CARY STAYNER YOSEMITE KILLER
Yosemita Katili olarak bilinir. Yosemite’da bulunan Naturist Ulusal Parkta ve yakınlarında toplam 4 kadını öldürmüştür.
Kurbanları:
Joie Ruth Armstrong,
Carole Sund Juli Sund
Silvina Pelossa
CHARLES MANSON (Favorim. çok karizmatiktir kendisi. Hayat hikayesi okumaya değer)
Charles Manson - Helter Skelter
“Bana tepeden bakarsanız, bir aptal görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız, tanrınızı görürsünüz. Bana tam karşımdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz” ( daha ne diyeyim çok karizma yaaaa )
(Charles Manson)
“Vay be, hakikaten uçtum.”
(Manson ailesinin üyesi Susan Atkins, Sharon Tate’in ellerine bulaşan kanını yaladıktan sonra bu sözü söylemiştir)
Manson, cani manyaklar arasında en özel olanıdır. Ona daimi kötü ününü kazandıran cinayetler – 1960’ların en şok edici olan 1969 Tate-LaBianca cinayetleri – aslında başkaları tarafından işlenmişti; kendisi ala bir silah ateşlememiş veya bıçak kullanmamıştır. Fakat onun karanlık cazibesinin kaynağı tam olarak budur: köle gibi kendisini takip eden ve onun en kanlı emirlerini yerine getirmeye hazır olan müritleri üzerindeki etkisi. Esasında Manson bazı büyülü sözler söyleyen zeki bir dolandırıcıdan daha fazlası olmamasına rağmen, kendisini şeytani bir Mesih, habis bir mürşit yapmıştı; o, barış, aşk ve çiçeklerin gücü vaazlarıyla başlayıp Rosemary nin Bebeği, Şeytan ve “Sympathy for the Devil” gibi satanist fantezilerle sona eren bir dönemin en karanlık güdülerinin vücut bulmuş haliydi.
Ahlaksız bir annenin gayri meşru oğluydu. Söylendiğine göre, annesi bir defasında onu bir sürahi bira ile değiş tokuş etmeye çalışmıştı. Manson’ın terk edilmeler, dayak ve istismarla dolu karabasan gibi bir çocukluğu olmuştu. Gençliği de sonu gelmez bir suç tutuklanma, hapis ve kaçış döngüsüydü. (“İşin doğrusu şu ki,” demişti Manson kendini tahlil ettiği nadir anlardan birinde, “ben yakalanmadan bir şey çalmayı beceremeyen salak bir hırsızdan başka bir şey olamadım.”) 18 yaşındayken koğuş arkadaşlarından birine bıçak tehdidiyle livata uyguladığından, federal ıslah evinde kendine bir yer edindi. 1954’te şartlı tahliye edilmesinden sonraki 13 yılı sahte çek vermekten, kadın satıcılığına kadar muhtelif suçlardan değişik hapishanelere girip çıkarak geçirdi. 1967 de serbest bırakıldığında – tüm itirazlarına rağmen – 33 yaşındaki Manson, hayatının büyük bir bölümünü demir parmaklıklar arkasında geçirmişti.
Aşk Yazı diye anılan dönemin en cafcaflı zamanında, karşıt kültürün coşkunluğunun doruk noktasına vardığı günlerde serbest kaldı. San Francisco’nun Haight-Ashbury bölgesinde – hippiliğin anavatanı – Manson, uyuşturucuyu, özgür seksi ve dönemin büyüsünü keşfetmişti. Çok geçmeden meşum karizması, serserilerden ve kaybedenlerden oluşan bir “aileyi” etrafına toplamasını sağlamıştı.
