrak olarak iþe baþlar. Burada Maçkalýlar'ýn önemli bir özelliðini belirtmek yararlý olacaktýr. Eski dönemlerde Ýstanbul'a gelen her Maçkalý, üç meslekten birini seçerdi. Ya yorgancý, ya kalaycý ya da bakýrcýlýkla uðraþýrdý. Hasan Tunç'un da ilk mesleði yorgancýlýktýr. Aslýnda bugün bile Ýstanbul'da ne kadar kemençe sanatçýsý varsa çoðunluðunun ilk meslekleri hep aynýdýr.


    Hasan Tunç dokuz yýlýný bu mesleðe vermiþtir. Bu meslek ona bir yerde þans kapýsýný da açmýþtýr. Þöyle ki; Hasan Tunç'un yorgancý olarak çalýþtýðý mahallede dönemin gözde ismi Türk Sanat Müziði sanatçýsý Hamiyet Yüceses ikâmet etmektedir. Hasan Tunç'un bir vesile ile bu sanatçýyý tanýmasý onun yaþamýnýn bir dönüm noktasý olur ve Hamiyet Yüceses'in aracýlýðý ile Ýstanbul Radyosu'na bölge sanatçýsý olarak kabul edilir. Hasan Tunç ilk evliliðini 25 yaþlarýnda iken halasýnýn kýzý Havva ile yapar. Bu evlilikten Mehmet adlý bir oðlu olur. Ancak bu evlilik uzun sürmez, boþanma ile sonuçlanýr. Daha sonra teyzesinin kýzý Emine ile ikinci evliliðini yapar. Bu evlilikten Bahtiyar, Mahture adlý kýzlarý ile Yýlmaz adlý oðlu olur.


    Hasan Tunç, Hamiyet Yüceses'i tanýmasýnýn ardýndan yorgancýlýðý býrakýr ve Haseki Hastanesi'ne memur olarak girer. Ancak burada fazla çalýþmaz, kýsa bir süre sonra bugünkü adýyla Çapa Tip Fakültesi (Yukarý Gureba) Hastanesi'ne girerek; aralýksýz 34 yýl çalýþýr ve 1973 yýlý baþlarýnda emekli olur. Özellikle çalýþma yaþamýnda insani deðerleri daima ön planda tutmasý, onun çevresinde sayýlýp, sevilmesini saðlamýþtýr. Hasan Tunç'un kemençe çalmayý öðrendiði bir ustasý olmamýþtýr.



    SANAT YAÞAMI ve ESERLERÝ:


    Hasan Tunç'un türkü çalýp söylemesi 12-13 yaþlarýnda baþlar. Ýlk denemelerine kastel denilen olgunlaþmýþ mýsýr fidanýndan kesilerek yapýlan ve ince sesler çýkaran basit bir çalgý ile baþlamýþtýr. Daha sonralarý kendi yaptýðý kemençe ile çalýp-söylediði bilinmektedir. Hasan Tunç'un kemençe öðrendiði bir ustasý yoktur. Ancak birlikte çalýp-söylediði yakýn dostlarý olduðu bilinmektedir. Bunlar arasýnda Salim Akpýnar (Kastoroðlu), ve Ocaklý (Ýspela) Köyü'nden Fehmi Alan (Kuru Fehmi) en tanýnmýþlarýdýr. Hasan Tunç'un kemençe sanatçýsý olmasýnda annesinin yanýk ve güzel sesinin etkili olduðunu söyleyenler vardýr. Annesinin tarlada çalýþýrken söylediði türkülere, kemençe ile eþlik ederdi. Eðlence yerlerinde, düðünlerde de çalýp söyleyen Hasan Tunç, genç kýzlara türküleri her zaman kendisi söylemezdi, zaman zaman genç ve güzel kýzlarýn da kendisine türkü attýðý olurdu. Bu türkülerden birisi þöyle:


    Ha buradan yukari
    Bineyim Taradumi
    Eðil öpeyim seni
    Alayým muradými


    Hasan Tunç sadece sevmemiþ, sevilmiþtir de, þu dörtlük bunun ifadesi olsa gerek;


    Oy kör Hasan kör Hasan
    Kör gözünde kaynasam
    Bir derum alsam seni
    Bir de derum almasam


    Hasan Tunç yaylacýlýk yaptýðý dönemlerde gönlünde yer eden bir komþu kýzý için yaylada söylediði bir türkü;


    Baðýrýyi sýðýrlari
    Sýðýrlarýn anasi
    Benum ufak yavrumun
    Var bir kara danasi


    Daha peþine gelur
    Masti kolominasi
    Daha peþine gelur
    Suna elifinasi


    (Türküde geçen "kalomina, elifina" hirer hayvan ismidir. Rumcadýr.)


    Hasan Tunç Ýstanbul'a geldiði yýllarda birkaç taþ plak doldurdu. Odeon þirketinde doldurduðu ilk plaðýndaki türkülerden biri de þudur;


    Bu Maçkali Hasan'ýn
    Yoktur mali, melali
    Giyinip de kuþansa
    Olur daha belali


    Gerek plak çalýþmalarý sýrasýnda gerekse radyoya girdiði dönemlerde Sadi Yaver Ataman, Cemile Cevher, Ahmet Yamacý, Fatma Türkan Yamacý, Ömer Akpýnar, Metin Eryürek gibi sanatçýlarla yakýn dostluklar kurar. Özellikle Cemile Cevher'in onun sanat hayatýnda ayrý bir önemi vardýr. Bazý türküleri birlikte ürettikleri gibi, bunlarý çeþitli yerlerde yorumlamýþlardýr da.


    Hasan Tunç'un sanat yaþamýnda hiç unutamadýðý olaylardan birisi de, polis marifetiyle Beylerbeyi Sarayý'na çaðýrýlarak Atatürk tarafýndan dinlenilmiþ olmasýdýr. Sahnede kemençe eþliðinde Maçka (Solday) Sevinç Köyü'nden bir ekip horon oynamaktadýr. Bu gösteriden çok memnun kalan Atatürk, Hasan Tunç'un sýkýldýðýný fark etmiþ olacak ki kendisini gösteri sonunda yanýna çaðýrýr ve kendisine "çal, çal evlat çal, Karadeniz havalarý bizim milli havalarýmýzdýr" der. Bu ifade onu çok duygulandýrmýþtýr.


    Radyodaki çalýþmalarýna 1960'lý yýllarda nokta koyan Hasan Tunç kemençesini de Radyoevi müzesine hediye etmiþtir. 1983 yýlýnda Karadeniz kültürüne ve Türk halk müziðine yapmýþ olduðu katkýlardan dolayý Kültür Bakanlýðý'nca ödüle layýk görülmüþ ve ödüllendirilmiþtir. Hasan Tunç, 1 Mayýs 1986'de Þehremini'deki evine giderken geçirdiði bir kalp krizi sonucu vefat etmiþtir. Mezarý Yedikule'deki aile kabristanýndadýr.

  4. #4
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Maçkalý Hasan Tunç 1912 / 1986

    sagolasin kardesim
    Rahmetli Maçkalý Hasan Tunçu'da Rahmetle Aniyorum gene bir buyuk ustat
    volkan konagin su an soyledigi ve hebimizin bildigi, dertliyim kederliyim iste bu buyuk ustadin parcasidir ve nice parcalar.


  5. #5
    Trabzonspor Kongre Üyesi
    LazAnisT - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.02.2005
    Nereden
    Giresun
    Mesajlar
    10,179

    Standart

    Bu baþlýðý þimdiye kadar neden düþünemedik açýkcasý anlayamadým

    Hasan Tunç @ Bir çok genç arkadaþýmýz kim bu diyecektir.Son zamanlarda dillerde dolaþan ve karadeniz Müziðini insanlarýn daha fazla sevmesini saðlayan eserlerin bir çoðu ona aittir.

    Yukarýda albüm kapaðýnýn olduðu CD'si kesinlikle her karadenizlinin arþivinde olmasý gereken inanýlmaz keyifli bir albümdür.

  6. #6
    Nuray - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.12.2006
    Yaþ
    36
    Mesajlar
    468

    Standart

    “Kemençenin Ordinaryüsü” PÝCOÐLU OSMAN (I)30 Ocak 2007 02:08 · Seyfullah Çiçek

    Sevgili okurlarým.
    Temmuz 2006 tarihinde yayýmlanmýþ olan “Kemençenin Ordinaryüsü PÝCOÐLU OSMAN”adlý kitabýmdan özetleyerek,merhumun yaþam öyküsünü sitemiz vasýtasýyla da sizlerle paylaþmak istedim.
    Bu bir araþtýrma olduðundan,ancak 23 sayfa kadar özetleyebildim.Tabi araya fotoðraflar da gireceðinden sayfa sayýsý daha da artacak..Aslýna bakarsanýz,çok da özetleyip,merhumun hayli ilginç olan hayat hikayesini (tabir yerindeyse) kuþa döndürmek istemedim.Buna raðmen,sizleri yorarak dikkatlerinizi daðýtmamak amacýyla fotoðrafsýz 23 sayfayý bulan bu özeti de bölerek,iki ayrý aþamada yayýmlatmayý uygun gördüm.Ýlk aþama aþaðýda olup,bu bölümde kemençeden,çocukluðundan,gençliðinden,Picoðlu ünvaný ile ilgili rivayetlerden,Atatürk’ün huzurunda kemençe çalýþýndan,baþýndan geçen ilginç olaylardan vs.bahsettik.Bu bölüm ilgi durumuna göre birkaç hafta yayýnda kaldýktan sonra,ikinci bölümün yayýnýna geçeceðiz.
    Ýkinci bölümde ise taþ plaklarýndan,günümüze ulaþan tüm türkülerinin sözlerini verip,bazýlarýnýn öykülerinden,ölümünden sonra hakkýnda yazýlýp,söylenenlerden, bahsedeceðiz.Ayrýca,yararlandýðýmýz kaynaklarýn listesi ile kitabýn yayýnlanmasýnda yardýmlarýný gördüðüm tüm hemþehri ve dostlarýma teþekkürlerimi de ikinci bölümde göreceksiniz.
    Hatalarýmýz için þimdiden affola deyip,konumuza geçiyoruz.
    ***

    ÖZ BE ÖZ TÜRK ÇALGISI KEMENÇE

    Kararadeniz’in en usta,en ünlü kemençe sanatçýsý Picoðlu Osman (Osman Gökçe)’ýn hayli renkli olan yaþam öyküsünü anlatmaya geçmeden önce,Doðu Karadeniz’in sembol enstrümanlarýnýn baþýnda gelen ve adeta O’nunla özdeþleþmiþ bulunan kemençe ile ilgili özet bilgiler vermek istiyorum.
    Kemençenin kaynaðý,özellikle son yüz yýl içersinde çok tartýþýlmýþtýr.Birbirine tamamen ters nazariyeler ileri sürülmüþ olsa da,öz be öz Türk çalgýsý olduðu konusundaki deliller daha fazla aðýrlýk kazanmaktadýr.
    Karadeniz kemençesinin tarihini ilk defa araþtýran müzikolog Mahmut Ragýp (Kösemihal)’a göre kemençe,batýdan yani Güney Fransa veya Ceneviz’den Trabzon’a getirilmiþtir.Prof.Dr.Bahaeddin Ögel ise,kemençenin Türk boylarý vasýtasýyla Orta Asya’dan Anadolu’ya getirildiðini savunmaktadýr.Orhan Türkdoðan ve Mehmet Bilgin gibi deðerli araþtýrmacýlar da ayný görüþtedirler.
    Ögel’e göre kemençe,Orta Asya Türk kabileleri arasýnda “ýklýk”, “ýklýg”, “iklig”, “igil”, “kýyak”, “gýcek” gibi adlarla anýlmaktadýr.Anadolu’nun Türkleþmeye baþlamasýna paralel olarak Anadolu’nun muhtelif yerlerinde kullanýldýðý çeþitli kaynaklarda ifade edilmektedir.Iklýk yani kemençe çalanlara ise “ýklýkçý” denirdi.
    Edebiyat öðretmeni,araþtýrmacý ve halk bilimci Hayrettin Günay, “Kemençemin Üstüne” baþlýklý yazýsýnda “kemençe”nin sözlük anlamýný þöyle açýklamaktadýr:
    “Kemençe”sözcüðü,Farsça ‘keman’ sözcüðü ile Türkçe ‘-çe’ küçültme ekinin birleþmesiyle oluþmuþtur.Sözcüðün kaynaðý hakkýnda þöyle bir yorum da yapýlmaktadýr:
    ‘Yerel söyleyiþ ve Türk diyeleklerine göre kimi yerlerde ‘ýklýðý’ adýyla anýlýrken,kimi yerlerde çýkardýðý sesin sivrisinek sesi gibi tiz olmasý nedeniyle,çeþitli diyeklerde sivrisinek anlamýnda kullanýlan ‘kemençe’:küminçe-kimin-çe’ ve ‘çibin+çe’ denmiþtir.Divan’da sivrisinek anlamýnda ‘kimünçe’ geçmektedir. ‘Kemençe’ sözcüðü 15.yüzyýl sonlarýna doðru kullanýlýr olmuþtur.”
    Kemençenin, Ortaçað’da Trabzon’da ticaret kolonisi kuran Cenevizliler ve Haçlýlar tarafýndan Trabzon’a getirildiðini, Müslümanlarca “alet-i lehiv” (faydasýz alet) sayýldýðý için, Trabzon dýþýna pek yayýlamadýðýný, özellikle de medrese kültürünün hakim olduðu Of’da tutunamadýðýný yazan, ülkemizde “Karadeniz Kemençesi”nin tarihini ilk defa araþtýran müzikolog Mahmat Ragýp (Kösemihal),konuya iliþkin þunlarý söylüyor: “Belki de bu yüzden kemençe, baðnaz olmayan Çepniler’de ve Hýristiyan topluluklarda daha çok kullanýlmýþtýr. Bugün de Trabzon ve Giresun yöresindeki Çepniler arasýnda çok iyi kemençeciler ve türkücüler çýkmaktadýr.Picoðlu Osman (Gökçe),Katip Þadi,Yanýk Ahmet ve Ali Cinkaya gibi kemençeciler bunlardan bazýlarýdýr.” Bugün kemençe ve. kemençeci denildiðinde akla ilk önce,Giresun’un Görele,Eynesil ve Çanakçý ilçeleri ile Trabzon’un Þalpazarý ilçesinin geldiði düþünülecek olursa,Mahmut Ragýp pek de haksýz sayýlmaz.
    Ülkemizde üç çeþit kemençe vardýr.Birincisi,Klasik Türk Musýkisinde kullanýlan kemençe olup,buna ayný zamanda “Ýstanbul Kemençesi” de denir.Ýkincisi,Güney Anadolu Türkmenleri’nin kullandýðý kemençedir.Üçüncü çeþit kemençe ise, “Karadeniz Kemençesi”dir.Bu kemençe Doðu Karadeniz illerinden Trabzon ve Giresun (özellikle de ilçesi Görele) baþta olmak üzere Rize,Ordu,Gümüþhane ve Artvin’de kullanýlmaktadýr.Öyle ki,Doðu Karadeniz folkloru kemençesiz düþünülemez.Karadeniz düðünlerinin,eðlencelerinin,yayla þenliklerinin vazgeçilmez enstrümanýdýr,kemençe.Giresun’un Görele ilçesi bu konuda baþlý baþýna bir ekoldür. “Kemençe en iyi Görele’de çalýnýr”sözü bundan olsa gerek.Trabzon’dan Ferhat Özyakuboðlu,Hasan Tunç ve Hüseyin Dilaver,Rize’den Rizeli Sadýk (Aynacý) ve Hasan Sözeri gibi önemli kemençeciler çýkmýþ olmasýna raðmen,hiçbiri bir Göreleli Tuzcuoðlu Mehmet Ali,bir Karaman Halil Aða (Kodalak),bir Picoðlu Osman (Gökçe) kadar þöhret yapamamýþlardýr.Bu üçlü,bir zincirin halkalarý gibi olup,birbirlerinden ayrý olarak düþünülemez.Tuzcuoðlu Karaman’ýn,Karaman da Picoðlu’nun ustasýdýr.Bu araþtýrmamýzýn konusu da,zincirin son halkasý olan Picoðlu Osman’dýr.

