Aşağıda paylaştığım beklenen büyük İstanbul depremi hakkında ki yazın'ın tamamını mutlaka üşenmeden okuyun bugüne kadar okuduğunuz en kapsamlı ve en bilimsel çalışmadır tehlike sandığınız dan çok daha büyük ! ;
Beklenen Büyük İstanbul Depremi, Nedenleri, Mekanizmaları ve Bilimin Beklentileri Üzerine...
Giderek artan bir endişe: Büyük İstanbul Depremi. Tarihin en yıkıcı depremlerinden birisinin İstanbul'da yaşanması bekleniyor. Büyük sayılabilecek bir ülkenin neredeyse bütün ekonomisinin kalbine bir hançer gibi saplanacak, belki de hiçbir şeyin eskini gibi olamayacağını garantileyecek bir deprem bekleniyor. Ancak televizyon kanalları bu deprem haberlerinin reyting kaymağından yiyedursun, işin bilimsel yanı her zamanki gibi göz ardı ediliyor. Bir deprem, muhtemelen bir mega deprem, bir magazin haberiymiş gibi sunuluyor. Sakarya Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği mezunu olan, "Beklenen Büyük İstanbul Depremi" başlıklı bir tez konusuyla yüksek lisansını tamamlamış olan, şu anda ise kentsel dönüşüm uzmanı olarak görev yapan Bülent Bayarslan'ın konuyla ilgili internette bulabileceğiniz en detaylı, açıklayıcı, derin ve okuması kolay analizlerin bir derlemesini Evrim Ağacı olarak düzenleyerek bu makalemizde sunacağız. Umuyoruz ki bu ürpertici ve her şeyi değiştirebilecek olan doğa olayını daha yakından tanımanıza ve bilimin bu konuda neler söylediğinizi öğrenmenize, hatta belki de gelecek planlarınızı ona göre ayarlamanıza katkı sağlayacak bir makale olmasını umuyoruz. Hazırsanız, başlayalım:
Neden uzmanlar İstanbul’da büyük bir deprem bekliyor? Aynı fay üzerinde olmasına rağmen neden uzmanlar Adapazarı’nda ya da Düzce’de veya Bolu’da değil de İstanbul’da deprem bekliyor? Neden İstanbul’da beklenen depremin büyük olacağı söylenir? Bu depremler "Amerika'nın oyunu", "HAARP silahının ürünleri" mi? Son soruya hemen cevap verelim: elbette ki hayır. Bu, tamamen bilimsel temellere dayanan, temel jeoloji bilgisiyle açıklanabilecek olan, şu anda insan yapımı olan hiçbir ürünün doğrudan müdahale edemeyeceği bir doğal süreç. Bugüne kadar var olan bütün depremler gibi, beklenen büyük İstanbul depremi de son derece doğal bir olay olacak. Bu makalemizde tüm detaylarıyla bunları sizlere göstereceğiz. Bu depremin sürekli büyüklüğünden bahsedilmesi de, İstanbul metropol olmasından ya da İstanbul’da deprem beklemenin daha matah bir şey olmasından kaynaklanmıyor. 13 Eylül 2014 itibariyle 65000'e yakın Evrim Ağacı okurunun da yaşadığı bu şehir hakkında bilmeniz gerekenleri size herkesin anlayabileceği bir dille izah edeceğiz.
Depremin Bilimini Anlamak ve Plakalarımız ile Fay Hatlarımızı Tanımak
Öncelikle depremin ve fay hattının ne manaya geldiğini açıklamak gerekiyor:
Dünya üzerindeki bütün tektonik aktivitelerin tek nedeni, Dünya'nın erimiş bir ateş topu halinde olmasıdır. Bildiğimiz gibi Dünya, bir gezegen olsa bile, iç yapısı itibariyle Güneş ve diğer yıldızlar gibi "ateş topudur" denebilir. Tek farkı, Dünya'nın dış katmanları içerisinden daha soğuk olduğu için, en dış kısımda bulunan ince, "kabuk" adı verilen ve üzerinde gezip yürüdüğümüz kısmın soğumuş olmasıdır. Bu incecik kabuğun üzerinde bildiğimiz bütün kıtalar ve okyanuslar yer alır; ancak Dünya'nın geri kalan derinliğine kıyasla bu kısım tek kelimeyle bir "hiç"tir. Kabuğun altında bulunan magma ise sıvıya yakın bir maddedir. Anakara, bu sıvı benzeri yapının üzerinde yüzer. Aşağıdaki görsel, tüm bunları güzel bir şekilde özetlemektedir.

Dünya'nın boydan boya bir kesidi... Kabuk kısmı, dairenin en dışında kalan incecik kahverengimsi sarı olan renkle gösterilmiştir. Ayağınızı bastığınız yerin yaklaşık 70 kilometre altına kadar iner. Sonrasında 2891 kilometre derine kadar inen manto kısmı gelir. Manto aslen katıdır; ancak içerisinde magmanın sızdığı yarıklar bulunur. Sonrasında 5150 kilometre kadar derine inen Dış Çekirdek gelir. Nihayetindeyse yerin 6731 kilometre derinine kadar inen İç Çekirdek'e ulaşırız. Görülebileceği gibi üzerinde durduğumuz manto, gezegenin toplam derinliğinin sadece %1.03'ü kadardır.
Yukarıdaki görseli daha gündelik bir anlatıma çevirecek olursak: Dünya'yı ele aldığımızda, soğumuş kısımla soğumamış kısmın oranı, bir portakalın kabuğuyla içindeki yediğimiz meyve kısmının oranından daha bile azdır! Yani gezegenimiz çok ince bir kabuğa sahiptir. İçteki sıcak kısımda ise çok büyük bir ısı bulunur. Bu ısı, manyetik alanların ve elektrik akımlarının meydana gelmesine bile neden olur! Mantoda bulunan eriyik malzemenin neden olduğu konveksiyon akımları denen sıvı akıntıları da, hemen üzerinde bulunan kabuğun parçalarının (plakaların) farklı yönlere doğru hareket etmesine sebep olur. Bu hareket sebebiyle, anakara dediğimiz şey tek bir parça değildir. Üzerinde okyanusları ve karaları bulunduran plakaların hareketiyle, bu plakalar üzerindeki her şey de yavaş yavaş hareket eder. Bu hareketin ana sebebi, plakaların altındaki magmanın döngüsel/dairesel bir hareketle plakaları ittirmesidir.

Görselde görebileceğiniz gibi üzerinde bulunduğumuz kabuk inceciktir. Hemen altında meydana gelen konveksiyon akıntıları, kabukta bulunan ve "plaka" denen dev kara parçalarını sürekli hareket ettirir. Bu hareket, kahverengi olarak çizilen manto üzerindeki oklarla gösterilmiştir. Akıntıların yönüne bağlı olarak karalar da hareket ederler. Bu nedenle milyonlarca yıl içerisinde yer yüzünün kara dağılımları sürekli değişir. Yeni kıtalar var olur, var olan kıtalar yok olur, kıtalar birleşerek veya ayrılarak biçim değiştirirler.

Dünya'da şu anda bulunan plakalar ve bunların hareket yönleri... Türkiye'nin, daha doğrusu Anadolu'nun, yeşil renkte gösterilen Avrasya Plakası'nın ucunda olduğuna dikkat ediniz. Bu plakanın hemen güney doğusunda sarı renkle gösterilen Arap Plakası'nın, hemen güney batısında ise ten rengiyle gösterilen Afrika Plakası'nın bulunduğuna dikkat ediniz. Bu plakaların birbirleriyle etkileşimleri, depremlerin ana nedenidir.
Az önce de izah ettiğimiz gibi, plakaların altında yer alan magmada meydana gelen konveksiyon akımları plakaları farklı yönlere doğru hareket ettirir. Örneğin bizim Anadolu levhamızı da alttan Arabistan levhası ve Afrika levhası itiyor (yukarıdaki görselden inceleyebilirsiniz) Milyonlarca yıl önce Doğu Anadolu’da Bitlis Okyanusu denen bir okyanus bulunuyordu. Afrika’dan kopan Arap levhası yukarı, yani kuzeye doğru hareket etti ve Bitlis Okyanusu'nun üzerini kapattıç Sonrasında bu plaka gidecek yer bulamayınca, bu sefer kabarmaya başladı ve bugünkü Güneydoğu Anadolu’daki sıradağları oluşturdu. Zaten dağların oluşumu, bu şekilde plakaların birbirine çarpması sonucu oluşan kırılmalar ve bükülmelerle meydana gelir. Bir diğer örneğini, Afrika levhasının kuzeye hareketi sonucunda görüyoruz: bu hareket, Toros Dağları'nı oluşturmuştur. Belli bir süre boyunca Arap levhasının hareketi Bitlis Okyanusu'nun kapanmasına ve sıradağların oluşmasına neden olduktan sonra, bu sefer Anadolu’yu batıya itmeye başlamıştır. Anadolu da bu sırada koparak batı yönde bir hareket kazandı. 4 milyon yıldır süren bu hareket Anadolu’yu doğu-batı yönünde ikiye böldü. İşte Bingöl’den başlayan ve Ege Denizi'ne kadar uzanan bu kırığa, Kuzey Anadolu Fay Hattı denir.
Fay hattı olarak isimlendirilen şey, biraz önce bahsettiğimiz gibi yer kabuğunun kırılmasıdır. Bu hatlar, bildiğimiz anlamıyla yer kabuğunda meydana gelen "kırık"lardır! Bu kırıkların arası boş olduğu için içerisine su dolar, su magmanın olduğu sıcak kayaçlara kadar iner, ısınır ve tekrar ısındığı için demlikten fışkıran sıcak su buharı gibi yukarı fışkırır. Bizler de bunlara kaplıca deriz. Kuzey Anadolu fayının geçtiği bütün şehirlerde kaplıcalar vardır: Erzincan, Reşadiye, Havza, Adapazarı gibi...
Türkiye her yıl ortalama 20 milimetre batıya ilerler. Tabii fay hattının her iki yüzeyi de pürüzlü olduğu için bazen birbirine takılır, kenetlenir ve gitmesi gereken yolu gidemez. Mesela 200 yılda 2 metre ilerlemesi gereken fay takıldığı için ilerleyemez, takılan girinti ve çıkıntılar da 200 yıllık birikime dayanamazsa bir anda kırılır ve bu da çok büyük sarsıntılara neden olur. İşte deprem tam olarak budur; 200 yılda olması gereken 2 metrelik hareket bir kaç saniye içinde olunca buna deprem adını veririz. Çünkü bu aşırı hızlı hareket, aslında yer kabuğu için halen son derece yavaş olsa da, üzerinde yaşayan biz organizmalar için sarsıcı etkiler yaratır. Bu sarsılmaları biz deprem olarak algılarız. Yani depremler, öyle teknolojik araçlarla falan üretilemez; devasa kara parçalarının adeta tırnağınızın kıyafetinize takılması ve kuvvet uygulamanız sonucunda bir anda kırılması gibi büyük hareketleri sonucu oluşur. İnsanın ürettiği hiçbir teknoloji buna yön veya şekil veremez.

Meşhur Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Doğu Anadolu Fay Hattı... Bu harita üzerinden görmesi daha kolay; ancak bu pek teknik bir harita sayılmaz. Aşağıdaki görsel daha teknik olarak görmek için daha faydalı olacaktır.

Kuzey Anadolu Fay Hattı ve çevre fay hatları... Plakaların hareketine dikkat ediniz. Hem Afrika Plakası, hem Arap Plakası kuzeye doğru hareket etmektedir; bu hareket dolayısıyla Anadolu Plakası güneybatıya doğru hareket eder. Bu zıt hareketlenme fay hatları boyunca plakaların uçlarındaki devasa kaya yığınlarının birbirine geçmesine, takılmasına, sürtünmesine, parçalanmasına, vs. neden olur. Bu takılmaların anlık boşalımları ve kurtulmaları, yüzeyde deprem olarak algılanan devasa hızlı hareketlere ve parçalanmalara neden olur.
Yukarıdaki ikinci görsel "North Anatolian Fault" olarak belirtilen çizgi Kuzey Anadolu Fay Hattı'dır. O hattın üst kısmı Avrasya levhasıdır, alt kısmı da Anadolu levhasıdır. Fay hatlarının, bu levhalar arasındaki bölgeler olduğunu hatırlayınız. Üst kısım jeolojik olarak daha sabittir ve hareket etmesi çok daha zordur. Bu sebeple Anadolu levhası, güneyden gelen yoğun baskı nedeniyle büyük bir stres altında kalarak batıya doğru hareket eder. Bahsedildiği gibi bazen fay hattında takılmalar olur ve itildiği için hareket etmesi gereken levha hareket edemez. Basınç iyice artar ve bir anda aniden fayın birbirine takılan yüzeyi kırılıp fay bir anda kendini 2-5 metre ileri atar. Yani levha 100 senede yavaş yavaş gitmesi gereken 2 metrelik yolu 30 saniyede alır ve bu da büyük sarsıntılara yol açar. İşte 17 Ağustos 1999 gecesi, saat 03:02'de meydana gelen tam olarak budur. Atım 4-5 metre olmuştur ve süreç 45 saniyedir. Bir ağacın dalı üzerine kar birikir birikir ve aniden çatırt diye kırılır ve ağacı çok sert bir şekilde sallar. Deprem de bunun aynısıdır.
Anadolu'nun Doğusundan Batısına Hızla Gelen Deprem Fırtınası
Bu ara başlık sizi yanıltmasın. "Hızla" sözcüğü genellikle jeoloji, evrim, iklim, paleontoloji gibi bilimlerde günlük yaşantıdan biraz farklı kullanılır. Normalde bir olayın hızlı gerçekleşmesi birkaç saniye, dakika, saat, hatta gün olabilir. Ancak bu tür bilimlerde "hızlı"dan kasıt birkaç on yıl, asır ya da milenyum (binyıl) olabilmektedir. Hatta kimi zaman milyonlarca yılda meydana gelen olaylar, normalde o olayın seyrine göre çok daha hızlı gerçekleştiği için, milyon yıllık süreler bile "hızlı" olarak anılabilir. Dolayısıyla depremlerden ve yer bilimden bahsederken "hızlı" sözcüğünün nasıl kullanıldığına dikkat etmenizde fayda var.
İşte bu da bizi zurnanın zırt dediği yere getiriyor: Bir fay hattı üzerinde bazen logaritmik büyüklüklerde aynı eksenli depremler oluşur. Bu depremlerin periyodik aralıklarla meydana geldiği söylenebilir. Bu tip depremlere deprem fırtınası denir. Yani bir fay hattının bir ucunda büyük bir deprem olur. Bir kaç on sene sonra az ilerisinde, sonra az ilerisinde, sonra biraz daha ilerisinde yine büyük depremler meydan gelir. Bu süreç böyle devam eder ve belirli aralıklarla depremin bir fay hattı boyunca tren gibi ilerlediği görülür. İşte biz buna deprem fırtınası deriz.
Dünyada deprem fırtınasının kitaplara klişe bilgi olarak girebilen, en bariz örneklerinden biri Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde görülmektedir. Bir diğer meşhur örneği de Kaliforniya Fay Hattı'dır. Dolayısıyla Türkiye'deki depremlerin bir teknoloji ürünü olduğu iddiasını sürdürenler ve bu teknolojiden ABD'yi sorumlu tutanlar, bu ülkenin kendisinde de birebir aynı deprem dizisinin neden bulunduğunu açıklamalıdırlar. Ancak tabii bu ayrı bir tartışma konusudur.
Burada önemli bir uyarıda bulunmak istiyoruz: Fay hatları tek bir bütün olarak düşünülmemelidir. Hiçbir şey gibi, fay hatları da kusursuz yapılar değildir. Fay hatları da, uç uca eklenmiş kibrit çöpleri gibidir. Parça parçadır; ancak o parçalar fay hattının bütününü oluştururlar. Fay hattını oluşturan her bir "kibrit çöpü" gibi olan parçaya segment denir. Deprem olduğunda genelde sadece bir segment kırılır, fayın tamamı kırılmaz. Bunun en net örneklerinden biri, yine 17 Ağustos 1999 depremidir. Bu depremde, Anadolu Fay Hattı'nın sadece İzmit segmenti kırılmıştır. Segmentin bir ucu Yalova da, diğer ucu Adapazarı’nda olduğu için depremde asıl sarsıntıyı Yalova - Gölcük - İzmit - Adapazarı dörtlüsü yaşamıştır. İşte tam olarak bu sebeple 17 Ağustos depremi hem Gölcük, hem Yalova, hem İzmit, hem de Adapazarı Depremi olarak anılır. Aşağıdaki grafik kırılan ve birbirine sürtünen segmanları göstermektedir.

17 Ağustos 1999 depremine neden olan, Kuzey Anadolu Fay Hattı segmanları (ya da segmentleri)... Yalova segmanı en solda, İzmit-Adapazarı segmanı ortada, Düzce fayı da sağda. Bu segmanlar boyunca meydana gelen sürtünme, sonunda büyük bir kırılmaya neden olmuştur ve 17 Ağustos gecesi patlamıştır. Tırtıklı gösterilen bölgeler, yüzey kırınımların göstermektedir. Bunlar, deprem sırasında kırılan bölgelerdir. Düz kırmızılar ise aktif fay hatlarıdır. İşte deprem fırtınaları, fay hattının bir kısmını oluşturan bir segmentte başlar ve segment segment zıplayarak fay hattı boyunca devam eder.