2.1. Hüseyin dilaver'in Hayatý Hakkýnda Genel Bilgi
Trabzon’un Sürmene ilçesinin þimdiki adýyla Aksu, eski adýyla Aso köyünde Temel ve Ýlve Dilaver’in 3 erkek, 1 kýz çocuðundan biri olan Hüseyin Dilaver 1906 yýlýnda dünyaya gelmiþtir.
Çocukluk yýllarýnda müziðe ilgi duymuþ, yaþý ile birlikte bu hobisi de ilerlemiþtir; öyle ki gençlik yýllarý, askerlik çaðý ve sonrasý hobi olarak baþladýðý müzik hayatýnýn en önemli parçasý olmuþtur.
“Çok cömert bir insanmýþ; bir gün köye geliyormuþ; eskiden gurbetten gelirken buðday ekmeði getirmek çok meþhurmuþ, köye gelmiþ çocuklar Hüseyin amca geldi diye etrafýna toplanmýþ, ekmeði bütün çocuklara bölüþtürmüþ ve ekmek bitmiþ. Ýnancý kuvvetli, insanlara sevgisi yoðun bir kiþiymiþ. Fakiri görse sýrtýndan ceketini çýkarýr verirmiþ. Bir zengin fakiri görüp bir ihtiyacýný giderebiliyorsa, sýrtýndan ceketi, ayaðýndan ayakkabýyý çýkarýp verebiliyorsa ben ona fakire yardým etti derim, dermiþ. Çocuklarý insan sevgisini babalarýndan öðrenmiþler, anneleri de sevecenmiþ ama babalarý daha bir baþkaymýþ.”
“Eve bir misafir geldiði zaman daha gelmeden tembih edermiþ; “Kýzým evimize misafir geldiði zaman (eskiden abdes alýnýrdý) þöyle havlu tutun, namazýný kýldýrýn, açsa yemeðini yedirin, güler yüzlü olun, misafire hizmet etmek sevaptýr” demiþ. Manevi duygularý çok kuvvetliymiþ. Çocuklarýna karþý çok þefkatliymiþ, hiçbir zaman bir fiske vurmuþ biri deðilmiþ, kesinlikle öyle sert yapýlý bir insan deðilmiþ, daima güler yüzlü, her þeye espri ile yaklaþan her þeyi þaka ile ifade eden biriymiþ. Kýzý “Ben evlendiðimde eþim sert mizaçlýydý ve ben þok oldum, çünkü biz babamýzdan öyle görmemiþtik, hele de beni çok severdi, derdi ki on tane akýlsýz oðlum olacaðýna bir tane Güner gibi kýzým olsun, çünkü ben babama çok baðlýydým, dikiþ diker kuruþuna kadar ona verirdim. Son zamanlarda tabi yaþlandý, hastalandý, eskisi gibi çalýþamýyordu.”
“Belirli yaþa kadar memur yaþantýsý olmuþ. Trabzon belediye fýrýnýnda satýþ memuruymuþ. Ondan sonra Karabük’e gelmiþ demir çelik fabrikasýn da yine satýþ üzerine çalýþmýþ, ondan sonra Dilaver’i Zonguldak’a aldýrmýþlar. Kemençe çalýp Türkü söylediði için müdürlerinin hepsi onu çok severmiþ. Daha sonra siyasi nedenlerden dolayý iþten çýkarýlmýþ. Cüzi bir maaþla tekrar iþe almak istemiþler ama gurur meselesi yapýp kabul etmemiþ, ailesini toplayýp Adapazarý’na yerleþmiþ.”
“Evde de sürekli kemençe çalarmýþ. Horan havasý çaldýðýnda herkes mutfak tarafýndan sýraya girermiþ, kol kola, kol kola, oynaya oynaya içeri girerlermiþ. Artýk gülmek, neþe, eðlence o biçim olurmuþ.”
Saygýya çok önem verirmiþ, gençler gelsin otursun da ayak ayak üstüne atsýn, eline sigara alsýn, bunlara çok kýzarmýþ; “her þeyin modasý geçer, saygýnýn modasý asla geçmez” dermiþ. Saygýlý seviyeli insanlarý çok severmiþ.
