Toplam 11 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 11 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Türk Tarihine Damgasýný Vuranlar

  1. #1
    Adem Erdoðan - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09.03.2005
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    39
    Mesajlar
    18,017

    Standart Türk Tarihine Damgasýný Vuranlar

    Bu topiði açmamýn sebebi geçmiþte yaþamýþ ilim ve bilim adamlarýmýzýn, mimarlarýmýzýn, filozoflarýmýzýn, vs.. biyografilerini ve eserlerini paylaþmak.Bilinmeyen yönlerini ele almaktýr.

    MÝMAR SÝNAN (1490-1588)

    Kayseri’nin Aðýrnas köyünde doðdu. Yavuz Sultan Selim zamanýnda devþirme olarak Ýstanbul’a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduðu için seçilenler arasýndaydý. Sinan, At Meydaný’ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarlýða özendi, vatanýn baðlarýnda ve bahçelerinde su yollarý yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustalarý mahiyetinde han, çeþme ve türbe inþaatýnda çalýþtý. 1514’te Çaldýran, 1517’de Mýsýr seferlerine katýldý. Kanunî Sultan Süleyman zamanýnda yeniçeri oldu ve 1521’de Belgrad, 1522’de Rodos seferinde bulunarak atlý sekban oldu. 1526’da katýldýðý Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sýrasý ile acemi oðlanlar yayabaþýlýðý, kapý yayabaþýlýðý ve zenberekçibaþýlýða yükseldi.

    1532’de Alman, 1534’de Tebriz ve Baðdat seferlerinden dönüþte “Haseki” rütbesi aldý. Baðdat seferinde Van Kalesi Muhasarasýnda, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleþtirdi.

    Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katýlan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buðdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduðu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ýn takdirini kazandý. Ayný sene baþmimarlýða yükseldi.

    Mimar Sinan, katýldýðý seferlerde Suriye, Mýsýr, Irak, Ýran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yý görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. Ýstanbul’da devrin en meþhur mimarlarý ile Bayezid Camii’nin ustasý Mimar Hayreddin ile tanýþtý.



    Bazý Eserleri
    Sinan’ýn mimarbaþýlýða getirilmeden evvel yaptýðý üç eser dikkat çekicidir. Bunlar Halep’de Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Paþa Külliyesi ve Ýstanbul’da Hürrem Sultan için yapýlan Haseki Külliyesi’dir.

    Mimarbaþý olduktan sonra verdiði üç büyük eser, O’nun sanatýnýn geliþmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunlarýn ilki, Þehzadebaþý Camii ve Külliyesidir. Külliyede ayrýca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrýlmýþ medrese bulunmaktadýr.

    Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ýn Ýstanbul’daki en muhteþem eseridir. Yirmiyedi metre çapýndaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanýn üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir þekilde oturtulmuþtur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüþü ile Süleymaniye Camii, olgunlaþmýþ bir mimariyi temsil etmektedir.Sekiz ayrý binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih’ten sonra þehrin ikinci üniversitesi olmuþtur.

    Mimar Sinan’ýn en güzel eseri, seksen yaþýnda yaptýðý Edirne Selimiye Camii’dir. Selimiye’nin kubbesi, Ayasofya kubbesinden daha yüksek ve derindir. 31,50 metre çapýndaki kubbe, sekizgen þeklindeki gövde üzerine oturmuþtur. Üç þerefeli ince minarelerine üç kiþi ayný anda birbirini görmeden çýkabilmektedir.Sinan bu camiin ustalýk eseri olduðunu ve bütün sanatýný Selimiye’de gösterdiðini belirtmektedir.

    Mimar Sinan, gördüðü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiþ, fakat hiçbirini aynen taklid etmeyip, sanatýný devamlý geliþtirmiþ ve yenilemiþtir. Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve diðer kýsýmlar taþýdýklarý yüke mukavemet edebilecek miktardan daha kalýn deðildir. Kullandýðý bütün mimari unsurlarda bu hesap dikkati çeker.

    Mimar Sinan ayný zamanda bir þehircilik uzmanýdýr. Yapacaðý eserin, önce çevresini tanzim ederdi. Yer seçiminde de büyük baþarý göstermiþ ve eserlerini, çevresine en uygun tarzda yerleþtirmiþtir.

    Bilinen eserleri: 84 camii, 53 mescid, 57 medrese, 7 darülkurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüþþifa, 5 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere 364 adettir.

    Depreme Dayanýklý
    Mimarýn çok sayýdaki eserini inceleyenler, Sinan’ýn depreme karþý bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldýðýný söylemekteler.Bu tedbirlerden biri, temelde kullanýlan taban harcýdýr.Sadece Sinan’ýn eserlerinde gördüðümüz bu harç sayesinde, deprem dalgalarý emilir, etkisiz hale gelir. Yine yapýlarýn yer seçimi de ilginç. Zeminin saðlamlaþmasý için kazýklarla topraðý sýkýþtýrmýþ dayanak duvarlarý inþa ettirmiþ.Mesela Süleymaniye’nin temelini 6 yýl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasýný saðlamak içindir.

