Evet öyleydim,
Her zaman ki gibi önlüğümü giymeye çalışıyor ama hep yanlış iliklediğim için anneme '' ben önlük giymesem olur mu? '' diye daha sorumu bitirmeden '' Gel buraya yine giyemedin değil mi? '' demesiyle utana sıkıla yanına gidiyordum.
O ara siyah - beyaz televizyonumuz vardı. Bende bir ümit çizgi film vardır umuduyla bir göz gezdireyim dedim zaten okula daha çok vardı. Altı üstü 4 tane kanal vardı. Ya da bizim televizyonumuz sadece 4 tane kanalı çekiyordu. TRT1, TRT2, TRT3, TRT4..
Televizyonu açmamla birlikte İlker Yasin'in Barcelona maçı ile ilgili bir şeyler söylediğini duydum. Futbol meraklısı olduğum için o yıllarda kimin maçı olursa olsun denk geldiğimde oturur izlerdim.Bende meraklı meraklı oturup maçı izlemeye başladım.
Daha yarım saat olmamıştı ki annem okula gitmeme gerektiğini hatırlamıyorum kaç defa söyledi. Ancak bedenimi sarmaya başlayan bir renk beni benden alıp okulu unutturmuştu. Klakmıyordum televizyonun başından, kalkamıyordum. İnatla direndim ve okula gitmedim. Önlüğüm üzerimde öylece maçı izliyordum. İlk yarı bittiğinde babam gelmiş bana söyleniyordu. E haliyle küçük olduğum için de bir şey demedi. Neyse ikinci yarı başladık ve o dakika. Şeyhmus..Golü attığında ben sevinçten evin içinde kaç tur attığımı bilmiyordum. İlker Yasin ise avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çok geçemden ilk o zaman tanıdığım ancak daha sonra efsane olacağını bilmediğim HAMİ çıkmıştı sahneye. 2.golü attığında boğazım düğüm düğüm ama bağırmaktan tüm komşuları rahatsız etmiştim. Allahım ne bu ne heyecandı. Nefes almadan izliyordum adeta. Küçük kalbim yerinden fırlayacaktı. Sonra maç bir anda 2-2 olduğunda gözlerim dolmuştu. Gol yiyorduk ve ben fena halde üzülüyordum. Sonra efsane öyle bir şut çekmişti ki babam ve ben birbirimize bakıp ''goooooolllllllllll' diye bağırmıştık. Benim sevincimden etkilenen babamda izliyordu. 3-2 öndeydik artık (o ara bana bunun bir UEFA kupası maçı olduğundan ve karşımızda ki takımın çok güçlü olduğunda ve Türkiye için önemli bir maç olduğundan bahsediyordu.) Daha da heyecanlanmıştım. Yeniyorduk o halde. Türkiye yeniyordu..
Yine yemiştik golü hemde bitmeye artık az bir zaman kala. Yıkılmıştım resmen. Babam '' üzülme oğlum daha ikinci maç var'' diyerek teselli etmeye çalışıyordu ama nafile. Yemiştik bir kere golü. 10 dakika kaldı diyordu babam. Böyle bitse bile Trabzonda yeneriz bu takımı diyordu ( o hala Galatasaraylı ). Umutlarım artık bitmek üzereyken büyük kaptan ORHAN sahne almış ve küçücük bir çocuğu artık göz yaşlarına boğmuştu. İlker Yasin ''Ağlamak istiyorum ağlamak'' diye bağırırken ben zaten ağlıyordum. Hıçkıra hıçkıra. Kimdi bu takım beni böyle ağlatmıştı. o güne kadar sadece pazar günü ligde yapılan toplu sonuçlarda duyardım adını. Gençlerbirliği, Ankaragücü, Gaziantepspor ve Trabzonspor..Sadece bu kadardı.
İşte o gün benim bedenimi saran ve kanımı Bordo- Mavi'ye çeviren maç hepinizin tahmin ettiği gibi O.LYON - TRABZONSPOR UEFA KUPASI ilk maçıydı. Ertesi gün okulda anlata anlata bitiremediğim ve o günden FB, BJK, GS taraftarı arkadaşlarımın karşısında hep savunduğum ve hala savunduğum o çok sevdiğim Trabzonspor'lu olma hikayem böyle başladı. ( En çokta ezildiğim Bjk'ye 7-1 kaybettiğimiz maçtı, cevap veremiyordum )
Tam 21 sene olmuş.Hiç bir zaman bağıra çağıra sokaklarda şampiyonluk kutlamasamda, hiç UEFA kupası almasakta, en azından TERTEMİZ FORMALARIMIZLA hep isyan ve direniş içinde olduk. Ölene kadar da öyle olacak. ( ADANALI )