PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hayatlarımızı Değiştiren Anılar



Gökhan Koç
16.10.2012, 10:14
Bundan tam 15 sene önce okuldan çıkmış, eve gitmek için Gemlik merkez durağında otobüs bekliyordum.

Merkez durak, genelde ayakkabı boyacılarının en gözde mekanıydı.

Benden 2-3 yaş küçük bir tanesi yanıma geldi,“Boyayayım mı abi ?” dedi.

Harçlığının tamamını cips, kola, jelibona ayırmayı seven ve kendi ayakkabısını boyayabilen biri olarak onu başımdan savuşturmak istedim.

Yalandan ceplerimi karıştırdım ve bugünün parasıyla 50 kuruş çıkardım.

Böylece boyacı paramın olmadığını görecek ve gidecekti. Aslında cebimde çok daha fazlası bulunuyordu. “Sadece bu kadar param var, başka zaman boya istersen ?” dedim. .

Boyacı çocuk “Olsun abi” diyerek ayakkabılarımı boyamaya başladı.

Yani ayakkabı boyacısı parasızlığın nasıl birşey olduğunu o yaşta bile gayet iyi bildiği için bana acımış ve ayakkabılarımı boyamaya karar vermişti.

Hiç konuşmadan, titizlenerek boyuyordu ayakkabılarımı, her dakika biraz daha utandım, biraz daha yerin dibine girdim.

Boyama işlemi bitince, ceplerimi tekrar yalandan karıştırdım ve ilk seferde bulamadığım paralarımı bulmuş gibi yaparak çocuğa hakettiği miktarı uzattım.

Çocuğun bana verdiği cevap aynen şu oldu “Teşekkür ederim ama biz seninle 50 kuruşa anlaştık”

Parayı almadı...

Eve gittim ve utancımdan ağladım, günlerce aklımdan o delikanlı çocuk çıkmadı.

Aklıma sürekli onunla alakalı sorular geldi yıllarca;

Bana verilen imkanlar o çocuğa verilseydi ne büyük, ne kıymetli biri olurdu ?

Acaba bu hayat onun direncini kırıp karakterinin bozulmasına sebep olacak mı ?

Niye bu kadar şansız doğmuş ki ?

Bugün, bu an benim yerimde o olsa ne yapardı ?

Paraya kıymet verir miydi ?

10 yaşında çıplak ayaklarıyla hiç tanımıyor olmasına rağmen bana merhameti öğretmiş bu boyacı çocuk o zaman bile paraya kıymet göstermemişken, bugün gösterir miydi ?

Bugün sokakta çıplak ayaklarıyla gezen bir çocuk gördüğüm zaman hemen o gelir aklıma, gözlerim dolar.

İçimi bir sinir, bir nefret kaplar.Hem düzenden nefret ederim, hem de düzenle mücadele edemediğim için kendimden.

Adanada okulun bahçesinde sevgilisi tarafından boğularak öldürülen liseli kız çocuğunu da sırf bu sebeple unutamıyorum.

Bakkalda küçük oğlunun istediği çikolatayı alamayan anneyi,

Ailesini geçindirebilmek için günde 14 saat çalışan ve etrafa sürekli gülücük dağıtan mobilya işçilerini,

İnşaatlarda çalışan üniversite öğrencilerini,

Unutamıyorum...

Anlattığım olay benim hayatımın seyrini kökünden etkilemiştir,

Sizin de varsa böyle anılarınız, lütfen burda paylaşın.

kürşat şen
16.10.2012, 11:40
bizim bilmediğimiz kaç tane zor şartlar altında hayat mücadelesi veren hayatlar vardır..
bir kış vakti saat gecenin 11.30u karton toplayan bir çocuk görmüştüm..
içimden öyle bir şey koptu gitti ki..
insan kendisinen utanıyor..
yok erken kalkılırmı..kahvaltıda yine mi bu yiyecekler..
akşam yine mi kuru fasülye..
ya bir sürü bir şey..insanoğlu nankördür..hep bir fazlasını daha ister..
karşıma çıktıkça yardım ediyorum..
Allaha da devamlı şükrediyorum..

Faik Yılmaz
16.10.2012, 11:59
yıl 1994.....

Başarılı geçen ortaokul yıllarımdan sonra Anadolu Teknik Lisesi Bilgisayar Bölümünü kazanmıştım. Adı , süksesi ve geleceğe yönelik bir meslek olması nedeniyle çok sevmiştim okulumu....

1 yılda ingilizce hazırlık görecektim.

Çok sevinmiştik. okula gittik yazılmak için.....

Ama annem ev hanımı babam memur imkanlarımız sınırlı ve belli tabi....

Okulda hem sevindiğimizi hemde üzüldüğümüz haberler aldık..... Okulda ingilizce görecektik ve bu çok önemliydi ayrıca kitaplarımız İngiltere'den Oxford Üniversitesinden gelecekti....

Yalnız ufak bir sorun vardı....1994 yılıydı kitapların toplam bedeli 1.200.000 liraydı....

Ve babamın maaşı 700.000 lia civarıydı.....

bu parayı verecek durumumuz tabiki yoktu.....

Okulun bahçesine çıktık....Ağlamaya başladık. neden mi ? imkansızlıktan fakirlikten...hala aklıma gelir gözlerim dolar....

Derken annem bu hayattaki tek birikimi ve varlığı iki bileziğini benim için bozup kitap paramı vereceğini söyledi. kuyumcuya gittik.... annemin tutmaya kıyamadığı ,zaman zaman parlatmak için bulaşık deterjanıyla kaynattığı bileziklerini eline aldı...

buruşturdu kağıt gibi ve önündeki sepete attı...

annem gayrı ihtiyari " hiiiiii "diye bir ses çıkardı.....

o çıkardığı sesi hayatım boyunca unutmadım.

bu olay bana fedakarlığın sınırlarını ve anne sevgisinin yeyüzünde hiç bir şeye benzemediğini acı biçimde öğretti...

bir de kendi ayakları üzerinde durabilmeyi....

bir de eğitim veöğretimin önemini....

bugün Bmnde bir kitap kampanyası olunca başta imkansızlıklar içinde okumaya çalışan çocukları ve tabi kendimi düşünürüm elimden geleni yapmaya çalışırım.....

alper*
16.10.2012, 12:08
Nasıl bir başlık bu böyle :(

TekfurÇayır 61
16.10.2012, 12:45
Nasıl bir başlık bu böyle :(

İNSAN adlı varlığı analatan bir başlık. Yazanların ellerine sağlık.

Gökhan Koç
16.10.2012, 17:17
@Faik Yilmaz

Cok degerli bu aniyi bizimle paylastigin icin tesekkur ederim.

Anneler ve o meshur bilezikleri ne problemler cozdu bugune kadar, ey gidi...

Tirnaklariyla kaziyarak yaptiklarini hic dusunmeden verirler evlatlarina.

Cennet bosuna onlarin ayaklari altinda degil...

zekeriyya
16.10.2012, 17:20
bu topraklar anadolu bu topraklar bu anaların yiğitleri ile dolu
saf ve dürüst
kimler kimler çıktı bu topraklardan 1 avuç varlık ile kucaklara sığmayan bolluğa kavuştu
sabretti çalıştı çabaladı çok yoruldu çok ağladı az güldü
ama yılmadı
bu topraklar anadolu
ve anadolu insanının kalbi hep bir tarafta iyiliğe aktı ve çarptı.
nice gerçekleri okuyailiriz gözlerimiz yaşlı
ruhumuz hızla çarparak
çünkü bu topraklar anadolu
kaderi bir.

Hürgün Aygün
16.10.2012, 18:12
Çok güzel bir başlık.Kesinlikle ders çıkaracağımız anılar, yazılar olacaktır bu başlıktan.Okumak büyük zevk olacak.:)

Semih Aydın
16.10.2012, 18:40
Ellerinize sağlık Gökhan ve Faik abi.

Bana şükretmeyi şu söz öğretti:
''Ayakkabım yok diye üzülüyordum, yolda karşımdan gelen ayaksız bir adam gördüm.'' (Hz. Mevlânâ)

TSezgin61
16.10.2012, 19:00
cok güzel bir baslik...

Fatih Özkan
16.10.2012, 20:30
Haydi Armağan şaşırt bizi (:

Y.Çuvalcı61
17.10.2012, 11:41
Başlık harika kipriklerim tuzlanarak okudum,formda bir çok renkdaşlarımız 80'ler 90'ların başındaki sıkıntıları görüp geçiren arkadaşlar çok acılı etkiyeyici hikayeler olacaktır,konunun takipcisiyim.
üzülerek belirtmek isterim bende istanbul doğumluyum çocukluğumun bir kısmı bu pis şehirde geçmiştir,ardından trabzon ve istanbul gitgelleri arasında dönmüş durmuşumdur,maddi olarak çok şükür bir sıkıntı gösterilmeden büyüttü ailem bizleri,fakat çiğ süt emmiş bir insanoğlu olduğumuz için gözümüz dep açtır,hep daha fazlasını hayal edip istemişimdir,dolayısı ile 2 ay önce istanbulda başıma gelen bir olay öncesine kadar hep zengin olmayı hayal ederdim,ticaretle uğraşan her gençin hayalleridir ayıplamayın lütfen.
neyse fazla uzatmadan yine iş için 5-6 hafta önce istanbulda kartal'a gidiyordum,aracım olmadığından minibüsle gidiyordum,araç biraz sıkışıktı her tipten insan var o minibüslerde enteresan,30'lu yaşlarda yüzü yorgun elleri paramparça bir anadolu işçisi yanında biri 4 diğeri 6 yaşlarında kızıyla minibüse bindiler,dikkatle bakıyordum belliydi baya yoksul olup acı çektikleri,abi uzun uğraşlar sonucunda ücreti şöföre verdi ve son durakta birlikte indik,onlardan etkilenmiştim görüşmemede baya vakit vardı sahile inerken bir çay bahçesinde oturuverdim,çayımı içip maillerime bakarken bankta oturmuşlardı,büyük kızı babasından simit almasını istiyordu,babasıda onu geçiştiriyordu,sonra alırım akşama pasta alıcam kızım gibisinden,kız ise ısrarla istemeye devam etti,ağlamaya fln başladı babası sakinleştirmek isterken gözyaşlarına hakim olamamıştı,ikiside birlikte ağlıyordu,evet babasının cebinde kzına bir simit alacak kadar parası olmadığı için çaresizce bankta birbirlerine sarılmıştılar,onları orda görmemiş gibi ordan kalkıp yandaki banka gidip oturdum,simitciden iki simit alıp yanda oturdum,ufak olan mavi gözlü çocuk bana bakıyordu yerimden kalkıp yanına gittim elimdeki simiti ona verdim,ağlayan kızya yandan kafasını uzatarak bana baktı diğer simitimide ona verdim,abi gerek yok abi ben alırım dedi,dedim olsun abi göz hakkıdır fln derken yabancıymışım gibi abi'ye pendiğe nasıl giderim fln sorup konuyu geçiştirdim,biraz sohbet edip ileriye doğru uzaklaştım...olayın etkisi bende 1,2 hafta kadar sürdü,o olaydan sonra bırak zengin olmayı ayak üstü aperatif birşeyler yedikten sonra hep şükür duaları eder oldum,haa zengin olma hayallerimi hepsini unuttum,olayı yakın arkadaşlarıma böyle parasızlıktan dem vuran fakat hiçbir sıkıntısı olmayan arkadaşlarıma anlattım,onlara birdaha bana sıkıntılarını anlatma cebinde simit alacak kadar paran varsa konuşma diyorum,şu uzun sokakta gezen levis pantol,adidas,puma ceketle dolanan oksijen kafalı gençlerin boştan işlerle uğraşıp en ufak olayları sıkıntı etmelerine şaşırıyorum.
sonuç olarak ''olm cebinde simit alacak kadar paran varsa konuşma'' şükret

