Emre Aksu
05.05.2014, 13:12
5 Mayıs 1996... Unutursak kalbimiz kurusun!
5 Mayıs... Tarihin en kara günü... Yılın belki de en acı dolu günü. fenerbahçeye lanetler, hakaretler yağdırmak için ayrıcalıklı bir gün. Yazıma başlamadan önce 5 Mayıs'ı bilmeyenler için özet geçmek istiyorum.
5 Mayıs 1996, Mayıs ayının kasvetli bir günü. Şampiyonluk maçında tribünler tıklım tıklım doluydu Hüseyin Avni Aker'de, stres ve heyecan doruktaydı. Yapılan bütün çirkefliklere yine baş kaldıramadık. Bir kez daha çaldılar şampiyonluğumuzu.
* * *
Giresun'un Görele ilçesinde oturan çocuk babası Mehmet Dalman, maçtan sonra eve dönüp kağıda bir şeyler karalamıştı. Belki de o yazıyı bile zor yazıyordu Mehmet. Yazarken aklından geçenleri tahmin etmek zor değil. Hazmedememişti Mehmet Trabzonspor'un şampiyonluğunun çalınmasına. Buna engel olamamasını hazmedememişti. Trabzonspor'a yapılan pislikleri hazmedemiyordu Mehmet, ve biliyordu o yılların tekrarlanacağını... Dayanamadı. Ve kağıda yazdığı "Beni gömerken Trabzonspor bayrağına sarın, ölümümden kimse sorumlu değildir. Dünyaya bir daha gelsem, yine Trabzonsporlu olurdum." notunu bıraktıktan sonra evlerinin önündeki ağaca astı kendini.
Hüsnü Civelek... O sadece 12 yaşındaydı. Ağzı daha süt kokan 12 yaşındaki bir çocuk. O da dayanamadı. Katlanamadı daha fazla bu acıya, 12 yaşındaki bir çocuğun bile yapılanlar karşısında içi içini yiyordu. Evinde eline aldığı tabancayla 12 yaşında yaşama veda etti Hüsnü...
* * *
5 Mayıs, tarihin en kara günü. Herkes hayatlarını emek hırsızlığına adayanların şampiyonluğuna odaklanmıştı. fenerbahçe konuşuluyordu. Verilen bu canlar? 12 yaşındaki bir çocuğun çalınan emekler uğruna can vermesi? Kimin umrundaydı...
Her 5 Mayıs'ta fenerbahçe taraftarları "aykut nasıl da koydu kocaman kocaman" diye çirkince hakaretler ederken hangimizin sesi çıktı? Şehitlerimize "İyi ki öldüler! Nasıl da koyduk kocaman kocaman!" sloganları yağdırırken biz neler yaptık? Biz bir şey yapamayız... Ne zaman sesimizi çıkarmaya kalksak "Terörist" damgası yedik bu ülke de. fenerbahçe taraftarlarının bu ülke de yapmadığı pislik kalmamışken terörist olan bizler oluyoruz. Konumuza gelelim...
Camiasından taraftarına o kadar yüzsüz, arsız, onursuz, gurursuz bir kulüptür ki fenerbahçe, hala daha yaptıklarından gurur duyuyorlar. Biz ise hep sustuk. Biz yorulduk. Biz onların yaptıklarını, emek çalmayı kendimize yakıştıramadık. Biz düzenin, sistemin kurbanı olduk. Ne zaman baş kaldırmaya çalışsak masa başı oyunlarıyla susturmaya çalıştılar.
* * *
Daha acılarımız tazeyken bir de 2010-2011 sezonunu yaşadık. Şampiyonluk yeminiyle başlamıştık o sezona. Biliyorduk, yıllar sonra şampiyonduk. O yıllarca beklediğimiz şampiyonluk gelecekti. Bir çoğumuzun en büyük hayali olan, göremediğimiz o şampiyonluğu görecektik. Her sezon başında, "Bu sezon şampiyon biz olcaz demi baba?" diye soran çocukların senesi olacaktı o sezon. Sınıfın tek Trabzonsporlusu, tek başına giydiği o bordo mavi forma ile gururla gezinen çocukların senesi olacaktı.
Ve bizlerin; hayatlarını bordo maviye, Trabzonspor'a vermiş, adamış taraftarların senesi olacaktı. Sezon boyunca kar, kış, soğuk, buz demeden deplasmanlara giden, Trabzonspor'u yalnız bırakamayan, yıllar sonra gelecek şampiyonluk için varını yoğunu Trabzonspor'a yatıran bizlerin senesi olacaktı.
O sezonu düşünüp gözlerden yaşların akmaması mümkün değil. Bir sezon boyunca kurduğumuz bütün hayaller bir an da yıkıldı. Bitti. Kayboldu. Hakkımı asla helal etmeyeceğim bülent yıldırımın Eskişehir maçında Mustafa'nın golünü vermeyerek şampiyonluğumuzu diğer hırsızlar ile birlikte elimizden aldı. O gece... Bütün mutluluklarımız, sevinçlerimizi, beklentilerimiz, hiç göremediğimiz; yıllar sonra göreceğimiz şampiyonluğumuz bir kez daha elimizden alındı. Bütün mutluluk gözyaşları bir an da acı dolu gözyaşlarına döndü. Daha acılarımız çok tazeyken bir 1996 daha yaşadık.
* * *
UEFA onaylı, CAS onaylı, YARGITAY onaylı 2010-2011 şampiyonu Trabzonspor'dur. Bunların hepsi 2010-2011 sezonu şampiyonu Trabzonspor derken Türk adaleti, ve Türk futbolunun patronları bizleri yok sayarak fenerbahçeyi adeta ülkenin üstünde tuttular. Bunun yanında bizleri de bu ülkenin dışına attılar. Bizler bu ülkenin evlatları değiliz, bizler bu ülkenin zencileriyiz. Başbakanından muhalefetine, siyasilerinden ülkenin zenginlerine kadar herkes "fenerbahçe şampiyondur" diyerek taraflarını belli etti. Biz bu ülke de hiçbir zaman istenmedik.
Emek hırsızlarının camiasında öyle bir yüz var ki, hala daha bu lig de sahaya çıkıpta top oynayabiliyorlar. Ve utanmadan şampiyonluk kutlayabiliyorlar.
Biz mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Ne 1996'yı, ne de 2010-2011'i unuturuz. Adaletin yerini bulması için gerekirse kan akacaktır. Şenol Güneş'in de dediği gibi, "Adaletin olmadığı yer de anarşi başlar." sözünden yola çıkarak ülkeyi birbirine katmasını da biliriz. Trabzonspor ile oynamak ateşle oynamaktır bunu da çok iyi biliyorsunuz.
* * *
Yazıma yazdığım bir sözle son vermek istiyorum; "Küme düşmesi gereken takımın şampiyonluk kutladığı garip ve saçma bir ülkedir Türkiye."
Ve sizlerden istediğim, Mehmet için, Hüsnü için davamızdan vazgeçmeyelim. 2010-2011'i unutmayalım. Adalet yerini bulana kadar mücadelemize devam edelim. Unutmayın, Hüsnü sadece 12 yaşındaydı, ve şu an hala lig de bulunan fenerbahçe camiası taraftarından yöneticisine kadar herkes onun katilidir...
EMRE AKSU
İzinsiz kullanılması yasaktır. 5846 sayılı yasaya göre suçtur.
5 Mayıs... Tarihin en kara günü... Yılın belki de en acı dolu günü. fenerbahçeye lanetler, hakaretler yağdırmak için ayrıcalıklı bir gün. Yazıma başlamadan önce 5 Mayıs'ı bilmeyenler için özet geçmek istiyorum.
5 Mayıs 1996, Mayıs ayının kasvetli bir günü. Şampiyonluk maçında tribünler tıklım tıklım doluydu Hüseyin Avni Aker'de, stres ve heyecan doruktaydı. Yapılan bütün çirkefliklere yine baş kaldıramadık. Bir kez daha çaldılar şampiyonluğumuzu.
* * *
Giresun'un Görele ilçesinde oturan çocuk babası Mehmet Dalman, maçtan sonra eve dönüp kağıda bir şeyler karalamıştı. Belki de o yazıyı bile zor yazıyordu Mehmet. Yazarken aklından geçenleri tahmin etmek zor değil. Hazmedememişti Mehmet Trabzonspor'un şampiyonluğunun çalınmasına. Buna engel olamamasını hazmedememişti. Trabzonspor'a yapılan pislikleri hazmedemiyordu Mehmet, ve biliyordu o yılların tekrarlanacağını... Dayanamadı. Ve kağıda yazdığı "Beni gömerken Trabzonspor bayrağına sarın, ölümümden kimse sorumlu değildir. Dünyaya bir daha gelsem, yine Trabzonsporlu olurdum." notunu bıraktıktan sonra evlerinin önündeki ağaca astı kendini.
Hüsnü Civelek... O sadece 12 yaşındaydı. Ağzı daha süt kokan 12 yaşındaki bir çocuk. O da dayanamadı. Katlanamadı daha fazla bu acıya, 12 yaşındaki bir çocuğun bile yapılanlar karşısında içi içini yiyordu. Evinde eline aldığı tabancayla 12 yaşında yaşama veda etti Hüsnü...
* * *
5 Mayıs, tarihin en kara günü. Herkes hayatlarını emek hırsızlığına adayanların şampiyonluğuna odaklanmıştı. fenerbahçe konuşuluyordu. Verilen bu canlar? 12 yaşındaki bir çocuğun çalınan emekler uğruna can vermesi? Kimin umrundaydı...
Her 5 Mayıs'ta fenerbahçe taraftarları "aykut nasıl da koydu kocaman kocaman" diye çirkince hakaretler ederken hangimizin sesi çıktı? Şehitlerimize "İyi ki öldüler! Nasıl da koyduk kocaman kocaman!" sloganları yağdırırken biz neler yaptık? Biz bir şey yapamayız... Ne zaman sesimizi çıkarmaya kalksak "Terörist" damgası yedik bu ülke de. fenerbahçe taraftarlarının bu ülke de yapmadığı pislik kalmamışken terörist olan bizler oluyoruz. Konumuza gelelim...
Camiasından taraftarına o kadar yüzsüz, arsız, onursuz, gurursuz bir kulüptür ki fenerbahçe, hala daha yaptıklarından gurur duyuyorlar. Biz ise hep sustuk. Biz yorulduk. Biz onların yaptıklarını, emek çalmayı kendimize yakıştıramadık. Biz düzenin, sistemin kurbanı olduk. Ne zaman baş kaldırmaya çalışsak masa başı oyunlarıyla susturmaya çalıştılar.
* * *
Daha acılarımız tazeyken bir de 2010-2011 sezonunu yaşadık. Şampiyonluk yeminiyle başlamıştık o sezona. Biliyorduk, yıllar sonra şampiyonduk. O yıllarca beklediğimiz şampiyonluk gelecekti. Bir çoğumuzun en büyük hayali olan, göremediğimiz o şampiyonluğu görecektik. Her sezon başında, "Bu sezon şampiyon biz olcaz demi baba?" diye soran çocukların senesi olacaktı o sezon. Sınıfın tek Trabzonsporlusu, tek başına giydiği o bordo mavi forma ile gururla gezinen çocukların senesi olacaktı.
Ve bizlerin; hayatlarını bordo maviye, Trabzonspor'a vermiş, adamış taraftarların senesi olacaktı. Sezon boyunca kar, kış, soğuk, buz demeden deplasmanlara giden, Trabzonspor'u yalnız bırakamayan, yıllar sonra gelecek şampiyonluk için varını yoğunu Trabzonspor'a yatıran bizlerin senesi olacaktı.
O sezonu düşünüp gözlerden yaşların akmaması mümkün değil. Bir sezon boyunca kurduğumuz bütün hayaller bir an da yıkıldı. Bitti. Kayboldu. Hakkımı asla helal etmeyeceğim bülent yıldırımın Eskişehir maçında Mustafa'nın golünü vermeyerek şampiyonluğumuzu diğer hırsızlar ile birlikte elimizden aldı. O gece... Bütün mutluluklarımız, sevinçlerimizi, beklentilerimiz, hiç göremediğimiz; yıllar sonra göreceğimiz şampiyonluğumuz bir kez daha elimizden alındı. Bütün mutluluk gözyaşları bir an da acı dolu gözyaşlarına döndü. Daha acılarımız çok tazeyken bir 1996 daha yaşadık.
* * *
UEFA onaylı, CAS onaylı, YARGITAY onaylı 2010-2011 şampiyonu Trabzonspor'dur. Bunların hepsi 2010-2011 sezonu şampiyonu Trabzonspor derken Türk adaleti, ve Türk futbolunun patronları bizleri yok sayarak fenerbahçeyi adeta ülkenin üstünde tuttular. Bunun yanında bizleri de bu ülkenin dışına attılar. Bizler bu ülkenin evlatları değiliz, bizler bu ülkenin zencileriyiz. Başbakanından muhalefetine, siyasilerinden ülkenin zenginlerine kadar herkes "fenerbahçe şampiyondur" diyerek taraflarını belli etti. Biz bu ülke de hiçbir zaman istenmedik.
Emek hırsızlarının camiasında öyle bir yüz var ki, hala daha bu lig de sahaya çıkıpta top oynayabiliyorlar. Ve utanmadan şampiyonluk kutlayabiliyorlar.
Biz mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Ne 1996'yı, ne de 2010-2011'i unuturuz. Adaletin yerini bulması için gerekirse kan akacaktır. Şenol Güneş'in de dediği gibi, "Adaletin olmadığı yer de anarşi başlar." sözünden yola çıkarak ülkeyi birbirine katmasını da biliriz. Trabzonspor ile oynamak ateşle oynamaktır bunu da çok iyi biliyorsunuz.
* * *
Yazıma yazdığım bir sözle son vermek istiyorum; "Küme düşmesi gereken takımın şampiyonluk kutladığı garip ve saçma bir ülkedir Türkiye."
Ve sizlerden istediğim, Mehmet için, Hüsnü için davamızdan vazgeçmeyelim. 2010-2011'i unutmayalım. Adalet yerini bulana kadar mücadelemize devam edelim. Unutmayın, Hüsnü sadece 12 yaşındaydı, ve şu an hala lig de bulunan fenerbahçe camiası taraftarından yöneticisine kadar herkes onun katilidir...
EMRE AKSU
İzinsiz kullanılması yasaktır. 5846 sayılı yasaya göre suçtur.