Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

’76 - Karadeniz Taştı da, Sevinçten mi Ahtan mı?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

  • ’76 - Karadeniz Taştı da, Sevinçten mi Ahtan mı?

    Çok uzun zamandır forumda bir yazı paylaşmıyordum, pek de yazamıyorum doğrusu.
    Kulübümüzün 58. kuruluş yıl dönümü vesile olsun istedim. Önceki yıl Trabzonspor Dergisi'nin Ağustos sayısında yayınlanan yazımı paylaşıyorum sizinle. Bizden götürdükleriyle, bize getirdikleriyle, güldürdüğü günlerle ve ağlattığı yıllarla, her şeyiyle kabulümüz... Hayalimizdekiyle gerçeği çoğu zaman örtüşmese de, bugününü değil, temsil ettiğini, başarılarını değil, baş kaldırdıklarını seviyoruz. Var ol Trabzonspor...


    ***

    ’76 - Karadeniz Taştı da, Sevinçten mi Ahtan mı?

    Yüzünden gülümsemesi eksik olmayan, muhlis yapılı bir çocuktu Kadir. Her sabah önlüğünün üstüne ceketini geçirir, işe diye evden çıkar, tanıdığı esnaf abilerine selam vere vere Çömlekçi’ye varırdı. Babasından kalma masif ahşap üstüne sedef kakmalı gösterişli sandığını yerleştirir, taburesine çöker, kunduralarını temizletmek isteyen ilk müşterisini beklemeye koyulurdu. Çınar ağacının altında kıdeme göre sıralanırdı sandıklar. Son yılda birkaç sıra yükselmişti Kadir. O sabah da güne böyle başladı. Yanına ilk uğrayansa çoğu sabah olduğu gibi Salih Çavuş’tu. Kadir hemen atıldı. Çoraplar kirlenmesin diye kullanmak üzere sigara kutularının kartonundan boy boy kesip hazır ettiği plakaları eline aldı, sanatını icra etmeye başladı. Son olarak cila beziyle kunduraları bir güzel parlattıktan sonra eserine mağrur bir bakış atmaktan da geri durmadı. Salih Çavuş önce başını okşadı, sonra eline fazladan birkaç kuruş daha sıkıştırdı. Kadir mahcup olmuştu. Teşekkür etti ancak başını yerden kaldıramadı.

    Tabiatı böyleydi Kadir’in. Babasını kaybettiğinden beri evin sorumluluğu onun sırtına binmiş ve birkaç saatlik uykularla hem çalışıp hem okuluna devam etmeye uğraşıyordu. Yaşadığı bu güç hayatı olduğu gibi kabullenmiş ve fazlasını beklemez olmuştu. Daha bu yaşta… Hafta içi sabahları okuldan önce ahalinin ayakkabılarını boyar, hafta sonları ise gün doğmadan evden çıkıp önce demir toplar, sonra gün boyu mahallenin fırınından aldığı simitleri satardı. Vakit kalırsa da mahalleden arkadaşlarıyla futbol oynarlardı.

    En büyük sevdasıydı futbol Kadir’in. Futbol ve Trabzonspor. Trabzonspor alt ligdeki birkaç yıllık çetrefilli mücadelesinin ardından henüz geçen sezon birinci lige çıkmıştı. Şimdi, yani 1975-76 sezonunda ise ligin altını üstüne getirmişti. Müthiş bir heyecan vardı şehirde. Yıllarca İstanbul takımlarının şampiyonluk havadisleriyle dolu gazeteler, şimdi ufak da olsa bir Anadolu kulübünün şampiyonluk ihtimalinden söz eder olmuştu. Kadir’in ve nicesinin hayalini bile kuramayacağı bir şeydi bu o güne değin. Bu sahil kentinden, vatanın bu uzak ve yalnız köşesinden bir futbol takımı, o anlı şanlı, koca kulüplere kafa mı tutuyordu? Akıl almaz bir şeydi bu. Ancak Trabzon, akıl almaz işlerin gerçeğe döndüğü, inadın ve inancın şehriydi. 76 senesi Trabzon için çok renkli geçiyordu.

    Kadir boya sandığını toplayıp ayaklandığında gün öğleni vurmuştu. Okula geç kalmıştı ancak bugün okula gitme niyetinde değildi zaten. Sandığını Terzi Ali’nin dükkanına emanet edip fırına koştu. Fırıncı okul saatinde Kadir’i kapısında görünce şaşırdı ama ses etmedi.

    Kadir’in fazladan paraya ihtiyacı vardı. Çünkü iki gün sonra maç vardı. Trabzonspor Avni Aker’de Fenerbahçe’yi konuk edecekti. Şampiyonluk düğümünü çözeceği düşünülen bir karşılaşmaydı bu. Şehirde herkes bu maçı konuşuyordu. Kadir de stadyumda olmak istiyordu. Büyüklerinden rica edip yanlarında stada girecek yaşı geçmişti, riske atamazdı. Ne yapıp edip birkaç lira fazladan kazanmalı ve sonra da annesini ikna etmeliydi. Çelimsiz duran ama kuvvetli kollarıyla ağzına kadar dolu simit karnalını omuzladı, Çömlekçi meydanına doğru yola çıktı.

    Günlerdir aklında maçı baştan sona oynayıp duruyor, her defasında da Trabzonspor kazanıyordu. Şüphesiz çok kritik bir maçtı. Trabzonspor sezon başında yaptığı hazırlık maçında da Fenerbahçe’yi yenmeyi başarmış ancak gazetelerde bu galibiyetin Türkiye ligleri için bir ölçü olamayacağı söylenmişti. Ancak Trabzonspor sezona fırtına gibi başlamış, daha ilk haftada deplasmanda karşılaştığı Galatasaray’ı Hüseyin ve Mehmet Cemil’in golleriyle 2-1 mağlup etmeyi başarmıştı. Takiben alınan galibiyetlerle Trabzonspor zirveye yerleşse de, 7. haftadaki Altay mağlubiyetiyle liderlik koltuğunu Fenerbahçe’ye devretmişti. Sonraki süreçte Fenerbahçe kaçtı, Trabzonspor kovaladı. Futbol otoriteleri Trabzonspor’un bu performansını sezon sonuna kadar sürdüremeyeceğini, lig bitimine kadar nefesinin yetmeyeceğini iddia etseler de Trabzonspor onları yanıltmayı başaracak ve ligin bitimine 7 hafta kala oynanacak olan Fenerbahçe maçına kadar şampiyonluk hedefinin peşini bırakmayacaktı. Nitekim o gün gelmişti. Trabzonspor 4 Nisan Pazar günü Fenerbahçe ile karşılaşacaktı. Ve Kadir’in o maça gitmekten başka şansı yoktu…

    Meydana vardı. Bu saatlerde fazla bir satış beklemiyordu ama ne kadar satarsa eli o kadar rahatlayacaktı. Karnal kolunda çevredeki dükkanları gezindi. Hem selam veriyor hem simit isteyen olur mu diye yokluyordu. İlçelere gidecek minibüslerin kapısına yanaşıyor, simitlerin kokusu yolcuların iştahını kabartsın diye uğraşıyordu. Gün akşamı vurana değin ancak bir elin parmağı kadar satış yapmıştı. Fırına payını da verdikten sonra… Yok. Mümkün değil yetmezdi bu. İşi sabaha kalmıştı.

    Sabah gün doğumuyla uyandı. Sıkı sıkıya giyindi. Biraz demir, bakır ne bulursa toplayıp satacak, akşama kalmadan da bilet sırasına girecekti. Önceki gece annesinin ağzından girmiş burnundan çıkmış, maç için izni koparmıştı. Fikrini değiştirir korkusuyla annesi uyanmasın diye sessiz sedasız çıktı evden. Sülüklü mezarlığına giden rampayı tırmandı. Bir avazda Hayali Garajına vardı. Motor parçaları, ampul başları, hurdalar… Para edecek ne varsa alıyordu. Tamirhaneleri, hurdacıları, otogar çevresini gezdi. Öğlene kadar yükünü topladı, Tarla Muzaffer’in dükkanına vardı. Tam 11 liralık satış yapmıştı. Yeter de artardı bile. Biletten geriye kalanla önce sinemaya gider, üstüne bir de gazoz içerdi. O sevinçle yorgunluğunu unuttu. Balık pazarına vardı. Melek Sinemasındaki filmlere baktı. Yine vurdulu kırdılı bir dövüş filmi vardı. Hemen biletini ve gazozunu aldı, ağır kokulu havasız salonun bordo koltuklarına yerleşti. Büyük bir merakla filmi izliyordu ancak maç aklından çıkmıyordu. Çok gecikmemek lazımdı. Arkadaşlarıyla anlaşıp birkaç farklı kuyruğa girmek, kimin sırası daha iyi ilerlerse hemen oraya kaynak yapmak lazımdı. Acaba bugün golleri kim atardı?

    Sinemadan çıkar çıkmaz gişelere vardı. Kuyruk şimdiden şişmeye başlamıştı. Bu bekleyiş sabaha kadar sürecekti. Hava soğuktu. İyi ki sıkı giyinmişti. Bekleyişleri başladı. Saatler geçtikçe hava daha da sertleşti. Birkaç yerde küçük ateşler yakılmıştı. Ara ara ateş başına gidiyor, sonra tekrar yerine geçiyordu. Babası yanında olsun isterdi. Birkaç yıl önce, Trabzonspor hala alt ligdeyken babasıyla gelirlerdi maçlara. Babası hayattayken... Hayat henüz bu kadar güçleşmemişken... Ve Kadir henüz hala çocukken…

    Sabah oldu. Şanslıydı. İçerideydi. Saat 16:00’da başlayacak maç için stat kapıları daha şimdiden kapanmıştı. Hınca hınç doluydu içerisi. Çevre evlerin balkonları ve yüksek tepeler de silme insan doluydu. Yorgun ama mutluydu Kadir. Bir tarihe tanıklık ettiğinin farkında değildi muhakkak ama sınırlarını tam idrak edemediği bir mutluluğun eşiğinde hissediyordu kendini. Trabzonspor belki de bugün şampiyonluk kapısını geriye kadar açacaktı. Sonrasında sadece birkaç adım kalıyordu. Birkaç adım sonra bir devir değişecekti. Fenerbahçeli futbolcuları havalimanında sarı lacivert sarılı tabutlarla karşılamıştı taraftarlar. O tabut, futbolda yıllardır süren tekelciliğin tabutuydu ve bugün belki de ona en sağlam çiviyi çakacaklardı.

    Tam da öyle oldu. Trabzonspor, Fenerbahçe’yi 1-0 mağlup etti. Liderliği bir daha bırakmamak üzere devraldı.

    Kadir stadyumdan çıktığında başka bir insan gibi hissediyordu kendini. Değişmişti. Sanki daha da güçlenmişti. Hiçbir zorluk onu yıkamazmış gibi geliyordu. Hiçbir engel onu durduramazmış gibi. Daha kudretli, daha muktedirdi. Evet düpedüz değişmişti. Trabzonspor başarmıştı bunu. Trabzonspor onu büyütmüştü…

    Aklında şampiyonluk gününün hayaliyle yürüyordu. Acaba deplasmana mı denk gelir yoksa Trabzon’da mı olurdu maç? Yine bilet parası ayırmak lazım gelecekti. Bu kez parayı daha evvelden kenara koymaya karar verdi. Eve yaklaşmıştı. Birazdan annesine koşacak, her dakikayı tek tek anlatacaktı. Hüseyin kaleciyle nasıl karşı karşıya kalmış, top dar açıdan ağları nasıl bulmuştu, sevinçten yanındaki hiç tanımadığı adama nasıl sarılmıştı. Eğer evine varabilseydi, hiçbirini atlamadan anlatacaktı.

    Kadir evine varamadı. Birkaç sokak ötede düştü yere. Görenler hemen başına koştu. Ne olduğunu kimse anlamadı. Apar topar götürdükleri hastanede beyin kanaması dediler. Kadir bir daha gözünü açamadı. Fenerbahçe maçından iki gün sonra kalbi durdu.

    Trabzonspor o sene şampiyon oldu. Kadir şüphesiz ki bu şampiyonluğu en güzel yerden, biletsiz, kuyruksuz, zahmetsiz izledi.

    76’da Karadeniz taştı, İstanbul’a ulaştı.
    Kadir’e dökülen yaşlar, şehrin neşesine karıştı…



    Gamze Bal

    ​​
Yükleniyor...
X