    PÝCOÐLU OSMAN’IN SOY KÜTÜÐÜ

    Picoðlu Osman’ýn soy kütüðü hakkýnda gerek “Vukuatlý Nüfus Kaydý”ndan ve gerekse halen hayatta olan kýzý Esma Hanýmdan (83) aldýðýmýz bilgilere göre;
    Asýl adý Osman Gökçe olan Picoðlu Osman,1901 (H.1316) yýlýnda Görele’nin Daylý köyünde doðdu.Babasýnýn adý Gökçeoðullarý (yöresel tabirle Göcular)’dan Ýsmail,annesininki ise Cýndýkoðullarý’ndan Esma’dýr.
    Picoðlu’nun babasý Ýsmail,5 çocuðu olduktan sonra,eþi Esma’yý ve 5 çocuðunu býrakarak Adapazarý’na yerleþir.Orada ikinci evliliðini yapmakla beraber,çocuðu olup olmadýðý konusunda bilgi edinemedik.
    Picoðlu Osman’la ilgili yaptýðý araþtýrmasýnda çok sayýda yanlýþ ve çeliþkiler tesbit ettiðimiz Trabzonlu öðretim görevlisi ve araþtýrmacý Doç.Dr.Muharrem Ulusoy’a göre Picoðlu,1905 yýlýnda önce annesini,daha sonra da 1912 yýlýnda babasýný kaybederek,4 yaþýnda öksüz,11 yaþýnda da yetim kaldý.



    KARAMAN HALÝL AÐA (KODALAK) KÜÇÜK OSMAN’I HÝMAYESÝ ALTINA ALIYOR
    Picoðlu’nun yetim kaldýktan sonraki çocukluðu konusunda çeliþkili görüþler ileri sürülmüþtür.
    Ýkinci evliliðini halasýyla yapmasý nedeniyle eniþtesi olan,bu yüzden de ilk derslerini ondan alan Picoðlu Osman ekolünün bugünkü tek temsilcisi M.Sýrrý Öztürk,Picoðlu’nun zamanýn en büyük kemençe üstadý Karaman Halil Aða (Kodalak)’ýn yanýnda iki yýl kadar keçi çobanlýðý yaptýðýný,bu sayede de kemençe çalmasýný öðrendiðini söylemektedir.Doç.Dr.Muharrem Ulusoy da ayný görüþte olmakla beraber,çocukluðu konusunda çeliþkilerle dolu mantýk dýþý bilgiler vermektedir.Akrabasý Þadi Cýndýk ise Picoðlu’nun çobanlýðý konusuna þiddetle karþý çýkýyor.
    Öyle ya da böyle,Picoðlu Osman’ýn ,devrin en büyük kemençe üstadý Karaman’ýn çýraðý ve onun yetiþtirmesi olduðu hakkýndaki yaygýn görüþlere itibar etmekten baþka seçenek bulamadýðýmýzý ifade ederek,konumuza devam edelim.

    NÝÇÝN PÝCOÐLU?

    Bu lakabýn (yanlýþ olarak Bicoðlu ya da Bicioðlu tabiri de kullanýlmýþtýr.) nasýl doðduðuna iliþkin dört ayrý görüþü dikkatlerinize sunduktan sonra,kiþisel yorumumu yapmak istiyorum.
    Dünyada olduðu gibi,ülkemizde de insanlara lakap takma alýþkanlýðý vardýr.Bunlarýn içinde insanlarý yüceltici olanlarýnýn yanýnda aþaðýlayýcý olanlarý da mevcuttur. “Picoðlu” gibi bir lakap da ilk bakýþta toplulumuzun deðer yargýlarýna göre aþaðýlayýcý bir lakap olmakla beraber merhum,bu lakabýný benimsemiþtir.Öyle ki,taþ plaklarýnda kendini ve türkülerini bizzat “Picoðlu Osman tarafýndan (örn.Giresun Karþýlamasý,Romiko Horon vs.)” þeklinde takdim etmektedir.
    M.Sýrrý Öztürk’e göre bu lakabýn nasýl doðduðuna iliþkin þöyle bir rivayet vardýr:
    Ustasý Karaman Halil Aða “Tuzcuoðlu Horon Havasý” hariç,tüm bildiklerini çýraðý Osman’a öðretmiþti.Bilindiði üzere ustalarýn çýraklarýna pek çok þeyi öðretip,en önem verdikleri bir þeyi kendilerine saklamalarý geleneðimiz vardýr.Ancak,çok akýllý olduðu kadar, kurnaz da olan Osman,ne yapýp edip bu havayý öðrenmeyi aklýna koyar.Arkadaþlarýyla yaptýðý bir plan gereðince,Karaman’ýn geçeceði saat hesaplanarak bir köprünün altýna saklanýr.Osman’ýn saklandýðý yerin olduðu kýsma kadar gelen Karaman’a Osman’ýn arkadaþlarý, “aða be” derler:
    -Hele þu Duzcuoðlu gaydasýný bi çal da dinleyelim!
    Koca usta gençlerin hatýrýný kýracak deðil ya,asýlýr kemençenin yayýna,öyle bir resital sunar ki,demeyin gitsin!
    Osman mý?...
    Ustasýnýn ruhu bile duymadan,notasý notasýna çoktan gaydayý kapmýþ,kafasýnýn bir köþesine yerleþtirmiþtir bile.Birgün Þalaklý’da bir düðünde ustasýnýn yanýnda bu gaydayý çalýnca,kýzýlca kýyamet kopar.Kan beynine sýçrayan Halil Aða belindeki tabancayý çektiði gibi,
    -Ula ben saa her gaydýyý öðretmedim mi?Bunu da mý çalacaktýn,piç oðlu piç! Diye küfürü basar.
    Tabancanýn tutukluk yapmasýyla birlikte Osman postu kurtarýr kurtarmasýna da, “Picoðlu” lakabý da bu olaydan sonra bir yafta gibi boynuna asýlýr.Olayýn etkisiyle orada hemen þu dörtlüðü söylediði rivayet edilir:
    “Kemençemin beline
    Sene yazarým sene.
    Þalaklý’nýn içinde,
    Picoðlu garip gene”

    Bu görüþe þiddetle karþý çýkan Þadi Cýndýk, “Piç” lakabý üzerine,Mehmet Kübüç (1914)’ün Göcu (Gökçeoðlu) Nuh’dan naklettiði þöyle bir olay anlatýyor:
    “PÝCO,Daylý köyünü kuran dört büyük sülaleden biri olup,Göcular’dan gelir.Onun adý PÝÇ’dir,kendisi deðil.Çakýr Ali’nin torunudur.Çakýr Ali Dim Ali’nin kardeþidir.Ya Çakýr Ali veya Dim Ali bir iki yaþ büyüktür diðerinden.
    Çakýr Ali aðýr bir delikanlýdýr.Kardeþi Dim Ali biraz daha hareketli,deli dolu afacandýr.Ýkisi de,yani Çakýr Ali ve Dim Ali gene akrabalarý olan, (….) gýzýnýn (kadýnýn adýný hatýrlayamadýk.) gelinlik iki kýzýný severler.Yani gýzlar da kardeþ oðlanlar da…
    O zamanlar köy fakir,hasat az,iki düðünü birden yapma gücüne sahip deðildiler aile.Büyükler karar verirler;önce Dim Ali ve sonra da Çakýr Ali’ye düðün yapýlacaktýr.
    Çakýr Ali bu iþe razý olmaz ama anne ve babasýna da karþý duramaz…Düðünün Dim Ali’den sonraya kalmasý Çakýr Ali ve niþanlýsýný etkiler ve iki genci daha çok iter birbirine.
    Çakýr Ali,bu daha fazla olan,daha gönülden olan birlikteliði iyi kullanamaz ve niþanlýsý ile düðünden evvel bir kazaya kalýr.Büyükler bu iþi ancak dört ay sonra fark edebilirler.Çakýr Ali’yi düðünsüz müðünsüz baþ göz ederler…Beþ ay sonra nur topu gibi bir oðlan olur.Ýsmini Ýsmail koyarlar.Gün geçer,ay geçer Ýsmail geliþir gürbüz bir tosun olur.Yolda izde onu gören gelinler,anaç kadýnlar okþar sever baþýný kaþýrlar: ‘Hadi yedi aylýðýný görmüþtük amma beþ aylýðýný da ne görmüþ ne de duymuþtuk.Sen nereden çýktýn seni gidi PÝÇ seni’ derler…Böylece Ýsmail’in,Osman’ýn babasýnýn adý PÝÇ olur…Osman’a da bunun için PÝCOÐLU denir.
    Zannederim bizim PÝCOÐLU Osman’ýn BÝCOÐLU olmadýðýna biraz olsun ýþýk tutabildik.
    Ýlgililere saygýlarýmla. 13 Nisan 1997/Frankfurt, Þadi CINDIK”

