...Edited by: Beytullah
.>
>Hfraliren srisai
>
>
>Bir ignliiz üvnsertsinede ypalin arsaitramya gröe,
>
>kleimleirn hrfalreiinn hnagi sridaa yzalidkilrai ömneli dgeliims.
>
>Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaimyis.
>
>Ardakai hfraliren srisai kriaisk oslada ouknyuorums.
>
>Çnükü kleimlrei hraf hraf dgeil bri btüün oalark oykuorumusz.
>
>Bakin nasil da duzgun okudunuz, ilginç degil mi?
>
ALDATILIRIM KADERIMDIR AFFETMEM KARAKTERIMDIR....
Aldanir bizlere kem gözle bakanlar bizler ise en mesut insanlar sil hayalinden o karaktersiz eseri senden senden çok üstündür su hor gördügün SERSERI
Serseriyim sokaklar evim, serseriyim adam gibi severim, bana bir adim gelene ben on adim giderim.Dinle cici kiz dinle zannedersinki serseri aglamaz, serseri bi kayboldumu onu kimse bulamaz, simdi anliyorsunya, sehirlerin asi kizi hiç kimse serseri gibi sevipte asik olamaz
BiR gün BiR aDaM GeliYiYoRDu KaRSiDaN iCKiSiNi iCiYoDu SiSeDeN BeLiYdi ÜSTüNDeN BaSiNDaN KiMSeSi oLMaDiGi PaNToLoNu YaMaLiKLaRLa DoLuYDu KaRSiDaN iKi SüSLü BaYaN GeLiYoDu BiRi DöNDü Ve oNa SeRSeRi DeDi aMa NeRDeN BiLeCeKTiKi O SeRSeRi DeDiGi KiSi BiR ZaMaNLaR SeNiN iCiN
SON YAPRAK
Ülkenin batisindaki küçük bir mahallenin bir sokaginin neredeyse
tamami ressamlardan olusmaktaydi. Bu mahallede, üç katli bodur
bir tugla yigininin tepesinde iki kiz arkadasin stüdyolari bulunmaktaydi.
Alt katlarinda ise yasli bir ressam otururdu.
Günlerden bir gün kiz arkadaslardan biri zatürree hastaligina yakalandi.Genç kiz günden güne eriyordu. Bir gün, arkadasi resim yaparken o da yataginda pencereden disari bakiyor ve sayiyordu...
Geriye dogru sayiyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi".
Arkadasi merakla disari bakti. Sayilacak ne vardi acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bombos bir avlu ile alti yedi metre ötedeki
tugla evin çiplak duvari vardi. Budakli köklerinden çürümüs,
yasli mi yasli bir asma, tugla duvarin yari boyuna kadar tirmanmisti.
Dönüp arkadaisna "Neyin var?" diye sordu. Hasta kiz fisilti halinde" alti" dedi. "Artik hizla düsüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardi.Saymaktan basima agri giriyordu. Ama simdi kolaylasti.Iste biri daha gitti. Topu topu bes tane kaldi simdi." "Bes tane ne?" diye sordu arkadasi. "Yapraklar, asmanin yapraklari. Sonuncusu da düsünce, ben de mutlaka gidecegim. Hissediyorum bunu."
Arkadasi ona saçmalamamasini söyleyip içmesi için çorba götürdü.
Fakat o: "Iste bir tanesi daha gidiyor. Hayir, çorba filan istemiyorum.
Bununla geriye dört tane kaldi. Hava kararmadan sonuncusunun da düstügünü görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi.
Genç kiz uykuya daldiginda arkadasi da alt katta ki yasli ressama
ziyarete gitti. Bu sirada yaprak olayini da anlatti yasli adama.
Yukari çiktiginda arkadasi uyuyordu. Ertesi sabah hasta kiz hemen
arkadasina perdeyi açmasini söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmis
gibi gelen upuzun gece boyunca araliksiz yagan yagmur ve siddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yapragi hâlâ yerinde duruyordu.
Sapina yakin taraflari hâlâ koyu yesil kalmakla birlikte, testere agzi gibi tirtilli kenarlarina ölümün ve çürümenin sari rengi gelmis olan yaprak, yerden alti yedi metre yükseklikteki bir dala yigitçe asilmis duruyordu.
"Bu sonuncusu" dedi hasta kiz."Geceleyin mutlaka düser diye düsünmüstüm. Rüzgâri duydum. Bugün düsecektir, o düstügü an ben de ölecegim." Agir agir geçen gün sona erdiginde onlar, alacakaranlikta bile, asma yapraginin duvarin önünde sapina tutunmakta oldugunu görebiliyorlardi.
Derken siddetli yagmur tekrar basladi. Hava yeteri kadar aydinlanir
aydinlanmaz, genç kiz hemen perdenin açilmasini istedi. Asma yapragi
hâlâ yerindeydi. Genç kiz, yattigi yerden uzun uzun yapragi seyretti. Sonra arkadasina seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan oldugumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yapragi orada tuttu.
