Toplam 15 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 15 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Yörük

  1. #1
    M.S.SOFU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.05.2007
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    34
    Mesajlar
    5,967

    Standart Yörük

    öncelikle şunu söyleyeyim
    bende yörüğüm akdeniz yörüğüyüz ve şunuda söyleyeyim benim akrabalarımda dahil olmak üzere hala bu kültürü devam ettirenlerde mevcuttur.

    şimdi internet üzerinden topladığım bir kaç bilgi yi aktarayım buraya

    Yörük, göçebe yaşam tarzını seçmiş Türkmenlerdir. Türkçe yürümek kelimesinden türetilmiştir. Oguzların Müslüman Olanlarına Türkmen, Türkmenlerin de Göçebe Olanlarına Yörük denmiştir. Anadolu'da yaylak-kışlak hayatı yaşayan Türkmen aşiretleri (obaları) için de kullanılır. Anadolu halkının çok önemli nüfus çoğunluğunu oluştururlar.Diğer Oğuz/Türkmenlerin olduğu gibi önemli bir bölümü Haci Bektaşi Veli Hazretlerinin müridleridirler

    Kısa Tarihi Orta Asyadan ilk önce İran bölgesine gelen bu halk burada İranlılarla yani perslerle karışmıştır.Burada malazgirt savaşına kadar yaşamlarını sürdürmüştür.Malazgirt savaşından sonra Anadolu'ya gelen bu halk buradaki yerli halkla da karışmıştır.Bunu şuan ki dış görüntülerinden de farkedebiliyoruz.Özellikle gerçek Türkler olan Orta Asyadaki Türklerle şuanki Anadoludaki Türk diye tabir edilen halk arasında hiç bir benzerlik bulunmamaktadır.Daha çok pers yani iran geni taşıyan bu halk ve diğer yörük olarak tabir edilen halklar aslında iran asıllı olup, şuan çeşitli köy ve şehirlerde yaşamlarını sürdürmektedir.Türkiye'de, Osmanlı döneminde 19. yüzyıldan sonra aşayiş ve devlet otoritesinin temini için mecburi iskan ettirilerek göçebe yaşam tarzından vazgeçirtilen gruplar da kendilerini "Yörük Türkmenler" olarak tanımlarlar. 17. yüzyıldan önce yerleşik hayata geçenler ise kendilerini "Manav Türkmenler" olarak tanımlarlar.
    Aslında Türkiye'nin nüfusunun oldukça büyük bir bölümü köken olarak Yörük - Türkmen'dir (Ege,Batı Akdeniz,Mersin, İç Anadolu'nun Güney şehirleri ve Batı Karadeniz ile Güney Marmara gibi), fakat Türklerin Anadolu'ya göçüyle yerleşik hayata geçen Oğuz Türkleri "Türkmen" adıyla kalmış, göçebe kalanlar ise "Yörük" adıyla anılmışlardır.
    Bu yörükler de yavaş yavaş yerleşik hayat tarzına geçtikleri için, günümüzde özellikle Toroslar'da göçebe Yörükler kalmıştır. Ancak göçebe yörüklere (fazla olmasa da) Türkiye'nin pek çok bölgesinde rastlanmaktadır. Günümüzde yörüklerin büyük bölümü ise tam yerleşik yaşam biçimine geçmişlerdir.Ancak ,Panayır,Keşkek gibi bazı göçebe alışkanlıklarını halen devam ettirirler. Yörüklerde Diğer Oğuz,Türkmenlerin Olduğu gibi Hacı Bektaşi Veli hazretlerinin mürididirler ancak bilhassa 2nci Mahmut döneminde 1826 yeniçeri ocaklarının kapatılması ve Bektaşiliğin ve Ahiliğin yasaklanmasıyla birlikte bir çoğu asimile olmak zorunda kalmıştır.


    şimdi kendi bilgilerimi aktarayım

    yörük göç eden,yürüyen anlamına gelen bir ifadedir.
    bu insanlar çul çadırda yaşar,kendi kilimini kendisi örer.besledikleri ve özellikle ramazan aylarında ticaretini yaptıkları keçilerin kıllarından çul çadırlar ve çul halılar yaparlar-çok yattım üstünde -batar filan ama tahtada yatmaktan iyidir.

    geneli hayvancılıkla uğraşır,göçün nedenide aslında budur.
    yörük olup keçi kesmeyi kurban kesmeyi bilmeyen kişi azdır-evet bu bir erkeklik meselesi,kurbanda zorla kesiyorsunuz öğrenmek durumundasınız-

    hızlı ve az konuşup,çok çalışmak üzerine bir hayat vardır.çünkü çok iş vardır.şu an yazın yaylalarda yaylayan yörükler kışın orman işletmesi ile anlaşarak odun kesme işine girerler.

    evlenen kıza ve askere gidene kına yakılması vazgeçilmez bir adettir.

    ayrıca benim rahmetli babannem hep yapardı,nedeninini bilmiyorum ama babamın dediğine göre bir şama adetiymiş.cuma günü tütsü yakılırdı.bu tütsü geceye kadar sönmezdi,baya da güzel kokardı .

    sonradan araştırma yaptım biraz ama hakkında bilgi bulmak gerçekten çok zor.öğrenebildiğim kadarıyla bu adet ocağın tütmesi,yani evde yaşayanların olduğuna dair bir işaretmiş.tütsünün sönmesi iyi bir şey değilmiş.

    kilim ve halı dokuma konusunda ise yörüklerin üstüne yoktur.
    zaten şu an el dokuma kilimler çok pahalıdır.
    el emeği göz nurudur.

    genelde tarihi olarak anlatılan türk tipine uyarlar

    orta boylu,geniş omuzlu çekik gözlü,elmacık kemikleri belirgindir.ha ben öylemiyim kısmen,sadece omuzlarım geniş değil

    birde toprak satma meselesi var.bunu bir kaç arkadaşımdan da duydum.rahmetli dedemin köyden kalan arazileri vardı.dedem bütün çocuklarına ben öldükten sonra o toprakları satarsanız hakkımı helal etmem dedi.şimdi babamda bunu bana dedi.zannedersem böyle bir adet doğuda da var.anlamını bilmiyorum.zaten satılsada hiç para etmeyecek topraklar ama hak helal etmeyecek kadar ne önemi var bir araştırmak lazım.

    buradan sonrasınıda ekşi sözlüğe devrediyorum

    yörükler
    anadolu ve rumeli’de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve mevsimlere göre ova veya yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan oğuz türklerine verilen ad. bunlara, türkmenler adı da verilir. “cesur, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam” gibi mânâları ifade eden “yörük” kelimesi yerine, “yürük” kelimesi de kullanılır. umumî olarak konar-göçer hayat yaşayan bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha çok göçebe oğuz boyları için alem (özel isim) olmuştur.
    on birinci yüzyılda orta asya’dan göç eden ve göçebe hayat yaşayan oğuzlar, iran’dan geçerek, malazgirt zaferi'nden sonra anadolu’ya geldiler. burada da eski hayat tarzlarını aynen devam ettirdiler. ilk zamanlar türkmen adıyla anılan oğuzların bir kısmı yerleşik hayata geçti. anadolu’nun islâmlaştırılıp türkleştirilmesi sırasında, oğuz boyları, anadolu’nun her tarafına yayıldı. bir kısmı yerleşik hayata geçerek türkmen adını aldı, bir kısmı da göçebe hayatını sürdürüp yörük ismiyle anıldı.

    anadolu selçukluları ve beylikleri dönemlerinde, yörüklerden, askerî güç olarak faydalanıldı. selçuklular ve osmanlılar, yörükleri sistemli bir şekilde toprağa yerleştirmeye çalıştılar. orhan gâzi ve yıldırım bayezid devirlerinde, geçitlerin, derbentlerin korunması, yörüklere yaptırıldı. osmanlıların rumeli’ye geçişinden sonra, yörüklerin önemli bir bölümü de rumeli’ye göç ettirildi. sultan birinci murad han zamanında, saruhan’dan, serez taraflarına kalabalık gruplar hâlinde sevk edilen yörükler, iskân edildikleri yeni bölgelerde, yabancı unsurlar arasında bir dayanak noktası teşkil ettiler ve ileride yapılacak fetihlere yardımcı oldular. yörüklerin rumeli’ye geçirilmeleri, yıldırım bayezid han devrinde daha yoğun bir şekilde devam etti.

    sultan ikinci murad han ve fatih sultan mehmed han zamanlarında, yeni fethedilen yerlere, çok yörük nüfus nakledildi. fatih kanunnâmesi’nde yörüklere, diğer ahaliye göre bazı vergi muafiyetleri tanındı. fatih kanunnâmesi’nde, yörüklerin, ağnam (koyunlar) resmî mükellefi ve askerlikle mükellef oldukları belirtildi. orduda yardımcı kuvvet olarak vazife alan yörükler, kanunî devrinden itibaren, daha çok imar ve muhafaza hizmetlerinde kullanıldı. bulundukları coğrafî mevki itibariyle çeşitli hizmetler gören yörükler, sahillerde gemi malzemesi temini ve gemi yapımında; derbentlerde ve ana güzergâhlarda yol emniyeti, tamir, muhafaza, köprü inşası ve menzillere zahire toplanması ve korunmasında; madenlerde, ordunun nakliye işlerinde ve devletin kalelerinin onarımlarında da istihdam edildiler. yörüklerin, geçtikleri yerlerde kalabilecekleri, yaylak ve kışlak alanları belirlendi.

    yörüklerin rumeli’ye geçirilmesi ve fethedilen yerlere yerleştirilmesi, daha sonra osmanlı devletinin umumî bir siyaseti oldu. ancak, sonraki devirlerde, yörüklerin rumeli’ye yerleştirilmesi yavaşladı. fakat 18. yüzyılın sonlarına kadar devam etti. bu göçlerin bir kısmı, isteğe bağlı olduğu gibi, bir kısmı ise devlet siyaseti doğrultusunda mecburî olmuştur.

    anadolu’da başgösteren celâlî isyanları ve neticesinde meydana gelen iç çalkantılar ve ekonomik buhranlar, anadolu’daki yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açtı. bu karışıklıklar, yörük camiasına da sirayet etti. devlet, bu yüzden, yörükler üzerindeki idarî otoriteyi sağlamak ve doğabilecek zararları önlemek için, onları mecburî yerleşmeye tâbi tuttu. mecburî iskânın gayesi, göçebe hayat tarzı sebebiyle yörüklerin, yerleşik halka zarar yapmalarını önlemek, harap ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmesini, ekilmeyen toprakların işlenmesini temin etmek, devlet tarafından kontrol edilmesi zor olan eşkıya gruplarına karşı bir emniyet unsuru olarak set vazifesi görmelerini sağlamaktı.

    1683 viyana seferi'nin mağlubiyetle sonuçlanması, rumeli ve anadolu’da, geniş çapta aşiret hareketleri ve eşkıyalık hadiselerine sebep odu. köprülüzâde fazıl mustafa paşa'nın sadrazamlığı sırasında, 1691 senesinde, yörükleri tamamen iskân etmek için harekete geçildi.

    rumeli’deki yörükler, “evlâd-ı fâtihân” adı altında yeni bir teşkilata tâbi tutuldu. bunlardan, askerî maksatlarla faydalanılmaya çalışıldı. anadolu’daki yörükler ise, bilhassa hama, humus, rakka ve halep bölgelerine yerleştirilmek suretiyle, aneze ve şammar aşiretlerinin baskınları önlenmeye çalışıldı. 18 mart 1692 tarihli bir ferman ile, anadolu’nun çeşitli vilayet ve sancaklarından, muhtelif yörük aşiretlerine mensup yetmiş kadar oymak yerleştirildi. bu aşiretlerin, yerlerini terk etmemeleri için de, adana ve maraş taraflarında, derbent mahallelerine yörükler yerleştirildi. 1720 senesinde, şam vilayetine bağlı bazı sancaklar yörükler yerleştirilmek suretiyle, türk nüfusu yönünden takviye edildi. bazı yörük oymakları da, kendi yaylak ve kışlaklarında iskâna tabi tutuldular. 1693 senesinde, kayseri vilayetine bağlı zamantı ve pınarbaşı yaylaları, 1728’de zamantı irmağının etrafındaki harabe köyler, bu bölgede yaylak-kışlak hayatı yaşayan yörüklere tahsis edildi. ayrıca kozan dağındaki yörükler, çukurova’ya, orta toroslar'daki kalabalık yörük cemaatleri içel’e, antalya ve isparta bölgelerinde dağınık halde bulunan yörükler ise, taşeli yaylaklarına yerleştirildiler. bu arada, orta anadolu’ya (çiçekdağı, nevşehir, niğde) yörük iskânı yapılırken, teke, hamid, beyşehir, alanya ve akşehir yörüklerinin de uygun yerlere yerleştirilmeleri için, 1732 senesinde ferman çıkarıldı. ayrıca doğudan batıya uzanan toros dağlarının iç ve dış kısımlarında yeni kurulan birçok kasaba ve nahiyelere de, çeşitli yörük cemaatleri yerleştirildi. içel ve alanya bölgesinde yaşayan bazı yörükler, kıbrıs adasına gönderildiler.

    on dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, yörüklerin iskânı, daha düzenli olarak yapılmaya başlandı. vilayetlerine yörük iskân edilecek valiler, yaylak ve kışlaktaki yörükler üzerine iskân nazırı tayin ederek, onları disiplin altına almaya çalıştılar. tanzimat'tan itibaren de boş araziler ve terk edilmiş yerler, iskân sahası olarak seçildi. bu şekilde iskân için bursa, sivas, ankara, konya ve aydın eyaletleriyle mülhakatı (bağlı yerler) seçildi. yörüklerin iskânı için tertip edilen fırka-i islâhiye, adana halep, maraş ve ayıntab'da (anteb) yeni kasabalar da kurmak şartıyla pek çok yörük cemaatini iskâna tâbi tuttu.

    bugün, yörüklerin tamamı yerleşik hayata geçmişlerdir. ancak, eski hayat tarzlarını devam ettiren ve yaylak-kışlaklarda göçebe olarak yaşayan yörükler, toroslar'da hâlâ mevcuttur.

    yörüklerin isimleri ve onlarla ilgili kanunî hükümler, ilk defa fatih kanunnâmesi’nde yer aldı. buna göre kurulan yörük teşkilatı, idarî ve askerî maksatlara uygun şekilde düzenlendi. fatih kanunnâmesi’nde, yörüklerin, sefere çıktıklarında her türlü teçhizatı kendilerinin temin etmeleri ve avârızdan muaf tutulmaları ve sefere çıkanların ertesi yıl çıkmamaları kanun hâline getirildi. ancak, yörüklerle ilgili kanunnâme kanunî devri ortalarına doğru tamamlandı. hasılatı, devletin hazine defterlerinde yazılı ve muayyen zeamet birliklerine çevrilen yörükler, seraskerlik adı altında bir takım gruplara ayrıldı.

    bunların başında, yörüklerin arasından seçilerek bir berat ile tayin edilen “serasker” (yörük reisi) bulunurdu. yörük seraskerlikleri, kendi aralarında ocaklara taksim olunmuşlardı. ilk zamanlar yirmi beş kişi bir “ocak” sayılırken, sonradan ocağın sayısı, otuza çıkarıldı. bu ocakların her birinden beş kişi, sefere gitmek veya devlet hizmetini görmek üzere “eşkinci” olarak ayrılır, ocakta kalan diğer yirmi beş kişi de “yamak” olurdu. eşkinci olarak seçilen bu beş kişinin, sefer ve dîvân-ı hümâyûna hizmet masraflarını, altı aylık müddetle ve ellişer akça olmak üzere yamaklar karşılar, buna mukabil avârız-ı dîvâniye vergisinden muaf tutulurlardı. yörükler, yörük tarzı hayatı devam ettirirlerse, kendi hayat düzenlerine göre ayarlanmış bir kısım vergileri verirlerdi. onlardan, hiçbir surette, diğer halktan alınan vergi alınmazdı. ancak yörükler, tabiî hayatlarını bırakır da, ziraî hayata geçerlerse reaya kaydolunurlar, diğer halkın verdiği vergileri öderlerdi.

    yörüklerin yaşadıkları mıntıkalarda, köyler, mezralar ve yurtlardan meydana gelen kazalar kurulmuştu. yörükler için cazip bir hâle getirilen kazalarda, yörüklerin kazâî (adlî) meselelerini hal için, bir kadı bulunurdu. kadılar, aynı zamanda, yörüklerin sahip oldukları hayvanların tahrirleri ile, sefer sırasında orduda ikmal ve nakliye işlerinde vazife alacak olanların isimlerini ve kira bedellerini de tespit ederdi. anadolu’da, bu şekilde kurulan birçok yörük kazası vardı.

    yörükler, orta asya’dan getirdikleri gelenekleri devam ettiriyorlardı. hayatları, belli kaidelere bağlanmıştı. bu kaideler, daha çok, örfe bağlıydı. yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belli bir düzen içinde yapılırdı. bu gidiş gelişler, belli yollardan olurdu. yaylağı ve kışlağı olmayan yörükler de otlak kiralarlardı. yörüklerde yaylaklar, oymakların malı sayılır, o oymağa mensup olan herkesin hayvanları, burada serbestçe otlardı. yaylak veya kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki küçük bahçeler, şahıslara aitti. çadırların ve küçük bahçelerin bulunduğu yere, “yurt yeri” denirdi. bir oymağın hayvanlarının, diğer oymakların hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara “dökün, dövme” veya “döğme” adı verilen damgalar vurulurdu. hayvanların kulakları, belli şekillerde çentilerek de, diğer oba hayvanlarından ayrılırdı. bu işaretlere “en” adı verilirdi. koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi. süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi. giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı. bununla beraber, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı. develeriyle, şehirler arasında yük taşırlardı. istanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, yörükler taşırlardı. keçi besleyen yörükler, kıldan yapılmış çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı. evi andıran yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı. çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 5-9 direk üzerine kurulurdu. büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı bölüm dahi bulunurdu. çadırın oturma bölümü, yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu. çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi.

    yörüklerde aile yapısı, daha çok erkek hakimiyetine dayanırdı. yörüklerde esas evlilik şekli, tek evliliktir. umumiyetle, evlenen çocuklar, babayla birlikte yaşardı. bu yüzden, büyük aileler meydana getirirlerdi. yörükler, amca kızı, dayı kızı, amca ve teyze kızı gibi yakın akrabayla da evlenirlerdi.

    yörüklerin idarî teşkilatlanmaları, oba, oymak, boy ve ulus şeklindeydi. yaylak ve kışlaklarda, bir soyun yaşadığı alana “oba” denirdi. bu terim, zamanla kaybolmuş ve yerini mahalle kelimesi almıştır. bir veya iki oba halkına “oymak” denirdi. oymakların başında, “kethüda” bulunurdu. yörükler, buna, “kâhya” derlerdi. birkaç oymağın birleşmesinden meydana gelen topluluklara, “boy” adı verilirdi. boyun başında “boybeyi” bulunurdu. boy beylerine daha sonra, “yörük başbuğu” adı da verildi. birkaç boyun birleşmesinden “ulus” meydana gelir, bunun başkanlarına “ulusbeyi” denirdi.

    arı duru bir türkçe konuşan ve zengin bir folkloru bulunan yörüklerde, an'ane ve geleneklere bağlılık vardı. yörüklerin göçleri, belli esaslara bağlanmıştı. yaylaklara göç, bahar aylarında olurdu. oymak veya boy beyleri, göçün gününü önceden tespit ederek herkese duyururdu. göç günü gelmeden önce, gerekli hazırlıklar yapılırdı. önceden bildirilen gün gelince, bütün eşyalar develere yüklenir, üzerine kilimler atılırdı. develerin alınlarına süs, küçük ve büyük çanlar takılırdı. kervanın önünde, yeni elbiselerini giymiş, elinde kirmanı ile yün eğirerek bir gelin giderdi. çevrede, ata binmiş genç erkekler, silah atarak, at sürerek yayla yoluna yürürlerdi. boyun çocukları, kadınları ve genç kızları, hayvan sürülerinin önünde veya yanında yürürlerdi. uzun yolculuktan sonra yaylağa varılır, yerleşilirdi. sonbaharda da buna benzer merasimle yaylaktan göç edilirdi. yörüklerin nişan, düğün, bayram ve sünnet zamanlarında uyguladıkları, buna benzer merasimleri vardı.

    yörüklerin, bir kısmı bugün de devam eden, nişan ve düğün âdetleri şöyleydi:

    oğlu evlenme çağına gelen yörük ailesi, kendisine uygun bulduğu ailenin kızına dünür giderdi. eğer olumlu cevap alınırsa, kız evinde kahve içilirdi. bunun tersi olursa, dünürcüler, hemen evi terk ederlerdi. dünürcüler, uygun cevap aldıkları zaman, oğlan evi tarafından hazırlanan ve beraberlerinde getirdikleri şerbeti içerlerdi. uygun cevap alınıp, söz kesildikten sonra, “beylik” ismi altında, oğlan tarafından seçilen kadınlar, kız evine giderler ve kıza nişan takarlardı. nişanlar, elbise, altın, gümüş gibi ziynet eşyalarıydı. söz kesiminde, oğlan tarafından kızın babasına veya velîsine bir miktar para verilirdi. islâm dinine göre alınmasının haram olduğu bildirilen bu paraya “başlık” adı verilirdi. oğlan tarafı, kızın elbise, mutfak ve diğer eşyalarını aldıktan başka, kızın akrabalarına da uygun hediyeler alırdı. bunun ismine “yol” denirdi. kız, başka köyden gelecek olursa, oğlan babası davet edeceği köylerin her odasına ve her oda sahibine ayrıca birer yol (dâvet hediyesi) gönderirdi. bu yollar kâse, bardak, sahan, şeker, kahve gibi şeylerdi. oda sahipleri, düğüncüleri odalarına davet ederek yedirip içirirler ve oğlan babasına düğün sahibiymiş gibi yardım ederlerdi. odalara inen misafirlerin misafirliği, tamamen oda sahiplerine ait olurdu. kız tarafı da davetçiler çıkarırdı. düğün başladığında, her iki taraf, konuklarına ikramlarda bulunurdu.

    kız evinde, kına gecesi yapılırdı. gelinin gideceği gün, kız evinde hazırlanan ve oğlan tarafından önceden kız evine gönderilen çeyizler, kapının önüne çıkarılırdı. kız evinden, yüzü alla örtülü olarak çıkarılan gelin, ata bindirilirdi. çeyizler de yükletilip oğlan evine götürülürdü. oğlan evine götürülen gelinin, yollarda önüne sık sık çocuklar tarafından ipler gerilir, çocuklara hediyeler verilerek geçilirdi. gelini, güveyin evi önünde, yengeler attan indirirdi. gelin attan inmeden önce, güveyin yakın akrabalarından biri, başına üzüm, şeker, arpa, buğday, para gibi şeyler serperdi. gelin attan ineceği sırada, oğlan babası davet edilir, geline hediye verir veya vaad ederdi. kaynana ve diğer yakınlar da, çeşitli hediyeler verirlerdi. gelin attan indikten sonra, güveyinin evine gider, çeyiz içinde ayrılmış olan ve “dürü” adı verilen bazı eşyalar, davetlilere dağıtılırdı.

    damada törenle elbise giydirilirdi. güvey, elbiseyi giydikten sonra, “sağdıç” adı verilen, evli bir kimsenin evine götürülür, vaktin gelişine kadar, güveye her türlü şakalar yapılır, güvey burada izin almadıkça yerinden kalkamaz, gülemez ve söz söyleyemezdi. bundan sonra meclise köyün hocası gelirdi. güveye, gerdeğe ait sıhhî ve dinî öğütler verir, kendisine hayırlı bir evlilik için dua ederdi. yatsı namazı kılındıktan sonra, güveyi, arkadaşları evine götürürler, evin giriş kapısı önünde hoca tarafından dua okunduktan sonra, arkadaşları tarafından vurulan birkaç yumruk arasında, güveyi eve girerdi.

    ertesi gün kadınlar, gelini ziyaret ederler, bu ziyaret esnasında yapılan törene “baş bağlama” veya “duvak açma” adı verilirdi. bir hafta veya bir ay sonra damat, gelinle beraber kayınpederin evine giderek, büyüklerin ellerini ve dizlerini öptükten sonra, kayınpeder ve kayınvalidesini evine davet ederdi. bu davet günü, kayınpeder de, ayrıca bir gün için onları davet etmiş olur ki, buna “el öpme” denirdi.

    yörükler mensup oldukları oğuz boylarına göre isim alırlardı: kayı, bayat, karaevli, yazır, döğer, dodurga, yaparlı, avşar, kızık, beğdili, karkın, bayındır, peçenek (beçenek), çavundur, çepni, salur, eymir, alavuntlu, yüreğir, iğdir, buğdüz ve kınık isimleri yörük boylarına ait isimlerdir. bugün anadolu’daki birçok mezra, köy ve kasaba, isimlerini bu yörük boylarının isimlerinden almışlardır. yörükler, umumiyetle orta, güney ve batı anadolu’da yerleşmişlerdi. bugünkü, sivas, ankara, bolu, kastamonu, balıkesir, manisa, kütahya, afyon, uşak, izmir, aydın antalya, konya, aksaray, niğde, nevşehir, adana, hatay, gaziantep ve maraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılmışlardı. büyük gruplar hâlinde yaşayan yörükler, ayrıca birçok tâli kollara ayrılmışlar ve çeşitli yerlere dağılmışlardı. bunlardan ankara, tokat, kırşehir bölgesinde yaşayan ulu-yörük topluluğu ve ankara yörükleri, orta anadolu yaylalarında yaşamaktaydılar. aydın, honaz, nif, çeşme ve bozdoğan havalisinde karaca-koyunlu, menteşe bölgesinde oturak barza, güne barza, küre barza, iskender bey, kayı, horzum, kızılca-yalınç, bolu, uluborlu, tefenni ve ereğli civarında bolu yörükleri diye adlandırılan yörükler yaşamaktaydı. söğüt yörükleri diye anılan büyük bir topluluk, bursa’daki emir sultan evkafı reayası olarak, söğüt, edincik, balıkesir, bursa, bergama, gönen ve inegöl’e kadar yayılmışlardı. kara-keçili yörükleri, söke; boynu-incelü yörükleri, nevşehir ve aksaray; kayı ve çoban yörükleri, manisa civarında dolaşıyorlardı. kalabalık nüfusa sahip danişmendlü yörükleri de, aksaray, kırşehir, aydın ve adana gibi geniş bir sahaya yayılmışlardı. biga ve çevresinde yaşayan ağaca-koyunlu yörükleri ise, daha küçük bir cemaati teşkil etmekteydi.

    anadolu’da dağınık bir durumda bulunan yörükler, rumeli’de daha teşkilâtlı ve belli yerlerde yaşamaktaydılar. rumeli’deki yörükler, istanbul’dan kuzeye doğru bender ve akkerman’a kadar, tuna’yı takiben bulgaristan ve sırbistan hudutlarına, oradan da selanik çatalcasına kadar yayılmışlardı. bu geniş saha içinde, sekiz grup olarak defterlere kaydedilmiş olan yörükler, daha sıkı disiplin altındaydılar. rumeli’deki yörükler, tekirdağ, naldöken, kocacık, vize, selanik, ofçabolu yörükleri, aktuğ ve oktav tatarları adlarını taşımaktaydılar.

    uzun müddet rumeli’de kalan, fetihler sırasında osmanlı ordularına yardımcı olan bu yörükler, zamanla azaldılar. osmanlılar'ın, rumeli’den çekilmeleri üzerine, onlar da anadolu’ya göç ederek, çeşitli yerlere yerleştirildiler. rumeli’de kalan yörüklerden bir kısmı, bugün yugoslavya’da ograzden dağlarının güney eteklerinde hayvancılıkla uğraşmakta, geleneklerini, dillerini ve ekonomik yapılarını korumaktadırlar.

    bugün, hemen hemen tamamen yerleşik hayata geçmiş olan yörükler; aydın, manisa, kütahya, antalya, mersin, adana, muğla ve balıkesir gibi muhtelif yerlerde yerleşmişlerdir. eski an’anelerini ve hâlen konar-göçer yaşayışlarını sürdüren yörükler de vardır. bilhassa orta toroslar üzerindeki bulgar (bolkar) dağlarının eteklerinde bulunan, güzeloluk, yağdağ, karagül, eğriçayır, perçengediği, sarıtaşgediği, konçagediği, bayboğan, düden, çatalca, dikmen, yağlıpınar, bastırık, dedeli, barçın, alaçayır, cumayalık, konurcuk yaylalarında; yine toroslar üzerindeki aladağlar eteğindeki üçkapılı, demirkazık, baş yayla, alagöl, göşdere, dönberi, taşhan, tekir ve namrun yaylalarında; kozandağı eteklerindeki, uyuzpınarı, seyhan nehrinin kolu zamantı suyunun yamaçlarındaki şıhlı, yeniköy, bakırdağı, kurşundağı, çataloluk, dereşimli, gölalan, çadıryeri, boncuklubel, boyduran yaylalarında; binboğa dağlarındaki ayran pınarı, yedi kardeş pınarı, alapınar, karagöl, yaylaklı, kemerli gibi yaylalarda; nurhak dağlarındaki gülkice, akpınar, beysöğüt, yamrıtaş, isırganlı, yapraklı ve abeş yaylalarında yarı konar göçer halde yaşamaktadırlar.
    şimdi eski bir kaleme yeni bir deftere ihtiyacım var.çalışma zamanı.

  2. #2
    61viya - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    04.12.2004
    Nereden
    Bursa
    Yaş
    38
    Mesajlar
    3,781

    Standart

    Ben de yörüğüm )

    Antalya'ya yerleşmiş dedemler son olarak...
    Konu 61viya tarafından (28.06.2010 Saat 23:42 ) değiştirilmiştir.
    "Orada birisi farklı yürüyordur."

  3. #3
    M.S.SOFU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.05.2007
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    34
    Mesajlar
    5,967

    Standart

    vay vay vay
    meşhur neden trabzonsporu tutyorsun sorusunu sormayıp seni kızdırmayacağım -bkz. empati değil bizzat yaşanmış ve artık bıkkınlık vermiştir.boynuma asacam artık ne var yani akdenizli olup karadeniz takımı tutamazmıyım arkadaş,hay allahım ya-

    evet öyle bir olay var,devlet yerleştiriyor bir süre
    bir süre sonra zorunluluktan mevcut sistem ve ekonomik şartlar nedeniyle yerleşmeler olmuş.

    bizimkilerde ısparta yörüklerinden olması lazım,zaten yer olarak antalya mersin arasıyız-bkz. anamur ilçesi-

    var mı sizde de böyle değişik adetler?
    şimdi eski bir kaleme yeni bir deftere ihtiyacım var.çalışma zamanı.

