10/24/2006
bir gece yazısı...
İstenilenler ve Verilenler....
Nasıl bir başlangıç yapacağıma karar veremedim bir türlü, ama birşeyler yazasım geldi. Bunlar nemi? herşey olabilir, biz insanlar istekleri bitmek tükenmek bilmeyen bencil varlıklarız, istedikleri verildimide tatmin olmayanız... Bunun içerisinde bende varım sizlerde, yani hepimiz.. Ben bu konuda uzun bir yoldayım, aslında aştıklarım oldu ve önümde hala aşılacak bir çok engel var, yetinmeyi bilerek ihtiyacımın ne oldunuğunu bilerek hareket ediyorum, etmeye çalışıyorum...
İsteklerimiz neler diye sorguluyormuyuz, gün içinde ne kadar çok şey istediğimizi, dilediğimizi bunun için dualar ettiğimizi ve hemen peşi sıra amin dediğimizi.. Bu konuda ne kadar aciz olduğumuzu istediğimiz onca şeyin ardından anlamak güçmüdür? Çünkü bitmek tükenmek bilmeyen isteklerimizin karşılığında çok küçük bir kısmına karşılık bulmazmıyız yada kimi zaman sıfır çektiğimizde olmaz mı?
İstemek tek başına yetmiyor, bunun arkasında çabalamak, uğraşmak ve emek sarf etmekde olmalı, istemek yeterli olabilse hepimiz bir kral yada kraliçe olmazmıydık? İki kere el çırpıp herşeyin çabucak olabilmesi, kulağa hoş geliyor biliyorum ama buna hayatı yaşamak denirmi bilemiyorum, aldıklarımız için bir teşekkür ediyormuyuz yada şükrediyormuyuz? Daha öncede belirttiğim gibi biz benciliz istediğimizi aldıktan sonra gerisini artık düşünmeyiz elimizdekine bakarız bu hep böyle olur..
Ya biz arasında nasıldır bu denge? Bunun üzerine ben gibi düşünenler illaki vardır, ama arkadaşlarımızdan yada karşı cinsimizden genelde verilenlerle ilgileniriz, ve tükenmeyen isteklerimiz ilişkilerimizde de karşımıza çıkar, ama sıra vermeye gelince yine ketum bir tutum sergiler bencilliği üstümüze giyeriz.. İyimser olanlar, önce iyi ve güzel olanı düşünür ve hep bu enerjiyi vermekle uğraşır, şüpheleri olur, farklı kombinasyonları düşünür, ama üstüne iyiyi koyar sonra diğerlerini ele alır..
Kötümser, kötü ve çirkin; büyük çoğunluk olarak bunları yakıştırmayız kendimize, kabul etmeyiz öyle olduğumuzu ama hareketlerimizde yaptıklarımızda vardırlar, hep şirin gözükürler bize, mesela arkadaşının arkadaşını istemek gibi düşünebiliriz bunu, arkadaşını aşkından soğutmakla başların görevine, ve baştan çıkarıcı cilvelerle, küçük süprizlerle gönül çalmaya adım atarsın, yine kendimizi düşünür olur ve kendi mutluluğumuza gölge düşürmeyiz, kötüye kılıf uydurur, ama ben ama ben seviyorum der ve mulu olmak için herşeyi yaptım diyerek savunuruz kendimizi... Ya geride kalan diğer mutlulaklar, değerler? Düşünürmüyüz biz istediğimizi aldık ki! Banane gerisinden, ben nasıl olsa dereyi geçtim diyiveririz..
İşte biz böyleyiz.. kendimizi sorgulayalım ve değerlerimizi iyi düşünelim.. hal ve hareketlerimizi ona göre yapalım.. ben böyle düşündüm kendimce birşeyler söylemeye çalıştım.. Anlayana ne mutlu....
Unutmayalım bir çok şey istemek ve vermekle başlar.. Verilenlerin yerine birşeyler konmalı.. nadasa kalırsak ürün veremeyebiliriz... Biz toprakdan yaratıldık ama toprak değiliz..
Kendimizi Bilelim..
......................
Bünyamin AYAZ.
kendi blog'umdan alıntıdır..
Ask = Cile
Ask duyulan seyler cile cektirir..
Trabzonspor mesela..
birden çok aşk vardır
Allaha olan aşk
Trabzona olan aşk ve diğerleri...
ama sevgiliye olan aşk var ya o çok farklıdır işte...yaniz izafidir kişiden kişiye değişir,sonuçta bu bir histir...
bence aşık olunacak kız işte o mükemmel olmalıdır iştesemde onun hiç bir kötü yanını bulamamam gerekir....işte bu tarif etmeye çalıştığımı bulmak çok zor...bu neden le aşk imkansızlıktır... çok büyük aşıkların hayatına baktığımızda şunu anlarız insanlar aşık olmaya aşıktır aslında......
