Artık Futbol tüm Dünyada Endüstri halini aldı.
Tüm kulüpler kendi yağıyla kavrulmak hatta daha fazla paralar kazanabilmek için bir takım anlaşmalar ve uygulamalar içine giriyor.Naklen yayın gelirleri artıyor,forma satışları artıyor,kombine bilet satışları artıyor,kulüp mağazacılığı gelişiyor.
Tabii bunlara paralel olarak takımlar kadrolarının kalitesini de artırıyorlar.
Biz Trabzonspor olarak Endüstriyel futbola doğru bakıyormuyuz.Bence tartışılması gereken bir konu.
Eğer ratingi yüksek bir takım olmak veya öyleyseniz orada kalmak için,kaliteli oyuncularınızı kadronuzda bulundurmak zorundasınız.
Biz Trabzonspor olarak şimdiye kadar neyi doğru neyi yanlış yaptık.
Çok uzun yıllar öncesine dayanan bir futbol tutkumuz var.İdmanocağı ve İdmangücü öncülüğünde başlayan bir futbol aşkımız ve futbola bağlılığımız var.Bu iki kulübün birleşmesiyle kurulan Trabzonspor var.
O Trabzonspor ki,İdmanocağının yıllarca tek başına yakaladığı başarılara,birleşmiş güçlerle ulaşamamış bir Trabzonspor.Yıllarca İkinci ligde mücadele etti Trabzonspor.
Birinci lige çıkabilmek için onlarca transfer yaptı,1.Lig tecrübesi yaşamış oyuncular transfer etti,hatta 1.Lig gol kralını bile transfer etmesine rağmen yinede beceremedi 1. lige çıkmayı.
Sonra kendi şehrinden yetişmiş çocuklarıyla kurduğu kadroyla şampiyon olup 1.Lige çıktı.
(Burda değinmek istediğim konu çok farklı;öz evlat sendromu falan değil bu.)
Neticede elde olan kadro iyi bir kadroydu.Yine bu kadronun içine bu yöreden hatta dışarıdanda yararlı olabilecek futbolcular transfer edildi ve 1.Ligde iddialı olabilecek bir kadro amaçlandı.
Ama ortaya öyle bir kadro çıktı ki,önüne geleni devirerek şampiyon oldu.
Asıl anlatmak istediğim konu şu:
Futbol o dönemde henüz Endüstri halini almamış,Futboldan elde edilen gelirler çok düşükken bile o dönemki yöneticilerimiz olaya profesyonelce bakmışlar,güçlü kadrolarını dağıtmak yerine yeni şampiyonluklar yakalamanın peşinde olmuşlar,İstanbulun üç büyük takımından futbolcularını sakınmışlar zorda kalmadıkça futbolcu satmaya yanaşmamışlardır.Ali Kemali bile Necdet formayı zorlamaya başladığı bir dönemde satmışlardır.
Adeta sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali,güçlü kadrolarını asla bozmayarak hatta takımın temel direkleri diyebileceğimiz Şenol,Turgay,Necati üçlüsünü astronomik tekliflere rağmen satmayarak hep güçlü kadrolardan yana olmuşlardır.
Milyonlarca insan o dönemde yaşanan peşpeşe şampiyonluklarla Trabzonspor taraftarı olmuştur.
Ortaya çıkan bu güç ne kadar doğru kullanıldı,kullanılıyor.
Bir tarafta maç hasılatından,spor-toto gelirinden başka girdisi olmayan ama yine de futbolcularını satmayan bir yönetim,diğer tarafta futbolun endüstriye dönüşmesiyle her taraftan para kazanan ama güçlü kadrolar yaratamayan yöneticiler.
Son dönemde satılan Fatih Tekke,Gökdeniz ve Yattara acaba takımda kalsaydı ve etraflarına onların ayarında iyi futbolcular alınarak daha kuvvetli bir takım yaratılsaydı,Trabzonsporun zirvede bir kaç yıl daha kalması sağlanamazmıydı.
Eğer oyunu kuralına göre oynuyorum diyorsan; bunu hele hele bu çağda elindeki kadroyla ve yaptığın icraatla göstereceksin.
Takımın yıldızlarını satıp para kazanmak eskiden bile değildi.
Endüstri çağındayım diyorsan,para kazanmanın şartları belli.
Trabzonspor son üç yıldır zayıf bıraktığı kadroların ceremesini çekiyor.
30 yıl önce gerçek manada yöneticilik yapanların pişirdiği ekmeği yiyor.
Bence nuri albayrakla başlayan ve şimdi de alabildiğine devam eden anlayış çağın dışındadır.
Zayıf kadrolarla bu çağda tutunamazsınız.
Üç kuruşa beş köfte veren yok.