  4. #4
    Özkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10.03.2007
    Nereden
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    2,454

    Standart

    Biz Avşar'ız. Atalarım Yörük'müş ve Toroslar'da yaşarlarmış, yerleştirilmeye kalktıklarında ayaklanmışlar (bkz. Dadaloğlu koçaklamaları) ve Kırşehir Çiçekdağ'a zorla iskân edilmişler. Orada da rahat durmayarak Amasya'ya yerleştirilmişler. Anne tarafım da eskiden Yörük'müş ve Akdağ'da yaşarlarmış.
    Stand-upçı başkan istemiyoruz!

  5. #5
    Trabzonspor Kongre Üyesi
    LazAnisT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.02.2005
    Nereden
    Giresun
    Mesajlar
    10,179

    Standart

    Yörük olan arkadaşlar yazsınlar bakalım yukarıda yazan geleneklerinizin hangisini yaşatıyorsunuz.Erkekler keçi kesmeyi biliyormu

  6. #6
    M.S.SOFU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.05.2007
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    34
    Mesajlar
    5,967

    Standart

    Alıntı LazAnisT Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Yörük olan arkadaşlar yazsınlar bakalım yukarıda yazan geleneklerinizin hangisini yaşatıyorsunuz.Erkekler keçi kesmeyi biliyormu
    ben kesiyorum valla kurbanda hep 3 tane ama baya uzun sürüyor-1 tanesi yaklaşık bir buçuk iki saat-
    genç olduğumuzdan peder bey habire müdahale ediyor
    yanda iki komşunun keçisinide ben kesiyorum,
    tabi sabah o kadar erken kalkıp gündüzde o akdar uğraştıktan sonra akşam gelimiyor uyuyup kalıyorum bi köşede.


    bir de cuma günleri tütsü olayı var.
    bizim evde olmuyor bu tütsü olayı ama ben öğrenci evimde yakıyorum
    şimdi eski bir kaleme yeni bir deftere ihtiyacım var.çalışma zamanı.

  7. #7
    Yönetim Kurulu
    Üyelik tarihi
    20.08.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    21,562

    Standart

    Yanlış biliyorsam düzeltin: Yörükler, bir Türk boyu değil.

    Ben TÜRK'üm ( Çepni boyundan). Toroslar'da yaşayan ve Yörük kültürü olarak bilinen gelenekler bizde de bire bir var.
    Akıl, öfkeyi ve onunla kolayca birleşen bilgisizliği yener. Aklı kullanmak biraz zahmet, çaba gerektirir.

  8. #8
    M.S.SOFU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.05.2007
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    34
    Mesajlar
    5,967

    Standart

    Alıntı bigben Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Yanlış biliyorsam düzeltin: Yörükler, bir Türk boyu değil.

    Ben TÜRK'üm ( Çepni boyundan). Toroslar'da yaşayan ve Yörük kültürü olarak bilinen gelenekler bizde de bire bir var.
    benim bildiğimde türk boyu olması gerek.
    kafatasçı olduğumu zannetmeyin ama özellikle fiziksel özellikler genel tarihte türk anlatımına uygun.
    şimdi eski bir kaleme yeni bir deftere ihtiyacım var.çalışma zamanı.

  9. #9
    Oğuzhan İnce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    27.07.2009
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    33
    Mesajlar
    1,444

    Standart

    Ben de Türk boyu olmadığını biliyordum,yanlış anlaşılmasın Türk değiller demedim(:
    Avşar'ında göçmenine,çepnininde gçömenine yörük denir diye bilyordum.
    Hes Trabzonspor'a Kazım'a ve Trabzonspor'un ifade ettiği tüm değerlere küfürdür
    Trabzonspor Hes yapma kendi kalene gol atma!!!

  10. #10
    Yönetim Kurulu
    Üyelik tarihi
    20.08.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    21,562

    Standart

    Boz-Oklar: Dış Oğuzlar da denip, Sağ kolu teşkil ederler.

    1. Gün-Alp/Gün-Han
    a) Kayıg/Kayı-Han: “Sağlam, berk” mânâsındadır. Üç kıta ve yedi denize altı yüz yıldan fazla hâkim olan Osmanlı sülâlesi bu boydandır. Kayı Boyundan Ertuğrul Gâzi ve her biri birer müstesnâ şahsiyete sâhip, çoğu dâhî, cihangir, kumandan, şâir ve sanatkâr olan Osmanlı sultanları, Kayı Han neslinin kıymetini göstermeye kâfidir.
    b) Bayat: “Devletli, nîmeti bol” mânâsındadır. Maraş ve çevresine hâkim olan Dulkadiroğulları, İran’da Kaçarlar, Horasan’da Kara Bayatlar, Maku ve Doğubeyazıt hanları, Kerkük Türkmenlerinin çoğu, bu boydandır. Dede Korkut kitabını 1480’de Hicaz’da yazan Tebrizli Hasan ve meşhûr şâir Fuzûlî bu boydandır.
    c) Alka-Bölük/Alka-Evli: “Nereye varsa başarı gösterir” mânâsındadır. Türkiye ve Âzerbaycan’daki Alaca, Alacalılar adı taşıyan yerler bu boyun hatırasıdır.
    d) Kara-Bölük/Kara-Evli: “Kara otağlı (çadırlı)” mânâsındadır. Karalar ve karalı gibi coğrafî yer adları bunlardan kalmadır.
    2. Ay-Alp/Ay-Han
    a) Yazgur/Yazır: “Çok ülkeye hâkim” mânâsındadır. Ab-Yabgu devrindeki Yenibent Yabguları, Batı Türkistan’daki Cend Emirleri, Kara-Daş denilen Horasan Yazırları, Ahıska’dan aşağı Kür boyundaki Azgur-Et (Azgur Yurdu) Kalesi, Kürmanç Kürtlerinin Azan Boyu, Toroslardaki Gündüzoğulları Hanedanı bu boydandır.
    b) Tokar/Töker/Döğer: “Dürüp toplar” mânâsındadır. Yenikentli Vezir Ayıdur, Harput-Diyarbakır-Mardin hâkimleri, Artuklular, Sincar-Siverek, Suruç arasında hâkim eski Caber Beyleri, Memluklar devrinde Halep Döğeriyle Hama Döğerleri, bugünkü Mardin-Urfa arasında yirmi dört oymaklı Kürt Döğerleri, Hazar Denizi doğusundaki Saka Boyu Takharlar; Şavşat’taki Ören kale, To-Kharis ve Malatya’nın Tokharis bucağı, Dağıstan’daki Digor ve Kars ve Arpaçay sağındaki Digor kazası bu boydan hatıradır.
    c) Totırka/Dodurga/Dödürge: “Ülke almak ve hanlık yapmak” mânâsındadır. Sivas doğusundaki Tödürgeler bu boydandır.
    d) Yaparlı: “Misk kokulu” mânâsındadır. Zaza Çarekliler ve misk ticareti yapan Yaparı Oymağı bu boydandır. Yaparı Oymağının Akkoyunlu ve Giraylı camilerinin mihrap duvar harcına bu güzel ıtriyattan kattıklarından hâlâ hoş kokmaktadır. Diyarbakır ve Kırım’da hatıraları vardır.
    3. Yıldız-Alp/Yıldız Han
    a) Avşar/Afşar: “Çevik ve vahşî hayvan avına hevesli” mânâsındadır. Hazistan Beyleri, Konya’daki Karamanoğulları, İran’daki Avşarlı Nâdir Şah ve hanedanı, Ürmiye ve Horasan Afşarları bu boydandır.
    b) Kızık: “Yasakta pek ciddi ve kuvvetli” mânâsındadır. Gaziantep, Halep ve Ankara çevresindeki Kızıklar, Doğu Gürcistan’da ve Şirvan batısındaki ovaya Kızık adını verenler bu boydandır.
    c) Beğdili: “Ulular gibi aziz” mânâsındadır. Harezmşahlar, Bozok/Yozgat-Raka/Halep çevresindeki Beğdililer, Kürmanç Badılları bu boydandır.
    d) Karkın/Kargın, “Taşkın ve doyurucu” mânâsındadır. Akkoyunlu-Dulkadiroğlu ve Halep-Hatay bölgesindeki Kargunlar, Doğu Anadolu ve Âzerbaycan’daki ilkbaharda eriyen karların suları ile kopan sel ve su kabarmasına da Kargın/Korkhun denilmesi bu boyun adındandır.
    Üç-Oklar: İç Oğuzlar da denilip, sol kolu teşkil ederler.

