Cenkhan Nickli Üyeden Alıntı
Özetle diyorsun ki "2 sene önce, 3 sene süreli ve senelik 800k maaş sözleşmesiyle bağladığın adama sezon içinde gol attı diye sözleşmesinin bitmesine 2 yıl kala maaş zammı yapmadıkları için bugün ne olursa olsun kalsın da 32 yaşına geldiğinde belki 2 milyona satarız diye yıllık 1.5 milyon vermek zorundasın. Böyle iş bilmezlik olur mu?" Ben de diyorum ki "Verme gardaşım, zaten aradaki farkın süreyle çarpımı getireceği bonservis kadar etmiyor. Git 800k'ya aynısından al, dünyada sol bek mi bitti?"
Eleştirmek kolay meslek. Mesela ben de borsacı, dövizde al-satçı kitleyi beğenmiyorum. Bunu düşükken alıp yüksekten satacaksın, çok basit. 5 senelik geçmiş tablolarına baktım, hakikaten çok mantıklı yani orada öyle olması. Nasıl para kaybedilebiliyor anlamıyorum.
Hiçbir fabrika, bertarafı için harcadığı enerji maliyeti son ürünün değerinden fazla olan malzeme için geri dönüşüm zahmetine girmez, direkt toprağa gömer hatta bazı durumlarda üzerine para verip boşaltım sahasına döker. Bugün bunu yapan bir fabrikanın önüne gidip "abi napıyorsunuz ya atılır mı o?" diye bağırsan gülerler adama. Aynı analojiden devam edersek, futbolcu gitmesin diye aşırı para vermeyi geçiyorum, gitsin diye üzerine para bile verebilirsin. Bedavaya gitmesin diye sözleşmesini şişirerek uzattığın adamı satamazsın da zaten; yağlı kapıyı bulmuş, gider mi? "Mis gibi Novakımız vardı, gömdünüz parayı, adam Tarık Çamdal'a döndü." diye ilk bağıranlardan olacaksın sonra. Bazen 2 zarar arasından daha uygun olanını seçmek durumunda kalırsın. Ya çok para verip tutacaksın, hem adamı hem de takımı kaybedeceksin ya da bedava göndereceksin. Bugün itibarıyla Novak'ın gitmemesinin maliyeti gitmesinin maliyetinden yüksek olduğu için yapılacak olan bellidir. Yukarıda söylediğimi tekrarlıyorum; bu işler öyle geçmişe bakıp kişiye göre tavsiye vererek olmuyor.
Ticaretini tüccar kafasıyla yaparsın ama memurlarını memur kafasıyla yönetemezsen batarsın. Kimse çalıştığı yerde yanındaki adam hak ettiğinden fazla alıyor diye kamçılanmaz. Böyle komik ifadeler üzerinden sistem eleştirisi yapmaya kalkışmayın. Zaten Novak'a hak ettiği verilmiştir, beğenmiyorsa güle güle. Blöf değil, realitedir. Fabrikadaki müdür benzetmesi yaptığımız adam alt tarafı sol bek, sanki bana Sörloth. Hayır dünyada türünde bir ilk de değil, Harry Kewell da böyle arka direk golcüsü bek oyuncusuydu, hiç öyle "e ağğbi adam çok isteyecek tabii" şeklinde bir olay yaşandığını hatırlamıyorum. Novak belli ki durmak istemiyor, aklında başka bir yer var, bahane arıyor. Aurelio da gitmeyi kafasına koyduğunda her görüşmede ufak ufak zam yapıyordu, sonra millet cahil gibi Özkan Sümer'e laf etmişti "100.000 lira daha veremediniz mi?" diye. Sistemler prensipler üzerine kurulur, adamına göre muamele anlayışıyla değil. Ayrıca "herkes eşit kazanacak" komünist argüman değil de.. neyse şimdi aydınlatmaya üşendim. Özetle, eşit kazanç değil, adil kazanç.
Bu kulüp, sadece batmamakla yükümlü, 4 sene para biriktirip 5. senesinde şampiyonluğa oynayıp 2. olan, arada da Avrupa kupalarına katılan bir organizasyondur, ötesi değil. Kahvehane ağzıyla sıralayacak olursam, oyuncu yetiştirerek var olan, al-sat ile var olan, devasa borçlanıp global bir marka yaratan ve aradaki farkı satışlarla kapatan... gibi birçok farklı model var. Ve bu kulüp Porto, Benfica modelini benimsemiş bir organizasyon değil. Size en çok o sarıyor olabilir de kulüpte o altyapı yok. Kaldı ki bunlar tek doğru da değil. Ben mesela Chelsea seviyorum, şampiyonlar ligi falan.. Keşke onlar gibi her sene 40 genç yeteneği 10 milyonlarca Euro verip toplasak sonra da Avrupa'nın 2. sınıf takımlarına bedavaya dağıtsak. Günün sonunda kupası var adamların. Sonra bakıyorum Trabzonspor'a, öyle bir takım değil. Dediğim gibi, her hareketimizi farklı sistemle yönetilen bir takımla karşılaştırıp "gavur nasıl yapıyor" argümanına sığınmanın kafa rahatlatmaktan öte hiçbir getirisi bulunmuyor.