yaziciselim
08.07.2011, 14:40
9 Yaşındaydım.. Dedemin şu lafını hiç unutmam; Dorinum TRABZONSPOR olmasaydi, habu deden yaşlanmazdi'
O dönemler, hapşiyas' ta (köyümüzdeki okul) okurduk. Tenefüs araları, okulun üst bahçesinde taş ile top oynardık.. Alt Bahçede 5. sınıflar olduğu için oraya bizi almazdılar, onlar kendi aralarında aldığı plastik topla oynardı, biz de 5. sınıfa gelene kadar çakıl taşlarının en düzgününü bulup onlarla oynardık..
Tabi herkesin favori futbolcusu vardı, ve hep o olmak isterdi, ardından kavga başlardı ' Ben hamiyum, he sen poksun asil ben hamiyum vs. vs. Sonuç tatlıya bağlanırdı, bir maç birimiz öbür maç öbürümüz hami olurduk.. Güçsüz kalan tarafa her zaman fenerbahçe ünvanını verirdik. Ama okulun bahçesinde oynadığımız maçlar, fenerbahçe maçları kadar kolay olmazdı.. Çünkü her TRABZONLU= İyi bir futbolcuydu..
TRABZONSPOR aşkı böyle işledi ruhumuza.. İmkanlar el vermediği için formamız veya kramponumuz olmazdı. Bisiklet yaka atletlerimize yazmayı biliyorsa babanelerimize, bilmiyorsa annelerimize numara diktirirdik.
Arkasında 8 olan atletim vardı benim, ' Selim sen çok eyi orta yaparsun, sen Ünal ol en eyisi deyip beni kandırırdı arkadaşlarım.' Ve Hami olmak için birini daha elemiş olmanın mutluluğu okunurdu gözlerinde.. Penaltı olduğu zaman Şota ünvanını verdiğimiz arkadaşımıza penaltıyı kullandırmazdık, çünkü Şotamız penaltı kullanmadan gol kralı olmuştu.. Böylelikle penaltı kullanmak için, bir arkadaşımızı aradan çıkartmanın heyecanını yaşardık..
Gün olarak hatırlamıyorum ama, zannedersem bir pazar akşamıydı.. Herkes akşam oynanacak Fenerbahçe maçına odaklanmıştı..! Çünkü yıllar sonra şampiyon olacaktık.. Bizler de küçüktük, ilk defa şampiyon olacaktık.. O dönem CINE5'ten yayın olduğu için maçın ilk 2 dakikasını izleyebilirdik, ardından şifreyi atardılar önümüze, imkanlarda çok kısıtlı olduğu için filliye (Merkez) gitme durumu olan gider maçı izlerdi gerisi radyodan takip ederdi. Maç başlamadan 10 dakka önce arpa çorbasi yemiştuk, karabiberi basmıştuk ona, ama maç varken su içmekte yasakti bunun da bilincindeyduk. Çünkü konuşanı dedem dışarı atıyor, ya da televizyonun altında duran masanın altına gönderiyordu..
Maç başlamıştı, CINE5'ten şifreli izliyorduk, bir taraftan da radyo maçı anlatıyordu.. Maç bitmişti, biz de bitmiştik..
9 Yaşındaki bir çocuk eğer bir maçın, şampiyonluğun akıbetine ağlıyorsa, bunu futbolla pek bağdaştırmamak lazım.. Bizler o ruhu, o topraklardan aldık.. Ruhumuzu teslim edene kadar o topraklara ve o duygu renklerine bağlı olacağız..
İnşallah bir gün yeniden şampiyon olacağız.. Kaybetmeye başladığımız kendimizi kent'imizde bulacağız.. Beşikte yatan, Beşikten çıkan, Sokakta olan çocuklarımıza hayata BORDO MAVİ bakmanın gururunu anlatacağız..
O dönemler, hapşiyas' ta (köyümüzdeki okul) okurduk. Tenefüs araları, okulun üst bahçesinde taş ile top oynardık.. Alt Bahçede 5. sınıflar olduğu için oraya bizi almazdılar, onlar kendi aralarında aldığı plastik topla oynardı, biz de 5. sınıfa gelene kadar çakıl taşlarının en düzgününü bulup onlarla oynardık..
Tabi herkesin favori futbolcusu vardı, ve hep o olmak isterdi, ardından kavga başlardı ' Ben hamiyum, he sen poksun asil ben hamiyum vs. vs. Sonuç tatlıya bağlanırdı, bir maç birimiz öbür maç öbürümüz hami olurduk.. Güçsüz kalan tarafa her zaman fenerbahçe ünvanını verirdik. Ama okulun bahçesinde oynadığımız maçlar, fenerbahçe maçları kadar kolay olmazdı.. Çünkü her TRABZONLU= İyi bir futbolcuydu..
TRABZONSPOR aşkı böyle işledi ruhumuza.. İmkanlar el vermediği için formamız veya kramponumuz olmazdı. Bisiklet yaka atletlerimize yazmayı biliyorsa babanelerimize, bilmiyorsa annelerimize numara diktirirdik.
Arkasında 8 olan atletim vardı benim, ' Selim sen çok eyi orta yaparsun, sen Ünal ol en eyisi deyip beni kandırırdı arkadaşlarım.' Ve Hami olmak için birini daha elemiş olmanın mutluluğu okunurdu gözlerinde.. Penaltı olduğu zaman Şota ünvanını verdiğimiz arkadaşımıza penaltıyı kullandırmazdık, çünkü Şotamız penaltı kullanmadan gol kralı olmuştu.. Böylelikle penaltı kullanmak için, bir arkadaşımızı aradan çıkartmanın heyecanını yaşardık..
Gün olarak hatırlamıyorum ama, zannedersem bir pazar akşamıydı.. Herkes akşam oynanacak Fenerbahçe maçına odaklanmıştı..! Çünkü yıllar sonra şampiyon olacaktık.. Bizler de küçüktük, ilk defa şampiyon olacaktık.. O dönem CINE5'ten yayın olduğu için maçın ilk 2 dakikasını izleyebilirdik, ardından şifreyi atardılar önümüze, imkanlarda çok kısıtlı olduğu için filliye (Merkez) gitme durumu olan gider maçı izlerdi gerisi radyodan takip ederdi. Maç başlamadan 10 dakka önce arpa çorbasi yemiştuk, karabiberi basmıştuk ona, ama maç varken su içmekte yasakti bunun da bilincindeyduk. Çünkü konuşanı dedem dışarı atıyor, ya da televizyonun altında duran masanın altına gönderiyordu..
Maç başlamıştı, CINE5'ten şifreli izliyorduk, bir taraftan da radyo maçı anlatıyordu.. Maç bitmişti, biz de bitmiştik..
9 Yaşındaki bir çocuk eğer bir maçın, şampiyonluğun akıbetine ağlıyorsa, bunu futbolla pek bağdaştırmamak lazım.. Bizler o ruhu, o topraklardan aldık.. Ruhumuzu teslim edene kadar o topraklara ve o duygu renklerine bağlı olacağız..
İnşallah bir gün yeniden şampiyon olacağız.. Kaybetmeye başladığımız kendimizi kent'imizde bulacağız.. Beşikte yatan, Beşikten çıkan, Sokakta olan çocuklarımıza hayata BORDO MAVİ bakmanın gururunu anlatacağız..