Tartışmanızı balla böleyim.
"Türklük; Türk-İslam davasıdır başka bir tanımı yoktur."
Koca Mete, kendinden asırlar sonra gelen İslam'a dahil olamadığı için Türk değil mi yani? Kültigin'e ne diyeceğiz? Tarihin bize bahşettiği kendi mirasımızı red mi edelim?
Böyle anlamsız, keskin tanımlamalara gerek yok. Dersen ki; "Türk devletleri, kutlu hükümdarları vasıtasıyla Hadımü'l Haremeyn'dir. İslam sancağını Türk hariç şerefle ileri taşıyacak bir müslüman topluluk yoktur."... Bunu anlarım.
Filistin konusu pek tabii millî, ümmî ve insanî açıdan ilgimizi gerektirir. Ancak reelpolitiği ıskalamayın. 56' Süveyş, 67' Altı Gün Savaşı ve 73' Savaşı'na göz atın lütfen. 67 Savaşı'nın Türkiye ve/veya Türklük'le ilgisi nedir mesela? Biz o savaşın neresindeydik daha doğrusu? Peki niçin bugün herkes 67 sınırlarına dönmeyi talep ediyor?
İsrail'in bir günde imha ettiğı Mısır uçağı sayısı, İsrail'in savaş boyunca kaybettiği asker sayısından fazlaydı. Ve bu savaşı Mısır, Suriye ve Ürdün Kralı Hüseyin kışkırtmıştı. Ama kaybettiler. İsrail Sina'yı bile almıştı Mısır'dan. Sonra o dönem Birleşmiş Milletler meşhur 242. Sayılı kararı açıkladı.
Şimdi bu acı gerçekleri okumadan, değerlendirmeden slogan mı atalım?
Bugün şartlar değişmiştir tabii. Ankara sahada olur, masada olur. Nasıl olacağı tartışılır. Zaten doğal koşullar onu çağrıyor. Yirmi gündür (Türkiye hariç) devlet orduları veya hükümet yaptırımları yerine Hizbullah saldırısı bekliyorsa Arap alemi... Evet, Türkiye hariç gerisinin bir bok olmadığı ayyuka çıkmıştır. İşte bahsettiğim değişen şartlara (Kuşak-Yol, IMEC gibi ticaret yolları kampları mesela) göre, sonuç alacak şekilde hareket etmek lazım. Yoksa "saldır - sonra karşı saldırı gelsin - kaybet - sızlan" döngüsüne gireriz. Bu kimseye bir şey kazandırmaz.