PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sevsinler senin mektubunu gizli hain !



Rutubet
03.08.2006, 14:11
Her filminde, her şiirinde TSK'ya dokundurmadan rahat etmeyen Yılmaz Erdoğan bu kez duvara tosladı.
"Mektup" adı altında yazdığı uzun yazıda resmen çocuk katili bölücü teröristlerle Mehmetçiği bir kefeye koydu. Hürriyet tam sayfa ve CNN Kürt her saat başı bu bölücü yazıyı tekrar tekrar verdiler.

Erdoğan yazısında Güneydoğu’da kimsenin kimseye ateş etmemesi gerektiğini belirterek şöyle devam ediyor: “Kimse ateş etmesin kimseye. Hiçbir gerekçeyle. Hatta kendini savunmak için bile... Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal...”
Yani, hain terörist çoluk çocuk öldürecek, köy basacak, vatan evladı mehmetçik ne dürüst vatandaşı ne de kendisini savunacak. Pes doğrusu!..
Devam ediyor. “Yazgı birini kışlaya birini dağlara götürmüş. “Mırın” denir Kürçe’de “Ölüm” dür Türkçe’de. “Vah vah vah!.. Neredeyse kardeş katili teröristler için ağlamamızı istiyor!.. Erdoğan pislik terörist ile vatan borcu için gönüllü olarak askere giden ana kuzusu askerimizin aynı kaderi paylaştığını hangi cesaretle söyleyebiliyor.
Bakın Erdoğan, kendi aşiretindeki köleliği daha kaldıramadan yazısında daha neler yumurtluyor: "Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir. Kürtçe"yi bu cendereden çıkarabilir. Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir. Onu özgürleştirir.."

Devletine isyan et. Dağlara çık, 30 yıl önüne geleni öldürürken “gerilla” de. Hesabı sorulup çocuk katillerinin dağlara leşleri bir bir serilince utanmadan "Yazgı, kader mahkumu" deyiver. Aynı Ermeniler gibi. Fransız üniforması giyip yüzyıllarca birlikte yaşadıkları insanlara arkadan ateş açtılar. Hesapları tutmayıp boylarının ölçüsünü alınca " biz masum insanlarız. Türkler bizi katletti vs..." demeleri gibi... Her hain layık olduğu cezayı er geç alır. Yılmaz Erdoğan tiyatrosunda her fırsatta kendi çocukluğundan söz ederken, “Hakkari’ de askerler kurşun atar, biz de onları ellerimizle yakalamaya çalışarak oyun oynardık…” şeklinde anılar anlatır ve açık açık TSK ile kafa bulur. Onursuzlar da bunu yılışık yılışık alkışlar. Yılmaz Erdoğan ne “kalleş dost” ne de “mert düşman” olabilmeyi becerebilmiştir. Ciwan HACO konseri için toplanan kalabalığa “Kürtçülük” nutku atarken, “güvercin” kanadına yazdığı mektuplarda “Timsah gözyaşı” döküyor. Ama "İç ülkeden iç ülkeye" diye şiirinde kastettiği Kürdistan’dan hiç söz etmiyor bu mektubunda
Yazdığı mektup bizim mütareke medyası tarafından bin bir türlü duygu sömürüsü ile servis edilmeye çalışılsa da artık mızrak çuvala sığmıyor.

Tam da TSK’nın sınır ötesi operasyon hazırlığı yaptığı şu sırada mı depreşti Yılmaz Erdoğan’ ın yüreğindeki “barış” sevgisi. Yılmaz Erdoğan’a Doğu, Güneydoğu ve Irak’ı ondan çok daha iyi bilen bir gazeteci olarak soruyorum:

“Türk Kürt kardeşliğine ve ateşkese bu kadar önem veriyorsan, yıllarca PKK’nın yayın organı, terör yanlısı ve aşırı Kürt milliyetçisi, Özgür Gündem’de ve PKK saflarında faaliyet gösteren kardeşin Mustafa Erdoğan’a neden bugüne kadar engel olamadın? Yoksa sen de mi aynı saflardaydın da haberimiz yoktu?

Çok değil, 1997’de kardeşin meşhur değilken, PKK’nın “ kalemiz” dediği, Kuzey Irak’taki Zap kampında 5 Türk askeri rehin tutulurken kardeşin de orada yatıp kalkardı. Büyük gazete ve televizyonların Diyarbakır muhabirleri (isimleri şimdilik bende saklı) ile bölücü Özgür Gündem’in Ankara temsilcisi ve muhabiri olarak kamplara gider gelirdi.

O zaman kan akmıyor muydu? O zaman kardeş değil miydik. Kardeşin yerel kıyafetlerle, “ gazeteci “ adı altında gözlerimizin önünde terörist kamplarında fink atarken, özellikle kamp komutanı azılı terörist Rıza Altun’un dizinin dibinden ayrılmıyordu. Rehin mehmetçikler adına onun da senin de ne yaptığını ben göz tanığı olarak gördüm? Delikanlıysan çık “bunları bilmiyorum” de!.. Kardeşin internetteki özgeçmişine bu çalıştığı terörist gazetesini ve o yılları koymamış, sorsana acaba neden? Belki hatırlarsın, sen de vardın. Kürt milliyetçisi kardeşin, şarkıcı Gülben’le evlendiğinde nikah şahitliğini ulusalcı(!) gazeteci Tuncay Özkan yapmıştı. Tüm medyanın önünde göstere göstere meydan okurcasına Kürtçe şarkı eşliğinde dünya evine girmişti. Kimsenin gözünden kaçmıyor? Şimdi kalkmış sanki Türkiye bir ülkeyle savaşıyormuş gibi laf ebeliği yapıp, teröristle tertemiz mehmetçiği bir görüp milleti ”Barış” a mı davet ediyorsun?

Abi kardeş dünyanın terörist dediği PKK’ya halkın huzurunda siz de “terörist” deyip, çoluk çocuk masum insanları öldürmemeleri, okul, sağlık ocağı ile yol makinelerini yakmamaları için önce onlara mektup yazmanız gerekmez mi?

Sevgili okurlar keşke türlü kelime oyunlarına hiç başvurmadan, delikanlıca çıkıp ben “Kürtçüyüm” diyebilseydi daha dürüst davranmış olurdu. Tabi böyle bir kaygısı varsa.
Siyasal Kürtçülerin başvurdukları en büyük yöntem budur. Ağızlarını açtıklarında bol bol kardeşlik, eşitlik, barış ve sevgiden söz ederler. Ancak hava kararınca gündüz birlikte çay içtikleri komşularına kurşun yağdırmaktan geri kalmazlar.


Mertlik, delikanlılık, barış, çocukların geçtiği yollara mayın döşeyerek olmaz! Akrabalarına ve kardeşine önce bunu da hatırlat Yılmaz !..

Vedat Yenerer

Gamze
05.08.2006, 14:13
bu yazıyı ilk defa okudum ve bunu buraya taşıyan arkadaşa teşekkürlerimi iletiorum...üzerinde çok fazla yorum yapmaya gerek yok...o kadar net ve o kadar açık ki...uyanalım artık..biz bu insanlara alkış tutuyoruz!!!
yazıklar olsun sana ve senin gibilere yılmaz!!!

Gamze
05.08.2006, 14:24
kardeşi o meşhur damat Mustafa Erdoğan bugün Anadolu Ateşi adındaki dans grubunda güzelim anadolumun folklörünü sunuyor insanlara...anadolumu temsil edior kendince...anadolu halkını katleden bir terör grubunun destekçisi,sığınıcısı olan bu adam bu temsiliyeti üstlenmiş...yazık...utanıorum senden ve senin gibilerinden...bu memeleketin ekmeğini yiyip bu memelekete ihanet için nöbet bekleyenlerden...mehmetçiğin adını lanetli ağızlarına alan sizlerden..Rabbim korusun bu milleti sizin gibi hainlerden!!!

Nytre
05.08.2006, 15:48
o adamın bu kadar yükseltilmesinin de bir sebebi vardır..
ama yazı gerçekten güzel....

Gamze
05.08.2006, 16:07
o adamın bu kadar yükseltilmesinin de bir sebebi vardır..
ama yazı gerçekten güzel....

nasıl yanİ??

eys_61
12.08.2006, 04:29
Aşağıdaki mektup bir emekli astsubayımız tarafında yılmaz erdoğanın yazdığı mektuba cevaben yazılmış.(Tek mesaja sığmadığı için iki parça halinde veriyorum)

BU BİR MEKTUPTUR

Kuş kanadına, suya, çöl kumlarına yazılmış mektupları okuyanlara veya bu mektupları yazanlara ithaf edilmiştir.

