Bonusa kac mac kaldi?
Türkiye'de altyapı eğitimi futbolun temel niteliklerini öğretmekten öteye geçemedi. Modern futbol anlayışını bir türlü geliştiremedik. Doğuştan yetenekli Yusuf gibi çocuklara çok umut bağlıyoruz ama biliyoruz ki Avrupa'da doğal yeteneğinin yanına 'oyun zekasını' ekleyemiyorsan duvara çarpabilirsin. Malesef Türk futbolunun ısrarla gelişmeye kapalı olmasının ceremesini çekiyorsun. Çünkü yıl olmuş 2020 ve hâlâ futbolda bir ekol yaratamadık. Ne futbolda, ne de futbola nazaran daha iyi olduğumuz basketbolda. Yani o kadar ecnebi çalıştırıcılar getiriyoruz ama altyapılara adam akıllı günümüz modern futbolunu öğretecek ecnebiler getirmiyoruz. Çünkü bizim uşaklar işsiz kalmamalı. İşte Yusuf'un yaşadığı temel problem aslında altyapılarda giderilemeyen şeylerdi. Daha doğrusu öğretilmeyen. Türkiye'den çalışmak için Alamanyalara giden gurbetçiler gibi. Türkiye'de ustanın kralısın ve çok iyi sıvacısın ama yurtdışına gidince afallıyorsun. Çünkü her yerde her işte bir sistem var. Bodoslamaya sıva yapıyordun ama Avrupa'da habire ikaz ediliyorsun. Belli bir sistem ve disiplin altına zorlanıyorsun. Eğer uyum sağlarsan, oyun zekanı geliştirirsen ve öğrenmeye açıksan ne ala. İşte sevgili Yusufcum takım arkadaşların tespih çeker gibi belli bir sistemde ayağa top yaparken sen 40 metreden şut çekersen, korner atışını sana bırakmayan arkadaşına trip atarsan, ben sisteme değil sistem bana uysa ne güzel olur yaaa mantığında gidersen işin zor. Parası var imkanı var. Gerekirse mental eksikliğini gidermek için kendine bir çalıştırıcı tutabilir. Otursun izlesin maç tekrarlarını, hatalarına baksın, nerede neyi yapmadı/yapamadı vs vs.. sistemi ezberle, ne bilim birşeyler yap güzel kardeşim hasta etme bizi.
Konu erolizmts tarafından (04.10.2019 Saat 20:44 ) değiştirilmiştir.
Bonusa kac mac kaldi?
çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar." Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Yusuf bizim ligde standartın üzeriindeydi. Gitti gelen giden tokatlıyor. Zeki Çelik başka ülkeden mi gitti fizik olarak bu kadar sağlam? Aha giriyor dk 59.
Lille bu kadar eşşeği nereden bulmuş. Topu ayağına alan mesafe tanımaksızın şutunu atıyor. İçerde 5 kişi var umrunda değil.
lille çok kötü futbol oynuyor, forvetleri şapkadan tavşan çıkarmasa ligin dibindeydiler.
Yusuf ilk asistini yaptı. Ama yenildiler.
"Primum non nocere" (Önce zarar verme)!
Sevgili Yusuf hiç gelip buraları okur musun bilmem ama birkaç şey yazmak istedim sana..
Öncelikle hayatında ilk kez yaşadığın bu gurbette Allah kolaylıklar versin sana. Ben hayatımın çoğunu yurt dışında farklı ülkelerde geçirdiğim için belki söyleyeceklerim biraz işine yarar diye düşündüm..
Maçlarını takip ediyoruz. Alışmakta zorlandığın belli. Kolay değil. Belki kendi kendine Trabzonspor ile olan günlerini karşılaştırıyor, nereyi eksik yapıyorum diye soruyorsun, belki takım arkadaşlarına kızıyorsun.
Hepsini unut.. Senin potansiyelin ve yapabileceklerin belli, onlara şüphe yok. Şu anda yaşadığın şey tamamen adaptasyon sorunu. Bu sorunu aşmanın da tek bir yolu var, Trabzon'u artık kafanda tamamen geride bırakıp, yeni takımına yeni şehrine ve yeni arkadaşlarına alışmak. Trabzon'u arkada bırakman lazım ama oynarken de sanki Trabzon'da oynarmışcasına güvenli olman lazım. O güveni kazanman lazım. Senin karakterinde bu güç var, yoksa genç yaşta Trabzonspor formasının stresini kaldırmak kolay değil..
Peki ne yapmak lazım..
Dünkü maçta oyuna girerken hocandan son taktiği tercümansız aldığını gördüm. Hangi dilde konuştuğunu bilemiyorum, belki ingilizce olabilir. Ama ingilizcenin de iyi olmadığını biliyoruz. En az futbol kadar bu dil de önemli. Hem ingilizce, hem Fransızca. Aynı anda değil belki, ama bu sene ağırlığı fransızcaya verirsen bu işi götürürsün. Özel ders al, bu işe odaklan. Fransa'da yaşıyorsun, bu dili öğrenmek için daha iyi bir fırsat olmaz. Her gün Zeki ile veya Türk arkadaşlarınla takılma, Fransızlarla takıl arada. Orada bir Trabzon'lu turist olarak yaşadığın sürece sahada gerçek Yusuf olamazsın. Önce kendini oraya ait hissetmelisin.. Bu yılkli hedefin bu olmalı. Sonra da seneye ingilizce, zira bundan sonra yolun premier lige gidiyor biliyorsun. Ve bu dünyada var olan biri olarak, İngilizce-Fransızca konuşabildiğin zaman futbolu bıraktıktan sonra da çok şeyler yapabilirsin, yöneticilik, teknik direktörlük ve menejerlik ne istersen. Dil çok önemli, bunu küçümseme. Ve dil öğrenmekten de korkma. Ben Rusya'da çalışırken ilkokul mezunu işçilerin Rusça öğrenme hızlarına hep hayret etmiştim. Ço zor değil ve sen fazlasıyla zekisin. Yeterki odaklan bu işe. Özel hayatın ve hayat görüşün bizleri ilgilendirmez tabi ama eğer olabiliyorsa Fransızca konuşan bir kız arkadaş bu işleri de çok kolaylaştırabilir, bence bu ihtimali de düşün
Sonuçta Fransızca konuşamadığın sürece istediğin Yusuf'u gösteremezsin. Buna odaklan.
Gurbete çıkan her Trabzon'lu gibi, lütfen memleket hasreti ile sıkılıp durma. İşte bu senin en büyük engelin. Sahada gerçek Yusuf'u engelleyen senin kara lahana ve hamsi özlemin olabilir. Memleketten yemek de getirme, oranın yemeklerine alış. Sağlıklı besleniyorsundur mutlaka, ama burada bahsettiğim bu işin psikolojik boyutu. Kendini oraya ait hissetmen şart. Dil, yemek, arkadaş çevresi herşey bunun bir parçası. Nasıl Trabzon'da arabayla dolaşırken herkesle diyalog kurabiliyorsun ya rahatça, bunu orada da yapabilirsin.
Gelelim işin futbol boyutuna. Evet kötü oynuyorsun. İstediğin pozisyonda değilsin. İstediğin özgürlüğe sahip değilsin. Ayağında çok tutuyorsun ve bu nedenle takımına maç da kaybettirdin. Kafandan neler geçiyor bilemiyorum, daha çok çalışmalıyım diyorsun belki evet çalışmalısın ama daha kritik bir konu var. Yeni takım düzenine uyum sağlaman, arkadaşlarının güvenini kazanman, takımın bir parçası olman. Evet belki bugün istediğin kadar top alamıyorsun ama aldığın topları verimli kullandıkça daha çok alacaksın. Belki istediğin yerde oynamıyorsun ama daha iyi oldukça hocan sana istediğin özgürlüğü de verecektir, ilk maçlarda verdi zaten bu kadar parayı sana inanmasa yatırmazlardı. O yüzden ne hocanı ne arkadaşlarını senin karşındaymış gibi düşünme, aksine hepsinin yanında olacağını bil, sadece bunu senin başarman gerekiyor.
Senin en güçlü özelliklerinden biri, tek dokunuşla, veya 1-2 dokunuşla oyunu hızlandırabiliyor olman. Abduş, Sosa ve Perreira gibi adamlarla bunu çok güzel yapıyordun. Gene yapabilirsin. O akışkanlığın kilit ismi sen olabilirsin. Ama kendini göstermek hırsıyla bunu yapmak yerine ayağında top tutmayı tercih ediyorsun. Veya yeterince top alamadığın için ayağına gelen az sayıda topu daha iyi değerlendirmen gerekiyor. Gerek yok bu şekilde düşünmeye. Kendini ıspatlama stresini bırak kenara. Top oynamaya çalış, keyif alarak. Hızlı, seri, takımın parçası olarak. Bırak senin attığın seri top sana geri gelmesin veya kayıp olsun. Ama sen bunu ısrarla yaptıkça (top kaybetmeden) hem hocan, hem arkadaşların hem de taraftar seni daha iyi anlayacktır, o zaman işte bu yaptıkların karşılık bulacak. Lille'e bu akışkanlığı sen kazandırabilirsin ve bunu yaptığın zaman Trabzon'daki gibi oyunun en değerli parçası olabilirsin. O anda zaten kendini geliştirebileceğin fırsatlar sana bolca gelecektir. Üzerindeki baskıyı atman lazım. Rahat olman lazım kafa olarak. O takımdakilerin hepsinden daha yeteneklisin, daha gençsin, daha güçlüsün.