Ölümü istemek günahtir. Simdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi. Aksamüstü gelen doktor ayrilirken; simdi alt kattaki bir hastaya
bakmam gerekiyor. Yasli bir ressammis sanirim. O da zatürree.
Yasli adamcagiz çok agir bir durumda, kurtulma umudu yok ama
daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldiriliyor dedi.
Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattiniz, siz kazandiniz." dedi.
O gün ögleden sonra arkadasi artik iyilesmis olan arkadasina alt kattaki yasli adami anlatti. Yasli adam iki gün hastanede yattiktan sonra ölmüs.
Hastalandigi günün sabahi kapici onu, odasinda sancidan kivranirken bulmus. Pabuçlari, elbisesi bastan asagi sirilsiklam, her yani buz gibi bir haldeymis. Öyle korkunç bir gecede nereye çiktigina akil sir erdirememisti kimse. Sonra, hâlâ yanik duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çikarilmis bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karismis sari, yesil boyalarla bir palet ve saga sola saçilmis bir kaç firça bulmuslar. O zaman o son yapragin sirri da çözüldü. Rüzgâr estigi zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yasli ressamin saheseriydi.
Yasli adam, son yapragin düstügü gece oraya bir yaprak resmi yapip yapistirmisti.
Edited by: immortal_TS
o deyilde herhalde 1 ay verlileri silinmesi en cok bu topic yaradi buraya yazi yazamiyorduk artik yaziliyor[img]smileys/smiley4.gif[/img]
afrika'nin uçsuz bucaksiz topraklarinda ilkbahar yagislariyla olusupfficeffice" />
yaz sicaginda yok olan geçici göller vardir. Iste bu göllerin olusumuna tanik olan yerlilerin bir sözü : ?Sular yükselince baliklar karincalari yer, sular çekilince de karincalar baliklari? Yani üstünlük bugün karincadaysa yarin baliga geçebiliyor, ya da tam tersi.
Karinca ya da balik olmanin sagladigi üstünlüge sevinmek kendimizi kandirmaktan öte bir anlam tasimiyor, çünkü kimin kimi yiyecegini gerçekte suyun hareketi belirliyor.
Hayatin ne getirecegini hiçbirimiz bilemeyiz...
Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi
buldugumda anladim.
Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis,
Kendi yolumu çizdigimde anladim..
Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak,dinleyerek
degil..
Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladim..
Yüreginde ask olmadan geçen her gün kayipmis,
Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim..
Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmis gözlerden,
Neden hiç aglamadigini anladim..
Aglayani güldürebilmek,aglayanla aglamaktan daha
degerliymis,
Gözyasimi kahkahaya çevirdiginde anladim..
Bir insani herhangi biri kirabilir, ama bir tek en çok
sevdigi acitabilirmis,
Çok acittiginda anladim..
Fakat,hak edermis sevilen onun için dökülen her damla
gözyasini,
Gözyaslariyla birlikte sevinçler terk ettiginde anladim..
Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet,
Yüregini elime koydugunda anladim..
''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak,
Sana ''git'' dedigimde anladim..
Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum''
diyebilmekmis sevmek,
Git dediklerinde gittigimde anladim..
Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril
ziril aglayan,
Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim..
Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak
Istemekmis pisman olmak,
Gerçekten pisman oldugumda anladim..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymis,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmis,
Yüregimde sevgi buldugumda anladim..
Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermis bir gün
affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istedigimde anladim..
Sevgi emekmis,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür birakacak kadar
sevmekmis...
PAPATYA VE KELEBEK
Günlerden bir gün, evrenin bir noktasinda, küçük bir tirtil
gözlerini
hayata açmis. Dogal içgüdüleri ile hemen beslenmeye baslamis.
Ne bulursa yemis. Bir süre sonra, yeterince büyüdügünde,
kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye baslamis.
Bu kozanin içinde geçirdigi uzunca bir sürenin sonunda da,
rengarenk kanatli bir kelebek olup çikmis.
Minik kelebek, uçabiliyor olmanin da verdigi mutlulukla uçmaya
baslamis. Daglar tepeler asmis, ormanin her yerini dolasmis.
Derken bir vadiye gelmis. Rengarenk çiçeklerin bulundugu bir
vadiye.
Etrafina saskin saskin bakarken, vadinin öbür ucunda bir
papatya
görmüs. Bir anda afallamis. Ne düsünecegini, ne yapacagini
bilememis. içinden "Ne muhtesem bir çiçek" diye geçirmis.
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hos kokulu çiçegin
üzerinden geçip dogruca onun yaninda almis solugu.
"Merhaba" demis papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yaniniza
gelmek istedim.". Nazli papatya söyle bir bakmis konuguna ve
"Merhaba" demis, "ben de yalnizliktan sikilmistim zaten."
Ve konusmaya baslamislar. Kelebek ona hayat hikayesini,
nerede dünyaya geldigini, geçtigi ormani, tepeleri anlatmis.
Papatya da ona kendinden bahsetmis. Birbirlerinden gerçekten
hoslanmislar. Kelebek bütün zamanini papatyayla geçirmis.
Gece olunca beraber yildizlari ve ates böceklerinin danslarini
seyretmisler. Gündüz olunca kelebek, kanatlariyla papatyayi
günesin yakici isinlarindan korumus. Minik kelebek papatyayi
çok
sevmis. O kadar çok sevmis ki, bir türlü onun yanindan
ayrilamamis.
Papatyanin da onu sevip sevmedigini merak ediyormus. Ama cesaret
edip de bunu papatyaya söyleyememis bir türlü. Onu kirmaktan,
incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmus. Papatya da
kelebegi çok sevmis ama o da bir türlü söyleyememis sevgisini.
Duygularinin karsiliginin olmayacagindan, bu yüzden
kelebegi
kaybedeceginden korkmus. Böylece iki sevgili yan yana
ama sevgilerini paylasmadan sürekli sohbet etmisler.
Böylece saatler saatleri kovalamis. Günler geçip de, kelebek
artik zamani kalmadigini, gücünün tükendigini anlayinca,
papatyaya
dönmüs ve; "Üzgünüm ama senden ayrilmam gerekecek" demis.
Papatya buna bir anlam verememis. "Neden" demis. "Yoksa
benim yanimda mutsuz musun?". "Hayir" demis kelebek. "Bilakis,
sen benim hayatima anlam kattin. Fakat biz kelebeklerin ömrü
sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladim. Artik
kelebeklerin hiç ölmedigi bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüs ama yapacak bir sey yokmus zaten.
Kelebek artik hiç gücünün kalmadigini, daha fazla
tutunamayacagini
fark ettiginde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum"
diyebilmis ancak. Papatya donakalmis. Sadece "Bende..."
diyebilmis kelebegin arkasindan. Ardindan da gözyaslarina
bogulmus.
Içinden "Keske onun da beni sevdigini bilseydim.
Keske onu sevdigimi söyleyebilseydim." diye geçirmis.
Papatya, sevdiginin onu sevdigini bilmeden geçirdigi günlerin
acisina dayanamamis. Bir süre sonra yapraklari önce solmus,
sonra da dökülmeye baslamis.
Her düsen yaprakta papatya, "seviyormus" diye geçirmis içinden.
Iste o günden beri, bunu bilen asiklar,
sevgililerine soramadiklarini hep papatyalara sormus:
"Seviyor mu, sevmiyor mu?"...
GENÇADAM, evinin alt katinda marangozluk yapiyordu. Kapi ve pencere
konusunda uzmandi. Fakat plâstik pencereler yayginlasinca, ahsap olanlara
> > ragbet azaldi. Bu yüzden isler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocuklari
büyümüs, biri hariç okula baslamisti. Masraflari artinca, yanindaki
> > kalfasina yol verdi. Ise biraz daha erken koyulur, yardimciya ayirdigi
parayi, çocuklarin harçligina katardi. Adam, bir gün çalisirken, elektrik
kesildi. Ve uzun süre bekledigi halde gelmedi. Aksi gibi, o aksam üzeri
teslim etmesi gereken birkaç pencere vardi. Bos kalmayi sevmezdi.
Planyayi
yagladi, talaslari
>süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çikarken, sigortaya göz atti. Eger
yanilmiyorsa, bu is normal degildi. Biri gelip sigortayi kapatmis
olmaliydi. Salteri kaldirinca, atölye aydinlandi. Tahminleri dogru
çikmisti
ama, bu ise bir anlam veremiyordu. Saka dese, böyle bir saka yapilmazdi.
Kendisini kiskanacak bir düsmani da yoktu.
> > >Ise koyuldugunda, yine ayni sey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüstü.
Oglu, evden atölyeye baglanan merdiveni sessizce inmis ve sigortayi
> > kapattigi sirada, babasini karsisinda bulmustu. Adam, on yasina gelmis
bir çocugun böyle bir haylazligini affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden
mahvolmustu. Bir kere yapmis olsa, ses çikartmazdi. Ama tekrarlamasi,
hangi
yönden bakilirsa bakilsin, büyük hataydi. Saçlarindan yakalayip siki bir
tokat atti. Her sey onun iyiligi
> > içindi. Belki vurdugu tokat, serseri olmasini engellerdi.
Adam, oglunun gözyaslarini görmezden geldi ve eve çiktiktan sonra,
esine dert yanarak:
- Bu çocugun, okulda kimlerle düsüp kalktigini bilmemiz lazim!..
dedi. Eger serbest birakirsak, basimiza büyük dertler açacak!..
> > >Adam, bir süre düsündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oglunun hiç
aksatmadan tuttugu günlügünde, arkadaslarina ait ip ucu olmaliydi.
Esi istemese de, ona kulak asmadi ve çocugunun günlügünü okumaya
basladi.
> > Oglu, en son sayfada:
> > >"Bu gece kötü bir rüya gördüm!.." yazmisti.
> > "Atölyede çalisirken, babami elektrik çarpiyordu. Allah'im onu
koru!.. Ben elimden geleni yapacagim!.."
Beytullah var ya mahvediyosun bizi su yazilarla.
Oy oy yine ürperdim...
tugba Nickli Üyeden Alıntı
cok kötü oluyorsaniz yollamiyayim bidaha[img]smileys/smiley4.gif[/img]
Asagida okuyacaklariniz, musevilerin, Tanri ile insanin konusmasini anlatanfficeffice" />kitaplari Talmud'dan alinmistir ve soyle biter:"...bir kadini aglatirken cok dikkat edin, cunku Tanri gozyaslarini sayar!Kadin erkegin kaburgasindan yaratildi, ayaklarindan yaratilmadi, oyleolsaydi ezilirdi; ustun olmasin diye basindan da yaratilmadi. ama gogsundenyaratildi, esit olsun diye;... ... kolun biraz altindan korunsundiye....kalp hizasindan SEVILSIN diye...
> Hani diyorumda, fficeffice" />
>
> insanin gerçekten
>
> mükemmel bir dostu olsa...
>
> *********************************
>
> "Onu", söyle, içine
> sindire-sindire, kocaman bir
> sarilsa...
>
> Yüreklilikle söylediginiz...
> "Canim benim!.. dediginiz...
> Telefonda bile
> saatlerce konustugunuz, sicacik
> biri...
>
>
>
>
> Özlediginizde, hayal kurdugunuzda
> yaninizda o var mi?
> Sizi hiç yalniz birakmayan
> biri...
> Cesur, sempatik, azimli, kararli,..
>
> Arayan, soran, "Seni özlüyorum"
> diyen biri.
> Böyle bir canli ile her seyi
> konusabilir, paylasabilirsiniz.
> Yaniltmaz!
> Anlayisla karsilar her seyi...
> Hatalari, günahlari-sevaplari
>
> her bir seyi konusabilirsiniz
> onunla...
> bir arayis içinde olmaniza gerek
> yoktur.
> O kendiliginden çika gelir zaten.
> Bir gün bir bakarsiniz,
> karsinizda...
> Bir de bakmissiniz simsicak
> sohbetler, derin konular, sirlar,
> paylasimlar...
> Kimseye söyleyemediginizi, en
> yakininiza anlatamadiginizi,
> geçmisteki
> izleri, gelecege dairlerinizi,
> sadece ona anlatir olursunuz.
> Kadin, erkek fark etmez.
> Bir dost bulun! Ama gerçekolsun.
> Aradiginizda isinizi degil,
> sizi soran...
> Kötü gününüzde ev sahibi, iyi
> gününüzde kiraciniz olsun.
> Anlatsin, konussun, açik-seçik,
> korkmadan yasasin. Güvensin!
> Cinsiyeti olmasin! Bir kartal
> kadar hasin, bir maymunkadar
> saklaban,
> bir ceylan kadar narin olsun.
> Dogrulari söylesin. Gözleriyle
> ve kalptenkonussun.
> Yasasin! Doya doya yasasin,
>
> doya doya yasatsin.
> Beyninden degil, yüreginden
> versin. "Olsun varsin!
> Paylasirim." desin.
> Bir dostunuz olsun.
> Sizive benliginizdekileri
> paylassin... Dost olsun! Ama...
>
> Gerçek bir dost..
>>Is adami tiras
>>olurken bir yandan da berberiyle sohbet
>>
>> >etmektedir. Derken, kapinin önünden agir agir geçmekte olan
>>
>> >paspal bir çocuk görürler. Berber, is adaminin kulagina
>>
>> >fisildar; "Bu çocuk var ya, dünyanin en aptal çocuklarindan
>>
>> >biridir! Bak; dikkat et simdi..." Berber çocuga seslenir:
>>
>> >"Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve
>>
>> >yüzündeki aptalca siritmayla berberi selamlar. Berber
>>
>> >isadaminin kulagina sessizce, "bak simdi" diye fisildar ve bir
>>
>> >elinde besyüz bin, diger elinde bes milyonluk bir banknot oldugu
>>
>> >halde çocuga sorar:"Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk
>>
>> >dalgin dalgin bir bes yüz bine bir de bes milyona bakar ve
>>
>> >sonunda bes yüz binlik banknotu hizlica çekerek berberin
>>
>> >elinden alir. Berber isadamina döner ve gülerek: "Gördün mü?
>>
>> >Sana söylemistim." der. Tiras bitince isadami
>>
>> >sokaga çikar ve
>>
>> >az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanina giderek,
>>
>> >neden bes milyonluk degil de, bes yüz binlik banknotu aldigini
>>
>> >sorar.Çocuk hiç de aptalca olmayan bir siritmayla yanit verir :
>>
>> >Ilk kez sordugunda eger bes milyonlugu alsaydim oyun
>>
>> > biterdi!...Ama 20 gündür 10 milyon kazandim....ve daha ne kadar
>>
>> >kazanacagimi da sadece Allah bilir....." Allah'in bile
>>
>> >insanlar hakkindaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra
>>
>> >verdigine inanirken... Biz kim oluyoruz da insanlari birkaç kez
>>
>> >görmek, iki-üç yazi okumak, birkaç dedikodu dinlemekle
>>
>> >yargilama hakkina sahip olabiliyoruz!
