Birincisi ; Osmanlý , bir din devleti deðildi . Din adamlarý devlet politikalarý hakkýnda ancak fikri sorulursa bir þey söyleme hakkýna sahipti . Týpký bu günkü yapýya benzer þekilde , þeyhülislam bakanlýk/bakanlýða baðlý müdürlük gibi çalýþýrdý . Diðer önemli husus , devletten maaþ alan birer memur olmalarý . Devlet dine baðlý deðildi . Din devlete baðlý idi . Aslýnda Atatürk , kendi laiklik tanýmýný yaparken ve Ýslam dininin devlet içinde nasýl var olacaðýný tasarlarken batý medeniyetinden ziyade önce Osmanlý'nýn temellerini tahlil ettiðini söyleyebiliriz . Bu doðrultuda þeyhülislam yapýsý bir kaç yüzyýl önceki çalýþma yapýsýna benzer þekilde yeniden tanýmlanarak Þer'iye Vekaleti (bakanlýðý) haline getirilmiþti .
Adalet sisteminde , özellikle ceza hukukunda þer'i hükümler uygulansada bölgelere göre örfi hükümlerde kullanýlýrdý . Kadýlar , týpký bugün bildiðimiz "þark hizmeti" gibi ülkenin çeþitli yerlerinde görev yaptýktan sonra memuriyetlerine baþkentte devam ederdi , ayný þekilde her biri merkezden atanýrdý .
Dil konusunda , þu an içinde bulunduðumuz iletiþim çaðý olduðu için farklý deðerlendirmeler yapabiliriz . Geçmiþte ise , dildeki deðiþimlerin belirgin þekilde gerçekleþmesi yüzyýllar alýyordu . Arapça ve Farsça etkilerinin dilimize girmesi meselesi ; Türklerin , müslüman devlet ve kavimlerle ekonomik ve dini etkileþime girmeye baþlamasýna kadar geriye götürür.
Ayný coðrafyayý paylaþan farklý milletlerin birbirini etkilemesinden daha doðal bir sonuçta olamaz .
Bu gün Ýran devleti Þii ise bunu Türklere borçludur . Hatta bunda bir Türk devletinin büyük baský ve kýyýmlarýda tarih kitaplarýnda anlatýlýr . Þiiler bundan dolayý utanç mý duyuyor ? Divan edebiyatý dolayýsýyla fars edebiyatý disiplini , Türk edebiyatýmýza müthiþ bir derinlik kazandýrmýþtýr . Türkler Tasavvuf edebiyatý ve Divan edebiyatýnda çok az milletin ulaþabildiði seviyede ve sayýda eser vermiþtir . Türklerin , bu bölgede , hatta belki dünyada en derin ve zengin edebiyat geçmiþi olan milletlerinden biri olmasýnda Arap-Fars kültürlerinin etkisini nasýl tanýmlamalýyýz ? Çok daha evvelinde farsçanýn ileri seviyede bir kültür dili haline gelmesinde o yýllarýn siyasi þartlarýnda Gaznelilerin hatta Selçuklularýn katkýsý vardýr . Gerçek manada hoþgörü fikri ve bölgede barýþ Türk devletleri ile saðlanmýþtýr .
Bu kültür etkileþimi gayet doðaldýr . Doðal olmasýnýn ötesinde belki Türkler yüzyýllar öncesinden tüm dünyaya , zengin deðerlere sahip ortak bir toplum nasýl oluþturulur , egemenlik nasýl yüzyýllarca sürdürülebilir sorularýnýn cevaplarýný vermiþti . Devlet-i Al-i Osman , tarih kitaplarýnda ila-yý kelimetullah gayesi yüzünden teokratik-emperyal bir ülke olarak resmedilsede ; deðiþtirmenin-silmenin deðil geliþtirmenin-zenginleþtirmenin faziletli olduðunu gören gözlere göstermiþtir .
Yalnýþ anlaþýlmasýn , neo-osmanlý'cý filan deðilim , hatta fikrende çok yersiz bulurum . Yalnýz , bu coðrafyada yaþayan bireyler olarak ( yada yaþamýþlarýn torunlarý olarak ) geçmiþimizi "oryantalizm uzmaný" batý dünyasýnýn güçlü kalemi tarihçilerden yahut onlara biat eden jöntürk zihinlerinden , en kötüsü ufku olmayan hainlerin anlattýðý gibi kabul etmemek gerek . En azýndan sorgusuz kabullenmemek lazým .
Konuyu böldüysem özür dilerim .