    Bir baþka tesbit de öðretmen Emin Önder’den.Önder,Karadeniz Postasý gazetesindeki (12 Temmuz 2005) köþesinde “Kemençecilerin Lideri Biçoðlu Osman Gökçe” baþlýklý yazýsýnda þunlarý yazýyor:
    “…Çocukken iyi kaval çalar,iyi türkü söyler,iyi yüzer,iyi horon oynar,iyi fýkra anlatýrdý.Bu yeteneklerinden ötürü arkadaþlarý onu kýskanýr ve muziplik olsun diye ona sen ne biçin (aslý “piçin” olacak)birisin diye onunla þakalaþýrlardý.Bugün bile çevremizde yaramaz,haylaz çocuklara biçin (piçin) birisi denmektedir.Ýþte anlatmak istediðim Biçoðlu (Piçoðlu) lakabý arkadaþlarýnýn latifesinden kalmýþtýr.Haddizatýnda babasý köyümüzün soylu tanýnmýþ bir ailesine mensuptur.”
    Ünlü halbilimci ve derlemeci Sadi Yaver Ataman ise olaya tamamen farklý bir bakýþ açýsýyla yaklaþarak, “Bicoðlu,Bicioðlu” gibi zorlama sýfatlar kullanýyor.Zorlama diyoruz çünkü, “Ataman’ýn Giresun Anýlarý” baþlýklý yazýsýnda Hayrettin Günay,Türk Folklor Araþtýrmalarý Dergisi’nin Ekim 1965’deki sayýsýnda yayýnlanan Sadi Yaver Ataman’ýn “Giresun’a ait iki türkü ve anýlar” baþlýklý yazýsýndan bahisle bu konuda þunlarý anlatýyor:
    “…Ýki sayfa yazýnýn ön yüzünde ‘Çatak Altýnda’nýn,arka yüzünde ‘Yar Yar Horaný’nýn notasý var.Dip notta da Picoðlu Osman’la ilgili bilgi-yorum: ‘Bicoðlu’sözcüðünü savunma.Ünlü kemençecimizle ilgili deðerli araþtýrmacýnýn belge niteliðindeki yanlýþý…
    Belge niteliðindeki bu yanlýþý Sadi Yaver Ataman makalesinin dip notunda yapmýþ.
    Dip notu þöyle yazýnýn:
    ‘(I) Bicoðlu Osman,Karadeniz kemençesinin usta sanatçýlarýndan biri idi,hatta,gelmiþ geçmiþ kemençecilerin en ustasýdýr,diyenler de vardýr.Halk ona,Picoðlu diyor,aslýnda Bicoðlu-Bicioðlu olmasý gerekir.Daha evvel yine gazetemizde,Altaylý Türkler’in oyun havalarýna “Bi” dediklerini, “Bico”nun da oyuncu anlamýna geldiðini kaydetmiþtik,halen Safranbolu’da ‘Bicioðullarý’ diye anýlan bir aile vardýr.’
    Altaylý Türkler’in oyun havalarýna ‘Bi’,oyunculara da ‘Bico’ demeleri sözünü tartýþmýyorum.
    Konuyla ilgili bilim adamlarý,Türkologlarý ilgilendiriyor iþin o yaný…
    Beni ilgilendiren Görele kemençesi,kemençe dendiðinde ilk anýmsanan adýn,Picoðlu’nun,ünlü araþtýrmacý tarafýndan ‘Bicioðlu’na, ‘Bicoðlu’na dönüþtürülmesi.
    Türk halkbilimine;iç dünyamýzýn,toplumsal tarihimizin,sanat yaratýcýlýðýmýzýn yansýmasý türkülerimize bu denli emeði geçen,yaþamýný bu alanda tüketen Sadi Yaver Ataman’ýn yanlýþý; ‘PÝCOÐLU’ lakabýnýn izini ta Orta Asyalar’da sürmesi…
    Giresun’da,Trabzon’da alan çalýþmasý yaptýðý 1950’li yýllarda ATAMAN,Görele’ye gelse,Picoðlu’nun köyü Daylý’ya çýksa ünlü kemençecimizin bu lakabý alýþ nedenini öðrenirdi.”
    Hayrettin Günay,Ataman’ý alan araþtýrmasý sýrasýnda sadece derleyeceði türkülerin ilgilendirdiðinden ve bu türküleri de notaladýðýndan bahisle,Picoðlu konusunu þöyle tamamlýyor:
    “Oysa 1940’lý,1950’li yýllarda PÝCOÐLU lakabýnýn gerçek öyküsünü bilenler Daylý köyünde yaþýyordu.
    Bu köþede yayýmlanan, ‘PÝCOÐLU MU BÝCOÐLU MU?’baþlýklý yazýda gerçek tanýklara dayalý bir araþtýrmadan (Þadi Cýndýk’ýn yukarýda bahsi geçen araþtýrmasýndan) alýntý yaparak ‘Picoðlu’ lakabýnýn öyküsünü yazdýðým için yinelemiyorum o yazýda anlatýlanlarý.
    Yayýmlama aþamasýna gelen ‘KEMENÇEMÝN ÜSTÜNE’ adlý çalýþmada konu ayrýntýlý olarak aktarýlmýþtýr.”
    “Picoðlu” lakabý üzerine dört ayrý görüþe yer verdik. Hayrettin Günay’ýn da ifade ettiði gibi,Sadi Yaver Ataman’ýn “Bicoðlu” ya da “Bicioðlu”þeklinde yaptýðý yakýþtýrmanýn uzaktan yakýndan gerçekle alakasý yoktur.
    Biraz da “Piç” sözcüðünün anlamý üzerinde duralým.
    “Piç” kelimesi Þemsettin Sami’nin Kamus-ý Türki (Türkçe Temel Sözlük)’sinde þöyle tanýmlanýyor: “1.Meþru olmayan iliþkiden doðan, ‘nikahsýz anne ve babadan’ doðan çocuk. 2.Her þeyin ufaðý,tamam olmayaný,eksik kalmýþ olaný,aslýna ve nesline benzemeyeni. 3.Aðacýn kökünden biten sürgün. 4.Ahlaksýz,arsýz (çocuk,insan)”.
    Merhuma takýlan “Picoðlu” lakabý,yazýmýzda da bahsettiðimiz gibi,Karaman’ýn ‘ahlaksýz,arsýz çocuk’ anlamýna öfkeyle ona “Piç oðlu piç!” diye baðýrmasýndan kaynaklanabileceði gibi,Þadi Cýndýk’ýn da deðindiði gibi,babasý Ýsmail’in vaktinden önce doðmasý nedeniyle,komþu kadýnlarýn onu “…seni gidi PÝÇ seni” diye sevmelerinden kaynaklanabileceði de akla en yatkýn görüþ diye düþünüyorum.
    Ýnsanlara;davranýþlarý,fizik yapýlarý veya her hangi bir olay nedeniyle lakap takýlmasý dünyada yaygýn olarak görülen bir durumdur.Bizde “Yiðit lakabý ile anýlýr” diye bir deyim olduðunu hepimiz biliyoruz. “Picoðlu” lakabý da anlaþýldýðýna göre Merhum tarafýndan benimsenmiþ,kabul görmüþtür.Nitekim, “Taþ Plak” diye tabir ettiðimiz plaklarýn üzerine “Piç Oðlu Osman” þeklinde yazýlmasýna müsaade ettiði gibi,türkülerine de “Picoðlu Osman tarafýndan (örn.Giresun Karþýlamasý)” gibi takdim cümleleriyle baþlamaktadýr.
    Sadi Yaver Ataman’ýn,müstehcenlik kokan bu kelimenin izahýnýn güç olacaðý endiþesiyle,zorlama bir yaklaþýmla,bir incelik olarak “Bicoðlu veya Bicioðlu”lakabýný uygun gördüðü kanaatindeyiz.

    ATATÜRK’ÜN HUZURUNDA KEMENÇE ÇALDI

    Picoðlu Osman vatani görevini yapmak üzere 1921 yýlýnda Trabzon’da silah altýna alýnýr.Muharrem Ulusoy,Picoðlu’nun,çok arzu etmesine raðmen,bacaðýndaki bir sakatlýk yüzünden Kurtuluþ Savaþý için cepheye gönderilmediðini,bu süre içersinde þanslý günleri de olduðunu,bunlardan birinin okuma-yazma öðrenmesi,diðerinin de Atatürk’e kemençe çalmasý olduðunu vurgulayarak,bu konuda þunlarý yazýyor:
    “Yýl 1924.Atatürk’ün Trabzon’u ilk ziyaretleri…Belediye Baþkaný Ahmet Faik Barutçu,Atatürk’ün Türk Sanat Müziði’ne olan aþýrý sevgisini bildiðinden,amatör de olsa küçük bir grubu karþýsýna çýkarýr.Fakat Atatürk bu grubun icrasýný pek beðenmez.Baþkana dönerek, ‘Trabzon’da baþka sanatçýlarýn olup olmadýðýný’ sorar.
    Ahmet Faik Barutçu bunun üzerine hemen kýþlasýndan Bicoðlu Osman’ý istetir.Atatürk Bicoðlu’nun yöreye has icrasýný alkýþlayarak dinler.Akabinde yine baþkana dönerek þaka ile karýþýk tembihler: Bu delikanlýyý iyi saklayýn,büyük bir sanat dehasý…”
    Emin Önder de,bahsi geçen makalesinde yukarýdakine benzer ifadelerde bulunuyor.
    Picoðlu Osman’ýn Trabzon’da kaldýðý süre içersinde Halk Musýkimize kazandýrdýðý en ünlü türkülerinden biri de,bir suikaste uðrayan Trabzon Ýskele Kahyasý Yahya Aða (Karaosmanoðlu) için yaktýðý “Trabzon Kahya Havasý (aðýt)”dýr.Daha sonraki bölümlerde öyküsüyle birlikte bu türküye yer verilecektir.

    ÝKÝ DEFA EVLENDÝ

    Picoðlu,ilk evliliðini Ýdrisgillerden Ýsmail’in kýzý Hava hanýmla yaptý.Bu evlilikten beþ çocuðu olmuþtur.Eþi Hava hanýmýn 1932 yýlýnda henüz 33 yaþýnda iken tüberkülozdan hayata gözlerini yummasý üzerine,ikinci evliliðini dede tarafýndan akrabasý olan Gülsüm hanýmla (günümüzün ünlü kemençe üstadý M.Sýrrý Öztürk’ün halasýdýr) yapmýþ olup,ondan çocuðu olmamýþtýr.Çocuklarýndan sadece kýzý Esma haným (83) hayatta olup,Ýstanbul’da ikamet etmektedir.

    "Türklüðün vicdaný bir, dini bir, vataný bir.
    Fakat hepsi ayrýlýr, olmazsa lisaný bir..."

    HarekeTSÝRAsi bizumdur!

  7. #7
    Nuray - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.12.2006
    Yaþ
    36
    Mesajlar
    468

    Standart

    YAYLALARI KEMENÇE SESLERÝYLE ÝNLETTÝ

    Picoðlu sadece düðün-derneklerin deðil,yayla þenliklerinin de aranan kemençecisi idi.Denilebilir ki,yayla zamanlarý Sisdaðý,Kadýrga,Tamzara…gibi yaylalar asla onsuz düþünülemezdi.Nitekim,Türk Halk Musýkisi’ne kazandýrdýðý meþhur “Tamzara” türküsü de,bu vesile ile doðmuþtur.Ýlk defa katýldýðý 1929 yýlýndaki Tamzara þenliklerinin onun kemençesiyle start aldýðý ve ölünceye kadar da her yýl istisnasýz bu þenliklere katýldýðý söylenmektedir.

    MUZAFFER SARISÖZEN: “ÝÞTE KEMENÇE SANATÇISI BU!”

    “Ankara Radyosu Yurttan Sesler Korosu”nun kurucusu ve ilk baþkaný olan ünlü halkbilimci ve derlemeci Muzaffer Sarýsözen,1937 yýlýnda Karadeniz türkülerini derlemek üzere yola çýkar ve Görele’ye de uðrar.Sarýsözen,çaðrýlan yirmi kadar kemençeciyi dinler,ancak tatmin olmaz.Son olarak Picoðlu aranýr,bulunur,huzuruna çýkarýlýr.Picoðlu’nu pür dikkat dinleyen Sarýsözen,nihayet aradýðýný bulmuþtur. “Ýþte kemençe sanatçýsý bu…”diyerek takdirlerini ifade eden Sarýsözen, “Siz Göreleliler ve sizin þahsýnýzda bütün Karadenizliler!Sizler,aranýzda bir hazine ile yaþýyorsunuz! Fakat çok garip bir gerçek ki,bu hazineden bihabersiniz (habersizsiniz).
    Ben Anadolu’nun pek çok yerini gezdim…Ama böylesine sanat icra eden bir halk ozanýna ilk kez rastlýyorum.Sizler her halde ya kültür denilen medeniyet nimetinden uzaktasýnýz,ya da kültür meselesine pek aldýrmýyorsunuz.Her nasýlsa,ben bu hazineyi býrakmayacaðým.” Der ve Picoðlu’nu Ankara Radyosu’na davet eder.

    PÝCOÐLU ANKARA RADYOSU’NDA

    O yýllarda karayolunun uygun olmamasý nedeniyle,deniz yoluyla önce Ýnebolu’ya,daha sonra buradan da at sýrtýnda Ankara’ya kadar zahmetli bir yolculuk yapan Picoðlu,Sarýsözen tarafýndan sevinçle karþýlanýr.Onu yine kendisi gibi ünlü bir derlemeci olan Sadi Yaver Ataman’la tanýþtýrýr.Radyo’da programlara çýkan Picoðlu,bir taraftan da plak doldurur.Burada üç ay kadar kalabilen Picoðlu,ailesinin özlemine dayanamayarak ,Görele’ye geri döner.

    ÖÐRENCÝSÝ MEHMET SIRRI ÖZTÜRK’ÜN AÐZINDAN PÝCOÐLU

    Bugün “Picoðlu Ekolü”nün tek temsilcisi,kemençenin profesörü,yaþayan efsanesi M.Sýrrý Öztürk,eniþtesi ve hocasý hakkýnda þunlarý söylüyor:
    “Picoðlu Osman,orta boylu,etine dolgun ve tombul yüzlüydü.Çok içki içerdi.Ýçkilerden rakýyý çok severdi.Ýçki bulamadýðý zamanlar acý soðan ve acý biberle nefsini körletirdi.Bol biberli karalahana kaynatmasýna bayýlýrdý.Þaka yapmaktan çok hoþlanýrdý.”
    Öztürk,aralarýnda geçen bir anýsýný da anlatýyor:
    “Çok ufaktým.Yaný sýra düðünlere giderdim.Fakirlik (1945-46) yýllarý…Tahtadan bir bavul yaptýrmýþtý.Ekmeðini,çökeliðini,soðanýný,rakýsýný ve kemençesini özenle yerleþtirdiði bavulunu sýrtýna yükler ve gideceði yere öyle giderdi.O zamanlar Çömlekçi deresinde beton köprü yoktu.Dal köprü vardý.Karaburun’a düðüne gidiyorduk.Köprüden geçerken,her zaman yaptýðý gibi beni omzuna aldý.Tabi,sýrtýnda da koca tahta bavul…Köprünün ortasýna geldiðimizde,þöyle bir durdu,birkaç saniye soluklandýktan sonra bana dönerek; ‘Ula torun,eyi bir hamal buldun’ dedi.”

    KEMENÇEDE OLDUÐU KADAR ATMA TÜRKÜDE DE USTAYDI

    Picoðlu Osman,kemençede olduðu kadar,atma türküde de ustaydý.Her duruma,her þekle göre rahatça türkü yakardý.Bu sayede en zor durumlardan paçayý kolayca sýyýrmasýný bilirdi,týpký þu olayda olduðu gibi:
    Bir gün Tirebolu’da Hýdýroðullarý’nýn düðününe davetlidir.Her ne sebeptense,düðün sahipleri kendisini dövmeye kalkýþýr.Soðukkanlýlýðýný muhafaza ederek ve düðüne misafir gelmiþ Orduluoðullarý’ndan bir arkadaþýný kastederek;
    “Ocaktaki tencerem,
    Kurudadýr kuruda.
    Hýdýrlý beni döverse,
    Var Ordulu burada.” der.

    Yine bir gün Tirebolu’nun Ede köyünde bir düðündedir.Düðünün en coþkulu olduðu geç saatlere doðru jandarmalar gelir,muhtardan ve düðün sahibinden artýk daðýlmalarýný isterler.Picoðlu Osman hariç herkeste bir korku,bir telaþ… “Ýþi bana býrakýn,gerisine karýþmayýn” der.Kývrak bir hava çalarak,horon oynayanlarýn arasýna dalar.Bir taraftan çalýp,dönerken,diðer yandan baþlar türküsünü atmaya:
    “Yüksek daðýn baþýnda
    Dil veriyor serçeler.
    Ne has horon tepiyor,
    Yaþasýn Edeliler!

    Yüksek daðýn baþýnda,
    Eðil fidaným eðil.
    Uþak horonu bozman,
    Candarma biþi deðil!”

    Tabi espri dolu bu türkü karþýsýnda yumuþayan jandarmalar düðünü daðýtmaya kýyamazlar ve geri dönerler.
    Yine M.Sýrrý Öztürk’e dönelim ve O’nu dinleyelim:
    “Onun yaptýðý düðünler çok kalabalýk olur,adeta ‘Cumhuriyet Bayramý’ havasýna bürünürdü.Yakýn köylerde o tarihlere denk gelen düðünler olursa,hemen tehir ettirip,O’nun yönettiði düðünlere gelirlerdi.Onsuz hiçbir düðün-dernek düþünülemezdi.Vakfýkebir,Beþikdüzü,Tonya…gibi uzak yerlerden de düðüne çaðrýlýrdý.Eðer o sýralarda kendi köylülerinin de düðünü varsa,tehir ettirir,tabir yerindeyse kaçaný kovalamak babýndan,uzak yerleri aradan çýkarmaya bakardý.Bu teklifi seve seve kabul edilir,ancak köylülerinden de para almaz,bahþiþlerle yetinmeye çalýþýrdý.Bu bahþiþlerden bir miktarýný da bana verir,adeta beni kemençeye teþvik ederdi.Tabi dünyalar da benim olurdu.Bugün bir yerlere gelebilmiþsem,Picoðlu’na çok þey borçluyum.Allah rahmet eylesin!”
    Adeta alamet-i farikasý olan kasketini mecbur kalmadýkça baþýndan hiç çýkarmazdý.Espiye’de bir düðünde çýkan bir kavga esnasýnda baþýndaki kasketten olur.Düðün dönüþü yolda baþýndaki kasketi göremeyenler,akibetini sorarlar.O da bu soruya:
    “Espiye’nin üstünde,
    Bulutlar dönüyordu.
    Siz þapka soruyonuz,
    El beni vuruyordu!” diye karþýlýk verir.

    Atma türküde de usta olan Picoðlu,misafir karþýlarken;
    “Nevaller olsun bana,
    Yaþým geliyu yaþým.
    Hoþ geldin,sefa geldin,
    Hey gidi arkadaþým!

    Safa geldiniz beyler,
    Düðün-derneðimize.
    Ýçelim,eðlenelim,
    Bakalým keyfimize!

    Uzak yerden geldiniz,
    Bunca yolu teptiniz.
    Lakin teþrifinizle,
    Bizi dilþad ettiniz.

    Buyurun baþ köþeye,
    El atalým þiþeye.
    Kafalarý çektikçe,
    Boþ verelim her þeye!

    Ýçelim,eðlenelim,
    Coþalým söyleyelim.
    Gelin ve damat beye,
    Saadetler dileyelim.”

    Bahþiþ için;

    “Kemençemin beline,
    Kuradayým kurada.
    Bahþiþimi verecek,
    Hasan dayým burada” þeklinde türkü atardý.

    Bir düðüne davetli olarak gelen bir kaymakama da;

    “Güneþ açtý geliyor,
    Bulutun arasýndan.
    Bahþiþimi verecek,
    Devletin parasýndan!” þeklinde,espriyle karýþýk türkü atar.
    Merhumun atma türküde ustalýðýna birkaç örnek de,deðerli dostum öðretmen Ýbrahim Melikoðlu’nun gönderdiði anýlardan…
    Þöyle anýlardan ilki: “Dedem 1923 doðumlu Yusuf Melikoðlu anlatmýþtý.Akrabalarýmýzdan Görele eþrafýndan amcam Þakir Melikoðlu’nun düðününde;

    “Ýki defa evlendi,
    Þu Melikoðlu Þakir.
    Keyfini de biliyu,
    Ne kafirdir ne kafir!” diye þaka yollu bir türkü atýnca,her zaman olduðu gibi ortalýða bir neþe saçýldý.”
    Ýbrahim Melikoðlu,Güce’nin Boncukçukur köyünde öðretmenlik yaptýðý yýllarda (1992),o sýralarda 85 yaþýnda olan Kelle Emin lakaplý yaþlý bir köy sakininden dinlediði bir baþka anýsýný anlatýyor.Melikoðlu’na göre,Kelle Emin amca,köylerindeki bir düðünde Picoðlu’nun;
    -“Allah’tan korkmasam,kemençeme Kur’an okuturdum.” Dediðini,böylece kemençede ne denli iddialý olduðunu gösterdiðini ifade ediyor.
    M.Sýrrý Öztürk’e göre çok da yakýþýklý idi.Kýlýk-kýyafetine özen gösterirdi.Her Karadeniz delikanlýsý gibi býçkýn ve çapkýndý da.
    Daha sonra,Kelle Emin’den aldýðý,ayný düðünde geçen biraz çapkýnlýk kokan bir baþka anýyý naklediyor bize Melikoðlu:
    “Ermeni’nin gelini,
    Üðrü fistaný üðrü.
    Yetiþemiyum saða,
    Yollarý yavaþ yürü” diye bir türkü atar.
    Melikoðlu’nun son anýsý da,Giresun merkeze baðlý Çandýr köyünde yöresel halk türkülerini araþtýrýrken,Alacadayý lakaplý yaþlý bir köy sakininden.Alacadayý’ya göre;
    “Merhum Picoðlu,köye düðüne gelmiþ.Çandýr köyü eski bir yerleþim birimi olduðu için okulda çalýþan bir bayan öðretmen Picoðlu’nun kývrak bir þekilde çaldýðý kemençeyi ve türküleri büyük bir ilgi ile dinler.Büyülenmiþçesine bakakalýr.Bunu sezen Picoðlu,hemen dörtlüðü yapýþtýrýr:
    “Derenin kenarýnda,
    Yuvarladým taþlarý.
    Alýþ veriþ ediyu,
    Þu bayanýn kaþlarý.”
    Gönül almasýna bir örneði de Ayhan Yüksel’den aktaralým:
    “Bir gün Tirebolu Ortacami köyünden bir düðünden dönerken,birlikte Halkova’ya kadar geldikleri gruptaki kýzlara þu türküyü atar:
    ‘Aðacýn tepesinde,
    Dil veriyor serçeler.
    Biriniz benim olsun,
    Hey gidi güzelceler!”
    Kafilede bulunan “uslu”nun, “Oldu mu Osman Efendi,bunlar senin kardeþin” sözü üzerine de,þunlarý söyler:
    ‘Ey portakal portakal,
    Kabuðundan acýsýn.
    Darýlmayýn sözüme,
    Dünya ahret bacýmsýn.’”
    ***
    ÞAKAYLA KARIÞIK KÜFÜRÜ SEVERDÝ

    Þaka yapmasýný çok severdi.Çarpýk bir duruma veya muameleye maruz kaldýðýnda,yarý þaka yarý ciddi küfürle karýþýk cevabý anýnda yapýþtýrýrdý.
    Yine M.Sýrrý Öztürk’ü dinleyelim:
    “Bir gün Tirebolu aðalarýndan birinin düðününe gitmiþtik.Yan yana dizilmiþ masalarýn etrafýnda 60 kadar davetli var.Tam bir aða sofrasý.Ne ararsanýz var,kuþ sütü hariç.Picoðlu elinde kemençesi yine her zamanki gibi döktürmekte.Yanýnda oturmakta olan bir arkadaþý da raký kadehini ve peþinden de çatalýna daldýrdýðý bir karalahana sarmasýný Picoðlu’nun aðzýna týkmaktadýr.Eli kemençesi ile meþgul olan Picoðlu’na güya yardýmcý olmaktadýr.Bir kadeh raký,bir çatal dolma…Bu hareket üç defa tekrarlanýnca,Picoðlu’nun kemençeyi býrakmasýyla,arkadaþýnýn elini yakalamasý bir olur ve basar kütfürü: ‘Ula….goduðumun oðlu,senin habu çatalýn ucu heç köfteynen,tavuða batmaz mý?’
    Arkadaþý bir anda neye uðradýðýný þaþýrýrken,gök gürlemesini andýran bir kahkaha tufaný ortalýðý kasýp kavurur.”
    “Yemek” üzerine bir baþka anýyla devam edelim.Aný,Eynesil’in Ören beldesinden Hasan Usta’dan naklen sevgili kardeþim Harun Yöndem’den. “Muhtemeldir ki,O da,oralarda duymuþtur” diyor ve anlatýyor,sevgili Harun:
    “Picoðlu bir düðüne gitmiþ.Vakit,öðleyi biraz geçmekte.Oradakiler yemeðin sonunu getirmiþ olsalar gerek ki,herkese birer,ikiþer hamsi daðýtýrlar.Picoðlu da bunlardan bir iki tane yer.Karný açtýr ama idare eder diye düþünür,çalýp söylemeye devam eder.Derken ikindi olur,yatsý olur,baþka bir yiyecek gelmez.Saatlerdir çalýp söyleyen Picoðlu’na kimse bir þey sormaz.Oysa o artýk dayanabilecek durumda deðildir,baþý düþmektedir.Hayal-meyal düðün sahibini görünce,sarýlýr kemençesine,baþlar söylemeye:
    ‘Yediðim hamsi bürük,(*)
    O da az piþmiþ idi.
    Çið,mið diye yemesem,
    Anam (öpülmüþ) idi!’
    (*)Hamsi bürük: Unlanarak saçta veya közde hafifçe piþirilen hamsi.

    Bir baþka aný:
    Düðün için gittiði bir evde gece yatýsýna kalýr.Ev sahibi kadýn altýna ottan bir yatak serer,yastýk niyetine de bir bað sap verir. “Eðer alçak gelirse,bir bað daha vereyim mi?”deyince, “saðol bacým” der:
    -“Ben bunu sabaha kadar anca yerim!”


    ÇOCUKLARI ÇOK SEVERDÝ

    Picoðlu Osman, çocuklarý çok severdi. Onlarýn her türlü haylazlýðýný hoþgörüyle karþýlar, hemen bir türküyle nazikçe ikaz ederdi.
    Hastalýðýnýn arttýðý bir gün evinin bahçesinde bir dut aðacýna sýrtýný dayamýþ, dinlenmeye çalýþýyormuþ. Küçük çocuklar tarafýndan da rahatsýz ediliyormuþ. Onlarý baþýndan savmak için:
    “Kemençemin beline,
    Kuþak sararým kuþak.
    Cennet gölü baþýnda,
    Balýk çoðumuþ uþak!” diye bir türkü atýnca, haylazlar “Cennet Gölü” baþýnda avlayacaklarý bol balýðýn hayaliyle bir anda toz olmuþlar.
    ***
    YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR

    Son olarak Kayaköprü köyünden polis memuru Niyazi’nin düðününü yapan Picoðlu Osman’ýn rahatsýzlýðý iyice artmaya baþlar. Vakfýkebir’e doktora gider. Doktor, “Seni iyi edeceðim” der. Tabi, inanmaz. Ýçinde bulunduðu durumun vahametini çok iyi bilmektedir çünkü, hastalýðýnýn adý “Siroz” (kimilerine göre de zatürree veya tüberküloz)’dur. Doktora boþu boþuna para kaptýrmaya da hiç niyeti yoktur. Buna raðmen, sýnamak için doktora sorar: “Yüzbinlira (o gün için bir servet) verirsem, beni eski Osman yapar mýsýn?” Tabi doktor bir cevap veremez.
    Daha sonra, hastalýðýna çare bulabilmek için iki defa daha Ýstanbul’a gidip gelir. Bu arada, þu türküyü attýðý rivayet edilir:
    “Soðuk soðuk sulardan
    Ýçtim ufaðým içtim
    Aðladý da dedi ki;
    Bu dünya bizden geçti”
    Fýndýk dallarýnýn yeþillere büründüðü, renk cümbüþü içersindeki kýr çiçeklerinin görsel bir ziyafet sunduðu, kuþ cývýltýlarýnýn senfoniye dönüþtüðü, çisil çisil mevsim yaðmurlarýnýn topraktan bereket fýþkýrtmaya hazýrlandýðý ilkbaharýn son günleridir. Yaz mevsimine merhaba demeye çok az bir zaman kalmýþtýr. Hastalýðý iyice aðýrlaþan Picoðlu için tüm bu güzellikler hiçbir þey ifade etmemektedir, artýk.
    Tedavi olmak için tekrar Ýstanbul’a gitmek ister. Trabzon’dan gelecek olan “Karadeniz” yolcu gemisi (o yýllarda kara yolu yeterli olmadýðý için, deniz yolu tercih edilirdi) beklenmeye baþlanýr. Denizde de müthiþ fýrtýna vardýr. Geminin Görele’ye inmesi imkansýz gibi bir þey. Ancak yetkililer nezdinde yapýlan giriþimler sonuç verir, geminin Görele’ye uðramasý saðlanýr.Yýl 1946, aylardan Mayýsýn sonlarý… (Merhumun hayattaki tek kýzý Esma haným ise, babasýnýn ablasý Nedime ile birlikte Görele açýklarýnda Vona (Perþembe)’den gelen gemiye bindiklerini söylüyor.) Picoðlu’nun namýný duyan ve O’na büyük hayranlýk duygularý besleyen geminin süvarisi Deli Bahtiyar “salon iskelesi”ni indirerek Picoðlu’nu birinci mevkie çýkarýr, baþka yolcu da almaz. Gemi Ýstanbul’a gitmek üzere yola çýkmýþtýr, artýk. Ancak bu yol, Picoðlu için dönüþü olmayan bir yoldur. Týpký, þairin (Y. Kemal) “Dönülmez akþamýn ufkundayýz, vakit çok geç/Bu son fasýldýr ey ömrüm, nasýl geçersen geç” dediði gibi, “Azrail” O’nun rotasýný ebedi alemin dönüþü olmayan yoluna çoktan ayarlamýþtýr bile.
    ***
    VE… KAÇINILMAZ SON

