PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Güzel Yazılar



Beytullah
17.09.2005, 00:38
evet hosunuza giden yazilari bekliyoruz.günün eglencesini yazinca olmuyorsmileys/smiley4.gif



> >>DERT AGACI
> >>Eski çiftlik evini restore etmek için tuttugum marangoz, isteki
ilk
>gününü
> >>zorlukla tamamlamisti. Arabasinin patlayan lastigi onun ise bir
saat geç
> >>gelmesine neden olmus, elektrikli testeresi iflas etmis ve simdi
de eski
> >>püskü pikabi çalismayi reddetmisti. Onu evine götürürken
yanimda adeta
>bir
> >>tas gibi oturuyordu. Evine ulastigimizda beni, ailesiyle tanismam
için
> >>davet etti. Eve dogru yürürken küçük bir agacin önünde kisa
bir süre
> >>durdu, dallarin uçlarina her iki eliyle dokundu. Kapi
açiidiginda; adam
> >>sasirtici bir sekilde degisti. Yanik yüzü tebessümle kaplandi,
iki küçük
> >>çocugunu kucakladi ve esine kocaman bir öpücük verdi. Daha
sonra beni
> >>arabaya yolcu etmeye geldiginde ; agacin yanindan geçerken
merakim daha
>da
> >>artti ve ona eve giderken gördügüm olayi sordum. "O, benim dert
agacim,"
> >>dedi. "Elimde olmadan isimde bazi sorunlar çikiyor, ama sundan
eminim ki
>o
> >>sorunlar, evime, esime ve çocuklarima ait degil. Bunun için bu
sorunlari
> >>her aksam eve girerken o agaca asiyorum. Sabahlari tekrar onlari
oradan
> >>aliyorum. Ama komik olan ne biliyor musunuz? "Ertesi sabah onlari
almaya
> >>gittigimde, astigim kadar çok olmadiklarini görüyorum...."
Öfkeyle geçen
> >>her dakikaniz, mutlulugunuzdan çalinmis 60 saniyedir !

Beytullah
17.09.2005, 00:38
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
&gt;Pesini birakmayacagim...
&gt;
&gt;Laf çikti bir kere agzimdan pesini birakmayacagim.
&gt;Yildiramayacaksin beni.
&gt;Sen beni zorladikça ben seni zorlayacagim. Sen benim
&gt;canimi yaktikça ben
&gt;seni daha çok sevecegim. Sen pes ettirmeye çalissan da
&gt;yilmayip ugrasacagim.
&gt;Birakip gitmek istedikçe ardindan gelecegim. Pes
&gt;etmeyecegim...
&gt;Önce düzenimi mahvettin. Herkesin sahip olmak istedigi
&gt;bir düzenim vardi.
&gt;Zamani geldi, durdun ve darmadagin ettin. Yilmadim.
&gt;Seni yine sevdim.
&gt;En degerli varligimi benden uzaklastirdin pes etmedim
&gt;sana daha çok
&gt;baglandim. O giderken ardindan agladim ama sana da
&gt;dayandim bir yandan.
&gt;Canimin yarisi, kardesimi de üzdün canini acittin yine
&gt;de kopamadim senden.
&gt;Isimi seviyordum yine durmadin. Huzurumu kaçirdin.
&gt;Yilmadim...
&gt;Zor isleri bana biraktin kolaylari alip gittin.
&gt;Hepsini tamamladim.
&gt;Zaman zaman direnemedim sana. Bazen bende birakmak
&gt;istedim seni. Çok yordun.
&gt;Çok ugrastin. Tamam dedim. Simdi senden vazgeçtim.
&gt;Yapamadim?
&gt;Zaman geldi imkansizi çikardin karsima. Ulasilamazi
&gt;istettin bana.
&gt;Ulasamayacagimi anladim aci çektim ama senden yine de
&gt;vazgeçmedim.
&gt;Geçemedim.
&gt;Yilmayacagim. Sen benimle ugrastikça ben sana
&gt;baglanacagim. Son nefesimi
&gt;verene kadar seni sevecegim.
&gt;Biliyorum durmayacaksin. Mutlulugun en güzeli
&gt;tattirirken bir yandan
&gt;acitacaksin. Askin en güzelini verirken tattiracaksin
&gt;ayriligi. Bazen
&gt;sevindirip bazen üzeceksin. Genellikle de ugrasacaksin
&gt;benimle.
&gt;Ama... Beni asla yildiramayacaksin.
&gt;Durmayacagim. Her sabah uyandigimda haykiracagim.
&gt;Seni seviyorum hayat... Seni seviyorum
&gt; </X>

Guests
17.09.2005, 00:39
Beyto iyi fikir burdan devam smileys/smiley2.gif

Beytullah
17.09.2005, 00:41
Genç bir Yönetici, yeni Jaguar'i içinde kurulmus, biraz dahizlica, bir mahalleden geçiyordu. Park etmis arabalarinarasindan yola firlayan bir çocuk olabilir düsüncesiyle dikkatini daha cok yol kenarina vermisti.
Bir seyin yola firladigini görünce hemen fren yapti amaaraci durana kadar geçen mesafede yola çocuk firlamadi. Bunun yerine, yepyeni arabasinin yan kapisina büyükçe bir tas çarpti.Dogru geri geri gitti. Sinirlenmis olan genç adam arabasindanfirladi ve tasi atan çocugu kaptigi gibi yakinda park etmis olan bir arabaningövdesine sikistirdi.
Bunu yaparken de bagiriyordu: Sen ne yaptigini saniyorsunserseri ?
Bu yaptigin ne demek oluyor? O gördügün yepyeni ve pahalibir araba ve attigin o tasin mahvettigi yeri düzelttirmek içinkaportaciya bir sürü para ödemek zorunda kalacagim.&n bsp;

Neden yaptin bunu?"
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavir içindeydi.&n bsp;&n bsp;
"Lütfen amca, lütfen kizmayin. Ben çok üzgünüm ama baskane yapabilirdim,bilemedim. Tasi attim, çünkü isaret etmemeragmen diger arabalar durmadi."Çocuk, gözlerinden süzülen yaslari elinin tersiylesilerek parketmis bir aracin arkasina isaret etti. "Abim orada.Yokustan asagiyuvarlandi ve tekerlekli sandalyesinden düstü ve ben onu&nb sp;
kaldiramiyorum."Çocugun simdi hiçkiriklardan omuzlari sarsiliyordu vesaskin adama sordu:"Onu kaldirip tekerlekli sandalyesine oturtmama yardimedebilirmisiniz?Sanirim abim yaralandi ve benim için çok agir."
Yönetici ne diyecegini bilemez halde bogazindakidügümdenyutkunarak kurtulmaya çalisti. Yerde yatan sakat çocugukaldiriptekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülümendiliniçikartip, çesitli yerlerinde olusmus ve kanayan yara vesiyriklaridikkatlice silmeye çalisti. Bir seyler söyleyemeyecekkadar duygulanmis olangenç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavasyavas uzaklasançocugunardindan bakakaldi.Jaguar marka arabasina geri dönüsü yavas yavas oldu ve yolonaçok uzun geldi. Arabanin yan kapisinda tasin biraktigi izçok derin ve netgörülürsekildeydi ama adam orayi hiç bir zaman tamir ettirmedi.&n bsp;
Oradaki izi, su mesaji hiç unutmamak için sakladi:&nbs p;&nbs p;

Hiç bir zaman yasamin içinden, seni durdurmak ve dikkatiniçekmekiçin birilerinin tas atmasina mecbur kalacagi kadar hizligeçme.
Tanri ruhumuza fisildar ve kalbimizle konusur. Bazen, onudinlemek içinvaktimiz olmuyorsa,
bize tas firlatmak zorunda kalir.
Fisiltiyi dinle veya tasi bekle.
Seçim senin...
_________________________________________& nbsp;& nbsp;
DUYMADAN SESLENMEYI BILIYORSA YÜREK,
GÖRMEDEN SEVMESINI DE BILIR
IÇINDEN SEVGI GEÇEN YOLDA;
SEVGI ISIGI YOLUNUZU AYDINLATSIN

Beytullah
17.09.2005, 00:42
Beyto iyi fikir burdan devam smileys/smiley2.gif


walla baktim günün eglencesinden olmuyor burdan devam edeklim dedimsmileys/smiley17.gif

Guests
17.09.2005, 00:42
La yavas copy paste et yetisemiyom smileys/smiley4.gif Edited by: Scholes

Beytullah
17.09.2005, 00:44
KISILIK <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />

1982 yili Gazi Üniversitesi Basin Yayin Yüksek Okulu'nda 2.sinif
ögrencileri Türkiye Ekonomisi dersinin hocasini bekliyor.
Sinif,ögrencilerin gürültü patirtisiyla sallanirken sert görünümlü
hoca kapida beliriyor, içeriye kizgin bir bakis atip kürsüye geçiyor.
Tebesirle tahtaya kocaman bir (1) rakami çiziyor.
"Bakin" diyor. "Bu,kisiliktir.Hayatta sahip
olabileceginiz en degerli sey."
Sonra (1)'in yanina bir (0) koyuyor:"Bu,basaridir.
Basarili bir kisilik (1)'i (10) yapar".
Bir (0) daha "Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz". Sifirlar böyle uzayip gidiyor:Yetenek... disiplin... sevgi... Eklenen her yeni (0)'in kisiligi 10 kat
zenginlestirdigini anlatiyor hoca... Sonra eline silgiyi alip en bastaki
(1)'i siliyor. Geriye bir sürü sifir kaliyor. ve Hoca yorumu patlatiyor,
"Kisiliginiz yoksa, öbürleri hiçtir"..

Beytullah
17.09.2005, 00:46
La yavas cop paste et yetisemiyom smileys/smiley4.gif


smileys/smiley36.gifsmileys/smiley36.gifhttp://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley36.gifsmileys/smiley36.gifsmileys/smiley36.gif


bu aksamlik bu kadar yeter o zamansmileys/smiley4.gif

tuğba
18.09.2005, 01:16
"güzel yazilar" basligi da güzel olmus tabi ama bence hüzünlü yazilar için ayri bi bölüm yapsan daha güzel olur Beytullah( ben de ne çok sey istedim di mi smileys/smiley36.gif) Saka bi yana güzel bi bölüm olmus,ellerine saglik...

antagonist
18.09.2005, 01:26
Basligi yeni gördüm,günün eglencesine yazdim ama buraya da yaziyim dedim,asil yeri bura olsa gerek...


Bi tane daha,bunu ilk okudugumda gözlerim dolduhttp://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley19.gif:
Genç adam, ise giderken hergün yolunun
üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan
geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller içini
neseyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe
güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takilmaya
basladi . Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin
gerisinde bir genç kizin silüetini görüyordu. Her
geçisinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp
kaybolan genç kiza bakmadan edemiyordu.
http://ozel.balca.net/resima/ivirzivir/hikaye10028-pembegul.gif
Bir sabah her zamankinden daha erken yola çikti.
Bahçenin önüne geldiginde yüreginin titredigini,
içinin ürperdigini hissetti; her gün tül perdenin
arkasinda gördügü kiz, bahçede gülleri suluyordu.
Güzel kiz, genç adami görünce yüzü kizararak içeri
kaçti. Genç kizin hayali gözlerinden kaybolmasin
diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir
güle dikerek öylece kalakaldi. Gördügü güzelligin
etkisinde kalmis, sevdalandigini düsünüyordu.
Genç adam, artik hergün bir öncesine göre
biraz daha erken geçiyordu, kizi tekrar görürüm
umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan
bir silüetten baska sey göremiyor, kahroluyordu.
Genç kiz da her sabah heyacanla tüller arkasina
geçiyor, genç adamin gelmesini bekliyordu.
http://ozel.balca.net/resima/ivirzivir/hikaye10028-pembegul.gif
Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi.
Genç kiz gün boyunca bosuna bekledi. Ertesi gün,
daha ertesi gün yine bosuna bekledi, genç adam
gelmedi. Genç kizin yüregine hüzün doluyordu.
http://ozel.balca.net/resima/ivirzivir/hikaye10028-pembegul.gif
Baska bir gün, yine umutsuz gözlerle yola
bakarken, bir grup insanin omuzlarinda tabutla
geçtiklerini gördü genç kiz. Aklindan geçen
korkunç düsünceden tüm vücudunun titredigini
hissetti, yüregi sikisti; yoksa genç adam ölmüs
müydü !.. Genç kiz yine hergün tüllerin arkasina
geçiyor, bos gözlerle disari bakiyordu. Yüzü de,
artik bakmadigi, sulamadigi gülleri gibi soluyordu.
http://ozel.balca.net/resima/ivirzivir/hikaye10028-pembegul.gif
Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden.
Bir aydir yattigi hastaneden sonunda çikmis,
ilk is olarakta güllü bahçenin önüne gelmisti.
Ama ümit içinde geldigi bahçenin önünde, gülen
yüzü asildi; bahçedeki güller solmus, pencere kara
perdelerle simsiki kapatilmisti. Genç adam yolda
oynayan çocuklara sordu; "Bu evde kimse
yasamiyor mu?" Bir çocuk; "Ihtiyar bir kadin
yasiyor." dedi. Genç adam cevabini duymaktan
korkarcasina, baska bir soru sordu ;
" Burda yasayan genç kiz ne oldu ?"
Çocuklardan biri atildi; "O öldü."dedi, genç adamin
yana düsen kollarini, yasaran gözlerini görmeden
baska bir çocuk atildi; "Verem olmus, dün öldü."
http://ozel.balca.net/resima/ivirzivir/hikaye10028-pembegul.gif
Yillar sonraydi, küçük bir çocuk heyacanla
annesiyle babasinin yanina kostu,
güller arasinda, sallanan sandalyede
oturan ihtiyar adami göstererek bagirdi;
"Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !.."
Kosarak ihtiyarin yanina gittiler, gülerken hiç
görmedikleri yüzüne baktilar. Elinde bir gül olan
ihtiyar adamin yüzüne, gerçekten bir gülümseme
yayilmisti; biten bir hasrete seviniyormus gibi,
yillardir görmedigi birine kavusuyormus gibi mutlu
bir gülümseyisti bu. Fakat gözleri kapaliydi... <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /><?:NAMESPACE PREFIX = O /><O:P></O:P>

Beytullah
18.09.2005, 18:51
"güzel yazilar" basligi da güzel olmus tabi ama bence hüzünlü yazilar için ayri bi bölüm yapsan daha güzel olur Beytullah( ben de ne çok sey istedim di mi smileys/smiley36.gif) Saka bi yana güzel bi bölüm olmus,ellerine saglik...


"hüzünlere merhaba" nasil olur tugbasmileys/smiley4.gifsagol bu aradasmileys/smiley17.gif

Beytullah
18.09.2005, 19:01
süleylan böyle güzel yazilarin devamine bekliyoruzsmileys/smiley2.gif

Beytullah
18.09.2005, 19:05
<DIV>
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></DIV>
<TABLE =Ms&#111;normalTable style="WIDTH: 100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 0cm; PADDING-LEFT: 0cm; PADDING-BOTTOM: 0cm; WIDTH: 100%; PADDING-TOP: 0cm" width="100%">
<DIV>
Karsiliksiz sevgi !</DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
Bu, Vietnam'da savasan ve sonunda evine dönecek olan John adinda bir askerin hikayesidir. John evine </DIV>
<DIV>
gitmeden önce, San Francisco'da bulunan annebabasina telefon açti." Sevgili anne ve babacigim, sonunda </DIV>
<DIV>
eve geliyorum ama birsey sormakistiyorum. Bir arkadasimi da beraber eve getirebilirmiyim? "Tabii ki " </DIV>
<DIV>
diye cevapladilar. "Onunla tanismaktanmutlulukduyariz". "Ama bilmeniz gereken birtey var" diye </DIV>
<DIV>
John devam etti," o savasta agir yaralandi. Kara mayinina basti ve koluilebacaginikaybetti.</DIV>
<DIV>
Baska gidecek hiçbir yeri yok. Onun bizegelmesini vebizimleyasamasini istiyorum". " Bunu duyduguma </DIV>
<DIV>
çok üzüldüm oglum, belki kalacak baskabir yerbulmasiiçinona yardimci olabiliriz""O hayir , onun </DIV>
<DIV>
bizimle yasamasini istiyorum .""Oglum," dedi babasi, " sen ne istediginin farkinda degilsin. Böylebüyük</DIV>
<DIV>
bir sorunu olan birisi bizi çok rahatsiz eder. Bizim kendi hayatimizvarveböyle farkliliga izin veremeyiz. </DIV>
<DIV>
Bence sen eve gelmeli vebu çocuguunutmalisin. O kendi yasamini devam ettirmenin bir yolunubulacaktir."</DIV>
<DIV>
O andan sonra, John telefonu kapatti. Anne ve babasi ondan baska bir sözduymadilar...Birkaç gün sonra, </DIV>
<DIV>
San Francisco polisinden bir telefon geldi.Ogullarininbir binadan düserek dügünü söylediler. Polise göre</DIV>
<DIV>
intihardi.Anne ve babatelasla uçaga binerek ogullarinin teshisini yapmak için SanFrancisco'dakiteshis </DIV>
<DIV>
morguna gittiler. John'u teshis etmislerdi. Ama gözlerifaltasigibiaçilarak... Bilmedikleri birseyi </DIV>
<DIV>
farkettiler. John'un bir bacagi vebirkoluyoktu...</DIV>
<DIV>
Bu hikayede ki anne ve baba birçogumuza benzer.Etrafimizda iyigörünenveneseli insanlari sevmek bize </DIV>
<DIV>
kolay gelir, ama bize rahatsizlik verenözellikle bizim kadar saglikli olmayan, bizim kadar güzelolmayan </DIV>
<DIV>
ve bizim kadar zeki olmayan insanlardan uzakdurmayi tercihederiz.Çok sükür ki bizi bu kategoride </DIV>
<DIV>
gören birisi yok. Karsiliksizsevmeyibasaran birisi sonsuza kadar ailemizdendir ne kadar çirkin ne kadar</DIV>
<DIV>
fakirne kadar engelli olursak olalim. </DIV>
<DIV>
Bu gün yatmadan önceTanriya birazdahaduaederek insanlari olduklari gibi kabul etmemizi saglamasini</DIV>
<DIV>
isteyelimvenekadar farkli olurlarsa olsunlar onlara karsi dahaanlayisliolabilmeyiisteyelim. </DIV>
<DIV>
Arkadaslar çok nadir bulunan cevherlerdir.Onlar sizigüldürürvebasarmaniz için destekler. Bazen tek </DIV>
<DIV>
kelime bazen bircümlepaylasirlaramaher zaman kalbinizi ona açmanizi beklerler. </DIV>
<DIV>
</DIV></TD></TR></T></TABLE>

Beytullah
18.09.2005, 19:10
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />yasamak için bi neden?

<DIV>
çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere oldugundan, spor
ayakkabilara ragbet fazlaydi. Gerçi mallar lüks sayilmazdi ama, küçük bir
dükkan için yeterliydi. Onlarin en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk
vitrine dogru biraz daha yaklasti. Fakat bir koltuk degnegi
kullanmaktaydi. Hem de güçlükle..
Adam ona bir kez daha göz atti. Üstündeki pantolonun sol kismi, dizinin
alt kismindan sonra bostu. Bu yüzden de saga sola uçusuyordu.
Çocugun baktigi ayakkabilar, sanki onu kendinden geçirmisti. Bir müddet
öyle durdu. Daldigi hülyadan çikip yola koyuldugunda, adam dükkandan
disari firlayip:
? Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabi almayi düsündün mü? Bu seneki modeller
bir harika!.
Çocuk, ona dönerek:
? Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacagim
dogustan eksik.
? Bence önemli degil!. diye, atildi adam. Bu dünyada her seyiyle tam insan
yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacagi. Kiminin de akli ya da
imâni.
Küçük çocuk, bir sey söylemiyordu. Adam ise konusmayi sürdürdü:
? Keske imanimiz eksik olacagina, ayaklarimiz eksik olsa idi.
Çocugun kafasi iyice karismisti. Bu sefer adama dogru yaklasip:
? Anlayamadim!. dedi. Neden öyle olsun ki?
? Çok basit!. dedi, adam. Eger imanimiz yoksa, cennete giremeyiz. Ama
ayaklar yoksa, problem degil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta
sakat insanlar, saglamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler...
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektigi acilar,
hafiflemis gibiydi. Adam, vitrine isaret ederek:
? Baktigin ayakkabi, sana yakisir!. dedi. Denemek ister misin?
Çocuk, basini yanlara sallayip:
? Üzerinde 30 lira yaziyor, dedi. Almam mümkün degil ki!.
? Indirim sezonunu, senin için biraz öne alirim!. dedi adam. Bu durumda 20
liraya düser. Zaten sen bir tekini alacaksin, o da 10 lira eder.
Çocuk biraz düsünüp:
? Ayakkabinin diger teki ise yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
? Amma yaptin ha!. diye güldü adam. Onu da, sag ayagi eksik olan bir
çocuga satarim.
Küçük çocugun akli, bu sözlere yatmisti. Adam, devam ederek:
? Üstelik de ögrencisin degil mi? diye sordu.
? Ikiye gidiyorum!. diye atildi çocuk. Üçe geçtim sayilir.
? Tamam iste!. dedi adam. 5 Lira da ögrenci indirimi yapsak, geri kalir 5
lira. O da zaten pazarlik payi olur. Bu durumda ayakkabi senindir, sattim
gitti!.
Ayakkabici, çocugun saskin bakislari arasinda dükkana girdi. Içerdeki raflar
onun begendigi modelin aynisiyla doluydu. Ama adam, vitrinde olani
çikartti Bir tabure alip döndükten sonra, çocugu oturtup yeni
ayakkabisini giydirdi.
Ve çikarttigi eskiyi göstererek
? Benim satis islemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.
? Saka mi yapiyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabani delinmek üzere.
Eski bir ayakkabi, para eder mi?
? Sen çok câhil kalmissin be arkadas.. dedi, adam. Antika esyalardan
haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar.
Bu yüzden ayakkabin, bence en az 30- 40 lira eder.
Küçük çocuk, art arda yasadigi soklari, üzerinden atabilmis degildi.
Mutlaka bir rüyada olmaliydi. Hem de hayatindaki en güzel rüya. Adamin,
heyecandan terleyen avuçlarina sikistirdigi kagit paralara göz
gezdirdikten sonra, 10 liralik banknotu geri vererek:
? Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. Indirim mevsimini baslattiniz ya!..
Adam onu kiramayip parayi aldi. Ve bu arada yanagina bir öpücük kondurdu.
Her nedense içi içine sigmiyordu. Eger bütün mallarini bir günde satsa,
böyle bir mutlulugu bulamazdi.
Çocuk, yavasça yerinden dogruldu. Sanki koltuk degnegine ihtiyaç
duymuyordu. Simsicak bir tebessümle tesekkür edip:
? Babam hakliymis!. dedi. ?Sakat oldugum için, üzülmeme hiç gerek yok!.?
demisti.</DIV>
<DIV>
</DIV>

çisemusta
18.09.2005, 19:58
lütfen kisa yazin okuyamiyorum.

antagonist
18.09.2005, 20:27
süleylan böyle güzel yazilarin devamine bekliyoruzsmileys/smiley2.gif


Devami gelcek insallah...Power Point sunumlari var onalari yüklesem olur mu?


