Yaşayan Efsane: Karadeniz

[BaşoğLu]

yer : Erzincan 3. ordu er/erbaş yemekhanesi

Askerler yine her zaman ki gibi kaçak ve dağınık ve parça parça şekilde yemek duası yapmaksızın yemeklerini yemek için yemekhaneye girmiş yemeklerini almış ve ilk kaşık darbelerini indirmektedirler. birden komutan girer ve dikkat çekilir. komutan gözüne kestirdiği birine sorar ;

- Yemek duası yapıldı mı ?
+ Yapılmadı komutanım .
- Yemek duasını biliyor musun ?
+biliyorum komutanım .
- Kalk yaptır ..
- emredersiniz komutanım

-euzu billahimineş.....

[Faik Yılmaz]

94 yaşında hala sağ olan Yusuf Amcamız Göğüs ağrısı şikayeti ile Çamlık Ğöğüs Hastalıkları hastanesinde yatıyordu. Abim ziyaretine gitti....

Torunu Yusuf Amcaya :

-Habuni taniymisun bak ziyaretine geldi dedi...

Yusuf Amca :

-Ula torunum habuya göğüs hastaluğundan yatarum kafadan değil..... cevabını verdi. hala anlatır güleriz....

Allah selameti versin hala yaşıyor Yusuf amcamız

[Faik Yılmaz]

Müdire Hanımla aramızda geçen diyalog :

-Perşembe günü 3 aylar başlıyor . Oruçla karşılayacakmısınız ?

Ben :
-Hayır ben seferiyim yarın. Yolculuğa çıkacağım, eğitim var. ( not : gideceğim yer yeni açılan Ramada Otel yaklaşık 10 km uzaklıkta )

[BaşoğLu]

ilk okul 5. sınıftayım sene 2000-2001 . x dershanesi İngilizce test sınavı yaptırıyor bölge okullarında. bizim okula da geldiler tabi .benim İngilizce kıt . şıklardan desen yapıyorum cevap anahtarına

akşam ev telefonunu arıyorlar dershaneden . tebrik ederiz oğlunuz bugün ki sınavda çok başarılı oldu dershaneye göndermek ister misiniz ? o her zaman ki hazır cevaplılığıyla yanıtlıyor soruyu

- ne gerek var o zaman . şayet kazandi isa dershaneye niye göndereyim. kazanamasaydı gönderurdum .

telefonun diğer ucunda ki bayan ilk önce duraksama sonra yıkılma dönemiyle birlikte telefonu kapatarak tarihe karışıyor

[oflubektas]

Rahmetli dedeme Trabzon'dan baston almaya gittik. Ufak emicem satıcıya "yalnız emice babamın boyu uzundu oğa göre ver" dedi. Satıcı amcadan cevap;

- "Ula babanun boyu uzundu da kolu kısa mı kaldi ? "

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayrat'ta kasaba gittik, -ayıptır söylemesi- anrikot istedik. Adam dükkanda emanetçi duruyormuş. "O antrigod deduğun habu hayvanun sirtidu da" diyor ama bu arada kendi sırtını gösteriyor Hatta sırtının en kör noktasına ulaşmak için iki büklüm oluyor. Biz de "sırtı ama önde kafaya yakın kısmı" deyince, "oooo siz işi biliysunuz. Pıçak orayadu, alun kesun, masaya da 20 lira bırakun ben kahveye kidiyrum" dedi. "Emice hayvanı komple görürsek, ya da parayı bırakmayıp kasadan çalsak ne etçesun" deyince "habu yoldan bidaha geçmiycesunuz, ole edun o zaman" dedi ve kahvenin yolunu tuttu...

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayrat'ta bir süpermarket zincirinin şubesi açılmış. Bizim biraderler de köye çıkacaklar ve anam olmadığı gibi, dolap da tamtakır. Dondurulmuş bişeyler almak için markete gitmişiler. Marketteki görevliye markasını da söyleyerek, dondurulmuş patates kızartması ve yemek sordular. Marketçinin cevabı aynen şöyle; "Oğlum buraya ole şeyler olmaz, Of'a bile hanca 1-2 yere olur. Haurdan karpuz peynir alun tamam da !" Bunları söylerken de koluyla dondurulmuş gıda dolabının üstüne bastırarak serinliyormuş abimiz. "Abi şu kolunu bi çek da dolabı açalım" deyince;

" Vu lailaheillallah, Hayrat'a da bole şey ?"