Adam yorgun argin eve döndügünde 5 yasindaki çocugunu kapinin önündebeklerken buldu.Çocuk babasina, "Baba bir saatte ne kadar para kazaniyorsun" diye sordu...fficeffice" />AMESPACE PREFIX = O />
Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin isin degil"diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk "Babacim lütfen, bilmek istiyorum"diye üsteledi.Adam
"Illâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevapverdi..
Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diyesordu. Adam iyice sinirlenip,
"Benim senin saçma oyuncaklarina veya benzeri seylerine ayiracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapini kapat" dedi.
Çocuk sessizce odasina çikip kapiyi kapatti.Adam sinirli
sinirli;"Bu çocuk nasil böyle seylere cesaret eder." diye düsündü.
Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinlesti ve çocuga parayi neden istedigini bile sormadigini düsündü, "Belki de gerçekten lazimdi"...Yukari çocugunun odasina çikti ve kapiyi açti... Yataginda olan çocuga,"Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayir" diye cevap verdi...
"Al bakalim, istedigin 10 milyon. Sana az önce sert davrandigim için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi... Çocuk sevinçle haykirdi, "Tesekkürler babacigim"...
Hemen yastiginin altindan diger burusuk paralari çikardi.
Adamin suratina bakti ve yavasça paralari saydi.Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran oldugu halde neden benden para istiyorsun?... Benim,
senin saçma çocuk oyunlarina ayiracak vaktim yok" diye kizdi...
Çocuk "Param vardi ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paralari babasina uzatti;
"Iste 20 milyon... Simdi bir saatini alabilir miyim babacim?..."
fficeffice" />
" Hayat oyle bir karmasa ki; ya dogru zamanda yanlis insani cikartiyor karsina,
ya da yanlis zaman dogru insanin kaybina neden oluyor;
ya zamana yeniliyorsun ya kisiye....."
"Bu yaziyi Görele gen tr'den kopyaladim.
Yazinin yazarida benim Hala Torunudur.
Kendisi avukattir ayni zamanda ve isyeri kadiköydedir.
Yazisi hosuma gittigi için buraya tasidim.
Bu konuslara benzer yazilar sizlerde ekleyebilirsiniz."
Edited by: Mehmet
Agzinin Kitimagini Yedügüm...
19 Kasim 2005 07:30 · AYDIN SORDI
Vakit bulur da kendimi toparlarsam bir gün yazacagim, ?yasamaya nasil ara verilir? diye. Her gün ayni sekilde akip giden hayat çarkina nasil çomak sokulur ve çark geri geri islemeye baslar, alinan her nefes insana batar diye. Beklemenin, merakin, çaresizlik ve umutsuzlugu insana nasil sinsi sinsi isledigini anlatmayi düsünüyorum ama simdi degil, Allah ömür verirse sonra.
Memleket batiyormus, siyaset, adalet, ticaret vesaire ne varsa memlekette birbirine girmis, aylik mutad ödenen faturalar katlana katlana artmis ama enflasyon rakamlari ?minicik minicik bir can, ben sana hayran? ilan ediliyormus? Mis mis mus müs? Bugün hepsi bombos benim için, ama geçici bir süre için, çünkü ben dogustan muhalif oldugum için elestirmeden rahat edemem, ille bir seyler vardir düzeltilecek, degil mi azizim!
Neyse, geleyim aklimdaki mevzuya, memleketimi özledim aklima köy düstü!
?Kençluk? dedim kendi çapinda ufacik minicik bir tartisma açildi, yöresel sivemiz konusunda. Sayin Semsi Yildiz kardesim iyi ki elestirisini yazdi, çünkü degerlerimiz böyle böyle kamuoyu olusturacak, ya da en önemlisi her gün o kelimeleri kullanan insanlarimiz, agizlarindan gayri ihtiyari çikan kelimelerin nereden gelip nasil sekillendigini düsünecekler.
Rahmetli Musô amcanin sivesinin yazdigim gibi oldugu teyit edildi. Zaten açiklamistim, Karabörk denen içinde daglar kadar tartismalar yasanan ceviz kabugundan hallice memleketin yapisi gerçekten çok karisik.
Mesela, bize köyde ?Bardolari? derler, babamin baba tarafi Gümüshane Torul?a bagli ve Kadirga yaylasinin dibindeki Köstere köyünden gelme. Fiz.Dr. Osman Çoban kardesim sitem etmis Rasi ve Gambuz obasini unutma diye ya, iste o obalardan? 20.yy baslarindaki sancili Ermeni-Rum azinliklar sorunun yasandigi devirde, olaylarin huzursuzlugundan çekinip ata yurtlarindan kopup gelmisler. Babamin anne tarafi ise özbeöz Yeniçerili. Bildigimiz, 1826 yilinda Kasimpasa?daki kislalari sabah vakti topa tutulan, namaz vakti kanlari dökülen ve daha sonrasinda peslerine avcilar takilan, adina ?Vaka-i Hayriye? denen kiyimdan kaçabilen askerlere dayaniyor ?Saziye? ve ?Hafize? nenemlerin sülalesi. Bugün, ?Çoban? soyadini tasiyan akrabalarimiz, Yeniçerililerin bugünkü devami. (Korkmayalim, yeniçeri kiyimi ve avi artik yok, dolayisi ile kimligimizi açiklamanin da sakincasi kalmadi!) Tonya?dan, Vakfikebir?den, Karaman?dan velhasil neredeyse Istanbul?dan evvel göç alan bir köy olarak kurulan Karabörk köyü, kozmopolit yapisini bugün dahi korumaktadir. Ancak, kendi içinde özümsemistir bütün bu göçleri. Tonyali Köstüreliye, Karaman sürgünü ?Iseyinliler? Vakfikebirli ?Yaylolara? söz etmemis, Yeniçerililer kimseye karismayip Günîye çekilmisler ve neticede köy bütünlügünü korumustur.
Hepimiz, en azindan annelerimizden duymusuzdur, ?agzinin kitimagini yedügüm? lafini. Birisi ?agzinin kitimagini? der, birisi ?aguzunun kitmagunu?? Ama sonu ?yedügüm? diye devam eder, haksiz miyim?
Annelerimizden duyar ögreniriz, ondan sonra sevda atesine düstügümüzde gecenin karanliginda tavana vuran oynak ay isiginda bir görünüp bir kaybolan sevgililerin hayaline söyleriz, ?agzinin kitimagini yedügüm? diye?
Bu aksam Onur Akin çaliyordu radyoda, ?Bilsen ne gaybana geceler yasadik, gaybana geceler oy oy? diye söylüyordu modern zamanlar bestesini. Sarkinin yapildigi siirin Giresun?lu bir saire ait oldugunu bilmek, radyonun sesini biraz daha açmama sebep oldu. Gögsüm kabara kabara, ?gaybana geceler? dedim mirildana mirildana. Gögsüm kabardi, çünkü sarki ilk dillere düstügünde üniversite ögrencisiydim ve ?gaybana geceler?in ne oldugunu bilmeden mirildanan belki yüzlerce kisiye, kelimenin anlamini açiklayabilen bir tek ben vardim. Bazi kelimelerin anlamini bilen özel bir kültürün ferdi olmak bana ayri bir zevk vermisti.
Belki Karabörk?ten, Görele?den, Giresun?dan gurbete kesin çikistan evvel dikkatimi çekmeyen, hatta fazla tasrali buldugum birçok davranis, kelime, oyun ya da tavrin beni ben eden unsurlar oldugunu o vakitler fark ettim. Ben, bir topluma aittim, o toplumdan çikiyordum ve o toplumun binlerce yillik birikimi, miras olarak kalbimde, beynimde ve tavirlarimda yasiyordu.
Ben zengin bir ailenin varisi idim, o miras bana Diyarbakir?da, Istanbul?da, Adana?da, hatta yurt disinda bile güç verdi. ?Ben güçlüyüm, çünkü kiyamete kadar yasayacak bir agacin hiçbir rüzgârdan etkilenmeyecek yapraklarindan biriyim? duygusunu, bana içindeyken degil, disindayken gördügüm ?köylülük? ?Giresunluluk? ve ?Karadenizlilik? bilinci verdi.
?Gemiler Giresun?e, yâr olayum sesune? türküsünü, siveyi Istanbul Türkçesine çevirerek okumak bana daha az haz veriyor, türküyü o zaman yapay buluyorum. Mican türküsünü ise, Istanbul Türkçesine yakin haliyle dinlerken haz aliyorum, ?Giresun?un içinde iki sokak arasi, vurdular Feridemu yere düstü bohçasi? diye türkü söylerken sive gidip geliyor. Anlatmak istedigim, Giresun bölgesinde sivenin tek halde oldugunu kesin olarak söylemek mümkün degil.
Diger yandan, Karadenizlilik bilinci, bana iller arasinda ayrim yapmanin anlamsiz oldugunu söylüyor. Kurtulus savasinda, Iç Anadolu?dan sonra en çok asker ve sehit veren Karadeniz bölgesi, bugün de modern ve güçlü, milli degerlerine bagli Türkiye Cumhuriyetinin temelidir kanaatindeyim.
O yüzden ne kadar Giresunlu isem o kadar Sinoplu, Gümüshaneli, Artvinli, Rizeli, Trabzonlu, Samsunlu, Bayburtlu, Ordulu, Kastamonulu, velhasil Karadenizliyim.
Derseniz, onlar ayrim yapiyorlar diye, derim ki suimisal emsal olmaz. Onlar kötü yapiyor diye ben de kötü düsünemem. Hem unutmayalim, 1996 da Trabzonspor Fenerbahçeye yenildiginde canina kiyan iki genç nereliydi?
Göreleliydiler?
Saygi ve sevgi ile.
Aydin SORDI, Avukat
> >> >>
> >> >>Uzaklarda bir köyde, kocasi, çocugu dogmadan ölmüs, tek
basina
> >>yasayan hamile bir kadin kendisine arkadas olmasi açisindan
dagda
yarali
> >>olarak buldugu bir gelincigi evinde beslemeye baslar. Gelincik
kadinin
> >>yanindan bir an bile ayrilmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan
olmasa da,
> >>oldukça uysallasir. Bir kaç ay sonra kadinin çocugu
> >> >>dogar. Tek basina tüm zorluklara gögüs germek ve
yavrusuna bakmak
> >>zorundadir. Günler geçer ve kadin bir gün bir kaç
dakikaligina da olsa
> >>evden ayrilmak ve yavrusunu evde birakmak zorunda kalir...
Gelincikle
> >>bebek evde yalniz kalmislardir. Aradan biraz zaman geçer ve
anne eve
> >>gelir. Gelincigi ve kanli agzini görür. Anne
çildirmisçasina gelincige
> >>saldirir ve oracikta öldürür hayvani. Tam o sirada
içerdeki odadan bir
> >>bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir...Ve odada besigi,
besigin
içindeki
> >>bebegi ve bebegin
> >> >>yaninda duran parçalanmis bir yilani görür. Einstein'in
söyledigi
> >>rivayet edilen bir söz var :"Insanlardaki önyargiyi
parçalamak benim
> >>atomu parçalamamdan çok daha zor!"
> >> >>
Franklin bir çocuga bir elma vermis. Çocuk çok sevinmis.
> >> >>Bir elma daha vermis. Çocuk daha çok sevinmis.
> >> >>Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüs.
> >> >>Ve bir elma daha verince, çocuk dört elmayi elinde
zaptedememis,
> >>sonuncusunu düsürmüs yere... Bu sefer aglamaya baslamis
çocuk.
> >> >>Hayat böyledir iste... Hayal etmedigimiz bir saadete
eristikten
> >>sonra, onun bir lokmasini dahi kaybetmek bizi perisan eder.
"Keyifler
> >>degildir yasami degerli yapan. Yasamdir, keyif almayi
degerli kilan."
>ÇÖZEMEDIGIM BIR SEYLER VAR HAYATIMDA
>
>Çözemedigim bir seyler var hayatimda
>Sualti gibi derinlerde sessizce bekleyen
>Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artik
>Nereye kadar gidebilirim, gitsem?
>
>Aradigim nedir, o kentten bu kente?
>Adressiz yasamak da sikar insani gün gelir
>Gider heyecanlar, istekler, gülümseyisler
>Yüregimdeki denizin sulari birden çekilir.
>
>Özleyip de vardigim her yerden, hemen kaçsam diyorum
>Ne aradigimi biliyorum, ne buldugumu
>Bilmem neresinde yanildim ben bu hayatin?
>Yüregimi kabartan o sevinç, simdi sonsuz bir aci oldu.
>
>Taslar yigilmis önüne en güzel, en anlamli duygularin
>Uçsuz bucaksiz bir tüneldeyim ve her yanim karanlik
>Koluma giriyor bazi adamlar, bir seyler söylüyorlar
>Kaliplasmis, sikinti verici, güdük.
>
>Oysa aci diye bir sey var bu dünyada
>Ölüm var -ki yüregimde bu boslugu yaratan birazda odur.
>
>Yanibasimda ölüp gitti dostlarim, ben bakakaldim
>Gözyaslarinin da bir yerlere gömüldügü görülmüs müdür?
>
>Çözemedigim bir seyler var hayatimda
>Sanki ilk benim duydugum garip, anlatilmaz duygular
>Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
>Ölümü ve hayati yanyana düsünmesini ne zaman ögrenir
çocuklar?
Henuz 18 ini yeni bitirmistin, enerji ve umutla dolu
hayata baslamaya hazirdin... Ne oldu? Istemedigin bir
okula girdin. Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için... Sevmedigin bir bölümde senelerini
harcadin... Ayaklarini sürüye sürüye gittin
derslere... Çalismak istemedin ama yine de zorladin
kendini... Güç bela bitirdin sonunda... Ne ailen, ne
de arkadaslarin görmedi yaptigin fedakarligi...
Alkislamadilar seni,omuzlarinin üzerine çikarmadilar,
madalya takmadilar... Enerjin çoktan
tükenmeye basladi bile... Kimse bilmez nasil kendini
feda ettigini... Ruhunu teslim ettigini... Gençligini
tükettigini...
Simdi is bulman gerek... Para kazanman, araba alman,
ev alman gerek... Istemedigin bir ise girdin... Böyle
olmasi gerekiyor diye... Sirf çevrendekiler bekliyor
diye... Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için... Sabahin köründe gidiyorsun ise...
Sevmedigin insanlar ile gününü harciyorsun... Heyecan
duymadigin islerle zamanini geçiriyorsun... Yarinin
gelmesinden nefret ediyorsun... Sevildigini hissettin
mi peki? Ya saygi? Bitti mi insanlarin istekleri?
Özgür müsün artik? Hayir hala özgür degilsin...
Simdi evlenmen gerek... Öyle ya yasin geçiyor, evde mi
kaldin ne? Ariyorsun etrafinda uygun
birisini, artik evlenmeliyim diyorsun...Acaba
gerçekten istiyor musun? Sana uygun birisini buldun
iste, boyu boyuna, meslegi meslegine, parasi parana
göre... Peki ya kalbin? Dügününden bir gece önce
sessizce itiraf ettin kendine, ya dogru kisi degilse?