    Gemi Amasra-Zonguldak arasýnda seyrederken, son olarak þu dörtlüðü söyler ve çok geçmeden de son nefesini verir (31.5.1946):
    “Kestim parmacuðumu,
    Kaným akýyor kaným.
    Zonguldaðýn üstünde,
    Caným çýkýyor caným”
    M. Sýrrý Öztürk’ün verdiði bilgiye göre, geminin “seren direði”ne, gemide cenaze olduðunu ifade eden “Sahil Sýhhiye Flamasý” çekilir. Gemi Zonguldak’a gelince, bayraðý gören Sahil Sýhhiye ilgilileri yasa gereði cenazeyi almak üzere gemiye girmek isterler. Süvari Deli Bahtiyar, “Ben kanun manun tanýmam. Burada kanun benim. Vermiyorum cenazeyi” diye top gürlemesini andýran öfkeli bir ses tonuyla kükrer ve cenazeyi vermeden yoluna devam eder
    Picoðlu’nun kýzý Esma haným da þu þekilde anlatýyor olayý:
    “Babam yolda ölünce, gemiyi limana yanaþtýrýp, cenazeyi indirmek isterler. Kaptan, ölenin Picoðlu olduðunu öðrenince, gemiye karantina bayraðý asar ve cenazeyi Ýstanbul’a getirir”.
    Sirkeci limanýnda (o yýllarda þehirlerarasý yolcu gemileri, bugünkü Eminönü iskelelerinin bulunduðu yere baþtan kara demir atar, sandalla kýyýya çýkýlýrdý) cenaze mahþeri bir kalabalýk tarafýndan karþýlanýr. Buradan Kulaksýz’a götürülerek, 4 Haziran 1946’da yani ölümünden 5 gün sonra bugünkü ebedi istirahatgahýna tevdi edilir. Yine kýzýnýn verdiði bilgiye göre, parmaðýndaki yüzüðü çýkarýp satarlar, bu parayla da mezarýný yaptýrýrlar.
    Picoðlu Osman’la ilgili ilk araþtýrmalara baþladýðým 1991 Ekiminde, M. Sýrrý Öztürk’le birlikte mezarýný ziyarete gittiðimde, gördüðüm manzara karþýsýnda utanmýþ, mezarýn periþan halini Giresun Dergisi’nde yayýnlanan araþtýrmamda dile getirmiþtim. Kýrýlýp, dökülmüþ mezar taþlarý mý dersiniz, imlasý yanlýþ kitabe mi dersiniz, ne ararsanýz vardý, harabe halindeki kabrinde. Örneðin, mezar taþýndaki þu imlaya bakýnýz lütfen: “GORELÝ DIYILIKÖY ÝSMAÝL OÐLU OSMAN GUHCE” Ýllaki bu cümleler yazýlacaksa, doðrusu þu þekilde olmalýydý: “Görele Daylý Köyünden Ýsmail Oðlu Osman Gökçe”
    Dergide yayýmlanan yazýmýza “Bayrampaþa Giresunlular Derneði”nden ses geldi. 1976, 2005 (panelli) ve 2006 yýllarýnda üç defa anma toplantýsý düzenlediler. Ayrýca 2005 yýlýnda (Derneðin ve dernek üyeleri Bilal Aydýn, Ýsa Kara, Ahmet Güler, Ýbrahim Sezer, Ömer Feridunoðlu’nun maddi katkýlarýyla) mezarýný yaptýrdýlar.





    “BAKÝ KALAN BU KUBBEDE HOÞ BÝR SADA” BIRAKTI
    Tirebolu Ortacami köyünden Enver Tepe’nin bir anýsýyla yazýmýzý noktalayalým:
    “Birgün Tirebolu eþrafýndan Ahmet Karakaya’nýn düðününe gelmiþti. Bu sýrada bir mazý yapýmý için bir dut aðacýnýn yerinden sökülüp, bir baþka yere dikilmesine karar verilmiþti. Olaya þahit olan Picoðlu, “Ula uþak” der:
    -Habu dutu yerken dersiniz ki, bir gün burada rahmetli Picoðlu da vardý!”
    O dut aðacý þimdi yerinde duruyor mu bilmiyorum amma, þurasý bir gerçek ki; kemençeler çalýnýp, horonlar tepildikçe, karþýlamalar oynandýkça, taþ plaklarý dinlendikçe rahmetli Picoðlu Osman’ýn “Baki kalan bu kubbede býraktýðý hoþ sada” gönüllerde yankýlanmaya devam edecektir.
    Ruhu þad olsun!
    (Birinci Bölümün Sonu)

    (Günümüze kadar gelen 8 türküsünün [7 adedinin taþ plaklarýndan] orijinal sözleri,bazýlarýnýn öyküsü,TRT Repertuarýnda bulunanlarýnýn tescil tarihleri,tescil numaralarý,ölümünün ardýndan söylenenler gelecek yazýmýzda.)
    Konu bordobluex tarafýndan (05.02.2008 Saat 12:36 ) deðiþtirilmiþtir.
    "Türklüðün vicdaný bir, dini bir, vataný bir.
    Fakat hepsi ayrýlýr, olmazsa lisaný bir..."

    HarekeTSÝRAsi bizumdur!

  8. #8
    Nuray - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.12.2006
    Yaþ
    36
    Mesajlar
    468

    Standart

    bu baþlýk çok iyi olmuþ ya saolun açtýðýnýz için
    "Türklüðün vicdaný bir, dini bir, vataný bir.
    Fakat hepsi ayrýlýr, olmazsa lisaný bir..."

    HarekeTSÝRAsi bizumdur!

  9. #9
    macka61 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    07.04.2006
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    36
    Mesajlar
    11,505

    Standart

    Alýntý trabrock Nickli Üyeden Alýntý Mesajý göster
    Maçkalý Hasan Tunç

    Maçkalý Hasan Tunç, 1912 yýlýnda Trabzon'un Maçka ilçesine baðlý Maðura (Örnekalan) Köyü'nde doðdu. Babasý Ýbrahim Bey, annesi Ayþe Haným'dýr. Yedi kardeþin en büyüðüdür. Yoksul bir ailenin çocuðu olan Hasan Tunç ilkokulun üçüncü sýnýfýna kadar okuyabilmiþtir. Fakir bir ailenin çocuðu olmasý onun daha fazla tahsil yapmasýný engellemiþtir. Bu durum daha sonraki yýllarda onun sosyal yaþamýnda önemli sorunlara neden olmuþtur. Dokuz yaþýndayken geçirdiði bir kaza sonucu sað gözünü kaybeder.


    Hasan Tunç, gurbete çýkmadan önce uzunca bir süre annesiyle birlikte yaylacýlýk yapar. Annesine göre Hasan "hovarda" bir yapýya sahiptir (O ufak yaþtan beri "sevdalýk edeyi" ifadesi annesine aittir). Bu özelliði ona türkü söyletmiþ ve kemençe çaldýrmýþtýr. 1930 yýlýnda 18 yaþýndayken aile ortamýndan ve köy yaþamýndan kopan Hasan Tunç gurbet kervanýna katýlarak Ýstanbul'a gelir. Karadeniz insaný için gurbet denince Ýstanbul akla gelir. Diðer bir ifadeyle gurbet demek Ýstanbul demektir bir Karadenizli için.


    Hasan Tunç, Ýstanbul'a kendisinden önce gelen babasýnýn Koca Mustafa Paþa'daki yorgancý dükkanýnda çýrak olarak iþe baþlar. Burada Maçkalýlar'ýn önemli bir özelliðini belirtmek yararlý olacaktýr. Eski dönemlerde Ýstanbul'a gelen her Maçkalý, üç meslekten birini seçerdi. Ya yorgancý, ya kalaycý ya da bakýrcýlýkla uðraþýrdý. Hasan Tunç'un da ilk mesleði yorgancýlýktýr. Aslýnda bugün bile Ýstanbul'da ne kadar kemençe sanatçýsý varsa çoðunluðunun ilk meslekleri hep aynýdýr.


    Hasan Tunç dokuz yýlýný bu mesleðe vermiþtir. Bu meslek ona bir yerde þans kapýsýný da açmýþtýr. Þöyle ki; Hasan Tunç'un yorgancý olarak çalýþtýðý mahallede dönemin gözde ismi Türk Sanat Müziði sanatçýsý Hamiyet Yüceses ikâmet etmektedir. Hasan Tunç'un bir vesile ile bu sanatçýyý tanýmasý onun yaþamýnýn bir dönüm noktasý olur ve Hamiyet Yüceses'in aracýlýðý ile Ýstanbul Radyosu'na bölge sanatçýsý olarak kabul edilir. Hasan Tunç ilk evliliðini 25 yaþlarýnda iken halasýnýn kýzý Havva ile yapar. Bu evlilikten Mehmet adlý bir oðlu olur. Ancak bu evlilik uzun sürmez, boþanma ile sonuçlanýr. Daha sonra teyzesinin kýzý Emine ile ikinci evliliðini yapar. Bu evlilikten Bahtiyar, Mahture adlý kýzlarý ile Yýlmaz adlý oðlu olur.


    Hasan Tunç, Hamiyet Yüceses'i tanýmasýnýn ardýndan yorgancýlýðý býrakýr ve Haseki Hastanesi'ne memur olarak girer. Ancak burada fazla çalýþmaz, kýsa bir süre sonra bugünkü adýyla Çapa Tip Fakültesi (Yukarý Gureba) Hastanesi'ne girerek; aralýksýz 34 yýl çalýþýr ve 1973 yýlý baþlarýnda emekli olur. Özellikle çalýþma yaþamýnda insani deðerleri daima ön planda tutmasý, onun çevresinde sayýlýp, sevilmesini saðlamýþtýr. Hasan Tunç'un kemençe çalmayý öðrendiði bir ustasý olmamýþtýr.



    SANAT YAÞAMI ve ESERLERÝ:


    Hasan Tunç'un türkü çalýp söylemesi 12-13 yaþlarýnda baþlar. Ýlk denemelerine kastel denilen olgunlaþmýþ mýsýr fidanýndan kesilerek yapýlan ve ince sesler çýkaran basit bir çalgý ile baþlamýþtýr. Daha sonralarý kendi yaptýðý kemençe ile çalýp-söylediði bilinmektedir. Hasan Tunç'un kemençe öðrendiði bir ustasý yoktur. Ancak birlikte çalýp-söylediði yakýn dostlarý olduðu bilinmektedir. Bunlar arasýnda Salim Akpýnar (Kastoroðlu), ve Ocaklý (Ýspela) Köyü'nden Fehmi Alan (Kuru Fehmi) en tanýnmýþlarýdýr. Hasan Tunç'un kemençe sanatçýsý olmasýnda annesinin yanýk ve güzel sesinin etkili olduðunu söyleyenler vardýr. Annesinin tarlada çalýþýrken söylediði türkülere, kemençe ile eþlik ederdi. Eðlence yerlerinde, düðünlerde de çalýp söyleyen Hasan Tunç, genç kýzlara türküleri her zaman kendisi söylemezdi, zaman zaman genç ve güzel kýzlarýn da kendisine türkü attýðý olurdu. Bu türkülerden birisi þöyle:


    Ha buradan yukari
    Bineyim Taradumi
    Eðil öpeyim seni
    Alayým muradými


    Hasan Tunç sadece sevmemiþ, sevilmiþtir de, þu dörtlük bunun ifadesi olsa gerek;


    Oy kör Hasan kör Hasan
    Kör gözünde kaynasam
    Bir derum alsam seni
    Bir de derum almasam


    Hasan Tunç yaylacýlýk yaptýðý dönemlerde gönlünde yer eden bir komþu kýzý için yaylada söylediði bir türkü;


    Baðýrýyi sýðýrlari
    Sýðýrlarýn anasi
    Benum ufak yavrumun
    Var bir kara danasi


    Daha peþine gelur
    Masti kolominasi
    Daha peþine gelur
    Suna elifinasi


    (Türküde geçen "kalomina, elifina" hirer hayvan ismidir. Rumcadýr.)


    Hasan Tunç Ýstanbul'a geldiði yýllarda birkaç taþ plak doldurdu. Odeon þirketinde doldurduðu ilk plaðýndaki türkülerden biri de þudur;


    Bu Maçkali Hasan'ýn
    Yoktur mali, melali
    Giyinip de kuþansa
    Olur daha belali


    Gerek plak çalýþmalarý sýrasýnda gerekse radyoya girdiði dönemlerde Sadi Yaver Ataman, Cemile Cevher, Ahmet Yamacý, Fatma Türkan Yamacý, Ömer Akpýnar, Metin Eryürek gibi sanatçýlarla yakýn dostluklar kurar. Özellikle Cemile Cevher'in onun sanat hayatýnda ayrý bir önemi vardýr. Bazý türküleri birlikte ürettikleri gibi, bunlarý çeþitli yerlerde yorumlamýþlardýr da.


    Hasan Tunç'un sanat yaþamýnda hiç unutamadýðý olaylardan birisi de, polis marifetiyle Beylerbeyi Sarayý'na çaðýrýlarak Atatürk tarafýndan dinlenilmiþ olmasýdýr. Sahnede kemençe eþliðinde Maçka (Solday) Sevinç Köyü'nden bir ekip horon oynamaktadýr. Bu gösteriden çok memnun kalan Atatürk, Hasan Tunç'un sýkýldýðýný fark etmiþ olacak ki kendisini gösteri sonunda yanýna çaðýrýr ve kendisine "çal, çal evlat çal, Karadeniz havalarý bizim milli havalarýmýzdýr" der. Bu ifade onu çok duygulandýrmýþtýr.


    Radyodaki çalýþmalarýna 1960'lý yýllarda nokta koyan Hasan Tunç kemençesini de Radyoevi müzesine hediye etmiþtir. 1983 yýlýnda Karadeniz kültürüne ve Türk halk müziðine yapmýþ olduðu katkýlardan dolayý Kültür Bakanlýðý'nca ödüle layýk görülmüþ ve ödüllendirilmiþtir. Hasan Tunç, 1 Mayýs 1986'de Þehremini'deki evine giderken geçirdiði bir kalp krizi sonucu vefat etmiþtir. Mezarý Yedikule'deki aile kabristanýndadýr.

    bir soldoylu olarak gurur duyuyorum ee 70li yýllarýn ortasýna kadar tek karadeniz horon ekibiydi Bahattin çamurali Piç Osman Hüseyin Dilaver Hasan Tunç Cemile Cevher Hüseyin Köse bunlar çok iyi sanatçýlar

  10. #10
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart

    Arkadaslar bu baslikda alinti yapmadan yorumlarimizi yazalim veyatda ek bilgilerimizi ekliyelim ki duzgun bir sekilde bu basligi yurutelim ve bu basligi okuyan arkadaslar yorulmasin ve en azindan bu buyuk ustatlarin hayat hikayelerini rahat rahat ve duzgun sekilde okuya bilsinlerki az cok Karadeniz sanatcilarinin su gunlere kadar Turk sanat muzigi halk mucigi icin ne kadar onemli olmus ne kadar katkilari oldugunu ogrensinler ve degerlendirsinler.

    elimizden geldigi kadar reklamsiz goruntuler eklemeye calisalim ki bu baslik benim icin oldugu kadar bir cok arkadasimizin'da sevkle takip etmek istedigi bir baslik olsun saglilarimla.

    .................................................. ........................

    picoglu osman kisa yasami icinde yaptigi muzik ve turkluleri'ile Turk muzigine okadar degerler birakmiski halen onun eserleri ileTurkiyenin her sekil tarz muziginde kullaniliyor olmasi bunun kanitidir, Rahmetle aniyoruz bu buyuk ustadimizi.

    Piçoðlu Osman Tamzara Türküsü



    MEHMET MAKSUTOGLU - PICOGLU OSMAN ve Tuzcuoglu hakkinda


  11. #11
    Hasan Ayvenli - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09.05.2005
    Nereden
    Ankara
    Yaþ
    37
    Mesajlar
    2,851

    Standart

    Alýntý macka61 Nickli Üyeden Alýntý Mesajý göster
    bir soldoylu olarak gurur duyuyorum ee 70li yýllarýn ortasýna kadar tek karadeniz horon ekibiydi Bahattin çamurali Piç Osman Hüseyin Dilaver Hasan Tunç Cemile Cevher Hüseyin Köse bunlar çok iyi sanatçýlar
    karadeniz müziðinin en önemli ismi kanýmca
    temellerini atmýþ birçok türkümüzü kazandýrmýþ

  12. #12
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Katip Þadi 1938, Yaþayan Efsane!

    Katip Þadi: 1938 yýlýnda Görele’nin Derekuþçulu köyünde doðmuþtur. Görele stilinin yaþýyan tek büyük üstadýdýr, 10 yaþýnda kemençeye baþladý.
    Ustasý Durkaya'dýr. (Kemal Ýpþir) Kemence çalmaya emanet bir kemençeyle baþlamýþtýr. ilk kemençesi 15 yaþýnda olmuþtur, ilk plaðýni 1962 yýlýnda çýkardý.
    Çok sayýda plak ve kaset dolduran Katip Sadi TRT ye de kaset yapmýþtýr
    Çok sayýda kaset,CD ve plaðý bulunmaktadýr. En son "Her zaman gelmezsin" ve "Almanya'dan geliyor" isimli albümlerini piyasaya sürmüþtür.

    Katip Þadi : Atma Turku



    Buyuk Usdadin Resmi Sitesi.
    http://www.katipsadi.com

    Katip Þadi : Kizlara bak Kizlara biri birinden guzel, canum kurban onlara (horon)
    kemence kullanmasi ve sozlere dikkat ustaligi ve gorele tarzi denen stili az cok gore biliriz.

    Konu zeleka tarafýndan (06.02.2008 Saat 16:01 ) deðiþtirilmiþtir.

  13. #13
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Fahrettin Dilaver 1931 / 2004

    1931 yýlýnda Sürmene'nin Aso köyünde doðmuþ olup, Hüseyin Dilaver'in oðludur. Hayatýnýn bir bölümünü Almanya'da geçiren ünlü kemençeci 2004 yýlýnda vefat etmiþtir.

    ustadin ustad oglunuda Rahmetle aniyorum.



    Klibin basinda bir yanlis yapilmis picogluosman gokce degil, sarkiyi soyleyende sarki sahibide Fahrettin Dilaver'in ta kendisidir.
    Konu zeleka tarafýndan (07.02.2008 Saat 16:01 ) deðiþtirilmiþtir.

  14. #14
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Ali Genç 1923 / 1988

    1965 yýlýnda yaptýðý plaklardaki türküleri sizlerle paylaþýrken ,resimlerde olsun istedim. Canlý vidyo görüntüleri maalesef yok. Palktaki türkünün adý."Neren aðrýyor neren"
    Cok Guzel soyluyor Rahmetli habini.



    1955 -1988 Yýllarý arasýnda ,özellikle Ýstanbuldaki karadenizlilerin ,sýla özlemlerini gidermek için aradýðý isim olmuþtur.Gerek sesi ve Gerekse horonu ile tartýþýlmaz en büyük deðer olmuþtur.
    Fahrettin Dilaver,Ali Köroðlu,Bahattin Çamurali,Nazým Çubuk,Sýrrý Öztürk,Muzaffer Aktürk,Saffet Genç gibi Kemençe ustalarýnýn duayeni sayýlmýþtýr.

    Bu Buyuk Rahmetli Ustadin hayat hikayesi hakkinda fazla bilgi toplayamadim, arkadaslar daha fazla detailli bir sekilde hayat hikayesini bulan varsa eklerse makbule gececekdir.

    Ali Genç "Hey Gidi osman "Türküsü"

    Konu zeleka tarafýndan (07.02.2008 Saat 16:22 ) deðiþtirilmiþtir.

  15. #15
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Cemile Cevher 1926

    Cemile Cevher

    1926 yýlýnda Maçka /Trabzon'da doðdu. 1946 yýlýnda Ýstanbul'a yerleþti. Bestekar Sadettin Kaynak'ýn, Ýstanbul Radyosu Müzik Yayýnlarý Müdürü Cevdet Çaðla'ya Tavsiyesi üzerine, 1950 yýlýndan itibaren Hasan Sözeri'nin yönettiði Karadeniz'den Sesler Topluluðu'nda ses sanatçýsý olarak, emisyonlara katýlmaya baþladý. Hasan Sözeri'nin Ýstanbul Radyosu'ndan ayrýlmasý üzerine, çalýþmalarýný bir süre Kemençeci hasan Tunç ile sürdüren Cemile Cevher, 1953 yýlýndan itibaren, Sadi Yaver Ataman tarafýndan kurulan ve yönetilen Memleket Havalarý Ses ve Tel Birliði Topluluðu'nda çalýþmalarýna devam etti. Ýstanbul Radyosu'nda, Yurttan Sesler Topluluðu kurulunca (1954), Muzaffer Sarýsözen'in önerisi ile, bu topluluðun kadrolu sanatçýsý oldu.

    Ýstanbul Radyosu'ndaki görevinden 1979 yýlýnda emekliye ayrýldý. Cemile Cevher; bilhassa seslendirdiði Karadeniz Bölgesi Türküleri ve horon havalarý ile tanýndý. Gerek radyo yayýnlarý, gerek doldurduðu plak ve kasetler ve gerekse de yurt içi ve yurt dýþýnda verdiði konserlerle pek çok türkünün, ülke genelinde yayýlýp sevilmesini saðladý. Ses sanatçýlýðý yanýnda, Türkiye'nin çeþitli yörelerinden yaptýðý derlemlerle, TRT Türk Halk Müziði Repertuarýna "Derleyici" ve "Notalayýcý" sýfatlarýyla onlarca türkü kazandýrdý ve bunlarý seslendirdi. Ayrýca çeþitli kurumlarda, eðitimcilik görevinde bulunarak öðrenciler yetiþtirdi.

    TRT'de ses sanatçýsý, derleyici ve notalayýcý olarak çalýþan, Türk Halk Müziði repertuarýmýza onlarca türkü kazandýran Cevher, özellikle Karadeniz Bölgesi türküleri ve horon havalarýyla tanýndý.




    NAMAZI YARIDA BIRAKTIRAN KADIN
    Karadeniz’in ilk radyo sanatçýsý Cemile Cevher. 1950’li yýllar; ailesiyle Trabzon’dan Ýstanbul’a göç eder. Mahallelinin, sesini keþfetmesiyle Sadettin Kaynak’a götürülür. Sadettin Kaynak Rizelidir. Duyduðu sese hayran kalýr. Cevher, TRT’nin Yurttan Sesler Korosu’nda radyoda yaptýðý solo programlarla tüm Karadenizlilerin taptýðý bir sanatçý olur. Fadime Kimdir kitabýnýn yayýncýsý Ömer Aþan, Cemile Cevher’i þöyle anlatýyor: "Babaannem, radyoda onun sesini duyduðunda namazýný yarýda keser, radyonun sesini açardý. Bilirsiniz, herhangi bir Müslüman öyle kolay kolay namazý yarým býrakmaz. Çok önemli sebebiniz yoksa günaha girersiniz. Sonraki yýllarda, babaannem henüz yaþýyorken, güzel þarkýlarýn onun için namazdan daha kutsal olduðunu öðrenmiþtim. Haklýydý babaannem; çünkü Cemile Cevher hiçbir zaman kaset doldurmadý, plaðýna da rastlamadým; dolayýsýyla, aynanýn bir daha yüzümüze tutulup tutulmayacaðý belli deðildi.


  16. #16
    macka61 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    07.04.2006
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    36
    Mesajlar
    11,505

    Standart

    ali gençi koyman çok iyi olmuþ abi benim dedemannemin amcasý kendisiyle çok horon tepti bir oðlu kýbrýsta þehir düþtü ondan sonra öldü zaten kardeþide nihat genç cemile cevher kadýn sanatçýlar arasýnda karadeniz müziðinde bir numara süreyya davulcuoðluda var

  17. #17
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Kemal Ýpþir "Durkaya" 1911 / 1989

    DURKAYA (Kemal ÎPÞÝR) (1911-19.08.1989)

    Ardýç köyündendir. Davul, zurna, kemence sanatçýlarý çýkarmýþ bir aileden gelmektedir.
    Durkaya adýyla ünlenmiþtir. Bebekken aðýr bir hastalýða yakalanýr. Köyde yapabilecek ilaçlar denenir. Bir sonuç alýnmaz. Babasý umudu keser. Basýnda beklemeye baþlar oðlunun. Aksakallý biri çýkagelir. Hasta bebeðin basýnda durur, bakar sonra basýný okþar: "iyi olacak oðlun" der, babasýna, "yaþayacak..." der. "Bundan sonra buna Durkaya dersen iyi olur" der. Gider. Hasta bebek. Kemal iyileþir. Bu olaydan sonra sakallý adamý gören olmaz. Kemal da "Durkaya" adýyla çaðrýlýr.

    Durkaya'nýn bir ara Giresun'da Veli oðullarýna çoban durduðu, kemençeyle orada tanýþtýðý söylenir. Durkaya'nýn ustasý kemençenin gelmiþ tek virtüözü Karaman'dýr. Derekuþçulu'da bir düðünde. Karaman, Piçoðlu, Durkaya buluþurlar. Çalarlar, oynatýrlar, oynarlar. Düðüne gelenlere mutlu saatler yaþatýrlar, iki sanatçý da ustalarýna çok saygýlý davranmaktadýr.

    Karamanca düðündekilerden kimileri sorar, yetiþtirdiðin iki ustanýn en iyisi hangisidir? Karaman az durur, sonra; "Arkadaþlar, en güzelini Durkaya çalar, Piçoðlu'da türküyü iyi söyler" der. Gerçekten de yay atma ustasý olan Durkaya’nýn olaðanüstü güzellikte çaldýðý, çok yumuþak, okþayýcý, kývrak bir üslubu olduðu kemençeden anlayanlarca bilinir. Horon oynatýrken ezgiden ezgiye geçiþleri incelikli, çok ustaca, kulak okþayýcýdýr.

    Kýsa, orta boylularýn genel kývraklýðý, hareketliliði tümden Durkaya'da toplanmýþ denebilir. Horona çalarken coþar, coþar. Gerek oynayanlarý, gerekse izleyenleri coþturmada üstüne yoktur. Yerinde duramaz. Oynar, koþar, dolanýr, eðilir, çöker, zýplar, oturur, kalkar, yatar, fýrýl fýrýl döner. Horon artýk çalanla, oynayanlarla, izleyenlerle öyle bütünleþir ki tek kiþinin sanat gösterisine dönüþür.

    Düðünlerde yeme, içme, eðlence, oyun, tüfek, tabanca... gýrla giderdi eskiden. Kemençeciler içki içenlerin bulunduklarý konaktan konaða gide gele iyice bulanýrdý, yorulurlardý. Horonlar, eðlenceler o denli uzar sarhoþlar o denli sapýtýrlardý ki kemençeci olarak onlarý kýrmadan durumu kurtarmak zordu, beceri isterdi.

    Durkaya böyle durumlarda küçük parmaðý ile çok ustaca kemençesinin ince telini kopartýr, tel koptu, diyerek durumu kurtarýrdý. Olay çýkmasýný da önlerdi.

    Sis Daðý'nda Otçu Göçü Þenlikleri yapýlmaktadýr Büyük bir horon kurulmuþtur. Usta kemençeci Piçoðlu coþturur da coþturur oynayanlarý, izleyenleri.Gençtir Durkaya, su gibi delikanlýdýr. Hareketli, atak, fýrtýna gibi çalmaktadýr.

    Topuk otunun içinde yuvarlanmaktadýr. Piçoðlu alýnýr, kýzar. Türkü atarak uyarmaya baþlar. Durkaya anlamaz, farkýna varmaz belki de. Ama yavaþ yavaþ gerginliði azaltýr. Durkaya, yavaþlar. Piçoðlu çýkar yavaþ yavaþ horondan, Durkaya'ya býrakýr yerini.