Los Angeles’ın dışındaki tozlu bir çiftlikte müritleriyle beraber yaşayan Manson, kısmen – diğer tüm etkilerin yanı sıra – bu güne dek kaydedilmiş en ılımlı ve mizahi rock n roll albümlerinden biri olan Beatles’ın White Albüm ünden esinlenerek çok tuhaf bir kıyamet teorisi geliştirmiştir. Özellikle “Helter Shelter” adlı şarkıyı (bir lunaparkta çocukların bir alete binişlerini anlatan bir şarkıdır) siyahların ayaklanıp tüm beyazları öldürecekleri, yalnızca Manson ve onun az sayıdaki seçilmiş müridinin geri kalacağı ( çünkü Manson ve taraftarları dünyanın hakimi olacaklardır) bir ırk savaşının habercisi olarak yorumlamıştır. Manson savaşı kışkırtmak için bazı önde gelen beyazları suçun siyah devrimcilere yıkılabileceği bir şekilde öldürmeleri için müritlerini sapıkça bir göreve gönderdi. 9 Ağustos 1969 da Manson’ın “ailesinden” 5 kişi, yönetmen Roman Polanski’nin evine girip hamile karısı aktris Sharon Tate ile birlikte 4 kişiyi daha vahşice öldürdüler. Ayrılmadan önce kurbanlarının kanlarıyla duvara kışkırtıcı yazılar yazdılar. Ertesi gece, Manson, “sürüngenleri”ne bizzat öncülük etti ve LaBianca soyadlı bir çifti aynı şekilde öldürüp parçaladılar.
Cinayetler, Los Angeles bölgesinde panik yarattı ve tüm ulusu şok dalgaları sardı. Manson, en sonunda, olaylarla hiç ilgisi olmayan bir suçtan ötürü hapse düşen kadın taraftarlarından birisinin hücre arkadaşına işledikleri cinayetleri öğünerek anlatması sonucu tutuklandı.
Manson, 1970 teki duruşmasını bir şirke dönüştürmüştür, ancak jüri hiç de eğlenmemiştir. Yakalandıktan sonra mahkemeye alnına büyük bir 'x' kazıy... çıkmıştır.
Kendisi ve 4 taraftarı gaz odasına mahkum edildiler, fakat California Yüksek Mahkemesi idam cezasını kaldırınca, cezaları ömür boyu hapse çevrildi.
Berbat bir çocukluk geçirmiştir. Annesi fahişeydi. Amcası kendisini etekle okula yollar ve "Bir gün sen de erkek gibi olup kavga etmeyi öğreneceksin" dermiş.
Daha 9 yasında hırsızlığa başlamıştır.
Uzun sure hapse girip cıkmış, hiç bir olayı olmayan bir serseriydi. Hippilerin ortamlarına girip gitar çalmaya başladı. Oradaki çocuklardan ailesini oluşturmaya başladı.
Sharon Tate cinayeti, aileden Susan Atkins adlı kızın itirafıyla aydınlandı. Kısa sure sonra da Manson tutuklandı.
Bu kadar unlu olmasının nedeni kurbanlarının kimlikleridir. Ayrıca diğer seri katillerden farklı olarak bir inanış yaratması da bir nedendir. ( Helter Skelter saçmalığıyla kandırmış insanları, siyahlar ayaklanacak tüm beyazları öldürecek sadece Manson Ailesi kurtulacak)
Hala yattığı cezaevine dünyanın her yerinden özellikle gençler tarafından binlerce mektup geliyor.
Bir ara gazetecilerden birinin "Büyük bir hayran kitleniz var hapisten çıkmanızı heyecanla bekliyorlar" yorumuna, "Burada yemekler harika ayrıca kitabim ve gelen mektuplarımla uğraşıyorum, pek heyecanlanmasınlar, Amerika ilk kez iyi bir şey yapıyor bana " seklinde cevap vermiştir.
Charles Manson kurduğu tarikatı Robert Heinlein'in yazdığı Yaban Diyardaki Yabancı romanındaki yapılanmaya dayandırır. Hatta müritlerinden birinin oğlunun adı Valentine Michael Smith'tir.