Belli ki hazir degildin bu evlilige... Evlenmek için
evlendin... Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için...Mutlu oldun mu peki?
Kalbin heyecanla doldu mu? Aksam eve kosarak döndün
mü? Sevildigini hissettin mi? Sevistin mi tüm
varliginla?
Daha evleneli bir sene dolmadi, insanlar çocuk demeye
basladilar... Istedin mi gerçekten bir çocuk sahibi
olmayi? Hazir misin bir canliyi yetistirmeye? Söyle
bana ne verebilirsin bu küçük insana? Hayati kendi
gözlerinle hiç yasadin mi? Ne istedigini biliyor
musun? Ya istemedigini? Hiç risk aldin mi? Sen hiç
kendin için bir sey yaptin mi? Çocugun bir gün sorarsa
Özgürlük Nedir? Ne cevap vereceksin? Sen hiç özgürlügü
yasadin mi?
Evliliginde problemler yasiyorsun... Sevmedigin bir
insanla cehennemi paylasiyorsun... Bosanmak fikri
kafana gelip gelip gidiyor...cesaret edemiyorsun...
Insanlar ne der diyorsun... Gene kendi duygularinin
üzerine bir duvar örüp baska insanlar için evliliginde
kaliyorsun... Fedakarligini gören biri var mi?
Yasadigin izdirabi senin gibi yasayan?
Korkularin seni hapsetmis, her geçen gün etrafina bir
duvar daha örüyorsun. Sevilmeme korkusu, yalniz kalma
korkusu, basarisiz olma korkusu, sayginligini yitirme
korkusu ve daha neler neler... Hayatinda hiç
korkmadigin bir gün oldu mu? Cesaretle atildin mi hiç,
ya bilmedigin bir dünyaya girdin mi? Sevilmemeyi göze
aldin mi hiç? Gülünç duruma düstün mü? Agladin mi
doyasiya, insanlara aldirmadan? Aci çektin mi hiç,
hani ölecegini düsünecek kadar... Ve iyilesmeyi
basarabildin mi hiç?
Yas erdi kemale diyorsun, bu saatten sonra benden ne
köy olur ne kilavuz. Umutlarin tükenmis, hayallerin
yikilmis... Koca bir ömür baska insanlarin kontrolü
altinda geçip gitmis. Alismissin artik
bu düzene, artik istesemde çikamam diyorsun... Ve gene
kendin için bir seyler yapmaktan vazgeçiyorsun...
Ne olurdu istedigin okula gitseydin... Kim ne derse
desin, ressam olsaydin... Müzisyen, Arkeolog, Sanatçi,
Sporcu olsaydin...Hayattaki büyük adimlari ancak hazir
oldugunda sen istedigin için atsaydin... Ne olurdu
biraz risk alsaydin? Biraz kendine güvenseydin? Biraz
kendine inansaydin? Ne olurdu seni çepeçevre saran
zincileri kirip, önünde ki duvarlari asip, kendin
olabilmeyi basarsaydin? Kim ne diyebilirdi sana? Gene
kimse madalya takmazdi, gene kimse alkislamazdi, gene
kimse seni omuzlarinin üzerine çikarmazdi... Ama sen
kendine saygi duyardin!
Haydi su anda su dakika bir daha bak hayatina... Bu
sefer kendin için bir seyler yap... Birak insanlar
sevmesin seni, birak senin mutsuzlugundan mutlu
olmayiversinler, birak takdir etmesinler,
onaylamasinlar, birak dedikodunu yapsinlar, itiraz
etsinler... Hayatinda bir kere olsun bu riski al!
Istedigin meslegi yap... Zevk al ürettigin isten...
Uçarak git isine...Keyif al birlikte çalistigin
insanlardan... Yasamini kendin SEÇ ve MUTLU OL
seçtigin bu yasamdan...
Istedigin insan ile istedigin zamanda evlen... Ister
20 inde ol, ister 50 inde... Senden baska kim bilir
dogru insanin kim oldugunu ve dogru zamanin ne zaman
oldugunu? Dinleme baskalarini... Evlenmek için hiç bir
zaman geç sayilmaz... Ve hatta istiyorsan
evlenme... Bu yasam senin ve izdirabini da,
mutlulugunu da yasayan tek sensin...
Istedigin zaman çocuk yap... Kendini hazir
hissettiginde, yasama bir canli getirmek istediginde
ve o çocuga verecek bir seylerin oldugunda... Ve hatta
istemezsen hiç çocuk yapma...
Istiyorsan baska bir sehre tasin, baska bir ülkeye,
baska bir kitaya... Mecbur degilsin bu sehire tikilip
kalmaya...
Istiyorsan yeniden okula basla, yeni bir meslek, yeni
bir hayat, yeni ben diyerek kendin için yasa...
Simdi soruyorum sana...
Ne zaman kendin için bir seyler yapacaksin?
ula beytu ha böyle yazilari da nerden bulursun[img]smileys/smiley36.gif[/img]
Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)