PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Rezaletin böylesi! Balkan Atletizm Şampiyonası



Cengiz Çubukcu
06.09.2006, 16:21
Fanatik Gazetesi / Hamit Turhan

Hangisinden başlasam, bilmiyorum. Barda dayak yiyenlerden mi, stat görevlisi kızı taciz edenden mi, yarış öncesi sigara içenlerden mi, animasyon ekibi gibi dolaşan kafileden mi? İşte tam tekmili birden Atletizm Milli Takımı!..
Hafta sonu Zenica'da yapılan Balkan Atletizm Şampiyonası'nı izlemek için Vestel'in davetlisi olarak Bosna Hersek'e gittik. Aslında bu tür davetlere prensip gereği itibar etmeyen biri olarak, Türk Birliği'nin görevli olduğu Zenica'nın benim için ilginç bir deneyim olacağını düşündüm ve gitmeye karar verdim. Gerçekten de öyle oldu!
Ama Türk Birliği'yle atletlerimizin kucaklaşması, Bosna Hersek'in savaş sonrası yeni yüzü, toprağının her santimetrekaresine sinmiş kaybedilenlerin acısı, Müslüman Boşnaklar'ın gülen gözlerinde bile farkedilen derin elem ve keder değildi, benim için ilginç olan deneyim. Elbette sizlere aktaracağım yürek burkan Bosna Hersek izlenimleri de var. Fakat bunlar, başka bir yazının konusu olacak.

Kafile başkanına: Çık da sen koş!

Bugün ülkemizi temsil etmek için Devlet'ten harcırah alıp, sırtına milli formayı geçirenlerin yüz kızartacak davranışlarından söz edeceğim. Dördünün henüz ülke bile kabul edilemeyeceği, toplam dokuz ülkenin katıldığı Balkan Atletizm Şampiyonası'na 22 atletle gidip, sadece üç altın madalya ile dönen, takım halinde ise erkeklerde ve bayanlarda beşinci sırayı alan Atletizm Milli Takımı'nın Bosna Hersek'e nasıl damga (!) vurduğunu okuyacaksınız. İçlerinde bu yazıdan tenzih ettiklerim de var elbette... Kemal Koyuncu, Ayşegül Baklacı, Özge Gürler, Binnaz Uslu, Berk Tuna, Yağmur Damla Demiralp, Bahar Doğan, ve daha adını hatırlayamadığım diğer bir kaç atletimiz gibi... Ama sepetteki çürük elmaların ne kadar etkili olduğu, hepimizin malumu... İşe önce en hafifini anlatmakla başlayayım:
Şampiyona başlarken kafile başkanı Edip Akarsu start listesini eline alıyor. Sporculardan biri bakmak istiyor. Listedeki rakiplerin dereceleri bizimkilerden daha iyi olduğu için Akarsu, sporcunun morali bozulmasın diye göstermek istemiyor. Aldığı yanıt ise kafiledeki otoriteyi gözler önüne seriyor: O zaman çık sen koş! Devam edelim:

Ülke beşinciliği işte böyle kutlanır!

Müsabakalar başlıyor. Bütün sporcular yarış öncesi antrenman alanında çalışıyor. Bizimkiler de... Ama bakıyorsunuz içlerinden bazıları bir köşeye sinmiş sigara tüttürüyor. Oysa Avrupa statlarının tribününde bile sigara yasaktır. Tabii bu yasaklar bizimkilere vız geliyor. Belki de sigara onlarda doping etkisi yaratıyordur! Ya da, ne de olsa sigara strese iyi geliyor ya!.. Onlar da yarış öncesi heyecanlarını böyle yeniyorlar! Gördüklerim karşısında yaşadığım ilk şaşkınlığımı attıktan sonra, biraz daha dikkatli izlemeye devam ediyorum. Hem müsabakaları, hem de perde arkasını...
Ve beni şoke edecek olay ikinci gün gerçekleşiyor. Atletlerimizden biri ödül töreni için bekleyen kızlardan birinin arkasına geçiyor. İki eliyle açık olan beline sarılıyor. Neye uğradığını şaşıran kız aniden geriye dönüyor ve tacizi yapan milli atlete (!) tepki gösteriyor. Eliyle atletimizin ellerini ittikten sonra ileriye bir hamle yapıyor ve ondan uzaklaşıyor. Bizimki ise pişkince gülüyor. Aklınca şaka yapıyor!
Derken, şampiyona sona eriyor. Ama rezaletler bitmiyor. Son günün akşamı her şampiyonada olduğu gibi banket var. Oraya gidiyoruz. Başlangıçta anormal bir durum yok. Atletlerimiz yiyor, içiyor, eğleniyor. Buna kimsenin bir sözü olamaz. Tüm sporcuların olduğu gibi eğlenmek onların da hakkı. Ancak bazıları köşe başlarına çekiliyor ve mahalle bitirimleri gibi yabancı ülkelerin sporcu kızlarına kesik atıyor. Hani belki götürürüm misali! Başka hiç bir ülkenin erkek sporcusu bunu yapmıyor. Elle tacizin yerini bu kez gözle taciz alıyor. Biz banketten çıkarken, Türk kafilesinin masasında bir bayan sporcumuz göbek atıyordu. Takım olarak beşinciliğimizi kutluyorlarmış meğer!

İdareciyi ekip, tekrar bara gidince...

O gece yaşanan rezaletin son perdesi ise bir barda sahneleniyor. Atletlerden Mukadder Ulusoy, Zübeyde Yıldız, Metin Durmuşoğlu ve idareci Cumhur Can banket sonrası bir bara gidiyorlar. Bardaki sarhoş Bosnalı gençlerden biri Mukadder Ulusoy'a laf atıyor. Bunun üzerine Metin Durmuşoğlu tepki gösteriyor. Tartışmanın büyümesi üzerine idareci Cumhur Can tarafları yatıştırarak bizim sporcuları otele götürüyor. Ancak kısa bir süre sonra sporcular bu kez yanlarında Cumhur Can olmadan tekrar aynı bara gidiyorlar. Barın önünde tartıştıkları gençlerle karşılaşıyorlar. Gençler bu sefer daha kalabalık ve ellerinde sopalar, demir çubuklar var. Ve malum sonuç: Sporcularımız dayak yiyerek otele geri dönüyorlar. Ertesi gün havalimanında Metin Durmuşoğlu'un mosmor gözü ve yüzündeki darbeler olayın vehametini anlatmaya yetiyor. Havalimanı dedik de, son izlenimlerimizi aktaralım:
Yurtdışına ülkesini temsil etmek için çıkan bütün kafileler belli bir disiplin içinde gider gelirler. Bunun için onlara formalar, Ay-Yıldızlı eşofmanlar ve takım elbiseler alınır, federasyonlar tarafından. Ancak bizim kafilemizin milli takım kafilesi olduğunu anlamak için ancak içlerinden biri olmak gerekir! Bir kaçı dışında üzerinde takım üniforması taşıyan yoktu. İçlerinde plaj kıyafetiyle dolaşan bile vardı. Otel animatörleri mi, milli sporcular mı, belli değil.
Neyse ki, uçaktan indik de bu kabus bitti.

Tunga
06.09.2006, 16:26
Allah allah, daha bir saat önce açılan başlığı görmedin mi?

Kaya
06.09.2006, 16:32
Diğer başlıktan devam edelim...