Genç güzel kızlardan kurulu haremiyle seri cinayetlere kalkışan komun sahibi kişi. Kızların mahkemeye çıkmadan önce koridorlarda kendilerinden geçerek şarkı söyledikleri görüntüler insanı ürpertir. Bunlardan bazıları hala Charles Manson'in peygamber olduğuna inanırken Susan Atkins gibi kimileri kendini Hristiyanlığa adayıp kitaplar dahi yazmıştır. İçlerinden Linda Kasabian'in Türk kökenleri olduğu bilinir.
Çete Üyeleri:
Sharon Tate
Vincent Bugliosi
Susan Atkins
Pat Krenwinkel
Catherine Share
Paul Watkins
Kitty Lutesinger Abigail Folger
Kurbanları:
6/8/69 Gary Hinman
8/8/69 Steven Earl Parent
8/8/69 Voytek Frykowski
8/8/69 Abigail Folger
8/8/69 Jay Sebring
8/8/69 Sharon Tate
9/8/69 Leno LaBianca
9/8/69 Rosemary LaBianca
25-26/8/69 Shorty Shea
Milyonlarca gencin hayranı olduğu Axl Rose, bir Manson hayranıdır ve Spaghetti İncident albümünde şiirini kullanmıştır. Bu yüzden mahkemelerde süründürülmüş kurbanların ailelerine tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Ayriyeten Türkiye konserinde üzerinde Manson T-Shirtleriyle de gezindiği gözden kaçmamalıdır.
Charles Manson'un Hz. İsa olduğunu zanneden çete üyesi, ömür boyu hapse mahkum Leslie Van Houten 1969 yılında 19 yaşındayken 2 kişiyi tabanca ile öldürmüş. Tutuklandıktan 33 yıl sonra (28.06.2002) tahliye talebinde bulunmuş. Amerikan adli makamları başvuruyu reddetmiştir.
Hakkında Kitap:
Helter Skelter,1975, Vincent Bugliosi
Hakkında Film:
The Manson Family,
13.hayalet filminde hayaletlerden biri Manson’a benzetilmiştir.
Bu arada Charles Manson çetesini ve cinayetlerini anlatan Helter Skelter adlı bir film çekilmekte olduğu söylenmektedir.
MARILYN MANSON
Charles Manson’a büyük hayranlığından dolayı Manson soyadını aldığını söylemiştir.
Her ne kadar müzik kritikleri çokça farkında olmasa da, Marilyn Manson'ın 'weird' goth ve endüstriyel sound'u son yirmi yılın en görkemli müziklerinden biri oldu ve Reverend Manson'ı ana akım popüler müziğin karşı kahramanlarından biri haline getirdi. Özellikle ülkesi Amerika'da ebeveynlerin ve politikacıların hakkında konuşurken nahoş bir ifade takındığı Manson'ın müzik medyasında da pek güzel duygular yaratmadığı kesin. Muhafazakar ve dinci yönetimler tarafından konserleri sık sık iptal edilen Marilyn Manson'ın ruhunu şeytana sattığı iddiaları bugün müzik medyasının en sevdiği iddialar arasında. Evinde bir simya laboratuvarı bulunan Marilyn hakkında kara büyü yaptığı iddiasıyla açılan soruşturma sonuca ulaşmamıştı. Amerikan panik tarihinin bir numaralı olayı Columbine Katliamı'ndan sorumlu tutulan Marilyn, bu konuda pek çok kez mahkemede tanıklık yaptı.
Seri katil Jeffrey Dahmer'le yazıştığı için tepki çekti ve seri katil kurbanlarının akrabaları tarafından kurulan bir dernek Marilyn'in malikanesine saldırıda bulundu. İrili ufaklı Marilyn Manson suçlarının sonuncusu ise yakın bir tarihte vuku buldu. Sahne şovu sırasında sahneye davet ettiği bir güvenlik görevlisine cinsel tacizde bulunduğu iddia edildi ve hem mahkemelerde süründü hem de Güvenlik şirketleri tarafından tehdit edildi. Marilyn Manson FBI'ın yakından izlediği bir isim. Hayatı film desek yeridir.