    1. Gök-Alp/Gök Han

    a) Bayundur/Bayındır: “Her zaman nîmetle dolu yer” mânâsındadır. Akkoyunlular sülâlesi, İzmir’den Âzerbaycan’daki Gence’ye kadar Bayındır adlı yerler bu boydan gelir.
    b) Beçene/Beçenek/Peçenek: “İyi çalışkan, gayretli” mânâsındadır. Karadeniz kuzeyi ile Balkan Yarımadasına göçen ve 1071 Malazgirt ile 1176 Miryokefalon Meydan Muhârebelerinde Bizanslılardan ayrılarak Selçuklular safına geçen Peçenekler, Dicle Kürmançlarının iki ana kolundan güneydeki Beçene Kolu, Ankara-Çukurova Halep bölgelerindeki Türkmen oymaklarından Peçenekler bu boydandır.
    c) Çavuldur/Çavındır: “Ünlü, şerefli, cavlı” mânâsındadır. Türkmenistan’da Mangışlak Çavuldurları, Çorum çevresindeki Çavuldur ve Anadolu’daki Çavdar Türkmen oymakları, Erzurum ve çevresindeki Çoğundur adlı köyler bu boyun adından gelmektedir.
    d) Çepni: “Düşmanı nerede görse savaşıp hemen çarpan, vuran ve hızlı savaşan” mânâsındadır. Rize-Sinop arasındaki çok usta demirci Çepniler ve Çebiler, Kırşehir, Manisa-Balıkesir çevresindeki ve Kars ile Van bölgelerinde Türkmen Oymağı Çepniler bulunmaktadır.
    2. Dağ-Alp/Dağ Han

    a) Salgur/Salur: “Vardığı yerde kılıç ve çomağı ile iş görür” mânâsındadır. Kars ve Erzurum hâkimi Salur Kazan Han Sülâlesi, Sivas-Kayseri hükümdarı âlim ve şair Kadı Burhâneddin Ahmed ve Devleti, Fars Atabegleri, Salgurlular, Horasan’daki Teke-Yomurt ve Sarık adlı Türkmenlerin çoğu bu boydandır.
    b) Eymür/Imır/İmir: “Pek iyi ve zengin” mânâsındadır. Akkoyunlu, Dulkadirli ve Halep Türkmenleri içindeki Eymürlü/İmirlü oymakları, Çıldır ve Tiflis’teki iyi halıcı ve keçeci Terekeme Oymağı bu boydandır.
    c) Ala-Yontlup/Ala-Yundlu: “Alaca atlı, hayvanları iyi” mânâsındadır. Yonca kelimesi bu boyun hatırasıdır.
    d) Yüregir/Üregir: “Daima iyi iş ve düzen kurucu” mânâsındadır. Orta Toros ve Çukurova Üç-Oklu Türkmenlerinin çoğu, Adana’daki Ramazanoğulları bu boydandır.
    3. Deniz Alp/Deniz Han

    a) Iğdır/Yiğdir/İğdir: “Yiğitlik, büyüklük” mânâsındadır. İçel’in Bozdoğanlı Oymağı, Anadolu’da yüzlerce yer adı bırakan İğdirler, İran’da büyük Kaşkay-Eli içindeki İğdirler ve Iğdır adı, bu boyun hâtırasıdır.
    b) Beğduz/Bügdüz/Böğdüz: “Herkese tevâzu gösterir ve hizmet eder mânâsındadır. Dicle Kürtleri ilbeği olup, Hazret-i Peygamber’e elçi giden (622-623 yılları arasında Medîne’ye varan), Bogduz-Aman Hanedanı temsilcisi ve Kürmanç’ın iki ana kolundan Bokhlular/Botanlar, Yenikent-Yabgularından onuncu yüzyıldaki Şahmelik’in Atabegi Kuzulu, Halep Türkmenlerinden Büğdüzler bu boydandır.
    c) Yıva/Iva: “Derecesi hepsinden üstün” mânâsındadır. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh (1072-1092) devrinde Suriye ve Filistin’i feth eden Atsız Beğ, 12. yüzyılda Hemedân batısında Cebel bölgesi hâkimleri Berçemeoğulları, Haçlıları Halep çevresinde yenen Yaruk Beg, Güney-Âzerbaycan’daki Kaçarlu-Yıva Oymağı bu boydandır. Ankara’da çok makbul yuva kavunu bu boyun yerleştiği ve adları ile anılan köylerde yetişir.
    d) Kınık: “Her yerde aziz, muhterem” mânâsındadır. Büyük ve Anadolu Selçuklu devletleri, Orta Toroslardaki Üçoklu Türkmenler, Halep-Ankara ve Aydın’daki Kınık Oymakları bu boydandır.




    ***Detaylı bilgi için: Prof. Dr. Faruk Sümer'in "Oğuzlar - Tarihi, Boy Teşkilatı, Destanları" eserini çalışabilirsiniz ( Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları).
    Konu Oğuz ZEYTİN tarafından (29.06.2010 Saat 21:37 ) değiştirilmiştir.
    Akıl, öfkeyi ve onunla kolayca birleşen bilgisizliği yener. Aklı kullanmak biraz zahmet, çaba gerektirir.

  11. #11
    Trabzonspor Kongre Üyesi

    BMN Yönetim Kurulu
    Cengiz Çubukcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    07.03.2005
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    47
    Mesajlar
    14,026

    Standart

    Alıntı M.S.SOFU Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    ben kesiyorum valla kurbanda hep 3 tane ama baya uzun sürüyor-1 tanesi yaklaşık bir buçuk iki saat-
    genç olduğumuzdan peder bey habire müdahale ediyor
    yanda iki komşunun keçisinide ben kesiyorum,
    tabi sabah o kadar erken kalkıp gündüzde o akdar uğraştıktan sonra akşam gelimiyor uyuyup kalıyorum bi köşede.


    bir de cuma günleri tütsü olayı var.
    bizim evde olmuyor bu tütsü olayı ama ben öğrenci evimde yakıyorum
    vallahi senden korktum biz kurbanın yanına bile yaklaşamıyoruz hani

  12. #12
    M.S.SOFU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.05.2007
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    34
    Mesajlar
    5,967

    Standart

    Alıntı Cengiz Çubukcu Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    vallahi senden korktum biz kurbanın yanına bile yaklaşamıyoruz hani
    siz kırklarelindesiniz galiba
    orada ne kesiyorlar bilmiyorum ama büyükbaşa bende yanaşamam,hatta bizzat kesilişini gördüm üstüne hayvanın 7 kişi filan biniyor.

    zaten küçük başıda çobanlar dışında tek başına kesebilen az bulunur.bunun nedenide bizim oraların baya kayalık dağlık olması ,hayvan düşüyor haliyle,mundar oluyor.canı çıkmadan dua okuyup kesmek lazım hemen.o zaman yenebiliyor.

    ayriyetten bu hadise bizde erkeklik meselesi-niye hala çözebilmiş değilim hadiseyi ?- bu,önemli baya,ufakken ayağını tutuyorsun başlangıçta sonra vakti gelince veriyorlar eline bıçağı.ama usülü var madem başladık biraz bahsedeyim.

    önce hayvana tas içinde su ve tuz vermek gerek.bunun nedenini bilmiyorum.neyse hayvan çnce tuzu yalıyor sonra suyu içiyor.


    peder bey hayvanın ödü patlamasın-ödü patlayınca mundar oluyormuş kanına sarı sıvı giriyormuş - diye tutar düzgünce kıbleye doğru yatırır ,ayaklarını bağladıktan sonra-3 ayak bağlanır,1inin boşta olması zorunlu hayvanın canını rahat vermesi ve keseninde hayvanın canın verdiğini anlaması için- tabi ben bu arada okuyorum baya bi dua,o da baya teferruatlı bi iş tabi.duayı okumadan önce kimin adına kesiyorsan 3 kez soruyorsun ben bizim peder beye sormadım ama aileden başkasınınkini keserken soruyorsun,adam da onaylıyor seslice.bu arada hayvana acıyacak yani kesildiğine üzülecek olan varsa ortamdan uzaklaştırmak lazım buda baya önemli bi husus.

    peder bey çekilir ya allah ya bismillah vuruyorsun bıçağı ama yeri var onun,hayvanı olabildiğince can çekişmeden kurban etmek gerek.yani hayvana eziyet etmeyeceksin.bi de çukur filan açılıyor önceden hayvanın kanı oraya gömülüyor.neyse bu insanda da var iki tane çıkıntı oluyor boğazında hayvanın onun arasında ilik diye bir yer var oraya tam denk getireceksin.
    ilk başlarda ben bulamadım baya zorlanmıştım.sonra el alışınca oluyor.

    ve keserken boynuzunun kırılmaması çok önemli kırılırsa kabul olmazmış.
    şimdi eski bir kaleme yeni bir deftere ihtiyacım var.çalışma zamanı.

  13. #13
    M.S.SOFU - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    21.05.2007
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    34
    Mesajlar
    5,967

    Standart

    Alıntı Oğuzhan İnce Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Ben de Türk boyu olmadığını biliyordum,yanlış anlaşılmasın Türk değiller demedim(:
    Avşar'ında göçmenine,çepnininde gçömenine yörük denir diye bilyordum.
    valla hiç bir bilgim yok bu konuda yahu .hiç oturup teferruatlı araştırmadım bu işi.bi araştırıp öğrenmek gerek aslında.
    şimdi eski bir kaleme yeni bir deftere ihtiyacım var.çalışma zamanı.

  14. #14
    Özkan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    10.03.2007
    Nereden
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    2,454

    Standart

    Yörük ve Kazak adları bir boyun ismi değil, "konar-göçer" anlamında bir sözdür. Pratik olarak "dağlı", "köylü", "kentli" gibi sözcüklerden farkı yoktur. Arapça karşılığı ise "Bedevi"dir.
    Stand-upçı başkan istemiyoruz!

  15. #15
    Oğuzhan İnce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    27.07.2009
    Nereden
    İstanbul
    Yaş
    33
    Mesajlar
    1,444

    Standart

    Bir de buyörükler pek bir haylaz olur derler...
    Bu yüzden kıbrıs'a sürüldükleri orda da bir müddet sorun çıkardıkları söylenir (:
    ben kendi adıma yörük olarak doğmak isterdim
    Hes Trabzonspor'a Kazım'a ve Trabzonspor'un ifade ettiği tüm değerlere küfürdür
    Trabzonspor Hes yapma kendi kalene gol atma!!!

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •