Rahmetli dedeme Trabzon'dan baston almaya gittik. Ufak emicem satıcıya "yalnız emice babamın boyu uzundu oğa göre ver" dedi. Satıcı amcadan cevap;
- "Ula babanun boyu uzundu da kolu kısa mı kaldi ? "
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hayrat'ta kasaba gittik, -ayıptır söylemesi- anrikot istedik. Adam dükkanda emanetçi duruyormuş. "O antrigod deduğun habu hayvanun sirtidu da" diyor ama bu arada kendi sırtını gösteriyor
Hatta sırtının en kör noktasına ulaşmak için iki büklüm oluyor. Biz de "sırtı ama önde kafaya yakın kısmı" deyince, "oooo siz işi biliysunuz. Pıçak orayadu, alun kesun, masaya da 20 lira bırakun ben kahveye kidiyrum" dedi. "Emice hayvanı komple görürsek, ya da parayı bırakmayıp kasadan çalsak ne etçesun" deyince "habu yoldan bidaha geçmiycesunuz, ole edun o zaman" dedi ve kahvenin yolunu tuttu...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hayrat'ta bir süpermarket zincirinin şubesi açılmış. Bizim biraderler de köye çıkacaklar ve anam olmadığı gibi, dolap da tamtakır. Dondurulmuş bişeyler almak için markete gitmişiler. Marketteki görevliye markasını da söyleyerek, dondurulmuş patates kızartması ve yemek sordular. Marketçinin cevabı aynen şöyle; "Oğlum buraya ole şeyler olmaz, Of'a bile hanca 1-2 yere olur. Haurdan karpuz peynir alun tamam da !" Bunları söylerken de koluyla dondurulmuş gıda dolabının üstüne bastırarak serinliyormuş abimiz. "Abi şu kolunu bi çek da dolabı açalım" deyince;
" Vu lailaheillallah, Hayrat'a da bole şey ?"
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Fıkra olarak da anlatılır, ben akrabamdan dinledim. Olay Trabzon Farabi Hastanesi'nde geçiyor;
Hemşehrimin biri milyonda bir görülen bir hastalığa yakalanmış ve odasında uyuduğu sırada, konunun uzmanı yaşlı bir profesör ile akademik tebaası, hastayı görmek üzere amcamızın odasına giriyor. Yaşlı profesör hastalığın etkilerini kısık sesle diğer hoca ve öğrencilerine anlatıyor:
- Bakın hastamızın avurtları çökmüş, yüzde sararma, deride de cansızlaşma var. Ayrıca göz çukuru da belirginleşmiş.... Bu sırada uyanan ve gözlerini yavaş yavaş açan hastamız yapıştırıyor cevabı;
- "E pokyiyenin adami, sahi sen dünya güzelisun !"