Toplam 16 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 16 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Ünlü Seri Katiller

  1. #1
    kingfisher - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.09.2006
    Mesajlar
    347

    Standart Ünlü Seri Katiller

    Arkadaşlar konu uzun ama okurken hayretler içinde kalacaksınız


    AİLEEN WUORNOS

    Hitchhiker Serial Killer(Otostopçu Seri Katil)

    "Ben masumum. Umarım size de tecavüz ederler bok çuvalları"
    "Onların paralarını çaldım, onları öldürdüm ve yine yapacağım ve başka birini öldüreceğimi biliyorum çünkü uzun süre insanlardan nefret ettim."
    "Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. İdam edilmem gerek çünkü eğer hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim."
    Tam adı "Aileen Carol Wuornos" olan ve ABD'nin en ünlü kadın seri katillerinden biri olarak görülen eşcinsel, hayat kadını. 1989-1990 yılları arasında cinsel ilişkiye girdiği bazı kişileri öldürdüğü, ve cesetlerini ormanda sakladığı ortaya çıkmıştır. 7 kişiyi öldürdüğü iddia edilse de, iki kişinin cesedi bulunamamış ve Wuornos 5 kişiyi öldürmekten yargılanmıştır.
    Çoğu kişiye göre Amerika’nın ilk kadın seri katili çoğu kimseye göre de yalnızca şiddet gördüğü için vahşileşen bir kurbandır. Kişilik gelişiminde "Nurture" çıkmazının etkisi söz konusu olduğunda, bariz bir bicimde "nurture" yani yetiştirilme şartlarının olağan dışılığını ispatlayacak bir hayatı olmuştur Aileen Wuornos'un.
    Anne babası doğmadan önce boşanır. Babası daha sonra çocuk tacizinden suçlu bulunur ve hapishanede kendini asar. Aileen henüz altı aylıkken annesi bir not bırakıp çeker gider. Büyükannesi ve büyükbabası bakımını üstlenir. Ancak on üç yasındayken tecavüze uğrar, gayri meşru bir çocuk dünyaya getirdiği için o evden de kovulur. Hayatta kalmak için hurda bir arabada barınır, para için fahişeliğe baslar, uyuşturucuya alışır, çoğu zaman da ortalıkta sarhoş olarak gezer.
    Yine de yirmi yaşındayken yetmiş yaşında bir adamla evlenmeyi başarır ama kocasını bastonla dövdüğü için evliliği sadece bir ay sürer.
    Nihayet 1986 yılında hayatinin aşkı Tyria Moore adında bir lezbiyenle karşılaşır. Dört sene beraber yasarlar. Ancak Wuornos'a en son darbeyi de sevgilisi vurur ve yakalandıktan sonra aleyhine tanıklık eder.
    Mahkeme kararıyla Aralık 1989 ve Kasım 1990 arasında toplam 5 kişiyi öldürmekten suçlu bulunur ve ölüme mahkum edilir. Rivayete göre, kararı duyunca "Ben masumum. Umarım size de tecavüz ederler bok çuvalları" diye bağırmıştır.
    Önceleri öldürdüğü insanların kendisine saldırdığını öne süren Wuornos, idamdan hemen önce ise "Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. İdam edilmem gerek çünkü eğer hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim." diyerek suçunu itiraf etti.
    Wuornos, 9 Ekim 2002 çarşamba günü idam edilmiştir.
    2003 tarihli Monster filmi dışında 1993 yılında New York film festivali'nde bir bolumu gösterilen Aileen Wuornos: The Selling of a Serial Killer isimli bir belgesele de konu olmuştur. Gilles De Rais, yani Mavi Sakal’in kadın versiyonu sayılan bir Kara Dul olmadığı, yani belli bir motif ve amaç doğrultusunda kurbanlarını ortadan kaldırmadığı için çoğu profil uzmanına göre bir seri katil sayılmasa da kesinlikle gelmiş geçmiş en soğukkanlı katildir.
    HAKKINDA FİLM:

    1-Monster -Charlize Theron and Christina Ricci
    2-Aileen: The Life and Death of a Serial Killer

    3-Aileen Wuornos: The Selling of a Serial Killer


    ALBERT DESALVO

    Boston Strangler-Boston Kasabı-Boğucu
    1931 -1973

    "Ben mi? Ben kadınlara zarar vermem. Ben kadınları severim."

    İşe cinsel tacizle başladı. Manken ajansına Model arıyormuş gibi kapı kapı dolaşıp kadınların beden ölçüsünü alır ve bu sırada vücutlarına dokunduğu kadılara cinsel taciz yapıyordu. Bu yüzden kısa bir hapis dönemi geçirmiş ve çıktığında tecavüzcülüğe terfi etmiştir.1960’ların başında New Englan’da yüzlerce kadına saldırdı. Bu sırada yeşil işçi kıyafetleriyle dolaştığı için kendisine ‘Yeşil Adam’ deniyordu.
    1962’de lakabı artık ‘Boston Canisi’ idi. O artık 18 ayda 13 kadını vahşice öldüren tatlı dilli bir sadistti.
    Onun vahşiliği daha çocukluk yıllarında ortaya çıkmaya başlamıştı. Bir köpek yavrusunu bir kediyle aynı sandığa kapatır ve kedinin, köpeğin gözlerini çıkarmasından zevk alırdı.
    Ordudayken evlendi. En vahşi cinayetleri işlediği sırada bile normal bir koca ve baba gibi görünmeyi başarabiliyordu.
    Onun şeytani bir libidosu vardı. Günde en az 6 kez Seks yapmak istiyordu.
    İlk cinayetlerinde tamirci olarak gittiği evlerde tatlı diliyle kandırdığı orta yaşlı kadınları hedef aldı. Onlar tecavüz edip boğduktan sonra, vücutlarını kesiyor, cinsel organlarına şişe ve benzeri maddeler sokuyor ve boğmakta kullandığı naylon kadın çoraplarıyla çenelerinin altına bir çeşit fiyonk yapıyordu. Bu bir çeşit imzaydı.
    1962’den sonra genç kadınlara yöneldi ve daha da vahşi bir hal aldı. Bir kadını yirmi kez bıçaklıyor, diğerini ise yatağın başucuna dayıyor, boynuna pembe bir fiyonk, cinsel organına süpürge sopası sokuyor ve sol ayağının dibine bir yeni yıl kartı bırakıyordu.
    Yakalanma sebebi de ilginç doğrusu. Yine böyle bir kadını evde sıkıştırıp ellerini ayaklarını bağlamış ve eğer ses çıkarırsa onu öldüreceğini söyleyerek tehdit etmiş. Fakat bir süre sonra onu çözüp özür dilemiş ve oradan kaçmış, kadın polisi aramış ve bu vesileyle de yakalanmış duygusal katilimiz.
    De Salvo Boston Canisi Cinayetlerinden değil, Yeşil Adam Tecavüzlerinden yakalandı. Eyalet akıl hastanesinde yatarken arkadaşlarına kadınları nasıl boğduğunu anlatmaya başladığında gerçek anlaşıldı. Ancak Boston Canisi cinayetlerinden ceza almadı. Maharetli avukatı F.Lee Bailey onu cinayet suçlamalarından kurtarmayı başarmıştı. Tecavüzlerden Ömür boyu hapis cezası aldı. Kasım 1973’te bir mahkum tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
    Kurbanları:
    1. Anna Slesers 55 14th June 1962
    2. Mary Mullen 85 28th June 1962
    3. Nina Nichols 68 30th June 1962
    4. Helen Blake 65 30th June 1962
    5. Da Irga 75 19th August 1962
    6. Jane Sullivan 67 20th August 1962
    7. Sophie Clark 20 5th December 1962
    8. Patricia Bissette 23 31st December 1962
    9. Mary Brown 69 9th March 1963
    10. Beverley Samans 23 6th May 1963
    11. Evelyn Corbin 58 8th September 1963
    12. Joann Graff 23 23rd November 1963
    13.Mary Sullivan 19 4th January 1964

    Hakkında Kitap:
    The Boston Stranger, 1967, Gerold Frank

    ALBERT FİSH
    Hamilton Fish, Hannibal Lector, Albert Fish
    Albert Fish Early 1900's

    "Gerçek acının son aşaması olarak gördüğüm ölüm fikrini çok sevdim"
    1870 Washington doğumlu seri katildir. Beş yaşındayken babası öldüğünde onu bir yetimhaneye yerleştirdiler. Burada geçirdiği çok sıkıntılı iki yıl onun psikolojisini bozdu. Yedi yaşına geldiğinde annesine teslim ettiler. Ancak korkunç baş ağrıları çekiyordu. Liseyi bitirdikten sonra ülkede yolculuk yapmaya ve ufak tefek işlerde çalışmaya başladı. Bu durum ona suç işlemek için mükemmel bir fırsat sunuyordu.
    1910 yılında işkenceler eşliğinde ilk cinayetini işledi. Kendisine kurban olarak kolay hedef olan çocukları seçmişti. 1920 yılına kadar yolculuklarına devam etti ve izini kaybettirdi. Yolculuk yapmaya devam ederken arkasında birçok kurban bırakmış olabilir miydi? Kurbanlarına acı çektirirken aynı zamanda kendisine de işkenceler yapıyordu. Kasıklarına toplu iğneler batırıyordu. 1910 da başlayıp yakalanıncaya kadar cinayet işlemeye devam etti. 1932-1934 arasında kurbanlarına ve kendisine işkenceler ve yamyamlık yaparak işlediği 4 cinayet ona Brooklyn Vampiri ünvanını getirdi. Onun cinayet sayısı kesin bilinmemekle beraber en az 15 olmasından şüphe duyuldu.
    Albert Fish e "Amerika’nın Öcüsü" adı verilmiştir ve bununda iyi bir nedeni vardır. Sevimli bir ihtiyar görünümü altına gizlenmiş bu korkunç yamyam tüm ebeveynlerin karabasanıydı: çocukları hoşlarına gidecek bir vaatle kandırarak ortadan kaldıran bir iblis.
    Halkın ilgisinin Fish’e dönmesine neden olan suç, 1928 de Grace Budd adında 12 yaşındaki sevimli bir kız çocuğunun kaçırılıp öldürülmesiydi. Ebeveynleri ile arkadaşlık kurmasının ardından Fish, şeytanca bir yalan uydurdu. Yeğeninin doğum günü partisi olduğunu söyledi ve Grace in gitmek isteyip istemediğini sordu. Bir büyükbaba gibi görünen bu ihtiyar adamın bir canavar olduğunu bilmelerine hiç bir imkan olmayan Bay ve Bayan Budd daveti kabul ettiler.

    En güzel kıyafetlerini giyen güven dolu küçük kız, Fish ile birlikte yola koyuldu. Fish, onu New York City’nin kuzey banliyölerinden birinde, yakınlarında hiçbir bina olmayan terk edilmiş bir eve götürdü. Burada onu boğdu, vücudunu parçalara ayırdı ve parçaların bir bölümünü kaldığı pansiyona getirdi. Burada kızın "etini" havucu, soğanı ve jambon dilimleriyle tam bir yamyam yahnisi şeklinde pişirdi. Bundan sonraki 9 günü odasından çıkmadan bu iğrenç yemeği yiyip devamlı mastürbasyon yaparak geçirdi.

