Ender Kuyumcu
28.12.2012, 10:02
3 Temmuz sürecinden bu yana yaşananlar hepinizin malumu… Burada cereyan eden olayları tek tek sıralayıp vakit harcamaya gerek yok. Bu sürecin genel bir çıkarımını yaparak konumuza geçmek gerekirse fenerbahçe kulübü başkan ve yöneticileri ile şike amaçlı bir örgüt kurmuş ve Trabzonspor’un şampiyonluğunu çalmıştır. Dolayısıyla İstanbul 16. ACM’nin de verdiği kararla 2010-2011 şampiyonu Trabzonspor’dur.
T.C. Mahkemesi tarafından yapılan bu tespiti bir kenara koyduktan sonra gelelim Trabzonspor kulübünün Fenerbahçe tarafından çalınmış olan kupasının geri alınamamasının ve şikeci fenerbahçe’nin küme düşürülmemesinin baş sorumlusuna. Kimse TFF, Tahkim, medya vb. kurum ve kuruluşları suçlayarak kendini kandırmasın. Bu olayın tek sorumlusu T.C. başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hani şu partisinin başında ADALET yazılı olan!
Türkiye’deki sistemin yönetenleri ve belirleyici olan unsurlarının siyasi, ticari, ailevi ve bilumum yönlerden birbirlerine bir zincir halkası gibi bağlı olduğunu bir gerçektir. Her şeyi kendi menfaatlerine göre yönlendirdikleri gibi futbolu da bu paralelde şekillendirdikleri herkesin malumudur. İşte fenerbahçe’nin de gücü buradan gelmektedir. Fenerbahçe kulübü Türkiye’nin kirli ve çarpık yapısın odak merkezlerinden biridir.
Her ne kadar bu mücadelede Trabzonspor kulübü yalnız gibi görünse de Türk yargısı mahkeme sürecinde tarafsız kalmayı ve doğru kararı vermeyi başarmıştır. Bu süreçte görevinin sınırlarını zorlayıp tapelerde TERTEMİZ olduğu net bir şekilde anlaşılmasına rağmen Trabzonspor kulübünü de işin içinde tutan savcı Mehmet Berk süreç boyunca Fenerbahçe üzerinde oluşacak ağır baskıyı da engellemiştir. Trabzonspor kulübü de acaba mı dediltilerek sesi çıkması engellenmiştir.
Bir diğer önemli nokta da Trabzonspor başkanı ve yönetiminin süreç boyunca yaptıkları ve yapmadıklarıdır. Açıkçası ortada yönetim diye bir şey olmadığından bunu başkan Sadri Şener’in yapıp yapmadıkları ve ya yapamadıkları diye adlandırabiliriz.
Başkan gerek kulüpler birliğinde atmadık dediği kararlara imza atarak, gerek M.Ali Aydınlar ve Yıldırım Demirören’e destek vererek Trabzonspor’un hakkını almasını zorlaştırmış, şike cephesinin oynadığı oyunun işlemesine yardımcı olmuştur. Ucunun başbakana uzandığı bir konuda bir iş adamı olarak daha fazlasını yapması mümkün müydü derseniz hiç tereddütsüz evet derim zira haklıyız ve hakkı gasp edilen taraf olarak her türlü mücadele yapılmalıydı.
Gelelim ilk günden yapılması gerektiği halde yapılmayan ya da yapılamayanlara. Diğer bir deyişle yapılması gerekenlere.
• Trabzonspor camiası Türkiye’de sportif adalet anlamında bir şey elde edemeyeceğini kabul edip bütün çalışmalarını UEFA ve FIFA üzerine yönlendirmelidir.
• Avrupa’da bu işin ehli olan avukatlar ve hukukçularla temasa geçip Türkiye’den de bu ekibe katılacak hukukçularla ortak bir kurul kurulmalıdır.
• Bu kurul bu davayı tam anlamıyla etüd edip UEFA ve FIFA’nın önceki kararlarına göre de hazırlayacakları tezlerle olası bir CAS davasına şimdiden hazır olmalıdır.
• Avrupa ve Dünya kamuoyu bu konuda bilgilendirilip yurt dışındaki gazete, dergi, şehrin büyük meydanlarındaki ilan panoları ve televizyonlarda verilecek olan ilan ve reklamlarla UEFA ve FIFA’ya bu işin peşinin bırakılmayacağı mesajı verilmelidir.
• Şikeden ya da başka bir suçtan ceza almış kulüplerle temasa geçip UEFA ve FIFA üzerinde baskı kurmaları istenmelidir.
• AİHM’ne yapılan başvuru gibi hataların önüne geçmek amacıyla yukarıca belirttiğim hukuk kurulunun çizdiği yola göre hareket edilmelidir.
• Öncelik UEFA’ya karar aldırtmak, olamayacağını düşündüğüm ama olması halinde de hazırlıklı olmamız gerek UEFA’nın yanlış bir kararı sonrası da gerekli itirazların yapılması ve işin CAS’a taşınması sürecinin şimdiden planlanmalı gerekir.
• Avrupa’da yapılan eylemlere kulüp sahip çıkıp bu eylemleri organize edecek bir heyet kurulmalı ve maddi ve manevi destek verilmelidir.
• UEFA, FIFA, Avrupa Parlamentosu ve diğer kuruluşların düzenlediği toplantı ve seminerlerin tarihleri önceden saptanıp hazırlanan bilgilendirici şike dosyaları buralara gelecek olan spor ve siyaset dünyasının önemli kişilerine ulaştırılmalı. Gerekirse bu toplantıların olduğu yerlerde gösteriler düzenlenmeli.
• Avrupa’da yaşayan ve yaşadığı ülkenin vatandaşı olan Trabzonspor’lulara ulaşılıp gerekli destekeler sağlanarak kendi bölge milletvekillerine ve temsilcilerine ulaşıp konu hakkında bilgilendirme yapmaları sağlanıp UEFA’ya baskı yapmaları sağlanmalı.
Yukarıda belitmiş olduğum maddeleri yerine getirmek için de dirayetli ve samimi olan bir başkan ve gerçekten bu davaya kendini atamış bir topluluk olmak zorunluluğu vardır. Burada görev Trabzonspor kulübüne düşmektedir. Camiası toparlaması, organize etmesi ve yönlendirmesi hatta ve hatta görevlendirmeler yapması gereken de kulüptür. Fenerbahçe ve şike cephesinin süreç boyunca yaptığı da budur. Onların arkasında sistem varsa bizim de haklı olduğumuz gerçeği vardır. Yeter ki biz üzerimize düşeni yapalım.
Son olarak belirtelim ki; Trabzonspor kulübü er ya da geç hakkı olan kupasını alacaktır ama adaletin tam tecelli etmesi için hırsızlar da hak ettikleri küme düşme cezasını çekmelidir. İşte UEFA bunu temin edecektir.
T.C. Mahkemesi tarafından yapılan bu tespiti bir kenara koyduktan sonra gelelim Trabzonspor kulübünün Fenerbahçe tarafından çalınmış olan kupasının geri alınamamasının ve şikeci fenerbahçe’nin küme düşürülmemesinin baş sorumlusuna. Kimse TFF, Tahkim, medya vb. kurum ve kuruluşları suçlayarak kendini kandırmasın. Bu olayın tek sorumlusu T.C. başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hani şu partisinin başında ADALET yazılı olan!
Türkiye’deki sistemin yönetenleri ve belirleyici olan unsurlarının siyasi, ticari, ailevi ve bilumum yönlerden birbirlerine bir zincir halkası gibi bağlı olduğunu bir gerçektir. Her şeyi kendi menfaatlerine göre yönlendirdikleri gibi futbolu da bu paralelde şekillendirdikleri herkesin malumudur. İşte fenerbahçe’nin de gücü buradan gelmektedir. Fenerbahçe kulübü Türkiye’nin kirli ve çarpık yapısın odak merkezlerinden biridir.
Her ne kadar bu mücadelede Trabzonspor kulübü yalnız gibi görünse de Türk yargısı mahkeme sürecinde tarafsız kalmayı ve doğru kararı vermeyi başarmıştır. Bu süreçte görevinin sınırlarını zorlayıp tapelerde TERTEMİZ olduğu net bir şekilde anlaşılmasına rağmen Trabzonspor kulübünü de işin içinde tutan savcı Mehmet Berk süreç boyunca Fenerbahçe üzerinde oluşacak ağır baskıyı da engellemiştir. Trabzonspor kulübü de acaba mı dediltilerek sesi çıkması engellenmiştir.
Bir diğer önemli nokta da Trabzonspor başkanı ve yönetiminin süreç boyunca yaptıkları ve yapmadıklarıdır. Açıkçası ortada yönetim diye bir şey olmadığından bunu başkan Sadri Şener’in yapıp yapmadıkları ve ya yapamadıkları diye adlandırabiliriz.
Başkan gerek kulüpler birliğinde atmadık dediği kararlara imza atarak, gerek M.Ali Aydınlar ve Yıldırım Demirören’e destek vererek Trabzonspor’un hakkını almasını zorlaştırmış, şike cephesinin oynadığı oyunun işlemesine yardımcı olmuştur. Ucunun başbakana uzandığı bir konuda bir iş adamı olarak daha fazlasını yapması mümkün müydü derseniz hiç tereddütsüz evet derim zira haklıyız ve hakkı gasp edilen taraf olarak her türlü mücadele yapılmalıydı.
Gelelim ilk günden yapılması gerektiği halde yapılmayan ya da yapılamayanlara. Diğer bir deyişle yapılması gerekenlere.
• Trabzonspor camiası Türkiye’de sportif adalet anlamında bir şey elde edemeyeceğini kabul edip bütün çalışmalarını UEFA ve FIFA üzerine yönlendirmelidir.
• Avrupa’da bu işin ehli olan avukatlar ve hukukçularla temasa geçip Türkiye’den de bu ekibe katılacak hukukçularla ortak bir kurul kurulmalıdır.
• Bu kurul bu davayı tam anlamıyla etüd edip UEFA ve FIFA’nın önceki kararlarına göre de hazırlayacakları tezlerle olası bir CAS davasına şimdiden hazır olmalıdır.
• Avrupa ve Dünya kamuoyu bu konuda bilgilendirilip yurt dışındaki gazete, dergi, şehrin büyük meydanlarındaki ilan panoları ve televizyonlarda verilecek olan ilan ve reklamlarla UEFA ve FIFA’ya bu işin peşinin bırakılmayacağı mesajı verilmelidir.
• Şikeden ya da başka bir suçtan ceza almış kulüplerle temasa geçip UEFA ve FIFA üzerinde baskı kurmaları istenmelidir.
• AİHM’ne yapılan başvuru gibi hataların önüne geçmek amacıyla yukarıca belirttiğim hukuk kurulunun çizdiği yola göre hareket edilmelidir.
• Öncelik UEFA’ya karar aldırtmak, olamayacağını düşündüğüm ama olması halinde de hazırlıklı olmamız gerek UEFA’nın yanlış bir kararı sonrası da gerekli itirazların yapılması ve işin CAS’a taşınması sürecinin şimdiden planlanmalı gerekir.
• Avrupa’da yapılan eylemlere kulüp sahip çıkıp bu eylemleri organize edecek bir heyet kurulmalı ve maddi ve manevi destek verilmelidir.
• UEFA, FIFA, Avrupa Parlamentosu ve diğer kuruluşların düzenlediği toplantı ve seminerlerin tarihleri önceden saptanıp hazırlanan bilgilendirici şike dosyaları buralara gelecek olan spor ve siyaset dünyasının önemli kişilerine ulaştırılmalı. Gerekirse bu toplantıların olduğu yerlerde gösteriler düzenlenmeli.
• Avrupa’da yaşayan ve yaşadığı ülkenin vatandaşı olan Trabzonspor’lulara ulaşılıp gerekli destekeler sağlanarak kendi bölge milletvekillerine ve temsilcilerine ulaşıp konu hakkında bilgilendirme yapmaları sağlanıp UEFA’ya baskı yapmaları sağlanmalı.
Yukarıda belitmiş olduğum maddeleri yerine getirmek için de dirayetli ve samimi olan bir başkan ve gerçekten bu davaya kendini atamış bir topluluk olmak zorunluluğu vardır. Burada görev Trabzonspor kulübüne düşmektedir. Camiası toparlaması, organize etmesi ve yönlendirmesi hatta ve hatta görevlendirmeler yapması gereken de kulüptür. Fenerbahçe ve şike cephesinin süreç boyunca yaptığı da budur. Onların arkasında sistem varsa bizim de haklı olduğumuz gerçeği vardır. Yeter ki biz üzerimize düşeni yapalım.
Son olarak belirtelim ki; Trabzonspor kulübü er ya da geç hakkı olan kupasını alacaktır ama adaletin tam tecelli etmesi için hırsızlar da hak ettikleri küme düşme cezasını çekmelidir. İşte UEFA bunu temin edecektir.