Trabzon'da Abduş, Sosa ve Perreira ile kurduğun oyun içi iletişimi başta oradaki takım arkadaşlarınla da kurmaya çalış, özellikle Araujoö, Xeka, Soumare, Remy ve hatta aynı anda sahada olmasanız bile bence en önemlisi İkone. Antremanlarda, maçlarda hatta saha dışında konuş bu adamlarla. Sürekli bunlara top at ve top iste. Öğret onlara da. Sahada Zeki seninle oynayınca ne güzel futbol ortaya koyuyorsun, bu diğerlerinden de aynı desteği alman şart, bunun için de onların sana inanması lazım. Eğer senin onlara inandığını görürlerse onlar da sana inanacaklardır. Ama iletişim kuramazsan olmaz, onlar uzaklaşır sen uzaklaşırsın. Bu iş takım oyunu, sadece Zeki ile takım olamazsın. Tüm takımın parçası olman lazım. Evet şu anda belki takımda bireysellik biraz ön planda ama bunu sen kırabilirsin abartmıyorum bu potansiyelin var zeka olarak.
Neyse, okur musun bilmem ama yazdım işte. İzliyoruz seni. Bir Trabzon maçlarını bir de Lille maçlarını izliyoruz biz. Sen bize bakma. Dediğim gibi adapte ol. Geriye geçmişe değil önüne bak, ileriye bak. Sana nasip olan bu şans, emeklerinle geldiğin bu noktayı çok daha ilerlere taşıyabilirsin. Yaşın çok genç, karakterin çok güçlü, futbolun çok özel. Sakın pes etme. Mücadeye devam. Dualarımız seninle...
İnadına Trabzonspor !
Çok güzel bir yazı kalemine sağlık. Gezen mi çok bilir okuyan mı tabiki gezen. Siz belli ki dünya insanı olmuşsunuz. Çok etkilendim bu yazıdan. Yusuf okur mu bu siteyi biliyor mu haberim yok ama ben kendimi onun yerine koyup okudum bu yazıyı. Bu hafta oynanacak Şampiyonlar Ligi maçında Yusuf süre alırsa yine güzel işler yapar diye düşünüyorum. Üstelik Teknik Direktörü'n geleceği de tehlikede olabilir bu başarısız sonuçlardan dolayı. Yusuf'u inatla sol tarafta oynatması tabiki kötü. Umarım Hoca gönderilmez. Çünkü Yusuf'u transfer ettiren de o.
Trabzonspor'a gol atamayacak yıldız golcü yoktur. Sadece Trabzonspor'a karşı oynamamıştır...Martin Max, Llorente, Sergei Juran, Gignac ve aklımıza gelmeyen diğerleri...
Trabzonspor'un asıl düşmanı Galatasaray'dır.
Sebahattin Çakıroğlu
Hadi şimdi kiralayın Yusuf'u.Günlük yorumlar yapmayı bi bırakamadık.
Yusuf seyretmek için maçı 90 seyrettim şahane oynadı inşallah böyle devam et Yusuf kardes
Yardimci Hoca dan asla Td olmaz. (Tecrübesini cök yasadik)
Asbaskan dan da Baskan olmaz ( onu da yasiyoruz)
Bravo Yusuf. Seni desteklemekten asla vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim. Kardeşimmişsin gibi seviniyorum mutluluğunda...
Duran topları çok etkili kullanıyor da adamlar da vuruyor hani. Bizde de etkili kullanabilecek isimler var ama hep karavana. Krasnodar maçında neredeyse tüm kornerlerde kontra yakalandık üstüne. Milli maçta da Grioud çıkıp vurdu. Bunu fiziğe, kullanan oyuncuya bağlıyoruz birde.
Vahid hoca zamanında takım pat pat vuruyordu duran toplara. Sonra Ersun geldi, ben karışmadım onların ezberinde olan bir şey dedi. Çalışmaya çalışmaya bir süre sonra ezber unutuldu.
Golünden sonra bir şutu var ki çaprazdan dışarıya çıkıyor, enfes vurmuş.
1 gol 2 asist.
Tebrikler...
zıpkın gibi olmaya az kalmış fizik olarak. tek sorun ayağından çabuk çıkarmıyor topu, bizde ilk oynadığında topu alması ile vermesi bir olurdu. o oyun stiline dönerse çok daha etkili olur.
Lille maçını izledim .
Takım Yusuf hariç pas oyununa çok sert şekilde düşman .
Topu alan yaldır yaldır kosuyor .
Sen yanda boşa kaçıp çırpın yırt kendini kimsenin umrunda değil .
Güce dayalı tam bir küçük Anadolu takımı futbolu oynuyorlar .
Yusuf dua etsinde maç içinde takım arkadaşları yorgunluk belirtisi göstermesin.
Yoksa o takım maç falan kazanamaz .
Hiç bir mevkide pas oyunu denen bişey yok takimda
Azılı bir ihocuyum
Haksızlığın envâını gördük. Bu mu kanun? En gamlı sefâletlere düştük. Bu mu devlet? Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun; Artık yeter olsun bu denî zulm-ü cehâlet.
FIRTINA ☆ İHTİLAL ☆ EFSANEwe the northツ
Muhteşem kornerler kullanmaya devam ediyor.
DRaZeN PeTRoViÇ....(3)ANDRea MeNeGHiN....(11)
Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)