Kendimi bildiğim yaşlara denk geliyor bu takıma gönül verişim... İlkokul 1'e giderken aldığımız 7-1 lik mağlubiyetimizin karın ağrılarını dün gibi hatırlıyorum bugün. Andımız okunurken, arkadaşlarımın sataşmalarını... Bütün mahallenin bizde toplanarak maç izlediğini, babamla ölümüne "Trabzon" bağırışlarımızı, maçın hemen arkasından shov tv-Maraton seyirlerimizi...
Beyin ilginç bir yapı. İlkokul 1'deki 7-1lik maçın her anını hatırlamama vesile olan beynimin bana oynadığı bir oyun olsa gerek, şampiyonluğun gittiği malum maçın çok silik olarak aklımda kalması... Bir nevi "reset" olayı galiba. İstenmeyen, unutulması için çırpınılan bir an için, beynimin yaptığı bir jest...
Küçücüktüm, ve arkadaşlarımın abuk sabuk sataşmalarına verdiğim cevapların anahtar kelimesi hep "onur"du. Bizim takımın bir "onur"u vardı zira. Bacak kadar boyumla, böylesine soyut bir kelimeden bahsediyordum.
Sonra büyümeye başladım. Büyüdükçe, küçülmedi hayallerim filmdeki repliğe inat. Ben büyüdüm, Trabzonspor büyüdü benimle. Ben büyüdüm, Trabzonspor'a dair hayallerim büyüdü... Anlam veremiyordum, 15 yıldır gelmeyen şampiyonlukla, küçülmenin ne alakası olabileceğine.Zira "küçülme" tartışmalarına inat, çok hızlı büyüyordu Trabzonspor içimde.
Derken, 15 yıl oldu işte 25 yıl... Durmadı büyüme. Balıkların anlatılan iştahı gibiydi içimdeki Trabzonspor. Ne kadar verirsem sevgimi, o kadar alıyordu. Sevgim, çölde kum tanesiydi.. Ne sevgim bitiyordu, ne içimdeki Trabzonspor'un iştahı.. Büyüyorduk...
Üniversite yıllarımın sayfaları doldu sonra yavaş yavaş hayat defterimde. Bu vesileyle tanık oldum ben de zaten, küçülmekten bahsedenlern, büyüklüğü sadece saha sonucuna bağladıklarına. Onların "büyük" dediklerinin pek çoğu -o takıma gönül veren arkadaşlarımın bizzat yaşadıkları olaylarla anlaşılmıştı ki- kendi taraftarlarına saha dışında, "öcü" gibi bakanlardı.
Bizimkilerse yemek masalarına çağıryorlardı ısrarla. Gözünün içine bakarak bir isteğin olup olmadığını soruyorlardı sana, hiç tanımadıkları halde seni.Gecenin bir yarısı, kız yurduna nasıl döneceğini onlar düşünüyordu senin yerine. Verdiğin mektuba gözyaşı dökecek kadar hissiyatlıydılar da üstelik.
Fark ettim ki, özünde onlarla aynı "büyük"lük kavramının içine sokmaya çalışılmak hataymış başlı başına...
O tanışıklıkların birinde denk gelmiştim sana. Bir masanın üzerinde forma vardı. İmzanı atıyordun formana. Salya sümük bu hatunun, boynuna sarılışına izin vermiştin tebessümlerinin içinde. Ne yalan söyleyim, küçücük bir çocukken bahsettiğim "onur"un karşımda durduğunu bilmiyordum, o ilk buluşmada.
Çok bekledin sonra. Çok bekledik eldivenlerine kavuşmanı. Ama refleksler farklı o coğrafyada. Bir insanın tepkisi, diğer tepkisini bile tutamazken, radikal değişiklik yapmaya cesaret edemedi hiç kimse senin mevkiinde.
Sonra O geldi. Hani şu, ilk geldiğin gün, bu takımdaki idolünü belirttiğin adam. İçimizden kaç kişi inanmıştı söylemine bilmiyorum. İzmirli bir gençten bu sözleri duymak, hepimizin çok hoşuna gitmiş, hepimizin gururu okşanmıştı tabi, o ayrı...
Devraldın ait olduğun yeri sonra. İzledik seni. Sen büyüdün.. Tıpkı bizdeki Trabzonspor sevgisi gibiydi büyüyüşün. Herkesin takdirini kazandın, taraflı tarafsız. İki günde kahraman yapıp, ertesi gün yerin dibine sokanların uzattığı mikrofonlara, hep mütevazi konuştun. "İşimi yapıyorum." dedin sadece. Oysa, biz ne hasrettik, o iki direk arasında işini yapanları görmeye.
Sonra her maç dua ettiğimiz oldun. Takım için ne dua ediyorsak, bir de senin için açıyorduk ellerimizi. Varlığın huzur veriyordu artık.
Maç izlerken türlü türlü totemler yapan, top kalemize her yaklaştığında suratında sivilceler çıkan taraftar profili gitti, yerine -kaleden yana- huzur içinde maç izleyen bir kitle geldi sayende.
Bugün, kötü oynadığımız bir maç üstüne çene çalmayı daha çok isterdim inan. Futbolumuzu eleştirenleri, Umut'un kartını, pozisyona dahi giremeyişimizi, şu anki ruh halimden daha az huzursuz okuyabilirdim. Ama, beni bu akşam bitiren adam sendin Onur.
Maç Eskişehirspr ve Onur Recep KIVRAK arasında oynanmış ve o golü Onur Recep KIVRAK yemiş olmasına rağmen, bu maçın tek kazananı sendin Onur!
Bilmiş bir edayla, 7 yaşımda ettiğim "Onur" karşımdaydı bugün.
Biz, bu takımı sevinmek için sevmedik deidk hep. Güldü birileri, birileri salakmışız gibi baktı yıllarca bize. Amaç olmadı hiçbir zaman belki ama, araç olarak da olsa, o kupayı bir kez olsun görebilmek için yaşıyoruz bir çoğumuz belki de.
Bugün fark ettim ki: Tek damla gözyaşına değişmem hiç bir kupayı Onur!
Rakip takımın tüm futbolcuları, bir adamın önünde saygıyla eğiliyorsa eğer, olay bitmiştir!
Dualarımız hep senin için olacak. O ilk geldiğin gün söylediğin sözler hayata geçecek inşallah. Çocuklarımızın da Trabzonspor'un kalesinde göreceği bir Onur ağabeyleri olacak.
Çok seviyoruz seni!
Trabzonspor'a gelmiş en "Onur"lu hediyelerdensin şimdiden! Var ol!