Vatan üzerine.
Bayrak üzerine.
Onur üzerine.
Namus üzerine.
Vicdan üzerine.
Akıl üzerine.
Adı fark etmeyen ve ithal edilmiş tüm meseleler üzerine.
Kelimeler ve kelimeleri çirkinleştiren kalemler üzerine.
Kalemleri tutan riyakâr ve kan kokulu eller üzerine.
Kalemlerini sapladıkları şehitlerin ve kadınlarının ve çocuklarının
ve kardeşlerinin ve onların analarının yürekleri üzerine yazılmıştır.
Mayın, bomba, pusu, baskın, yazar, çizer ve ihanete alet olan her şey üzerine.
İstemeyen okumasın.
Kanla yazılmış bir mektuptur bu. Güvercin kanadının gücü yetmez taşımaya, karabaşlı kartal olsa nafile.
Ağırdır, zira eskidir ve unutuldukça kanla yeniden yazılır, şehit mezarlarının taşları üzerine.
Bu mektup binlerce yıl önce yazıldı ve binlerce yıldır yazılıyor, yeni fark edenler utansın.
Kardeş kardeşi öldürmez, öldüren kardeş falan değildir, kalleştir olsa olsa.
Kalleşlerin en kalleşi ise kardeşim diyerek kalleşlik yapan kalleşlerdir.
Ve aslında en kahpesi, mayın değil onu Adil Binbaşıların, Davut çavuşların yoluna döşeyen eldir, o eli alkışlayan ve ululayıp aklayan kalemdir.
En az o el kadar suçludur o kalem, tarihin yanılmaz vicdanında.
O mayınlara basıp parçalanan bedenler, Edirnekapı`dadır ve bizim yüreklerimizde ve hafızalarımızda yaşarlar.
Kemerburgaz`daki Kemer Country villalarından görünmez Edirnekapı, çok uzaktır hem de çok.

DAĞLARDA YARIM KALDILAR VATAN İÇİN

Ellerimizde can verdi o parçalanan bedenlerin sahipleri, bayrakları dalgalansın diye. Vücudunda sigara söndürülerek, tüm kemikleri kırılarak, kafa derileri yüzülerek işkence edilen sonra da ağaçtan kazıklarla öldürülen ve çığlıkları telsizlerden dinletilen vatan evlatlarının yeri bizim yüreklerimizdedir, o çoğlıkları duymayanların yanı başında durmaz onlar.
Bir de katillerinin yanı başında dururlar, kulaklarında çınlar haykırışları eğer bir yerlerinde bir parça insanlık kalmışsa.
Yazıklar olsun, can veren o yiğitleri hainlerle bir tutanlara.
"Ağabey" diyordu bana telefonda, Astsubay Zülfikar, "geçen gün kız arkadaşımla gezdim biraz ve kimse bacağımın takma olduğunu anlamadı."
"Ağabey" diyordu, "biraz daha uğraşırsam belki bisiklet bile sürebilirim."
Daha on dokuz yaşındaydı Zülfikar, mezun olalı tam yirmi gün olmuştu, o kahpe ellerin döşediği mayınla ve bazı kalemler tarafından ululanan o hainlerin, ilk izleriyle tanışırken.
Küskün veya kızgın değildi sesi, pişman veya aciz de değildi.
Gururlu ve biraz pusluydu sadece, bisiklet sürebilse yeterdi.
Koşmayı, atlamayı, denize girmeyi feda etmişti vatanı için.
Bacağını payanda yapmıştı, Kemerburgaz`ın da üzerinde bulunan Türk egemenlik örtüsüne.
Yazıklar olsun, çiçek toplayan küçük kızları öldürenlere ve yazıklar olsun o katilleri ululayan kalemlere.

KAVGANIN BİR SEBEBİ VAR, İHANETİN DE

Kavganın sebebini unutmadık, çünkü bu kavga hiç bitmedi.
Kavganın sebebi vatandır çünkü bayraktır, onur ve namustur, vicdandır.
Kimseye verilemeyecek olan, kimse ve hiçbir şey için vazgeçilemeyecek olan egemenlik hakkıdır.
Atalarımdan bana kalmış olan ve benim çocuklarıma bırakmak zorunda olduğum mirasın vicdani sorumluluğudur.
Hiçbir vicdana dayanarak reddedilemez, hiçbir çocuğun veya sevgilinin sevgisiyle değiştirilemez.
Hiçbir aşağılık pazarlığa konu edilemez, namustur çünkü istiklal, öbür ihtimal ölümdür.
Ben dilimle, bayrağımla, hudutlarımla yaşamak için ölmeyi kayıp veya yazık değil, şeref sayarım.
Bu paha ne ile biçilirse biçilsin, kimseye yalvarmam durdurun diye, benim olana uzanmışsa el, ben durdururum ellerimle.
Meğer ki ölüm varmış, sevememek varmış, çiçek koklayamamak, ne gam?
Vermek vicdansa eğer, akılsa susmak, pusmak, yerle yeksan olmuştur onur ve şeref.

MAYINLAR NEREDE

Mayınların yeri bilinmez, döşeyen şerefsizin yeri bilinmedikçe.
Ve dağlara döşenen mayından daha tehlikeli ve kahpecedir dimağlara ve bilinçlere döşenen mayınlar.
Dağlara döşenen mayın tek kalır, tek can alır.
Ürer her doğumda, her okunmada zihinlere döşenen mayınlar ve ihanet her doğumda bir daha artar.
Başka zihinlere bulaşır, mayınların en tehlikelisidir bu, yayılır.
Dağlardaki gibi otla ve toprakla gizlenmez, sevgiyle, barışla ve daha ne kadar varsa tüm süslü kelimeler alet edilir bu gizlemeye.
İşte o anda ölür kelimeler, kahreder kaderine.
Kullanıcısını seçme hakkı yoktur çünkü.
Sevgi, bölen ve yıkanın ağzından, aşk yataklık edenin, sinsice zihinlere mayın döşeyenin kaleminden dökülür.
Ölür kelimelerde sevgi.
Ve barış artık, en fazla parayı verenin yatağını doldurur, en fazla paraya yazıp çizenin elinden.
En pahalı kalemler pazarlar barışı, salyaları akan bölücülerin sofrasına.
Bazen bir villanın çalışma odasında ve bazen birg azete köşesinde dokunaklı kelimelerle süslünepi öylece pazarlanır barış. Pazarlığı yapılmış ve satın alınmış bir fuhuş için.
Bölmek ve parçalamak için yapılan hain savaş, fuhuş yapar barışla, tecavüz eder barışa hayasızca ve pazarlayan kalemlerin nezaretinde.
Dedim ya, bu eski ve ağır bir mektuptur, Türk nereye gittiyse obasıyla, ihanet en sondaki katırla takip eder göç kolunu.
Soylu atlar hızlıdır, bu yüzden biraz geç gelir ihanet, yolda haram meralardan beslenerek.
Bu eski bir hikâyedir, ne kuş kanadı ne suya atılan şişe taşıyabilir; ağırdır, kanla yazılmıştır, bir kısmı Edirnekapı`dadır, Çanakkale`de bir kısmı ve Karsta, izmir`de, Muş ovasında, Malazgirt`tedir, Sakarya`dadır.
Bir kısmı hala yazılmaktadır, Cudi`de, Gabar ve Körkandil`de, Masura çayında, Ali boğazında, Cehennem deresinde cehennem sıcağında yazılmaktadır, şehit Mehmetlerin kanıyla.
Yazıklar oluyor, onur ve şerefe, bayrağa, vatana, kutsal olan ne varsa yazıklar oluyor onursuz bir hayatla değiş tokuş edilirken.

...

eys_61
12.08.2006, 04:30
...

BU YAZGIYI KİM YAZMIŞ?

Yazıklar oluyor yazgıya, çünkü yazgı ihanet edenin suçunu taşıyamaz, can alanın, ev yakanın, çocuk öldürenin yükü yazgıya bile ağır gelir.
Kışlaya gidenin, askerden sonra evlenip çifte çubuğa bakmanın hayalini güdenin yazgısı Allah`ın ise eğer, çocuk öldürenin, mayın döşeyip pusu kuranın yazgısı kimindir.
Kim yazar bu yazgıyı ve hangi kalem bunu yazgı diye ulular, hangi akıl buna inanır ve bu nasıl vicdandır?
Bu ağır ve eski bir hikayedir, kanla yazılmıştır ve ne kuş kanadı ne suya atılan şişe taşıyabilir; bir kısmı Edirnekapı`dadır ve Edirnekapı çok uzaktır, Kemerburgaz`daki bir villanın çalışma odasına.
Adil Binbaşının bastığı mayının üzerinde "made in Italy" yazıyordu İngilizce. Ama döşeyen eller İngilizce veya Latince değil Kürtçe konuşuyordu ve Kürtçe de "mayın" kelimesinin nasıl söylendiği önemli değildi, taşıdığı anlam ihanetti nasıl olsa.
Kimseyi haklı veya haksız bulmayan kalemler, hakkı yazar sonra, hak için ölenlerin inadına.
Böylece hakkı, batıla pazarlar aynı sabıkalı eller ve kalemler aynı hayasız fuhuş için.
Ne gariptir ki bu kalleş ellerin döşediği mayınlara diama anayasal yolculuklara çıkanlar basar. Onlar ki; bu yolculuğa siyasal veya mukaddes yolculuklar yapılabilsin diye çıkarlar.
Yazıklar olsun, baktıkları kırık camlı siyasal gözlükleri ile ödenen bedellerin mukaddesatını göremeyenlere.
Yazıklar olsun!

DİL KAVGANIN VE İHANETİN SEBEBİ MİDİR YOKSA ARACI MI?

Korku salan ve öfke çağrıştıran meselelerin parçaları değil, esas gerekçeleridir aslında Türkçe dışındaki başka diller.
Dil özgür olunca, Özgürlük dil olur artık ve bütün bölünmeler böyle başlar.
Özgürlük daima yeni sınırlar ister.
Okul der, ayrı olsun.
Bürokrasi der, bu dilde anlayamıyorum ayrı olsun.
Bayrak der sonra, ayrı olsun dilim ayrı nasılsa, ben da ayrıyım ve bu da varlığımın sembolüdür.
Toprak der arkasından, ayrı olsun birazını bana ver, nasıl olsa daha önce dilinin, özgürlüğünün birazını vermedin mi?
Hem ne olacak, birazcık topraktan ne çıkar biz kardeş değil miyiz?
Özgürlük paylaşılmaz oysa.
Birinin özgür olduğu yerde, diğeri özgür olanın kurallarını ve özgürlüğünü tehdit edinceye kadar özgürdür.
Yani dilin de kişinin de özgürlüğü esas mülk sahibinin özgürlüğünü ve geleceğini tehdit edene kadardır.
Sonrası anarşi, sonrası terör, sonrası bölücülük, kahpelik ve ihanettir. Sonra arkadan vurmalar ve mayın döşemeler başlar yollara ve zihinlere.
Ama her hal ve şart altında tüm bölücülerin yardım ve yataklığa ihtiyaçları vardır.
Gizli olmalıdır yardım ve yataklık, sinsice.
Kimse fark etmeden yapılmalıdır, Türkçe konuşmalıdır ama aslında başka dilde anlaşılmalıdır.
Türkçe yazmalıdır işbirlikçi mektuplar, ama başka lisanda anlaşılmalıdır.
Acındırmalıdır, ama aslında acımadan katletmelidir, dili, egemenliği ve onun bekçilerini.
Yardım ve yataklık yapanın da yardıma ihtiyacı vardır.
Dışarıdan.
Çok uzaktan, denizler ve tarihler ötesinden. Eski kinlerden ve hesaplardan ve o hesapların sahiplerinden beslenir yataklık yapan.
Para alır, vaat alır aferin alır.
Bu eski ve çok ağır bir mektuptur.
Türk bağımsızlığını koruyanların kanları ile yazılmıştır.
Ne suya salınan bir şişenin ve neden kuşkanadının taşımaya gücü yeter; karabaşlı kartal olsa nafile.
Başlığı binlerce yıl önce atılmıştır ve Edirnekapı`daki şehit mezarlarının taşları üzerine yazılmaya devam etmektedir.
Emin olun binlerce yıl daha yazılmaya devam edecektir.
Türkçenin sahipleri yaşadıkça bu kanlı mektup yazılmaya devam edecektir çünkü Türkçenin ve onun sahiplerinin özgür yaşamasını istemeyenler, yollara ve zihinlere mayın döşemeye, parçalamak ve bölmek için çabalamaya, parçalamaya çalışanlara yardım ve yataklık etmeye devam edeceklerdir.
Bu eski mektup bir yazıttır aslında, Türk`ün var oluş destanıdır, binlerce yıldır yaşlı dünyanın bağrına saplı kaidelere ve mezar taşlarına yazılır.
Yazanlar asla diz çökmezler ve kimseye yalvarmazlar.
Kimsenin toprağını, dilini veya özgürlüğünü istemezler ve kendilerinin olanı da kimseye vermezler.
Bu bir mektuptur.
Vatan, bayrak ve onur üzerine yazılmıştır.
Vatansızlar, dilsizler, hainler, bölücüler ve toprak hırsızları gibi aczi ve acınmayı anlatmaz.
Var olduğu yerde kendinden gayri herşeyi önemsizleştiren, vatan ve bayrak aşkını anlatır.
Onurlu ve egemen ölebilmenin, onursuzca ve esir yaşamaktan daha önemli olduğunu anlatır.
Asla diz çökmeyeceğimizi anlatır.
Yüreği olan varsa gelsin de çöktürsün diye.
Yüreği olan varsa okusun diye yazılmıştır.


"Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun"
OKTAY YILDIRIM
Emekli Astsubay

Nytre
12.08.2006, 09:35
nasıl yanİ??

bazı örgütler nüfuzlarını yükseltmek için maşalarını yükseltirler ki onlar için nüfuzlu olsunlar diye...

mesela benim bir örgütüm var seni iyi bir yere yerleştiriyorum oradan bana bilgi ver diye.. ya da başka yerlere hakim ol diye...

since1967_
12.08.2006, 10:35
yılmaz erdoğan defol git bu ülkeden

TSigalko
12.08.2006, 11:20
Yazıklar olsun sana Yılmaz Erdoğan.Yıllarca bu ülkenin ekmeğini yemedin mi? Köpek bile ekmek yediği yere ihanet etmez.Yazıklar olsun.

Akın_61
12.08.2006, 12:16
bu ülekede yaşayım,karnını doyurup ihanet edenlere lanet olsun....ada şrfsizler....

Nytre
12.08.2006, 13:07
mektup içerisine saklanmış gizli mesajları iyi yakalamışlar..

Burçak
12.08.2006, 13:10
vaybee. kardeşinin onların adamı olduğunu bilmiyodum. ve bunları. ama bunun gibi belli etmeyen birsürü olduğuna eminim. yazıklar olsun.

karaca
12.08.2006, 14:22
bunlar önceden beri böyle
güçlendikçe gizlilikleri ortadan kalkıyo

Rıza ÇOLAK
12.08.2006, 14:56
Yeminle iki yazıyı da okuduktan sonra Heleki Astsubayın yazdığını, gözlerimden sessizce iki damla yaş düştü. Bu arada Köpeklere hakaret etmeyelim arkadaşlar.
ERDOĞANLAR DEFOLUN BU ÜLKEDEN BARZANİ BABANIZIN YANINA GİDİN

yusuf atalay
12.08.2006, 15:12
arkadaşlar öncelikle bu köpekleri konuşturanları tanımaya çalışalım. AB uğruna çıkarılan yasalar,kürt sorunu söylemi,sözde daha çok demokrasi uğruna askaerin ve polisin elini kolunu bağlayan yeni TCK yı çıkaranlar bilinmelidir, pkk uğruna yapılan gösterilere bir şey diyemeyn,hatta kendi belediye başkanı osman baydemirin yaptıkları ortadayken ona bir şey yaılamaması dikkat çekicidir. arkadaşlar istanbulda pkk gösterileri yapılırken türk bayrağı açan kardeşimizin dayak yeyişi hala hafızalardadır.onun için uyanmak lazım. her müslümanım diyenin arkasından gitmemek lazım.haddi olmayarak size iki gazete önermek ist6iyorum YENİÇAĞ, HALKA VE OLAYLARA TERCUMAN selamlar.