    Mimar Sinan, yapýlarýnda ayrýca drenaj adý verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuþtur.Drenaj sistemiyle yapýnýn temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanýklý kalmasý öngörülmüþtür. Ayrýca yapýnýn içindeki rutubet ve nemi dýþarý atarak soðuk ve sýcak hava dengelerini saðlayan hava kanallarý kullanmýþ. Bunlarýn dýþýnda yazýn suyun ve topraðýn ýsýnmasýndan dolayý oluþan buharýn, yapýnýn temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanallarý kullanmýþtýr. Buhar tahliye ve rutubet kanallarý drenaj kanallarýna baðlý olarak uygulamaya konulmuþtur.

    Ýþte Sinan’ýn eserlerini inceleyen ve birçoðunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpýnar’ýn söyledikleri:

    “Karþýlaþtýðým bir özellikten dolayý gözlerime inanamadým. Sinan’ýn eserlerinde en ufak bir çýktý ve desen dahi tesadüf deðil. Renklere bile bir fonksiyon yüklenmiþ. Çünkü yapýyý herþeyi ile bir bütün olarak ele almýþ. Bütün ölçülerini ebced hesabýna göre yapmýþ ve bir ana temayý temel almýþ. Ölçülerini asal sayýya göre yapmýþ ve onun katlarýný baz almýþ. Ýlmini din ile bütünleþtirip mükemmel eserler ortaya koymuþ. Örneðin SinanKur’an-ý Kerim’de geçen “Biz daðlarý yeryüzüne çivi gibi gömdük...” ayetinden etkilenerek yapýlarýnýn yer altýndaki kýsmýný ona göre inþa etmiþ. Yapýlarý hislerine göre deðil, matematiksel olarak oluþturmuþ. Bugünün teknolojisi bile Sinan’ýn yapmýþ olduðu bazý uygulamalarý çözemiyor. Küresel ve piramidal uygulamalarýnýn bir baþka benzeri daha yok. Ama bunlarýn hepsi estetik saðladýðý gibi yapýnýn saðlamlýðýný da pekiþtirmiþtir.

    MÝMAR SÝNAN TÜRBESÝ

    Süleymaniye Camii 'nin eski aðalar kapýsýnýn karþý köþesinde, yol ayrýmýnda üçgen bir alandadýr. Önde som mermerden yapýlmýþ bir sebil görülmektedir. Sebilin arkasýndaki ufak mezerlýkta 6 sütunlu, üstü örtülü ve etrafý açýk türbede Mimar Sinan'ýn mezarý bulunmaktadýr. Türbesini ölümünden az önce kendisi yapmýþtýr. 1933 yýlýnda Mimar Vasfi Egeli tarafýndan restore edilmiþtir. Sandukanýn uçlarý ile üzerindeki burma kavuk, mermerdendir. Sokaða bakan demir parmaklýklý bir pencereden türbe görünür.


    Kaynaklar:
    1- Alimler ve Sanatkârlar, Ahmed Refik, Kültür Bak. Yay., 1980; 2- Rehber Ans. C. 12, Türkiye Gazetesi Yay.; 3- Aksiyon Derg. 15-21 Ocak 2000 sayýsý Haþim Söylemez’in “Sinan Depremi Çözmüþtü” baþlýklý yazýsý.
    Konu Adem Erdoðan tarafýndan (25.06.2007 Saat 15:53 ) deðiþtirilmiþtir.
    Özkan SÜMER

  2. #2
    Trabzonspor Kongre Üyesi
    Tunga - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    29.11.2004
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    50
    Mesajlar
    10,721

    Standart

    Baþlýk yeniden hayata dönmüþtür
    Trabzonsporlu olmak...
    Zor ama güzel be kardeþim!

  3. #3
    Trabzonspor Kongre Üyesi
    antagonist - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    26.03.2005
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    37
    Mesajlar
    2,640

    Standart

    @fromTheRApBZONe

    Bence bu baþlýkta daha özel þeyler paylaþýlmalý.Kiþilerin sýrf biyografileri deðil de bilinmeyen yönleri ele alýnsa daha güzel olur kanaatindeyim.

  4. #4
    Adem Erdoðan - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09.03.2005
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    39
    Mesajlar
    18,017

    Standart Mimar Sinan ýn vefatý

    Ýstanbul devamlý bir su problemi içerisindedir. Bu problemin çaresi
    asýrlar
    önce Kanuni zamanýnda, Mimar Sinan'ýn günlerinde konuþulmuþ ve en büyük
    çare
    Sinan'la bulunmuþtur. Ýstanbul'un o günkü nüfusu çoðalýnca Kanuni Sultan
    Süleyman, Sinan'ý çaðýrýr, der ki:
    "Mimarbaþý, halkýmýz su ihtiyacý içinde. Bir at yükü suya çok miktar akçe
    ödüyorlar. Acaba halkýmýzýn bu su ihtiyacýný karþýlamak için birþeyler
    düþünmez misiniz?"