CHARLES STARKWEATHER & CARİL FUGATE
(Bonnie and Clyde)
Caril Fugate- Charles Starkweather
Kız arkadaşı Caril Fugate ile birlikte 50’lerin sonunda bir düzine insanı öldürmüştür.
O yıllarda bu romantik ikilinin hikayeleri olay olmuştur. Katil doğanlara ilham vermiştir
Charles Starkweather, 1959’da elektrikli sandalye ile idam edilmiştir.
Caril Fugate ise 1976’daki af sonucu tahliye olmuştur.
HAKKINDA KİTAP:
Born Bad -Jack Sargent adlı bir polis tarafından yazılmıştır.
HAKKINDA FİLM:
1-Badlands
2-Wild At Heart
3-Natural Born Killers
DAVİD BERKOWİTZ SAM’İN OĞLU
“Ben Sam’in oğluyum. Küçük bir veledim.”
“Onları incitmek istemedim. Onları sadece öldürmek istedim”
Dehşet, 29 Temmuz 1976’da Bronx’ta iki genç kadın bir arabanın içinde vurulmuş olarak bulununca başladı. Arabaların içindeki genç çiftler ve genelde sevgililer hedef olarak seçilmekteydi. Bir seferinde evlerinin önünde merdivenlerde oturan iki genç kadını öldürdü. Bir defasında da okuldan eve gitmekte olan genç bir kadını vurdu. Kadın dehşet içinde elindeki kitapla yüzünü kapattı. Katil ateş etti ve önce kitap parçalandı, sonra kadının kafası. Bu saldırılar sona erdiğinde New York’lu 6 genç ölmüş, 7 genç ise ağır yaralanmıştı.
New York’un eğlence aleminin en hareketli yıllarıydı. İnsanlar, apartman topuklu ayakkabılar, bol elbiseler giyiyor, küçük aynalardan yapılmış bir küre tavanda dönerken Be Gees müziğinde dans ediyorlar ve bu muhteşem şehrin gecelerinin tadını çıkarıyorlardı. 1976-1977 yıllarında elinde bir 44’lüğü olan biri sokaklarda dolaşıp insanları öldürmeye başlayınca herkesin tadı kaçtı. Ve ona ‘44 Kalibrelik Katil’ adını taktılar.
13 ay boyunca New York u dehşete düşüren dengesiz katil. Temmuz 1976 - Mart 1977 arasında faaliyet göstermiştir. Ufak tefek olup paranoyak ve şizofrendir. Mahkeme akli dengesinin yerinde olduğuna karar verip 365 yıl hapse mahkum etmiştir.
Yine çifte cinayetin işlendiği bir mekanda polis, uzun ve saçmalıklarla dolu bir not buldu. “Ben Sam’in oğluyum. Küçük bir veledim.” O andan itibaren bu acayip lakabıyla anılmaya başlandı.
13 ay boyunca Şehir korkunun pençesinde kıvranırken polis herhangi bir şey bulamadı. Olayın çözülmesi 35 dolarlık bir park cezası sayesinde gerçekleşti. Bir çift vurulduğu zaman bir tanık olay yerinden bir aracın uzaklaştığını görmüştü. Önemli olan ise bu araca park cezası kesilmiş olmasıydı. Bilgisayar kayıtlarından Yonkers’ta yaşayan tombul suratlı bir posta hane görevlisi olan David Berkowitz olduğu tespit edildi.
Adamı yakaladıklarında arabasının bagajında bir cephanelik buldular. Sam’in Oğlu bir katliam planlıyordu. Long İsland’da bir diskoya intihar saldırısı yapacaktı.