Kemençe çalýp Türkü söylemesinin yaný sýra çok da güzel horon oynarmýþ; oynamamasýna da imkan yokmuþ çünkü Aksu (Aso)’lu olup da horonu iyi þekilde oynamayan köy milleti tarafýndan hem ayýplanýr hem de dýþlanýrmýþ. Horonla ilgili anýsýný yine kýzý anlatýyor; “Adapazarý’nda beþinci sýnýfta idik, baban acaba gelip koroyu çalýþtýrýrmýþ diye sordular, ben babama gittim söyledim; “Adil bey seni okula çaðýrýyor kemençe çaldýracak, bize de oyun öðretmeni istiyor gelir misin” tabi ne demek deyip geldi ve bize horon oynamayý ve Sallamayý öðretti ve müsamerede oynadýk. Koroda da bize Gemiciler kalkalým’ý öðretmiþti”.
“Çok duygusal bir insanmýþ, þiddetten yana deðilmiþ. Adapazarý’nda yine Þevki diye biri varmýþ, Rizeliymiþ, ev sahipleri de Rizeliymiþ, bunlar eski eþkýyaymýþlar, ev sahibi olan Ömer’in bir geceliði varmýþ, tabancasý cebinde gezermiþ. Bir gün oturmuþlar ordan, burdan sohbet ediyorlarmýþ. Þevki iyi bir þey yapmýþ gibi eþkýyalýklarýný anlatýyormuþ; iþte biz köyleri basardýk, para ve yiyecek isterdik, vermeyenleri saç ayaðýný ýsýtarak baþýna geçirirdik, onlarda korkudan varsa veriyor. Yoksa canýndan oluyor. Dikkatle dinledikten sonra kalkýp eve geliyor ve “ben arkadaþ diye bunlarla oturuyormuþum ama bunlar cani insanlar, bir daha bunlarla ne arkadaþlýk ederim, ne de dost olurum, merhaba merhaba” demiþ. Aksu (Aso) köyünde bir düðünde kemençe çalýyor, insanlar coþmuþ horon oynuyorlar, sýk sara oynanýrken iki kiþi öne çýkýp býçak oyunu oynamak istiyor, fakat Hüseyin Dilaver kemençe çalmayý býrakýyor ve hayýr bu oyunu oynamayýn diyor. Þiddeti tasvip eden bir insan deðilmiþ. Çocukla çocuk, büyükle büyük, hastayla hasta olurmuþ.”
“Hayatý son yýllarýna kadar plak çalýþmalarý T.R.T. de yapmýþ olduðu çalýþmalarla dolu dolu geçmiþtir.”
“Yaþadýðý bütün illerde tüm dostlarý tarafýndan sevilen Hüseyin dilaver günümüzde de halen sevgi ve saygýyla anýlmaktadýr.”
2.2.1. Hüseyin Dilaver'in Çocukluðu ve Köy Hayatý
Hüseyin Dilaver Trabzon’un Sürmene ilçesine baðlý Aksu (Aso) köyünde 1906 yýlýnda dünyaya gelmiþtir.
“Köyde bað bahçe iþleriyle uðraþmamýþ, aklý fikri hep müzik ve kemençe de imiþ. Eskiden kýtlýk varmýþ, bir gün annesi Aytora denen yazlýk yere gidiyor.(Bað, Bahçe ve Meyveliklerin bulunduðu yazlýk yer) bunlar kýz kardeþi ile çýrahta ( Hamurla, Buðday unuyla yapýlan yiyecek) yapýp yiyelim diyorlar. Anneleri bir þey unutup geri dönüyor, dönerken evin baþýnda birilerine rastlýyor ve bunlarda sesi duyup çýrahta tavasýný yað kabýnýn içine sokuyorlar ve bir tava çýrahta boþa gitmiþ oluyor, yiyemiyorlar. Yaramaz bir çocuk deðilmiþ ama her çocuklukta olduðu kadar yaramazlýklarý varmýþ.”
“Fatih Sultan Mehmet fethettikten sonra bu yerlere Türkleri yerleþtirdi, bunlar hep dýþardan gelmiþler Malkoçoðullarý, Dilaveroðullarý böyle köklü sülaleler. Bunlarýn dedeleri Dilaver dede dedikleri çok yiðit bir kiþiymiþ. Padiþah tarafýndan mý görevlendirilmiþ, yoksa baþka bir yerden mi gelmiþ bilinmiyor. Bunlar beþ kardeþ beþ oðlu olmuþ sülaleleri beþe bölünmüþ, ama birlik ve beraberlik içinde olmuþlar, fakire, fukaraya yardým etmiþler. Birbirlerine çok saygýlýymýþlar. Sýk sýk bir araya gelip evlerde toplantýlar yaparlarmýþ. Bu toplantýlarda sohbetler edilir. Güldürüler olur, oyunlar oynanýrmýþ.”
“Hüseyin Dilaver yaþantýsýnda Sürmene yöresinde o zamanýn þartlarýnda Aso köyü içinde arkadaþlarý arasýnda her zaman sevecenliðini korumasýný bilmiþtir.”
“Büyükler arasýnda saygýnlýðýný korumuþtur. Þöyle ki; dini inancýnýn çok olmasý, sesinin çok güzel olmasý nedeni ile kuran okumasý köy içinde kendisine ayrý bir avantaj saðlamasýna neden olmuþtur.”
“O zamanlar Aso köyünde aþaðý-yukarý on köye hitap eden bir ilk okul vardý, yörede ki köy çocuklarý bu okula giderlerdi. Hüseyin Dilaver de ilk okulda burada baþlamýþ, ardýndan Samsunda askeri okula baþlýyor, fakat seferberlik çýkýnca okul kapatýlýyor ve okul hayatý sona eriyor. Eskiden ilk okul mezunlarýnýn iþe girebilme imkanlarý varmýþ, kendisi “ben lise mezunuyum” demiþ ama okul kapatýldýðý için mezun olamamýþ, dolayýsýyla bir bocalama dönemi baþlamýþ.”
2.2.2. Müziðe Ýlginin Baþlamasý
“Müziðe baþlamasý Hüseyin Dilaver’in doðasýnda varmýþ. Sesi güzel olduðu için sürekli Türkü söylermiþ. Bir gün annesi ve babasý yaylaya gidiyorlar ve bunu götürmüyorlar, bu da yolun kenarýnda oturup aðlýyor, tam o sýra da bir atlý geliyor ve “oðlum niye aðlýyorsun” diye soruyor. O da “annemle babam yaylaya gittiler, beni götürmediler, sen beni götürür müsün” diyor. Adam bunu atýný alýyor ve yola koyuluyor, yol boyunca Türkü söylüyor ve bu adamýn çok hoþuna gidiyor. Epey zaman geçtikten sonra bunlardan biraz daha önde olan annesi bir ses duyuyor ve babasýna dönüp “ Herif bizim uþak yola girmiþ geliyor” babasý da “olur mu öyle þey hatun küçücük çocuk nasýl gelir” diyor. Annesi “Gelir, gelir, bak sana sesi geliyor” demiþ.”
“Okul yýllarýnýn sona ermesi Hüseyin Dilaver’in tamamen müziðe ve kemençeye yönelmesine neden olmuþ. O zamanlar sakat Þakir isminde abisi varmýþ. Sakat olduðu için her yerde abisine yardýmcý olurmuþ. Dilaver’in sesinin güzel olmasý nedeniyle hep ona Türkü söylemesini, kemençe çalmasýný önerirmiþ. Bu istek ve çocukluktan gelen yeteneðini birleþtiren Hüseyin Dilaver köydeki Rumlar dan müziði ve kemençe çalmayý öðrenmiþ. Hocasý Aksu (Aso) köyünden Rum “Yoriga” imiþ.”
Ailesi müzikle uðraþmasýna hiç karþý çýkmamýþ. Zaman geçtikçe yöreyi aþýp dýþa açýlmýþ. Karadeniz’in bir çok yöresini dolaþmýþ. Artýk tanýnan biri olmuþ ve odeon sahibinin sesi plak þirketlerine dört adet plak yapmýþ. Çýkan eserler Karadeniz yöresinde Asoli Hüseyin diye büyük sükse yapmýþ, o günkü rüzgar rahmetli olduktan bu güne kadar hafýzalardan silinmedi.
Sanat Hayatý
“Askerliðini Erzincan da yapan, amirlerinden son derece takdir alan Dilaver askerlik bittikten sonra sahneye çýkma yolunu seçmiþ. O zamanlar turne yokmuþ. Hüseyin Dilaver kendi kafasýna göre turneye gider, kahvelerde, eðlence yerlerinde çalarmýþ. Kendisinin çaðdaþ yanlarý olduðu kadar, çok da dindar bir adammýþ. Gündüzleri camide müezzinlik yapýyor, gecede çay bahçesinde kemençe çalýp Türkü söylüyor. Bu yer küçük olduðu için insanlar birbirlerini tanýyor ve bir sohbet sýrasýnda biri “bize bir müezzin geldi öyle güzel sesi var, öyle güzel namaz kýldýrýyor ki” demiþ. Diðerleri de “ sen asýl bize gelen kemençeciyi gör öyle güzel çalýp söylüyor ki sabaha kadar eðlenip, oynuyoruz” diyor. Yani sabah camide müezzin, akþam çay bahçesinde kemençe çalýp söyleyen bir müzisyen.”
“Adapazarý’nda Karadenizliler çokmuþ. Oflular, Sürmeneliler, Rizeliler, o zamanlar çok acayip, çok güzel büyük düðünler olurmuþ. Hayvanlar kesilir, masalar kurulur, iki gün süren düðünler. Bütün Adapazarý toplanmýþ, Dilaver kemençe çalýyor, artýk oturak Türküsü mü ararsýn, birde onun oturak Türküleri vardýr; oturulacaðý zaman ondan çalardý, ondan sonra horon havasý çalmaya baþlar, büyük halka kurulurmuþ, zaten araziler geniþ, bahçeler büyük. Halkanýn ortasýna geçip hem çalar, hem de oynarmýþ. Hem de atma Türkü atýp onlarý coþturur, halkadakilerden bahþiþ alýrmýþ.”
“Hüseyin Dilaver bir gazino çalýþmasýnda zamanýn keman ustalarýndan Ankara Radyosu Sanatçýsý Naci Tekel’in tavsiyesi üzerine Bölge sanatçýsý olarak Ankara Radyosunda sanat hayatýnýn zirvesine çýkmýþ, zamanýn Halk Müziði þefi Muzaffer Sarýsözen yönetiminde uzun zaman çalýþmalar yapmýþ. Radyo evi yýllarýnda Muzaffer Akgün (ona “kara kýz” dermiþ) ile birlikte çalýþtýklarýný anlatýrmýþ, bunun yaný sýra Zinnet Sönmez ve Cemile Cevher Çiçek ile bir çok kez ikili çalýþmalarda bulunduðunu söylermiþ.”
“Bunlar Karadeniz’e turneye gitmiþler; o zaman çok giderlermiþ. Türkülerini okumuþlar, konserden sonrada baþka bir yere gitmek için toparlanýp yola koyulmuþlar. Artvin’e yakýn bir yerde bakmýþlar ki arabalarýn önüne büyük kalaslarý koymuþlar, ne oluyor diyerekten arabalardan inmiþler, aralarýnda bayan sanatçýlarda varmýþ.”
Karadeniz Gecesi
Bir sürü genç adam bu bayanlara sarkýntýlýk etmek istemiþler, yani çekiþtiriyorlarmýþ falan. Hüseyin Dilaver “oðlum bu sizin yaptýðýnýz ayýp deðil mi” demiþ. Gençlerden bir tanesi çok konuþma demiþ ve bir tokat vurmuþ, kemençesi elinden düþüp kýrýlmýþ. Bu olay aklýna geldiðinde çok üzülürmüþ. Nasýl olduysa karakola haber verilmiþ, jandarmalar gelmiþ, yollarý açmýþlar, gençleri karakola götürüp bir güzel sopa atmýþlar.
Dumlu pýnar deniz altýsý Çanakkale boðazýnda battýðý zaman bu olay üzerine bir destan yapýyor ve bunu yakýnlarýna ve dostlarýna çalýp söylüyor. Herkes iki gözü iki çeþme aðlýyormuþ. O türkülerini þu an maalesef bulamýyoruz, ki bu bizler için büyük bir kayýptýr.
Sanat hayatýnýn son üç yýlýný Ýstanbul Radyosunda geçiriyor. Gerçi bundan öncede Ýstanbul Radyosuna gelip gidermiþ. “Ben Ýstanbul’a gidiyorum, þu gün Radyoda programým var beni dinleyin” dermiþ.
Evlilikleri
Ýlk eþini görüp beðenmiþ ve Karasu’ya gidip kýzý kaçýrýp köye getirmiþ. Bu evliliðinden bir tane kýzý var. Ondan sonra ikinci evliliðini yapýyor. Ýkinci hanýmýndan üç tane çocuðu oluyor. Hüseyin Dilaver çok çapkýn biri olduðundan Telli duvaklý kimseyi almamýþ. Bütün eþlerini kaçýrarak evlenmiþ. Belli bir zaman geçtikten sonra Balýklý Mahallesinde (eski ismiyle Civra) ikinci eþinin teyzesinin kýzýný görüp beðeniyor ve onu da kaçýrýp üçüncü evliliðini yapýyor. Kýzýn yaþý tutmadýðý için annesi Hüseyin Dilaver’i aðýr cezaya vermiþ, “ben onu astýracaðým” demiþ. Ondan sonra Dilaveri ceza evine almýþlar. Oðlu Fahrettin o zaman 9 yaþlarýnda dedesi ve amcalarýyla birlikte Sürmene’ye babasýný görmeye gitmiþler. Jandarma Fahrettin’i babasýnýn yanýna çýkarmýþ, bakmýþ ki orda gardiyaný, hakimi, savcýsý vs. kiþiler masayý kurmuþlar alem yapýyorlar. Babasý Fahrettin’e para vermiþ. Eve geldiðinde annesi “babaný gördün mü” diye sormuþ, o da “gördüm” demiþ. “bir þey verdimi sana” “bana para verdi” demiþ. Bu parayla eve dönerken ekmek almýþ. Annesi “peki deden, amcalarýn sana bir þey verdimi” diye sormuþ. O da “vermediler” demiþ. “bir de bana diyorlar ki kocandan ayrýl, bak gene oðluma gene o para verdi” demiþ.
Ceza evinden çýkýnca “bu bir namus meselesi oldu” deyip üçüncü eþini annesinin evinden alýp köye götürmüþ ve evlenmiþler. Bu evliliðinden de dört çocuðu olmuþ.
Hüseyin Dilaver’in Son Yýllarý ve Ölümü
Hayatýnýn son üç yýlýný geçirmek için Adapazarý’ndan, Ýstanbul’a gelmiþler. Artýk çok yaþlanmýþ. Çok çalýþamýyormuþ çünkü, kalp rahatsýzlýðý varmýþ. Arada bir T.R.T ye gidip türkü söyleyip geliyormuþ.
Hüseyin Dilaver’in kýzý babasýnýn son yýllarýný anlatmaya þöyle devam ediyor; Babamý görmeye giderdim. Annem çalýþýyordu, babam kemençeye asýlmýþ ama böyle duygusal, garip havalar çalardý. Demek ki artýk çok duygusal olmuþtu. Annem o zaman bir fýndýk atölyesinde çalýþýyordu. Kavrulmuþ fýndýklarý seçiyorlardý. Aslýnda çalýþan bir haným deðildi ama Ýstanbul’a gelince çalýþmak zorunda kalmýþtý. Babam derdi ki; “Safiye ben hiç haným çalýþtýrmaya alýþkýn deðilim, sen sabahleyin iþe giderken ben kahroluyorum”. Annemle aralarýnda yirmi yaþ fark vardý, annem baya küçüktü. Babamlar Küçük Mustafa Paþada oturuyordu. Ben evlendim Ali bey Köye yerleþtim. Sýk sýk görüþüyorduk. Bilhassa bayramlarda ona gitmemizi beklemezdi. Hemen bir kutu þeker koyardý koltuðunun altýna, sabah namazýný kýlar gelirdi. Baba derdik niye böyle yapýyorsun, sen büyüksün bizim seni ziyarete gelmemiz lazým, sen geliyorsun derdik. Kýzým ben o sevabý almak için geliyorum, yani onda öyle bir inanç vardý. Son zamanlarýnda biraz halsizdi, dýþarý çýkýp dolaþýrdý. Arkadaþlarý vardý. Eve döndüðünde yaslanýrdý ya da karyolasýna uzanýrdý. Ve son Ramazandý, sen artýk orucunu tutma hastasýn, kalbin var dedik ama bize karþý çýktý, bakalým bir dahaki Ramazana kýsmet olacak mý tutmak dedi ve hakikaten de kýsmet olmadý. Son krizi gelmiþ, gece iðneci çaðýrmýþlar bir tane ilacý vardý, doktor demiþti ki sýkýþtýðý zaman bu iðneyi yaptýracaksýnýz, öylede yaptýramamýþlar. Üçüncü krizinde vefat etti. Yatalak hasta konumuna düþmedi, halsizliði vardý. Son zamanlarda çok yürüyünce nefesi daralýyordu. Arada T.R.T ye gidiyordu. Ölene kadarda gitmeye devam etti. Babamýn yaþý 57 diyiliyordu. Ama yaþlar doðar doðmaz þimdiki gibi çocuk parasý alacaðým diye hemen günü gününe yazýlmýyordu. Öldüðünde nüfusa göre 57 yaþýnda idi. Ama hesaplara göre 64 - 65 yaþlarýndaydý.
Oy Trabzan Trabzan
Oy Trabzan Trabzan
Ýçi kalay içi kalaylý kazan içi kalaylý kazan
Sevdalý günlerume efkarlý günlerume
Geldi çattý geldi çattý ramazan
Oy Trabzan Trabzan
Senden ayrý senden ayrýlacaðum
Sen aklýma gelende sen aklýma gelende
Düþüp bayý düþüp bayulacaðum.
Bu Buyuk Ustadi Rahmetle Aniyorum Yatdigi Yer Nur Olsun.