fficeffice" />
Filmi çogunuz biliyorsunuzdur ya, ben yine de özetleyeyim: Hani su basrollerini Türkan Soray ile Ediz Hun'un paylastigi, disaridan bakanlarin Karadeniz insanini nasil gördügünü pek güzel resmeden film.
Karadeniz kökenli bir ailenin zengin ve simarik çocugu Ali, spor arabasiyla Karadeniz'in dag köylerinde yaris (?) halindeyken kaza yapar ve bir agacin dalinda asili kalir. Yakindaki bir köyün halki onu kurtarir, iyilesene kadar da bakarlar. Yalniz köyün garip bir adeti vardir, agaçta asili kalmis bir delikanli, o köydeki bir genç kizla evlenmek zorundadir. (Hatirlayabildigim kadariyla anlatiyorum, yanlisim varsa af buyurun. Gerçi ayrintilar o kadar da önemli degil)
Züppe delikanli buna ne kadar karsi çiktiysa da fayda etmez, silahlarin gölgesinde köyün genç ve güzel kizi Güllü ile evlenmek zorunda kalir. Tabii arada simdi net hatirlayamadigim bir sürü garip adet ve gelenek siralanir, seyircinin gülme sinirlari zorlanir. (Baska bir yörenin yasam biçiminin; örf, adet ve geleneklerinin bu kadar fütursuzca mizah malzemesi yapilip yapilamayacagi sorusu su anda konumuz disindadir. O yüzden takilmayalim.)
Ali, dügünden kisa süre sonra Istanbul'a gitmek için müsaade ister, elbette en kisa zamanda Güllü'yü yanina alacaktir. Fakat Istanbul'a gider gitmez unutur gider bu tatsiz olayi. Muhtemelen olan biteni bir kâbus yerine koymus, yeniden rutin yasantisina dalmis gitmistir.
Aradan zaman geçip de Ali'den ses çikmayinca, basta Güllü olmak üzere bütün köy huzursuzlanir. Olay büyür, bir namus meselesine dönüsür. Güllü silahini kusanip, namusunu temizlemek üzere Istanbul'un yolunu tutar. Bazi tesadüfler sonucu Ali'ye de ulasir ama bunun farkinda degildir. Ali ise binbir türlü dolap çevirerek, basini soktugu beladan kurtulmaya çalismaktadir, elbette bir sürü komik olayin esliginde, seyirciyi de bol bol güldürerek...
Güllü her yeni gelismede köye mektup yazar, büyüklerinin fikrini sorar. "Simdi bu durumda namusum temizlenmis midur, temizlenmemis midur?[/B]" diye. Köy ahalisi her zaman oldugu gibi bu hayatî meseleyi görüsmek üzere köy meydaninda toplanir, okunan mektubu dinler. Ilginçtir, her seferinde de köy ahalisini birbirine karsi konumlanmis iki ayri topluluk halinde görürüz. Ve yine her seferinde taraflardan biri temizlendigine hükmeder, digeri de temizlenmedigine? Bu kisimda, taraflarin basinda bulunan ve aile reisi konumunda gibi duran kisilerin yüz ifadeleri özellikle dikkat çeker. Biraz sonra olacaklari biliyor gibidirler; (hâttâ gibisi fazla, bal gibi biliyorlardir) ancak nedense bu onlari zerre kadar rahatsiz etmedigi gibi, sanki olacaklardan zevk duyar bir halleri vardir. Sanki problemin çözümü unutulmus, birazdan kopacak patirtinin heyecani ruh ve bedenleri sarmistir.
Artik kaçinilmaz sonla noktalanacak süreç baslamistir, bu durumdan usanmis olan üçüncü bir tarafin sözcüsü konumundaki birisi de, "Bence hem temizlenmistur, hem de temizlenmemistur[/B]" diyerek güya ortami yatistirmaya çalisir, yaptigi içtihadin (!) saçmaliginin farkinda bile olmayarak. O da davranisinin bir ise yaramayacagini sanki unutmus, bu onun için artik bir ritüel halini almistir.
Filmin, konumuzu ilgilendiren kismi iste burasidir. Diger pek çok unsur saçma sapandir, hayal ürünüdür filan ama bu sahne tamamen gerçekleri yansitir. Trabzonlu aynen böyledir, bu durum Trabzonspor taraftarinin psikolojisine de dogal olarak yansir, oradan da Trabzonlu olmayan Trabzonsporlulara sirayet eder.