Leyla Sevmek hoştur amma, Mecnun olmak baskadır baska.
Şarap içmek hoştur amma, ayık olmak başkadır başka, ayık olmak ...başkadır başka.
Yare varmak hoştur amma, Yaren olmak başkadır başka.
Ateş olmak hoştur amma, Yanık olmak başkadır başka,Yanık olmak...başkadır başka.
Talip olmak hoştur amma, dengin bulmak başkadır başka.
Aşık olmak hoştur amma, Sadık olmak başkadır başka, Sadık olmak...başkadır başka.
Yanık olmak başkadır başka,Yanık olmak...başkadır başka....
SANA GELİYORUM.
Bagışladım neyim varsa...
Artık bir anlamı yok yaşamanın
Şimdi ne yolunu gözleyecegim martıların
Ne de takip edecegim günü saatleri...
Gün belli.Vakit yolculuk vaktidir...
Aglamayın arkada bıraktıklarım.
Üzülmeyin halime...
Bu bir son degil başkaldırıştır hayata...
Gidiyorum...
Gömdüm sevgimi kalbime ve içimde bir çoşku...
Bekle vuslat...
Gün belli,vakit kavuşma vaktidir...
MiracCiftci
Trabzonspor kültürünü yaşa, yaşat, öğret...
İşte BMN!*
Kaçan Sevgili Neden Kıymetli?
Günlük yaşamda sık sık karşılaştığımız bir durum. Çok sevdiğimiz, üzerine titrediğimiz sevgili eğer ki kendisini çekiyor, bize acı çektiriyorsa, ona olan sevgimiz daha da büyüyüp bir takıntı halini bile alabiliyor. Bunun nedenini farklı iki yaklaşımla irdeleyebilmemiz mümkün. İlki 1960'lı yıllarda Stanley Schachter tarafından ortaya konulan fizyolojik uyarılmışlık yaratan ve stres durumlarıyla ilişkili epinefrin hormonuyla yaptığı çalışmalarda, bu hormonun enjekte edildiği katılımcılar bir tür korku, kaygı, öfke ve aşk duygularını da beraberinde deneyimliyorlar. Çünkü tüm bu duygular aslında, sözü geçen hormonla tetiklenen sempatik sinir sistemi tepkileriyle yakından bağlantılı. Bu bilgiyle yola çıkan bilim insanları, sonrasında herhangi bir aşk öğesinden (çekici bir kadın ya da erkek) bağımsız olarak ortamda varlık sürdüren tehlike durumlarının da, tutku hissini kuvvetlendirebileceği ve hissedilen aşkın gücünü arttırabileceğini keşfediyorlar. Örneğin, yapılan bir çalışmada, kontrol şartları altında bir erkeğin çok da ilgisini çekmeyecek bir karşı cinse, geçilmesi zor bir köprü aşılarak ulaşabildiğinde erkeklerce daha çekici olarak yorumlanıyor. Çünkü köprüyü aşmak adına bedende salgılanan stres hormonları ve yükselen kaygı durumu, benzer tepkilerle varlık gösteren "aşk" hislerini de tetikliyor.
Öyleyse sevdiğimiz bir kişinin bizden kaçması da benzer bir kaygı ve stres durumu yaratıp ona olan tutkumuzu sürekli olarak körüklemeye devam ediyor olabilir. Peki, bu durumda sözünü ettiğimiz kaygı ve stres, kaynağını nereden alıyor? İşte bu soruysa bizi sorumuza çözüm niteliğindeki ikinci yaklaşıma getiriyor. Psikolojik tüm işleyişlerimizin hayatımızdaki çelişkileri çözmeye ve geleceğimizi tahmin edilebilir bir süreğenliğe oturtmaya yönelik çalıştığını biliyoruz. Tüm bu çıkarımların hizmet ettiği amaç ortak: Genellemelere giderek yorumlar yapmak, çevreyi anlamak ve geleceğe dair beklentiler oluşturmak. Bu beklentiyi oluşturma eğilimi benzer şekilde sosyal ilişkilerimize de yansıyor. Örneğin, arkadaşlıklarımızda, aile içi ilişkilerimizde de yakınlarımızın bize karşı davranışlarında tutarlılık bekliyoruz. Sağlıklı ilişkiler kurabilmenin temelinde de işte bu süreklilik yatıyor. İkili ilişkilere uyarlayacak olursak karşımızdaki kişi bize karşı tutarlı değil de günden güne farklı davranıyorsa, bir sonraki gün ondan nasıl bir tepki alacağımızı tahmin edemediğimizden bu durum bizde stres ve kaygı yaratıyor. Ve döngünün başına dönüyoruz. Stres ve kaygı, tutkuyu besliyor.
Bilim ve Teknik Dergisi Ocak 2007 sayısı, sayfa 35.
"7 tepeli şehir... bekle... son tepene de dikeceğiz bayrağımızı..."
birbirinizi cok seviyorsunuz bu sevgi takiii 1 yıl kadar sürse hergün msn de konussanız ve her hafta cıksanız ,ama ne yazıkki 1 ay önce bütün sevginiz bitse ,1 ay boyunca hiç haber alamassanız ,gurur yapıp msn dende birbirinizi silseniz.tlfnu ilk başlarda açsanız, fakat cvb veren olmazsa ,çektiğiniz msj larda cvb sız kalırsa ve tam unuttum demeye başlasanız, karşı taraf sizi tekrar msn ye ekleyip ifadeside seni seviyorum tayfun (başkasının ismi) avatarı ise tanımadığınız birisi olsa .
en önemlisi size hiç bişe yazmadan sadece ama sadece 30saniye msn si açık olsa size yazacak fırsat bırakmassa vede kapatıp tekrar silse
siz bu kişiye ne yapardınız
bunu ben yaşamadım sadece örnek kimse bana sen yaşadınmı demesin
Konu zafer6161 tarafından (06.01.2007 Saat 23:55 ) değiştirilmiştir.
Ne Olmuş Şampiyon Olamadıysak,,,
Hayallerimizi Satmadık'ya,,,
sevgili abimiz deniz yılmaz ın sözleri
Yalan dostum yalan aşk diye birşey yok aşk dediğin üç günlük eğlence üç dediğin beş gün olsun
Traktörlerle Türküler Geçsin Alt Başımdan Mezarlığın,
Seher Aydınlığında Taze İnsan Yanık Benzin Kokusu
AŞK
Sarp kayaların dehlizinde saklı, tılsımlı define gibidir.
Ele geçirilmesi bir hayli zordur.
Sabır ve meşakkat ister.
Ele geçen definenin muhafazası ise
O defineyi bulmaktan daha zordur
Sadakat ve istikamet ister...
MAŞUK
Kaf dağının ardındaki zümrüd-ü anka kuşu gibidir.
Pek nazlıdır, hiç ihmale gelmez.
Teslimiyet ve muhabbet ister
AŞIK
Aşığın durumu ise çok farklıdır.
Ne cehennem ister ne cennet.
Ne saltanat ister ne servet.
Sevildiğini bilmek yeter ona.
Buna da diyet ister
En mühimi de, koca bir yürek ister...
yok bir sitemim hayatta hersey kısmet...
ben çeker vururdum onu...
Ne Olmuş Şampiyon Olamadıysak,,,
Hayallerimizi Satmadık'ya,,,
21 yasindayim allaha sukurde ben zor anladum hauni bes sefer okudum anca anladim
Aska yalan derdim. 01.08.2006 yilina kadar. O tarihten beri kendimde degilim. Ama sevipte isin yatmasi varya, ah ulan ah... Adami futbol tutksundan bile uzaklastirdi. Ruh gibi oldum. Sanirim son 5 ayda dinledigim türküyü bir ömür daha dinlemem.
Ben Asyada büyüyen, Avrupaya yürüyen TÜRKÜM. Krallara bas egdiren, kiliselere hilal ve yildiz giydiren TÜRKÜM!!!
Ben daglarda gemi gezdiren, kilicina bas egdiren TÜRKÜM. Ben OSMANLININ torunuyum - TÜRKÜM.
Belâ gökten yağmur gibi yağarsa
Başın ana tutmaktır adı aşk
Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Ana kendin atmaktır adı aşk
Sen benim gözlerimde saf bir gerçek,
Yüreğime bahar getiren bir çiçeksin.
Sen bedenimdeki yumuşak kudret,
Gönül bahçemde uçuşan bir kelebeksin..
bi kıza okadar değer vermiyeceksin ne kadar aşık olursan ol eğer seni bırakmıssa sende bırak
hiç takmıcaksın kafaya.
Ne Olmuş Şampiyon Olamadıysak,,,
Hayallerimizi Satmadık'ya,,,
Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)