PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Avrupa’ya Gidemezsek Ne Olur? Finansal Fair Play ? | Tuğrul Akşar



Tunga
24.04.2012, 16:25
Konusunda yazılmış en iyi yazılardan biri. Parça parça tamamını ekliyorum. Bu yazı da kullanılmalı.

Avrupa’ya Gidemezsek Ne Olur?

Kamuoyunu günlerdir meşgul eden sorun hala çözümlenmedi. UEFA’ya takımlarımızı gönderip göndermeyeceğimize ilişkin ortada henüz bir netlik yok.
3 Temmuz 2011’de başlayan Şike Skandalı süreci üzerinden tam dokuz ay geçti. Biz hala sorunun çözümü konusunda yol alamadık.

Bu süreç devam ederken, toz duman bulutu içinde Süper finallere geldik. Lig geçen hafta oynanan maçlarla tamamlandı. Ancak henüz Avrupa’ya Süper Final sonunda takımlarımızın gidip gitmeyeceğini bilmiyoruz. Federasyon bir yandan mahkeme kararını bekleyip buna göre hareket etmeyi düşünürken, diğer taraftan UEFA bir an önce, süre giden şike davasının sonuçlandırılmasını ve TFF’nin buna göre aksiyon almasını istiyor.

Bu hafta biz de bu konuyu irdelemek istiyoruz. İki bölümden oluşan yazımızda Avrupa’ya takım göndermeme lüksümüz olup olmadığını ve alacağımız kararların bazı olası sonuçlarını sizlerle paylaşacağız. Yine ayrıca Liverpool’un 1985’te Heysel’de Juventus ile oynadığı Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde, İngiliz holiganların taşkınlık yapıp 39 İtalyan seyircinin ezilerek ölmesine ve 350 seyircinin yaralanmasına neden olması sonrasında UEFA’nın İngiliz kulüplerine verdiği 3 yıllık men cezasını az bulan zamanın İngiliz başbakanı Margaret Thatcher’ın, İngiliz kulüplerini beş yıl süreyle Avrupa Kupalarına göndermemesi kararının bugün ülkemize örnek karar olup olamayacağını tartışacağız.

İngilizlerin Durumu Bizimkinden Farklıydı

Öncelikle soruna doğru yönden yaklaşmamız gerekiyor. İngilizlerin beş yıl süreyle Avrupa Kupalarından men edilmesinin temelinde İngiliz futboluna giderek egemen olan ve daha sonra tüm Avrupa’ya yayılan holiganizmin yol açtığı felaketler yatıyor.

Çok kısaca İngilizlerin futbolda sebep oldukları büyük felaketleri burada yeri gelmişken sizlerle paylaşmakta yarar görüyorum.

1.Ibrox felaketi: 5 Nisan 1902’de İskoçya’nın Glasgow kentinde, Ibrox stadında İskoç ve İngiliz milli takımları arasında milli maç oynanırken, taraftarın taşkınlığı sonucunda tribünün çökmesi sonrası 25 kişinin ölmesi ve 500 kişinin yaralanmasına yol açan tarihin ilk felaketi.
https://encrypted-tbn0.google.com/images?q=tbn:ANd9GcR9jUnH2NKaTDjjn7MXd8pWy6i0qATz1 ygG72LtaDDYJ_bVSQvK

2. Burnden Park Felaketi: 9 Mart 1946’da İngiltere’nin Manchester kentinde Burnden Park statyumunda Bolton Wanderers ve Stoke City takımları arasında oynanan maç esnasında taraftarların taşkınlığı sonucu çıkan arbede de 33 kişinin ölmesi ve 400’den fazla taraftarın yaralanmasına neden olan tarihin ikinci felaketi.

3. Bradford City felaketi: 11 Mayıs 1985’te İngiltere Bradford’da Valley Parade futbol stadında Bradford City ile Lincoln City futbol takımları arasında oynanan lig maçında taraftarların çıkarttığı yangının verdiği karışıklık sonucu 56 kişinin ölmesi ve 269 kişinin yaralanması felaketi

4. Heysel Felaketi: 29 Mayıs 1985’de Brüksel'de oynanacak olan Juventus ile Liverpool arasındaki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası final maçının başlamasından önce Liverpool taraftarlarının İtalyanlara saldırması ve çıkan panik sonucu bir duvarın çökmesi ve taraftarların tel örgülere sıkışması sebebiyle 38 İtalyan taraftar ve 1 Belçikalının öldüğü felaket.

5. Hillsborough Felaketi: 15 Nisan 1989'da Sheffield şehrinin takımı olan Sheffield Wednesday'in sahasıHillsborough Stadyumu'nda gerçekleşen felakette tamamı Liverpool taraftarı olan 96 kişinin ezilerek ölmesi ve 766 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan İngiltere ve dünya futbolunun en ölümcül ve en kötü felaketi.
https://encrypted-tbn3.google.com/images?q=tbn:ANd9GcR_qRBI2zoTvRava2JJWQ9jCL4x5H__p Kpl9g9BGEg7HNb4ANuV

İfade ettiklerimizden de anlaşılacağı üzere İngiliz futbol holiganlarının neden olduğu olayların sonucunda onlarca insanın ölümü ve yüzlerce insanın yaralanmasına yol açan bu felaketler, Thatcher’ın böyle bir karar almasına sebep olmuştur. Thatcher, Heysel faciası sonrasında UEFA’nın İngiliz kulüplerine verdiği üç yıllık men cezasını az bularak, bu vahşet geleneğine son vermek için “Bizim hayvanlara bu ceza yetmez” diyerek, İngiliz kulüplerini Avrupa kupalarına göndermemiştir.

Bizim futbol kültürümüzde ve bugün yaşanılan olayların temelinde ise şiddet faktörü İngiltere’deki gibi bir gelişim göstermemiştir. Her ne kadar, 17 Eylül 1967'de Kayseri’de oynanan Kayserispor- Sivasspor maçında çıkan olaylar sonucunda 43 kişi ölmüş ve yüzlerce kişi de yaralanmış olmasına karşın, Türk spor ve futbol tarihinde benzer olayların daha sonradan tekrar etmemesi, sorunun özünü analizde bizi farklı bir noktaya götürüyor. Bizim bugün içinde bulunduğumuz sorunun şike eksenli olması, alınacak kararlarda Thatcher kararının benchmark olamayacağını bize gösteriyor.

devam ediyor

Tunga
24.04.2012, 16:29
Thatcher Bugün Olsa Aynı Kararı Verebilir miydi?

Thatcher’ın bugün böyle bir karar verip veremeyeceğine birlikte bakalım

https://encrypted-tbn0.google.com/images?q=tbn:ANd9GcRlLBga9fPxGLrqL_7-Z3hdEUPsr8WjDLkh6IvdS4-9ADQUyjMadw

1980’li Yıllarda Premier Lig
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, 1980’li yıllar İngiltere’de henüz daha Premier Lig’in olmadığını, parasal genişleme ve iktisadi büyümenin İngiliz kulüplerini henüz Avrupa’nın en zengin kulüpleri arasına sokmadığını, İngiliz kulüplerinin yıllık ortalama 150 bin ile 2 Milyon sterlin arasında gelire sahip olduğunu, yıllık naklen yayın gelirinin 2.3 milyon Sterlin civarında gerçekleştiğini, Avrupa futbol büyüklüğünün yaklaşık 3.5-4 milyar dolar civarında bir büyüklüğe ulaştığını, UEFA’nın Şampiyon Kulüpler Kupası organizasyonunda yıllık bütçesinin 50 milyon dolar düzeyinde olduğunu ve bu kupayı kazanan kulübün sembolik bir parasal ödül aldığını, sadece itibar için mücadele edilen bir kupanın havaya kaldırıldığını, esas gelirin maç günü gelirlerinden ibaret olduğunu, İngiliz kulüplerinin 1985’te yıllık 9.5 Milyon Sterlin transfer harcaması yaptıklarını, Londra borsasında sadece bir İngiliz kulübünün Tottenham Hotspour’un (1983’te) bulunduğunu ve halka arzdan 3.8 Milyon Sterlin gelir elde ettiğini, Manchester United’ın yıllık sponsorluk gelirlerinin 500 bin Sterlin olduğunu, kulübün hisselerinin çoğunluğunun 20 milyon Sterlin’e Michael Knighton’a 1989’da satıldığını, Manchester United’ın 1991’de Londra borsasına girerken 6.7 milyon Sterlin halka arz geliri elde ettiğini, kulübün 1985’teki toplam gelirlerinin ise yaklaşık 6 milyon Sterlin’e ulaştığını, İngiliz kulüplerinin 1985’te yıllık toplam gelirlerinin 49.2 milyon, toplam borçlarının ise 32 milyon Sterlin düzeyinde bulunduğunu, 1983'te İngiliz kulüplerinin toplam naklen yayın gelirlerinin 2.3 milyon Sterlin civarında olduğunu, Premier lig’de ortalama seyirci sayısının 1985’te 18.500 kişi olarak gerçekleştiğini belirtelim.

http://d1204.hizliresim.com/w/s/4uvfj.jpg

2000’li Yıllarda Premier Lig

1980’li yıllarda Premier Lig’in iktisadi ve mali yönünü sizlerle kısaca paylaştık. Bugünkü Premier Lig rakamlarını da vererek, yukarıdaki sorumuza yanıt aramaya çalışalım. Thatcher bugün olsa nasıl karar verirdi? Ona bakalım.

Premier Lig kulüplerinin 2010 itibariyle yıllık yarattığı gelir 2.739 Milyon Euro’ya ulaşıyor. Bu gelirlerin 933 milyon Euro’luk kısmı yayın gelirlerinden 665 milyon Euro’luk kısmı Sponsorluk gelirlerinden, 527 milyon Euro’luk bölümü maç günü gelirlerinden ve kalan 614 milyon Euro’luk kısmı da logolu ürün satımı başta olmak üzere diğer ticari gelirlerden oluşuyor.
Premier Lig’in bugün bonservis bedelleri üzerinden Lig değeri 3.355 milyon Euro’ya ulaşmış durumda. Dünya’nın en zengin kulüplerinden birisi olarak gösterilen Manchester United’ın piyasa değeri ise 1.2 milyar dolar civarında.
Premier Lig’de oyunculara ödenen toplam ücret, maaş ve prim tutarı ise 2010 yılında yıllık 1.559 milyon Euro olarak gerçekleşmiş durumda. Premier Lig’in yıllık yarattığı faaliyet karı ise 93 milyon Euro düzeyinde.
Premier Lig’de ortalama seyirci sayısı ise 42.500 kişiye yükselmiş durumda.
Premier Lig’de top koşturan kulüplerden Manchester United’ın toplam gelirleri 2010-11 sezonunda 367 milyon, Arsenal’ın 251, Chelsea’nin 249, Liverpool’un da 203 milyon Euro’ya ulaşmış durumda.
Manchester United’ın 367 Milyonluk gelirlerinin 120 Milyonluk kısmı ticari gelirlerden oluşurken, 132 milyon euroluk bölümü yayın gelirlerinden ve 117 milyonluk kısmı da ticari gelirlerden oluşuyor.
İngiliz kulüplerinin gelirleri 1992 yılında Premier Lig’in kurulmasıyla astronomik olarak artış kaydederken, giderleri ve buna bağlı olarak borçları da inanılmaz boyutlara ulaştı. Şu anda yaklaşık 5.5 milyar Euro’luk borcuyla dünyanın en borçlu liglerinin başında gelen Premier Lig’de kulüpler mali anlamda son derece sıkıntılı günler yaşıyorlar.
Nitekim, Deloitte’un en zengin 20 kulüp sıralamasında üçüncü sırada bulunan Manchester United ödemekte zorlandığı borçlarını karşılayabilmek amacıyla 2010 yılında 600 milyon Sterlinlik tahvil ihraç etmek durumunda kaldı.

İngiliz Kulüpleri Avrupa Kupalarından İyi Para Kazanıyor

Her sene Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’ni domine eden İngiliz kulüpleri Avrupa kupalarından iyi para kazanıyorlar.

2010-11 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden İngiliz ekiplerinden Manchester United UEFA havuz gelirlerinden 31.1 Milyon Euro, Chelsea 53.2 Milyon euro, Arsenal 44.5 Milyon ve Tottenham Hotspur 30 milyon Euro gelir elde etti.

UEFA Avrupa Ligi’nde oynayan Liverpool ve Manchester City 6.1’er milyon Euro gelir elde ettiler.

Yukarıda belirtilen tutarlar UEFA’nın havuz gelirlerinden kulüplere dağıtılan tutarlar olup bu gelirlerin içinde Şampiyonlar ligi maç günü gelirleri ve diğer gelirler bulunmuyor.

Sonuç

İngiliz kulüplerinin içinde bulundukları iktisadi ve mali koşullar ile içinden geçtikleri uzun süreci kısaca yukarıda değerlendirdik. Bu değerlendirmelerimizden de görülüyor ki, bugünkü koşullarda İngiliz Kulüplerinin Avrupa'ya gönderilmemesi, sadece kulüpler için değil, aynı zamanda Premier Lig için de yıkım anlamına geliyor.

Ne İngiliz futbol federasyonu FA’in bu kulüplerin olası gelirlerini tazmin edebilecek bir finansal gücü var, ne de gırtlağına kadar borçlu İngiliz kulüplerinin Avrupa’ya gidememekten doğabilecek zararları karşılayabilecek ek gelir yaratma potansiyeli var. Çünkü, Avrupa kupaları, özellikle de Şampiyonlar Ligi vitrininde kalmanın kulüplere sağladığı katma değer, Premier Lig’de kendi yarattıkları gelirlerden daha fazla öneme sahip görünüyor.

Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi bugün İngiliz ve Avrupa futbolunun iktisadi, mali ve sportif anlamda hayat suyunu oluşturuyor. Kulüplere reyting, saygınlık ve rekabet olanağı yarattığı için başta naklen yayın gelirleri olmak üzere, sponsorluk, reklam ve medya gelirleri tamamen bu liglerde olabilmeye bağlı. Bu liglerden uzaklaşmak, izlenmemek anlamına geliyor. İçe kapanık, dünyadan ve Avrupa’dan kopuk bir Ligi ve bu ligde mücadele eden takımları kim neden ve nasıl izleyecek? Olaya sadece iktisadi ve mali anlamda değil, sportif olarak ta bakıldığında bu liglerde olabilmek, kulüplerin orta ve uzun vadede sportif rekabet yeteneğini ve gücünü artırıyor.

Önümüzdeki hafta yazımızın bizi ilgilendiren kısmını sizlerle paylaşacağım. Kulüplerimizin Avrupa’ya gidememesinin Türk futboluna yapacağı iktisadi-mali ve sportif tahribatın ne olabileceğini somut rakamsal veriler üzerinden değerlendirceğiz. Özellikle, İngilizlerin Avrupa kupalarından men edildikten sonra futbollarını nasıl yapılandırdıklarını sizlere anlatacağım.

UEFA’nın yaşanılan olaylar nedeniyle bir tehdit olarak gördüğü İngiliz futbolu, bunu nasıl bir fırsata çevirdi? Bir yandan futbol pastasını büyütürken, diğer taraftan sportif performansta Avrupa’yı tekrar nasıl domine eder hale geldiler? Bugün hafta sonu 180 ülkede 470 milyon insanın izlediği lig haline gelebilmeyi nasıl başardılar? Gelecek hafta bu konuların ve Türk Futbolunun içinde bulunduğu krizi nasıl fırsata çevirebileceği üzerinde duracağız.

Tunga
24.04.2012, 16:33
İngiliz Holiganizminin Premier Etkisi

Geçen hafta bu sütunlarda İngiliz futbolundaki holiganizmin neden olduğu olaylar ve bu olayların tarihsel gelişimi üzerinde durmuştuk.
Bu hafta ise İngiliz holiganizminin İngiliz futbolunu nasıl bir transformasyon sürecine soktuğunu sizlerle paylaşacağım.
Ancak şunu bir kez daha belirtmekte yarar görüyorum ki: İngilizlerin Avrupa’dan men edilmeleriyle, ülkemiz takımlarının Avrupa’ya olası gönderilmeme durumları birbirlerinden farklı özellikler taşıyor. Bunu göz ardı etmeden somut koşulların somut analizini yapmaya çalışmalıyız.

Öncelikle, bizdeki sorunun bir şiddet, disiplin sorunundan daha çok futbolun bağışıklık sistemini çökertmeye yönelik bir şike olayı olduğunun altını çizmiştik. Yine aynı makalede Avrupa ve Dünya futbolunu iktisadi, mali ve sportif anlamda domine eden, devasa gelir, gider ve borçlara sahip bulunan İngiliz kulüplerine günümüz koşullarında Margaret Thatcher aynı cezayı verebilir miydi? diye de sormuştuk.
Bu hafta ise, biz İngilizlerin içinde bulundukları fasit daireden nasıl kurtulduklarını, tekrar Avrupa futbolunu nasıl domine eder hale geldiklerini anlatacağız ve buradan bize çıkarılacak dersler olup olmadığını sizlerle tartışacağız. Tabi ki, yazımızın bu son bölümünde Türk takımlarının olası Avrupa’ya gidememe durumları söz konusu olursa, bunun sportif, iktisadi ve mali anlamda bizi nasıl etkileyebileceğini de gelecek hafta sizlerle paylaşıyor olacağız.

Taylor Raporu ve İngiliz Futbolundaki Dönüşüm

Geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz üzere İngiliz holiganların stadyumlarda çıkarttığı kargaşa, kaos, şiddet ve bunların sonucunda meydana gelen ölüm olayları, sonunda İngilizleri harekete geçirdi ve bu olumsuzlukları tamamıyla tasfiye edebilmek ve futbolu yeniden yapılandırmak için arayışa girdiler. Nitekim İngiliz Hükümeti hemen harekete geçerek öncelikle Hillsborough Stadı’nda yaşanan facianın nedenlerini incelemek üzere Yargıç Lord Peter Taylor’u görevlendirdi ve söz konusu rapor 1990’da yayınlandı. Bu raporun ortaya koyduğu araştırma sonuçları ve çözüm önerileri İngiliz futbolunda yeni bir dönemi de başlatmış oldu.

http://t1.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcRUO1uEC2UbWdtwEXLy46kiGZjdGMV_K fG6k-O-4K54zXN6hqwELQ

İngilizler statlardaki şiddetin ve bunun neden olduğu olumsuzlukların tekrar bir daha yaşanmaması için İngiliz futbol kulüplerinin öncelikle kendi yetersiz yönetim yapılarını reorganize etmelerini, kötü durumda bulunan statların tamamının koltuklu olacak şekilde renove edilmesini, lig maçlarında bir norm haline gelen holiganizmin önlenmesi için kapsamlı mevzuat yenilenmesine gidilmesini, statlarda güvenlik normlarının yükseltilmesini yapıcı önerilerle ortaya koydu.

Taylor Raporundan Bazı Saptamalar ve Öneriler

İngiliz Futbol Federasyonu ( Football Association- FA), Taylor Raporu’nun özellikle güvenlikle ilgili yapılması gerekli değişiklikler kısmını, Kulüpler ise statların tamamının koltuklarla kaplanacak şekilde modernize edilmesi kısmını dikkate değer buldular ve buna göre harekete geçtiler. Bu değişiklikler kısa süre içinde hayata geçirildi. Eski statlar renove edildi, ayakta maç izlemek yasaklandı, statlarda güvenlik kameraları ilk kez uygulamaya alındı, statlar modern eğlence merkezleri haline getirildi ve tüm bunların sonucunda tekrar tribünler dolmaya başladı.

Premier Lig İle Seyirci Sayısı %80 Arttı

Geçen haftaki yazımızda da dile getirdiğimiz gibi yaklaşık 18.500 kişi ortalama seyirci sayısı hızla yukarıya çıkmaya başladı. 1992 yılına kadar geçen “Division 1” sürecinde İngiliz Futbol liginde seyirci ortalaması 1988’de 18.000, 1989’da 18.500, 1990’da 19.500, 1991’de 19.500 ve 1992’de 20.400 olarak gerçekleşirken, bu ortalama sayı 1998’de 24.800 kişiye, 1999’da 25.400 kişiye çıktı. Günümüzde Premeier Lig seyirci ortalaması ise 35.155 kişiye ulaştı. Yani, 1992 Premier Lig’in kuruluşundan bu yana geçen 19 yıllık süreçte ortalama seyirci sayısı yüzde seksen arttı. (Bkz. Stephen Dobson and John Goddard, The Economics of Football, Cambridge University Press, 2007, sh. 58-59)

Premier Lig İle Ortalama Maç Günü Geliri 11.2 Kat Arttı

Bu yeni yapılanmayla 1992’de bir taraftan “Division 1” yerini “Premier Lig’e” bırakırken, diğer taraftan statlar yüksek gelir grubunda yer alan taraftarı da tribünlere çekmeye başladı. Tüm bu değişiklikler yapılırken, diğer taraftan eski futbol yapılanması ve eski futbol ligi olan “Division 1” yerini alan Premier Lig İngiliz kulüplerine yeni gelirler yaratmalarının önünü açtı. Bu değişimle birlikte Premier Lig adeta para basmaya başladı.

Ortalama seyirci sayısındaki artışın sonucu statlardaki doluluk oranının yükselmesi, Premier Lig’in daha fazla izlenilmesine ve buna bağlı olarak yayın gelirleri’nin 11 Milyon Sterlin’den 1 Milyar 134 Milyon Sterlin’e ulaşmasına neden oldu.

Öncelikle ortalama seyirci sayındaki yüzde seksenlik artış maç günü gelirlerinde de önemli artışlara yol açtı. 1991’de 53.7 milyon Sterlin maç günü geliri elde eden “Division 1”, 1992’de Premier Lig’e dönüşerek bu gelirini 59.7 milyon Sterlin’e, 2000 Yılında 247 milyon Sterlin’e ve günümüzde de (2011’de) 665 Sterlin’e yükseltti. İngiliz futbol liginin geliri 1992-2011 arasında tam 113 kat artmış oldu. (bkz. A.g.e., sh. 77; Deloitte Annual Review of Football Finance 2010, sh. 13).

Naklen Yayın Gelir Dağıtım Kriterleri Değiştirildi Rekabet Arttı

Taylor raporu ile İngiliz futbolunda başlayan bu transformasyon sürecinde İngilizler öncelikle kaybolan izlenilirlik oranını tekrar artırmaya çalıştılar ve başarılı oldular. Bir yandan statlardaki olumlu değişiklikler ile konfor ve güvenliğin artması statların doluluk oranını artırırken, diğer taraftan ligde rekabetçi dengeyi de artırmaya yönelik kulüplere dağıtılan parasal ödül kriterleri değiştirilerek, 50:25:25 kuralı getirildi. Yani toplam hasılatın yüzde ellisi tüm kulüplere eşit dağıtılırken, kalan %25 kulüplerin televizyonlarda yayınlanan maç sayılarına göre ve kalan yüzde 25’te sportif performansa göre dağıtılmaya başlandı. (bkz. Simon Banks, Going Down Football in Crisis, Mainstream Publishing, Edinburgh2002, sh.53)

Nitekim ulusal rekabetin artması sonrası İngiliz Kulüplerinden Manchester United 1991’de, Arsenal 1994’te ve Chelsea 1998’te UEFA Kupa Galipleri Kupası’nı; 1991’de Liverpool UEFA Kupası’nı; Manchester United 1999 ve 2008’de, Liverpool da 2004 yılında Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazandılar.

İngilizler UEFA Sıralamasında Eski Yerlerine Ancak 4 Yılda Gelebildiler

İngiliz kulüplerinin 1985-86 yılından itibaren beş yıl süreyle Avrupa Kupalarından men edildikleri dönemde İngiltere 12.666 puanla dokuzuncu sırada bulunuyordu. (bkz. http://kassiesa.home.xs4all.nl/bert/uefa/data/method1/crank1987.html (http://kassiesa.home.xs4all.nl/bert/uefa/data/method1/crank1987.html))

İngilizlerin cezaları bitip de, tekrar Avrupa kupalarına döndüklerinde 21. Sırada 12.500 puanları vardı ve Avrupa’ya döndükleri yıl sadece 3 kulüp gönderebilmekteydiler. 1991-92’de 6.750 puanla 13. Sıraya yükselerek, Avrupa’ya gönderecekleri kulüp sayısını dörde çıkarttılar. 1993/94 sezonunda ise 8500 puanla dokuzuncu sıraya yükseldiler. Bu sıralamada bu kadar yukarıya hızlı tırmanmalarının temelinde ise kulüplerin Avrupa kupalarına döndükten sonra ortaya koydukları yüksek sportif performansları yatıyor.

http://d1204.hizliresim.com/w/s/4uvn9.jpg

Bugün gelinen noktada Premier lig haftalık 130 farklı ülkede 470 milyon insan tarafından izlenen bir lig konumunda.

Kısacası, İngiliz holiganizminin sebep olduğu olaylar İngiliz futbolunun yönetsel, kurumsal, iktisadi, mali ve sportif anlamda yeniden yapılanmasına olanak sağladı. İngilizler eski yapıyı değiştirip yeni bir yapı inşa ettiler ve Premier Lig bugün Dünyanın bir numaralı ligi haline geldi.

Peki, biz ne yapmalıyız? Bu sezon sonrası kulüplerimizin Avrupa’dan men edilmeleri halinde uğrayabileceğimiz olası zarar ne olabilir? Bizi bu konuda ne tür sorunlar bekliyor? Tüm bu konuları da gelecek hafta sizlerle paylaşacağım.

Tunga
24.04.2012, 16:34
Avrupa’ya Gidemezsek Ne Olur? (II)

Bu hafta yazdığımız son bölüm ile dizi yazımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Geçen iki hafta içinde özellikle holiganizmin İngiliz futbolunu ve dolayısıyla Avrupa futbolunu nasıl şekillendirdiğini somut örneklerle sizlerle paylaştım. Aslında bugünkü endüstriyel ve modern futbolun gelişimini bir yerde holiganizme borçluyuz. Holiganizm kendi tahripkar etkisiyle futbolun yeniden şekillenmesini sağladı.

Bugünkü Futbolu Holiganizme Borçluyuz

Özellikle, önceki yazılarımızda da dile getirdiğimiz gibi, Ada futbolunda meydana gelen şiddet olayları futbolun tarihsel gelişimine çok önemli katkılar sağladı. Bu sayede futbolun, şiddet ve benzeri anti-futbol unsurlarından nasıl korunacağına ilişkin yeni düzenlemeler ardı ardına gelirken, futbol daha güvenlikli bir ortamda oynanmaya başlandı. Futbola olan ilginin paraya tahvil edilebilmesi sürecinde oyunun saha içi ve saha dışı güvenliğinin sağlanması en öncelikli amaçlardan birisiydi. Nitekim, tüm statlarda güvenlik en üst düzeye çıkartıldı. Buna bağlı olarak artan maliyetleri karşılamaya yönelik, daha paralı taraftarın statlara çekilmesi gerekiyordu ve öyle de oldu. Statlarda konfor ve lüks seviyesi yükseltilerek, oyuna finansal katkı sağlayacak kitlenin oyun alanına çekilmesi sağlandı.

Şiddet futbolu bu vesileyle farklı bir mecraya yönlendirirken, futbol aynı zamanda digital yayın platformlarının da gelişmesiyle parasal bir sürece doğru evrildi. Parasallaşma ve ticarileşme, futbolun endüstriyel bir karaktere bürünmesine yol açtı ve Avrupa futbolu milyon Eurol’luk seviyelerden bugünkü milyar Euro’luk düzeylere geldi.

İşte bu parasallaşma, doğal olarak futbolun paydaşları olan kulüplere çok büyük servetler dağıtmaya başladı. Endüstriyelleşmeyle farklı bir boyuta geçen futbol, sadece bir spor olmaktan çıkıp ‘show business’a, yani gösteri ve eğlence endüstrisine dönüştü ve kendi pazarını yarattı. Futbol pazarının temel dinamikleri kulüpler için çok büyük bir pastayı da beraberinde getirdi. Bu bağlamda, UEFA tarafından düzenlenen Şampiyonlar Ligi 1992’den itibaren paydaşı olan kulüplere büyük servetler dağıtmaya başladı. İşte bu ahval ve şerait içinde bugün hiçbir profesyonel kulübün Avrupa’ya gitmeme ya da UEFA’nın organizasyonlarına katılmama gibi bir lüksü bulunuyor.

Yukarıda dile getirilen temel analiz kapsamında kulüplerimizin Avrupa’ya gidememeleri bu yazımızda somut olarak analiz edilmeye çalışılacaktır.

Avrupa’ya Gidememenin Futbolumuza Olası Etkileri

Avrupa’ya gidememenin Türk futboluna etkisi temel olarak iki noktada ortaya çıkacaktır. Bunlardan ilki:

1.Mali ve İktisadi Etkisi
Türk futbolu çok ciddi bir iktisadi ve mali darboğaza girecektir. İktisadi ve mali anlamda Avrupa futbolundan gerekli ve hak ettiği payı alamayan bir futbol ekonomisinin sürdürülebilir bir büyümeyi yakalayamaması, zaten sağlıksız bir mali yapı içinde olan kulüplerimizin iktisadi ve mali olarak daha kötü bir pozisyona sürüklenmelerine yol açacak ve bu süreç sonunda futbolumuz rekabetçi yapısını kaybedecektir. Bunun pratiğe yansıması ise, kulüplerimizin artan borç yükü ve yetersiz gelirleri nedeniyle kapanmaları ya da devlet yardımına ihtiyaç duyan bir futbol yapılanması olacaktır.

İktisadi ve Mali Fatura

Türk takımlarının Avrupa'ya 5 yıl gidememesi ekonomik kriz sürecini beraberinde getirebilir...

UEFA Şampiyonlar Ligi Avrupa ve Dünya futbolunun göz bebeği. Böylesi bir organizasyonda olmamak, daha baştan futbol vitrininden uzaklaşmak anlamına geliyor. Vizyonda olmamak, parasal felaketi ve çöküşü de beraberinde getirir. Çünkü, şampiyonlar Ligi bugün yıllık olarak yaklaşık 751 milyon Euro'yu bu organizasyonda gruplara kalan 32 takıma dağıtıyor. Basit ortalama üzerinden kulüp başına düşen ortalama gelir yaklaşık 23.4 Milyon Euro'ya ulaşıyor.

Şampiyonlar Ligi'ne katılım payı olarak 3,9 milyon Euro ödeyen UEFA, UEFA Avrupa Ligi'ne katılımın bedeli olarak maç başına da 600 bin Euro olmak üzere takım başına 3.3 Milyon Euro'yu kasasından çıkartıyor.

UEFA, Şampiyonlar Ligi'nde her galibiyete 800 bin Euro ödül veren UEFA, her beraberliğe de 550 bin Euro ödüyor. Buna göre UEFA geçen sene sportif performans olarak kulüplere 76,8 milyon Euro dağıtmış. Ayrıca kulüplerin havuz gelirlerinden ülkelerin katılım paylarına göre dağıtılan tutar ise 2,2 Milyon Euro'dan 25,8 milyon Euro'ya kadar değişiyor. Ki, bu şekilde geçen yıl havuzdan yayın geliri olarak dağıtılan tutar 341.1 Milyon Euro civarında. UEFA Avrupa Ligi'nde ise bu rakamlar biraz daha aşağı seviyede...gruptan çıkan takımlara ekstra 3'er milyon Euro dağıtan UEFA, çeyrek finali geçenlere 3,3 milyon, Yarı final oynayanlara 4,2 milyon Euro , şampiyona 9 Milyon Euro, finali kaybedene ise 5,6 milyon Euro veriyor. Buna göre sadece Şampiyonlar Ligi’nde 32 takıma dağıtılan tutar 754,1 milyon Euro düzeyinde...

2010-11 sezonunda ülkemizi gruplarda temsil eden Bursaspor'un kasasına bu bağlamda giren para 20 milyon 48 bin Euro.

Gruplara kalan takımlar katılım bonusu olarak 640 bin Euro, maç başına bonus 360.000 Euro, galibiyete 120 bin Euro, beraberliğe ise 50 bin Euro veriyor.

Gruplardan çıkan 200.000 Euro, ilk 16'ya 300.000, çeyrek final 400.000, yarı final 700.000 Euro verdi. Finali kazanan 3 milyon , kaybeden ise 2 milyon Euro UEFA Avrupa Ligi'nde gruplara kalınması halinde medya payını da arttıran UEFA, Avrupa Ligi'nde mücadele eden 56 kulübe bu şekilde geçen sezon toplam 150.360.000 Euro dağıttı.

2010-11 sezonunda Avrupa Ligi'nden Beşiktaş 8,4 milyon Euro kazandı.

Görüldüğü üzere sadece şampiyonlar Ligi ve Europa Lig'den 2010-11 sezonunda iki kulübümüzün toplam kazancı yaklaşık 28,4 milyon Euro. Çok basit bir hesapla Türk takımlarının sadece bu iki organizasyona dahil olamamalarından dolayı yıllık kaybı minimum 28,4 milyon Euro civarında. Beş yıl sadece katılım ve sportif performans olmayacağından kayıp 142 Milyon Euro'ya ulaşıyor.

Bunun yanı sıra, kulüplerin ekstra maç günü geliri olmayacağından buradan da kaybedilecek tutar yıllık yaklaşık 6 takım için ortalama 750'şer bin TL'den 487.500 TL olmak üzere 10 maçta 4.9 milyon TL ve buradan da minimum 5 milyon TL (yaklaşık 2 milyon Euro) yapar. 5 yıldan da buradan gelecek kayıp yaklaşık 10 milyon Euro'ya ulaşabilir.

Sadece kulüplerimizin yıllık maç günü kaybı en az 10 milyon Euro'ya ulaşır ki, bu tutar'ın yüzde elli daha fazla olma ihtimalini de göz ardı etmeyelim.

Bu tutarı da eklediğimizde sportif performans + maç günü gelir kaybı 5 yılda 192 Milyon ile 220 milyon Euro arasında olabilecektir.

Reklam gelirleri...

UEFA tarafından verilecek olan tutarların yanı sıra, Avrupa'da mücadele edeceği için kulüpler ile özel sponsorluk ya da reklam anlaşması yapan kurumlar da ‘5 yıl Avrupa'dan men' kararının ardından kulüplere olan para akışını da durduracaktır. Futbolun sponsorluk ve reklam gelirleri konusunda ciddi bir sekteye uğraması, muhtemel kulüplerin 5 yıl boyunca özel reklam anlaşmalardan yoksun kalmasına sebep olacaktır. Bunun mali bedeli ise toplamda 50 milyon Euro’ya kadar yükselebilecektir.

Sponsorluk gelirleri,

Avrupa'da mücadele edemeyecek kulüplerimizin sponsorluk desteği bulması da zorlaşacaktır. Buradan da gelecek kayıp en az 30 milyon Euro civarında olabilecektir.

Zarar 250 Milyon Euro’ya Kadar Çıkabilir!

Sonuçta, futbolun asıl gelirlerinin dışında başta turizm olmak üzere uydu, tv, decoder, diğer elektronik ekipman vb. olmak üzere 25-30 Milyon Euro civarında da diğer gelir kayıplarını da baz aldığımızda, bu tutar toplamda 250 Milyon Euro'ya kadar yükselebilecektir.
Toplam gelirlerimizin 525 milyon Euro civarında olduğunu dikkate aldığımızda, Türk futbolu böylesi bir kararda toplam gelirlerinin %47’sini kaybetmiş olacaktır. Kaldı ki, bunun etkisi sadece beş yıl ile sınırlı kalmayacaktır. Gelecek 6-7 ve hatta 10. Yıla kadar bu zararı hesapladığımızda, bu tutar yüzde elli daha katlanarak artabilecektir.

Türk futbol ekonomisinin giderek daralması, zararın daha fazla oluşmasına neden olabilecektir.

Avrupa’ya gidemeyen Türk futbolunun izlenilirliği de düşecektir.

Bu ise naklen yayın gelirlerimizin azalmasına neden olacaktır. İzleyen sayısının azalması, yayıncı kuruluşun yükümlülüklerini yerine getirmesini zorlaştırabilecektir. Bu durum yayıncı kuruluşun ve kulüplerimizin önemli finansal sıkıntılara girmesine yol açabilecektir. Yeterli abone ve izleyiciye ulaşamayan yayıncı kuruluşun gelirlerindeki olası azalış, futbola aktarılacak maddi fonların da azalması anlamına geliyor. Bugün naklen yayın gelirleri endüstriyel futbolun temel yakıtını oluşturuyor. Bu yakıttan yoksun bir ekonominin yol alması mümkün görünmüyor. Bu durum aynı zamanda çevresine de çok önemli dışsal etki sağlayan futbol ekonomisini ve onun katma değer yaratan paydaşları da ciddi etkileyecektir.

Tunga
24.04.2012, 16:35
2.Sportif Etkisi
Kulüplerimizin Avrupa futbolunun organizasyonlarına katılamaması, süreç içinde kulüplerimizin sportif rekabet gücünü olumsuz etkileyecektir. Avrupalı kulüplerle mücadele edememek, kulüplerimizin rekabetçi dengelerini, dengesiz rekabete dönüştürecektir. Tekrar rekabet gücünü kazanabilmek ise kulüplerimizin en az on yıl boyunca üstün performans sağlamalarına bağlı olacaktır. Kulüplerimizin beş yıllık süre içinde oyun dışında kalmaları, ülke katsayımızın düşmesine yol açacaktır. Takımlarımızın maç yapamıyor olmaları, takım katsayılarının beş yıl içinde sıfırlanması anlamına geliyor. Bu ise Avrupa’ya daha az kulüp göndermek ve Şampiyonumuzun ve kulüplerimizin daha fazla ön eleme oynaması ve çok güçlü rakiplerle eşleşmesi anlamına geliyor.

Uğur Meleke'nin Milliyet Gazetesi'nde derlediği ve dile getirdi UEFA ülke katsayılarımızın bugünkü durumu ve olası inebileceğimiz sıra aşağıda sizlerle paylaşılıyor.
Avrupa kupaları sıralamasında şu anda 11. olan Türk futbolu, 5 yıl mücadelenin dışında kalırsa 53.’lüğe (yani San Marino düzeyine) gerileyecek.
UEFA Ülke Katsayısı'nda 30.Sıraya kadar Düşeriz!

"3 yıl Avrupa kupalarının dışında kalmamız halinde, 11,225 puanla muhtemel derecemiz 30’unculuk olarak gerçekleşiyor. Bu da lig şampiyonumuzun 3 ön eleme oynaması anlamına geliyor. Avrupa Ligi’ne yine 3 takım gönderebiliyoruz, ama onların da ikisi dört, biri 3 ön eleme turu oynamak zorunda kalıyor.
3 yıl Avrupa kupalarının dışında kalmamız halinde tekrar bugünkü derecemize (yani Avrupa 11.’liğine) dönüş de belki 10 senemizi alacak. Çünkü daha fazla ön eleme oynayıp, daha az takımla gruplara girmemiz, daha az puan toplamamız ve daha yavaş yükselmemiz anlamına gelecek." (Uğur Meleke, Milliyet, 30 Nisan 2012)

http://img.vol.io/maraton/newpics/news/300320121036226803396_3.jpg

Türkiye Futbol Federasyonu’nun 2010 yılında düzenlediği ve Türk futbolunun gelecek 10 yıllık stratejisini oluşturan “Futbolla Türkiye’yi İleriye Taşıma” temel anlayışından da vazgeçmek anlamına geliyor. Bu ise, Türk Futbolun temel çelişkilerinden birisini oluşturuyor.
3. Altyapıya Etkisi

Futbola yeterli fon transfer edemeyen ve gelir elde edemeyen bir ekonomi doğal olarak, futbolun alt yapısına da yatırım yapamayacaktır. Alt yapısı gelişmeyen ya da ihmal edilen bir futbol liginin ayakta kalması ve rakipleriyle mücadele edebilmesi mümkün değildir. Bu durum orta ve uzun vadede futbolumuzun rekabetçi dengesini sportif anlamda olumsuz etkileyecektir.

Sonuç

Yukarıda yaptığımız analiz ve bu analizden çıkarmaya çalıştığımız olası sonuçlar, Türk futbolunun Avrupa’ya gitmeme gibi bir lüksünün olmadığını bize gösteriyor.

UEFA’ya karşı bir duruş sergileyebilmenin yolu iktisadi, mali ve sportif anlamda güçlü olmaktan geçiyor. Bu güç dengesi ve merkezinde yer almayan bir futbol yapısının ayakta kalması, böylesi bir karar durumunda ancak devletin açık desteği ve bu alana aktaracağı parasal fonlara bağlı olacaktır. Bu ise, siyasetin futbol üzerindeki vesayetini daha da artırması anlamına gelir. Oysa, biz bu vesayeti ortadan kaldırmanın yolunu aramalıyız.

Tuğrul AKŞAR

Külünkoğlu
24.04.2012, 16:40
Muhteşem tespitler.

Yaşar
24.04.2012, 16:48
Avrupa'ya gidemzsek ne olur sorusunun cevabı kimseyi ilgilendirmiyor.
Fb olmazsa Türk futbolu ne olur ile ilgileniyorlar.

SDanışmaz
24.04.2012, 16:49
Öncelikle burada iki başbakanın bakış açısına değinmek lazım;

İngiltere başbakanı ülkedeki büyük bir sorunu çözmek için Avrupa'ya takım göndermiyor, bizim başbakanımız ise adaletsizlik ve hak yemenin üstünü kapatmak için Avrupa'ya takım göndermiyor.
*

Konuya dönersek Türk takımları 5 sene Avrupa'ya gidemezse gruplarda yer alması 10 seneyi bulur. Şu an ki kadrolarıyla gruplara kalamıyorlar..

Yabancı oyuncular bir bir ülkemizden gidecekler.
Yeni yeni ülkemize gelmeye başlayan kaliteli oyuncular bir 10 sene daha ülkemize uğramazlar.

Necmettin ALTUNTAŞ
24.04.2012, 16:50
Güzel bir inceleme.Umarım birilerinin kulağına küpe olur.

Uğurtan
24.04.2012, 21:45
Muazzam bir değerlendirme.

Ama San Marino düzeyine düşmemiz kimsenin umurunda değil.

Önemli olan local durum. Yurt dışını önemseyen olduğunu sanmıyorum.

Barış Burak
25.04.2012, 10:11
Adam ar-ge nin kralını yapmış,döktürmüş...

Gamze
25.04.2012, 10:58
Yeni okuma fırsatım oldu. Gerçekten mükemmel bir çalışma olmuş.

Halit M. MOLLASALİHOĞLU
25.04.2012, 11:34
Ne önemi var.. İstanbul'un nadide kanaryaları kurtulsun da gerekirse tüm memlekete çöl olsun...
Ben Allah'ın adaletine iman etmişim.
TFF olmazsa Mahkeme veya UEFA, o olmazsa FIFA ya da CAS, hiç biri olmazsa Allah'ın adalet tecelli edecektir.
Ben hakkımı helal et-mi-yor-um...
İki elim tüm mes'ullerinin yakasında..

a f s
25.04.2012, 11:49
Eline sağlık Tunga çok değerli bir çalışma olmuş. Futbolu yönettiğini idda edenlerin hiç düşünmediği konular.

Bakalım bizim ülkemizdeki fenerbahçe terörü ne zaman bitecek?

HOPA'LI TS'Lİ
25.04.2012, 12:37
Avrupa'ya gidemzsek ne olur sorusunun cevabı kimseyi ilgilendirmiyor.
Fb olmazsa Türk futbolu ne olur ile ilgileniyorlar.


Temizlenir ve huzura kavuşur. Kısacası heves ve heyecan ARTARAK geri gelir.

bordo61
25.04.2012, 12:54
Mükemmel bir yazı

Resmen tez gibi hazırlanmış

Ertuğrul ATALAY
25.04.2012, 13:39
Öncelikle burada iki başbakanın bakış açısına değinmek lazım;

İngiltere başbakanı ülkedeki büyük bir sorunu çözmek için Avrupa'ya takım göndermiyor, bizim başbakanımız ise adaletsizlik ve hak yemenin üstünü kapatmak için Avrupa'ya takım göndermiyor.
*

Konuya dönersek Türk takımları 5 sene Avrupa'ya gidemezse gruplarda yer alması 10 seneyi bulur. Şu an ki kadrolarıyla gruplara kalamıyorlar..

Yabancı oyuncular bir bir ülkemizden gidecekler.
Yeni yeni ülkemize gelmeye başlayan kaliteli oyuncular bir 10 sene daha ülkemize uğramazlar.


Asıl sorunda bu zaten...sorun çözmek mi?
Varolan sorunların üzerini örtmek mi....

Başlıkta yapılan araştırme ve tespitler aydınlatıcı...
Ama kimin için...

Külünkoğlu
19.04.2013, 17:32
Yine muhteşem tespitler.Finansal fair play'de bizi neler bekliyor, buyrun.

Kulüpler Birliği’nin bir takım yeni kararları ile birlikte, Beşiktaş Kulübünün de tüzük değişikliğine gitmesi bana pek manidar görünmemişti.

UEFA’nın 2013-2014 sezonundan itibaren Finansal Fair Play uygulamasına geçmekle beraber, sanırım kulüp takımları ve dolayısıyla kulüp başkanlarının yeni pozisyon almaları kaçınılmaz görünüyor.

Çünkü farklı kriterlerin uygulamaya konulması işin rengini değiştireceğe benziyor.

Kriterlerin neler olduğuna göz atarsak belki değişen koşulları dahi iyi anlayacağız.

1-Yöneticeler kulüp için ceplerinden para harcamayacaklar.(Paralı başkan dönemi bitiyor.)

2-Yöneticiler, şirket ortaklarına veya ilişkili şirketlere olan borçları 2012-2013 sezonun kaynaklarından ödeyecekler. (Borçlar kaynaklarına iade olacak.)

3-2012-2013’ten itibaren kulüpler transfer gelirlerinden daha fazla harcama yapamayacak. (Denk Bütçe uygulaması esas olacak.)

4-Mali tablolarda parasal olmayan gelirler yer alırsa, ( Örneğin başkan veya yöneticilerin verdiği paralar.)bu gelirler futbol dışı gelir olarak kabule edilecek ve kulüp gelirleri içinde sayılmayacak.(Sadece kulübe hibe edilen tutarlar gelir olarak sayılacak.)

5-Hiçbir futbolcu, kulüp ya da yasal otoriteye vadesi geçmiş borç bulunmayacak. Gelirlerden daha fazla borçlanılmayacak.(Denk bütçe ilkesi). Bu durumda transfer yasağı geliyor.

6-Öz sermayenin eksiye düşmesine izin verilmeyecek. Kulüplerin başa baş noktasını yakalamalarına olanak için kulüplerin bir dönem zarar etmelerine izin verilecek.

7-Futbolculara yapılacak ücret, maaş ve prim ödemeleri, toplam gelirin yüzde 70‘ini geçmeyecek.

8-Kulüplerin toplam borcu, toplam gelirinin yüzde 100’nü geçemeyecek.(Denk Bütçe Uygulaması).

9-Bütçesi 5 milyon Euro’nun altındaki kulüpler finansal kriterlerden muaf tutulacak.

10-Kulüplerin ilişkili şirketleri ile yaptıkları her türlü ticari işlemde geçerli olan fiyatların piyasa emsallerinden oldukça yüksek veya düşük olması durumunda, bu rakamlar gelir veya gider hesaplarına herhangi bir etkisi olmayacak, söz konusu işlem için bir emsal piyasa fiyatı bulunarak gelir ve giderin tespitinde bu fiyat dikkate alınacak. (Örneğin Mancester City sahibi Mansour bin Zayed Al Nahyan’ın firması Etihad ile sahibi olduğu kulübün 10 yıllığına 642 milyon dolarlık sponsorluk sözleşmesi gibi sözleşmeler…Nitekim bu sponsorluk sözleşmesi UEFA tarafından incelemeye alınmıştır)

11-Kulüpler transfer ettikleri futbolculara ödeyecekleri bonservis ücretlerini, işlemin gerçekleştiği yılda tek seferde değil, futbolcu ile yapılan sözleşmenin süresi boyunca, amortisman mantığı içinde giderleştirecek. Ancak söz konusu oyuncunun sözleşmesi devam ederken satılması halinde oluşacak kar veya zarar rakamı, içinde bulunan senede dikkate alınacak.

12-Kulüplerin altyapı, stadyum veya antrenman sahası gibi yatırım amaçlı harcamaları başa baş noktasındaki hesaplamalarına dahil edilmeyecek.

Kağıt üstünde çok anlamlı gözüken bu maddelerin uygulanmasındaki aksaklıkların kontrolü ve disipline edilmesi ile ilgili bir takım endişelerin de olduğu açıkça görülmekte.

Özellikle fonların durumu ve kulüplere ve futbolculara müdahaleleri ayrıca tartışma konusu.

Bilindiği gibi bu uygulamalardan nasibini alan Beşiktaş, Bursa ve Gaziantepspor kulüpleri yasaklı konuma düşmüşlerdir. Ancak Beşiktaş’ın içinde bulunduğu durum çok daha vahim durumda görünmekte, çünkü sermaye artırımına giderek borcunun bu sezon 45 Milyon Euro’yu geçmeyeceği gibi 2015-2016 yılına kadar da Beşiktaş kar ederek borcu 30 Milyon Euro’nun altına çekmek zorunda.

Şu andaki durum ise 286 Milyon 256 Bin 446 TL öz kaynak açığı ve 89 Milyon 932 Bin 418 TL toplam zararı var.

Cezanın devamı söz konusu görünüyor.

Bayern Münih Kulüp yönetim şekli sanırım bizi etkilemeye devam edecek ve iyi bir örnek olacak. Artık başkan profillerinin değişme zamanı geliyor…

Kaynak: Tuğrul Akşar Krizdeki Futbol

Fatih
19.04.2013, 17:41
Harika da futbolu yeniden dönüştürmek için ortada bir irade olması lazım o da Türkiye'yi yönetenlerde bulunmuyor.Sorunları halı altına süpürmekten halı üzerinde yürüyemez olduk bakalım ne zaman düşeceğiz.

fteotdgs
19.04.2013, 17:50
UEFA'nin Financial Fair Play kriterlerine soyle ustunkoru baktim da, aslinda Avrupa'nin tamami ama bilhassa Turkiye icin NBA'dekine benzer salary cap benzeri bir kurallar butunu getirilmezse su kriterler mevcut duzeni degistirmekte etkisiz kalir. Yanisi Istanbul'un 3 kucukleri, bilhassa FB ve GS, havuz, yayin geliri, lisansli urun satisi, vs.den yine en cok (diger kuluplerden cok daha fazla) yasal gelir elde etmeye devam edecek cunku sahip oldugu koyun sayisi cok daha fazla (eger ben Trabzonspor'un bir urununu alirsam sevdigim begendigim icin alirim, kulube yardim olsun diye degil, arz-talepte "ben" faktoru galip gelir, gelmeli normal bir ticarette).

Külünkoğlu
27.09.2013, 08:39
TFF gereğini yapmadığı için bugünlerde bütün takımlara Avrupa'dan men gelebilir. Peki sonra ne olur? 1,5 yıl öncesinden bu başlıkta ne olacağı söylenmiş. Ağır bedeller kapıda.