Tutuklandıktan sonra Berkowitz, Sam’in Oğlunu şöyle açıklıyordu; bahse konu Sam, komşusu olan Sam Carr isminde biriydi ve ona göre aslında Büyük Şeytan’dı. Öldürme emirlerini Labrador cinsi köpeğiyle gönderiyordu.
En az öyküsü kadar anormal olan Berkowitz, mahkemece akli yeterliliğe sahip bulundu ve 300 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Hapishanede yakın zamanda dine yöneldi. Halen hapishaneden televizyon vaizliği yapıyor, İncil hakkında vaazlar veriyor.
2002 yılında şartlı tahliye başvurusu mahkemece reddedildi.
60'lara damgasını vuran seri katil Charles Manson ise, 70'lerin ki de David Berkowitz'dir aslında. Oysaki kendisi uzunca bir süre hak ettiği ilgiden yoksun kalmıştır ve alt kültürde bıraktığı derin iz ancak '90 sonları gibi yüzeye çıkmaya başlamıştır. SUMMER OF SAM gibi filmlerle.
Sevimli, tombul ve sürekli gülümseyen bir yüzü vardır. Ama cinayet işlerken de gülen bu sevimli yüze fazla güvenmemek gerekir.
Kurbanlarından Bazıları;
29 July 1976 Donna Lauria (18) Jody Valenti (19)
23 October 1976 Carl Denaro (20)
26 November 1976 Donna DeMasi (16) Joanne Lomino (18)
30 January 1977 Christine Freund (26) John Diel
8 Mar 1977 - Virginia Voskerichian (19)
17 Apr 1977 - Alexander Esau (20), and Valentina Suriani, (18)
31 July 1977 - Stacy Moskowitz (20)
Hakkında Kitap:
Confession of Son of Sam, 1985, David Abrahamsen
Hakkında Film:
Summer Of Sam
DENNİS NİLSEN (tam bir sapık)
“Hep durmak istedim, ama yapamadım. Başka bir heyecan veya mutluluk kaynağım yoktu.”
“Ölümlere sebep olan rüyalar üretiyordum. Benim suçum buydu“
İngiliz seri katil. Britanyalı Jeffrey Dahmer olarak ta bilinen Nilsen 15 genç erkeğin öldürülmesinden suçlu bulunmuştur. Temel olarak bakıldığında standart seri katil profiline hiç uymuyordu. Çocukken hayvanlara işkence edilmesinden hoşlanmazdı. Daha sonra işgücü hizmetleri komisyonu için çalışarak kendisini zor durumda olanlara yardım etmeye adamıştı. Cinayetleri de incelendiğinde öfke ve nefretten ziyade tuhaf bir sevgiden kaynaklandığı görülmektedir.
Baba alkolik olmak üzere sürekli kavga eden iki ebeveynin meyvesi, Dennis. Travmatik çocukluğuna karşın otuzlu yaşlarının ortalarına değin cinayete bulaşmamıştır. Çevresindeki insanlar tarafından mazbut ve mazlum bir adam olarak tanınmaktadır.
Dennis formatif yıllarında travma üstüne travma yaşamış, bir nevi yaşayan hilkat garibesi olmuştur. Beş altı yaşlarında büyükbabası elinde ölmüş, çocukken tanımadığı bir adam tecavüz bile diyemeyeceğimiz tuhaf, anlamsız bir eylemde bulunmuş, midesine oturup mastürbasyon yaparak yüzüne boşalmıştır.
Askerlik hayatı sırasında bir ara kasap olarak çalışan Nilsen bu mesleğini daha sonraki yıllarda farklı alanlarda da kullanmıştır. Sürekli ayna karşısında ölü olduğunu hayal ederek veya daha ileri gidip vücuduna pudra ve boya sürüp öldürülmüş bir ceset görüntüsü ile mastürbasyon yapardı.
1972 yılında 18 yaşında bir askerle yaşadığı kısa bir cinsel ilişki sırasında ölü taklidi yaparken filmlerini çekmişti.
