Trabzonlu dogulmaz, Trabzonlu olunur...
Yanlış okumadınız. Bu cümleyi hep tersinden işitmeye alışmışızdır, degil mi? Hemen akabinde de Trabzonlu olmayan Trabzonsporlu renkdaşlarımızın haklı sitemlerine makûl cevaplar bulmaya çalışırız.
Trabzonspor’a bir kimlik arar durur, bu konuyu tartışa tartışa bitiremeyiz. Kimimiz Trabzonspor’u “Anadolu”nun sesi, Istanbul’a başkaldırışı” seklinde temellendirdigi bir anlayisla tanımlamaya çalışır. Tabii bunu hemen itirazlar takip eder. Diger Anadolu kulüplerinin Trabzonspor’a pek de dostane olmayan tavırları, hayatında bırakın Istanbul’u, doğup büyüdüğü yerden başkasını görmemiş adamın Istanbul kulüplerinden herhangi birine olan tutkusu yüzünden Trabzonspor’u kendine rakip ve dahi hasım bellemesi gibi gerçekler bir türlü açıklanamaz.
Kimimiz Trabzonspor’u Karadeniz Bölgesi’ne teşmil etmeye çalışır. Belki de en akla yakın olanı, en çok üzerinde durulmasi gerekeni bu düsüncedir. Ancak Karadeniz Bölgesi’nin çogunluğunun Trabzonspor’u desteklemesi halinde “sistem”in karsi karsiya kalacagi “büyük tehlike” egemenler tarafindan ne yazik ki çok erken fark edilmiş ve gerekli tedbirler gecikmeden alınmıştır. Her deresi denize farklı bir kültür akıtan, her hanenin sahibi olduğu arazinin başında bulunduğu, bir tür derebeyi sisteminin hakim zihniyet olduğu bölgede böyle bir nifak çalışmasının başarıya ulaşması da hiç zor olmamıştır.
Kimimiz Trabzonspor’u bir takim siyasi akımlar, düşünceler çerçevesinde tanımlamaya çalışır, hâttâ kendi Trabzonsporluluğunu da buna bağlar. Ona da itirazlar gecikmez, çünkü spora siyaset karıştırmakla baştan yanlış bir mecraya girmistir bu teoriyi savunan arkadaşlar.
Kimimiz Trabzonsporluluğu “Trabzonlu olmak”la açıklamaya, tanımlamaya çalışır, Trabzonspor’un “Trabzonluluk”un bir ürünü olduğunu, Trabzonspor’u üreten dinamiklerin doğrudan Trabzon sehrinin tarihi ve kültürü vs. olduğunu iddia eder. Iddia eder de, çoğu zaman bu yazının başlığını tersinden söyleyerek daha bastan sapla samanı karıştırır, Trabzonspor kimliği yine tanımsız kalır.
Aslında Trabzonspor’un Trabzon sehrinin ve “Trabzonlular”in takımı olduğu çok doğru bir tanımdır. Ancak hangi “Trabzonlular”ın? Zaten problem de bu noktada çıkıyor. Trabzonlu kimdir?
Dünyaya anadan babadan, ya da bu ikisinin birinden Trabzonlu olarak gelmek, Trabzonlu olmak için gerek ve yeter sart değildir. Bazı insanlar vardır ki siz de tanımışsınızdır; yüzüne, hal ve hareketlerine, konusmasına, yasantısına kırk sene baksanız Trabzonlulukla bir ilgisini kuramayacağınız. Ama sorsanız size Trabzonlu olduğunu söyleyecek, büyük ihtimalle de hemen ardından umursamaz bir tavırla ekleyecektir: “Çocukluğumda bir kere gitmiştim ama şimdi gitsem kaybolurum herhalde. Zaten akrabalarımın da çoğunu tanımam, etmem.” vs.
Böyle bir hayat tarzı elbette suç değildir ama Trabzonlu olmayi doğustan gelen dogal bir hak ve ayrıcalik olarak tanımlayan o problemli sloganı çürütmek için bunun gibi bir tek insanın bile yaşiyor olması yeter de artar.
Gelgelelim, Trabzon ile ne cografi ne de genetik olarak uzaktan yakından ilgisi olmayan, ancak ustalık derecesinde kemençe çalan, ekip düzeyinde horon oynayan, boynundan bordo-mavili atkısını eksik etmeyen arkadaslar tanıyorum. Bu arkadaşların “Trabzonlu” sıfatinı hak etmeleri için hiçbir eksikleri kalmamıştır, kim ne derse desin. Kendilerini “Trabzonlu” olarak tanımlamak herkesten fazla onlarin hakkıdır.
Trabzonsporlu olan birinin “Trabzonlu” hüviyetine bürünmesi zorunlu mudur? Zorunlu ya da değil, bu kendiliğinden oluşan bir durumdur. Trabzonspor’a gönül veren birisi, farkında olarak ya da olmayarak, zaman içinde Trabzonlu gibi yaşamaya, düşünmeye, eğlenmeye, dinlenmeye baslar. Reflekslerinin bile Trabzonlu karakteristiği yönünde değismeye basladığını gözlemleyebilirsiniz.
Aytekin Akay’ın düğününde Berat’ı kimse zorla horona kaldırmadı, yine geçen yıl bu sayfalarda hayatının ilerleyen yıllarında kendisine mütevazi ekonomik imkanlar dahilinde de olsa Trabzon’da sürdüreceği bir hayat nasip etmesi için Allah’a dua eden de Berat’tan başkası değildi.
Bu durum, Berat’ın Adıyamanlı kimliğini unuttuğu, inkâr ettiği, kaldırıp bir kenara firlattığı anlamına gelmez. Adıyamanlı kimliğinin hemen yanıbaşına bir de Trabzonlu kimligi inşa etmiştir ve kabul edelim ki, bir çoğumuzunkinden daha sağlıklı bir kimliktir bu. Horon öğrenen, halayı unutacak degil ya?..
Elbette Berat'tan başka örnekler de var:
Geçen sene Agustos ayıydı ve Cafer uzun süredir ortalarda görünmüyordu. Forumda biri “Yahu Cafer abi nerelerde, hiç sesi çikmiyor?” diye sorunca Mehmet “Finduğa gitmiştir” diye esprili bir cevap verdi.
Bu iki kelimelik cevabın açılımı bize çok seyler anlatıyor diye düşünüyorum. Mehmet Giresunlu, Cafer Ordulu… Her iki memlekette de fındık “finduk” diye telaffuz edilmiyor. İşin daha da ilginç yanı, fındık sadece Trabzon’la özdeşleşmiş bir kavram da degildir. Aksine daha çok Giresun ve Ordu fındık diyarı olarak bilinir. Sırf Trabzon’a mahsus bir şey olsa, “finduk” telaffuzunun üzerinde durulacak bir yanı olmayabilirdi.
Elbette Mehmet de bilinçli ve kasıtlı olarak “Fındık yerine finduk yazayım da ben de Trabzonlu olayım” diye düşünmüyor, Berat örneğinde olduğu gibi bu kendiliğinden husule gelen bir durum. Ve Mehmet de Giresunlu olmaktan sıyrılıp, Trabzonluluğa yatay geçiş yapmış değildir. Mehmet yine Giresunludur, ancak aynı zamanda Trabzonludur da… Tıpkı Cafer, Reha, Begüm ve şimdi aklıma gelmeyen çok sayıda arkadaş gibi…
“Ben çok iyi bir Trabzonsporluyum ama Trabzonluluk? Bilmem ki?..” deyip de burun kıvıran birini gördünüz mü hiç? Varsa bile istisnai bir örnektir ve aslında çoktan Trabzonlu olmuştur da kendisi farkında degildir. Zaten istisnalar da kaideyi bozmaz.
Netice itibariyle, Trabzonsporlu olan herkes ayni zamanda “Trabzonlu”dur. “Trabzonlu olmak” da, Trabzon topraklari dahilinde ya da Trabzonlu bir ana babadan dünyaya gelenlere münhasır bir özellik, bir ayrıcalık değildir. Sosyal kimliğinde başka bir memleket adı yazan ve sonradan Trabzonlu olanlar, öteki memleketlerine ihanet ediyor, onu unutuyor değillerdir ve güneşin doğuşunu Trabzon’dan baska yerde görmemiş biri kadar Trabzonspor üzerinde hak sahibidirler. Trabzonspor’a başka bir kimlik aramaya gerek yoktur. Katılırsınız, katılmazsınız. Benim konu hakkındaki düşüncem budur.
Barcelona futbol kulübü de Barcelonalılarındır ve Hollandalı Johann Cruyff ile Bulgar Hristo Stoichkov da oradaki herkes kadar Barcelonalıdır. Ne Cruyff Hollanda milli takımıyla ilgilenmekten geri kalır, ne de Stoichkov Bulgaristan’a hastane yaptırmaktan…
Aslında bu yazıya uzun süre önce başlamiş ama araya giren bir sürü şey yüzünden tamamlayamamıştım. Geçen hafta sonu BMN toplantısı’nda yüz yüze tanışma fırsatı bulduğum sevgili Şimal Yıldızı, lafın arasında eşinin köken itibariyle Trabzonlu olmadığı halde, Trabzonlular gibi davranmaya başladığını söyleyip, yine iki gün önce başkan Nuri Albayrak’ın sözleri bu sayfalarda tartışma konusu olunca ben de bir an önce yazıyı tamamlayıp gönderme ihtiyacı hissettim.
Selamlar, sevgiler.