    Mimarbaþý der ki:

    "Sultaným siz müsaade buyurun, ben Ýstanbul'un çevresini bir dolaþayým,
    dýþarýda mevcut sulan Ýstanbul'a getirmenin mümkün olup olmadýðýný bir
    inceleyeyim ve ondan sonra size bir cevap veririm."

    Ve Sinan Aða atýna biner, yanýna yardýmcýlarýný da alýr, Çekmece'den
    baþlayarak kýyýlan dolaþýr, Beþiktaþ'a kadar istanbul'un kýyýlarýnda,
    dereleri, akan sulan tespit eder. Bu sularýn önü örüldüðü, baraj yapýldýðý

    takdirde nereye kadar yükselir, nereden nereye kemer yapýlarak Ýstanbul'a
    getirilebilir, bunun günlerce hesabýný yapar ve Kanuni'nin huzuruna çýkar.
    Sultan sorar:

    "Mimarbaþý, Ýstanbul'a su getirmek mümkün müdür?" Mimarbaþýnýn cevabý:

    "Beli sultaným, mümkündür. Ancak çok aðýr bir þartý var."

    "Nedir o mimarbaþý?"

    "Sultaným, altýn dolu keseleri uç uca dizmek þartýyla ancak Ýstanbul'a su
    gelebilir."

    Kanuni'nin cevabý þu olur:

    "Mimarbaþý sen Ýstanbul'a su getirmenin mümkün olup olmadýðýný söyle. Eðer
    mümkünse ben keseleri uç uca deðil, yan yana dizmeye razýyým."

    Bunun üzerine Mimar Sinan kollarý sývar ve Ýstanbul'un dýþýndaki sulan
    Kaðýthane civarýnda belli yerlerde toplar, oradan da dere içlerine büyük
    geçitler yaparak Ýstanbul'a getirir ve þehrin belli meydanlarýnda umumi
    çeþmeler yaparak suyu akýtýr. Bu çeþmelerin tamamý da kýrký bulur. Ve Kýrk

    Çeþme sularý akmaya baþlar.

    O güne gelinceye kadar, musluk gibi bir adet olmadýðý için sular boþa akýp
    gitmektedir. O gün çok pahalýya mal olan suyu artýk bostanlara, yollara
    akýtmak istemiyorlar ve ilk defa Ýstanbul'da lüle dedikleri musluðu
    çeþmelere koyuyorlar.

    Su böylesine pahalýya geldiði ve kýymet kazanmaya baþladýðý için Kanuni
    bir
    ferman çýkanr, der ki: "Ýstanbul meydanlarýndaki umumi çeþmeler halkýn
    malýdýr. Hiç kimse bu çeþmelerden gizlice yeraltýndan evine su
    alamayacaktýr."

    Bu umumi kaidenin bir istisnasýný da koyar Kanuni. O da özel olarak
    Sinan'a
    iletilir. Denir ki: "Sen Ýstanbul'a böylesine güzel bir çalýþma sonunda
    kýrk
    çeþme sularýný getirdin. Sen evine özel olarak bir lüle su alabilirsin."

    Ve Süleymaniye civarýndaki meydan çeþmesinden Sinan'ýn evine özel olarak
    yol
    yapýlýr ve su akýtýlýr. Böylece Mimar Sinan evinde özel suyu olan tek kiþi
    olur.

    Mimar Sinan Þehzadebaþý Camiini, Süleymaniye Camiini ve Edirne'deki
    Selimiye
    Camiini yaptýktan -sonra yaþlanýr. Devir hep öyle geçmemiþtir. Ýtibarýnýn
    yüksekte olduðu devirde, kendisinin kýymetini takdir edenler bir bir bu
    dünyadan göçmüþlerdir. Kanuni vefat etmiþtir, yerine baþka padiþahlar
    geçmiþtir. Ve Sinan 99 yaþýna gelmiþtir. Çevresindeki dostlarý göçtüðü
    için
    de kendisi istanbul'da adeta yapayalnýz kalmýþtýr. Ve yeni bir nesil
    yetiþmiþtir.

    Bir gün Sinan'ýn kapýsýna birisi gelip dayanýr. Kapýyý çalar. Sinan
    bastonuna dayanarak kapýyý açar, "Buyurun" der.

    Gelen meçhul ihsan, "Ben Topkapý Sarayý postacýsýyým. Sizi divana
    çaðýrýyorlar. Herhalde bir soruþturmaya tabi tutulacaksýnýz" der.

    Sinan Aða, bu ihtiyar halinde, dostlarýnýn tümünün göçüp gittiði,
    kendisini
    eserleri inþaat halindeyken görenlerin kalmadýðý bu ihtiyar dünyada,
    "Acaba
    Topkapý Sarayýna niye çaðýrýlýyorum?" diye bastonuna dayana dayana gider.