Aynı yıl ordudan ayrıldı ve Londra polis teşkilatına girdi. Ancak burada bir yıldan fazla kalamadı. Devlete bağlı bir iş bulma kurumunda çalışmaya başladı.
1978 Noel’inden birkaç gün sonra öldürmeye başladı.
Barda tanıştığı bir adamla eve gitti. Onunla ilişkiye girdi. Adam sabah gitmek isteyince Dennis onun kafasına bir şey ile vurup sersemletmişti, salonun ortasında su dolu bir kovanın içine adamın kafasını sokup boğdu. Salondaki parkeleri kaldırıp cesedi oraya gömdü. 2 gün sonra cesedi tekrar dışarı çıkarıp, küvette yıkayıp temizledikten sonra ona bakarak mastürbasyon yaptı. Vücuduna boşaldı ve onu bir süre evin çeşitli yerlerinde sakladı.
Sonraki 3 yıl boyunca 11 kişiyi bu şekilde öldürerek aynı sapık ayinleri tekrarladı. Ancak evde biriken cesetler sorun yaratmaya başlamıştı. Nilsen bununla baş edebilmek için iğrenç yollar deniyordu. Başlangıçta cesetleri dolaplara, parkenin altına ve kömürlüğe sakladı. Ancak bir müddet sonra onları parçalayıp bahçede yakmak zorunda kaldı. Kötü kokuları bastırmak için kamyon lastikleri de yaktı.
1981’de Nilsen başka bir daireye taşındı. Burada 3 genç adamı daha öldürdü. Cesetleri ise küçük parçalara bölüp tuvalete atıyor ve sifonu çekiyordu. Kafasındaki etleri sıyırmak için büyük bir tencerede haşlıyordu. Bu yok etme biçimi onun başına dert olacaktı. Binanın tuvalet boruları tıkanınca tamirci çağırıldı ve boruları insan kemikleri ve çürümüş et parçalarının tıkadığı ortaya çıktı.
Çok kötü kokan dairenin içinde polis, insan uzuvları ve parçalanmış cesetler buldu. Dennis Nilsen kendiliğinden 15 kişiyi öldürdüğünü itiraf etti ve her şeyi anlattı.
Öldürdüğü erkeklerin cesetlerini hemen yok etmemiş büyük bir özenle yıkamış, temizlemiş ve saklamıştır. Bu saklama süreci içerisinde bu cesetlere bakarak mastürbasyon eylemi de devam etmiştir. Dennis öldürdüğü erkekleri yıkayıp sterilize ediyor, bir miktar mumyalayıp onlarla yaşıyor. Ama yaşamadıklarını elbette bilerek. Daha önce dediğim gibi, Dennis arzu ettiğimiz kadar şizofren değil.
1983`te biten mahkeme sonrasında ömür boyu hapse mahkum olmuştur.
Dennis kendini izole ettiği kabuğunda yaşamış otuzlarına kadar, Üvey babasıyla dahi iyi geçinerek.
Dennis eşcinsel. İlk cinayeti yattığı bir adam. Ne bu cinayette ne de diğerlerinde soğukkanlılığını yitirmiyor Dennis.
Genellikle kravatla boğuyor, ya da lavaboda boğuyor.
Dennis'in arabası yok, yani cesetleri evden salimen tahliye etme şansı da yok. Bu yüzden mabedi olan evi mezarlığı da oluyor.
Ama dennis asosyal işte, dünyadan bihaber. Sevgililerini bulduğu gay barlardan, gazetesini okuduğu parklardan başka gittiği bir yer yok.
Dennis hapishanedeyken medyatik bile oluyor. Hatıralarını yazıyor. Ayrıca Dennis Yakalanmasının Ardından Hapiste Olduğu Süre Boyunca Hannibal Lecter Gibi Oldukça İlginç Karakalem Çizimler Yapmıştır. Sad Sketches Adıyla Romantik Bir De Resim Kitabı Hazırlıyor.
Hakkında Kitap:
Silence Of The Lambs, Thomas Harris
Killing for Company, 1985, Brian Masters
DR. HENRY HOWARD HOLMES
“Ben içimdeki kötülükle doğdum. Katil olduğum gerçeğinin önüne geçemiyordum; tıpkı bir ozanın ilhamını bastıramayıp şarkı söylemesi gibi.. Dünyaya gözlerimi açtığım yatağın yanında şeytan benim arkadaşım olarak beklemekteydi ve o günden beri benimle beraber.”
Kendisine Dr.H.H.Holmes diyen bu adamın Amerikan suç tarihinde önemli bir yeri vardır. Belgelenen ilk seri katildir. Asıl adının Herman Mudgett olduğu, Mew Hampsire’de küçük bir köyde doğduğu, diğer sosyopatlar gibi çocukluğunda küçük canlılar üzerinde deneyler yapmaktan zevk aldığı bilinmektedir.
Yirmili yaşlarında tanıdığı genç bir kadınla evlendi. Bir yıl sonra onu terk etti. Vermont’da bir yıl üniversiteye devam ettikten sonra, Ann Arbo’daki Michigan üniversitesinden 1884 yılında Doktor olarak mezun oldu. Bu süre içinde iyi bir dolandırıcı olmuş ve sigorta şirketlerinden binlerce dolar tokatlamayı başarmıştı. Yöntemi basitti. Hayali bir kişi için bir sigorta poliçesi alıyor, ardından bir ceset ele geçiriyor ve cesedin poliçe sahibi olduğunu söyleyerek parayı alıyordu.
1886’da Chicago’da yeni bir adla ortaya çıktı. Henry Howard Holmes. Zenginlerin yaşadığı bir semt olan Englewood’da eczacı olarak çalışmaya başladı. Eczanenin sahibi yaşlı bir dul kadındır. Birkaç ay sonra eczanesini Holmes’e bırakarak anlaşılmaz bir şekilde ortadan kaybolmuştur.
Çok başarılı bir dolandırıcı olduğundan, para bulmakta hiç zorlanmadı. Eczanenin karşısındaki boş arsada muhteşem bir ev yaptırdı ve adını “Şato” koydu. Evde gizli koridorlar, gizli merdivenler, sahte duvarlar, saklı platformlar ve kapılarla bir birlerine bağlı olan onlarca oda vardı. Odaların bazıları asbest duvarlı ses geçirmez duvarlara sahipti ve bodrumdaki büyük bir tanka bağlı gaz boruları döşenmişti. Ofisindeki bir kontrol panelinden bu odalara boğucu gaz göndermesi mümkündü. Bodrumda tam teçhizatlı bir Kadavra Laboratuarı bulunuyordu.
Bu korku evinin koridorlarında kaybolan insan sayısı bilinmemektedir. Bunların arasında Holmes’in sinsi cazibesine kanan çok sayıda saf genç kız da vardı.
1893’te Chigago fuarı sırasında fuara gelen turistlere oda kiralamış ve bu insanları bir daha gören olmamıştır. Bu dönemde kaliteli anatomik örneklere ihtiyaç duyan üniversiteler Holmes’ten düzenli olarak iskelet satın aldılar ve hiç soru sormadılar.
En sonunda suç ortaklarından biri olan Ben Ptiezel’in öldürülmesi ile ilgili tutuklandı. Holmes Ptiezel’in cesedini en sevdiği iş olan sigorta dolandırıcılığında kullanmak istedi. Ancak zeki müfettişler tarafından yakalandı. Zamanının en sansasyonel duruşmasından sonra 27 cinayet işlediğini itiraf etti. ‘İblis Holmes’ olarak nam saldı. 7 Mayıs 1896’da PhiledelPhia’da asılarak idam edildi.
Hakkında Kitap:
Depraved, 1994, Herald Schechter
EARL LEONARD NELSON
“Bana haksızlık edenleri affediyorum”
Namı diğer Goril Katil, Amerikan suç kayıtlarında tarihi bir yeri vardır. Yirminci yüzyılın ilk seri katiliydi. 1926 Şubatında, onu ülkenin bir ucundan diğer ucuna ve oradan da Kanada’ya götürecek on sekiz aylık çılgın bir yolculuğa çıkmıştı. Yol boyunca en az 22 kadını öldürmüştür. Bu elli yıl boyunca kırılamayacak feci bir rekordu.
Nelson henüz bir bebekken ailesi frengiden öldüğünden onu annesinin ailesi büyütmüştü. İçine kapanık tuhaf bir çocuktu. Okula tertemiz kıyafetlerle gider ve paramparça elbiseleriyle bir serseri gibi dönerdi. Bisikletiyle gezerken bir troleybüsün çarpması neticesi kafasına ağır bir darbe aldığında hareketleri iyice tuhaflaştı.
Ergenlik döneminin daha başındayken San Francisco’nun Barbary sahilindeki genelevlerin ve barların müdavimi olmuştu. Ufak tefek hırsızlıklar da yapıyordu. 1915 yılında 18 yaşına yeni girdiğinde hırsızlıktan tutuklanıp iki yıl cezaevinde kaldı. Hapisten çıktığında Amerika 1.Dünya Savaşına girmişti. Earl, Donanmaya yazılmıştı ancak yatağına yatıp vahiy kitabının büyük canavarlarından bahsetmekten başka bir şey yapmadığından bir akıl hastanesine yatırıldı ve savaş bitene kadar orada kaldı.
1919 yılı içerisinde 22 yaşındayken salıverilen Nelson 60 yaşında hiç evlenmemiş bir kadınla tanışıp evlendi ve onun hayatını bir cehenneme çevirdi. Karısının kendisini terk etmesinden 2 ay sonra 12 yaşında bir kız çocuğuna saldırdı ve yakalanarak akıl hastanesine yatırıldı. 1925 yılında buradan çıkınca Ölümcül kariyerine başladı.
İşte San Francisco’dan başlay... Pasifik sahilinden Seatle’a gitti ve daha sonra doğuya yöneldi. Başlangıçta bulvar gazeteleri ona “Karanlık Boğucu” adını taktılar. Daha sonra “Goril Katil” diye anılmaya başladı. Bu lakap görünüşü nedeniyle değil (aslında çok alelade bir görünümü vardı), daha çok suçlarının vahşiliği nedeniyle takılmıştı. Hedeflerini çoğunlukla gazetelere kiralık oda ilanları veren orta yaşlı veya daha yaşlı kadınlardı. Nelson –istediği zaman çok nazik olabilirdi- evlerine gidip odayı görmek istiyordu. Kurbanlarıyla yalnız kalınca Jekyll/Hyde benzeri bir dönüşüme uğruyordu.
Tipik olarak, kadınları gırtlaklarını sıkarak boğuyor, sonra tecavüz ediyor ve ardından da cesetleri tuhaf yerlere saklıyordu. Kurbanlarından biri, tavan arasındaki bir sandığa konulmuştu. Kimileri de bodrumda kazanın arkasına atılmışlardı. Son kurbanını da dua etmek üzere diz çöken kocası yatağın altında bulmuştu.
Bir düzine şehirde polis alarmdayken, Nelson Kanada’ya geçip cesetlerle dolu yolun sonuna geldi. İki kişiyi daha öldürdükten sonra, Manitoba’da yakalandı. Hapisten kaçmayı başararak büyük bir paniğe ve muazzam bir insan avı başlatılmasına neden oldu. On iki saat sonra tekrar yakalanmıştı bu defa kaçamamak üzere. Birkaç ay sonra Nelson darağacına gönderildi. Son sözleri; “Bana haksızlık edenleri affediyorum” Olmuştur.