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Fıkra olarak da anlatılır, ben akrabamdan dinledim. Olay Trabzon Farabi Hastanesi'nde geçiyor;

Hemşehrimin biri milyonda bir görülen bir hastalığa yakalanmış ve odasında uyuduğu sırada, konunun uzmanı yaşlı bir profesör ile akademik tebaası, hastayı görmek üzere amcamızın odasına giriyor. Yaşlı profesör hastalığın etkilerini kısık sesle diğer hoca ve öğrencilerine anlatıyor:

- Bakın hastamızın avurtları çökmüş, yüzde sararma, deride de cansızlaşma var. Ayrıca göz çukuru da belirginleşmiş.... Bu sırada uyanan ve gözlerini yavaş yavaş açan hastamız yapıştırıyor cevabı;

- "E pokyiyenin adami, sahi sen dünya güzelisun !"

[Cengiz Çubukcu]

Rahmetli dedeme Trabzon'dan baston almaya gittik. Ufak emicem satıcıya "yalnız emice babamın boyu uzundu oğa göre ver" dedi. Satıcı amcadan cevap;

- "Ula babanun boyu uzundu da kolu kısa mı kaldi ? "

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayrat'ta kasaba gittik, -ayıptır söylemesi- anrikot istedik. Adam dükkanda emanetçi duruyormuş. "O antrigod deduğun habu hayvanun sirtidu da" diyor ama bu arada kendi sırtını gösteriyor Hatta sırtının en kör noktasına ulaşmak için iki büklüm oluyor. Biz de "sırtı ama önde kafaya yakın kısmı" deyince, "oooo siz işi biliysunuz. Pıçak orayadu, alun kesun, masaya da 20 lira bırakun ben kahveye kidiyrum" dedi. "Emice hayvanı komple görürsek, ya da parayı bırakmayıp kasadan çalsak ne etçesun" deyince "habu yoldan bidaha geçmiycesunuz, ole edun o zaman" dedi ve kahvenin yolunu tuttu...

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayrat'ta bir süpermarket zincirinin şubesi açılmış. Bizim biraderler de köye çıkacaklar ve anam olmadığı gibi, dolap da tamtakır. Dondurulmuş bişeyler almak için markete gitmişiler. Marketteki görevliye markasını da söyleyerek, dondurulmuş patates kızartması ve yemek sordular. Marketçinin cevabı aynen şöyle; "Oğlum buraya ole şeyler olmaz, Of'a bile hanca 1-2 yere olur. Haurdan karpuz peynir alun tamam da !" Bunları söylerken de koluyla dondurulmuş gıda dolabının üstüne bastırarak serinliyormuş abimiz. "Abi şu kolunu bi çek da dolabı açalım" deyince;

" Vu lailaheillallah, Hayrat'a da bole şey ?"

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Fıkra olarak da anlatılır, ben akrabamdan dinledim. Olay Trabzon Farabi Hastanesi'nde geçiyor;

Hemşehrimin biri milyonda bir görülen bir hastalığa yakalanmış ve odasında uyuduğu sırada, konunun uzmanı yaşlı bir profesör ile akademik tebaası, hastayı görmek üzere amcamızın odasına giriyor. Yaşlı profesör hastalığın etkilerini kısık sesle diğer hoca ve öğrencilerine anlatıyor:

- Bakın hastamızın avurtları çökmüş, yüzde sararma, deride de cansızlaşma var. Ayrıca göz çukuru da belirginleşmiş.... Bu sırada uyanan ve gözlerini yavaş yavaş açan hastamız yapıştırıyor cevabı;

- "E pokyiyenin adami, sahi sen dünya güzelisun !"

efsane bunlar yahu

[İ. SARAL]

Rahmetli dedeme Trabzon'dan baston almaya gittik. Ufak emicem satıcıya "yalnız emice babamın boyu uzundu oğa göre ver" dedi. Satıcı amcadan cevap;

- "Ula babanun boyu uzundu da kolu kısa mı kaldi ? "

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayrat'ta kasaba gittik, -ayıptır söylemesi- anrikot istedik. Adam dükkanda emanetçi duruyormuş. "O antrigod deduğun habu hayvanun sirtidu da" diyor ama bu arada kendi sırtını gösteriyor Hatta sırtının en kör noktasına ulaşmak için iki büklüm oluyor. Biz de "sırtı ama önde kafaya yakın kısmı" deyince, "oooo siz işi biliysunuz. Pıçak orayadu, alun kesun, masaya da 20 lira bırakun ben kahveye kidiyrum" dedi. "Emice hayvanı komple görürsek, ya da parayı bırakmayıp kasadan çalsak ne etçesun" deyince "habu yoldan bidaha geçmiycesunuz, ole edun o zaman" dedi ve kahvenin yolunu tuttu...

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayrat'ta bir süpermarket zincirinin şubesi açılmış. Bizim biraderler de köye çıkacaklar ve anam olmadığı gibi, dolap da tamtakır. Dondurulmuş bişeyler almak için markete gitmişiler. Marketteki görevliye markasını da söyleyerek, dondurulmuş patates kızartması ve yemek sordular. Marketçinin cevabı aynen şöyle; "Oğlum buraya ole şeyler olmaz, Of'a bile hanca 1-2 yere olur. Haurdan karpuz peynir alun tamam da !" Bunları söylerken de koluyla dondurulmuş gıda dolabının üstüne bastırarak serinliyormuş abimiz. "Abi şu kolunu bi çek da dolabı açalım" deyince;

" Vu lailaheillallah, Hayrat'a da bole şey ?"

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Fıkra olarak da anlatılır, ben akrabamdan dinledim. Olay Trabzon Farabi Hastanesi'nde geçiyor;

Hemşehrimin biri milyonda bir görülen bir hastalığa yakalanmış ve odasında uyuduğu sırada, konunun uzmanı yaşlı bir profesör ile akademik tebaası, hastayı görmek üzere amcamızın odasına giriyor. Yaşlı profesör hastalığın etkilerini kısık sesle diğer hoca ve öğrencilerine anlatıyor:

- Bakın hastamızın avurtları çökmüş, yüzde sararma, deride de cansızlaşma var. Ayrıca göz çukuru da belirginleşmiş.... Bu sırada uyanan ve gözlerini yavaş yavaş açan hastamız yapıştırıyor cevabı;

- "E pokyiyenin adami, sahi sen dünya güzelisun !"

Tam bomba.

[BaşoğLu]

olayın kahramanları : bundan 4 - 5 sene evvel ses tellerinde tembelleşme dolayısi ile babam ve amcam tarafından 82 yaşında ameliyat olmaya zorlanan ve ameliyat olduktan sonra kısılan sesi için de her zaman babamlara giydiren babaannem ve moral vermek için çabalayan annem . gırtlağında delik açılarak tedavi gören yan komşumuz

- ana bak sen haline hiç sükretmeyisun . senden kötüleri de var.
+ yooog şükretmez olur miyum edeyrum elbet ama sesum giddi
- e bak cihan'ın (yan komşumuz ) durumu sendende kötü
+ ya ba hauna. o kanser ben kanser değilim ya .

ve bir daha babaannem varken yan komşumuz daha misafirliğe gelmez

[Ozan Yılmaz]

fıkraların boşa çıkmadığı ortada

[BaşoğLu]

Askerde er/erbaş gazinosu sorumlusu olduğum için kantinde takılıyordum kantinciyle. birden uzman çavuş geldi başka bir bölükten ilk defa görüyorum ama o kadar yakın geliyor ki sima (özellikle burun )
direk sordum komutanım Trabzon'un neresinden ( o kadar eminim yani )

-Akçaabat . sen
- Tonyaliyım komutanım.

o an komutan bi anlık rekleksle geri kaçarken '' bismillah '' diye haykırdı şaşırdım

işin aslını sonra anlattı. biraderine kız kaçırmışlar Tonya'dan sıkacaklarmış az daha bi aracı kurtarmış bunları giderken arkadaşada iyice tembihte bulundu

- bundan uzak durun ula bunlar tehlikeli

[beratika]

Arkadaşım Trabzonda bakkala gider ve bakkal tek tek satılamayacak promosyon ürünleri satmaktadır.Diyaloglar:
-Amca bunun üzerinde tek satılamaz yazıyor.
-O zaman iki tane al.

[Muhammet YILMAZ]

Arkadaşım Trabzonda bakkala gider ve bakkal tek tek satılamayacak promosyon ürünleri satmaktadır.Diyaloglar:
-Amca bunun üzerinde tek satılamaz yazıyor.
-O zaman iki tane al.

[İ. SARAL]

Arkadaşım Trabzonda bakkala gider ve bakkal tek tek satılamayacak promosyon ürünleri satmaktadır.Diyaloglar:
-Amca bunun üzerinde tek satılamaz yazıyor.
-O zaman iki tane al.

[Faik Yılmaz]

Trabzon'da dolmuşçu ile aramızda geçen kısa muhabbettir :

-Yer Meydan- Kuran Kursu Dolmuş hattı... Stadyum mevkii... Herkes yolda indi ,Dolmuşta şoför haricinde bir tek ben kaldım....

Dolmuşçu Abi : Kardaşum sen nereye inecesun....(Şoför Abi herhalde beni indirip tekrar meydan tarafına dönmek için sordu bu soruyu )

Ben : Kara Toprakta Abi...

Dolmuşcu Abi şaşırmış bir ifade ile : Efendummmm

Ben : Son Durakta, son durakta...

Dolmuşçu Abi : heheheheeeee

[Faik Yılmaz]

Dün Trabzon'a gelirken midibüste yaşadığım olaydır :

Midibüs tıklım tıklım doluydu. Merdiven boşluklarında bile bir sürü insan vardı....

Derken ilerde 4 kişi daha midibüse el attı... Midibüs ani bir fren yaptı 4 kişinin yanında durdu.

Ben ve midibüsteki diğer yolcular bu adamları nereye bindireceğini düşünürken şoför arka kapıyı açıp arkaya doğru seslenerek :

"Söyleyin haulara arabada yer yok. "

Ula madem arabada yer yok niye zıpkın gibi duruyorsun be mübarek adam

[Yiğit Gayretli]

Bir sefer sadece 6-7 saatliğine Trabzon'a gelmiştim (3-3 biten Lazio maçı) ki bu daracık zaman içinde bir fıkrada oynama şansına eriştim

Maç çıkışı -çamaşırıma kadar ıslanmışım- kuzenle Meydan'a dek yürüdük. Oradan Boztepe dolmuşuna binip yukarı çıkacağız. Akşam geç saat haliyle...

Geçtik oturduk. Arkadaki 4lü koltukta da 3 tane lise çağlarında öğrenci oturuyor. Bir tanesi avucundaki bozuklukları şıkırdatarak kuzenin omzuna dokundu:

- Abi haburdan 3 dene öğrenci uzatır misın?

Kuzen parayı dolmuşcuya uzattı. Adam bozuklukları avcunda şöyle bir tarttı ve sağ omzu üstünden en arkaya, öğrencilerin olduğu koltuğa doğru keskin bir bakış fırlatarak:

-Ey gidi oğli! Ha bu saatte hangi ogula gidiysınız?

[İ. SARAL]

arkadaşım trabzonda bakkala gider ve bakkal tek tek satılamayacak promosyon ürünleri satmaktadır.diyaloglar:
-amca bunun üzerinde tek satılamaz yazıyor.
-o zaman iki tane al.

:ddd Okudukça gülüyorum.

[İ. SARAL]

Bir sefer sadece 6-7 saatliğine Trabzon'a gelmiştim (3-3 biten Lazio maçı) ki bu daracık zaman içinde bir fıkrada oynama şansına eriştim

Maç çıkışı -çamaşırıma kadar ıslanmışım- kuzenle Meydan'a dek yürüdük. Oradan Boztepe dolmuşuna binip yukarı çıkacağız. Akşam geç saat haliyle...

Geçtik oturduk. Arkadaki 4lü koltukta da 3 tane lise çağlarında öğrenci oturuyor. Bir tanesi avucundaki bozuklukları şıkırdatarak kuzenin omzuna dokundu:

- Abi haburdan 3 dene öğrenci uzatır misın?

Kuzen parayı dolmuşcuya uzattı. Adam bozuklukları avcunda şöyle bir tarttı ve sağ omzu üstünden en arkaya, öğrencilerin olduğu koltuğa doğru keskin bir bakış fırlatarak:

-Ey gidi oğli! Ha bu saatte hangi ogula gidiysınız?

[İ. SARAL]

Burayı okurken iş yerinde kahkaha attım, arkadaşlar hayırdır diye sorunca 1-2 tane okudum. Bir büyüğümüzün oğlunun başına da tam anlamıyla böyle bir bomba gelmiş.

Trabzon'da kafeye oturmuşlar, garson gelmiş, "ne istersiniz" demiş, bu arkadaş da "Cappuccino" istemiş. Aradan 5 dakika falan geçmiş garson geri gelmiş. "Abi elimizde kapi çilekli var, kapi limonlu var ama kapi çino yok, yan tarafa sorduk onlarda da yok" demiş.

[Yiğit Gayretli]

Bir tane sıkıştırayım araya. Bir önceki gibi dolaylı değil, direkt bir Avni Aker hikayesidir

Baş rollerde ben ve babam oynuyoruz.

Tarih: 25.08.2004
Yer: Trabzon Hüseyin Avni Aker Stadyumu yol tarafı kale arkası tribünü.

Babamı ikna etmiş maça götürmüşüm. Zaten ilk maçta inanılmaz efsanevi bir geri dönüş hikayesine imza atmış, maçı almışız 2-1. Şehir barut gibi. Herkes Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalma hayali kuruyor falan. Biletler saatler öncesinden tükendi. Dedik büyük izdiham olacak, erken erken girelim. Yoksa sıkıntı çekeceğiz, Allah'ın emri...

Erken gitmemize rağmen itiş kakış girdik. Tabi tribün henüz boş denebilir. Muhteşem de bir yağmur var. Yaz günü ama nasıl ıslandık belli değil. Daha maçın başlamasına bile 1 saat falan var ki böyle giderse hastalık kaçınılmaz. Geliyorum diye bağırıyor. Babam maraton tribününü kesiyor ara ara... 20 TL daha vereydik de oradan bilet alaydık der gibi bakıyor ama ne mümkün. Bunu zor bulmuşuz...

Aradan 5 dakika geçmedi, baktım dikkatli dikkatli bir yere bakıyor ve bir şey dinliyor. Ben de kulak kesildim. Saha komiseri, kale arkası ile maratonu ayıran kapının önünde nöbet duran bir stat görevlisinin (stewart) yanına gelip çeşitli talimatlar verdi. Konuşma özetle şu şekildeydi:

Komiser: Evladım buranın görevlisi sen misin?
Stewart: Benim amirim.
K: Tamam yavrum. Bak şimdi beni iyi dinle. Bir emekli başkomiser arkadaşım var. Birazdan buraya gelecek yanında oğluyla. Ben de maraton tarafında olacağım. Misafirimdir onlar. Adım Celal(uyduruyorum). İsmimi verirler, onları kapıdan geçir. Hadi kolay gelsin."
S: Emriniz olur amirim.

Bak yemin olsun babamın gözünde ışığı gördüm. Komiserin uzaklaşmasını bekledi bir süre. Arkasındaki hiç tanımadığı başka bir taraftara döndü "Bak şimdi ne yapacağım..." dedi gülerek. Tuttu kolumdan, seri adımlarla koltukların arasından atladı. Kapıda bekleyen stewart'a yöneldi:

Babam: Kolay gelsin bilader.
Stewart: Sağolun.
B: Ben emekli başkomiser Sebahattin. Saha komiseri Celal beyin misafiriyiz. Şehir dışından geldik. Bana buradan geçip maraton tribününde onu bulmamı, kapıdaki görevliyi yani seni yardımcı olman konusunda tembihlediğini söyledi.
S: Aa evet amirim. Az önce buradaydı kendisi de. Hemen yardımcı olayım, buyrun.

Kapı açılır, biz koşar adım kuru koltuklara ilerleriz. Babam giderken az önce tribünde "Bak şimdi ne yapacağım..." dediği vatandaşa el sallar.

Tabi gecenin sonu hüsran ama hem hüsran yaşayıp hem de ıslanmak vardı di mi?

[İlker Yazıcıoğlu]

Hhhaaa Süper...

[Doğukan Uçan]

eskide kaldı bu artık. karadeniz tamamen her yeri doldurularak imara açılan çöplükten ibaret.