    Saraya girer, orada bir soruþturma heyeti kurulmuþtur: Kadýlar, ulemalar,
    müftüler, o günün vükelasý. Sinan'a þöyle derler: "Sinan Aða, hakkýnda
    þikayet var. Eve su almak yasak olduðu, hiç kimse evine özel olarak su
    almasýn' diye padiþah fermaný olduðu halde, sizin evinizde özel su
    varmýþ."

    "Evet," der, "Cihan Padiþahý bana öyle özel olarak müsaade etmiþti.
    Ýstanbul'a yaptýðým, su hizmetinden dolayý sadece benim þahsýma su müsaade

    etmiþti de almýþtým."

    "O zaman þu müsaadenizi, fermam görelim de ses çýkarmayalým. Kimseye
    verilmemesine raðmen, sizinki devam etsin."

    Sinan'ýn cevabý þu: "Ben o zaman Cihan Padiþahýndan ferman istemekten
    hicap
    etmiþtim. Fermaným falan yok, ama su benim evimde akýyor."

    Divan müþkül durumda kalýr, konuþmalar olur: "Sinan büyük hizmetler
    etmiþtir, evinde suyu aksýn." Oradan baþkalarý cevap verir: "Bu Âl-i
    Osman'a
    hizmet eden sadece Sinan mý? Sinan gibi daha nice hizmet edenler vardýr.
    Ya
    onlarýn da evine özel su verilsin, ya da Sinan'a da bu ayrýcalýk
    tanýnmasýn."

    Divanda uzun münakaþalar olur, son olarak verilen karar þudur: "Sinan gibi

    diðer hizmet edenlerin de evine su baðlanamayacaðýna göre, Sinan'a verilen
    su kesilmeli, fakat þimdiye kadar kullandýðý su fermansýz kullandýðý için
    bir cezaya mucip olmamalýdýr."

    Ve bu karardan sonra Sinan evine gelir. Üzgün, bezgin, fakat fazla
    müteessir
    deðil. Çünkü Sinan hizmetini Allah için yapmýþtýr. Kendisine bir ayrýcalýk
    tanýnsýn, özel bir mükafat verilsin diye deðil.

    Ve Sinan 100 yaþýna girerken hastalanýr yataða düþer. Vefat sýrasýnda bir
    bezi suya batýrýp da dudaðýna çalmak isterlerken bakarlar ki, evindeki
    musluktan su akmýyor. Ýstanbul'a su getiren Sinan, susuz evde vefat eder.
    Vefat sýrasýnda bu olayý baþýnda konuþanlara verdiði cevap enteresandýr:

    "Biz hizmetimizi dünyada bir bardak suya satacak kadar menfaat düþkünü
    deðiliz. Biz hizmetimizi Allah için yaptýk ve mükafatýný da ahirette
    bekliyoruz. Dünyada evimize su verilmediði için müteessir deðiliz."
    Özkan SÜMER

  5. #5
    Trabzonspor Kongre Üyesi
    antagonist - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    26.03.2005
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    37
    Mesajlar
    2,640

    Standart

    Kanuni'nin,kendisinden yardým isteyen Fransa Kralý Franko'ya cevabý:

    Ben ki sultan-üs selatin ve burhan-ül havakýyn tac bahþ-i hüsrevan-ý ruy-ý zemin, zýllulah-ý fil-arzeyn akdeniz'in ve rumeli'nin ve anadolu'nun ve karaman'ýn ve rum'un ve vilayet- zülkadriye'nin ve diyarbekir'in ve azerbaycan'ýn ve acem'in ve halep'in ve mýsýr'ýn ve mekke ve medine'nin ve kudüs'ün ve külliyen diyar-ý arabýnve yemen'in ve dahi bir çok memleketlerin ki aba-i kiram ve ecdat-ý izamým emerallahü berahinhüm kuvvet-i kahireleryle fethettikleri ve cenab-ý celalet-meabým dahi tig-ý ateþbar ve þemþir-i zafer-nigarým ile fetheylediðim nice diyarýn sultaný ve padiþahý sultan beyazýt han oðlu sultan selim han oðlu sultan süleyman han'ým. Sen ki Fransa Vilayetinin kralý Françesko'sun. dergah-ý selatin penahýma yarar ademin frankipan ile mektup gönderüp ve bazý aðýz haberi dahi ýsmarlayup memleketimiz düþman müsteli olup, el'an hapiste olduðunuzu ilam edüp halasýnýz hususunda bu canipten inayet-ü medet istida eylemiþsiniz. her ne ki demiþ iseniz benim paye-i serir-i alem-masirime arz olunup tamam malum oldu. imdi padiþahlar sýnmak ve haspolmak ayýp deðildir. gönlünüzü hoþ tutup azürde-hatýr olmayasýnýz. öyle olsa bizim aba-ý kiram ve ecdad-ý izamýmýz nevveallahu merakidühüm daima def-i düþman ve feth-i memalik için seferden hali olmayup biz dahi anlarýn tarikatýna salik olup her zaman memleketler ve sa'b ve hasin kaleler fetheyleyüp gece gündüz atýmýz eyerlenmiþ ve kýlýcýmýz kuþanýlmýþtýr. hak sübhanahu teala hayýrlar müyesser eyleyüp meþiyyet ve iradatý neye müteallik olmuþ ise vücuda gele. baki ahval ve ahbar ne ise mezkur adem'nizden istintak olunup malumunuz ola þöyle bilesiniz...


    Özetle:
    Fransa'da isyan çýkmýþ, ihtilal olmuþ, Alman Ýmparatorluðu'na esir düþmüþ Fransýz kralý; kral Francesko, günün süper gücü olan osmanlý padiþahý Kanuni Sultan Süleyman'a mektup göndermiþ; aman dilemiþ "tacýmý, tahtýmý bana iade et, beni hapisten kurtar" demiþ. iþte, bu talebe kanunî sultan süleyman cevap vermiþ: "Ben ki, Sultaný Selahaddin, burhanül havakin, tacý bahþý husravayý ruyi zemin, zillullahý fil arzeyn, Akdeniz'in ve Rumeli'nin vilayeti zülkadriye'nin, diyarbekir'in, azerbaycan'ýn, acem'in ve halep'in, mýsýr'ýn, mekke'nin ve medine'nin, kudüs'ün ve külliyen diyarý arap'ýn ve yemen'in ve daha nice memleketlerin ki, ecdadým fethederek bize miras býraktý. bütün bunlarýn sultaný ve padiþahý osman, orhan, murat, yýldýrým beyazýt, sultan beyazýt han oðlu, sultan selim han oðlu, kanunî sultan süleyman haným. Sen ki, fransa vilayetinin kralý Francesko'sun. Benden yardým istemiþsin. Sana yardým edip, tahtýný sana iade edeceðim."

  6. #6
    Adem Erdoðan - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09.03.2005
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    39
    Mesajlar
    18,017

    Standart

    kardeþ özet kýsmýný üste yazsaydýn keþke.anlamak için beynime kramplar girdi
    Özkan SÜMER

  7. #7
    Trabzonspor Kongre Üyesi
    antagonist - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    26.03.2005
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    37
    Mesajlar
    2,640

    Standart

    Alýntý fromTheRApBZONe Nickli Üyeden Alýntý Mesajý göster
    kardeþ özet kýsmýný üste yazsaydýn keþke.anlamak için beynime kramplar girdi

  8. #8
    OYýlmaz - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    14.09.2006
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    33
    Mesajlar
    2,982

    Standart



    Ýbni Sina - (10.07.1036)

    Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleþmiþti. Ýbni Sinâ, babasý Abdullah, maliyeye ait bir görevle Afþan'dayken orada doðdu. Olaðanüstü bir zekâ sahibi olduðu için daha 10 yaþýndayken Kur‘an-ý Kerim'i ezberledi. 18 yaþýnda çaðýnýn bütün ilimlerini öðrendi. 57 yaþýndayken Hemedan'da öldüðü zaman 150'den fazla eser býraktý. Eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrilmiþ, týp, kimya ve felsefe alanýnda Avrupa’ya ýþýk vermiþtir. Onu Latinler “Avicenna” adýyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarýcýsý olarak görürler.

    Ýbni Sinâ, daha çocukluðunda, çevresini hayrete düþüren bir zekâ ve hafýza örneði göstermiþtir. Küçük yaþta çaðýnýn bütün, ilimlerini öðrenmiþti. Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir, mum ýþýðýnda saatlerce, çoðu zaman sabahlara kadar çalýþýrdý. Pek az uyurdu.

    Buhara Emiri Nuh Ýbni Mansur’u aðýr bir hastalýktan kurtardý ve bu yüzden de Samanoðullarý sarayýnýn kütüphanesinde çalýþma iznini aldý. Bu sayede pek çok eseri elinin altýnda bulduðu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi. Hükümdar öldüðü zaman o, henüz yirmi yaþýndaydý ve Buhârâ'dan ayrýlarak Harzem'e gitti: EI-Bîrûni gibi büyük bir þöhret ve deðerin, onun çalýþkanlýðýna, bilgisine deðer vermesi, kendisini yanýna kabul etmesi, beraber çalýþmasý, hakkýnda kýskançlýða yol açtý. Bu yüzden takibata bile uðradý. Harzem'de barýnamayarak yeniden yollara düþtü. Þehirden þehre dolaþarak nihayet Hemedan'a kadar geldi ve orada kalmaya karar verdi.

    Ýbni Sînâ, çoðu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarýnda eser yazmýþtý. Farsça olan birkaçý dýþýnda bunlarýn hepsi Arapça'dýr. Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak âdetti. Arapça'ya bu bakýmdan deðer verilirdi. Bilhassa týp ilmine dair araþtýrmalarý son derece orijinal ve doðrudur. Bu yüzden doðu ve batý hekimliðine kelimenin tam anlamýyla, 600 yýl, hükmetmiþtir.
    Eserleri Batý dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye þöhrete ulaþan Ýbni Sinâ, yanlýþ olarak bir süre Avrupa'da Ýranlý hekim ve filozof olarak tanýnmýþtýr. Bunun da sebebi, eserlerini Türkçe yazmamýþ olmasýndandýr... Bununla beraber, batýlýlar da kendisini Hâkim-i Týb, yani hekimlerin piri ve hükümdarý olarak kabul etmiþlerdir. 16 yaþýndayken pratik hekimliðe baþlayan Ýbni Sinâ, resmî saray doktorluðu da yapmýþtýr.

    Matematik, astronomi, geometri alanlarýnda geniþ araþtýrmalarý vardýr. Ýbni Sînâ, týp araþtýrmalarý yaparken bazý hastalýklarýn bulaþmasýnda göze görünmeyen birtakým yaratýklarýn etkisi olduðunu, yani mikroplarýn varlýðýný sezmiþ ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sýk sýk bahsetmiþtir. Mikroskobun henüz bilinmediði bir devirde böyle bir yargýya varmak çok ilginçtir.
    Þifa adlý eseri bir felsefe ansiklopedisidir. Diðer eserlerine gelince bunlar arasýnda en tanýnmýþ olanlarýndan: el-Kanun fi’t-Týb isimli kitabý tamamen bir týp ansiklopedisidir. Necât ve Ýþârât adlý kitaplarý ve Aristo’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik Kitâbü’l-Ýnsâf’ý baþta gelen eserlerindendir.Ýbni Sina kimya alanýnda da çalýþtý ve önemli keþiflerde bulundu. Bu hususta Berthelet, kimya ilminin bugünkü hale gelmesinde Ýbni Sina’nýn büyük yardýmý olduðunu söyler.Bu çalýþmalarý ve etkileriyle Ýbni Sina Doðu ve Batý kültürünü geliþtiren büyük bilginlerden biri oldu. Bütün bunlardan baþka Ýbni Sina çok güzel þiirler yazdý. Hatta Türkçe olarak yazmýþ olduðu þiirler de vardýr.

    Ýbni Sina, 1037 tarihinde Hemedan’da mide hastalýðýndan öldü.
    Ýbn-i Sina’nýn asýl büyüklüðü doktorluðundadýr. Þifâ adýndaki 18 ciltlik ansiklopedisi, ismine raðmen týptan çok matematik, fizik, metafizik, teoloji, ekonomi, siyaset ve musiki konularýný içine alýr. Onun týp þaheseri, kýsaca Kanûn diye bilinen el-Kanûn Fi’t-Týb adlý büyük kitabýdýr. Eser, fizyoloji, hýfzýssýhha, tedavi ve farmakoloji bahislerine ayrýlmýþtýr. Konular dikkatle incelendiðinde Ýbn-i Sina’nýn bugünkü týp için bile geçerli olan pek çok ileri görüþleri bulunduðunu; mesela mikroskop olmadýðý halde, hastalýklarýn ‘mikrop’ mefhumuna benzer yaratýklarca meydana getirildiðini sezebildiðini görürüz.
    Ýbn-i Sina’nýn Kanûn adlý eseri XII. yüzyýlda Latince’ye çevrildi ve Batý týp aleminde bir patlama tesiri yaptý. Roma’nýn Galen’i de, Er Razi’de ilimde eriþtikleri tahtlarýndan indirildiler ve çaðýn Fransa’sýnýn en meþhur týp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri’nin temel kitabý Kanûn oldu. Durum XVII. yüzyýlýn ortalarýna kadar böyle devam etti ve Ýbn-i Sina, 700 yýl Avrupa’nýn týp hocasý oldu. Altý yüzyýl önce Paris Týp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabýn en baþýnda Ýbn-i Sina’nýn Kanûn’u yer almýþtýr.
    Bugün hala Paris Üniversitesi’nin týp fakültesi öðrencileri St. Germain Bulvarý yanýndaki büyük konferans salonunda toplandýklarýnda iki kiþinin duvara asýlý büyük boy portresiyle karþýlaþýrlar. Bu iki portre, Ýbn-i Sina ve er-Razi’ye aittir.
    Kazimiþi gzas vorert

  9. #9
    OYýlmaz - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    14.09.2006
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    33
    Mesajlar
    2,982

    Standart

    Gerçi iBni sinanýn Türkmü Arapmý olduðunu tam bilmiyorum ama
    olsun Müslüman olmasý önemli
    Kazimiþi gzas vorert

  10. #10
    Adem Erdoðan - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    09.03.2005
    Nereden
    Ýstanbul
    Yaþ
    39
    Mesajlar
    18,017

    Standart Nasreddin Hoca

    Türk düþünce tarihinin büyük dehasý gerçek bir halk filozofu, yalnýz yaþadýðý 13. yüzyýlýn deðil bütün zamanlarýn en büyük nüktecisi, Türk zekasýný, mizah dehasýnýn en önemli temsilcisi Nasreddin Hoca, hicri 605, miladý 1208 yýlýnda Sivrihisar'ýn Hortu köyünde doðmuþtur. Bir çok doðu ve batý kaynaklarýna göre babasý Hortu köyünün imamý olan Abdullah efendi, annesi Sýdýka Hatun'dur. Hocamýzýn doðduðu Hortu köyü bu gün ''Nasreddin Hoca'' olarak isim deðiþtirmiþtir. Yapýlan incelemelerde Nasreddin Hoca'nýn bu köyde 23 yaþýna kadar yaþadýðý, babasýnýn medresesinde okuduðu, sonra Sivrihisar medresesini bitirdiðini görmekteyiz. Zamanýna göre, Hoca ve ailesi kýþýn Sivrihisar'da oturmakta yazýnda bir yayla özelliði taþýyan gerçekten tabiatýn bütün güzelliklerini koynunda saklayan Hortu Köyünde oturduklarý görülmektedir. Hoca babasýnýn ölümü üzerine bir müddet köyde imamalýk yapmýþ, Sivrihisar'da vaizlik görevini üzerine almýþtýr. 23 yaþýna kadar sürdürdüðü köy imamlýðý ve vaizlik görevini Mehmet efendi adlý halefine devretmiþtir. 1237 yýlýnda Sultan 1. Alaaddin Keykubatin son saltanat devirlerinde Sivrihisar'daki yüksek öðrenimini tamamlayarak, Akþehir'e yerleþmiþtir. O devirde önemli bir kültür merkezi olan Akþehir'de zamanýn ünlü alimleri Seyyid Mahmut Hayrani ve Seyyid Hacý Ýbrahim Sultandan dersler almýþ ve Seyyid Mahmut Hayrani'ye intisap etmiþtir. Akþehir'de uzun süre Müderrislik (Profesör) kadýlýk yapan o devirde Hoce Nasireddin adý ile anýlan, zamanla halkýn dilinde Hoca Nasreddin, Nasreddin Hoca þeklinde söylenen hocamýz 1284 yýlýnda Akþehir'de vefat etmiþtir. Türbesi þehir mezarlýðýnda bulunmaktadýr. Yanlarý açýk olan ev kapýsýnda kocaman bir kilit bulunan hocanýn kabri bu günde pek çok insan tarafýndan ziyaret edilmekte ve dünyada ''Kahkahalar Atýlan'' tek kabir olma özelliðini korumaktadýr. Hoca; Akþehir Gölü'ne çaldýðý umut mayasýyla, Dünyanýn Ortasý'ný Akþehir'e taþýyan eþeðiyle, sert rüzgarlý Tekke Deresi'ne gerdirmek istediði hasýrýyla Akþehir'e aittir. Akþehir ve Akþehirliler ise yüzyýllar boyunca Nasreddin Hoca'nýn býraktýðý tarihi ve manevi mirasa sahip çýkmýþ ve korumuþlardýr. Nasreddin Hoca, Akþehir'in her köþesinde varlýðýný sürdürmeye devam ediyor. Akþehir'de karþýlaþacaðýnýz insanlar, gözlerindeki ýþýltý, yüzlerindeki gülümseme, tatlý bir aksanla süslü konuþmalarýndaki esprileriyle size Nasreddin Hoca'nýn torunlarýyla karþýlaþtýðýnýzý kanýtlayacaktýr. Nasreddin Hoca; sadece ülkemizde deðil bütün dünyada tanýnan ve bilinen, evrensel bir gülmece ustasýdýr. Unesco 1996 yýlýný ''Dünya Nasreddin Hoca yýlý'' olarak ilan etmiþtir. ULUSLARARASI AKÞEHÝR NASREDDÝN HOCA ÞENLÝKLERÝ Ülkemizi ve insanýmýzý gerçek kültürü ile tanýtmak ve Nasreddin Hoca'nýn kiþiliðiyle bütünleþen gülmeceyi evrenselleþtirmek amacýyla 1959 yýlýndan beri her yýl 5 - 10 Temmuz tarihleri arasýnda bir þenlik düzenliyoruz; Akþehir Nasreddin Hoca Þenliði. 1974 yýlýnda uluslararasý boyut kazanan þenlik, mizah aðýrlýðý taþýmakla beraber bilim, kültür ve sanatý temel almaktadýr. Etkinlikler ve özellikle de yarýþmalar, mizahýn farklý alanlarýný içerir. Özellikle mizahýn evrensel dili olan karikatür önemli bir öðe olarak karþýmýza çýkar. Þenlik süresince yerli ve yabancý konuklarla, Nasreddin Hoca'yý hatýrlatan ve deðerlendiren söyleþiler yapýlýr. Ayrýca kimi ulusal, kimi uluslararasý boyutta; karikatür, gülmece, öykü, fotoðraf yarýþmalarý düzenlenir. Halk oyunlarý, konserler, tiyatro gösterileri, maçlar; karikatür, resim ve fotoðraf sergileri ise, kutlamalarýn vazgeçilmez renkleri olarak þenlik boyunca sürer. Kent merkezinde konuklarýn aðýrlanmasý, turistlerin kalabilmesi için oteller, misafirhaneler bulunur. Þenlikler sýrasýnda gerek çevre il ve ilçelerden, gerekse Türkiye'nin baþka yörelerinden, hatta yurtdýþýndan binlerce kiþi Akþehir'e gelir. Nasreddin Hoca'nýn hikayelerindeki öðütler: Nasreddin