Sibel
16.06.2013, 20:31
Bu kadar yanmamıştı canım...
*
Güzel bir günün akşamı şöyle bir foruma bakayım dedim. Keşke elim kırılsaydı, gözüm görmeseydi o an.
Yıllardır bir hasret, bir hak uğruna verdiğimiz savaşın nasıl lekelendiğini, nasıl karalandığını ve nasıl yaralandığını gördüm.
Bundan fazlası olamazdı herhalde. Trabzonspor Başkanı, Trabzonspor'un kupasını vermemek için elinden geleni ardına koymayan siyasi bir partinin mitingine gitmiş, bir de selam veriyor.
Utandım. Yerin dibine girdim.
Aylardır, yıllardır çalınan kupamız, hakkımız için mücadele verdik. Veriyoruz, vereceğiz de.
Peki ya şimdi?
Kupa Başbakanda!
Evet, kupa Başbakanda.
Başkan'ımız da Başbakanın yanında. Şimdi bu yolla kupa mı alacaksınız Sayın Başkan? Almayın! İstemiyorum!
Hiç görmediğim, kendi adıma 22 yıldır beklediğim ve 22 Mayıs 2011 günü aldığımız o kupayı istemiyorum!
Bu cümleyi yazdığıma inanamıyorum...
Bu yoldan gelecek kupayı istemiyorum.
Enkaz altında bıraktın bizi Sayın Başkan!
Dünyanın en değerli, en özel, en ama en yaşanılası kupası sahibine gelecekti.
Tertemizdi. Tertemiz yollardan gelecekti...
Bizim olacaktı! Ya şimdi?
Hakkım olanı almak için köle olmayı kabul edemem.
Benim Trabzonspor'um o değil.
Trabzonspor'un başkanı da bu değil!
Utandım. Yerin dibine girdim. Üzerime dağlar yıkıldı.
Ve en çok da yoruldum.
Ne kadar acı çekersen o kadar güzel taraftar olursun dediler(!)
O kadar güzel oldum ki.
Ne kadar canın yanarsa o kadar doğru taraftar olursun dediler(!) O kadar doğru oldum ki.
Ne kadar acı varsa çektik, ne kadar can yanması gerekiyorsa yandı canımız.
Her koldan, her koldan saldırdılar.
Ama hiçbiri bu kadar yakmadı canımızı.
Boşuna uğraştık, boşuna direndik, boşuna hayaller kurduk, boşuna bekledik güzel günleri.
Hiçbir güzel şeyi haketmedik(!)
*
Soruyorum size ey Başkan!
Siyasi fikriniz bizi ilgilendirmez. Hadi, hadi diyelim konuşma gereği hissedip Başbakana gittiniz.
"Eyvallah"
Ama size kim, Trabzonspor'un kupasını saklayan partinin mitingine katılıp selam verme hakkını verdi?
Biz bunu kabul etmeyiz, etmeyeceğiz.
Aylardır sel olup akan gözyaşlarımızın hakkı size vebal olmaz mı?
...
Belki de olmaz. En büyük yanlışı biz yapıyoruz(!)
Haydi eyvallah...
*
Sevmek ne güzel şeydir. Öyle düşünüp sevmek. Sokağa bakıp sevmek, maviye bakıp sevmek, gökyüzüne uzanmak, denize bakıp sevmek, bordoya bakıp sevmek...
Ama uzaktan sevmek. Öyle kimsesiz. Yalnız sevmek.
Gidip Avni Aker'e huzur dolmak. Uykularda top koşturmak.
Hayallerde şampiyonluklar kutlamak.
Ne güzel şeydir sevmek.
Ne güzel şeydir seni sevmek Trabzonspor.
Ama uzaktan sevmek, öyle habersiz, kimsesiz sevmek...
*
Belki de sorun bizdedir. Mutlu olmayı beceremedik.
Hep yanıldık, hep üzüldük. Hep ters gitti işlerimiz. Hep yandık, hep acı, hep acı...
*
Diyorum ki;
belki Avni Aker'in bir köşesinde sessizce, belki çoğu kez sevdasını haykırırcasına bağıran, "her şeyden habersiz" o küçük çocuk olmak gerek.
Her şeyden habersiz o küçük çocuk olmalıyım.
Sadece sevmeyi bilen, sadece Trabzonspor'u seven; nefes alırken seven, onunla yaşayan...
Evet, Avni Aker'in bir köşesinde her şeyden habersiz olan o küçük Trabzonsporlu çocuk...
*
Güzel bir günün akşamı şöyle bir foruma bakayım dedim. Keşke elim kırılsaydı, gözüm görmeseydi o an.
Yıllardır bir hasret, bir hak uğruna verdiğimiz savaşın nasıl lekelendiğini, nasıl karalandığını ve nasıl yaralandığını gördüm.
Bundan fazlası olamazdı herhalde. Trabzonspor Başkanı, Trabzonspor'un kupasını vermemek için elinden geleni ardına koymayan siyasi bir partinin mitingine gitmiş, bir de selam veriyor.
Utandım. Yerin dibine girdim.
Aylardır, yıllardır çalınan kupamız, hakkımız için mücadele verdik. Veriyoruz, vereceğiz de.
Peki ya şimdi?
Kupa Başbakanda!
Evet, kupa Başbakanda.
Başkan'ımız da Başbakanın yanında. Şimdi bu yolla kupa mı alacaksınız Sayın Başkan? Almayın! İstemiyorum!
Hiç görmediğim, kendi adıma 22 yıldır beklediğim ve 22 Mayıs 2011 günü aldığımız o kupayı istemiyorum!
Bu cümleyi yazdığıma inanamıyorum...
Bu yoldan gelecek kupayı istemiyorum.
Enkaz altında bıraktın bizi Sayın Başkan!
Dünyanın en değerli, en özel, en ama en yaşanılası kupası sahibine gelecekti.
Tertemizdi. Tertemiz yollardan gelecekti...
Bizim olacaktı! Ya şimdi?
Hakkım olanı almak için köle olmayı kabul edemem.
Benim Trabzonspor'um o değil.
Trabzonspor'un başkanı da bu değil!
Utandım. Yerin dibine girdim. Üzerime dağlar yıkıldı.
Ve en çok da yoruldum.
Ne kadar acı çekersen o kadar güzel taraftar olursun dediler(!)
O kadar güzel oldum ki.
Ne kadar canın yanarsa o kadar doğru taraftar olursun dediler(!) O kadar doğru oldum ki.
Ne kadar acı varsa çektik, ne kadar can yanması gerekiyorsa yandı canımız.
Her koldan, her koldan saldırdılar.
Ama hiçbiri bu kadar yakmadı canımızı.
Boşuna uğraştık, boşuna direndik, boşuna hayaller kurduk, boşuna bekledik güzel günleri.
Hiçbir güzel şeyi haketmedik(!)
*
Soruyorum size ey Başkan!
Siyasi fikriniz bizi ilgilendirmez. Hadi, hadi diyelim konuşma gereği hissedip Başbakana gittiniz.
"Eyvallah"
Ama size kim, Trabzonspor'un kupasını saklayan partinin mitingine katılıp selam verme hakkını verdi?
Biz bunu kabul etmeyiz, etmeyeceğiz.
Aylardır sel olup akan gözyaşlarımızın hakkı size vebal olmaz mı?
...
Belki de olmaz. En büyük yanlışı biz yapıyoruz(!)
Haydi eyvallah...
*
Sevmek ne güzel şeydir. Öyle düşünüp sevmek. Sokağa bakıp sevmek, maviye bakıp sevmek, gökyüzüne uzanmak, denize bakıp sevmek, bordoya bakıp sevmek...
Ama uzaktan sevmek. Öyle kimsesiz. Yalnız sevmek.
Gidip Avni Aker'e huzur dolmak. Uykularda top koşturmak.
Hayallerde şampiyonluklar kutlamak.
Ne güzel şeydir sevmek.
Ne güzel şeydir seni sevmek Trabzonspor.
Ama uzaktan sevmek, öyle habersiz, kimsesiz sevmek...
*
Belki de sorun bizdedir. Mutlu olmayı beceremedik.
Hep yanıldık, hep üzüldük. Hep ters gitti işlerimiz. Hep yandık, hep acı, hep acı...
*
Diyorum ki;
belki Avni Aker'in bir köşesinde sessizce, belki çoğu kez sevdasını haykırırcasına bağıran, "her şeyden habersiz" o küçük çocuk olmak gerek.
Her şeyden habersiz o küçük çocuk olmalıyım.
Sadece sevmeyi bilen, sadece Trabzonspor'u seven; nefes alırken seven, onunla yaşayan...
Evet, Avni Aker'in bir köşesinde her şeyden habersiz olan o küçük Trabzonsporlu çocuk...