    Sonraki 6 yıl botunca Fish serbest dolaştı, ancak Grace Budd olayını kendi kişisel haçlı seferine dönüştüren William King ismindeki bir New York City dedektifi onu inatla arıyordu. Buna rağmen Fish kaçmayı başarabilirdi; tabii kendi içindeki şeytanlarla başa çıkabilseydi. 1934’te Bayan Budd’a bugüne dek yazılmış en hastalıklı mektuplardan biri olan bir mektup göndermeye kendini mecbur hisseti. Sonuçta King, Fish’i mektup kağıdındaki antetten bulup yakalayabildi.

    Fish tutuklandığında yetkililer elerinde tasavvur edilemez sapkınlıkla bir suçlu olduğunu hemen anladılar; bu adam bütün ömrünü acı vererek -- hem kendisine hem de başkalarına -- geçirmiştir. Diğer bir çok seri katil gibi, Fish de bir din manyağıydı ve günahlarının cezası olarak kendisine çok tuhaf işkenceler yapmıştı -- deri kayışlarla ve her yerinden çiviler fırlamış sopalarla kendisini dövmek, kendi dışkısını yemek, kasıklarına dikiş iğneleri sokmak gibi. Yaraladığı ve öldürdüğü çocuklar onun kaçık zihninde Tanrı ya verilen kurbanlardı. Savunma makamı tarafından Fish i muayene etmesi için çağırılan New Yorklu ünlü psikiyatr Dr. Fraderic Wertham, ihtiyar adamın "bilinen her türlü cinsel sapkınlığa" sahip olmasının yanında, bugüne değin kimsenin duymadığı anormallikler taşıdığını belirtmiştir (acayip zevklerinin arasında idrar yoluna gül sapı sokmak da vardı). Hapishanede çekilen leğen bölgesi röntgeninde, mesanesinin etrafındaki alana sokulmuş 29 iğne bulunmuştu.

    1935 teki duruşmasında jüri onun deli olduğuna karar vermiş olmasına rağmen yine de elektrikli sandalyede idam edilmesi gerektiğine inandı. İdam kararının açıklanmasından sonra, bu anormal ihtiyarın "Elektrikli sandalyede ölmek ne de büyük bir zevk olacak! Bu tadacağım en büyük zevk olacak -- şimdiye kadar tatmadığım tek zevk" dediği bildirilmiştir.

    16 Ocak 1936 da 65 yaşındaki Fish elektrikli sandalyeye gitti -- Sing Sing de idam edilen en yaşlı insandı.

    Hakkında Kitap:
    Black House, Stephen King
    Deranged, 1990, Harold Schechter
    Hakkında Film:
    Kuzuların Sessizliği, Filmdeki Hannibal Lektor tiplemesi ondan esinlenilerek yaratılmıştır.

    ALBERT FİSH EN HASTA MEKTUP

    Şüphesiz, bir seri katil tarafından yazılan en hasta mektup, yamyam çocuk katili Albert Fish’in 1928 yılındaki on iki yaşındaki kurbanı Grace Budd’ın annesine 8 yıl sonra 1934 ‘te yazdığı mektuptur. Büyük şanstır ki Bayan Budd okuma yazma bilmiyordu ve böylelikle bu rezil mektubu okuma dehşetinden kurtulabilmişti. Bu mektubun aslı bu gün sanatçı Joe Coleman’ın koleksiyonundadır.

    Çok Sevgili Bayan Budd,

    1894’te bir arkadaşım Steamer Tacoma gemisinde denizci olarak denize açılmıştı. San Francisko’dan Hong Kong’a gitmek üzere yola çıkmışlardı. Limana varınca iki arkadaşı ile karaya çıkmışlar ve çok içip sarhoş olmuşlar. Döndükleri zaman geminin limandan ayrıldığını görmüşler. Bu sırada orada kıtlık hüküm sürmekteymiş. Etin kilosu 2-6 dolar arasındaymış. Çok fakir olanlar arasında açlık sıkıntısı o kadar büyükmüş ki diğerlerinin açlıktan ölmesini önlemek amacıyla 12 yaşından küçük tüm çocuklar, et olarak pazarlanmaları için kasaplara satılıyorlarmış. Herhangi bir kasaba gidip pirzola, biftek, kuşbaşı isteyebilirmişsiniz. Çıplak bir çocuk vücudunun bir kısmı önünüze getirilir ve istediğiniz parçaları kestirebilirmişsiniz. Bir kızın veya oğlanın kalça kısmı, en lezzetli bölümmüş ve dana kotlet olarak satılan en pahalı etmiş. John orada çok uzun kalmış ve insan etine karşı bir düşkünlüğü oluşmuş. New York’a dönünce biri 7 diğeri 11 yaşında iki oğlan çocuğu çalmış. Onları evine götürüp soymuş ve bir dolaba kapamış. Sonra tüm giysilerini yakmış. Her gün etlerinin iyi ve yumuşak olması için onlara işkence yapıp dövmüş. Önce 11 yaşındaki oğlanı öldürmüş, çünkü onun poposu daha tombul ve tabi ki daha etliymiş. Kafası, kemikleri ve bağırsaklarından başka vücudunun her bir parçasını pişirip yemiş. Fırında pişirmiş (tüm popsunu), haşlamış, kızartmış ve kuşbaşı yapmış. Küçük oğlana da aynı şeyleri yapmış. Ben o zamanlar 409 Doğu 100. Sokak’ta oturuyordum. Bana insan etinin çok lezzetli olduğunu o kadar sık söylemişti ki ben de tatmayı aklıma koydum. 3 Haziran 1928 Pazar günü sizin 406 Batı 15. Sokak’taki evinize geldim, peynir ve çilek getirdim. Öğlen yemeğini birlikte yedik. Grace, kucağıma oturdu ve beni öptü. Onu yemeyi aklıma koydum. Onu bir partiye götüreceğimi söyledim. Siz de evet gidebilir dediniz. Onu Westchester’da daha önce gözüme kestirdiğim boş bir eve götürdüm. Oraya vardığımızda ona dışarıda beklemesini söyledim. Kır çiçekleri toplamaya başladı. Yukarı çıktım ve tüm giysilerimi çıkardım. Çıkarmasaydım üzerlerine kanın bulaşacağını biliyordum. Her şey hazır olunca, pencereden onu çağırdım. O odaya girinceye kadar bir dolapta saklandım. Beni çıplak görünce ağlamaya başladı ve merdivenlerden inmeye çalıştı. Onu yakaladım ve o da bana annesine şikayet edeceğini söyledi. Önce onu tamamen soydum. Nasıl da tekmeledi, ısırdı ve tırnakladı. Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim. Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki. Tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü. Ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. Bir bakire olarak öldü.

    ANDREİ ROMANOVİCH CHİKATİLO
    "Ben doğanın bir hatasıyım, deli bir hayvanım”
    "Yaptıklarımı cinsel bir tatmin için değil, daha çok huzur bulabilmek için yaptım"

    Yöneticiler Seri Cinayetleri çürümüş bir batı fenomeni olarak ilan edip propaganda malzemesi yaptığı sırada, suç tarihinin en büyük psikopatlarından biri Liman şehri Rostov’da bulunmaktaydı. Sınıfsız bir toplumda suç var olamaz doktrinini çürütmemek için Yetkililer 12 yıl boyunca bu canavarca işler yok sayıldı ve toplumdan gizlendi. Bu durumda zavallı vatandaşlar yıllarca bu canavar katille yan yana yaşadıklarını bilemediler.
    42 yaşındaydı, evli ve çocukluydu, bir farikada çalışıyordu.
    Oğlanlar, kızlar ve savunmasız genç kızları hedef olarak seçmişti. Çoğu zaman onları evlerine bırakmak, karınlarını doyurmak ve yardım etmek bahanesiyle otobüs duraklarından yollardan alıp, ıssız yerlere ormanlara götürürdü. Burada onlara hayal gücümüzü zorlayan kötülükler yapıyordu. Dillerini kesiyor, meme uçlarını ısırarak koparıyor, cinsel organlarını yiyor, gözlerini çıkarıyordu. Bu saydıklarımız sadece onun yaptıklarından birkaçıdır. 1984’te dört haftalık bir dönemde 6 genç insanı doğramıştır.
    Chikatilo 1990 yılında yakalandığında 53 insanın öldürülmesinden yargılandı. Ancak herkes biliyordu ki gerçek sayı çok daha fazlaydı. Kurbanların ailelerinden korunması için çelik kafes içinde mahkemeye getirildi. İdama mahkum edildi ve 1994 yılında idam edildi.
    Hakkında Kitap:
    Hunting The Devil, 1993, Richart Lourie
    Hakkında Film:
    Citizen X-Chris Gerolmo'nun Robert Cullen'in aynı adlı romanından uyarlay... 1995 yılında TV için çektiği ama başarısı üzerine sinemalarda gösterilen, 50'den fazla insan öldüren Rusya’nın tek seri katili Andrei Romanovich Chikalito'nun hikayesini anlatıyor. Yönetmen Neil Jordan'ın favori aktörü Stephen Rea, seri katilin peşindeki yorulmak bilmeyen ve komünist sisteme isyan eden ajan rolünde inanılmaz basarili, Donald Sutherland ve Max Von Sydow diğer başrol oyuncularıdır. Chikatilo’yu ise Jefrey De Munn canlandırmıştır.

    ANDREW PHİLLİP CUNANAN

    “İnsanlar beni tanımıyor. Tanıdıklarını sanıyorlar ama, tanımıyorlar”

    31 Ağustos 1969’da doğdu. California San Diego’da zenginlerin yaşadığı Bir semtte büyüdü. Dört kardeşin en küçüğüydü. İyi bir eğitim aldı. Zeki bir beyin üstün bir hafıza, rahat sevimli tavırlar ve temiz bir görünüşü vardı. Eski bir donanma mensubu olup sonradan borsa simsarlığı yapmaya başlayan babası, oğlunu bir kilise mensubu olarak tanımlıyor, Annesi Mary Ann ise onun 6 yaşındayken incil okumaya başladığından söz ediyordu. Alçak gönüllü ve iyi bir öğrenciydi. Ama ilgi çekmeye meraklıydı. Unutulmayacak bir insan olmak istiyordu.

    1990’ların başında San Francisco’da ortaya çıktığında eşcinsel bir kimliğe sahipti. Ünlü kişilerle birlikte görülüyordu sürekli. İyi giyiniyor ve kaliteli bir yaşam sürüyordu. Aslında Cunanan işsizdi ve bir çeşit Jigolo olarak güç sahibi kişilerden faydalanıyordu. Onu asıl cazip yapan fiziği değildi, kişiliği, zekası ve sosyal becerileriyle çevre ediniyordu. Tabi buna sıradışı seks deneyimleri de katkı sağlıyordu. Annesi onu “Paralı Erkek Orospu” olarak tanımlıyordu.

    Ancak bir süre sonra ona hamilik eden yaşlı sanatsever sevgilisi onu terketti ve bu onun sonunun başlangıcı oldu. Uyuşturucu satmaya ve kullanmaya başladı. Kilo aldı, şehrin sokaklarında pejmürde bir şekilde dolaşmaya başladı ve yalnız kaldı.