Hoca'nýn deðeri, yaþadýðý olaylarla deðil, gerek kendisinin, gerek halkýn onun aðzýndan söylediði gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öðelerinin inceliðiyle ölçülür. Onun olduðu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açýklanýþýndan anlaþýldýðýna göre o, belli bir dönemin deðil Anadolu halkýnýn yaþama biçimini, güldürü öðesini, alay ve eðlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiþtir. Onunla ilgili gülmeceleri oluþturan öðelerin odaðý sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düþürme, kendi kendiyle çeliþkiye sürükleme, Þeriat'ýn katýlýklarý karþýsýnda çok ince ve iðneli bir söyleyiþle yumuþaklýðý yeðlemedir. O, bunlarý söylerken bilgin, bilgisiz, açýkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, þaþkýn, kurnaz, korkak, atýlgan gibi çeliþik niteliklere bürünür. Özellikle karþýsýndakinin durumuyla çeliþki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öðesidir. Bu öðeler Anadolu insanýnýn, belli olaylar karþýsýndaki tutumunu yansýtan, düþünce ürünlerini oluþturur. Nasreddin Hoca, halkýn duygularýný yansýtan, bir gülmece odaðý olarak ortaya çýkarýlýr. Söyletilen kiþi, söyletenin aðýzýný kullanýr, böylece halk Nasreddin Hoca'nýn diliyle kendi sesini duyurur. Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlýk olarak deðil, yaþanmýþ, yaþanan bir olayla, bir olguyla baðlantýlý bir biçimde ortaya çýkar. Olay karþýsýnda duyulan tepkiyi ya da onayý gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanýk olduðu olaylar, genellikle, halk arasýnda geçer. Hoca soylularýn, yüksek saray çevresinde bulunanlarýn aralarýna ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgeliþi onun tanýþtýðý söylenen Selçuklu sultanlarýyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili ''hamam, Timur ve peþtamal'' gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaþadýðý için, sonradan üretilmiþtir. Halk beðenisi Hoca'yý Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karþýsýna hamamda çýkarak, ''kýzým sana söylüyorum, gelinim sen iþit'' türünden bir yergi yaratmýþtýr. Burada yerilen, dolaylý olarak, kendini toplumun, halkýn üstünde gören saray insanlarýdýr. Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kiþiliðinde, halkýn duygularýný yansýtan baþka bir özellik de eþeðin yeridir. Hoca eþeðinden ayrý düþünülemez, onun taþýtý, bineði olan eþek gerçekte bir yergi ve alay öðesidir. Anadolu insanýnýn yarattýðý gülmece ürünlerinde atýn yeri yoktur denilebilir. Eþek, acýya, sýkýntýya, dayaða, açlýða katlanýþýn en yaygýn simgesidir. Soylularýn, saraylarýn çevresinde üretilmiþ gülmecelerde eþek bulunmaz, oysa at geniþ bir yer tutar. Bu konuda, baþka bir çeliþki sergilenir, güldürücü öðe yan yana getirilir. Bunu örneði de kendisinden eþeði isteyen köylüye, ''eþek evde yok'' deyince ahýrda onun anýrmasýný duyan köylünün ''iþte eþek ahýrda'' diye diretmesi karþýsýnda, Hocanýn ''eþeðin sözüne mi inanacaksýn benimkine mi'' demesidir. Onun gülmecelerinde, kaba sofularýn ''ahret'' le ilgili inançlarý da önemli bir yer tutar. ''Fincancý Katýrlarý'',''Ben Saðlýðýmda Hep Buradan Geçerdim'' baþlýklý gülmeceler katý bir inanç karþýsýndaki duyguyu açýða vurur. Toplumda neye önem verildiðini anlatan ''Ye Kürküm Ye'' gülmecesi, Hoca'nýn dilinde, halkýn tepkisini gösterir.
    Özkan SÜMER

  11. #11
    Özkan - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10.03.2007
    Nereden
    Ankara
    Yaþ
    38
    Mesajlar
    2,454

    Standart

    "Devþirmeler seni devþirmeden aklýný baþýna devþir." diyen Bilge Tonyukuk ve Ay'daki kraterlerden üçüne adlarý verilen Ali Kuþçu, Nasîrü'd-dîn Tûsî ve Uluð Beð.

    10 gün sonra ayrýntýlý öykülerini yazarým.
    Stand-upçý baþkan istemiyoruz!

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanýcýlar

Þu anda 1 kullanýcý bu konuyu görüntülüyor. (0 kayýtlý ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •