Külünkoğlu
12.03.2008, 08:22
Allah bir daha Milletimize İstiklal Marşı yazdırmasın dileğimle.
http://aycu32.webshots.com/image/48711/2006255050124568160_rs.jpg
Tek kelime ile bir “milli yemin” arıyordu TBMM.
Maarifvekili ve büyük hatip Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Âkif’i ziyaret ederek, ondan bir şiir istiyor. Peki neden?!
Finale kalan şiirler beğenilmemiş miydi? Yoksa bir başka husus mu vardı?
O güne kadar Mehmet Âkif’ten bir çok arkadaşı bu yarışmaya katılmasını istemiş, sanatçı hepsini münasip bir dille reddetmişti. Oysa o sırada sırtına giyecek bir paltosu bile yoktu. İhtiyaç sahibi birine vermişti. Ankara’nın o Mart soğukları hatırlanınca kışın nasıl geçtiği bilinir. Mehmet Âkif’te üşüyordu bittabi. Zaman zaman baytar (veteriner) meslektaşı Profesör Şefik Kolaylı’nın paltosunu ödünç alıyor, sırtına geçiriyordu. İkâmet ettiği Samanpazarı’ndaki Taceddin Dergah’ından, Ulus’taki TBMM’ne gitmek epey bir zaman alıyordu, yol yakın değildi. O günlerde tarım alanı olan bölgede rüzgâr insanları uçuracak kuvvette esiyordu zaman zaman. Hamdullah Suphi Bey’in ısrarını kıramadı, kendisi de “mükâfat vermeyecekleri” sözü alarak şiiri yazmaya başladı. Sabahlara kadar uyumadı. Duygulandığı anları hemen not ediyordu. Duvara yazıyordu, adeta kazıyordu. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı’nın yazımı tamamlandı.
Şiir, TBMM Başkanlığı’na teslim edildi. Oy birliği ile kabul gördü. Defalarca okundu, ayakta alkışlandı. 12 Mart 1921. Peki mükâfat ne olacaktı. 1921in 500 Lira’sı onlarca apartman ederdi. Üstelik Âkif parasızdı. Eşi İsmet Hanım astım hastasıydı, bakıma ve ilaca muhtaçtı.
Mehmet Âkif 500 Lira mükafatı darülmesai (iş evi) adlı Hilâl-i Ahmer’e bağışladı. Yani Kızılay’a. Kızılay’da hastanelerde tedavi gören yaralı askerlerin ihtiyacı için harcadı.
İstilâl Marşımızı Mehmet Âkif “Kahraman Ordumuza” ithaf etti ve Safahat’a almadı. Ne diyordu marşımız:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak.”
“Ey bu vatanın kurtuluşu için milletimizin maddi ve manevi varlıkları için savaşan arkadaş; merak etme, endişelere kapılıp üzülme, yurdumun düşman işgal ve zulmü altında, akşam karanlığı çökmüş göklerinde, gün batımının kızıl şafakları içinde bir alev gibi süzülüp dalgalanan al bayrağımız yere inmeyecek, daima yüksekte kalacak ve onun alevleri, bu topraklardaki son bir ocak yandıkça ve canlı tekbir kişi kalana değin sönmeyecek ve daima yaşayacaktır. (Mehmet Ertuğrul Düzdağ’dan)”
Bütün okullarımızda okuduğumuz İstiklâl Marşı bir iman tazelemektir. Dinamizmdir. Türk dilinin en güzel örneğidir. İyi ki öyle yazılmış. Muhtevası ve duyguları harikadır. Fazilet ve medeniyeti öne çıkarmaktır. Ümittir ve aydınlığa yol almaktır.
İstiklal Marşı tefekkürdür, ruhdur, heyecandır, hikmettir. Şanlı mazimizdir, Kahramanlık destanımızdır, heybetli kimliğimizdir.
Dik bir duruştur.
Özgürlüğün simgesidir.
Milli mutabakattır.
Maneviyat sembolüdür.
Kararlılık, yurtseverlik, özgürlük aşkı ve çağdaşlıktır İstiklâl Marşımız.
Mehmet Âkif Ersoy’a gelince, örnek şahsiyettir. İmân ve âhlak sahibidir. Mert ve sarsılmaz bir karakterdir. Milletin ta kendisi bir insandır. Toplumun derdini kendine dert edinmiş bir sanatçıdır.
Halkın duygu ve düşüncesiyle donanmış bir yapıdır. İstikbâli bütün refahıyla arzu eden bir mütefekkirdir. Dizeleri yumrukları gibi vurucu bir sporcudur. Yol göstericidir. Düşünce adamı, fikir önderidir. Mehmet Âkif Ersoy iyi bir aile babasıdır, hisli bir eştir, iddialı bir güreşçidir. Örnek bir akademisyendir. Fedakar bir milletvekilidir. Cömert, mükrim ve çetin ceviz bir dosttur. Azimli, vefalı, mütevazi vakur, cesur, mahcup, mukavim, yalnız, daima okur ve okutur, taassuba, cehalete, sapıklığa sonuna kadar düşman, müstağni, sözde ve özde gerçek Müslüman kahraman Türk milliyetçisi, yiğit bir memleket sever, Müslümanlara islamı yeniden okutmaya çalışan entelektüel ahlak sahibi bir sanatçıdır.
His ve fikirleri milletin ve tarihin birer motifi ve tezyiniydi.
“ Toprakta gezen gölgeme, toprak çekilince,
Günler şu heyülayı da ergeç silecektir,
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir.”
Mehmet Âkif Ersoy diyordu ki “ Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırtmasın.”
Ama
Mehmet Âkif Ersoylar hep olsun.
http://aycu32.webshots.com/image/48711/2006255050124568160_rs.jpg
Tek kelime ile bir “milli yemin” arıyordu TBMM.
Maarifvekili ve büyük hatip Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Âkif’i ziyaret ederek, ondan bir şiir istiyor. Peki neden?!
Finale kalan şiirler beğenilmemiş miydi? Yoksa bir başka husus mu vardı?
O güne kadar Mehmet Âkif’ten bir çok arkadaşı bu yarışmaya katılmasını istemiş, sanatçı hepsini münasip bir dille reddetmişti. Oysa o sırada sırtına giyecek bir paltosu bile yoktu. İhtiyaç sahibi birine vermişti. Ankara’nın o Mart soğukları hatırlanınca kışın nasıl geçtiği bilinir. Mehmet Âkif’te üşüyordu bittabi. Zaman zaman baytar (veteriner) meslektaşı Profesör Şefik Kolaylı’nın paltosunu ödünç alıyor, sırtına geçiriyordu. İkâmet ettiği Samanpazarı’ndaki Taceddin Dergah’ından, Ulus’taki TBMM’ne gitmek epey bir zaman alıyordu, yol yakın değildi. O günlerde tarım alanı olan bölgede rüzgâr insanları uçuracak kuvvette esiyordu zaman zaman. Hamdullah Suphi Bey’in ısrarını kıramadı, kendisi de “mükâfat vermeyecekleri” sözü alarak şiiri yazmaya başladı. Sabahlara kadar uyumadı. Duygulandığı anları hemen not ediyordu. Duvara yazıyordu, adeta kazıyordu. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı’nın yazımı tamamlandı.
Şiir, TBMM Başkanlığı’na teslim edildi. Oy birliği ile kabul gördü. Defalarca okundu, ayakta alkışlandı. 12 Mart 1921. Peki mükâfat ne olacaktı. 1921in 500 Lira’sı onlarca apartman ederdi. Üstelik Âkif parasızdı. Eşi İsmet Hanım astım hastasıydı, bakıma ve ilaca muhtaçtı.
Mehmet Âkif 500 Lira mükafatı darülmesai (iş evi) adlı Hilâl-i Ahmer’e bağışladı. Yani Kızılay’a. Kızılay’da hastanelerde tedavi gören yaralı askerlerin ihtiyacı için harcadı.
İstilâl Marşımızı Mehmet Âkif “Kahraman Ordumuza” ithaf etti ve Safahat’a almadı. Ne diyordu marşımız:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak.”
“Ey bu vatanın kurtuluşu için milletimizin maddi ve manevi varlıkları için savaşan arkadaş; merak etme, endişelere kapılıp üzülme, yurdumun düşman işgal ve zulmü altında, akşam karanlığı çökmüş göklerinde, gün batımının kızıl şafakları içinde bir alev gibi süzülüp dalgalanan al bayrağımız yere inmeyecek, daima yüksekte kalacak ve onun alevleri, bu topraklardaki son bir ocak yandıkça ve canlı tekbir kişi kalana değin sönmeyecek ve daima yaşayacaktır. (Mehmet Ertuğrul Düzdağ’dan)”
Bütün okullarımızda okuduğumuz İstiklâl Marşı bir iman tazelemektir. Dinamizmdir. Türk dilinin en güzel örneğidir. İyi ki öyle yazılmış. Muhtevası ve duyguları harikadır. Fazilet ve medeniyeti öne çıkarmaktır. Ümittir ve aydınlığa yol almaktır.
İstiklal Marşı tefekkürdür, ruhdur, heyecandır, hikmettir. Şanlı mazimizdir, Kahramanlık destanımızdır, heybetli kimliğimizdir.
Dik bir duruştur.
Özgürlüğün simgesidir.
Milli mutabakattır.
Maneviyat sembolüdür.
Kararlılık, yurtseverlik, özgürlük aşkı ve çağdaşlıktır İstiklâl Marşımız.
Mehmet Âkif Ersoy’a gelince, örnek şahsiyettir. İmân ve âhlak sahibidir. Mert ve sarsılmaz bir karakterdir. Milletin ta kendisi bir insandır. Toplumun derdini kendine dert edinmiş bir sanatçıdır.
Halkın duygu ve düşüncesiyle donanmış bir yapıdır. İstikbâli bütün refahıyla arzu eden bir mütefekkirdir. Dizeleri yumrukları gibi vurucu bir sporcudur. Yol göstericidir. Düşünce adamı, fikir önderidir. Mehmet Âkif Ersoy iyi bir aile babasıdır, hisli bir eştir, iddialı bir güreşçidir. Örnek bir akademisyendir. Fedakar bir milletvekilidir. Cömert, mükrim ve çetin ceviz bir dosttur. Azimli, vefalı, mütevazi vakur, cesur, mahcup, mukavim, yalnız, daima okur ve okutur, taassuba, cehalete, sapıklığa sonuna kadar düşman, müstağni, sözde ve özde gerçek Müslüman kahraman Türk milliyetçisi, yiğit bir memleket sever, Müslümanlara islamı yeniden okutmaya çalışan entelektüel ahlak sahibi bir sanatçıdır.
His ve fikirleri milletin ve tarihin birer motifi ve tezyiniydi.
“ Toprakta gezen gölgeme, toprak çekilince,
Günler şu heyülayı da ergeç silecektir,
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir.”
Mehmet Âkif Ersoy diyordu ki “ Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırtmasın.”
Ama
Mehmet Âkif Ersoylar hep olsun.