Bildiğim kadarıyla Bogdan Tanjeviç, üniversitede dünya edebiyatı okumuş. Dile meraklı... İtalyancayı çok iyi konuşuyor, İngilizce kendini ifade edebiliyor. Dokuz yıldır ülkemizde yaşadığına, çalıştığına ve ay-yıldızlı pasaport taşıdığına göre, bizim dilimizi de en azından anlayacak kadar kıvırdığını düşünüyorum. Fakat deyişlerden, atasözlerinden, güzel Türkçemizin ara sokaklarından haberi yok, belli...
Biri çıkıp ona demeli ki; “Hocam, bizim dilimizde ‘Şecaat arz ederken merd-i kıpti, sirkatin söyler’ diye bir söz var. Günümüzde pek hoş karşılanmayabilir, ‘politically-correct’ bulunmayabilir ama bu tip durumlarda cuk oturur.” Nedendir bilinmez, bu basit uyarıyı yapmıyorlar. Tam tersine, federasyon kanadından etkili ve yetkili kim ağzını açsa batıyor. Konuştukça sıvıyorlar...
“İbrahim Kutluay ve hatta Hidayet Türkoğlu bile yeri geldi kadroya alınmadı. Serkan beni 1982’lerde kalmakla suçladı, onu dışarıda bıraktım. İki yıldır merhaba bile demeyen bir oyuncuyu neden çağırayım ki? 17 yaşından bu yana milli takımda olan bir oyuncu Cenk. Onu oynatmak için İbrahim Kutluay’ı kestim. Oynayacağın bir takıma git dedim. Ama o 400 bin dolar almak için kenarda oturmayı seçti. Geçen yıl kampı bıraktı.”
Yalancının evi yanınca...
Bu cümleler 2011 Avrupa Şampiyonası hariç, yaklaşık dokuz yıldır Milli Takım’ı yöneten kişiye ait... İsterseniz en sondan başlayalım, geçen yaz örtbas edilen skandaldan... Tanjeviç, “Cenk geçen yıl kampı bıraktı” diyor. Peki, neden o zaman çıkıp “Belinde ağrılar vardı” gibi bir yalanın arkasına saklandınız da, adam gibi doğruyu söylemediniz? O gün iki satırlık bir basın bülteniyle “Cenk Akyol, teknik heyetin antrenman temposuna uyum sağlayamadığı için aday kadrodan çıkarılmıştır” demek çok mu zordu? İşte bu yüzden “teknik sebepler” palavranıza kimse inanmıyor hocam... Çünkü geçmişte ne yalanlar söylediğinizi, nasıl “teknik sebepler” icat ettiğinizi şimdi kalkmış kendi ağzınızla ortaya döküyorsunuz.
Hoca, “Cenk’i oynatmak için İbrahim Kutluay’ı kestim” buyurmuş. Zurnanın zırt dediği yer burası... Bunca yıldır biz de aynı şeyi söylüyorduk zaten... Tanjeviç’in gençlik fetişizmi, sürekli “beş yıl sonranın takımı” başlığıyla önümüze sürdüğü hayalleri ve uzun boylu-uzun kollu oyuncu sevdası yüzünden hep birilerinin hakkı yendi. Birileri ‘kesilirken’, birileri hak etmediği formalar giydi, dakikalar buldu koskoca Milli Takım’da... 2007’de mesela, Kerem Tunçeri gayet iyi bir sezon geçirmiş ve Real Madrid gibi bir Avrupa devinde Eurocup’ı kucaklamışken, sırf burnu sürtülsün diye zahir, kadroya alınmadı. O zamanlar hocamızın “prensi” Hakan Demirel’di. O günlerde “yaşlı” bulunan Ömer Onan gibi oyuncular, sonradan ne hikmetse gençleşiverdi! Modern basketbolda buna Benjamin Button efekti deniyor.
Ömer nerede, Vidmar nerede?
Aynı takıntılar Fenerbahçe Ülker’de de önemli hasarlara yol açtı. Elde Mirsad, Semih, Oğuz, Ömer uzun dörtlüsü varken, Tanjeviç gitti, Slovenya’dan Vidmar’ı getirdi. Ona kadroda yer açmak için, Ömer Aşık pilot takım olan Alpella’ya gönderildi. 2007-08 sezonu başlarken, Ömer Aşık hak ettiği sarı-lacivertli formayı değil, Alpella formasını giyiyordu. Sonra Allah bile buna razı olmadı da, Semih’in sakatlandığı dönemde (sanırım Eurolig’in yedi veya sekizinci maçıydı) Ömer kadroya dahil edildi. Giriş o giriş... Bugün Ömer Aşık nerede, Gasper Vidmar nerede? Ve biz burnunun dibindeki dünya çapında yeteneği göremeyen adama dokuz senedir basketbol dehası muamelesi yapıyor, okkalı ücretler ödüyoruz (Ülker uyandı, sıra sende Garanti).
2007 Avrupa Şampiyonası’nda Tanjeviç’in Kerem Gönlüm’ü 3 numara oynatmaya kalkması ve bugün ligimizin en istikrarlı 5 numarası olan tecrübeli basketbolcunun, bir hücum setinde kat ederken takım arkadaşıyla çarpışması, sanki dünmüş gibi gözümün önünde. Onu o hale düşüren, Milli Takım’ı deneme tahtasına çeviren birinde yüz olsa, altı maçta beş yenilgiyle kapattığımız ve mağlup olduğumuz maçlarda ortalama 18 sayı fark yediğimiz o turnuvadan hemen sonra istifasını verirdi. Ama o, hayranı olan başkan sayesinde bugünleri bile gördü. Şimdi de “merhaba demek”ten bahsediyor. Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı hiç duydunuz mu hocam? Bizim buralarda daha çok Halikarnas Balıkçısı diye bilinir. Üstad vaktiyle şöyle tarif etmişti, Türkçenin güzelim selam sözcüğünü: “Benden sana bir zarar gelmez, senden de bana gelmeyeceğine inanıyorum demektir merhaba...”
17 yaşında Milli Takım’a aldığınız, ona duyduğunuz hayranlık yüzünden başkalarına haksızlık etmenize, sonrasında mecburen çeşitli “teknik sebepler” uydurmanıza yol açan delikanlı, bugün size merhaba demiyorsa bir bildiği var demek ki...
Yiğiter Uluğ - Radikal
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/y...erhaba-1143751
***
Tanjevic'in geçmişine saygım var. Fakat yukarıdakiler doğru. Daha fazlası da var...