Kizimiz Güllü?nün namusu elbette önemli bir problemdir; ancak bizim filmde resmedilen kavgalarin benzerini yasamamiz için ortada bir namus meselesi olmasi gerekmemektedir, örnegin su forumda tamamen halisane ve masumane niyetlerle açilmis bir konu basligi, yazinizin içinde yer alan iki kelimelik bir ifade sizin BMN?nin sanal meydaninda çarçabuk kurulan bir daragacina götürülmek istenmenize sebebiyet verebilir. Elbette BMN ahalisinin yarisi tarafindan? Diger yarisi da buna karsi çikar, ondan sonra silahlar patlar, kaslar gözler yarilir? Bir süre sonra ortalik durulur, ta ki Güllü?nün bir sonraki mektubuna kadar..
Uzunca bir süredir BMN?de tek satir yazim yer almadi. Arkadaslar bu konuda sitem dozu epey yüksek sikayetlerde bulunuyorlar? Iyi hos da, ?Aman bir yanlis anlama olmasin[/B]? diye kelimeleri seçe seçe bihâl oldum, insan gerçekten yoruluyor. Bu öyle bir durum ki, bu asiri hassasiyetim bile süphe ve tartisma konusu olabiliyor, ?Sadece herkesin kabul edebilecegi, itiraz gelmesi uzak ihtimal olan konulari mi kaleme aliyor?[/B]?, hadi daha açik söyleyeyim; ?Tribünlere mi oynuyor?[/B]? seklinde kafalarda soru isaretlerine sebebiyet veriyor. Öteki türlü, her konuda görüs beyan etsem, aklima geleni yazsam tartismadan, polemikten geçilmeyecek, bir sürü zaman ve enerji kaybi olacak, kalpler kirilacak? Ne buradaki sahislara, ne BMN?ye ve dogal olarak ne de Trabzonspor?a bundan bir fayda hasil olmayacak. Asagi tükürsem sakal, yukari tükürsem biyik misali?
Arkadaslar, bu psikolojiyle, bu davranis biçimiyle hiçbir yere varamayiz. Trabzonspor taraftari bir takim hakli sebeplerden ötürü kendini ayricalikli görüyor, buna bir itirazimiz yok, olamaz da. Bence de hakli sebepler bunlar. Ancak gelgelelim, iste tam da bu psikoloji ayagimiza dolaniyor, kollektif suurun gerektigi alanlarda çok zayif kaliyor, hedefe ulasmak bir yana, o istikamete dogru dürüst bir adim bile atamiyoruz.
Rakiplerimiz kadar taraftar sayimiz da, paramiz da, nüfuzumuz da yok, dolayisiyla o bahsettigim kollektif suura hepsinden daha fazla muhtaciz. Tarihte benzeri durumlarda basariya ulasmis topluluklar var, eski yazilarimda Dünya?da yaklasik 14-17 milyon kadar olduklari bilinen Yahudilerin bugünkü hakimiyetlerini örnek gösterdim. Sonra Sögüt civarina 400 atliyla gelmis olan Osmanli?nin sonraki asirlarda yaptiklari da hepimizin malûmu?
Ya da bizi daha yakindan ilgilendiren bir örnek vereyim: Hani su bizim ?Efsane Kadro[/B]? var ya? O kadro tek tek bakildiginda mükemmel futbolculardan olusmuyordu, zaman içinde o insanlarin imajlari kafalarda degisime ugramis olabilir. Aralarinda yildiz niteliginde futbolcular vardi ama çogunluk öyle degildi. Hâttâ Ali Kemal Denizci F.Bahçe?ye transfer olduktan sonra bile (ki o transfer döneminde baska futbolcularimiz da takimdan gönderilmisti) ekip ruhu iyi muhafaza edildigi için takimin performansinda bir degisme olmadi. Inanin abartisiz söylüyorum, o dönemin Trabzonspor?unda yolda görseniz tanimayacaginiz futbolcular yer aliyordu. Ancak yine de basari geliyordu iste.
Arkadaslar, tasvir etmeye çalistigim sosyo-psikolojiden kurtulamadigimiz sürece, ne burada bulunmamamizin esas vesilesi olan Trabzonspor basariya ulasabilir, ne de hayatin kollektif çalisma gerektiren bir baska alaninda yüzümüz güler. Bu köklü degisim ilk bakista zor, hâttâ imkansiz görünebilir ama hiç de öyle degil. Onun da tarihte gerek futbol içinden, gerekse disindan örnekleri mevcut. Ancak ben anlatmaya devam edersem bu böyle uzar gider. Zannediyorum bu kadariyla da ne demek istedigimi anlatabilmisimdir.
Saygilar, selamlar?