    Şehirden ayrılıp Mineapolis’e gitti. Burada sevgilisi Dave Madson vardı. Bir kaç gün birlikte takıldılar. Madson’ın Jeffrey Trail adında bir arkadaşı vardı. Muhtemelen sevgilisiydi. 27 Nisan 1997 gecesi, Madson’ın dairesinden çığlıklar ve gürültüler yükseliyordu. Ertesi gün polis, Jeffrey’in cesedini Madson’ın dairesinde bir halıya sarılmış halde buldu. Başına aldığı sayısız çekiç darbesiyle öldürülmüştü.
    Bu olaydan bir kaç gün sonra 1 Mayıs günü Cunanan ve Madson, şehrin 80 km uzağındaki bir göl kenarına gittiler. Cunanan burada Jeffrey’in tabancasıyla Madson’ın kafasına bir kaç el ateş etti ve onun kırmızı Jipiyle güneye doğru hareket etti.

    Bir süre sonra Chicago’da ortaya çıktı. Lee Miglin adında 72 yaşındaki emlak kralının evine kabul edilmeyi başarmıştı. Onu vahşice öldürdü. Kafasını koli bandıyla sardıktan sonra vücudunu defalarca budama makasıyla bıçakladı ve bahçe testeresiyle boğazını kesti. Buradan Mingin’in arabasıyla doğuya doğru hareket etti. Pensiyvanya New Jersey’de 45 yaşındaki bir mezarlık bekçisi olan William Reese’I aynı tabancayla öldürdü. Takvimler 9 Mayısı gösteriyordu ve Cunanan Reese’in kamyonetiyle oradan uzaklaşıyordu. İki haftada 4 kişiyi öldürmüştü.Kısa sürede Amerika’da en çok arananlar listesine girmiş, gazetelere ve televizyolara konu olmuştu. Yani önemli olmayı başarmıştı. Ama bir suçlu olarak. Miami’ye giderek bir otele yerleşti. Bir süre burada kaldı.Gündüzleri uyuyor ve geceleri ise gay barlara takılıyordu. Bu sıralarda otelin bulunduğu South Beach’te iki blok ötede ünlü modacı Versace’in malikanesi vardı. 14 Temmuz sabahı Versace alış verişten eve döndüğünde Cunanan onu kapının önünde bekliyordu. Ve 50 yaşındaki modacının başına iki el ateş etti.Polis müfettişleri Mezarlık bekçisinin arabasını bulduklarında içinde Cunanan’ın kanlı kıyafetleri ve pasaportu vardı.Versace cinayeti dünya çapında bir şok etkisi yarattı. Tüm dünya basınında fotoğrafları ve haberleri yayılırken O, kadın kılığında serbestçe dolaşıyor ve polisle kedi fare oyunu oynuyordu. 25 Temmuz 1997 tarihinde Versace’nin öldürüldüğü yerin yalnızca kırk blok ötesinde demirli bir teknenin bakıcısı tekneye girdiğinde bir yabancıyla karşılaştı. Polise haber vermek için telişla dışarı çıktığı sırada bir el silah sesi duyuldu. Kısa süre sonra polis büyük bir operasyon başlatmıştı. Ve gaz bombası eşliğinde tekneye giren özel tim, Cunananı şortla yatağa uzanmış ve kendini ağzından vurmuş olduğunu gördüler.

    BEHRAM

    Öldürme rekoru ise bir Hintli'nin elinde. Adı Behram. Soyadı bilinmiyor. 1790-1840 arasında Uttar Pradeş bölgesinde Hindistan'da bir mezhep olan Thuggee inanışına göre yapılan törenlerde tam 931 kişiyi beyaz ve sarı renkli bir kumaş parçasıyla boğarak öldürmüştür.
    Behram 931 rakamıyla dünyada erişilmesi güç bir seri cinayet rekorunu elinde tutmaktadır.

    THUGGEE TARİKATI

    Hindistan’da 600 yıl boyunca varlığını sürdüren bir caniler tarikatıdır. Gizli bir soyguncular ve katiller topluluğu olan Thuglar, adına sayısız suçlar işledikleri yamyam tanrıça Kali’ye taparlardı. Thug kelimesi Hintçede sahtekar ve kandıran anlamına gelen Thag kelimesinin çarpıtılmışıdır. Kandırmak onların cani taktiklerinin başında gelirdi. Masum yolcular gibi davranan bir gurup Thug, hacıların veya tüccarların oluşturdukları bir kervana katılıp, onları uygun yerlere doğru yönlendirir ve tanrıçalarına ilahiler okuy... hepsini aynı anda boğarlardı. Cesetlerini parçalayıp karınlarını deştikten sonra onları gömerler ve mezarlarının üstünde kendilerine ziyafet çekerlerdi.
    Tarikat üyelerinin çocukları da bu topluluğa katılırlar ve kilden yapılmış mankenler üzerinde cinayet yöntemini öğrenirlerdi. Nesiller boyunca Thuglar Hindistan’da sayısız kurban boğdular. 1830 yılından itibaren İngilizler Thuglara savaş açtılar ve 1860 yılına kadar onların köklerini kazıdılar.
    Mutlak gerçek kötülük konusunda Thugları geçmek zordur. Bu nedenle renkli macera filmlerinin ikisinde Kali’ye tapan bu tarikat kötü adam olarak betimlenmiştir.
    1-Gunga Din-George Steven
    2-İndiana Jones ve Kıyamet Tapınağı-Steven Spielberg

    CARL PANZRAM

    "Keşke tüm insanlığın tek bir boynu olsaydı ve o da benim elimde olsaydı"
    “Bütün bunların hiçbiri için en ufak bir pişmanlık ve üzüntü duymuyorum”
    “Biraz düşünmek için bir kenara oturmuştum. Orada otururken 11 ya da 12 yaşında bir çocuk geldi. Bir şeyler arıyordu. Buldu da. Onu birkaç yüz metre uzaklıkta bir taş ocağına götürdüm. Onu orada bıraktım, ama önce tecavüz ettim, sonra da öldürdüm. Onu bıraktığım sırada beyni kulaklarından çıkıyordu ve asla bundan daha ölü olamazdı.”

    1920’lerin sonlarındaki son hapis cezası sırasında, işlediği 21 cinayeti, sayısız ağır suçu ve binden fazla fiili Livatayı itiraf etmiştir.
    İlk cezasını sarhoşluk ve asayişi bozması sebebiyle 8 yaşındayken aldı. 11 yaşındayken bir dizi hırsızlık nedeniyle Islahevine konuldu. Burada geçirdiği süre içinde binalardan birini yakarak, Yüzbin dolarlık bir hasara sebebiyet verdi. 1904 yılında 13 yaşındayken suç işlemek hakkında geniş bilgi birikimine sahip olarak buradan çıktı.
    Annesinin gözetimi altında kalması şartıyla salıverilmişti. Ancak o bu duruma uzun süre katlanamadı ve evden kaçtı. Bir trenin vagonunda dört iri yarı serserinin toplu tecavüzüne uğradı. Bu olay ona yeni bir şey öğretmişti. Güç ve kudret her şeyi doğru kılar.
    16 yaşındayken Orduya katıldı. Ancak askeri disiplin ona göre değildi. Askeri Mahkemeye verildi ve 3 yıla mahkum oldu.
    Serbest bırakılmasından sonra son derece vahşi ve çarpıcı Suç Kariyerine başlangıç yaptı. Dünya turuna çıktı. Avrupa, Afrika, Güney Amerika’yı dolaştıktan sonra tekrar ABD’ye döndü. Ardında bir sürü ceset bırakmıştı.
    1920’de Panzaram, en kötü şöhretli suçunu işledi. Çok karlı bir hırsızlıktan sonra bir yat satın aldı ve bedava kaçak içki vaadiyle 10 gemiciyi kandırdı. Gemiciler kör kütük sarhoş olunca Panzaram hepsine tecavüz etti ve başlarına birer kurşun sıkarak cesetlerini denize attı.
    Bu olaydan sonra bir ticaret gemisinde tayfa olarak batı Afrika’ya gitti. Timsah avlamak için 8 yerli hamal kiraladı. Afrikalıları öldürüp tecavüz ettikten sonra onları Timsahlara yedirdi.
    1928 yılında Amerika’ya döndü, Washington civarında yaptığı bir dizi hırsızlık olayı nedeniyle tutuklandı ve 20 yıl hapse mahkum oldu. Hapishaneye girdiğinde, “Beni burada ilk rahatsız eden adamı öldürürüm.”demişti. Bir yıl sonra da dediğini çamaşırhanenin ustabaşının kafasını parçalay... yaptı. Bu suçtan dolayı Ölüm Cezasına çarptırıldı. 5 Eylül 1930 tarihinde asılarak idam edildi.
    Panzaram ölüme bile dilinde küfürle gitmiştir. Cellat ilmiği hazırlarken “Çabuk ol Hortumcu piçi, sen aptalca ortalıkta dolaşırken, ben şimdiye kadar bir düzine adamı asmıştım.” Demiştir.
    Hakkında Kitap:
    Killer, 1970, Thomas Gaddis-Jamer O. Long
    Hakkında Film:
    Katilin Günlüğü

  2. #2
    kingfisher - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.09.2006
    Mesajlar
    347

    Standart

    CARY STAYNER YOSEMITE KILLER

    Yosemita Katili olarak bilinir. Yosemite’da bulunan Naturist Ulusal Parkta ve yakınlarında toplam 4 kadını öldürmüştür.

    Kurbanları:

    Joie Ruth Armstrong,
    Carole Sund Juli Sund
    Silvina Pelossa

    CHARLES MANSON (Favorim. çok karizmatiktir kendisi. Hayat hikayesi okumaya değer)
    Charles Manson - Helter Skelter

    “Bana tepeden bakarsanız, bir aptal görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız, tanrınızı görürsünüz. Bana tam karşımdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz” ( daha ne diyeyim çok karizma yaaaa )
    (Charles Manson)
    “Vay be, hakikaten uçtum.”
    (Manson ailesinin üyesi Susan Atkins, Sharon Tate’in ellerine bulaşan kanını yaladıktan sonra bu sözü söylemiştir)

    Manson, cani manyaklar arasında en özel olanıdır. Ona daimi kötü ününü kazandıran cinayetler – 1960’ların en şok edici olan 1969 Tate-LaBianca cinayetleri – aslında başkaları tarafından işlenmişti; kendisi ala bir silah ateşlememiş veya bıçak kullanmamıştır. Fakat onun karanlık cazibesinin kaynağı tam olarak budur: köle gibi kendisini takip eden ve onun en kanlı emirlerini yerine getirmeye hazır olan müritleri üzerindeki etkisi. Esasında Manson bazı büyülü sözler söyleyen zeki bir dolandırıcıdan daha fazlası olmamasına rağmen, kendisini şeytani bir Mesih, habis bir mürşit yapmıştı; o, barış, aşk ve çiçeklerin gücü vaazlarıyla başlayıp Rosemary nin Bebeği, Şeytan ve “Sympathy for the Devil” gibi satanist fantezilerle sona eren bir dönemin en karanlık güdülerinin vücut bulmuş haliydi.

    Ahlaksız bir annenin gayri meşru oğluydu. Söylendiğine göre, annesi bir defasında onu bir sürahi bira ile değiş tokuş etmeye çalışmıştı. Manson’ın terk edilmeler, dayak ve istismarla dolu karabasan gibi bir çocukluğu olmuştu. Gençliği de sonu gelmez bir suç tutuklanma, hapis ve kaçış döngüsüydü. (“İşin doğrusu şu ki,” demişti Manson kendini tahlil ettiği nadir anlardan birinde, “ben yakalanmadan bir şey çalmayı beceremeyen salak bir hırsızdan başka bir şey olamadım.”) 18 yaşındayken koğuş arkadaşlarından birine bıçak tehdidiyle livata uyguladığından, federal ıslah evinde kendine bir yer edindi. 1954’te şartlı tahliye edilmesinden sonraki 13 yılı sahte çek vermekten, kadın satıcılığına kadar muhtelif suçlardan değişik hapishanelere girip çıkarak geçirdi. 1967 de serbest bırakıldığında – tüm itirazlarına rağmen – 33 yaşındaki Manson, hayatının büyük bir bölümünü demir parmaklıklar arkasında geçirmişti.

    Aşk Yazı diye anılan dönemin en cafcaflı zamanında, karşıt kültürün coşkunluğunun doruk noktasına vardığı günlerde serbest kaldı. San Francisco’nun Haight-Ashbury bölgesinde – hippiliğin anavatanı – Manson, uyuşturucuyu, özgür seksi ve dönemin büyüsünü keşfetmişti. Çok geçmeden meşum karizması, serserilerden ve kaybedenlerden oluşan bir “aileyi” etrafına toplamasını sağlamıştı.

    Los Angeles’ın dışındaki tozlu bir çiftlikte müritleriyle beraber yaşayan Manson, kısmen – diğer tüm etkilerin yanı sıra – bu güne dek kaydedilmiş en ılımlı ve mizahi rock n roll albümlerinden biri olan Beatles’ın White Albüm ünden esinlenerek çok tuhaf bir kıyamet teorisi geliştirmiştir. Özellikle “Helter Shelter” adlı şarkıyı (bir lunaparkta çocukların bir alete binişlerini anlatan bir şarkıdır) siyahların ayaklanıp tüm beyazları öldürecekleri, yalnızca Manson ve onun az sayıdaki seçilmiş müridinin geri kalacağı ( çünkü Manson ve taraftarları dünyanın hakimi olacaklardır) bir ırk savaşının habercisi olarak yorumlamıştır. Manson savaşı kışkırtmak için bazı önde gelen beyazları suçun siyah devrimcilere yıkılabileceği bir şekilde öldürmeleri için müritlerini sapıkça bir göreve gönderdi. 9 Ağustos 1969 da Manson’ın “ailesinden” 5 kişi, yönetmen Roman Polanski’nin evine girip hamile karısı aktris Sharon Tate ile birlikte 4 kişiyi daha vahşice öldürdüler. Ayrılmadan önce kurbanlarının kanlarıyla duvara kışkırtıcı yazılar yazdılar. Ertesi gece, Manson, “sürüngenleri”ne bizzat öncülük etti ve LaBianca soyadlı bir çifti aynı şekilde öldürüp parçaladılar.

    Cinayetler, Los Angeles bölgesinde panik yarattı ve tüm ulusu şok dalgaları sardı. Manson, en sonunda, olaylarla hiç ilgisi olmayan bir suçtan ötürü hapse düşen kadın taraftarlarından birisinin hücre arkadaşına işledikleri cinayetleri öğünerek anlatması sonucu tutuklandı.

    Manson, 1970 teki duruşmasını bir şirke dönüştürmüştür, ancak jüri hiç de eğlenmemiştir. Yakalandıktan sonra mahkemeye alnına büyük bir 'x' kazıy... çıkmıştır.
    Kendisi ve 4 taraftarı gaz odasına mahkum edildiler, fakat California Yüksek Mahkemesi idam cezasını kaldırınca, cezaları ömür boyu hapse çevrildi.
    Berbat bir çocukluk geçirmiştir. Annesi fahişeydi. Amcası kendisini etekle okula yollar ve "Bir gün sen de erkek gibi olup kavga etmeyi öğreneceksin" dermiş.
    Daha 9 yasında hırsızlığa başlamıştır.
    Uzun sure hapse girip cıkmış, hiç bir olayı olmayan bir serseriydi. Hippilerin ortamlarına girip gitar çalmaya başladı. Oradaki çocuklardan ailesini oluşturmaya başladı.
    Sharon Tate cinayeti, aileden Susan Atkins adlı kızın itirafıyla aydınlandı. Kısa sure sonra da Manson tutuklandı.
    Bu kadar unlu olmasının nedeni kurbanlarının kimlikleridir. Ayrıca diğer seri katillerden farklı olarak bir inanış yaratması da bir nedendir. ( Helter Skelter saçmalığıyla kandırmış insanları, siyahlar ayaklanacak tüm beyazları öldürecek sadece Manson Ailesi kurtulacak)
    Hala yattığı cezaevine dünyanın her yerinden özellikle gençler tarafından binlerce mektup geliyor.
    Bir ara gazetecilerden birinin "Büyük bir hayran kitleniz var hapisten çıkmanızı heyecanla bekliyorlar" yorumuna, "Burada yemekler harika ayrıca kitabim ve gelen mektuplarımla uğraşıyorum, pek heyecanlanmasınlar, Amerika ilk kez iyi bir şey yapıyor bana " seklinde cevap vermiştir.
    Charles Manson kurduğu tarikatı Robert Heinlein'in yazdığı Yaban Diyardaki Yabancı romanındaki yapılanmaya dayandırır. Hatta müritlerinden birinin oğlunun adı Valentine Michael Smith'tir.
    Genç güzel kızlardan kurulu haremiyle seri cinayetlere kalkışan komun sahibi kişi. Kızların mahkemeye çıkmadan önce koridorlarda kendilerinden geçerek şarkı söyledikleri görüntüler insanı ürpertir. Bunlardan bazıları hala Charles Manson'in peygamber olduğuna inanırken Susan Atkins gibi kimileri kendini Hristiyanlığa adayıp kitaplar dahi yazmıştır. İçlerinden Linda Kasabian'in Türk kökenleri olduğu bilinir.
    Çete Üyeleri:

    Sharon Tate
    Vincent Bugliosi
    Susan Atkins
    Pat Krenwinkel
    Catherine Share
    Paul Watkins
    Kitty Lutesinger Abigail Folger


    Kurbanları:

    6/8/69 Gary Hinman
    8/8/69 Steven Earl Parent
    8/8/69 Voytek Frykowski
    8/8/69 Abigail Folger
    8/8/69 Jay Sebring
    8/8/69 Sharon Tate
    9/8/69 Leno LaBianca
    9/8/69 Rosemary LaBianca
    25-26/8/69 Shorty Shea
    Milyonlarca gencin hayranı olduğu Axl Rose, bir Manson hayranıdır ve Spaghetti İncident albümünde şiirini kullanmıştır. Bu yüzden mahkemelerde süründürülmüş kurbanların ailelerine tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Ayriyeten Türkiye konserinde üzerinde Manson T-Shirtleriyle de gezindiği gözden kaçmamalıdır.
    Charles Manson'un Hz. İsa olduğunu zanneden çete üyesi, ömür boyu hapse mahkum Leslie Van Houten 1969 yılında 19 yaşındayken 2 kişiyi tabanca ile öldürmüş. Tutuklandıktan 33 yıl sonra (28.06.2002) tahliye talebinde bulunmuş. Amerikan adli makamları başvuruyu reddetmiştir.
    Hakkında Kitap:
    Helter Skelter,1975, Vincent Bugliosi
    Hakkında Film:
    The Manson Family,
    13.hayalet filminde hayaletlerden biri Manson’a benzetilmiştir.
    Bu arada Charles Manson çetesini ve cinayetlerini anlatan Helter Skelter adlı bir film çekilmekte olduğu söylenmektedir.

    MARILYN MANSON
    Charles Manson’a büyük hayranlığından dolayı Manson soyadını aldığını söylemiştir.
    Her ne kadar müzik kritikleri çokça farkında olmasa da, Marilyn Manson'ın 'weird' goth ve endüstriyel sound'u son yirmi yılın en görkemli müziklerinden biri oldu ve Reverend Manson'ı ana akım popüler müziğin karşı kahramanlarından biri haline getirdi. Özellikle ülkesi Amerika'da ebeveynlerin ve politikacıların hakkında konuşurken nahoş bir ifade takındığı Manson'ın müzik medyasında da pek güzel duygular yaratmadığı kesin. Muhafazakar ve dinci yönetimler tarafından konserleri sık sık iptal edilen Marilyn Manson'ın ruhunu şeytana sattığı iddiaları bugün müzik medyasının en sevdiği iddialar arasında. Evinde bir simya laboratuvarı bulunan Marilyn hakkında kara büyü yaptığı iddiasıyla açılan soruşturma sonuca ulaşmamıştı. Amerikan panik tarihinin bir numaralı olayı Columbine Katliamı'ndan sorumlu tutulan Marilyn, bu konuda pek çok kez mahkemede tanıklık yaptı.
    Seri katil Jeffrey Dahmer'le yazıştığı için tepki çekti ve seri katil kurbanlarının akrabaları tarafından kurulan bir dernek Marilyn'in malikanesine saldırıda bulundu. İrili ufaklı Marilyn Manson suçlarının sonuncusu ise yakın bir tarihte vuku buldu. Sahne şovu sırasında sahneye davet ettiği bir güvenlik görevlisine cinsel tacizde bulunduğu iddia edildi ve hem mahkemelerde süründü hem de Güvenlik şirketleri tarafından tehdit edildi. Marilyn Manson FBI'ın yakından izlediği bir isim. Hayatı film desek yeridir.

    CHARLES STARKWEATHER & CARİL FUGATE

    (Bonnie and Clyde)

    Caril Fugate- Charles Starkweather

    Kız arkadaşı Caril Fugate ile birlikte 50’lerin sonunda bir düzine insanı öldürmüştür.
    O yıllarda bu romantik ikilinin hikayeleri olay olmuştur. Katil doğanlara ilham vermiştir
    Charles Starkweather, 1959’da elektrikli sandalye ile idam edilmiştir.
    Caril Fugate ise 1976’daki af sonucu tahliye olmuştur.
    HAKKINDA KİTAP:
    Born Bad -Jack Sargent adlı bir polis tarafından yazılmıştır.
    HAKKINDA FİLM:
    1-Badlands
    2-Wild At Heart
    3-Natural Born Killers

    DAVİD BERKOWİTZ SAM’İN OĞLU

    “Ben Sam’in oğluyum. Küçük bir veledim.”
    “Onları incitmek istemedim. Onları sadece öldürmek istedim”
    Dehşet, 29 Temmuz 1976’da Bronx’ta iki genç kadın bir arabanın içinde vurulmuş olarak bulununca başladı. Arabaların içindeki genç çiftler ve genelde sevgililer hedef olarak seçilmekteydi. Bir seferinde evlerinin önünde merdivenlerde oturan iki genç kadını öldürdü. Bir defasında da okuldan eve gitmekte olan genç bir kadını vurdu. Kadın dehşet içinde elindeki kitapla yüzünü kapattı. Katil ateş etti ve önce kitap parçalandı, sonra kadının kafası. Bu saldırılar sona erdiğinde New York’lu 6 genç ölmüş, 7 genç ise ağır yaralanmıştı.
    New York’un eğlence aleminin en hareketli yıllarıydı. İnsanlar, apartman topuklu ayakkabılar, bol elbiseler giyiyor, küçük aynalardan yapılmış bir küre tavanda dönerken Be Gees müziğinde dans ediyorlar ve bu muhteşem şehrin gecelerinin tadını çıkarıyorlardı. 1976-1977 yıllarında elinde bir 44’lüğü olan biri sokaklarda dolaşıp insanları öldürmeye başlayınca herkesin tadı kaçtı. Ve ona ‘44 Kalibrelik Katil’ adını taktılar.
    13 ay boyunca New York u dehşete düşüren dengesiz katil. Temmuz 1976 - Mart 1977 arasında faaliyet göstermiştir. Ufak tefek olup paranoyak ve şizofrendir. Mahkeme akli dengesinin yerinde olduğuna karar verip 365 yıl hapse mahkum etmiştir.
    Yine çifte cinayetin işlendiği bir mekanda polis, uzun ve saçmalıklarla dolu bir not buldu. “Ben Sam’in oğluyum. Küçük bir veledim.” O andan itibaren bu acayip lakabıyla anılmaya başlandı.
    13 ay boyunca Şehir korkunun pençesinde kıvranırken polis herhangi bir şey bulamadı. Olayın çözülmesi 35 dolarlık bir park cezası sayesinde gerçekleşti. Bir çift vurulduğu zaman bir tanık olay yerinden bir aracın uzaklaştığını görmüştü. Önemli olan ise bu araca park cezası kesilmiş olmasıydı. Bilgisayar kayıtlarından Yonkers’ta yaşayan tombul suratlı bir posta hane görevlisi olan David Berkowitz olduğu tespit edildi.
    Adamı yakaladıklarında arabasının bagajında bir cephanelik buldular. Sam’in Oğlu bir katliam planlıyordu. Long İsland’da bir diskoya intihar saldırısı yapacaktı.
    Tutuklandıktan sonra Berkowitz, Sam’in Oğlunu şöyle açıklıyordu; bahse konu Sam, komşusu olan Sam Carr isminde biriydi ve ona göre aslında Büyük Şeytan’dı. Öldürme emirlerini Labrador cinsi köpeğiyle gönderiyordu.
    En az öyküsü kadar anormal olan Berkowitz, mahkemece akli yeterliliğe sahip bulundu ve 300 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
    Hapishanede yakın zamanda dine yöneldi. Halen hapishaneden televizyon vaizliği yapıyor, İncil hakkında vaazlar veriyor.
    2002 yılında şartlı tahliye başvurusu mahkemece reddedildi.
    60'lara damgasını vuran seri katil Charles Manson ise, 70'lerin ki de David Berkowitz'dir aslında. Oysaki kendisi uzunca bir süre hak ettiği ilgiden yoksun kalmıştır ve alt kültürde bıraktığı derin iz ancak '90 sonları gibi yüzeye çıkmaya başlamıştır. SUMMER OF SAM gibi filmlerle.
    Sevimli, tombul ve sürekli gülümseyen bir yüzü vardır. Ama cinayet işlerken de gülen bu sevimli yüze fazla güvenmemek gerekir.
    Kurbanlarından Bazıları;
    29 July 1976 Donna Lauria (18) Jody Valenti (19)
    23 October 1976 Carl Denaro (20)
    26 November 1976 Donna DeMasi (16) Joanne Lomino (18)
    30 January 1977 Christine Freund (26) John Diel
    8 Mar 1977 - Virginia Voskerichian (19)
    17 Apr 1977 - Alexander Esau (20), and Valentina Suriani, (18)
    31 July 1977 - Stacy Moskowitz (20)
    Hakkında Kitap:
    Confession of Son of Sam, 1985, David Abrahamsen
    Hakkında Film:
    Summer Of Sam

    DENNİS NİLSEN (tam bir sapık)

    “Hep durmak istedim, ama yapamadım. Başka bir heyecan veya mutluluk kaynağım yoktu.”
    “Ölümlere sebep olan rüyalar üretiyordum. Benim suçum buydu“

    İngiliz seri katil. Britanyalı Jeffrey Dahmer olarak ta bilinen Nilsen 15 genç erkeğin öldürülmesinden suçlu bulunmuştur. Temel olarak bakıldığında standart seri katil profiline hiç uymuyordu. Çocukken hayvanlara işkence edilmesinden hoşlanmazdı. Daha sonra işgücü hizmetleri komisyonu için çalışarak kendisini zor durumda olanlara yardım etmeye adamıştı. Cinayetleri de incelendiğinde öfke ve nefretten ziyade tuhaf bir sevgiden kaynaklandığı görülmektedir.
    Baba alkolik olmak üzere sürekli kavga eden iki ebeveynin meyvesi, Dennis. Travmatik çocukluğuna karşın otuzlu yaşlarının ortalarına değin cinayete bulaşmamıştır. Çevresindeki insanlar tarafından mazbut ve mazlum bir adam olarak tanınmaktadır.
    Dennis formatif yıllarında travma üstüne travma yaşamış, bir nevi yaşayan hilkat garibesi olmuştur. Beş altı yaşlarında büyükbabası elinde ölmüş, çocukken tanımadığı bir adam tecavüz bile diyemeyeceğimiz tuhaf, anlamsız bir eylemde bulunmuş, midesine oturup mastürbasyon yaparak yüzüne boşalmıştır.
    Askerlik hayatı sırasında bir ara kasap olarak çalışan Nilsen bu mesleğini daha sonraki yıllarda farklı alanlarda da kullanmıştır. Sürekli ayna karşısında ölü olduğunu hayal ederek veya daha ileri gidip vücuduna pudra ve boya sürüp öldürülmüş bir ceset görüntüsü ile mastürbasyon yapardı.
    1972 yılında 18 yaşında bir askerle yaşadığı kısa bir cinsel ilişki sırasında ölü taklidi yaparken filmlerini çekmişti.
    Aynı yıl ordudan ayrıldı ve Londra polis teşkilatına girdi. Ancak burada bir yıldan fazla kalamadı. Devlete bağlı bir iş bulma kurumunda çalışmaya başladı.
    1978 Noel’inden birkaç gün sonra öldürmeye başladı.
    Barda tanıştığı bir adamla eve gitti. Onunla ilişkiye girdi. Adam sabah gitmek isteyince Dennis onun kafasına bir şey ile vurup sersemletmişti, salonun ortasında su dolu bir kovanın içine adamın kafasını sokup boğdu. Salondaki parkeleri kaldırıp cesedi oraya gömdü. 2 gün sonra cesedi tekrar dışarı çıkarıp, küvette yıkayıp temizledikten sonra ona bakarak mastürbasyon yaptı. Vücuduna boşaldı ve onu bir süre evin çeşitli yerlerinde sakladı.
    Sonraki 3 yıl boyunca 11 kişiyi bu şekilde öldürerek aynı sapık ayinleri tekrarladı. Ancak evde biriken cesetler sorun yaratmaya başlamıştı. Nilsen bununla baş edebilmek için iğrenç yollar deniyordu. Başlangıçta cesetleri dolaplara, parkenin altına ve kömürlüğe sakladı. Ancak bir müddet sonra onları parçalayıp bahçede yakmak zorunda kaldı. Kötü kokuları bastırmak için kamyon lastikleri de yaktı.
    1981’de Nilsen başka bir daireye taşındı. Burada 3 genç adamı daha öldürdü. Cesetleri ise küçük parçalara bölüp tuvalete atıyor ve sifonu çekiyordu. Kafasındaki etleri sıyırmak için büyük bir tencerede haşlıyordu. Bu yok etme biçimi onun başına dert olacaktı. Binanın tuvalet boruları tıkanınca tamirci çağırıldı ve boruları insan kemikleri ve çürümüş et parçalarının tıkadığı ortaya çıktı.
    Çok kötü kokan dairenin içinde polis, insan uzuvları ve parçalanmış cesetler buldu. Dennis Nilsen kendiliğinden 15 kişiyi öldürdüğünü itiraf etti ve her şeyi anlattı.
    Öldürdüğü erkeklerin cesetlerini hemen yok etmemiş büyük bir özenle yıkamış, temizlemiş ve saklamıştır. Bu saklama süreci içerisinde bu cesetlere bakarak mastürbasyon eylemi de devam etmiştir. Dennis öldürdüğü erkekleri yıkayıp sterilize ediyor, bir miktar mumyalayıp onlarla yaşıyor. Ama yaşamadıklarını elbette bilerek. Daha önce dediğim gibi, Dennis arzu ettiğimiz kadar şizofren değil.
    1983`te biten mahkeme sonrasında ömür boyu hapse mahkum olmuştur.
    Dennis kendini izole ettiği kabuğunda yaşamış otuzlarına kadar, Üvey babasıyla dahi iyi geçinerek.
    Dennis eşcinsel. İlk cinayeti yattığı bir adam. Ne bu cinayette ne de diğerlerinde soğukkanlılığını yitirmiyor Dennis.
    Genellikle kravatla boğuyor, ya da lavaboda boğuyor.
    Dennis'in arabası yok, yani cesetleri evden salimen tahliye etme şansı da yok. Bu yüzden mabedi olan evi mezarlığı da oluyor.
    Ama dennis asosyal işte, dünyadan bihaber. Sevgililerini bulduğu gay barlardan, gazetesini okuduğu parklardan başka gittiği bir yer yok.

    Dennis hapishanedeyken medyatik bile oluyor. Hatıralarını yazıyor. Ayrıca Dennis Yakalanmasının Ardından Hapiste Olduğu Süre Boyunca Hannibal Lecter Gibi Oldukça İlginç Karakalem Çizimler Yapmıştır. Sad Sketches Adıyla Romantik Bir De Resim Kitabı Hazırlıyor.

    Hakkında Kitap:
    Silence Of The Lambs, Thomas Harris
    Killing for Company, 1985, Brian Masters

    DR. HENRY HOWARD HOLMES

    “Ben içimdeki kötülükle doğdum. Katil olduğum gerçeğinin önüne geçemiyordum; tıpkı bir ozanın ilhamını bastıramayıp şarkı söylemesi gibi.. Dünyaya gözlerimi açtığım yatağın yanında şeytan benim arkadaşım olarak beklemekteydi ve o günden beri benimle beraber.”

    Kendisine Dr.H.H.Holmes diyen bu adamın Amerikan suç tarihinde önemli bir yeri vardır. Belgelenen ilk seri katildir. Asıl adının Herman Mudgett olduğu, Mew Hampsire’de küçük bir köyde doğduğu, diğer sosyopatlar gibi çocukluğunda küçük canlılar üzerinde deneyler yapmaktan zevk aldığı bilinmektedir.

    Yirmili yaşlarında tanıdığı genç bir kadınla evlendi. Bir yıl sonra onu terk etti. Vermont’da bir yıl üniversiteye devam ettikten sonra, Ann Arbo’daki Michigan üniversitesinden 1884 yılında Doktor olarak mezun oldu. Bu süre içinde iyi bir dolandırıcı olmuş ve sigorta şirketlerinden binlerce dolar tokatlamayı başarmıştı. Yöntemi basitti. Hayali bir kişi için bir sigorta poliçesi alıyor, ardından bir ceset ele geçiriyor ve cesedin poliçe sahibi olduğunu söyleyerek parayı alıyordu.

    1886’da Chicago’da yeni bir adla ortaya çıktı. Henry Howard Holmes. Zenginlerin yaşadığı bir semt olan Englewood’da eczacı olarak çalışmaya başladı. Eczanenin sahibi yaşlı bir dul kadındır. Birkaç ay sonra eczanesini Holmes’e bırakarak anlaşılmaz bir şekilde ortadan kaybolmuştur.

    Çok başarılı bir dolandırıcı olduğundan, para bulmakta hiç zorlanmadı. Eczanenin karşısındaki boş arsada muhteşem bir ev yaptırdı ve adını “Şato” koydu. Evde gizli koridorlar, gizli merdivenler, sahte duvarlar, saklı platformlar ve kapılarla bir birlerine bağlı olan onlarca oda vardı. Odaların bazıları asbest duvarlı ses geçirmez duvarlara sahipti ve bodrumdaki büyük bir tanka bağlı gaz boruları döşenmişti. Ofisindeki bir kontrol panelinden bu odalara boğucu gaz göndermesi mümkündü. Bodrumda tam teçhizatlı bir Kadavra Laboratuarı bulunuyordu.

    Bu korku evinin koridorlarında kaybolan insan sayısı bilinmemektedir. Bunların arasında Holmes’in sinsi cazibesine kanan çok sayıda saf genç kız da vardı.

    1893’te Chigago fuarı sırasında fuara gelen turistlere oda kiralamış ve bu insanları bir daha gören olmamıştır. Bu dönemde kaliteli anatomik örneklere ihtiyaç duyan üniversiteler Holmes’ten düzenli olarak iskelet satın aldılar ve hiç soru sormadılar.

    En sonunda suç ortaklarından biri olan Ben Ptiezel’in öldürülmesi ile ilgili tutuklandı. Holmes Ptiezel’in cesedini en sevdiği iş olan sigorta dolandırıcılığında kullanmak istedi. Ancak zeki müfettişler tarafından yakalandı. Zamanının en sansasyonel duruşmasından sonra 27 cinayet işlediğini itiraf etti. ‘İblis Holmes’ olarak nam saldı. 7 Mayıs 1896’da PhiledelPhia’da asılarak idam edildi.

    Hakkında Kitap:

    Depraved, 1994, Herald Schechter

    EARL LEONARD NELSON

    “Bana haksızlık edenleri affediyorum”

    Namı diğer Goril Katil, Amerikan suç kayıtlarında tarihi bir yeri vardır. Yirminci yüzyılın ilk seri katiliydi. 1926 Şubatında, onu ülkenin bir ucundan diğer ucuna ve oradan da Kanada’ya götürecek on sekiz aylık çılgın bir yolculuğa çıkmıştı. Yol boyunca en az 22 kadını öldürmüştür. Bu elli yıl boyunca kırılamayacak feci bir rekordu.
    Nelson henüz bir bebekken ailesi frengiden öldüğünden onu annesinin ailesi büyütmüştü. İçine kapanık tuhaf bir çocuktu. Okula tertemiz kıyafetlerle gider ve paramparça elbiseleriyle bir serseri gibi dönerdi. Bisikletiyle gezerken bir troleybüsün çarpması neticesi kafasına ağır bir darbe aldığında hareketleri iyice tuhaflaştı.
    Ergenlik döneminin daha başındayken San Francisco’nun Barbary sahilindeki genelevlerin ve barların müdavimi olmuştu. Ufak tefek hırsızlıklar da yapıyordu. 1915 yılında 18 yaşına yeni girdiğinde hırsızlıktan tutuklanıp iki yıl cezaevinde kaldı. Hapisten çıktığında Amerika 1.Dünya Savaşına girmişti. Earl, Donanmaya yazılmıştı ancak yatağına yatıp vahiy kitabının büyük canavarlarından bahsetmekten başka bir şey yapmadığından bir akıl hastanesine yatırıldı ve savaş bitene kadar orada kaldı.
    1919 yılı içerisinde 22 yaşındayken salıverilen Nelson 60 yaşında hiç evlenmemiş bir kadınla tanışıp evlendi ve onun hayatını bir cehenneme çevirdi. Karısının kendisini terk etmesinden 2 ay sonra 12 yaşında bir kız çocuğuna saldırdı ve yakalanarak akıl hastanesine yatırıldı. 1925 yılında buradan çıkınca Ölümcül kariyerine başladı.
    İşte San Francisco’dan başlay... Pasifik sahilinden Seatle’a gitti ve daha sonra doğuya yöneldi. Başlangıçta bulvar gazeteleri ona “Karanlık Boğucu” adını taktılar. Daha sonra “Goril Katil” diye anılmaya başladı. Bu lakap görünüşü nedeniyle değil (aslında çok alelade bir görünümü vardı), daha çok suçlarının vahşiliği nedeniyle takılmıştı. Hedeflerini çoğunlukla gazetelere kiralık oda ilanları veren orta yaşlı veya daha yaşlı kadınlardı. Nelson –istediği zaman çok nazik olabilirdi- evlerine gidip odayı görmek istiyordu. Kurbanlarıyla yalnız kalınca Jekyll/Hyde benzeri bir dönüşüme uğruyordu.
    Tipik olarak, kadınları gırtlaklarını sıkarak boğuyor, sonra tecavüz ediyor ve ardından da cesetleri tuhaf yerlere saklıyordu. Kurbanlarından biri, tavan arasındaki bir sandığa konulmuştu. Kimileri de bodrumda kazanın arkasına atılmışlardı. Son kurbanını da dua etmek üzere diz çöken kocası yatağın altında bulmuştu.
    Bir düzine şehirde polis alarmdayken, Nelson Kanada’ya geçip cesetlerle dolu yolun sonuna geldi. İki kişiyi daha öldürdükten sonra, Manitoba’da yakalandı. Hapisten kaçmayı başararak büyük bir paniğe ve muazzam bir insan avı başlatılmasına neden oldu. On iki saat sonra tekrar yakalanmıştı bu defa kaçamamak üzere. Birkaç ay sonra Nelson darağacına gönderildi. Son sözleri; “Bana haksızlık edenleri affediyorum” Olmuştur.

  3. #3
    kingfisher - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.09.2006
    Mesajlar
    347

    Standart

    EDMUND KEMPER "THE COED KİLLER"

    “Yalnızca büyükannemi öldürmenin nasıl bir his olduğunu merak ettim”

    1963 Ağustos’unda Edmud Kemper 15 yaşındayken, büyükannesinin arkasına geçti ve büyük bir rahatlıkla onu başının arkasından vurdu. Emin olmak için onu birkaç kez de bıçakladıktan sonra sakince büyükbabasının işten dönmesini bekledi ve sonra da onu vurdu. Nedeni? Polise yaptığı açıklama, “Yalnızca büyükannemi öldürmenin nasıl bir his olduğunu merak ettim” Şeklindeydi.
    Geriye dönüp bakıldığında, bu öldürücü hislerin patlaması çok şaşırtıcı görünmemektedir. Çocuk yaşlarından itibaren Kemper, annesinin iyimser bir ifadeyle söylediği üzere “Tam anlamıyla tuhaftı.” Çocukken en sevdiği oyunlardan biri, gaz odasında boğuluyormuş rolü oynamaktı. Kız kardeşinin bebeklerinin kollarını ve bacaklarını kesmekten de büyük zevk alırdı.
    10 yaşına geldiği zaman, bir kediyi palayla parçalayıp ayırdığı parçaları gardırobuna koy... hayvanlara işkence yapmaya bayılıyordu. Başka bir kediyi de canlı canlı gömmüş, ardından –cesedi tekrar çıkardıktan sonra –başını kesip onu mağrur bir şekilde yatak odasında sergilemiştir.
    Büyükannesini ve büyükbabasını öldürmesinden sonra akli dengesinin yerinde olmadığına karar verilen Kemper, 1963’te maksimum güvenlikli bir akıl hastanesine kapatıldı. Yalnızca 6 yıl sonra salıverildi. Fiziksel olarak çok çarpıcı bir değişikliğe uğramıştı. Artık boyu 2.05, kilosu 150 olan bir insan azmanıydı. Ancak psikolojik olarak, eskisi gibiydi. Nekrofili fantezileriyle dolu, sadist bir psikopat.
    Akıl hastanesinden çıktıktan iki yıl sonra Kemper, iki üniversiteli otostopçu kızı arabasına aldı ve onları ıssız bir yere götürüp bıçaklay... öldürdü. Cesetlerini gizlice eve getirdi ve birkaç saat “ödülleriyle” eğlendi. Fotoğraflarını çekti, parçaladı ve iç organlarıyla seks yaptı. Sonunda vücut parçalarını torbalayıp gömdü ve kesik başları da bir çukura attı.
    Dört ay sonra başka bir otostopçu genç kızı kaçırdı, onu boğdu, cesedine tecavüz etti, sonra da daha fazla eğlenip oyunlar oynayabilmek için cesedini eve getirdi. Aynı süreç, hepsi de otostop yapan öğrenciler olan 3 kadın kurbanla daha tekrarlanacaktı. Kemper öldürmekten açıkça zevk alıyor olsa da, onu en çok tatmin eden, kurbanlarını öldürdükten sonra gerçekleştirdiği sapıklıklardı. Bütün kadınların başını kesmiş ve başsız vücutlarıyla seks yapmıştı. Ayrıca vücutları parçalayıp, bazı “hatıralar” almayı seviyordu. En az iki vakada kurbanlarının etini yemişti. Bacak etlerini kesip fırın makarnası içinde pişirmişti.
    1973 yılının Ocak ayı itibariyle Santa Cruzlu yetkililer “öğrenci katili” adı verilen bir seri katilin serbest dolaştığını itiraf etmişlerdi, fakat asla yerel polis teşkilatından bir çok arkadaş edinen Kemper’den şüphelenmediler. Birkaç ay sonra paskalya tatili sırasında, Kemper, anne katili oldu; uyuyan annesinin başını çekiçle ezdi ve sonra da kesti. Başsız vücuda tecavüz ettikten sonra çöp öğütücüsüne attı. Polise daha sonra “yıllar boyu bana o kadar çok bağırıp çağırdı ve hakaret etti ki bence bu yaptığım çok doğruydu” demiştir. Bunların ardından annesinin en iyi arkadaşına telefon ederek onu akşam yemeğine davet etti. Kadıncağız geldiğinde, onun kafasını bir tuğlayla ezdi ve cesedi üzerinde alışıldık eylemlerini tekrarladı.
    Paskalya yortusunun o Pazar sabahında, Kemper bir arabaya atladı ve doğuya doğru yola çıktı. Colorado’ya gelince, Santa Cruz polis teşkilatındaki arkadaşlarına telefon edip itirafta bulundu. 8 cinayetten hüküm giyen Kemper’a kendisine hangi cezanın verilmesinin uygun olacağı soruldu. Kulağa makul gelen cevabı,”İşkence ile ölüm” olmuştu. Onun yerine, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

    Hakkında Kitap:
    The Co-Ed Killer, 1976, Margaret Chaney

    EDWARD GEIN (ED GEİN)

    08/27/1906-07/26/1984

    “Bana doğru gelen güzel bir kız görünce iki şey düşünürüm.
    Bir yanım onunla çıkmak ona gerçekten iyi hoş davranmak gerektiği gibi davranmak ister.
    Öteki yanım mızrağın ucuna geçirilmiş kafasının nasıl görüneceğini.”

    Bir seri katil, belirli bir süre içinde en az 3 kişiyi öldüren biri olarak tanımlanıyorsa, bu durumda -- tanıma tam bağlı kalacak olursak – Edward Gein bir seri katil değildir; çünkü görünüşe göre yalnızca iki kadını öldürmüştür. Ancak işlediği suçlar o kadar sıra dışı ve tüyler ürperticiydi ki Amerika’yı neredeyse kırk yıldır etkisi altında tutmuştur.

    Gein, sürekli olarak kendi cinsiyetinin günah dolu doğasını anlatıp duran, aşırı mutaassıp, hükmedici bir anne tarafından yetiştirilmişti. 1945’te öldüğü zamanı Ed tüm hayatını korkunç bir baskıyla yönlendiren bu kadının hala duygusal olarak esiri olan 39 yaşında bir bekardı. Annesinin odasının pencerelerine tahtalar çakan Gein, orayı sanki mabetmiş gibi muhafız etti. Ancak evin geri kalan bölümler kısa zamanda çılgın bir adamın sapkınlıklarla dolu mezbahasına dönüştü.

    Gein, komşular için birkaç ufak iş yaparak geçimini sağlamadığı zamanlardaki yalnız saatlerini dergilerdeki cinsiyet değiştirme ameliyatları, güney denizlerindeki kafa avcıları ve Nazi zulmünü anlatan yazıları okuy... geçiriyordu. Onun kendi canavarlığı annesinin ölümünden birkaç yıl sonra başladı. Ümitsiz yalnızlığının ve ilerleyen psikozunun onu itmesiyle etrafındaki mezarlıklara giderek, oradan arta yaşlı kadınların cesetlerini çıkarıp uzaktaki çiftlik evine başladı. 1954’te Mary Hogan adında yerel bir bar sahibini vurup kadının 90 kiloluk vücudunu eve taşıy... ölü sevicilik faaliyetlerini cinayetle tamamladı. 3 yıl sonra, 1957 yılı av mevsiminin başladığı ilk gün köydeki nalbur dükkanının sahibi olan 58 yaşındaki bir kadını öldürdü.

    Şüpheler hemen son birkaç gündür dükkanın çevresinde dolanan Gein’in üzerinde yoğunlaştı. Mutfağına girdikleri zaman, polisler kurbanın başı kesilmiş, içi boşaltılmış bedenini aynı bir av hayvanı gibi çatı kirişine baş aşağı asılmış şekilde buldular. Evin içine giren dedektifler kelimelerle anlatılamayacak korkunçlukta eşyalar buldular. İnsan derisi ile kaplanmış sandalyeler, kafataslarından yapılmış çorba kaseleri, kadın cinsel organlarıyla dolu bir ayakkabı kutusu, içi gazete kağıtlarıyla doldurulmuş ve duvara av hayvanlarının başları gibi asılmış insan yüzleri ve bir kadının vücudunun üst kısmından yapılmış, göğüsleri olan bir yelek. Gein daha sonra bu yeleği ve insan derisinden yapılmış giysileri giyerek kendini annesi yerine koyduğunu itiraf etmiştir.

    Bu tüyler ürpertici keşif Eisenhower dönemi Amerika’sında şok dalgaları yarattı. Wisconsin de Gein hemen yerel kültürün bir parçası haline geldi. Tutuklanmasından birkaç hafta sonra “Gein fıkraları” diye adlandırılan ölümle ilgili şakalar eyalet çapında moda oldu. Aralık 1957 de hem Life hem de Time dergileri onun “dehşet evi” hakkında makaleler yayınlayınca tüm ülke Gein hakkında her şeyi öğrenmiş oldu.

    Bir akıl hastanesinde 10 yıl yatmasının ardından Gein in duruşmaya çıkabileceğine karar verildi. Suçlu bulundu, ancak akli yetersizliğine kanaat getirildiğinden hayatının geri kalanını geçirmek üzere tekrar akıl hastanesine yatırıldı ve 1984’te kanserden öldü.

    Evinde bulunan insan parçalarını mezarlıktan çaldığını söylemiştir ve açılan mezarlarda gerçekten de Ed Gein'in evinde bulunan parçaların eksik olduğu fark edilmiştir, abisi Henry Gein'i de öldürdüğü iddia edilir. Teoriye göre annesiyle olan sağlıksız ilişkisi yüzünden endişe duyan Henry, Ed'e annesini kötülemiştir. Annesinin kötülenmesini kabul edemeyen Ed, çiftliklerinin yakınındaki bir yangını söndürmeye çalışırken abisini başına sert bir şeyle vurarak öldürmüştür. Ed'in iddiasına göre yangını söndürmeye çalışırken ayrılmışlar, ama sonra abisinden haber alamamıştır. Abisini aramaya gelen polislerle dolaşırken Ed, doğrudan abisinin olduğu yere gitmiştir. Abisi yanmamıştır, hatta yangından bir kaç metre uzakta, kafasında çürüklerle yatmaktadır. Ama bu elbette kanıtlanamamıştır.
    Annesi hakkında bilinenler zaten alkolik ve zayıf olan kocasını ve çocuklarını kolayca etki altına alan, din saplantısı olan bir kadın olduğudur, ailesini finansal olarak destekleyen kadın, onları şehrin günah dolu yaşamından uzaklaştırmak amacıyla bir çiftlik evi almış ve burada çocuklarını diğer insanlardan uzak tutarak büyütmüştür

    Ed hapisteyken evi yakılmıştır, arabası açık artırmada 780 dolara satılmış ve fuarlarda halka ücret karşılığı gösterilmiştir.
    Kurbanlarının derilerini üzerine giyip ay ışığında dans ettiğinden söz edilir.
    Ed Gein için açılmış bir çok Fun Club bulunmaktadır.
    Kadınların kendisine ateşli aşk mektupları yazması, sosyolojik araştırmalara neden olmuştur.

    HAKKINDA KİTAP:
    Deviant, 1989, Herald Schechter
    HAKKINDA FİLM:
    Ed Gein’in insanın midesini kaldıran suçları, geçtiğimiz 30 yılda çevrilen en korkunç 3 film için esin kaynağı olmuştur. “Sapık”, “The Texas Chainsaw Massacre” ve “Kuzuların Sessizliği”.

    Sapık’ın yazarı Robert Bloch, kitabının Gein’in suçlarının romanlaştırılmasından ibaret olmadığında ısrar etmişse de, ölümsüz karakteri Norman Bates açıkça Gein’den esinlenilerek yaratılmıştır (Aslına bakılırsa Bloch’un romanında Norman’ın kendisi, işlediği suçlarla Gein’in işledikleri arasında paralellik işaret eder).

    The Texas Chainsaw Massacre’ın yönetmeni Tobe Hooper orta batıda yaşayan akrabalarından Gein hakkında hikayeler dinlemiş ve bunlardan etkilenerek büyümüştür. Ancak yarattığı kanın gövdeyi götürdüğü sinema klasiğinde, Gein’den esinlenilen karakter nazik tavırlı, çift karakterli bir kişi değil, Deri Surat adında kurutulmuş insan derisinden yapılmış bir maske takan hayvani bir yaratıktır.

    Thomas Haris, kurbanlarının derilerinden bir elbise dikmeye çalışan bir transseksüel olan hayali seri katili Jame Gumb’ı (namı diğer “Bufalo Bill”) yaratmadan önce FBI’ın Gein hakkında

  4. #4
    Sacit - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    16.12.2004
    Nereden
    Trabzon
    Yaş
    38
    Mesajlar
    10,068

    Standart

    EDMUND KEMPER

    bu adam ne manyak biri yaa ama ona sorsan görevimi yaptım der

    Bana ünlü 'Baba' filmini hatırlattı ama filmde oynayan kahramanlar bile adam öldürdüklerin de 'biz cani değiliz' derlerdi. o da başka bi komedi yaa

    gerçekten de ürkütücü bir o kadarda ustaca işlenmiş cinayetler
    Konu Sacit tarafından (18.08.2007 Saat 21:29 ) değiştirilmiştir.

  5. #5
    Forumdan Uzaklaştırılmıştır
    Üyelik tarihi
    27.11.2006
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2,744

    Standart

    Benim bildiğim Albert Fish var yakalarsa fena yapar

  6. #6
    Yasin N. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    12.03.2007
    Nereden
    Samsun
    Yaş
    44
    Mesajlar
    973

    Standart

    Kasımpaşa Canavarı


    Türkiye'nin ilk seri katili: Kasımpaşa canavarı

    1976 yılında İstanbul'da pek çok cinayet işlenmiş, özellikle evinde 20 bıçak darbesiyle öldürülen liseli Handan Otak günlerce konuşulmuştu. Ancak bu cinayetlerin hiçbiri Kasımpaşa'da işlenen "seri cinayetler" kadar dehşet yaratmadı. İnşaat işçisi Ali Bakırca 4 Eylül 1976 gecesi kafası bir demirle parçalanarak öldürülmüştü. Katil cesedin yüzüne tenekeyle kireç dökmüştü. Ancak bu sıradan bir cinayet olarak kabul edildi ve kimsenin dikkatini çekmedi. 20 Eylül günü yine Kasımpaşa'da bir karpuz sergisinde uyumakta olan Osman Periz kafası bir demirle parçalanarak öldürüldü. İkinci kurbanın kafası parçalandıktan sonra katil tarafından bir battaniyeye sarılmıştı. Üst üste gelen iki cinayeti gazeteler "Kasımpaşa'da bir cani dehşet saçıyor" diye duyurdu. Artık bütün İstanbul "Kasımpaşa Canavarı"ndan söz ediyordu. Katil ikinci cinayetten dokuz gün sonra, güzel bir sonbahar gecesi yeniden ortaya çıktı. Bir inşaatın gece bekçisi olan Hasan Kaya'nın kafası yine bir demir çubukla parçalandı. Cinayet artık gazetelerin manşetlerine tırmanmıştı. Ama küçük bir ipucu bile yoktu...

    DÖRDÜNCÜ CESET DENİZDEYDİ
    10 Ekim günü öğleye doğru kum iskelesinde, denizdebir ceset bulunması paniği daha da artırdı. Dördüncü kurban bir aydan beri kayıp olan 20 yaşındaki Veli Özel'di. Kuştepe'de oturan Veli Özel Dolapdere'de bir düğme atölyesinde işçi olarak çalışıyordu. 7 Eylül sabahı evinde çıkmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştı. Cesedi tanınmaz haldeydi, ayrıca boynunda çiviyle açıldığı tahmin edilen iki delik vardı. Birinci Kısım'ın 35 dedektifi de bu işle uğraşıyordu, ancak hiçbir ipucu elde edilemedi. Kasımpaşa Canavar son kez sisli bir gecede, 4 Kasım günü ortaya çıktı. Sabaha karşı saat üçte Piyalepaşa'da lastiğini değiştirmekle uğraşan taksi şoförü Zekeriya Galipçi arkasını dönünce elindeki demir çubuğu havaya kaldırmış bir adamla karşı karşıya kaldı. Saldırganın ilk darbesini atlatan şoför "Elimdeki projektörü gözlerine tuttum. Mavi gözlerinde kelimelerle anlatılamayacak pırıltılar vardı. 'Yapma' diye haykırabildim..." diye anlatıyordu yaşadığını. "Kasımpaşa Canavarı" karanlığa karıştı ve sonrasında onu gören kimse olmadı. Ancak Kasımpaşa Canavarı ününü 80'li yıllara kadar korudu. Türkiye'nin bu meçhul kalan ilk seri katili filmlere, kitaplara ilham verdi
    İmzam yok parmak bassam olurmu ?

  7. #7


    Selman - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    08.02.2006
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    2,015

    Standart

    Bizim de bir seri katilimiz var;

    Ziya Doğan

    Futbolcu katili!

  8. #8

    Recep Çaltepe - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    01.06.2004
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    3,278

    Standart

    Alıntı Selman Gürcü Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Bizim de bir seri katilimiz var;

    Ziya Doğan

    Futbolcu katili!
    Sıra bize mi gelecek yoksa?!

    Ehm... En büyük Ziya Doğan

  9. #9
    kingfisher - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.09.2006
    Mesajlar
    347

    Standart

    Alıntı yalçın61 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Kasımpaşa Canavarı


    Türkiye'nin ilk seri katili: Kasımpaşa canavarı

    1976 yılında İstanbul'da pek çok cinayet işlenmiş, özellikle evinde 20 bıçak darbesiyle öldürülen liseli Handan Otak günlerce konuşulmuştu. Ancak bu cinayetlerin hiçbiri Kasımpaşa'da işlenen "seri cinayetler" kadar dehşet yaratmadı. İnşaat işçisi Ali Bakırca 4 Eylül 1976 gecesi kafası bir demirle parçalanarak öldürülmüştü. Katil cesedin yüzüne tenekeyle kireç dökmüştü. Ancak bu sıradan bir cinayet olarak kabul edildi ve kimsenin dikkatini çekmedi. 20 Eylül günü yine Kasımpaşa'da bir karpuz sergisinde uyumakta olan Osman Periz kafası bir demirle parçalanarak öldürüldü. İkinci kurbanın kafası parçalandıktan sonra katil tarafından bir battaniyeye sarılmıştı. Üst üste gelen iki cinayeti gazeteler "Kasımpaşa'da bir cani dehşet saçıyor" diye duyurdu. Artık bütün İstanbul "Kasımpaşa Canavarı"ndan söz ediyordu. Katil ikinci cinayetten dokuz gün sonra, güzel bir sonbahar gecesi yeniden ortaya çıktı. Bir inşaatın gece bekçisi olan Hasan Kaya'nın kafası yine bir demir çubukla parçalandı. Cinayet artık gazetelerin manşetlerine tırmanmıştı. Ama küçük bir ipucu bile yoktu...

    DÖRDÜNCÜ CESET DENİZDEYDİ
    10 Ekim günü öğleye doğru kum iskelesinde, denizdebir ceset bulunması paniği daha da artırdı. Dördüncü kurban bir aydan beri kayıp olan 20 yaşındaki Veli Özel'di. Kuştepe'de oturan Veli Özel Dolapdere'de bir düğme atölyesinde işçi olarak çalışıyordu. 7 Eylül sabahı evinde çıkmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştı. Cesedi tanınmaz haldeydi, ayrıca boynunda çiviyle açıldığı tahmin edilen iki delik vardı. Birinci Kısım'ın 35 dedektifi de bu işle uğraşıyordu, ancak hiçbir ipucu elde edilemedi. Kasımpaşa Canavar son kez sisli bir gecede, 4 Kasım günü ortaya çıktı. Sabaha karşı saat üçte Piyalepaşa'da lastiğini değiştirmekle uğraşan taksi şoförü Zekeriya Galipçi arkasını dönünce elindeki demir çubuğu havaya kaldırmış bir adamla karşı karşıya kaldı. Saldırganın ilk darbesini atlatan şoför "Elimdeki projektörü gözlerine tuttum. Mavi gözlerinde kelimelerle anlatılamayacak pırıltılar vardı. 'Yapma' diye haykırabildim..." diye anlatıyordu yaşadığını. "Kasımpaşa Canavarı" karanlığa karıştı ve sonrasında onu gören kimse olmadı. Ancak Kasımpaşa Canavarı ününü 80'li yıllara kadar korudu. Türkiye'nin bu meçhul kalan ilk seri katili filmlere, kitaplara ilham verdi

    abi onu unutmuşum ya

  10. #10
    Forumdan Uzaklaştırılmıştır
    Üyelik tarihi
    27.11.2006
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2,744

    Standart

    Ya Mustafa sen konular açıyorsun kardeşim Nerden geliy aklına

  11. #11
    Forumdan Uzaklaştırılmıştır poetricus - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    05.09.2004
    Nereden
    Trabzon
    Mesajlar
    10,894

    Standart

    Bu arada kısa bir süre önce yakalan Rus seri katili tanıyan var mı?
    Satranç tahtasındaki her kare için bir adam öldürüyordu ve 64 kareyi tamamlamaya sadece iki cinayet kalmıştı.

  12. #12
    Cabri61 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    02.01.2005
    Nereden
    Artvin
    Mesajlar
    2,088

    Standart

    bir de bizim ziya doğan var
    yıldız katili!

  13. #13
    kingfisher - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.09.2006
    Mesajlar
    347

    Standart

    rus katili tanımıyom ama duydum ayrıca üzüldüm de amacına ulaşamadı

  14. #14
    kingfisher - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.09.2006
    Mesajlar
    347

    Standart

    Seri KatİLere aİt SözLer !!


    F*h*şeleri öldürmek bende saplantı olmuştu. Kendimi durduramıyordum.Uyuşturucu gibiydi.
    Peter Sutcliffe

    Ben sadece sokakları temizliyordum.
    Peter Sutcliffe

    İnsanlar kurtçuklara benzer. Küçük, kör ve değersiz.
    David Smith

    Bana göre bir ceset, canlı bir bedenin taşıyamayacağı bir güzellik ve saygınlık taşır.
    John Christie

    Ölümlere sebep olan rüyalar üretiyordum, benim suçum buydu.
    Dennis Nilsen

    İnsanların dikkatini çekecek ve dünyayı ayağa kaldıracak bir suç işlemek istiyordum.
    Susan Atkins

    Ben kimseyi öldürmedim, kimseyi öldürtmedim, bıçaklarıyla üzerinize gelen çocuklar, onlar sizin çocuklarınız, onlara ben öğretmedim. Siz öğrettiniz.
    Charles Manson

    Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz.Bana aşağıdan bakarsanız tanrıyı görürsünüz.Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz.
    Charles Manson

    Bana kadın düşmanı olarak hitap etmeniz beni derinden yaralıyor.Değilim, ben bir canavarım. Ben Samr17;in oğluyum. Ben küçük yaramaz bir çocuğum.
    David Berkowitz

    Onları incitmek istemedim. Onları sadece öldürmek istedim.
    David Berkowitz

    Ben hasta bir insanım bunu biliyorum. Normal biri benim yaptıklarımı nasıl yapabilir? Sanki içimde başka biri var gibiydi.
    Albert de Salvo

    F*h*şeleri öldürmek istemedim, f*h*şeleri severim.
    Albert de Salvo

    Belki bir parça tuhafım.
    George Joseph Smith

    Bir palyaço bile katil olabilir.
    John Wayne Gacy

    Disneylandr17;da görüşürüz.
    John Wayne Gacy

    Her insanın kendi zevkleri vardır. Benimki de cesetler.
    Henry Blot

    20 kişiyi öldürdüm. Kanı severim.
    Richard Ramirez

    Zamanımı gerçekten boşa harcadım.
    Jeffrey Dahmer

    Acele et. Sen etrafta ahmakça dolaşırken, ben bir düzine adamı asardım.
    Carl Panzram Son sözleri (cellâdına)

    Yaşayan bedenindeki soluğu hissediyorsun. Onların gözlerine bakıyorsun. Yaşam ya da ölümlerine karar veriyorsun. Bu pozisyondaki varlık tanrıdır.
    Ted Bundy

    Yaşama ve ölüme hükmetmek istiyorum.
    Ted Bundy

    Bir insanın ölüm ve yaşamına karar verebilme gücünden daha büyük ne olabilir ki?"
    Ted Bundy

    Ben şimdiye kadar karşılaştığınız en soğukkanlı p*ç*m.
    Ted Bundy

    Bazen kendimi vampir gibi hissediyorum.
    Ted Bundy

    Biz seri katiller sizin oğlunuzuz ve sizin kocanızız biz her yerdeyiz. Ve gelecekte daha çok çocuğunuz ölmüş olacak.
    Ted Bundy

    Sokakta yürüyen güzel bir kız gördüğünde ne düşünürsün?Bir tarafım onunla flört etmeyi, onunla iyi vakit geçirmeyi,diğer tarafım ise kazığa geçirilmiş kafasının nasıl duracağını düşünür.
    Edmund Kemper

  15. #15
    Özkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10.03.2007
    Nereden
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    2,454

    Standart

    Serî kâtîl listelerinin olmazsa olmazı olan Karındeşen Jack (Jack the Ripper) atlanmış. Ayrıca bir de bizim televizyondan emir alıp kurbanlarının kafasına çivi çakan bir manyağımız vardı ama o bildiğim kadarı ile bu işi cinsel tatmin için yapmadığından serî kâtîl sayılmıyor.

    Ted Bundy en ilginç serî kâtîllerden birisidir çünkü kötü çocukluk geçiren fakir serî kâtîl profiline uymaz. Ayrıca çocukluğunda piromani (birşeyleri yakmaktan alınan haz), enürez (altına kaçırma) ve hayvanlara işkence üçlüsü yoktur. Zengin bir âilenin hukuk öğrencisi evlâdı iken serî kâtîl olmuştur.

    Charles Manson ise gerçek bir serî kâtîl değildir, çünkü kimseyi öldürmemiştir. Kurduğu sapkın tarîkâtin mü'rîdleri onun adına cinâyet işlerlerdi.
    Stand-upçı başkan istemiyoruz!

  16. #16

    Üyelik tarihi
    08.06.2004
    Nereden
    Samsun
    Mesajlar
    2,690

    Standart

    Bismillahirrahmanirrahim bu nası bi konu böyleee
    benim favorim ''sniper'' cılar

    sessiz ve tek hamlede , vaaay bee
    Vasiyet ; Bordo Mavi mezar taşı
    ''NUFUS CÜZDANINDA TRABZON YAZIPTA İSTANBUL TAKIMLARINA GÖNÜL VERENLERLE GÖNÜL BAĞIMIZ OLMADIĞI GİBİ AYNI ORTAMDA OLMAKTA RAHATSIZLIK VERİR ''

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •