Gökhan Koç
16.05.2013, 10:37
“Kafes” isimli kitabın yazarı John Perkins’in itiraflarında, diğer ülkelerin doğal kaynaklarını sömürmek için amerikanın yıllar içerisinde izlediği yöntemler detaylarıyla anlatılmıştır.
İlk yöntem; diğer ülkelerin kapılarına dev ordular göndermekti. Daha sonra bu yöntemin çok maliyetli ve zahmetli olduğunu gördüler. Daha sonra bu sömürmek istenilen ülkelerin içlerine orduların yaptırmak istediği şeyleri yaptırabilecek ajanlar gönderdiler. Fakat bu ajanların görev esnasında yakalanması diplomatik krizlerin doğmasına sebep oluyordu.
Son bir yöntem geliştirme ihtiyacı duyan Amerika, artık ülkeler içerisine ajanlar değil, ekonomik tetikçiler göndermeye başladı.
Peki neydi bu tetikçilerin görevi ? Devlet erklerini borçlandırmaya teşvik etmek, onlara kredi imkanları sunmak ve günün sonunda borçlarının faizlerini bile ödeyememelerini sağlamak.
Tetikçilerin uğradığı ülkelerde ilk yıllar hep çok güzel geçmiş, çünkü devletler kontrolsüz borçlanarak ihtiyaç duydukları yatırımları yapabiliyormuş.
Fakat sonraki zamanlarda bu borçları ödeyemedikleri için doğal kaynaklarını yok pahasına satmak zorunda kalmışlar.
Sömürülmekte olan Ekvator’un devlet başkanı Rafael Correa’nın süpriz hamleleri ile amerikanın yeni bir yöntem arayışı yahut uygulamasına gittiği tahmin ediliyor. Bu yeni yöntemi de muhtemelen 10 sene sonra farkederiz.
Kitap içerisinde çok çarpıcı bir cümle var; “Borcu olan köledir”
Trabzonspor’un, 40-50 milyon TL’si kısa vadeli olmak üzere toplam 240 milyon TL borcu olduğu düşünülüyor.
2014 yılında UEFA’nın uygulamaya koyacağı mali kriterler; toplam borcun yıllık bütçenin %150’sinden fazla olamayacağı yönünde.
Yıllık 70 milyon TL civarında bütçesi olan bir kulübün borcunun 105 milyon TL seviyesini aşmaması gerekmektedir.
2 yıl içerisinde bu kadar büyük paraların ödenecek olması beni hiç ama hiç korkutmuyor. Çünkü bu 240 milyon TL’lik borcun tamamı 5 milyon Trabzonspor taraftarının herbirinin 50 TL vermesiyle hemen yarın kapatılabilir.
Beni asıl korkutan; bilinçli olarak borcun doğmasına sebep olan zihniyetin varlığını aynen devam ettirmesidir.
60 milletvekiline, sayısız iş adamına, binlerce derneğe, binlerce yazara, milyonlarca taraftara sahip bir camianın bireyleri olarak yalnız hissetmemizin sebebi budur.
Halbuki;
60 vekille hükümet abluka altına alınır ve TFF’nin özerk kalmasını, davranmasını sağlayabilirdik.
Sayısız iş adamlarımız ile yerli gazeteler üzerinde markaj uygulayabilir, avrupadaki gazetelere tam sayfa ilanlar verebilirdik,
Binlerce yazarımız ile tüm avrupa spor camiası içerisinde iletişimler kurar, avrupanın desteğini tam olarak yanımıza alabilirdik,
Binlerce derneğimizden faydalanarak internette bulunmayan diğer taraftarlarımıza ulaşır ve onları bu mücadelenin içine çekebilirdik.
AB hibelerinden faydalanarak projeler geliştirebilir, makaleler yazarak dünyaya yayılabilirdik.
Yapamadık, yapamıyoruz.
Çünkü borçla beslenme bağımlılığı olan bir camiaya sahibiz.
Reyhanlıdaki patlamarın bile 1 hafta sonra unutulacağı bir ülkede, hedeflerimizi hayallerimizin ötesine koymak zorundayız.
Bir “milliyetçi” olarak Che’ye büyük saygı duymamın sebebi de tam olarak budur. Çünkü küba devrimi bittikten sonra huzur içerisinde bir kahaman olarak yaşamak yerine mücadelesine devam etmek için başka ülkelere gitmiştir.
Bağımlılıklarımızı kırmalı, sorunlarımıza karşı acımasız olmalıyız.
Seçim sürecinde Muharrem Usta hariç tüm başkanlara başarılar diliyorum. Çünkü Muharrem Usta, bilinçli borcun doğmasına sebep olan zihniyetin bir temsilcisidir.
Ve ne yazık ki Trabzonspor ile hakları arasında duran engel sadece ama sadece bu zihniyettir.
İlk yöntem; diğer ülkelerin kapılarına dev ordular göndermekti. Daha sonra bu yöntemin çok maliyetli ve zahmetli olduğunu gördüler. Daha sonra bu sömürmek istenilen ülkelerin içlerine orduların yaptırmak istediği şeyleri yaptırabilecek ajanlar gönderdiler. Fakat bu ajanların görev esnasında yakalanması diplomatik krizlerin doğmasına sebep oluyordu.
Son bir yöntem geliştirme ihtiyacı duyan Amerika, artık ülkeler içerisine ajanlar değil, ekonomik tetikçiler göndermeye başladı.
Peki neydi bu tetikçilerin görevi ? Devlet erklerini borçlandırmaya teşvik etmek, onlara kredi imkanları sunmak ve günün sonunda borçlarının faizlerini bile ödeyememelerini sağlamak.
Tetikçilerin uğradığı ülkelerde ilk yıllar hep çok güzel geçmiş, çünkü devletler kontrolsüz borçlanarak ihtiyaç duydukları yatırımları yapabiliyormuş.
Fakat sonraki zamanlarda bu borçları ödeyemedikleri için doğal kaynaklarını yok pahasına satmak zorunda kalmışlar.
Sömürülmekte olan Ekvator’un devlet başkanı Rafael Correa’nın süpriz hamleleri ile amerikanın yeni bir yöntem arayışı yahut uygulamasına gittiği tahmin ediliyor. Bu yeni yöntemi de muhtemelen 10 sene sonra farkederiz.
Kitap içerisinde çok çarpıcı bir cümle var; “Borcu olan köledir”
Trabzonspor’un, 40-50 milyon TL’si kısa vadeli olmak üzere toplam 240 milyon TL borcu olduğu düşünülüyor.
2014 yılında UEFA’nın uygulamaya koyacağı mali kriterler; toplam borcun yıllık bütçenin %150’sinden fazla olamayacağı yönünde.
Yıllık 70 milyon TL civarında bütçesi olan bir kulübün borcunun 105 milyon TL seviyesini aşmaması gerekmektedir.
2 yıl içerisinde bu kadar büyük paraların ödenecek olması beni hiç ama hiç korkutmuyor. Çünkü bu 240 milyon TL’lik borcun tamamı 5 milyon Trabzonspor taraftarının herbirinin 50 TL vermesiyle hemen yarın kapatılabilir.
Beni asıl korkutan; bilinçli olarak borcun doğmasına sebep olan zihniyetin varlığını aynen devam ettirmesidir.
60 milletvekiline, sayısız iş adamına, binlerce derneğe, binlerce yazara, milyonlarca taraftara sahip bir camianın bireyleri olarak yalnız hissetmemizin sebebi budur.
Halbuki;
60 vekille hükümet abluka altına alınır ve TFF’nin özerk kalmasını, davranmasını sağlayabilirdik.
Sayısız iş adamlarımız ile yerli gazeteler üzerinde markaj uygulayabilir, avrupadaki gazetelere tam sayfa ilanlar verebilirdik,
Binlerce yazarımız ile tüm avrupa spor camiası içerisinde iletişimler kurar, avrupanın desteğini tam olarak yanımıza alabilirdik,
Binlerce derneğimizden faydalanarak internette bulunmayan diğer taraftarlarımıza ulaşır ve onları bu mücadelenin içine çekebilirdik.
AB hibelerinden faydalanarak projeler geliştirebilir, makaleler yazarak dünyaya yayılabilirdik.
Yapamadık, yapamıyoruz.
Çünkü borçla beslenme bağımlılığı olan bir camiaya sahibiz.
Reyhanlıdaki patlamarın bile 1 hafta sonra unutulacağı bir ülkede, hedeflerimizi hayallerimizin ötesine koymak zorundayız.
Bir “milliyetçi” olarak Che’ye büyük saygı duymamın sebebi de tam olarak budur. Çünkü küba devrimi bittikten sonra huzur içerisinde bir kahaman olarak yaşamak yerine mücadelesine devam etmek için başka ülkelere gitmiştir.
Bağımlılıklarımızı kırmalı, sorunlarımıza karşı acımasız olmalıyız.
Seçim sürecinde Muharrem Usta hariç tüm başkanlara başarılar diliyorum. Çünkü Muharrem Usta, bilinçli borcun doğmasına sebep olan zihniyetin bir temsilcisidir.
Ve ne yazık ki Trabzonspor ile hakları arasında duran engel sadece ama sadece bu zihniyettir.