    Durkaya þakacýdýr, esprilidir. Bir düðüne gider yýllar önce. Kýtlýk, yokluk yýllarýdýr. Doðru dürüst evi barký bile yoktur. Çubuktan yapýlmýþ evlerde oturulmaktadýr. Gece Durkaya'yý yatýrýr ev sahibi. Altýna ot yýðýný, basýnýn altýna da bir bað sap býrakýr. Evin kadýný gelir. Saygýyla baða, yataða bir daha bakar. "Gardaþým der, rahat mýsýn, bir bað sap daha getireyim mi?" Durkaya: "Saðol bacým" der, "Ben sabaha kadar ancak bunu yerim."

    Durkaya, yöremizin hikaye anlatýcýsýdýr. Doðu Anadolu'da çok yaygýn olan
    hikaye anlatma geleneðinin yöremizdeki sanatçýsýdýr Durkaya. Basýndan geçenle hikayeye dönüþtürerek, "hikayeli türkü" yaratýr.

    Görele kemençecinin merkezidir. En yaratýcý, en kývrak, en içli burada çalýnýr kemence. Halkbilimci M. Arif Altunbaþ, Tonya Horon Ekibi'yle Dünya Birincisi olduðu yarýþmada. Yunan ekibinin sorumlusu Constantin'e "Horonun, horon giysisinin, kemençenin kimin olduðunu" sorar.Constantin, horonun da. giysilerinin de bizim (Türklerin) olduðunu söyler. Der ki, "Sen öðretmensin ama bir þey bilmiyorsun. Elevi denen bir yer var, þimdi oraya ne diyorsunuz? Görele, dedim.Constantin. "Ýþte orasý, varya, kemençenin menþeidir" Gerçekten de Tuzcuoðlu, Karaman, Piçoðlu gibi ustalarýn yanýnda yer alýr.

    Karaman, Piçoðlu nasýl bir ekolse, Durkaya da bir ekoldür. Durkaya ekolünü
    Katip Sadi (1938) ve Þenel Dandin sürdürmektedir.



    Kemal Ýpþir "Durkaya" 1911 / 1989




  18. #18
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart HalÝl Kodalak (karaman) 1878 / 1964


    HALÝL KODALAK (KARAMAN) 1878 / 1964

    Kemençenin virtiözüdür. Kemençede gelmiþ geçmiþ en büyük, en ulaþýlmaz addýr.
    Görele Karadere köyündendir. Babasýnýn adý, Süleyman, annesinin adý Esma'dýr.1878-1964 yýllarý arasýnda yaþamýþtýr.
    Kemençeyi klasik stilde çalar.
    Karamanýn kemençede ustasý Kandahor köyünden Kuyucuoðlu ile Tuzcuoðlu'dur.Çeþitli savaþlara katýldýðý için Karaman (Kahraman) adýyla ünlenmiþtir. Ýstanbul’da saraylarda çalmýþ, oynatmýþtýr. Radyo-evine de girmiþtir. Bölgede çalýnan bir çok ezginin, oyunun yaratýcýsýdýr.
    Kendisiyle tüm düðünlere giden, her çalýþta oynayan arkadaþý Hasbal Keskin için Hasbal havasýný yapmýþtýr. Düðüne gelenleri karþýlama havasý olarak çalýnan Cezayir'de Karamanýn düzenlemesidir.
    Þýrýp þýrýp oyun havasý da onundur.

    Horon oynanýrken geçilir þýrýp þýrýp havasýna. Karaman dýþýnda hiçbir kemençeci oyun sýrasýnda bu havaya dönememiþtir. Karadere'de ilahili bir düðün yapýlacaktýr.
    Ama düðüne pek gelen olmaz. Sonra Karaman'ý çaðýrýrlar. Gelir, çalmaya baþlar Karaman, bir büyük düðün olur. Horanýn halkasý geniþler iyice. Karaman düðünü yansýtan bir türkü yakar:

    Mayýs ayý gelende
    Balýkçý göle daldý
    imam i le bayraðý
    Bakýn kapýda kaldý

    Horanýn sonuna doðru bahþiþ toplamaya baþlar. Muhtarýn verdiði bahþiþi beðenmez:

    Baktým da göremedim
    Gözünün karaþýný
    Bakýn da geri verin
    Muhtarýn parasýn ý

    Cevdet Çaðla’nýn radyoda yönetici olduðu sýralarda Karaman da radyodadýr.Sýnýr tanýmayan, disipline girmeyen, kendi kafasýna göre yaþayan bu büyük usta fazla kalmaz radyoda. Ondan, yarattýklarý, yetiþtirdikleri dýþýnda ses kalmadý.

    Karaman ekolünde çalan kemençecilerimiz þunlardýr: Hacý ali Özdemir (1904-1979), Kemal Caba (1925-1956), Nazmi Özdemir (1937-2000). Sabri Özdemir (1937-1994), Sami Günay (1938), Hüseyin Özdemir (1948)


    Radyo döneminin yýldýzlarýndan Göreleli Halil Kodalak’tan günümüze ses kaydý kalmamýþtir.
    Konu zeleka tarafýndan (15.02.2008 Saat 14:24 ) deðiþtirilmiþtir.

  19. #19
    ÜNAL - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10.09.2007
    Nereden
    Ankara
    Mesajlar
    6,246

    Standart

    Zeleka ve diðer arkadaþlarý bu forumda tebrik etmek istiyorum ..Gelecek nesillere bunlarýn anlatýlmasý gerekiyor..

  20. #20
    6Þafak Aydýn1 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    24.09.2006
    Nereden
    Almanya
    Yaþ
    46
    Mesajlar
    9,837

    Standart

    paylasim icin tesekkürler. Devamini bekliyoruz.

  21. #21
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Kara Haydar Eyüpoðlu (Yaþayan Efsane)

    Maçka - Mataraci ( Iliksa ) köyünde doðdu, Taner Eyupoglu'nun Amcasidir " ismail'im destani " kara haydara ayitdir , yasanmis bir olaydan cok etkilenmis ve bu destani bestelemisdir , kara haydar eyupoglu hakkinda fazla yaza bilecegim bilgi malesef yok...
    Su an mataraci koyunde yasiyor ve arada sirada yayla senlikleri vede yoresel televizyonlara katiliyor bir kac album cekimi var,

    Kara Haydar Eyupoglu - Ismailin Destani
    Kara Haydar Eyupoglu - Hatiram Olsun ( Annem)(2005) " toplama bir album, bir kac farkli parcalar icerikli "
    Kara Haydar Eyupoglu - Turkulerle Karadeniz (Davul) (1986)
    Kara Haydar Eyupoglu - Yengemin Kizi

    Bu albumler disinda mutlaka tek tuk albumu daha var ama elimde olan ve cok begeni ile dinledigim kara haydar eyupoglu'nu allah nasip ederse bir dahaki tatilimde siyaret edecegim ve tabiki hayat hikayesini kendi agzindan kayit etme imkani bulacagim, insallah, cok buyuk Deger, bilmeyenler bir kac parcasini dinlemesini davsiye ederim cok icden soyluyor,
    Annem / Yaylam / Ismailim / Hatiram Olsun / Babam , cok ama cok etkileyici parcalar anlayana fazla bile.......

    Kara Haydar Eyupoglu / Taner Eyupoglu (yaylam parcasi vs ismailim dueti) senlikde cekilmis goruntuler) Helal Haydar emice HELAL,


  22. #22
    Trabzonspor Kongre Üyesi

    BMN Yönetim Kurulu
    U.Sadýkoðlu - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    19.06.2004
    Nereden
    Ýstanbul
    Mesajlar
    12,572

    Standart

    Buda benim þarkým

    "When you start supporting a football club, you don't support it because of the trophies, or a player, or history, you support it because you found yourself somewhere there; found a place where you belong.”

  23. #23
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Yusuf Cemal Keskin 1954

    Yusuf Cemal Keskin: 1954 yýlýnda, Dernekpazarý (Zezonaza) köyünde doðmuþtur.
    Gençliðinde Görele tarzýndan ardýndan Bahattin Çamurali’nin stilinden etkilenmiþ zamanla sürat ve ritm açýsýndan benzersiz kendi stilini bulmuþtur. Çok sayýda kaset dolduran Keskin, gerek derlediði ve bestelediði türküler açýsýndan gerekse bir dönem 4 telli kemençe kullanmasý gibi deneysel olandan kaçýnmamýþ bir müzisyen olup, Trabzon tarzý kemençenin yaþayan üstadlardan birisidir.
    Ayrýca solak olmasý da bir özellik ve güzelliktir, Kemençeden piyano sesi çýkartmayý baþaran tek canlý.


    Yusuf Cemal Keskin - Ustalýk Hikayesi (kendin'den dinleyelim)


    Yusuf Cemal Keskin - Terledi Yanaklarýn (Kendi yasadigi bir sevdalik)


  24. #24
    Forumdan Uzaklaþtýrýlmýþtýr
    Üyelik tarihi
    24.06.2007
    Mesajlar
    971

    Standart Erkan Ocaklý 1949

    Erkan Ocaklý 1949 yýlýnda Trabzon’da doðdu. Aslen Artvin Arhavi’li. Çocukluðu Maçka’da geçti. Ýstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi mezunu. Kýrka yakýn albüm yaptý. Altý tane de filmde oynadý, yönetmenlik yaptý. Televizyon programlarý yaptý. Ýki kere evlendi, iki çocuðu var SEVDA VE BARIÞ.

    Erkan Ocaklý, otuz beþinci sanat yýlýnda Söyleþi:Yaþ Otuz beþ, yolun yarýsý demek ‘Misiri kuruttun mi, Ula Ula Niyazi’ gibi Karadeniz klasiklerine imza atan Erkan Ocaklý, derin bir inzivadan “Kurtlar Sofrasý” adlý albümle uyandý. 1970’li yýllarýn baþýnda, elinde baðlamasýyla Karadeniz’in hiç de alýþýk olmadýðý bir yoldan müzik dünyasýna girdi, hit parçalar üretti. Yaptýðý plak ve albümlerin sayýsýný unuttuðunu söylese de, kýrka yakýn albüm, üç yüz elli civarýnda besteye imza attý. Taþ plaktan, cdli albüme kadar her dönemde söyleyecek bir türküsü mutlaka oldu. Ocaklý bu günlerde, daha da olgunlaþmanýn verdiði birikimle, daha çok evrensel mesajlar veriyor ve

    “Ýki tane yavrum olsun, biri Sevda, biri Barýþ Özgürlüðün yollarýnda yarýþ Ocaklý yarýþ. Denizlerden karalara ulaþ sevdam, ulaþ sevdam Barýþ dolu bir dünyada, dolaþ sevdam, dolaþ sevdam” diyor.

    Türk Halk Müziði’ne verdikleri ve vermedikleriyle her dönemde adýnda söz ettirdi. Son dönemlerde, yeni çýkan seslerin ve yüzlerin gölgesinde unutulmuþluðu yaþadý. Bu bir anlamda, o piyasanýn ve hýzlý tüketimin bir sonucuydu. Ocaklý ile söyleþimiz, daha çok müzik yolculuðu üzerine.
    Futbola girmek istedik ancak, Türk Halk Müziði’nin köklü isimlerinden Ocaklý, notalý geçiþlerle, konuyu müziðe getirmeyi baþardý. Doktor olmak istedim- Sondan baþlayalým isterseniz, Erkan Ocaklý neler yapýyor?Türkücü Erkan Ocaklý, 56 yaþýna girmesine raðmen hala türkü imal etmeye çalýþýyor.
    Türkü okumakla kalmýyor, yazýyor, besteliyor, velhasýl görüntüsünü veriyorum. - Çok bilindik bir hikaye ama müzikle yolunuz nasýl kesiþti? Babanýz ormancýydý, siz müzik adamý oldunuz...Ben bir baðlama sanatçýsýyým aslýnda. On üç-on dört yaþlarýnda sevdalýklara baþladým. Köyde baðlama çaldýðým sýralarda eðitim için önce Trabzon’a, ardýndan da üniversite okumaya Ýstanbul’a geldim. Galatasaray Üniversitesi Kimya Mühendisliði’ne girdim. Ardýndan orayý býrakýp Ýstanbul Üniversitesi Zoobotanik Bölümü’ne girdim. Týp okumak istedim. Puaným da yetmesine raðmen bu bölümü yazmadýðýmdan baþka bir bölüme girdim.
    Ancak Ýstanbul’a gelmek müzik hayatýmý çok etkiledi. Cemiyetlerde, müzikle ilgili yerlerde çalmaya baþladým. 1970’li yýllarýn hemen baþýnda Mine Koþan’a baðlama bile çaldým.
    Müzik piyasasýnda tanýnmaya baþlayýnca, yolum Harika Plak’a düþtü. Ayhan Güçlücan adlý Oflu bir hemþehrimiz. Yirmi sene ondan ayrýlmadým. Harika Plak’tan çok para kazandým diyemeyeceðim. Çünkü bir Oflu’dan ne kadar para kazanabilirsiniz? Bu laf bir espiri olduðu kadar, gerçektir de... -
    Hangi yýllar arasý Harika Plak’tan albümleriniz çýktý?1971-91 arasý... Hit olan tüm albümlerim bu firmadan çýktý. - Plaktan cdye geçiþ döneminden sonraki deðiþiklikler, müzik piyasasýný nasýl etkiledi?Plakta ancak iki eser okuyabiliyordunuz. Kaset, ya da cdye on beþ eser sýðýyordu. Tabii, iþ daha yorucu ama hýzlý olmaya baþladý. Çýkardýðým tüm plaklar tuttu.
    Hatta Trabzonspor türkülerim de çok sevilmiþti. 80’lerde Karadeniz pop!

    Trabzonspor’a plak mý yaptýnýz?Evet, 1974/5’teTrabzonspor 1.Lig’e çýktýðýnda yaptým. Bir eserin sözlerinde, ‘Yeþil sahalarý yýktýk uþaklar yýktýk. Yaþasýn Trabzonspor, 1.Lig’e çýktýk’ dedik.



    Ardýndan 80’li yýllar ve radyo günlerim. Radyo’dan sonra, o formatta türküler yapmaya baþladým. Mesela, ‘Maçka yollarý taþli, geluyi sarý saçlý.’ Ula ula Niyazi, Misir’i kuruttun mi’ gibi eserleri yaptýk. Bu dönemde tekno tarzý Karadeniz müzikleri de yaptým… - Yani kemençenin yanýna bas formatý dediðimiz diðer enstrümanlarla o yýllarda müzikler yaptýnýz yani… Evet, en az yirmi sene önce biz Karadeniz-pop yaptýk ve o zaman da tutmuþtu. 85’ten sonra disko tarzý müziklere devam ettik. Çünkü, gençlik bu tür müzikleri seviyordu. Hayatýn akýþýný iyi takip ediyordum, sokaktaki insanlarýn ne istediðini biliyordum. Lahana disko, mýsýr disko formatlarý denedik. 90’lardan sonra pop soundlu Karadeniz tekrar çýkmaya baþladý. Oysa ben bu müziði daha önce denemiþtim. - 90’lý yýllarýn ikinci yarýsýndan itibaren yeni yüzler ortaya çýktý. Bu dönemde siz Karadeniz-pop, Karadeniz tekno ile karþýmýza çýkabilirdiniz.Plak þirketi… Ýyi bir plak þirketiyle çalýþmak, üreteceklerinizden daha önemlidir. 1990’dan sonra da iyi þeyler ürettim. Ki bu ürettiklerim, yirmi sene önceki eserlerimden kat kat daha iyi. Ama birileri benim önüme set çekti. - Kim onlar ve sizi nasýl engellediler?Buna cevap veremem.
    Benim yapýmda suskunluk var. Suskun yapým nedeniyle ilk hanýmýmdan ayrýlmak zorunda kaldým. - Kim ayýrdý sizi ve bunun sanat camiasýnda dýþarýda tutulmanýzla ne ilgisi var?Çok ilgisi var. Tüm sanatçýlar için bu geçerlidir. Baðýrmak, çýðýrmak asaletime yakýþmazdý, sustum. Plak þirketim, korsan- Erkan Bey, anlamadýðým noktalar var. Þimdi siz eskiye göre kat kat iyi eserler ortaya koyuyorsunuz ve ama birileri sizin bu camiada olmanýzý istemiyor. Yani kasetiniz iyiyse halk alýr zaten ve o birileri neden sizle uðraþsýn?Ýsim veremem ama bu mafya gruplarý MESAM ve Kültür Bakanlýðý’ndan 40 bin kasetimi alýp, “Erkan Ocaklý 40 bin sattý’ dedirtiyorlar. Yani gizli satýþ. Bu gizli satýþla ne Ýbrahim Tatlýses, ne de Orhan Gencebay uðraþabildi. - Gizli satýþ nedir?Korsan… - Korsan, bir ülke gerçeði efendim…Benim firmam yaptýrtýyordu korsaný. - Hangi firma?Ýsim vermek istemiyorum. - Efendim, buna mecbur deðilsiniz ama, insanlarýn haber alma hakkýný da görmezden gelemezsiniz…Karadeniz Müzik Üretim… Adnan Yilmaz’in þirketi…Babam yýllar önce bana, ‘Oðlum, malýný hýrsýza emanet et, çalýnmaz’ demiþti. Bu laf beni çok düþündürmüþtü. Anladým ki, hýrsýz malý yesin de, beni yemesin.

    Sizin geri plana itilmenizde, bizim anlamadýðýmýz, sizin de anlatmak istemediðiniz çok deðiþik þeyler var.
    Bir misyonum vardý ve o birilerini rahatsýz etti. ‘Ezanlar Bizim Ýçin’i yaptým, bazýlarý bu eserden çok rahatsýz oldu. Trabzonspor’un kuruluþundan bu yana varým, ama sonradan buradan da dýþlandým. - Trabzonspor’dan da dýþlandýðýnýzý söylüyorsunuz. Peki, bunda kimin suçu var?Nedenini ve kimler olduðunu siz bulursanýz, bana da söyleyin… - Efendim, biz böyle bir þey var demiyoruz. Siz diyorsunuz. Nedenini söyleyin diyoruz sadece…Ýlk çýktýðýmdan bu yana, planlý bir þekilde benim üzerime oyunlar oynandý. Cebime para koydular, þöhretimi aldýlar.
    Dediðiniz gibi sizin bu camiadan silinmenize karar verilmiþse, yerinize birilerini ikame etmiþ olmalarý lazým…O kiþinin kim olduðu bellidir. - Yakýn zamanda size, ‘Erkan abi, gel seni eski günlere döndürelim’ diye bir teklif geldi mi?Yoo, bana böyle bir teklifle gelemezler. Ben, ezilirim, yatarým, sürünürüm ama idealim bir gün gerçekleþir.
    Maddi bir yönden sýkýntým yok, çok þükür. Hafta sonlarým doludur, eðer hafta sonu randevu isteseydin, sana randevu veremezdim. Hesap vaktim gelecek- Siz, planlý bir þekilde arka plana itildiðinizi ifade ediyorsunuz.
    Karadeniz’de klasik türkülerde hep sizin imzanýz var. . Yanýlýyor olabilirim ancak, buna raðmen, halktan sizi tekrar istediðine dair bir iþaret gelmedi.Hayýr, yanýlýyorsunuz. Her hangi bir gecede, davette, insanlar benimle fotoðraf çektirmek için sýraya giriyor. Halkýn sevgisi bitmez… - Bu sevgi elbette vardýr ama kaç kiþinin bundan haberi var…O tür gecelerde medya temsilcileri olsa, herkesin haberi olurdu.
    Þimdilerde, daha çok Volkan Konak, Kazým Koyuncu, Fuat Saka gibi Karadeniz müziðini batý enstrümanlarýyla baþarýyla uygulayan sanatçýlar ön planda…Ben, bu dediðin sanatçýlarýn yaptýðýný, on beþ sene önce yapýyordum. ‘Burun disko’ adlý bir eser yaptým, yýllarca dinlendi. - Bundan sonra, kendiniz adýna bir yol haritanýz var mý? Allah, bedenime, sesime zeval vermesin. Kimse, bu saatten sonra susturamayacak beni. Benim hesap vaktim de gelecek. - Sanatçýya yakýþýr üreterek bir hesaplaþma olacak sanýrým…Tabii, dediðiniz gibi sanatçýya nasýl yakýþýyorsa öyle olacak… - Bir dönem Kanal 7’ye de program yapýyordunuz. Neden býraktýnýz?Býraktýrdýlar… - Kim onlar?Ýsim veremem. Planýn devamý bir süreçtir o... Daha sonra bana býraktýrýp, baþkalarýný baþlatanlarý da býraktýrttýlar. Kanal 7 televizyonuna çýkabiliyorum, ancak mesela ATV, Kanal D gibi kanallarda yokum.
    En son hangi albümü çýkardýnýz?Ýki ay kadar önce Kurtlar Sofrasý adlý albümüm piyasaya çýktý. - Hangi plak þirketinden?Karadeniz Müzik... - Ýsmail Türüt bir zaman, Ýbrahim Tatlýses ile birliktelik yapýnca asýl sýçramayý yapmýþ ve halkýn zihnine kazýnmýþtý. Siz de Ýbrahim Tatlýses’in plak þirketinden albümünüzü çýkarmayý deneyebilirdiniz...Olabilirdi aslýnda. Belki ileriki günlerde bu birliktelik saðlanabilir.

    Sizin hakkýnýzda, ‘yaþý ilerledi, artýk kenara çekilsin’ diye bir düþüncenin sadýr olduðunu düþünüyor musunuz?Bu tür düþünceler, basit insanlarýn düþüncesi. Benim ne eksiðim var. Sanatým hepsinden ileride ve de daha yakýþýklýyým. - Sahne sanatlarýný tümünü düþünün; eskile bugün arasýnda ne farklar var. Eskiyle kýyaslanmayacak þekilde imkanlar çok rahat. Bu imkanlarla eskiden olsa çok daha iyi iþler çýkardý. - Karadeniz müziðinin geldiði noktada, iyi ya da kötü emeði olanlar kimler?En büyük katkýyý Meltem Tv yaptý. Kemençenin kýrsaldan kente iniþinde bu televizyonun katkýsý yadsýnamaz. Þahýs olarak da ben...

    Sizin katkýnýz nedir? Yumuþak geçiþle kemençeyi geniþ halk kitlelerine sevdirdim. Kemençeyi önce baðlamayla, daha sonra org gibi diðer enstrümanlarla buluþturdum. Davut Güloðlu, sahneye çýkmadan bana, ‘Nasýl yapayým abi?’ dedi. Ona, ‘sakýn takým elbise giyme, kravat takma; yýrtýk bir tiþört ve pantolonla sahneye çýk’ dedim. Sonuçlarýný gördünüz...

    Karadeniz’in geleneksel çalgýsý kemençe; daha doðuda tulum var. Baðlama, özellikle sahilde hiç yok. Ancak iç kesimlerde ve yüksek yerlerde çalýndýðýný biliyoruz. Siz baðlamayla Karadeniz’i temsil etmeye baþladýðýnýzda, tepki aldýnýz mý?Erkan Ocaklý, kemençeyi sildi’ diye çok üzerime gelinmiþti. Baðlamasýz türkü mü söyleniyor? Þimdi Karadeniz müziðinde her bir enstürüman var. Baðlama Türk müziðinin ana çalgýsý. Kemençe ile baðlamayý yan yana getirebilmek baþarýdýr.
    Kemençenin Karadeniz’den baþka mesela Yunanistan’da çokça çalýnýp dinlenmesini nasýl açýklayacaksýnýz? Yunanlýlar’ýn çalýp dinlediði kemençe deðil, buzukidir. Kemençe, Karadeniz’den oraya gidenlerin çalgýsýdýr.
    Sizinle karþýlaþýnca mutlaka soracaðým dediðim bir soru var aklýmda: ‘Ula ula Niyazi’ türkünüzdeki Niyazi, gerçek biri mi?Evet, gerçek biridir, öldü tabii... Kokoþ Niyazi, Maçka’da yaþayan Kapýköylü Kokoþ Niyazi derlerdi ona... Onlar ilk gençlik zamanlarýmýzýn tip adamlarýydý. Kara kedi Þenol (Senol Gunes) her þeyi býrakýp Maçka’ya dönmeyi düþünüyor musun?Hayýr, asla! Gerek Maçka’da, gerekse asýl vataným olan Artvin Arhavi’de yerimiz yurdumuz var ancak oralara dönme gibi bir niyetim yok.

    Aslen Artvinli’siniz? Laz’mýsýnýz?Evet. Annem de babam da mohdi idi. Ben de Lazca bilirim. - Kazým Koyuncu da mohdi?Evet, tanýyorum ama daha tanýþmadýk.

    Futbol ve Trabzonspor hiç konuþmadýk.
    Halbuki sizin parladýðýnýz yýllarda, Trabzonspor da ligin tozunu atýyordu. O yýllarý bir sanatçý olarak nasýl hatýrlýyorsunuz? Bak, o zamanýn Trabzonspor’unun, ona buna yol vereyim diye bir düþüncesi olmazdý. Herkesi yenmek için sahaya çýkardý; ama içerde ama dýþarda... Arafilboyu’nda rahmetli Cemil’e, ‘Naber he? Dün o golü nasýl yazamadun?’ denmesinden korkardý. Futbolun son noktas neyse, Trabzonspor onu oynuyordu.
    Ne zamanki menfaatlerin çarpýþma alaný haline geldi, iþte bu bizi bitirdi...
    O dönemden hangi futbolcular yakýn arkadaþýnýzdý?Hüseyin Tok, Ali Kemal Denizci, Þenol Güneþ... Þenol’a ‘Kara Kedi’ derlerdi. Öyle karayaðýz bir panterdi.
    Mevcut Trabzonspor ne yapar? Baþkaný çok beðeniyorum, Trabzonspor’u yakýþýr biçimde temsil ediyor. Þenol Güneþ’in dönüþü muhteþem bir olaydýr.
    Kulüp, kendi çocuklarýyla birlik-bütünlük içinde hedefe ulaþacaktýr.

    Kaçýncý sanat yýlýnýz?Otuz beþ...
    Kýrkýncý sanat yýlýnýzda görkemli bir gala yapayým diye bir düþünceniz var mý?Yok, gala dilencilik gibi geliyor bana. Halk kýymetimi bilsin yeter. - Teþekkür ederim, bize vakit ayýrdýnýz...Ben teþekkür ederim. Çalýþmalarýnýzda baþarýlar dilerim...

    Erkan Ocaklý, Trabzonspor 1.Lig’e çýktýðýnda Trabzonspor plaðý yaptý. Trabzonspor adýna yazýlan ve bestelenen bu plak, bir anlamda ilklerden. Çünkü, Erkan Ocaklý’nýn Trabzonspor plaðý, ulusal anlamda seslendirilen ilk Trabzonspor türkülerini içeriyordu.
    Ýþte o plaktan: ‘Yeþil sahalarý yýktýk uþaklar yýktýk. Yaþasýn Trabzonspor, 1.Lig’e çýktýk’ dedik.



    Erkan Ocakli : Hapishane Icinde
    Konu zeleka tarafýndan (05.03.2008 Saat 19:23 ) deðiþtirilmiþtir.

  25. #25
    Trabzonspor Kongre Üyesi

    Üyelik tarihi
    08.06.2004
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    56
    Mesajlar
    1,167

    Standart

    Maçka Býçak horonu…

    Büyük ustalar baþlýyor, genç yetenekler bitiriyor… Kemençede geleceðin büyük isimlerinden Göreleli Mehmet Gündoðdu... Serander.net'in 1. Kuruluþ yýldönümü gecesinden...


Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanýcýlar

Þu anda 1 kullanýcý bu konuyu görüntülüyor. (0 kayýtlý ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •