Sanırım on yıl kadar önceydi. Avrupa'ya gitmiş 1. Kuşak gurbetçilerin çocuklarından bir kısmı gelip Türkiye'de kendileriyle ilgili bilimsel bir toplantıya katılmışlardı. Bu gençlerin birinin yaptığı ilginç bir tespit gazetelere yansıdı. Şöyle diyordu:
"Bizim Almanya'daki büyüklerimiz sürekli Türkiye'ye dönmekten bahsediyorlar. Günde bin defa 'Türkiye'ye döneceğim' deyince, artık bir süre sonra Türkiye'ye dönmenin bir önemi kalmıyor, bu sürekli tekrar durumu bir tür tatmin psikolojisi duygusuna sebebiyet veriyor ve sonuçta büyüklerimiz Türkiye'ye dönmüyor, dönmek için bir çaba sarfetmez hale geliyorlar."
Kelime kelime değilse bile mealen böyleydi tespit. Bizim şu dilimize pelesenk ettiğimiz, söyleye söyleye kült haline getirdiğimiz "birlik beraberlik" meselesi de ona benziyor. O kadar çok telaffuz ettik ve ediyoruz ki, artık gerçekleştirmenin bir önemi kalmadı sanki... Hülyasının büyüsü bize yetip de artıyor.
Herkesin dilindedir o... Onu başaramamak en büyük eksikliğimizdir. Bizde her şey vardır da, bir o yoktur. Bir gerçekleşirse bütün problemler giderilecek, başımız göğe erecek, bileğimizi kimse bükemeyecektir...
Pekâlâ nasıl olacaktır bu iş? Nereden başlayıp nerede bitirecektir? Çoğunluk konuda birbiriyle paralel düşünenlerin bir araya gelmesi yeterli midir, yoksa bütün taraftar askerî tabirle tek kol aralığı saf mı tutmalıdır?
Daha da önemlisi, gerçekten böyle bir şeyi istiyor muyuz?
Nasıl olacak da, şahsınıza yakışıksız suçlamalar yöneltmiş bir renkdaşınızla bir araya geleceksiniz?
Tanışma, kaynaşma, fikir alışverişi amacıyla bir grup arkadaşla bir mekanda toplandığınızda bıraksanız saatlerce size evinin her tarafını nasıl bordo mavi renklerle bezediğini anlatacak olan birisiyle neyi konuşup, neyi halledeceksiniz?
Ya da bir dünya problem dururken "Sen bana şunu dedin, ben sana bunu dedim" çekişmesine dalmakta hiçbir sakınca görmeyenlerle?..
İşlediği ağır bir suç yüzünden bir futbolcunuzun Meydan'da dar ağacı kurulup asılmasını istemiyorlar diye, taraftarın belki yarısını bir kalemde silip atan bir anlayışla diğer kesimin birlik beraberliği başarabileceğine aklınız kesiyor mu?
Ne oldu? Çok mu karamsar geldi? Birlik beraberlik olacaksa işte bu insanlarla olacak, ne sanmıştınız?
Hayır, durum o kadar umutsuz değil... Bizden çok daha kötü durumda olanlar bunu başardılar. Zaten kısaca örneklediğim olumsuzluklar olmasa birlik beraberlik kendiliğinden gerçekleşirdi. Hâttâ gerçekleşmesine bile gerek kalmazdı, zaten içinde bulunduğumuz durumun adı birlik beraberlik olurdu. Esasen bunu başarabilmek demek, söz konusu olumsuzlukları bertaraf etmekten geçiyor.
Bizi esas yanıltan yargı, şu "sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle" varsayımıdır. Zihnimizde soyut bir Trabzonsporlu kavramı var ve o Trabzonsporlu tamamen saf ve homojen bir kurşun askerden başka bir imge değil. Elbette bizzat kendimiz de o prototipe uyuyoruz ya da öyle kabul ediyoruz. Hayatta karşımıza çıkan gerçek bir Trabzonsporlu bu imgeden en ufak bir sapma gösterdiğinde ise onu tereddütsüz bir kalemde silip atabiliyoruz. Eh, birlik beraberlik kavramı da en başta yapmaya çalıştığımız tesbitte olduğu gibi bizim gözümüzde soyut ve zihinsel bir çözüm yöntemi olduğu için, hiçbir zaman fiiliyata geçmiyor, gerçekleşmiyor. Meçhul bir zaman ve mekanda ütopik bir sevgili var, bir gün ona ulaşabilme umudu bize yetiyor.
Arkadaşlar, bu dünyada kaç tane Trabzonsporlu yaşıyorsa, o kadar farklı Trabzonspor vardır. Her insanın bakış açısı farklı farklıdır ve bir ideale birlikte yürünmesi gerekiyorsa, önce bu farklılıkların kabul ve tahammül dairesine dahil edilmesi, daha doğrusu bu dairenin yeterince genişletilmesi gerekmektedir.
Herkesin her konuda aynı yönde düşünmesi, aynı açıdan bakması mümkün değildir, iyi bir şey de değildir. O zaman sizin göremediklerinizi başkaları da göremez. Örneğin sizin fazladan sempati beslediğiniz bir futbolcu ya da teknik adamın bazı eksik ve yanlışlarını gözden kaçırabilirsiniz, bu son derece doğal bir durumdur. Herkes aynı şekilde olursa bu zaaf genelleşir tabii. Fakat söz konusu şahıs ya da şahısları bir başka taraftar sizin kadar sevmiyorsa eksik ve kusur diye tanımladığımız özellikleri görebilecek ve dile getirebilecektir.
İşte birlik beraberlik tam bu noktada başlar ya da başlamaz.
Bahsini ettiğimiz konuda bizim gibi düşünmeyeni zihnimizdeki imgeye uymuyor diye taraftardan saymama yerine, göremediğimizi bize gösterdiği için kendisine teşekkür edersek, çığa dönüşecek kar topunu zirveden yuvarlamış oluruz.
Vakit kısıtlı, lakin konu çok etraflı… Söylemeye çalıştığım her şeyin beraberinde yeni soru işaretleri getirebilecek olduğunun farkındayım. Bu kötü bir şey değil, konu hakkında kafa yorulsun, fikir üretilsin… Elbet benim de göremediklerim vardır ve bunları bana gösterenlere minnettar kalırım. Yeter ki amacımız doğruya ulaşmak olsun…
Selam ve muhabbetle…