Yaklasik 70 milyon nüfusu ile bir koca ülke. Bu nüfusun yarisindan fazlasi gencecik. Tamamina yakini futbol ile yatip futbol ile kalkiyor. Her sehirde 1, 2 hatta 3 seviyeli amatör kümeler mevcut. Gençler betonlasmis toprak sahalarda diz, kafa yara yara basliyorlar futbola. Sonra bazilari sansli, daha üst seviye takimlarda futbol oynayabiliyor. Bunlarin da ancak küçük bir kismi bu isten para kazaniyor. Onlar her ne kadar bu isten iyi para kazansalar da, aslinda tüm sektör için düsünülürse, toplamda, futbol piyasasinda tüm futbolculara ödenen paralar, gene tüm futbolculara bölündügünde çok düsük rakamlar çikiyor.
Adina "Süper Lig" diyerek kendimizi kandirdigimiz ligimizde, sampiyonlugu, hedeflerinin içinde telafuz edebilen sadece 4 takim var. Her sene ise en fazla iki tanesi bu yarisi sürdürebiliyor. Diger ikisi genelde su lig bitse de herseye yeniden baslasak sikintisinda. Bu piyango bazen bize vuruyor ve sezonun bitmesini iple çekmeye basliyoruz.
Bu kadar büyük bir potansiyelimiz olmasina ragmen ne yazik ki bu potansiyeli aktive edecek egitmenler yok denecek kadar az. Gene büyük kulüplerin altyapisi disindakiler bu isi tamamen amatörce yapiyorlar. Ekipman, zaman ve para olmadan bu dünyanin en degerli kaynagini islemek mümkün degil.
Emek emek yetistirdigimiz yildizlarimizin (aslinda kendi kendilerine yetisiyorlar) Avrupa ve dünya arenasina çiktiklarinda, gösterdikleri gayrete ragmen ortaya koyabildikleri performans, isi sadece vatan, millet, Sakarya edebiyatina birakiyor. Bu tür yönlendirmeler ise, sonu maglubiyet oldugunda bu sefer çok büyük bir yikimla karsi karsiya birakiyor bizleri.
Bu aksam izledigim Gana maçinda, aslinda daha önceleri çokça yüzümüze vuran bir gerçek bir kere daha önümüze geldi. Örnegin defans oyuncularimiz... Müthis bir mücadele veriyorlar. Top kesmek, rakibin pozisyonunu bozmak için; ancak top bize geçtiginde, o en önemli anlarda, bir de bakiyoruz o topu alabilmek için varini yogunu samimi olarak ortaya koymus oyuncumuz mecalsiz bir hareketle, tükenmis enerjisiyle topu rakibine ativeriyor. Çünkü defansin görevinin sadece topu çalmak oldugunu zannediyor.
Oysa yurt disina, onun kabiliyetinin 1/4'üne sahip oyunculara bakiyorsunuz, takimlarina çok daha faydali olabiliyorlar. Zira topu daha az çalabilseler de, hiç olmazsa kazandiklarini çok daha mantikli degerlendirebiliyorlar. Aslinda benzer örnekleri, kalecilerimiz, orta saha oyuncularimiz ve hatta forvetlerimiz için de türetmek mümkün. Ama bu onlarin günahi degil. Maalesef Türkiye'de futbol yönetilemiyor. Federasyonlar da, kulüpler de, okullar da bu isi yönetemiyor.
Bizim antrenörlerimiz hala "tekmeye kafa uzatan" kahramanlar ariyor. Bir tekmeye kafa uzatmak ne kadar mantikli varin bunu da siz düsünün. Oysa o tekmeye kafa uzatmak yerine o tekmeyi hiç attirmasak, o zaman kafamizi riske etmemiz de gerekmeyecek haliyle.
Türkiye'de begenilen defans oyuncularinin tamamina yakini bu tip kesme özellikleri çok iyi olan yerli futbolcularimiz. Ama gerçek basarili olanlar maalesef hep yabanci kramponlar. Popescu, Song, Tomas, Luciano, Kalla (Sivasspor), Risp (Gençlerbirligi), Högh, Uche, Stumph, Falco Götz, vs.
Bizde aslinda en az bunlar kadar yetenekli futbolcu çok, ama maalesef bunlari "basarili profesyonellere" dönüstüremiyoruz. Çünkü egitemiyoruz.
Madem defanstan basladik, örneklere oradan devam edelim. Iki maçtir defansimizda en çok topçalan oyuncu da, bu yüzden her maç türlü darbelerle sakatlanan da ve maalesef en çok hata yapan da ayni isimdi. Toraman. Çok iyi niyetli, çok gayretli, çok samimi. Ama bir o kadar da az profesyonel. Top rakibin ayagindayken kurt, kendi ayagina alinca ürkek bir tavsan.
Türkiye'ye zaman zaman çok iyi profesyonel egitmenler de gelmedi degil. Örnegin bir Derwall, Galatasaray'a adeta çag atlatmisti. Hatta onun döneminde atilan adimlarinkaymagini GS halen yemekte. Çok dejenere etse de yemekte.
Daha sonra bir Piontek..Belki de o olmasaydi, Hami'mizi Milli Takim'a almayacaklardi. O da gerçek bir egitmendi. Ama bu iki hocanin da asli görevi bu egitmenligi yapmakti. Oysa, mesela Daum sadece teknik direktörlük yapti. Yillarca Türkiye'de kaldigi halde, Türk Futboluna en ufak bir yol aldirmadi. Amane o kendisine böyle bir rol seçmisti,ne de ona,o sözüm ona büyük kulüpleri böyle bir rol biçmisti.
Türkiye'nin futbol baskenti Istanbul gibi gözükse de, üretim merkezi süphesiz Karadeniz'dir. Burada yatan yetenek madenini islemek sadece Trabzonspor'a degil, tüm Türkiye'ye kazandiracaktir. En iyi altyapi tesisinin Trabzon'da olmasi, en iyi teknik kadronun Trabzonspor'un altyapisinda çalismasi, en çok kaynagin da buraya akitilmasi farzdir.
Tugay'in Ingiltere'de, Nihat'in Ispanya'da, Emre'nin ve Okan'in Italya'da, Tolga'nin Ukrayna'da, tüm profesyonel eksikliklerine ragmen forma giymesi tesadüfi degildir. Biraz da bu genetik meseledir.
Madem öyle ve madem simdi bir Karadeniz'li federasyon baskani var, o zaman bu periyot çok iyi degerlendirilmelidir. Artik yetenekli, istekli, inatçi gençleri birer basarili profesyonele çevirmek kaçinilmaz olmalidir.
Fatih Tekke'nin yurt disina transfer olabilecegi haberiyle hepimizin bir miktar bile olsa tedirgin oldugumuz dogrudur. Yerini dolduramayacak olmanin getirdigi bir reaksiyondur bu.
Ama bir de sunu düsünün: Eger her iki sene de 2 ya da 3 tane oyuncumuzu bu sekilde yüksek meblaglarla satabilsek, bunun sadece Trabzonspor Kulübüne degil, tüm Trabzon sehrine ekonomik bir getirisi olacaktir.
Avrupa'da bu sekilde altyapi takimlari mevcuttur. Onlar yetistirip yurt disina gönderdikleri oyunculariyla Sampiyonlar Ligi dahi kazanabilmislerdir. Demek ki, oyuncu satarak da Avrupa'da basarili olunabilir. Ama bizim elimizde sadece Fatih Tekke ve Gökdeniz gibi iki oyuncu varsa ve ilerisinin de ne olacagi belli degilse, o zaman bu oyunculari, "ya tutarsa" diye alinacak yabancilar için satmak elbette tedirginlik vericidir.
Iste tam da bu noktada, Trabzonspor'un getirecegi yabanci hoca oldukça önemlidir. Herseyi federasyondan beklemeden önce, Trabzonspor da, kendi dinamikleriyle bu konuda çalismalara baslayabilir. Mesela KTÜ'den, yabanci akademilerden destek alinabilir. Bu konuda yeterli profesyonellige, bilgi ve deneyime sahip hocalara, yildiz transferine verilecek paralar verilebilir.
Yildiz transferi geri dönüsü çok riskli bir yatirim olsa da, bu yönde bir yatirim orta vadede hem Trabzonspor'a, hem de Trabzon'a büyük katki saglayabilir.
Bir basit kiyas ile son verelim:
Türkiye'de cirosu 30 milyon EURO olan bir sirket, en büyük 500 sanayi kurulusu arasina girebiliyor. Bu sirket (en iyi ihtimalle) %50 ihracat yapsa bu rakam 15 Milyon EURO oluyor. Bu 15 Milyon EURO'luk ihracatin %50 si yerli katki olsa (ki bu bile çok yüksek bir orandir) , bu durumda, ilk 500 sanayi kurulusundan biri olan bu sirket, ülkemize 7,5 Milyon EURO gibi bir katki sagliyor.
Oysa sirf Fenerbahçe, tek basina geçen sene 15 Milyon dolardan fazla yerli sermayeyi yurt disina tasidi, karsiliginda Türkiye'nin hiç tanitimini yapamayarak.
Profesyonel oyuncu yetistirebilmek isi ne kadar ciddi bir is varin siz düsünün.
![]()