16?sinda milli, 18?inde sampiyon, 22?sinde dünya yildizi, 26?sinda efsane, 31?inde kokainman, 44?ünde agir yarali... Arjantinlileri kana kana mutlu eden de oydu, Napolileri sevinçten aglatan da, her hareketiyle dünyanin bütün futbolseverlerine orgazm zevki tattiran da... Futbolu sevmeyen kaldiysa hâlâ yeryüzünde, onu seyretmedikleri içindir.
1960 yilinin Ekim ayinin 30?u, dünyanin her yerinde ayni coskuyla karsilanmamistir. Hatta sanilanin aksine Maradona ailesi de bugünü pek tutmamistir. Bilmem kaçinci çocugu dogdu diye sevinecek bir zenginlik yoktur ortada, zaten adi da Ahmet, Mehmet (belki de Imdat, Yeter) cinsinden konup savusturulmustur: Diego. Üstelik dogdugu yerlerde el yordamiyla büyümek modadir, mürebbiyeler degil. Görenler görmeyenlere anlatsin, Buenos Aires?in varoslari bizimkileri aratir. Diego?nun ma?allesi Villa Fiorito?nun da eti nedir ki butu ne olsun. Ama bir oyun vardir ki yoksul-fakir ayirmaz. Hatta tam tersine pozitif ayrimci yani bile vardir. Çünkü karni tok top oynamak dalagi sisirir! Diego da midesinde fazlalikla top pesinde kosmamis, zaten o yaslarda midesi hiçbir zaman dogru dürüst dolmamistir. Aci, kan, keder, yoksulluk ve gözyasinin enflasyona yenik düstügü bir kuytuda, bir basak zarafetinde büyümesi için çok toprak yutmus, çok aglamistir o...
?El pibe de oro? derler ona: Altin Çoçuk. Günesin Oglu Esteban?i hatirlatir. Hani güverteye her çiktiginda halkinin üzerine günes doguran çocuk... Arjantinos Juniors takimiyla, Arjantin birinci ligde forma bulmaya basladiginda takvimler 1975?i, nüfus kagidi ise sadece 15?i göstermektedir. Hatta Mavi-Beyaz çizgili efsane Arjantin milli formasi dahi tünelin ucunda göz kirpmaktadir ona! Daha 16?sindayken kendini ?mahallenin en imtiyazli abilerinin? yaninda bulur: Artik milli olmustur ve toz-toprak yuttugu dönemler geçmiste kalmistir. Hakkini yemeyelim, çok çalismistir. Gerçi Latin ya da Akdenizli hangi çocuk futbolcu olmak için çirpinmiyordur ki? Ama ona bahsedilen sey insanin eylemli varolusuyla kazanilacak bir sey degildir. O efsunludur, o yetenek distribütörünün imtiyazlisidir, o bir baskadir!
Basamaklari birer birer çikanlardan degildir Diego. Çok beklemeden ilk basarisina imza atmistir: Onun önderliginde Arjantin genç milli takimi dünya sampiyonu olmustur! Ilk büyük transferi patlar, ederi 1 milyon Sterlin; istikamet Boca Juniors. La Bombenera namli stada ilk çiktiginda neler hissetmistir bilinmez. Ama Çikolata Kutusu?nu (La Bombenera?nin Türkçesi) dolduran onbinlerin agiz sapirtisini tahmin etmek güç degildir. Daha yirmili yaslari bulmadan Güney Amerika?da yilin futbolcusu seçerler onu. 1.66 boyunda, kivircik saçli, endiseli yüzlü zat-i muhterem, bütün hürmette kusur edenlere dersini vermeye baslamistir bile.
Diego?ya degil Buenos Aires, koca Arjantin dar gelmektedir ve cebi dolu, agzi purolu futbol simsarlari aglarina düsürecek bir genç bulduklarinin pekala farkindadirlar. Ama son bir sinav gerekir Diego?ya. Kimbilir belki de masala heyecan getirmek amaciyla... ?Bakalim? derler futbolun efendileri, ?82 Dünya Kupasi?nda nasil oynayacak??
Oysa hikâyenin yönetmeninin tempo probleminden muzdarip oldugu yillardir bu yillar. Yildizlari Koruma Kanunu daha FIFA alt komisyonlarina bile ulasmadigindan, rakip defans oyuncularinin El Diego?ya bakislari pek tekin degildir. Kupa boyunca ayakta kaldigi dakikalarla, çimleri öptügü dakikalar arasinda ?posession? yüzde 50-50?dir. Dönem ?vur-kir-parçala bu maçi kazan?in prim yaptigi, sambanin da tangonun da Italyan duvarci ustalarinin elinde paralandigi yillardir. Ama yetenek kasap tornasindan geçse de fiyakasi bozulmaz, derler. Maradona da bu duruma bozuk atmaz, atlar uçaga, vere elini Katalunya. Çok durmaz orada. Kan uyusmazligi olmustur. Yakinda Italya?ya dönecektir rota. Ama önce Meksiya?ya gider, Dünya Kupasi?na...
1986?daki turnuva onun haya hikayesinin özetidir aslinda. Premier?ini Italya?ya yapar. Kendisine atilan uzun pasa bir dokunur ve Arjantin?e gönül vermislerin yüzünde güller açar. Zaten onun her dokunusu futbol sevdalilari için bir büyüdür. Çeyrek finalde senaryo hizlanir: Sahneye çikmak için bundan güzel rakip yoktur, olmamalidir: Ingiltere... ?Futbol asla sadece futbol degildir? lakirdisini terennüm eden bu satirlarin sahibi, fitraten yakin oldugu ezilenlerin Falkland?in intikamina soyunduklarini gayet iyi bilmektedir. Yine dokunur topa Diego, ama eliyle... Futbol ahalisi pek mutlu degildir, çünkü ondan ?ayak emegi göz nuru? mucizeler beklenmektedir.
Madem öyle, is basa düser, Diego?nun Maradona olma zamani gelmistir; hani Latin spikerlerin o çalim attikça daha bir hizli, daha bir ritimli söyledigi lirik isim... Ve agir çekimde baslar nakisa. Pelé?nin ?Zafere Kaçis? filminde dalgasina yaptigi herkesi geçip golü atma ?isini?, o pratige geçirir. Izleyenlerin sadece mahallelerde oldugunu zannettigi bir seydir bu... Japon çizgi filmlerindeki abartilmis futboldur... Ilham perisiyle seytani bir anlasma yapmis sanatçinin hiç bitmeyecek gibi duran dogaçlamasidir... Ona ?gol? demek haksizlik. Baska bir sey bulmali!
Yönetmen ne kadar saklamaya çalissa da filmin sonu bu resitalden sonra anlasilmistir. O kupa, o küçük adamin elinde yükselecektir. Öyle de olur. Ingiltere?ye attiginin bir alt versiyonunu Belçika?ya atar, Arjantin finale çikar. Kupanin/hayallerinin kulpuna yapismistir artik. Ama son bir engel kalmistir ve karsisinda yetenek engelli bir Alman takimi vardir. Bir think-tank karsilasmasidir bu. Maradona ?think?, Almanya ?Tank?. Oysa sanilanin aksine, o kendine güvendigi kadar takima, onun ruhuna, biricik arkadaslarina da inanmaktadir. Zaten antrenmanlarda ya da sahada tek bir küstahligini gören olmamistir. O üzerine düseni yapmaktadir sadece, kader ona mucizeler yükümlüyorsa bunda onun kabahati yoktur. Birçok futbolcu için dünyanin en güzel melodisi olan hakemin bitis düdügü nihayet duyulur. Vuslat zamanidir... Maradona?nin düsünde gördügü artik dösündedir. Dünya kupalari tarihinin en güzel fotograflarindan biridir, kupayi kaldirdigi an...
Biz dönelim kupa sonrasina. Istikamet dünya ögütücülük sampiyonu Italya?dir. Dogdugu topraklarin çorakliginin hürmetine Napoli?yi seçer. Napoliten sarkilar mi çeker onu, yoksa hiç de yabanci olmadigi sürekli kaybedilmis duygusu mu bilinmez. Lakin, arsiz zengin rolünde Feridun Çölgeçen?i kiskandiracak kadar pervasizlasan Kuzey Italya?ya gitmemesi gerektigini gayet iyi bilmektedir. Tabii ki, istatistik biliminin yalanciligini kabul etmek varken (o gelene dek Roma?nin kuzeyinde sampiyon olan takim yoktur), her seyi TorinoMilanoRoma?dan ibaret sanan gazetecilik etigi Çizme?yi kokutmusken, o haritanin topuk yerine yakin bir yer seçecektir. Hepsini ezmek için, ezilenler adina...
Napoli sehri, Napoli insani cevherin özüne çabuk vakif olur. Orta sahada oynayip Italya?da gol krali olmayi basarmadan, takimini iki kez sampiyon yapmadan, UEFA Kupasi ellerine almadan çok önce... Bu altin çocuk Napolilerce okunmus ve hatta üflenmistir. Artik zamani geldigine göre, zirveden asagi bakmak gerekir. Bizim uzaktan izlerken basimizi döndüren irtifa ona da hava boslugu etkisi yapmis, ama yine de pozisyonu toparlamayi basarmistir. Bütün hayati da bu irtifa degisikligine kurban gitmemis midir zaten? Iniyor kayik çikiyor kayik/iniyor ka çikiyor ka/in/çik... Üstelik, basarisina göz koyanlar, artik fikirlerine de gönül koymaya baslamistir. Kim takar! Efendilerin yüregi nasirdandir, kaldirir. O halkin camdan kalbinin ritmine asiktir.
Ama modern çag 5-10 mucizeyle tatmin olmaz. Dini para olan devirlerin amentüsü randiman, parolasi verimliliktir. Maradona?dan da otomatige baglamasi, sürekli Ingiltere?ye attigi ikinci golü atmasi beklenir. Oysa biyoniklik, hele de futbolda, sadece Almanlara özgüdür. Ve Almandan Maradona olmaz, olmamalidir da.
Artik o da herkes gibi fani dünyanin zevkleriyle tanisir, efkarina kapilir, bunalimini yasar, sinirlenir ve bol bol aglar... Istikrar Arjantince karsiligi olmayan bir kelimedir. Onun yasam felsefesi barometriktir. Yüreginin nem durumuna göre topunu oynar Diego.
1990 Dünya Kupasi?na Maradona gözlüklerinden baktiginizda iki cümle yeterlidir: Napolililere hitaben söyledigi söz: ?Ben size iki sampiyonluk verdim, peki Italya?ya size ne verdi??. Ve final sonrasi feryadi: ?Kupami çaldilar.? Ellerini kavusturup Tanri?ya yalvarmaya bayilan bu büyük sanatçinin yapacak bir tek seyi vardir bu anda: Aglamak. Devam ettikçe insani açan degil, daha beter karartan bir aglama. Bosaltan degil dolduran, sakinlestiren degil kizdiran... Kupasini çalmislardir, aglamayip ne yapsin... Derler ki, Arjantin?de o agladiginda herkes aglarmis...
Hikayenin gerisi fetreti ve çöküsten ibarettir. Yalnizlik vardir içinde ve kaybedilmislik/kaybetmislik duygusu ve dram ve trajedi ve ihanet ve düsman... Içi kiyilmak istemeyen okuyabilir. Kupadan sonra, hirsla kalkar Maradona ve zararla koltuguna çöker. Don Kisot?u okudugu bellidir, agzina geleni söyler. ?FIFA agalari? der, ?oyununuzu bozacagim? der, ?futbolun üzerinden parsa toplayamazsiniz?, ? sömürü düzeni bu? der... Der, der der...
Lakin kahramanlara özgü niteliklerden yana pek zengin degildir Maradona. Meydan okumaya yetecek miktarda tevazuyu El-Fiorito?da birakmis, sicil defterinden de düsük not almistir. Peki, daha direkt söyleyelim, havalanmis, simarmis, saldirganlasmis, yani fitrati zarar görmüstür. Italya ki, ayagi yere en saglam basanlarin, en makûllerin, oyunu kuralindan harfiyen saptirmayanlarin dahi sendeledigi, sendelettirildigi bir yerdir. Maradona da Ikiz Kule?ler gibi devrilir, çöker. Duygulari ve ayaklariyla hayatini idame ettiren herkes gibi kaldiramaz bunu Diego. Dagilir gider. Ucuz pavyonlara düsen star sarkicilar gibi hayatini sürdürür; Sevilla?ya gider, memlekete döner vs...
Ta ki 1994?e kadar. ?94?teki kupa basladiginda o da mevsimlerden ikinci bahar sanmaktadir. Ama bilmez ki, sonbahar yüzlü adamlar saldiracaktir ona. Evet, olgulari da kabul etmek lazimdir: Maradona ne güzel topunu oynarken, doping kullanmis ve kendi elleriyle silahi düsmanlarina takdim etmistir. Ama her seyi paraya dönüstürme hirsindan gözü dönmüs FIFA?cilarin makul bir doping politikasi oldugunu kim iddia edebilir ki! Bugün yasak olanin yarin gida olmayacaginin belirsiz oldugu bir camiada, 2001 yilinda Davids?in sirretligine gösterdigi müsamahakârligi (doping yapmasina ragmen, itiraz üzerine cezasi 2 aya indirilmisti. O da tatile denk gelmisti!) Maradona?dan esirgemesi ve hatta bu olayi bahane etmesi ne derece inandirici ki? Doping yetenegi arttirmaz efendiler, yemezler... Biz bu filmi daha önce de, daha sonra da gördük.
Peki oyuncagini kaybetmis çocuklar gibi kalakalan milyonlarca futbolseveri kim avutacaktir. Kimse!.. Hem o aglar, hem milyarlar... Oysa aglamayacagina söz vermistir çocuklarina... Ama su bilinsin ki, o kupada Diego?nun ve onu kalbinde tasiyanlarin ahi/laneti vardir. ?94 Dünya Kupasi tarihteki golsüz biten tek kupa finaline sahit olmasini neye borçlu saniyorsunuz?
Futbolun ruh doktoru, topragi bol olsun, Islam Çupi Maradona?nin doping olayini söyle aydinliga kavusturur: ?Müzigin büyük ölümsüzler kitleleri mutlu etmek için kendilerini gram gram öldürmüslerdir konserlerinde... Edith Piaf da yapmistir ileri yaslarda dopingi, Yves Montand da.. Tipki simdi Frank Sinatra?nin yaptigi gibi...Maradona?nin ?94?teki dopingi, bir büyük ustanin meslegine duydugu essiz bir saygi ve bu futbol resitalini seyretmek için saha ve TV basina çöreklenen 1 milyara yakin insana en iyisini sunma kaygisidir.? Süphesiz bunu birilerine, hele de gözlerine dolarlar dolmus, kauçuk kalplilere hayatta anlatamazsiniz. Ama bu dünyanin vicdanlilari, mesela Banglades halki bunu anlayabilir. Nitekim Maradona?nin kupadan ihraci binlercesini sokaklara dökmüs, olay halkta infial yaratmistir. Abartmiyorum, açin arsivi bakin. Ya da gelin Maradona?ya inanin...
Baslangiçta bir yerlerde söylenmistir ama bir daha söylenmesi vurguyu artirir: Efsaneler genç ölür. Ama hasbelkader ölmezse yasadigina da pisman olur. Bundan sonrasi pismanligin hikayesidir. Beatles?in dört üyesi de ölmeden cennete gitmeyecegini söyleyen Maradona göz göre göre elimizden kayip gitmektedir. Sol yüreginin altindaki cevahirin onu yoklamasindan sonra Fidel ona kucak açar bir süre. Nefes alir birazcik. Ama kötü aliskanliklar yapismistir bir kere yakasina. Umutsuzluk diz boyudur her daim. Zaten ölüm dösegine yatip yatip kalkmasi, tünelin ucundaki isigin yitmesindendir.
Ama ne yaparsa yapsin; su gerçek degismeyecektir: Diego Armando Maradona gelmis geçmis en büyük futbolcudur. ?Tanri Maradona?yi o da futbolu yaratti? demistir bir Napoli taraftari. Üzerine siirler yazilan, sarkilar okunan bir ?yüce?dir o. Halkin yüzyilin futbolcusu anketinde birinci seçilmisse, bunu sonuna kadar hak ettigindendir. Hiçbir zaman yildiz eskisi büyük topçular gibi kravat takip uslu olmayi tercih etmemistir. Sanayii de disli olmak yerine insan olmaya seçmistir, hem de bütün zaaflariyla! Yüzyilin en büyük futbolcusu ödülünü alirken, elindeki pariltili seyi Castro?ya ve ?dünyanin en ünlü Arjantinlisine? hediye etmistir. Hani su dövmesinden ona gülümseyene...
Efsaneler genç ölür(müs). O öl(e)medi iste. Yasama teslim oldu. Simdilerde yine yokluyor kalbi. Direniyor inatla. Yirtiyor kefenleri. Hepimiz aci çekiyoruz oysa. Yasasin, degissin, düzelsin istiyoruz. O ise ölmek istiyor gibi... Ölme Maradona, ölme! Yasamak agir gelse de, sol gögsünün altindaki söndürme. Futbol tanrilarinin hatiri için!
BAGIS ERTEN