Armağan Dere
17.10.2012, 21:34
Beyazıt Gedikpaşa'yı bilirsiniz?
Bizim buralarda bi abi var.Hem çalışır ama yetmez asgari ücret.
Çöpten,sağdan soldan bulduğu kağıtları toplar.
Gedikpaşa'dan Fındıkzade'ye yürüme gelir.
1-2 saat önce yine onu gördüm kağıt topluyordu,ellerinde poşetler filan.
Her gördüğümde ''çok şükür'' derim.
Neyse..

M.S.SOFU
17.10.2012, 22:45
@faik yılmaz
güzel bir anı
biz yaş itibariyle o dönemleri yaşamadık(bizim okuduğumuz dönemde orjinalden daha iyi korsan kitap basıyorlardı :D )
yalnız aklıma takılan şu,o dönemde o kitapları size aldırmaya zorlayan,öğretmen müdür ne varsa hepsine burdan bi şeyler yolluyorum
bu ülkedeki gariban insanların sırtından geçinen sırtlanlar okullarda saygı duyulan öğretmenlerde olabiliyor bazen
belki o kadar büyük bir meblağ değil ama,okullarda alınan kayıt paraları,zorla satılan armalar....
şu anki aklım olsa doğrudan dava açarım
böylelerine prim vermeyeceksin.
nedir ya
adamın maaşı 700 000 tl kitap nasıl 1 200 000 tl oluyor.
hangi kitapçıyla nasıl bir pazarlık yaptın.
kitaplar altın kaplama mı
okurken sinirden yumruklarımı sıktım yahu...

Faik Yılmaz
18.10.2012, 08:28
@faik yılmaz
güzel bir anı
biz yaş itibariyle o dönemleri yaşamadık(bizim okuduğumuz dönemde orjinalden daha iyi korsan kitap basıyorlardı :D )
yalnız aklıma takılan şu,o dönemde o kitapları size aldırmaya zorlayan,öğretmen müdür ne varsa hepsine burdan bi şeyler yolluyorum
bu ülkedeki gariban insanların sırtından geçinen sırtlanlar okullarda saygı duyulan öğretmenlerde olabiliyor bazen
belki o kadar büyük bir meblağ değil ama,okullarda alınan kayıt paraları,zorla satılan armalar....
şu anki aklım olsa doğrudan dava açarım
böylelerine prim vermeyeceksin.
nedir ya
adamın maaşı 700 000 tl kitap nasıl 1 200 000 tl oluyor.
hangi kitapçıyla nasıl bir pazarlık yaptın.
kitaplar altın kaplama mı
okurken sinirden yumruklarımı sıktım yahu...

Benim yaşlarımda olup Anadolu Lisesi ya da süper lise okuyanlar bilir....

İki tür kitap vardı......

Birisi Hotline diyorduk Oxford Üniversitesinin yayınlarıydı....

Diğeri Headway dedikleri Cambridge Üniversitesinin yayınlarıydı......

Üç normal ders kitabı , 3 workbook , 4-5 tane seviye seviye ( level) hikaye kitabı.... kitapları çalışabileceğimiz kasetler ve bir sözlük....

hepsi bu setin....

ve bizim zamanımızda aslına çok uygun fotokopi çekilmiyordu..reknsiz fotokopi vardı onada izin verilmiyordu. çünkü ders materyalleri örneğin kasetler filan birbirleriyle bağlantılıydı....

kitapların siparişi veriliyor bir kaç hafta sonra ancak geliyordu yani ithal ediliyordu....

sadece anadolu ve süper liseler kulalndığından çokta fazla sayıda getirdilmiyordu belkide pahalılığı bundandı...

okula çokta bir bağlantısı yoktu aslında ama eminim çok daha ucuza alabileceğimiz bir çok yolu vardı....

ama okuma işi birazda maddiyata bakıyor.....

geçmişte bir çok fırsatı sadece maddi imkansızlıklar nedeniyle kaybedeb biri olarak bu gerçeği yaşayarak öğrendim.....

not : o kitapları hala saklıyorum arada bakıp bakıp eski günleri yadediyorum...

Adem Erdoğan
18.10.2012, 08:41
95 yılında Anadolu Lisesine başladığımda bizim İngilizce kitaplarımızda çok pahalıydı. Kitaplar set halinde satılıyordu bir de.

Ders kitaplarını üst dönemlerden, Workbook'ları da sıfır alıyorduk.

Külünkoğlu
18.10.2012, 08:44
Hem benim asla unutamayacağım hem de babamın hayatını tümüyle değiştiren iki anıyı anlatacağım.

alper*
18.10.2012, 09:05
95 yılında Anadolu Lisesine başladığımda bizim İngilizce kitaplarımızda çok pahalıydı. Kitaplar set halinde satılıyordu bir de.

Ders kitaplarını üst dönemlerden, Workbook'ları da sıfır alıyorduk.

Bizim bir adet Longman sözlük 12 pounddu, o zamanın parasıyla 30 lira.

Bu fiyatları duyunca ben üniversite okuyamam, o kitaplara nasıl param yetişsin diye üzüldüğümü bilirim :) Çocuk aklı :)

TAHSİN 61
18.10.2012, 11:20
Yıl 2008 Güneş operasyonu bilmeyeniniz yoktur.

Siirt komando tugayından askerler Şırnak 23. tümen komutanlığına gelmek için sabaha karşı dağ yolunu kullanacak yani bizim sorumluluk sahamızdan Ciraf Dağı Meşin dağ Küpeli Dağı ve Resör köprüsünden geçecekler Havanın o bölge de soğuk olması münasebeti aynı zamanda yılgınlık bıkkınlık yüzünden mayın arama faliyeti dedektör sırası bende iken başka bir arkadaşımla anlaşarak 2 gün üst süte ben çıkarım deyip BTR aracına Doçka başına geçtim. Ama planlı programda hatta icra edilecek faliyette adımın dedektör elemanı olarak geçmesine rağmen btr üstündeydim. Sonucu yazmayacağım hayatımı değiştirdi mi şüphe yok ki evet... Hayatım boyunca unutmayacağım Anımdır.

Allah Türkü korusun...

Gökhan Koç
18.10.2012, 11:32
Yıl 2008 Güneş operasyonu bilmeyeniniz yoktur.

Siirt komando tugayından askerler Şırnak 23. tümen komutanlığına gelmek için sabaha karşı dağ yolunu kullanacak yani bizim sorumluluk sahamızdan Ciraf Dağı Meşin dağ Küpeli Dağı ve Resör köprüsünden geçecekler Havanın o bölge de soğuk olması münasebeti aynı zamanda yılgınlık bıkkınlık yüzünden mayın arama faliyeti dedektör sırası bende iken başka bir arkadaşımla anlaşarak 2 gün üst süte ben çıkarım deyip BTR aracına Doçka başına geçtim. Ama planlı programda hatta icra edilecek faliyette adımın dedektör elemanı olarak geçmesine rağmen btr üstündeydim. Sonucu yazmayacağım hayatımı değiştirdi mi şüphe yok ki evet... Hayatım boyunca unutmayacağım Anımdır.

Allah Türkü korusun...

Bizlerle paylaştığın için çok teşekkür ederim,

ozturk
18.10.2012, 11:57
Yıl 2008 Güneş operasyonu bilmeyeniniz yoktur.

Siirt komando tugayından askerler Şırnak 23. tümen komutanlığına gelmek için sabaha karşı dağ yolunu kullanacak yani bizim sorumluluk sahamızdan Ciraf Dağı Meşin dağ Küpeli Dağı ve Resör köprüsünden geçecekler Havanın o bölge de soğuk olması münasebeti aynı zamanda yılgınlık bıkkınlık yüzünden mayın arama faliyeti dedektör sırası bende iken başka bir arkadaşımla anlaşarak 2 gün üst süte ben çıkarım deyip BTR aracına Doçka başına geçtim. Ama planlı programda hatta icra edilecek faliyette adımın dedektör elemanı olarak geçmesine rağmen btr üstündeydim. Sonucu yazmayacağım hayatımı değiştirdi mi şüphe yok ki evet... Hayatım boyunca unutmayacağım Anımdır.

Allah Türkü korusun...

Paylaşım için teşekkürler de sonuç derken?

Tam anlayamadım :( :confused:

Gökhan Koç
18.10.2012, 12:58
Hem benim asla unutamayacağım hem de babamın hayatını tümüyle değiştiren iki anıyı anlatacağım.

Bekliyoruz Metin Abi,

Harun-61
18.10.2012, 13:46
Almanya'da et korkusundan fast food yiyemediğimizden dolayı kendime söz vermiştim ilk Türkiye ziyaretimde menü burger yiyecektim.

Yer Ümraniye, sıraya girdim ve siparişimi verdim. 2-3 dakika içinde herşey hazırdı tepsi'yi alıp boş bir sandalyeye oturdum. Olacak ya kapıyı tam karşıma aldım...Ambalaj'dan çıkardigim anda kapının önünde 5-6 yaşlarında bir çocuk göründü, elinde kantar insanlara tartalımmi abi diyordu. Dakikalarca ona baktım kimse teklifi kabul etmiyordu.

Ben ise vicdanımı muhasebe ediyorudum, sen keyif ederken bu yaşta sorumluluk alan bir çocuk belki kazandıgi 2-3 TL ile anasına babasına destek oluyordu...
Kendimden ciddi anlamda utanmıştım...

Yaşar
18.10.2012, 16:44
Yıl 1998.
İmam hatip Lisesi 3. sınıf öğrencisiyim.
Derslerin başarılı, ailemin benden beklentileri büyük.
Hem üniversite sınavına hazırlanıyorum, hem de babama yardım ediyorum.
Gittiğim dersanede girdiğim deneme sınavlarında ilk 5e giriyorum, Sayısal öğrencisiyim.
Sınavdan beklentim büyük, mühendislik istediğim önemli bölümlerden.
Meşhur 27 Şubat kararları geldi o dönem.
Alınan kararlardan sonra İmam Hatiplerin üniversiteye girmelerinin imkansız hale gelme gelmişti.
Çok iyi hazırlandığım o yıl sınava girmeme rağmen katsayı engelinden yerleşememiştim.
Ertesi sene Açık Öğretim Lisesi'Ne kayıt yaptırıp, dersaneye gidemeden üniversite sınavına girdim, sınıf öğretmenliği bölümünü kazandım ve sınıf öğretmeni oldum. Mesleğimi de severek yapıyoruç
Ama Benim 1 seneme mal olan o kişilere hakkımı helal etmeyeceğim.

Külünkoğlu
18.10.2012, 16:46
Kurban bayramı öncesi bir sürü kurbanlık hayvanlar geliyordu mahallemize Kütüphanenin duvarının üzerinde demirlere kurbanlık boğaları bağlıyorlardı. Başında duralım diye de bize harçlık veriyorlardı. İlkokuldan sınıf arkadaşım Uğur ile başlarında duruyorduk. Bir süre sonra Uğur "karnım acıktı" dedi. Bizim evde yakındı. Eve gittim bizim daire kapı duvar, yengeme gittim, o zamanlar en hızlı yiyecek bir dilim ekmeğin üzerine sanayağı ve onunda üzerine toz şekerdi. İkişer tane aldım. İkisini Uğur’a verdim diğer ikisini de kendime ayırdım.

Ekmek dilimleri bittikten sonra Uğur “ben doymadım”dedi. “Oğlum dur şimdi ha şimdi yedin sonra bakarız” dediysem de dinletemedim. Tutturdu pazar sokağındaki evlerine gidecek. Hayvanların başında duruyoruz ya çocuk aklımızla da sorumluluk hissediyoruz “biz gidersek onlara kim bakacak?” Neyse Uğur “sen dur ben gidip gelirim”der ve gider.

1 saat olur gelmez, dayanamadım gittim peşine, evlerinin önünde kocaman adamları gördüm bacaklarının arasından ite kaka geçtim. Uğur’un gazete kağıtlarının kapatamadığını ayaklarını görürüm ilk önce, sonra akan kanını… Arkadaşım Uğur evinin önünde başından vurulmuştu. Yıl 1979’du. Kör kurşunla Uğur’un ölümü, “gitmesine izin vermeseydim, şöyle yapsaydım olmazdı”larla dolu yıllar geçirmeme sebep oldu. Hala engel olabilirdim diye kendi kendime söyler dururum.

Erbay
18.10.2012, 23:51
Hayatlarımızı değiştiren anılar ve... Gece çalan telefonlar.

Gökhan Koç
19.10.2012, 00:15
Kurban bayramı öncesi bir sürü kurbanlık hayvanlar geliyordu mahallemize Kütüphanenin duvarının üzerinde demirlere kurbanlık boğaları bağlıyorlardı. Başında duralım diye de bize harçlık veriyorlardı. İlkokuldan sınıf arkadaşım Uğur ile başlarında duruyorduk. Bir süre sonra Uğur "karnım acıktı" dedi. Bizim evde yakındı. Eve gittim bizim daire kapı duvar, yengeme gittim, o zamanlar en hızlı yiyecek bir dilim ekmeğin üzerine sanayağı ve onunda üzerine toz şekerdi. İkişer tane aldım. İkisini Uğur’a verdim diğer ikisini de kendime ayırdım.

Ekmek dilimleri bittikten sonra Uğur “ben doymadım”dedi. “Oğlum dur şimdi ha şimdi yedin sonra bakarız” dediysem de dinletemedim. Tutturdu pazar sokağındaki evlerine gidecek. Hayvanların başında duruyoruz ya çocuk aklımızla da sorumluluk hissediyoruz “biz gidersek onlara kim bakacak?” Neyse Uğur “sen dur ben gidip gelirim”der ve gider.

1 saat olur gelmez, dayanamadım gittim peşine, evlerinin önünde kocaman adamları gördüm bacaklarının arasından ite kaka geçtim. Uğur’un gazete kağıtlarının kapatamadığını ayaklarını görürüm ilk önce, sonra akan kanını… Arkadaşım Uğur evinin önünde başından vurulmuştu. Yıl 1979’du. Kör kurşunla Uğur’un ölümü, “gitmesine izin vermeseydim, şöyle yapsaydım olmazdı”larla dolu yıllar geçirmeme sebep oldu. Hala engel olabilirdim diye kendi kendime söyler dururum.

Öncelikle bu kadar özel bir anıyı bizlerle paylaştığın için teşekkür ederim Abi,

O gün, o küçük yaşta, senin yapabileceklerinin tamamı o kurşun kadar rastgele olacaktı. Yani aslında bu durumlar karşısında o anlarda yapılabilecek birşey ne yazıkki yok.

Ama, o günden sonra bugüne kadar yapabileceğin çok şey vardı.

Ve sen bu çok şeylerden de fazlasını yapıyorsun.

Burda bize bana ve benim gibi yüzlercesine Abilik yapıyorsun ve bundan sonra binlercesine de yapacaksın.

O gün, o rastgele kurşunun doğmasını sebep olan düzeni değiştirmek için tonlarca şey yaptın.

İyi ki varsın,

Nicelerini kurtarıyorsun emin olabilirsin.

Hatice Aslan
19.10.2012, 00:54
Hayatımızı değiştiren anılar? Ben anı mı desem, kabus mu desem bilemedim, bilemeyeceğim.
Acaba yazmasam mı diyorum, ama burada kocaman bir ailem olduğunu bildiğim için çekinmiyorum.
Henüz 8 yaşındaydım mahallede arkadaşlarımla oyun oynuyordum, burası Zonguldak malum kömür ocakları her yerde.. Bizim evimizin önünde de kömür ocağı vardı.. O gün 19 yaşında ki dayım kömür çıkarmak için o ocağa girdi, devrek oyun havaları kasetini açmış ve oynayarak gitmişti.. Bir patlama duydum ve eve çıktım 5-10 dakika sonra bir büyük patlama daha, arkadaşı canlı çıktı ama kendisinin ölüsü çıkmıştı oradan gözlerimin önünde.. 8 yaşında tarifsiz bir acı yaşıyordum, çünkü o hep yanımdaydı ilgilenen hep oydu, çok korkardım sarılamazdım bile ama o benim canımdı işte öyle çok seviyormuşum ki hala acısı taptaze..Aradan yıllar geçti bu durumu atlamadım hiç bir zaman çıkmadı aklımdan her gün bir köşeye çekilip ağladım.. Derken yıl oldu 2010, Karadonda büyük bir grizu patlaması meydana geldi yengemin kardeşi ve 2 eniştesi 30 kişinin arasındaydı.. Yengemin kardeşi çok iyi bir arkadaşımdı omuzuna başımı yaslayıp ağlayarak dertleşebildiğim tek insandı demekki onunda acısını yaşayacaktım. 3 gün bekledim, her asansör çıkışında bir iyi haber almak için yüzlerce kişi gibi bende bekledim ta ki tanınmayacak hale gelen cesetlerin çıkarıldığı güne kadar. Okulumu bıraktım hiç bir zaman kafamı tam anlamıyla toparlayamadım aradan 2 yıl geçti.. Geldik bu güne Ocak ayında babam kömür ocağında kaza geçirdi sağ kaburgalarının hepsi kırıldı akciğeri 10 cm patladı ama buna rağmen 3 ayda sapa sağlam ayağa kalktı, tam herşey düzeldi derken 7 ay sonra birden bire sabahın erken saatinde kalp krizi geçirdi 1 saat 10 dakika ölü kaldıktan sonra hayata döndü sevinemedim. Neden mi? Çünkü babam eski babam değildi tamamen felç vurmuştu boğazı ve midesi delindi konuşamıyordu bizi tanımıyordu sadece bakıyordu... 3 ay sonrasında eve çıkardılar bu sefer elini kolunu oynatmaya başladı bize gülümsüyordu, ama sadece 2 hafta dayanabildi bir akşam aniden nefesleri sıklaştı morarmaya başladı, doktor sabaha çıkmaz dedi, 2 gece ancak dayanabildi..
Benim hayatım değiştimi bilmiyorum ama 8 yaşımdan bu yana yaşadığım acılar çektiğim üzüntülerden çok ders çıkardım, tecrübe kazandım. Ve günü geldiğinde tüm bu üzüntülerin biteceğini bu seferde sadece mutlulukları yaşayacağıma inanıyorum... Herşeyin bir sırası var.

ibrahim
19.10.2012, 01:25
Hayatlarımızı değiştiren anılar ve... Gece çalan telefonlar.

Hep gece çalarlar zaten, hiç bir kötü haber hatırlamıyorum gündüz gelen...

Gesendet von meinem HTC Sensation XE with Beats Audio Z715e mit Tapatalk 2

Gökhan Koç
19.10.2012, 07:59
Hayatımızı değiştiren anılar? Ben anı mı desem, kabus mu desem bilemedim, bilemeyeceğim.
Acaba yazmasam mı diyorum, ama burada kocaman bir ailem olduğunu bildiğim için çekinmiyorum.
Henüz 8 yaşındaydım mahallede arkadaşlarımla oyun oynuyordum, burası Zonguldak malum kömür ocakları her yerde.. Bizim evimizin önünde de kömür ocağı vardı.. O gün 19 yaşında ki dayım kömür çıkarmak için o ocağa girdi, devrek oyun havaları kasetini açmış ve oynayarak gitmişti.. Bir patlama duydum ve eve çıktım 5-10 dakika sonra bir büyük patlama daha, arkadaşı canlı çıktı ama kendisinin ölüsü çıkmıştı oradan gözlerimin önünde.. 8 yaşında tarifsiz bir acı yaşıyordum, çünkü o hep yanımdaydı ilgilenen hep oydu, çok korkardım sarılamazdım bile ama o benim canımdı işte öyle çok seviyormuşum ki hala acısı taptaze..Aradan yıllar geçti bu durumu atlamadım hiç bir zaman çıkmadı aklımdan her gün bir köşeye çekilip ağladım.. Derken yıl oldu 2010, Karadonda büyük bir grizu patlaması meydana geldi yengemin kardeşi ve 2 eniştesi 30 kişinin arasındaydı.. Yengemin kardeşi çok iyi bir arkadaşımdı omuzuna başımı yaslayıp ağlayarak dertleşebildiğim tek insandı demekki onunda acısını yaşayacaktım. 3 gün bekledim, her asansör çıkışında bir iyi haber almak için yüzlerce kişi gibi bende bekledim ta ki tanınmayacak hale gelen cesetlerin çıkarıldığı güne kadar. Okulumu bıraktım hiç bir zaman kafamı tam anlamıyla toparlayamadım aradan 2 yıl geçti.. Geldik bu güne Ocak ayında babam kömür ocağında kaza geçirdi sağ kaburgalarının hepsi kırıldı akciğeri 10 cm patladı ama buna rağmen 3 ayda sapa sağlam ayağa kalktı, tam herşey düzeldi derken 7 ay sonra birden bire sabahın erken saatinde kalp krizi geçirdi 1 saat 10 dakika ölü kaldıktan sonra hayata döndü sevinemedim. Neden mi? Çünkü babam eski babam değildi tamamen felç vurmuştu boğazı ve midesi delindi konuşamıyordu bizi tanımıyordu sadece bakıyordu... 3 ay sonrasında eve çıkardılar bu sefer elini kolunu oynatmaya başladı bize gülümsüyordu, ama sadece 2 hafta dayanabildi bir akşam aniden nefesleri sıklaştı morarmaya başladı, doktor sabaha çıkmaz dedi, 2 gece ancak dayanabildi..
Benim hayatım değiştimi bilmiyorum ama 8 yaşımdan bu yana yaşadığım acılar çektiğim üzüntülerden çok ders çıkardım, tecrübe kazandım. Ve günü geldiğinde tüm bu üzüntülerin biteceğini bu seferde sadece mutlulukları yaşayacağıma inanıyorum... Herşeyin bir sırası var.

Allah sana ve ailene gani gani sabır versin Hatice.

Çok zor şeyler yaşamışsın.

Aynen dediğin gibi bir gün gelicek ve sadece mutlulukları yaşayacaksın.

ozturk
19.10.2012, 08:47
Kurban bayramı öncesi bir sürü kurbanlık hayvanlar geliyordu mahallemize Kütüphanenin duvarının üzerinde demirlere kurbanlık boğaları bağlıyorlardı. Başında duralım diye de bize harçlık veriyorlardı. İlkokuldan sınıf arkadaşım Uğur ile başlarında duruyorduk. Bir süre sonra Uğur "karnım acıktı" dedi. Bizim evde yakındı. Eve gittim bizim daire kapı duvar, yengeme gittim, o zamanlar en hızlı yiyecek bir dilim ekmeğin üzerine sanayağı ve onunda üzerine toz şekerdi. İkişer tane aldım. İkisini Uğur’a verdim diğer ikisini de kendime ayırdım.

Ekmek dilimleri bittikten sonra Uğur “ben doymadım”dedi. “Oğlum dur şimdi ha şimdi yedin sonra bakarız” dediysem de dinletemedim. Tutturdu pazar sokağındaki evlerine gidecek. Hayvanların başında duruyoruz ya çocuk aklımızla da sorumluluk hissediyoruz “biz gidersek onlara kim bakacak?” Neyse Uğur “sen dur ben gidip gelirim”der ve gider.

1 saat olur gelmez, dayanamadım gittim peşine, evlerinin önünde kocaman adamları gördüm bacaklarının arasından ite kaka geçtim. Uğur’un gazete kağıtlarının kapatamadığını ayaklarını görürüm ilk önce, sonra akan kanını… Arkadaşım Uğur evinin önünde başından vurulmuştu. Yıl 1979’du. Kör kurşunla Uğur’un ölümü, “gitmesine izin vermeseydim, şöyle yapsaydım olmazdı”larla dolu yıllar geçirmeme sebep oldu. Hala engel olabilirdim diye kendi kendime söyler dururum.

Ecel gelince insanın ölümü ne 1dk ileri gider ne de 1dk geri gelir.
İnsan bu tarz durumlarda çok "keşke" diyor ancak ecel dolunca söz bitiyor.

Allah rahmet eylesin abimize.

*******
Her ümmet için bir ecel vardır Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler) (7/34)

De ki: "Allah'ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiçbir şeye) malik değilim Her ümmetin bir eceli vardır Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler (10/49)
*******

Faik Yılmaz
19.10.2012, 09:00
Aile dostumuz , rahmetli dedemin zamanında çok kayırıp kolladığı aynı zamanda köyümüzde senelerce imamlık yapan bir Dursun Hocamız vardı. Emekli olmuş köyüne yerleşmişti. Zaman zaman gider hayır duasını alır eski günleri yadederdik....

Ancak daha sonra Samsun'da , İstanbul'da olan çocuklarının yanında kalmaya gitiğinden ve dünya meşgalelerinden dolayı uzun zamandır görüşememiştik...

4-5 yıl önce bir Ramazan bayramıydı. Ziyaretleri yapmış yorgun argın eve dönmüştük. Dışarda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Derken annemle sanki sözleşmiş gibi aynı anda Dursun Hocaya gidelimmi dedik.

O yağmura aldırmadan yaklaşık 10 km uzaklıktaki köyüne evine gittik. Çok ama çok memnun oldu.... Ama hastaydı.... O anda tam olarak öğrenemediğimiz hastalığının bağırsak kanseri olduğunu daha sonradan öğrenmiştik.

Elini öptük bir sürü dua etti bizlere....memnunbir şekilde ayrıldık yanından.....

Bir kaç ay sonrabir telefon geldi bizlere.....Dursun Hoca vefat etmişti......

Tabi üzüldük ağladık. Dedim ki anneme " iyiki gitmişiz o zamamn gitmesek çok yanacaktım....."

gerçektende çok yorgun olmamıza vakitinde biraz geç olmasına rağmen son kez gördük hocamızı....

Sz siz olun dostlar sevdiklerinizi görmek istediğiniz zaman , aklınıza sevgileri vurduğu zaman hemen onlara koşun....

daha sonra koşmak için vaktimizde olmayabilir sevdiklerimiz oradada olmayabilir....

bu olay bana sevdiklerimiasla ihmal etmemem gerektiğini öğrettti.....

ilhan
19.10.2012, 11:55
Bir daha da bu başlığa girersem ne olsun.

Yiğit Gayretli
19.10.2012, 12:03
İçim şişti arkadaş. Galiba ben de anlatacağım...

Yiğit Gayretli
19.10.2012, 12:19
Yıl 2002... Dedem (annemin babası) hastalandı. Bağırsak kanseri dedi doktor. Ne olduğumuzu şaşırdık. Kansere o kadar yenik düşmüştük ki o dönem, bu olacak şey değildi...

Dedem de aksi gibi hayatımda tanıdığım en iyi huylu, en mütevazi, en karakterli insanlardandı. Trabzon'luydu fakat doğma büyüme Kasımpaşa'daydı. Bir kez bile gitmemişti Trabzon'a. Büyüyüp, hep onu Trabzon'a götürdüğümü hayal ederdim... O da hiç yerinde durmayan bir adamdı zaten. Es kaza "Şundan olsa da yesek. Bilmem ne olsa da içsek" demeyegör. Gittiğini duymazdın bile. Romatizmalı dizleriyle 3 kat merdiven çeker, gık demezdi.

Velhasıl doktor ameliyat dedi. Oldu bir ameliyat, iyi de geçti. Her şey toparlandı, bitti sanmışken hastalık nüks etti. Bir ameliyat daha... Bir ameliyat daha oldu. Yine düzeldi sandık. Ama geçirdiği ameliyetlar o kadar ağırdı ki vücutta tahribatları oluyordu. Başka başka hastalıklar türedi zamanla. Dedem 10 yılda 13 tane ameliyat oldu. Ufak çaplı operasyonları saymıyorum.

Tabi bu süre zarfında eve kapandı. Damar tıkanıklığından dolayı denge kaybı yaşıyordu. Dışarı çıkmak -hayatı sokaklarda geçmiş bir insan için- zul haline gelmişti. Zorla koluna girip, ara sıra 2 sokak ötede oturduğumuz evimize getirebiliyordum. O da ısrar kıyamet... Gel zaman git zaman ameliyat ve alınan narkozların vücutta yarattığı tahribatla böbrekler bitti. Damar tıkanıklığı had safhaya ulaştı. İyice eve tıkılmış, çökmüştü. Bacaklarını kullanamıyordu. İşte doktor orada en ağır darbeyi vurdu; "bacaklar kesilecek" dedi. "Zona bunlar" diye geçiştirdikleri yaralar meğerse kangrenmiş. O bacaklar kesildi. Dedem bir daha hiç ayağa kalkamayacaktı.

Mehmet Emin Bey'i o halde görmek bana o kadar koydu ki... Tam 8 ay yaşadı o şekilde. Yattığı yerde... Yüzünden gülücük eksik olmayan adam bir daha hiç gülmedi.

Ve ben şimdi ne zaman bastonlu bir yaşlı görsem, girerim koluna. Muhakkak girerim...

Gökhan Koç
21.10.2012, 00:10
Basiniz sagolsun Yigit Baskan,

Paylastigin icin cok tesekkur ederim.

Kader KORELİ
25.10.2012, 23:10
Benimkisi bir anı sayılmaz ve anlattıklarınız yanında banal kalır, ama benim hayatımı değiştiren yedi yıl önce Almanya'da lisede duvara asılı küçük bir broşür oldu. Detayını anlatmak istemiyorum, ama o broşürü o gün orda görüp, elime alıp okumuş olmasaydım bugün özümden, hayallerimden, hayattan, mutluluktan bu kadar uzak olmazdım.

Bir diğer söylemek istediğim de yine o dönemlerde internet ve bu sosyal medyanın yaygınlığının fazla olmayışı. Bu da anı değil tabii, ama o zaman, yani bir iki üç yıl önceden bu iletişim imkanları olsaydı ve benim için çok değerli, ama benden çok uzak ve neler düşündüğünü, hissettiğini bilemediğim o insana ulaşabilmiş ve onunla konuşabilmiş olsaydım, hayatım bambaşka olurdu bugün, olması gibi olurdu, ama ne yazıkki cesaretsizlikten, aradaki mesafelerden, susuşlardan, sanmalardan ancak yıllar sonra keşke o zaman öğrenmiş olsaydım dediğim birçok şeyi öğrendim. O tekti bu dünyada.

Faik Yılmaz
07.11.2012, 12:56
Ayşe-NUR....

Benden 7-8 yaş küçüktü .Teyzemin ilk çocuğuydu. Çok sevmiştik hepimiz onu. Simsiyah saçları biraz büyük gözleri vardı. Severdik nazlardık O'nu.." Kulbağa " derdik.....

Mis gibi melek gibi kokardı.....

İstanbulda oturuyordu. Bayramlarda gelirlerdi Of'a. Sırf onu görmek için sevmek için abimle 4 km yürürdük. severdik fazla incitmeye korkarak öperdik ısırırdık....Penguen derdik ona paytak paytak yürürdü...

İşte böyle kardeşim gibi severdim Ayşe Nur'umuzu....

Belkide kız kardeşim yoktu onun yerine koyup öyle sevmiştik Onu.

Sonra 14-15 li yaşlarına geldi dünya güzeli bir kız oldu. Bakmaya kıyılamayacak kadar.

Ayakları ağırırdı hep...

Bir gün öğrendik ağrılarının nedenini...

" lösemi olmuş " hemde en kötüsünden küçük hücrelisinden....

Tedavi süreci iyileşti kötüleşti derken 2004 yılında kaybettik dünyalar güzeli kuzenimizi.....

Annesi ismini sanki önceden Melek olup uçacağını anlamış Ayşe NUR koymuştu.Nur oldu uçtu aramızdan....

Bugün İstanbul Edirnekapı şehitliğindeki mezarında uyuyor Ayşe NUR....

Mekanı cennet olsun Meleğimizin....

Bu olay bana ölüm gerçeğini , ölümün yaş , boy güzellik demeden her an kapımızı çalabileceğini en keskin biçimde öğretti....

Hayat her zaman güzle süprizleri sunmaz bizlere....

İlker Yazıcıoğlu
07.11.2012, 13:08
Çok çok özür diliyorum sizden ama ağzıma .......nız.Kapatın şu başlığı.