Iste ilki lütfen indirin:


http://rapidshare.de/files/5252970/Dostum.pps.html

Beytullah
18.09.2005, 23:11
lütfen kisa yazin okuyamiyorum.


cnm be sende okuyabildigin kadarini okusmileys/smiley36.gif

tuğba
18.09.2005, 23:19
Bak gerçekten "hüzünlere merhaba " güzel olurdu Beytullah.Neyse hadi bu kadariyla yetinelim artik smileys/smiley1.gifBu arada hikayeler çok iyi gidiyo tebrikler smileys/smiley32.gif

Beytullah
18.09.2005, 23:39
Bak gerçekten "hüzünlere merhaba " güzel olurdu Beytullah.Neyse hadi bu kadariyla yetinelim artik smileys/smiley1.gifBu arada hikayeler çok iyi gidiyo tebrikler smileys/smiley32.gif


yok o deyil tugba sanki hikayeleri kendim yazmis gibi oldumhttp://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley4.gifneyse bidaha böyle bir baslik acarsak senin fikrinide aliriz artiksmileys/smiley2.gif

tuğba
19.09.2005, 12:13
Tabi canim biliyoruz senin yazmadigini (hakaret gibi oldu,pardon smileys/smiley36.gif) Hani bizle paylasiyosun ya ondan tesekkür ediyoz.Bu arada bence de benim fikrimi alirsaniz fena olmaz yani(ne ukelayim di mi smileys/smiley36.gif)

Beytullah
19.09.2005, 21:09
Tabi canim biliyoruz senin yazmadigini (hakaret gibi oldu,pardon smileys/smiley36.gif) Hani bizle paylasiyosun ya ondan tesekkür ediyoz.Bu arada bence de benim fikrimi alirsaniz fena olmaz yani(ne ukelayim di mi smileys/smiley36.gif)





hakaretin bu kadarida olmazkismileys/smiley36.gifbu arada tugba hani sen yazmamisin güzel yazi bekliyoz amasmileys/smiley17.gifukelalik konusuna gelince eh birazcik ölesinhttp://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley4.gif(saka saka he sonra kavga filan ederizsmileys/smiley36.gif)

Beytullah
19.09.2005, 21:18
Biliyorum artik hiç bir sey eskisi gibi olamayacak. Hissediyorum,
bir daha
asla eskisi kadar önemli olmayacak hiç bir sey. Tek tadimdin
hayattan
aldigim, tadim kalmadi... Düserken dipsiz uçuruma, tutundugum
dalimdin,
kayip gittin avuçlarimdan, kirildin. Yasama bagimdin dügüm
dügüm,
koparildin, acimadi ki diller, daha sicagini yasarsin derken
kör
yürekliler...

Umuda dönüktü yüregim, gri gök yüzüne gördügüm bembeyaz
buluttun. Çamur
deryasi içerisinde soluklanabildigim tek yesilimdin. Bir ölüm
sessizligi
yasarken ben, güvercinin kanadindaki ses oldun kulaklarimda...
Yasadigim
tükenisin, acinin, mutsuzlugun son duragiydin. Bir sen vardin
yürekten
hissedebildigim, bir sen delice içime isleyen... Senleyken doluyordu
cigerlerim havayla ancak. Sen varken atabiliyordu yüregim. Kanim
damarlarimda tenini hissetigim anlarda hareketleniyordu.

Önce aski yitirdin sen. Hiç aramaya da gerek duymadin bile. Içini
bosalttigin için, yittiginin farkina bile varmadin. Sonrada "bizi"
kaybettin... Müsvedde defterinde unuttun aski, temize geçemedin...
Bir
ormanin içinde buldun kendini. O ormandaki her agaçtan farkli
meyvelerle
beslerim sandin ruhunu. Oysa çevrende bir sürü aci ve yalnizlik
meyvesi
veren agaç oldugunu ve onlari üreten agaçlari büyüttügünü
göremedin...

Paylasmak, konusmak, anlatmak, dinlemek yerine aski sadece tene
dokunmakti
olarak tanimladin... Ya ask bu degil ya da ben farkli yasiyor,
görüyor,
biliyor, hissediyorum. Ask, yagmurun topragi islatmasindaki hüzün,
çiçege
hayat vermesindeki sevinç, yarim ayin günesle bulusmasi, denizin
kayaliklari
dövmesi degil belki de. Belki de ask, gönül gözüyle bakip,
yürekten
hissetmek degil...

Çaresizdir sarsilir yüregim, sanki bir gemidir
Bu sessizlik, hüzün dolu askimin matemidir
Matem tutan gemimde, inan bu son seferimdir...

Beytullah
19.09.2005, 21:21
Bilmiyorum siz istediklerinizi "sirasinda" yapabildiniz mi? Ben hiç
yapamadim. Küçükken anneannem cebinde tasidigi bir tomar anahtarla
kilerdeki dolaplari açtigi zaman, canim pestil isterdi. Bilirdim
sapsari kayisi pestilleriyle, kararmis mor erik pestillerinin hangi
dolapta oldugunu. Anneannem:
"Simdi sirasi degil, birazdan yemek yiyecegiz", derdi. Yemekten
sonra ise yavas yavas herkes ögle uykusuna yatardi.
Sayet "Belki sirasi gelmistir" diye yine pestil istersem,
Anneannem:
"Simdi sirasi degil. Bak herkes yatti. Sen de yat. Ondan sonra..."
derdi.

Ögle uykusundan sonra pestil istedigim zaman da cevap yine
ayniydi:
"Simdi sirasi degil. Aç karnina dokunur. Nerdeyse aksam oluyor.
Birazdan yemek yiyecegiz..:"
Bir türlü sirasina rastlatamamistim pestil istemeyi.

Bir gün babam bos bulunup bana iki çam agacinin arasina, kolan
vurdukça göklere uçacak bir salincak kurmayi vaadetmisti. Ama bir
daha bu vaadini hiç animsamaz göründü. Ikide bir anneme gider:
Haydi söyle babama, salincagi kursun", derdim.
Annem: "Simdi sirasi degil, basi agriyor," derdi. Basi agrimazsa
gazete okudugu için salincak kurmasini istemenin zamani degildi.
Gazete okumuyorsa banyoya girecegi için... Salincak istemenin de
bir türlü sirasini getiremedimdi

Yaz günleri bahçe kapisinin önünden, "Visnee kaymak" diye bagirarak
dondurmacilar geçerdi. Kosa kosa içeri gelir: "Dondurma alayim mi,"
diye sorardim. "Simdi sirasi degil," derlerdi.

Birlikte çocuk dergilerinin bulmacalarini çözmeyi önerirdim: "Simdi
sirasi degil," derlerdi. Bir seytan uçurtmasinin kuyrugunu bile
yapmaya yanasmazlardi: "Simdi sirasi degil," derlerdi.

Okulda ögretmen ders anlatirken, aklima gelen bir seyi sormak için
parmagimi kaldirirdim. Ogretmen bir süre görmezlikten gelirdi
parmagimi. Kolum yanlis yere dikilmis fasulye sirigi gibi öyle
havada kalirdi. Sonunda ögretmen: "Simdi sirasi degil, indir
bakayim parmagini asagiya," derdi

Etüdlerde gizli gizli roman okurken de, bir müdür muavini basima
dikilir: Siimdi sirasi mi roman okumanin, kapat onu da dersine
çalis," derdi. Ilk yazdigim yazilara da yazi isleri müdürleri ayni
gerekçeyle karsi çikmislardi: "Simdi sirasi degil bunun,"
diyorlardi. Piyeslerim için de ayni itirazi çok duydum: "Iyi ama
simdi sirasi degil..."

Asik oldugum zamanlar yemekte, yahut yürürken, yahut otururken,
canim birden öpüvermek isterdi yanimdaki sevgiliyi. Kursagimda
kalirdi arzum. Bir el, vagon tamponu gibi yavasça iterdi yüzümü:
"Hisst yapma, simdi sirasi degil,"

Parlamentoda konusurken de sik sik bagirirlardi: "Amma yaptin yahu,
simdi sirasi mi bunun?"

Velhasil hiç bir seyin sirasini tam getiremedim. Ama sirasiz
mirasiz bir seyler yapmaya çalistim kendimce.
Bir sey yapmak için sirasini bekleyenler ise, genellikle hiç bir
sey yapamadilar. Öteden beri aklima takilip kalmistir, bir seyi
yapip yapmamanin "sirasi"ni kimin saptadigi.. Ve kendimce söyle
demisimdir:

<?:namespace prefix = st1 ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:smarttags" /><st1:stocktickeruk w:st="&#111;n"><st1:stocktickerca w:st="&#111;n">BIR</st1:stocktickerca></st1:stocktickeruk> SEYI YAPMANIN SIRASI, ONU YAPMAK ISTEDIGIN ANDIR. ZAMAN AYARINI
TERS KULLANMISSAN ZATEN TOZ OLUR GIDERSIN. YOK TERS
KULLANMAMISSAN, "SIMDI SIRASI MIYDI" DIYENLERE UZAKTAN NANIK
YAPARSIN SIRASINDA MI DOGUP ÖLÜYORUZ KI, HER SEYI SIRASINDA
YAPABILELIM..

Beytullah
19.09.2005, 21:24
&gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Bir tek insanin bize ''iyi ki varsin'' demesi, varoldugumuz
&gt; &gt; &gt; için mutlu olmamizi saglar....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Kibar olmak, hakli olmaktan daha önemlidir.
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Hayat sartlari bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasada hepimiz
&gt; &gt; &gt; çilginliklarimizi paylasacak birini ariyoruz....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Bazen tek ihtiyacimiz olan bir el ve bizi anlayacak bir
&gt; &gt; &gt; yürektir.....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Parayla ''klas insan'' olunmuyor....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Gün içinde basimiza gelen küçücük seyler gün sonunda koca bir
&gt; &gt; &gt; mutluluga dönüsüyor....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Inkar edip içimizde sakladigimiz seyler gerçekligini
&gt; &gt; &gt; kaybetmiyor....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Biriyle dalastigimizda tek basardigimiz onun bize daha çok zarar
&gt; &gt; &gt; vermesini saglamaktir....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Her yarayi saran zaman degil sevgidir....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Çabuk olgunlasmak için zeki insanlardan çevre edinmek
&gt; &gt; &gt; gerekir.....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki...
&gt; &gt; &gt; Karsilastigimiz herkes bir gülüsümüzü hak eder.....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Hiç kimse mükemmel degildir....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavusmanin bedava
&gt; &gt; &gt; yoludur....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Hepimiz zirvede olmak istesek de asil keyif oraya tirmanirken
&gt; &gt; &gt; yasadiklarimizdir....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; Zamanimiz ne kadar azsa yapacak isler o kadar çoktur....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt; Ögrendik ki....
&gt; &gt; &gt; BIRINI NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BIZDEN O KADAR ÇABUK
&gt; &gt; &gt; ALIYOR.....
&gt; &gt; &gt;
&gt; &gt; &gt;

Beytullah
19.09.2005, 21:30
PAHALI EV<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
<BLOCKQUOTE style="BORDER-RIGHT: medium n&#111;ne; PADDING-RIGHT: 0cm; BORDER-TOP: medium n&#111;ne; PADDING-LEFT: 4pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; MARGIN: 5pt 0cm 5pt 3.75pt; BORDER-LEFT: #a0c6e5 1.5pt solid; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: medium n&#111;ne">
<DIV>
<DIV>

Aaron Hacker'in emlak bürosunun önünde New York plakali, kirmizi, spor bir araba durdu. Arabadan inen sisman adam, büroya dogru yürüdü. Sicaktan ter, ince elbisesinin üstüne kadar çikmisti. 50 yasinda görünüyordu. Yüzü heyecandan kizarmis, fakat kisik gözlerindeki kararli, donuk bakis degismemisti. Içeriye girince basiyla Aaron'a selam verdi.
'Bay Hacker?'
Aaron gülümseyerek, 'Evet benim, sizin için ne yapabilirim. Bay..?'
Sisman adam, 'Dill' diyerek kendisini tanitti.
'Zamanim çok az, hemen konuya girsek iyi olacak.' dedi.
'Benim için de iyi olur Bay Dill. Ilgilendiginiz belli bir yer var mi?'
'Dogrusunu isterseniz, evet. Kasabanin kenarindaki eski bina.'
'Sütunlu ev mi?'
'Ta kendisi. Yanilmiyorsam üzerinde SATILIK tabelasi var.'
Aaron kuru bir sesle, 'Evet.' dedi, 'Bizim satis listemizdedir.'
Kalinca bir defterin yapraklarini karistirdi. Sonra daktilo ile yazilmis bir sayfayi isaret etti:
'160 yillik bina. 8 odasi, 2 banyosu, otomatik gaz firini, genis teraslari, çevresinde agaçlari var. Çarsiya, okula yakin. 750.000 dolar.' diye okudu ve ekledi:
'Hala ilgileniyor musunuz?'
Adam oturdugu yerde rahatsiz olmus gibi kipirdandi.
'Neden olmasin. Olumsuz bir yani mi var?'
Aaron, 'Aslina bakarsaniz, bu evi defterime yalnizca yasli Sade Grim'in hatiri için kaydettim. Ev asla onun istedigi kadar etmez. Uzun zamandir onarim görmemis çok eski bir binadir. Kirislerden kimi birkaç yil içinde çökecek durumda. Bodrumu ise yilin yarisinda su ile doludur.'
'Öyleyse sahibesi neden bu kadar çok istiyor.'
Aaron omuz silkti.
'Herhalde kendisi için manevi degeri olacak. Çok eskiden beri ailesine aitmis.'
Sisman adam gözlerini yerde gezdirdi:
'Bu çok kötü.' dedi.
Basini kaldirip Aaron'a bakti ve çekingen bir biçimde gülümsedi:
'Hosuma gitmisti. O, nasil söylesem bilemiyorum, tam aradigim evdi.'
Aaron güldü:
'100.000 dolara belki iyi bir alisveris olurdu ama, 750.000 dolara... Sanirim Sade'in düsüncesini de anliyorum. Hiç bir zaman fazla parasi olmadi. Kendisine kentte çalisan oglu bakiyordu. Sonra adam 5 yil önce öldü. Onun için evi satmanin akillica bir is olacagini biliyor. Fakat gönlü bir türlü evden ayrilmaya razi olamiyor. Bu yüzden eve kimsenin almaya yanasamayacagi bir fiyat koyuyor. Böylece kendini avutuyor.'
Üzgün bir ifade ile basini salladi.
'Dünya ne kadar garip degil mi?'
Dill soguk bir sesle:
'Evet.' dedi.
Sonra ayaga kalkti.
'Kendisini bulup fiyati biraz düsürmesini isteyecegim.'
Otomobilini Bayan Grim'in evinin önündeki yikik dökük, çürümüs tahta parmakliklarin önüne park etti. Evin çevresini tümüyle yabani otlar kaplamisti. Kapiya çikan kadin kisa boylu, beyaz saçli idi. Yüzündeki hatlar, küçük inatçi görünüslü çenesine kadar iniyordu. Havanin sicak olmasina karsin sirtinda kalin, yün bir örme hirka vardi.
'Bay Dill olmalisiniz. Aaron Hacker buraya gelmekte oldugunuzu telefonda söyledi. Içeri girmez misiniz?'
Dill, 'Disarisi korkunç derecede sicak.' diye söylendi.
'Öyleyse içeri girin. Buzluga biraz limonata koymustum. Içeriz.'
Içerisi los ve serindi. Panjurlar kapatilmisti. Eski tarz genis koltuklarla dösenmis büyük bir salona girdiler. Yasli kadin ellerini siki kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu. Sisman adam öksürdü.
'Bayan Grim, az önce emlâkçiniz ile konustum.'
Kadin, 'Tümünden haberim var.' diye sözünü kesti.
'Aaron fikrimi degistirebileceginiz düsüncesi ile sizi buraya yollamakla akilsizlik etmis. Dogrusunu isterseniz amacimin bu olduguna da pek emin degilim.'
'Bayan Grim, sizinle biraz konusabilecegimi sanmistim.'
Bayan Grim sallanan sandalyesini gicirdatarak arkasina yaslandi:
'Konusmak için para alinmaz, ne istiyorsaniz söyleyin.'
'Evet,haklisiniz.'
Adam beyaz bir mendille yüzünün terini sildi:
'Izin verirseniz anlatayim. Bir is adamiyim. Bekarim. Uzun yillar çalistim ve iyi bir servet yaptim. Artik dinlenmeyi hak ettim. Yasamimin sonlarini geçirebilecegim sakin bir yer ariyorum. Burayi sevdim. Bir kaç yil önce Albany'ye giderken buradan geçmistim. O zaman bir gün buraya yerlesebilecegimi düsünmüstüm. Bugün kasabadan tekrar geçerken, burayi gördüm. Tam istedigim yerdi.'
'Burayi ben de severim, Bay Dill. Böyle oldukça yüksek bir fiyat isteyisimin nedeni de bu zaten.'
Dill gözlerini kaldirip yasli kadina bakti.
'Oldukça yüksek bir fiyat degil mi? Kabul etmelisiniz ki Bayan Grim, bu günlerde böyle bir ev en fazla...'
'Yeter.' diye bagirdi kadin:
'Bay Dill bu konuda sizinle kesinlikle tartismak istemiyorum... Eger istedigim parayi vermeyecekseniz, üzerinde durmayalim.'
'Fakat, Bayan Grim...'
'Iyi günler Bay Dill.'
Adamin da ayni seyleri yapmasini belirten bir tavirla ayaga kalkti. Fakat adam kalkmadi:
'Bir dakika bayan, delilik oldugunu biliyorum ama, istediginiz parayi ödeyecegim.'
yasli kadin uzun süre adama bakti:
'Emin misiniz, Bay Dill?'
'Kesinlikle, yeterince param var. Eger evi satmanizin tek yolu buysa, parayi alacaksiniz.'
Grim hafifçe gülümsedi:
'Sanirim limonata iyice sogumustur. Size getireyim. Siz içerken ben de evi anlatirim.'
Kadin elinde tepsi ile geriye döndügünde Dill yine mendille alnindaki terleri siliyordu. Limonatayi zevkle yudumlamaya basladi.
Yasli kadin sallanan sandalyesine yaslanirken:
'Bu ev...' diye söze basladi, '1902'den beri aileme aittir. Kasabadaki en saglam ev olmadigini da biliyorum. Oglum Michael dogduktan sonra bodrumum su basti. O günden bu yana da bir türlü kurutamadik. Aaron bazi yerlerin çürüdügünü de söylüyor. Yine de bu eski evi severim. Bilmem anlatabiliyor muyum?'
Dill:
'Evet.' dedi.
'Michael 9 yasinda iken babasi öldü. Ondan sonra sikintilar basladi. Michael belki de benden çok babasini özlüyordu. Çok vahsi ve hasin bir çocuk olmustu. Liseyi bitirince kasabayi terk edip kente gitti. Çok hirsli bir insandi. Kentte ne yaptigini bilmiyorum. Fakat basariya ulasmis olmaliydi. Bana düzenli para gönderirdi.' Gözleri nemlenmisti.
'Kendisini 9 yil görmedim. Dokuz yil sonra geldiginde basi dertte idi. Zayif ve yaslanmis bir durumda bir gece yarisi çika geldi. Yaninda ufak, siyah bir valizden baska bir sey yoktu. Valizi elinden almak istedigim zaman bana vurdu. Bana, annesine vurdu. Ertesi gün bir kaç saat için evi terk etmemi söyledi. Ne yapmak istedigini açiklamadi. Döndügümde valiz ortadan yok olmustu.'
Sisman adam gözlerini limonata bardagina dikmis öylece dinliyordu.
'O gece evimize bir adam geldi. Içeriye nasil girdigini bilmiyorum. Michael'in odasindan sesler duydum. Oglumun içinde bulundugu tehlikenin ne oldugunu ögrenmek istiyordum. Kapinin arkasindan dinlemeye çalistim. Fakat yalnizca bagrismalar tehditler ve...'
Bir an durakladi. Omuzlari sarsiliyordu:
'...ve bir silah sesi duydum.' diye devam etti:
'Içeriye girdigim zaman yatak odasinin penceresi açikti ve yabanci gitmisti. Michael'im da yerde yatiyordu. Ölmüstü. Tüm bunlar bundan 5 yil önce oldu. Ondan sonra polis bana olanlari anlatti. Michael ve tanimadigim o adam birçok suç islemisler. Bir sürü yerlerden bir kaç milyon dolar çalmislar. Michael parayi alip kaçmis. Parayi bu evde, hala bilemedigim bir yerde saklamisti. Sonra diger adam hissesini almak için oglumu arayip bulmustu. Paranin yok oldugunu görünce de oglumu öldürmüstü.'
Basini kaldirip adama bakti.
'Iste o zaman evimi 750.000 dolara satisa çikardim. Bir gün oglumun katilinin dönecegini biliyordum. O bir gün gelip fiyati ne olursa olsun evi almak isteyecekti. Bütün yapacagim, yasli bir kadinin köhne evine bu kadar çok para vermeye razi olacak adami buluncaya kadar beklemekti.'
Sandalyesini agir agir salliyordu. Dill bardagi yere birakti, diliyle dudaklarini yaladi.
'Uff!' dedi.
'Bu limonata çok aci...'
Bakislari canliligini kaybetti, hafif titreme ile basi, omzunun üzerine cansiz düstü.</DIV></DIV></BLOCKQUOTE>

denizgrsy
20.09.2005, 01:21
.&gt;
&gt;Hfraliren srisai
&gt;
&gt;
&gt;Bir ignliiz üvnsertsinede ypalin arsaitramya gröe,
&gt;
&gt;kleimleirn hrfalreiinn hnagi sridaa yzalidkilrai ömneli dgeliims.
&gt;
&gt;Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaimyis.
&gt;
&gt;Ardakai hfraliren srisai kriaisk oslada ouknyuorums.
&gt;
&gt;Çnükü kleimlrei hraf hraf dgeil bri btüün oalark oykuorumusz.
&gt;
&gt;Bakin nasil da duzgun okudunuz, ilginç degil mi?
&gt;

Beytullah
03.11.2005, 16:09
...Edited by: Beytullah

imported_cagatay
07.11.2005, 16:32
ALDATILIRIM KADERIMDIR AFFETMEM KARAKTERIMDIR....

imported_cagatay
07.11.2005, 16:40
Aldanir bizlere kem gözle bakanlar bizler ise en mesut insanlar sil hayalinden o karaktersiz eseri senden senden çok üstündür su hor gördügün SERSERI

Serseriyim sokaklar evim, serseriyim adam gibi severim, bana bir adim gelene ben on adim giderim.Dinle cici kiz dinle zannedersinki serseri aglamaz, serseri bi kayboldumu onu kimse bulamaz, simdi anliyorsunya, sehirlerin asi kizi hiç kimse serseri gibi sevipte asik olamaz

BiR gün BiR aDaM GeliYiYoRDu KaRSiDaN iCKiSiNi iCiYoDu SiSeDeN BeLiYdi ÜSTüNDeN BaSiNDaN KiMSeSi oLMaDiGi PaNToLoNu YaMaLiKLaRLa DoLuYDu KaRSiDaN iKi SüSLü BaYaN GeLiYoDu BiRi DöNDü Ve oNa SeRSeRi DeDi aMa NeRDeN BiLeCeKTiKi O SeRSeRi DeDiGi KiSi BiR ZaMaNLaR SeNiN iCiN

immortal_TS
07.11.2005, 19:19
SON YAPRAK


Ülkenin batisindaki küçük bir mahallenin bir sokaginin neredeyse
tamami ressamlardan olusmaktaydi. Bu mahallede, üç katli bodur
bir tugla yigininin tepesinde iki kiz arkadasin stüdyolari bulunmaktaydi.
Alt katlarinda ise yasli bir ressam otururdu.

Günlerden bir gün kiz arkadaslardan biri zatürree hastaligina yakalandi.Genç kiz günden güne eriyordu. Bir gün, arkadasi resim yaparken o da yataginda pencereden disari bakiyor ve sayiyordu...

Geriye dogru sayiyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi".


Arkadasi merakla disari bakti. Sayilacak ne vardi acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bombos bir avlu ile alti yedi metre ötedeki
tugla evin çiplak duvari vardi. Budakli köklerinden çürümüs,
yasli mi yasli bir asma, tugla duvarin yari boyuna kadar tirmanmisti.

Dönüp arkadaisna "Neyin var?" diye sordu. Hasta kiz fisilti halinde" alti" dedi. "Artik hizla düsüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardi.Saymaktan basima agri giriyordu. Ama simdi kolaylasti.Iste biri daha gitti. Topu topu bes tane kaldi simdi." "Bes tane ne?" diye sordu arkadasi. "Yapraklar, asmanin yapraklari. Sonuncusu da düsünce, ben de mutlaka gidecegim. Hissediyorum bunu."

Arkadasi ona saçmalamamasini söyleyip içmesi için çorba götürdü.
Fakat o: "Iste bir tanesi daha gidiyor. Hayir, çorba filan istemiyorum.
Bununla geriye dört tane kaldi. Hava kararmadan sonuncusunun da düstügünü görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi.

Genç kiz uykuya daldiginda arkadasi da alt katta ki yasli ressama
ziyarete gitti. Bu sirada yaprak olayini da anlatti yasli adama.
Yukari çiktiginda arkadasi uyuyordu. Ertesi sabah hasta kiz hemen
arkadasina perdeyi açmasini söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmis
gibi gelen upuzun gece boyunca araliksiz yagan yagmur ve siddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yapragi hâlâ yerinde duruyordu.

Sapina yakin taraflari hâlâ koyu yesil kalmakla birlikte, testere agzi gibi tirtilli kenarlarina ölümün ve çürümenin sari rengi gelmis olan yaprak, yerden alti yedi metre yükseklikteki bir dala yigitçe asilmis duruyordu.

"Bu sonuncusu" dedi hasta kiz."Geceleyin mutlaka düser diye düsünmüstüm. Rüzgâri duydum. Bugün düsecektir, o düstügü an ben de ölecegim." Agir agir geçen gün sona erdiginde onlar, alacakaranlikta bile, asma yapraginin duvarin önünde sapina tutunmakta oldugunu görebiliyorlardi.

Derken siddetli yagmur tekrar basladi. Hava yeteri kadar aydinlanir
aydinlanmaz, genç kiz hemen perdenin açilmasini istedi. Asma yapragi
hâlâ yerindeydi. Genç kiz, yattigi yerden uzun uzun yapragi seyretti. Sonra arkadasina seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan oldugumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yapragi orada tuttu.

Ölümü istemek günahtir. Simdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi. Aksamüstü gelen doktor ayrilirken; simdi alt kattaki bir hastaya
bakmam gerekiyor. Yasli bir ressammis sanirim. O da zatürree.
Yasli adamcagiz çok agir bir durumda, kurtulma umudu yok ama
daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldiriliyor dedi.

Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattiniz, siz kazandiniz." dedi.
O gün ögleden sonra arkadasi artik iyilesmis olan arkadasina alt kattaki yasli adami anlatti. Yasli adam iki gün hastanede yattiktan sonra ölmüs.

Hastalandigi günün sabahi kapici onu, odasinda sancidan kivranirken bulmus. Pabuçlari, elbisesi bastan asagi sirilsiklam, her yani buz gibi bir haldeymis. Öyle korkunç bir gecede nereye çiktigina akil sir erdirememisti kimse. Sonra, hâlâ yanik duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çikarilmis bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karismis sari, yesil boyalarla bir palet ve saga sola saçilmis bir kaç firça bulmuslar. O zaman o son yapragin sirri da çözüldü. Rüzgâr estigi zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yasli ressamin saheseriydi.
Yasli adam, son yapragin düstügü gece oraya bir yaprak resmi yapip yapistirmisti.



Edited by: immortal_TS

Beytullah
07.11.2005, 22:44
o deyilde herhalde 1 ay verlileri silinmesi en cok bu topic yaradi buraya yazi yazamiyorduk artik yaziliyorsmileys/smiley4.gif

Külünkoğlu
08.11.2005, 09:45
afrika'nin uçsuz bucaksiz topraklarinda ilkbahar yagislariyla olusup<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
yaz sicaginda yok olan geçici göller vardir. Iste bu göllerin olusumuna tanik olan yerlilerin bir sözü : ?Sular yükselince baliklar karincalari yer, sular çekilince de karincalar baliklari? Yani üstünlük bugün karincadaysa yarin baliga geçebiliyor, ya da tam tersi.
Karinca ya da balik olmanin sagladigi üstünlüge sevinmek kendimizi kandirmaktan öte bir anlam tasimiyor, çünkü kimin kimi yiyecegini gerçekte suyun hareketi belirliyor.



Hayatin ne getirecegini hiçbirimiz bilemeyiz...


http://img482.imageshack.us/img482/9427/worldpeace8kj.jpg

Beytullah
08.11.2005, 21:36
Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi
buldugumda anladim.

Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis,

Kendi yolumu çizdigimde anladim..

Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak,dinleyerek
degil..

Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladim..

Yüreginde ask olmadan geçen her gün kayipmis,

Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim..

Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmis gözlerden,

Neden hiç aglamadigini anladim..

Aglayani güldürebilmek,aglayanla aglamaktan daha
degerliymis,

Gözyasimi kahkahaya çevirdiginde anladim..

Bir insani herhangi biri kirabilir, ama bir tek en çok
sevdigi acitabilirmis,

Çok acittiginda anladim..

Fakat,hak edermis sevilen onun için dökülen her damla
gözyasini,

Gözyaslariyla birlikte sevinçler terk ettiginde anladim..

Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet,

Yüregini elime koydugunda anladim..

''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak,

Sana ''git'' dedigimde anladim..

Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum''
diyebilmekmis sevmek,

Git dediklerinde gittigimde anladim..

Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril
ziril aglayan,

Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim..

Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak
Istemekmis pisman olmak,

Gerçekten pisman oldugumda anladim..

Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymis,

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmis,

Yüregimde sevgi buldugumda anladim..

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermis bir gün
affedilmeyi,

Beni affetmeni ölürcesine istedigimde anladim..

Sevgi emekmis,

Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür birakacak kadar
sevmekmis...

Beytullah
08.11.2005, 21:37
PAPATYA VE KELEBEK

Günlerden bir gün, evrenin bir noktasinda, küçük bir tirtil
gözlerini
hayata açmis. Dogal içgüdüleri ile hemen beslenmeye baslamis.
Ne bulursa yemis. Bir süre sonra, yeterince büyüdügünde,
kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye baslamis.
Bu kozanin içinde geçirdigi uzunca bir sürenin sonunda da,
rengarenk kanatli bir kelebek olup çikmis.

Minik kelebek, uçabiliyor olmanin da verdigi mutlulukla uçmaya
baslamis. Daglar tepeler asmis, ormanin her yerini dolasmis.
Derken bir vadiye gelmis. Rengarenk çiçeklerin bulundugu bir
vadiye.
Etrafina saskin saskin bakarken, vadinin öbür ucunda bir
papatya
görmüs. Bir anda afallamis. Ne düsünecegini, ne yapacagini
bilememis. içinden "Ne muhtesem bir çiçek" diye geçirmis.
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hos kokulu çiçegin
üzerinden geçip dogruca onun yaninda almis solugu.

"Merhaba" demis papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yaniniza
gelmek istedim.". Nazli papatya söyle bir bakmis konuguna ve
"Merhaba" demis, "ben de yalnizliktan sikilmistim zaten."
Ve konusmaya baslamislar. Kelebek ona hayat hikayesini,
nerede dünyaya geldigini, geçtigi ormani, tepeleri anlatmis.

Papatya da ona kendinden bahsetmis. Birbirlerinden gerçekten
hoslanmislar. Kelebek bütün zamanini papatyayla geçirmis.
Gece olunca beraber yildizlari ve ates böceklerinin danslarini
seyretmisler. Gündüz olunca kelebek, kanatlariyla papatyayi
günesin yakici isinlarindan korumus. Minik kelebek papatyayi
çok
sevmis. O kadar çok sevmis ki, bir türlü onun yanindan
ayrilamamis.
Papatyanin da onu sevip sevmedigini merak ediyormus. Ama cesaret
edip de bunu papatyaya söyleyememis bir türlü. Onu kirmaktan,
incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmus. Papatya da
kelebegi çok sevmis ama o da bir türlü söyleyememis sevgisini.
Duygularinin karsiliginin olmayacagindan, bu yüzden
kelebegi
kaybedeceginden korkmus. Böylece iki sevgili yan yana
ama sevgilerini paylasmadan sürekli sohbet etmisler.

Böylece saatler saatleri kovalamis. Günler geçip de, kelebek
artik zamani kalmadigini, gücünün tükendigini anlayinca,
papatyaya
dönmüs ve; "Üzgünüm ama senden ayrilmam gerekecek" demis.
Papatya buna bir anlam verememis. "Neden" demis. "Yoksa
benim yanimda mutsuz musun?". "Hayir" demis kelebek. "Bilakis,
sen benim hayatima anlam kattin. Fakat biz kelebeklerin ömrü
sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladim. Artik
kelebeklerin hiç ölmedigi bir yere gitmeliyim."

Papatya bu duruma çok üzülmüs ama yapacak bir sey yokmus zaten.
Kelebek artik hiç gücünün kalmadigini, daha fazla
tutunamayacagini
fark ettiginde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum"
diyebilmis ancak. Papatya donakalmis. Sadece "Bende..."
diyebilmis kelebegin arkasindan. Ardindan da gözyaslarina
bogulmus.

Içinden "Keske onun da beni sevdigini bilseydim.
Keske onu sevdigimi söyleyebilseydim." diye geçirmis.
Papatya, sevdiginin onu sevdigini bilmeden geçirdigi günlerin
acisina dayanamamis. Bir süre sonra yapraklari önce solmus,
sonra da dökülmeye baslamis.
Her düsen yaprakta papatya, "seviyormus" diye geçirmis içinden.

Iste o günden beri, bunu bilen asiklar,
sevgililerine soramadiklarini hep papatyalara sormus:
"Seviyor mu, sevmiyor mu?"...

Ömer SEVİNÇ
11.11.2005, 17:44
Güzelsmileys/smiley4.gif

Beytullah
18.11.2005, 20:08
<DIV>
<TT>GENÇADAM, evinin alt katinda marangozluk yapiyordu. Kapi ve pencere</TT>
<TT>konusunda uzmandi. Fakat plâstik pencereler yayginlasinca, ahsap olanlara</TT>
<TT>&gt; &gt; ragbet azaldi. Bu yüzden isler iyi gitmiyordu. Üstelik de çocuklari</TT>
<TT>büyümüs, biri hariç okula baslamisti. Masraflari artinca, yanindaki</TT>
<TT>&gt; &gt; kalfasina yol verdi. Ise biraz daha erken koyulur, yardimciya ayirdigi</TT>
<TT>parayi, çocuklarin harçligina katardi. Adam, bir gün çalisirken, elektrik</TT>
<TT>kesildi. Ve uzun süre bekledigi halde gelmedi. Aksi gibi, o aksam üzeri</TT>
<TT>teslim etmesi gereken birkaç pencere vardi. Bos kalmayi sevmezdi. </TT>
<TT>Planyayi</TT>
<TT>yagladi, talaslari</TT>
<TT>&gt;süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çikarken, sigortaya göz atti. Eger</TT>
<TT>yanilmiyorsa, bu is normal degildi. Biri gelip sigortayi kapatmis</TT>
<TT>olmaliydi. Salteri kaldirinca, atölye aydinlandi. Tahminleri dogru </TT>
<TT>çikmisti</TT>
<TT>ama, bu ise bir anlam veremiyordu. Saka dese, böyle bir saka yapilmazdi.</TT>
<TT>Kendisini kiskanacak bir düsmani da yoktu.</TT>
<TT>&gt; &gt; &gt;Ise koyuldugunda, yine ayni sey oldu. Ama bu sefer suçluyu görmüstü.</TT>
<TT>Oglu, evden atölyeye baglanan merdiveni sessizce inmis ve sigortayi</TT>
<TT>&gt; &gt; kapattigi sirada, babasini karsisinda bulmustu. Adam, on yasina gelmis</TT>
<TT>bir çocugun böyle bir haylazligini affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden</TT>
<TT>mahvolmustu. Bir kere yapmis olsa, ses çikartmazdi. Ama tekrarlamasi, </TT>
<TT>hangi</TT>
<TT>yönden bakilirsa bakilsin, büyük hataydi. Saçlarindan yakalayip siki bir</TT>
<TT>tokat atti. Her sey onun iyiligi</TT>
<TT>&gt; &gt; içindi. Belki vurdugu tokat, serseri olmasini engellerdi.</TT>
<TT> Adam, oglunun gözyaslarini görmezden geldi ve eve çiktiktan sonra,</TT>
<TT>esine dert yanarak:</TT>
<TT> - Bu çocugun, okulda kimlerle düsüp kalktigini bilmemiz lazim!..</TT>
<TT>dedi. Eger serbest birakirsak, basimiza büyük dertler açacak!..</TT>
<TT>&gt; &gt; &gt;Adam, bir süre düsündü. Sonunda da en kolay yolu buldu. Oglunun hiç</TT>
<TT>aksatmadan tuttugu günlügünde, arkadaslarina ait ip ucu olmaliydi.</TT>
<TT> Esi istemese de, ona kulak asmadi ve çocugunun günlügünü okumaya</TT>
<TT>basladi.</TT>
<TT> &gt; &gt; Oglu, en son sayfada:</TT>
<TT>&gt; &gt; &gt;"Bu gece kötü bir rüya gördüm!.." yazmisti.</TT>
<TT>&gt; &gt; "Atölyede çalisirken, babami elektrik çarpiyordu. Allah'im onu</TT>
<TT>koru!.. Ben elimden geleni yapacagim!.." </TT></DIV>

tuğba
19.11.2005, 15:50
Beytullah var ya mahvediyosun bizi su yazilarla.


Oy oy yine ürperdim...

Beytullah
19.11.2005, 18:18
Beytullah var ya mahvediyosun bizi su yazilarla.


Oy oy yine ürperdim...





cok kötü oluyorsaniz yollamiyayim bidahasmileys/smiley4.gif

Beytullah
19.11.2005, 18:19
...Edited by: Beytullah

Beytullah
19.11.2005, 18:19
Asagida okuyacaklariniz, musevilerin, Tanri ile insanin konusmasini anlatan<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></PRE>kitaplari Talmud'dan alinmistir ve soyle biter:</PRE></PRE>"...bir kadini aglatirken cok dikkat edin, cunku Tanri gozyaslarini sayar!</PRE>Kadin erkegin kaburgasindan yaratildi, ayaklarindan yaratilmadi, oyle</PRE>olsaydi ezilirdi; ustun olmasin diye basindan da yaratilmadi. ama gogsunden</PRE>yaratildi, esit olsun diye;... ... kolun biraz altindan korunsun</PRE>diye....kalp hizasindan SEVILSIN diye...</PRE>

Beytullah
19.11.2005, 18:26
<DIV>
<DIV>
&gt; Hani diyorumda, <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></DIV>
&gt;
&gt; insanin gerçekten
&gt;
&gt; mükemmel bir dostu olsa...
&gt;
&gt; *********************************
&gt;
&gt; "Onu", söyle, içine
&gt; sindire-sindire, kocaman bir
&gt; sarilsa...
&gt;
&gt; Yüreklilikle söylediginiz...
&gt; "Canim benim!.. dediginiz...
&gt; Telefonda bile
&gt; saatlerce konustugunuz, sicacik
&gt; biri...
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;
&gt; Özlediginizde, hayal kurdugunuzda
&gt; yaninizda o var mi?
&gt; Sizi hiç yalniz birakmayan
&gt; biri...
&gt; Cesur, sempatik, azimli, kararli,..
&gt;
&gt; Arayan, soran, "Seni özlüyorum"
&gt; diyen biri.
&gt; Böyle bir canli ile her seyi
&gt; konusabilir, paylasabilirsiniz.
&gt; Yaniltmaz!
&gt; Anlayisla karsilar her seyi...
&gt; Hatalari, günahlari-sevaplari
&gt;
&gt; her bir seyi konusabilirsiniz
&gt; onunla...
&gt; bir arayis içinde olmaniza gerek
&gt; yoktur.
&gt; O kendiliginden çika gelir zaten.
&gt; Bir gün bir bakarsiniz,
&gt; karsinizda...
&gt; Bir de bakmissiniz simsicak
&gt; sohbetler, derin konular, sirlar,
&gt; paylasimlar...
&gt; Kimseye söyleyemediginizi, en
&gt; yakininiza anlatamadiginizi,
&gt; geçmisteki
&gt; izleri, gelecege dairlerinizi,
&gt; sadece ona anlatir olursunuz.
&gt; Kadin, erkek fark etmez.
&gt; Bir dost bulun! Ama gerçekolsun.
&gt; Aradiginizda isinizi degil,
&gt; sizi soran...
&gt; Kötü gününüzde ev sahibi, iyi
&gt; gününüzde kiraciniz olsun.
&gt; Anlatsin, konussun, açik-seçik,
&gt; korkmadan yasasin. Güvensin!
&gt; Cinsiyeti olmasin! Bir kartal
&gt; kadar hasin, bir maymunkadar
&gt; saklaban,
&gt; bir ceylan kadar narin olsun.
&gt; Dogrulari söylesin. Gözleriyle
&gt; ve kalptenkonussun.
&gt; Yasasin! Doya doya yasasin,
&gt;
&gt; doya doya yasatsin.
&gt; Beyninden degil, yüreginden
&gt; versin. "Olsun varsin!
&gt; Paylasirim." desin.
&gt; Bir dostunuz olsun.
&gt; Sizive benliginizdekileri
&gt; paylassin... Dost olsun! Ama...
&gt;
&gt; Gerçek bir dost.. </DIV>

Beytullah
19.11.2005, 18:27
&gt;&gt;Is adami tiras
&gt;&gt;olurken bir yandan da berberiyle sohbet
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;etmektedir. Derken, kapinin önünden agir agir geçmekte olan
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;paspal bir çocuk görürler. Berber, is adaminin kulagina
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;fisildar; "Bu çocuk var ya, dünyanin en aptal çocuklarindan
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;biridir! Bak; dikkat et simdi..." Berber çocuga seslenir:
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;"Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;yüzündeki aptalca siritmayla berberi selamlar. Berber
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;isadaminin kulagina sessizce, "bak simdi" diye fisildar ve bir
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;elinde besyüz bin, diger elinde bes milyonluk bir banknot oldugu
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;halde çocuga sorar:"Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;dalgin dalgin bir bes yüz bine bir de bes milyona bakar ve
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;sonunda bes yüz binlik banknotu hizlica çekerek berberin
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;elinden alir. Berber isadamina döner ve gülerek: "Gördün mü?
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;Sana söylemistim." der. Tiras bitince isadami
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;sokaga çikar ve
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanina giderek,
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;neden bes milyonluk degil de, bes yüz binlik banknotu aldigini
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;sorar.Çocuk hiç de aptalca olmayan bir siritmayla yanit verir :
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;Ilk kez sordugunda eger bes milyonlugu alsaydim oyun
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt; biterdi!...Ama 20 gündür 10 milyon kazandim....ve daha ne kadar
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;kazanacagimi da sadece Allah bilir....." Allah'in bile
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;insanlar hakkindaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;verdigine inanirken... Biz kim oluyoruz da insanlari birkaç kez
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;görmek, iki-üç yazi okumak, birkaç dedikodu dinlemekle
&gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;yargilama hakkina sahip olabiliyoruz!

Beytullah
19.11.2005, 18:29
<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR>
<TD colSpan=2>
<HR>
</TD></TR></T></TABLE>
<DIV>
Adam yorgun argin eve döndügünde 5 yasindaki çocugunu kapinin önündebeklerken buldu.Çocuk babasina, "Baba bir saatte ne kadar para kazaniyorsun" diye sordu...<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /><?:NAMESPACE PREFIX = O /><O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin isin degil"diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk "Babacim lütfen, bilmek istiyorum"diye üsteledi.Adam <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Illâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevapverdi.. <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diyesordu. Adam iyice sinirlenip,<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Benim senin saçma oyuncaklarina veya benzeri seylerine ayiracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapini kapat" dedi.<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Çocuk sessizce odasina çikip kapiyi kapatti.Adam sinirli<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
sinirli;"Bu çocuk nasil böyle seylere cesaret eder." diye düsündü. <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinlesti ve çocuga parayi neden istedigini bile sormadigini düsündü, "Belki de gerçekten lazimdi"...Yukari çocugunun odasina çikti ve kapiyi açti... Yataginda olan çocuga,"Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayir" diye cevap verdi... <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Al bakalim, istedigin 10 milyon. Sana az önce sert davrandigim için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi... Çocuk sevinçle haykirdi, "Tesekkürler babacigim"... <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Hemen yastiginin altindan diger burusuk paralari çikardi.<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Adamin suratina bakti ve yavasça paralari saydi.Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran oldugu halde neden benden para istiyorsun?... Benim,<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
senin saçma çocuk oyunlarina ayiracak vaktim yok" diye kizdi... <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
<O:P></O:P></DIV>
<DIV>
Çocuk "Param vardi ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paralari babasina uzatti; <O:P></O:P></DIV>
<DIV>
"Iste 20 milyon... Simdi bir saatini alabilir miyim babacim?..."</DIV>

Beytullah
19.11.2005, 19:03
<DIV>
<DIV>
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
<DIV>
" Hayat oyle bir karmasa ki; ya dogru zamanda yanlis insani cikartiyor karsina,

ya da yanlis zaman dogru insanin kaybina neden oluyor;

ya zamana yeniliyorsun ya kisiye....."</DIV></DIV></DIV></X>

Mehmet
20.11.2005, 13:38
"Bu yaziyi Görele gen tr'den kopyaladim.
Yazinin yazarida benim Hala Torunudur.
Kendisi avukattir ayni zamanda ve isyeri kadiköydedir.
Yazisi hosuma gittigi için buraya tasidim.
Bu konuslara benzer yazilar sizlerde ekleyebilirsiniz."


<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=5 width="100%"><T>
<T>
<TR>
<TD width=470 ="haber_baslik">Agzinin Kitimagini Yedügüm...</TD></TR>
<TR>
<TD width=470 ="haber_metin">19 Kasim 2005 07:30 · AYDIN SORDI</TD></TR>
<TR>
<TD vAlign=top width=470 ="haber_metin">Vakit bulur da kendimi toparlarsam bir gün yazacagim, ?yasamaya nasil ara verilir? diye. Her gün ayni sekilde akip giden hayat çarkina nasil çomak sokulur ve çark geri geri islemeye baslar, alinan her nefes insana batar diye. Beklemenin, merakin, çaresizlik ve umutsuzlugu insana nasil sinsi sinsi isledigini anlatmayi düsünüyorum ama simdi degil, Allah ömür verirse sonra.

Memleket batiyormus, siyaset, adalet, ticaret vesaire ne varsa memlekette birbirine girmis, aylik mutad ödenen faturalar katlana katlana artmis ama enflasyon rakamlari ?minicik minicik bir can, ben sana hayran? ilan ediliyormus? Mis mis mus müs? Bugün hepsi bombos benim için, ama geçici bir süre için, çünkü ben dogustan muhalif oldugum için elestirmeden rahat edemem, ille bir seyler vardir düzeltilecek, degil mi azizim!

Neyse, geleyim aklimdaki mevzuya, memleketimi özledim aklima köy düstü!

?Kençluk? dedim kendi çapinda ufacik minicik bir tartisma açildi, yöresel sivemiz konusunda. Sayin Semsi Yildiz kardesim iyi ki elestirisini yazdi, çünkü degerlerimiz böyle böyle kamuoyu olusturacak, ya da en önemlisi her gün o kelimeleri kullanan insanlarimiz, agizlarindan gayri ihtiyari çikan kelimelerin nereden gelip nasil sekillendigini düsünecekler.

Rahmetli Musô amcanin sivesinin yazdigim gibi oldugu teyit edildi. Zaten açiklamistim, Karabörk denen içinde daglar kadar tartismalar yasanan ceviz kabugundan hallice memleketin yapisi gerçekten çok karisik.

Mesela, bize köyde ?Bardolari? derler, babamin baba tarafi Gümüshane Torul?a bagli ve Kadirga yaylasinin dibindeki Köstere köyünden gelme. Fiz.Dr. Osman Çoban kardesim sitem etmis Rasi ve Gambuz obasini unutma diye ya, iste o obalardan? 20.yy baslarindaki sancili Ermeni-Rum azinliklar sorunun yasandigi devirde, olaylarin huzursuzlugundan çekinip ata yurtlarindan kopup gelmisler. Babamin anne tarafi ise özbeöz Yeniçerili. Bildigimiz, 1826 yilinda Kasimpasa?daki kislalari sabah vakti topa tutulan, namaz vakti kanlari dökülen ve daha sonrasinda peslerine avcilar takilan, adina ?Vaka-i Hayriye? denen kiyimdan kaçabilen askerlere dayaniyor ?Saziye? ve ?Hafize? nenemlerin sülalesi. Bugün, ?Çoban? soyadini tasiyan akrabalarimiz, Yeniçerililerin bugünkü devami. (Korkmayalim, yeniçeri kiyimi ve avi artik yok, dolayisi ile kimligimizi açiklamanin da sakincasi kalmadi!) Tonya?dan, Vakfikebir?den, Karaman?dan velhasil neredeyse Istanbul?dan evvel göç alan bir köy olarak kurulan Karabörk köyü, kozmopolit yapisini bugün dahi korumaktadir. Ancak, kendi içinde özümsemistir bütün bu göçleri. Tonyali Köstüreliye, Karaman sürgünü ?Iseyinliler? Vakfikebirli ?Yaylolara? söz etmemis, Yeniçerililer kimseye karismayip Günîye çekilmisler ve neticede köy bütünlügünü korumustur.

Hepimiz, en azindan annelerimizden duymusuzdur, ?agzinin kitimagini yedügüm? lafini. Birisi ?agzinin kitimagini? der, birisi ?aguzunun kitmagunu?? Ama sonu ?yedügüm? diye devam eder, haksiz miyim?

Annelerimizden duyar ögreniriz, ondan sonra sevda atesine düstügümüzde gecenin karanliginda tavana vuran oynak ay isiginda bir görünüp bir kaybolan sevgililerin hayaline söyleriz, ?agzinin kitimagini yedügüm? diye?

Bu aksam Onur Akin çaliyordu radyoda, ?Bilsen ne gaybana geceler yasadik, gaybana geceler oy oy? diye söylüyordu modern zamanlar bestesini. Sarkinin yapildigi siirin Giresun?lu bir saire ait oldugunu bilmek, radyonun sesini biraz daha açmama sebep oldu. Gögsüm kabara kabara, ?gaybana geceler? dedim mirildana mirildana. Gögsüm kabardi, çünkü sarki ilk dillere düstügünde üniversite ögrencisiydim ve ?gaybana geceler?in ne oldugunu bilmeden mirildanan belki yüzlerce kisiye, kelimenin anlamini açiklayabilen bir tek ben vardim. Bazi kelimelerin anlamini bilen özel bir kültürün ferdi olmak bana ayri bir zevk vermisti.

Belki Karabörk?ten, Görele?den, Giresun?dan gurbete kesin çikistan evvel dikkatimi çekmeyen, hatta fazla tasrali buldugum birçok davranis, kelime, oyun ya da tavrin beni ben eden unsurlar oldugunu o vakitler fark ettim. Ben, bir topluma aittim, o toplumdan çikiyordum ve o toplumun binlerce yillik birikimi, miras olarak kalbimde, beynimde ve tavirlarimda yasiyordu.

Ben zengin bir ailenin varisi idim, o miras bana Diyarbakir?da, Istanbul?da, Adana?da, hatta yurt disinda bile güç verdi. ?Ben güçlüyüm, çünkü kiyamete kadar yasayacak bir agacin hiçbir rüzgârdan etkilenmeyecek yapraklarindan biriyim? duygusunu, bana içindeyken degil, disindayken gördügüm ?köylülük? ?Giresunluluk? ve ?Karadenizlilik? bilinci verdi.

?Gemiler Giresun?e, yâr olayum sesune? türküsünü, siveyi Istanbul Türkçesine çevirerek okumak bana daha az haz veriyor, türküyü o zaman yapay buluyorum. Mican türküsünü ise, Istanbul Türkçesine yakin haliyle dinlerken haz aliyorum, ?Giresun?un içinde iki sokak arasi, vurdular Feridemu yere düstü bohçasi? diye türkü söylerken sive gidip geliyor. Anlatmak istedigim, Giresun bölgesinde sivenin tek halde oldugunu kesin olarak söylemek mümkün degil.

Diger yandan, Karadenizlilik bilinci, bana iller arasinda ayrim yapmanin anlamsiz oldugunu söylüyor. Kurtulus savasinda, Iç Anadolu?dan sonra en çok asker ve sehit veren Karadeniz bölgesi, bugün de modern ve güçlü, milli degerlerine bagli Türkiye Cumhuriyetinin temelidir kanaatindeyim.

O yüzden ne kadar Giresunlu isem o kadar Sinoplu, Gümüshaneli, Artvinli, Rizeli, Trabzonlu, Samsunlu, Bayburtlu, Ordulu, Kastamonulu, velhasil Karadenizliyim.

Derseniz, onlar ayrim yapiyorlar diye, derim ki suimisal emsal olmaz. Onlar kötü yapiyor diye ben de kötü düsünemem. Hem unutmayalim, 1996 da Trabzonspor Fenerbahçeye yenildiginde canina kiyan iki genç nereliydi?

Göreleliydiler?

Saygi ve sevgi ile.

Aydin SORDI, Avukat </TD></TR></T></T></TABLE>Edited by: Mehmet

Beytullah
22.11.2005, 20:31
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Uzaklarda bir köyde, kocasi, çocugu dogmadan ölmüs, tek
basina
&gt; &gt;&gt;yasayan hamile bir kadin kendisine arkadas olmasi açisindan
dagda
yarali
&gt; &gt;&gt;olarak buldugu bir gelincigi evinde beslemeye baslar. Gelincik
kadinin
&gt; &gt;&gt;yanindan bir an bile ayrilmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan
olmasa da,
&gt; &gt;&gt;oldukça uysallasir. Bir kaç ay sonra kadinin çocugu
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;dogar. Tek basina tüm zorluklara gögüs germek ve
yavrusuna bakmak
&gt; &gt;&gt;zorundadir. Günler geçer ve kadin bir gün bir kaç
dakikaligina da olsa
&gt; &gt;&gt;evden ayrilmak ve yavrusunu evde birakmak zorunda kalir...
Gelincikle
&gt; &gt;&gt;bebek evde yalniz kalmislardir. Aradan biraz zaman geçer ve
anne eve
&gt; &gt;&gt;gelir. Gelincigi ve kanli agzini görür. Anne
çildirmisçasina gelincige
&gt; &gt;&gt;saldirir ve oracikta öldürür hayvani. Tam o sirada
içerdeki odadan bir
&gt; &gt;&gt;bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir...Ve odada besigi,
besigin
içindeki
&gt; &gt;&gt;bebegi ve bebegin
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;yaninda duran parçalanmis bir yilani görür. Einstein'in
söyledigi
&gt; &gt;&gt;rivayet edilen bir söz var :"Insanlardaki önyargiyi
parçalamak benim
&gt; &gt;&gt;atomu parçalamamdan çok daha zor!"
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;

Beytullah
22.11.2005, 20:32
Franklin bir çocuga bir elma vermis. Çocuk çok sevinmis.
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Bir elma daha vermis. Çocuk daha çok sevinmis.
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Bir elma daha verince çocuk sevinçten deliye dönmüs.
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Ve bir elma daha verince, çocuk dört elmayi elinde
zaptedememis,
&gt; &gt;&gt;sonuncusunu düsürmüs yere... Bu sefer aglamaya baslamis
çocuk.
&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Hayat böyledir iste... Hayal etmedigimiz bir saadete
eristikten
&gt; &gt;&gt;sonra, onun bir lokmasini dahi kaybetmek bizi perisan eder.
"Keyifler
&gt; &gt;&gt;degildir yasami degerli yapan. Yasamdir, keyif almayi
degerli kilan."

Beytullah
22.11.2005, 20:33
&gt;ÇÖZEMEDIGIM BIR SEYLER VAR HAYATIMDA
&gt;
&gt;Çözemedigim bir seyler var hayatimda
&gt;Sualti gibi derinlerde sessizce bekleyen
&gt;Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artik
&gt;Nereye kadar gidebilirim, gitsem?
&gt;
&gt;Aradigim nedir, o kentten bu kente?
&gt;Adressiz yasamak da sikar insani gün gelir
&gt;Gider heyecanlar, istekler, gülümseyisler
&gt;Yüregimdeki denizin sulari birden çekilir.
&gt;
&gt;Özleyip de vardigim her yerden, hemen kaçsam diyorum
&gt;Ne aradigimi biliyorum, ne buldugumu
&gt;Bilmem neresinde yanildim ben bu hayatin?
&gt;Yüregimi kabartan o sevinç, simdi sonsuz bir aci oldu.
&gt;
&gt;Taslar yigilmis önüne en güzel, en anlamli duygularin
&gt;Uçsuz bucaksiz bir tüneldeyim ve her yanim karanlik
&gt;Koluma giriyor bazi adamlar, bir seyler söylüyorlar
&gt;Kaliplasmis, sikinti verici, güdük.
&gt;
&gt;Oysa aci diye bir sey var bu dünyada
&gt;Ölüm var -ki yüregimde bu boslugu yaratan birazda odur.
&gt;
&gt;Yanibasimda ölüp gitti dostlarim, ben bakakaldim
&gt;Gözyaslarinin da bir yerlere gömüldügü görülmüs müdür?
&gt;
&gt;Çözemedigim bir seyler var hayatimda
&gt;Sanki ilk benim duydugum garip, anlatilmaz duygular
&gt;Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
&gt;Ölümü ve hayati yanyana düsünmesini ne zaman ögrenir
çocuklar?

Beytullah
22.11.2005, 20:35
Henuz 18 ini yeni bitirmistin, enerji ve umutla dolu
hayata baslamaya hazirdin... Ne oldu? Istemedigin bir
okula girdin. Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için... Sevmedigin bir bölümde senelerini
harcadin... Ayaklarini sürüye sürüye gittin
derslere... Çalismak istemedin ama yine de zorladin
kendini... Güç bela bitirdin sonunda... Ne ailen, ne
de arkadaslarin görmedi yaptigin fedakarligi...
Alkislamadilar seni,omuzlarinin üzerine çikarmadilar,
madalya takmadilar... Enerjin çoktan
tükenmeye basladi bile... Kimse bilmez nasil kendini
feda ettigini... Ruhunu teslim ettigini... Gençligini
tükettigini...

Simdi is bulman gerek... Para kazanman, araba alman,
ev alman gerek... Istemedigin bir ise girdin... Böyle
olmasi gerekiyor diye... Sirf çevrendekiler bekliyor
diye... Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için... Sabahin köründe gidiyorsun ise...
Sevmedigin insanlar ile gününü harciyorsun... Heyecan
duymadigin islerle zamanini geçiriyorsun... Yarinin
gelmesinden nefret ediyorsun... Sevildigini hissettin
mi peki? Ya saygi? Bitti mi insanlarin istekleri?
Özgür müsün artik? Hayir hala özgür degilsin...

Simdi evlenmen gerek... Öyle ya yasin geçiyor, evde mi
kaldin ne? Ariyorsun etrafinda uygun
birisini, artik evlenmeliyim diyorsun...Acaba
gerçekten istiyor musun? Sana uygun birisini buldun
iste, boyu boyuna, meslegi meslegine, parasi parana
göre... Peki ya kalbin? Dügününden bir gece önce
sessizce itiraf ettin kendine, ya dogru kisi degilse?
Belli ki hazir degildin bu evlilige... Evlenmek için
evlendin... Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,
sevilmek için...Mutlu oldun mu peki?
Kalbin heyecanla doldu mu? Aksam eve kosarak döndün
mü? Sevildigini hissettin mi? Sevistin mi tüm
varliginla?

Daha evleneli bir sene dolmadi, insanlar çocuk demeye
basladilar... Istedin mi gerçekten bir çocuk sahibi
olmayi? Hazir misin bir canliyi yetistirmeye? Söyle
bana ne verebilirsin bu küçük insana? Hayati kendi
gözlerinle hiç yasadin mi? Ne istedigini biliyor
musun? Ya istemedigini? Hiç risk aldin mi? Sen hiç
kendin için bir sey yaptin mi? Çocugun bir gün sorarsa
Özgürlük Nedir? Ne cevap vereceksin? Sen hiç özgürlügü
yasadin mi?

Evliliginde problemler yasiyorsun... Sevmedigin bir
insanla cehennemi paylasiyorsun... Bosanmak fikri
kafana gelip gelip gidiyor...cesaret edemiyorsun...
Insanlar ne der diyorsun... Gene kendi duygularinin
üzerine bir duvar örüp baska insanlar için evliliginde
kaliyorsun... Fedakarligini gören biri var mi?
Yasadigin izdirabi senin gibi yasayan?

Korkularin seni hapsetmis, her geçen gün etrafina bir
duvar daha örüyorsun. Sevilmeme korkusu, yalniz kalma
korkusu, basarisiz olma korkusu, sayginligini yitirme
korkusu ve daha neler neler... Hayatinda hiç
korkmadigin bir gün oldu mu? Cesaretle atildin mi hiç,
ya bilmedigin bir dünyaya girdin mi? Sevilmemeyi göze
aldin mi hiç? Gülünç duruma düstün mü? Agladin mi
doyasiya, insanlara aldirmadan? Aci çektin mi hiç,
hani ölecegini düsünecek kadar... Ve iyilesmeyi
basarabildin mi hiç?

Yas erdi kemale diyorsun, bu saatten sonra benden ne
köy olur ne kilavuz. Umutlarin tükenmis, hayallerin
yikilmis... Koca bir ömür baska insanlarin kontrolü
altinda geçip gitmis. Alismissin artik
bu düzene, artik istesemde çikamam diyorsun... Ve gene
kendin için bir seyler yapmaktan vazgeçiyorsun...

Ne olurdu istedigin okula gitseydin... Kim ne derse
desin, ressam olsaydin... Müzisyen, Arkeolog, Sanatçi,
Sporcu olsaydin...Hayattaki büyük adimlari ancak hazir
oldugunda sen istedigin için atsaydin... Ne olurdu
biraz risk alsaydin? Biraz kendine güvenseydin? Biraz
kendine inansaydin? Ne olurdu seni çepeçevre saran
zincileri kirip, önünde ki duvarlari asip, kendin
olabilmeyi basarsaydin? Kim ne diyebilirdi sana? Gene
kimse madalya takmazdi, gene kimse alkislamazdi, gene
kimse seni omuzlarinin üzerine çikarmazdi... Ama sen
kendine saygi duyardin!

Haydi su anda su dakika bir daha bak hayatina... Bu
sefer kendin için bir seyler yap... Birak insanlar
sevmesin seni, birak senin mutsuzlugundan mutlu
olmayiversinler, birak takdir etmesinler,
onaylamasinlar, birak dedikodunu yapsinlar, itiraz
etsinler... Hayatinda bir kere olsun bu riski al!

Istedigin meslegi yap... Zevk al ürettigin isten...
Uçarak git isine...Keyif al birlikte çalistigin
insanlardan... Yasamini kendin SEÇ ve MUTLU OL
seçtigin bu yasamdan...

Istedigin insan ile istedigin zamanda evlen... Ister
20 inde ol, ister 50 inde... Senden baska kim bilir
dogru insanin kim oldugunu ve dogru zamanin ne zaman
oldugunu? Dinleme baskalarini... Evlenmek için hiç bir
zaman geç sayilmaz... Ve hatta istiyorsan
evlenme... Bu yasam senin ve izdirabini da,
mutlulugunu da yasayan tek sensin...

Istedigin zaman çocuk yap... Kendini hazir
hissettiginde, yasama bir canli getirmek istediginde
ve o çocuga verecek bir seylerin oldugunda... Ve hatta
istemezsen hiç çocuk yapma...

Istiyorsan baska bir sehre tasin, baska bir ülkeye,
baska bir kitaya... Mecbur degilsin bu sehire tikilip
kalmaya...

Istiyorsan yeniden okula basla, yeni bir meslek, yeni
bir hayat, yeni ben diyerek kendin için yasa...

Simdi soruyorum sana...

Ne zaman kendin için bir seyler yapacaksin?

onurkaradeniz
22.11.2005, 20:56
ula beytu ha böyle yazilari da nerden bulursunsmileys/smiley36.gif

Semih58
23.11.2005, 21:53
Sabah jimnastigimizi yapmak için "Çalistir" komutuna tiklamak yetse...
:: Isten güçten bunaldigimizda ESC' ye basarak her seyden kaçabilsek, biraz rahatladiktan sonra "Herhangi bir tusa basarak" geri dönebilsek...
:: "EKLE/KALDIR? a girerek görmek istedigimiz herkesi hayatimiza dahil etsek, sevmedigimiz insanlari sonsuza kadar hayatimizdan çikarabilsek...
:: Kafamizda bin bir gürültü ugultu bizi allak bullak ettiginde hoparlörlerimizi kapatabilsek...
:: Görünüsümüzde degisiklik yapmak istedigimiz zaman, "Görünüm Ayarlari"ndan istedigimiz renkleri, inceligi, büyüklügü, uzunlugu seçebilsek...
:: Esyalarimizi kaybettigimizde "BUL" komutuna tiklayarak evin her tarafini arayiversek..
:: Ev isleri içinde bir tiklamayla "YARDIM" a ulasabilsek.. .
:: Sigorta yaptirmaya ihtiyacimiz olmasa, kendi kendimizin Backup 'ini alabilsek ve yaralandigimizda hasar gören yerlerimizi yenileyebilsek...
:: Hayat istedigimiz yonde gitmeyince "Cancel" tusuna basabilsek...
:: Ve hayatimiz altüst oldugunda, "Ctrl-Alt-Delete" yaparak "YENIDEN BASLAT" mak mümkün olsa...

bahr
25.11.2005, 12:12
smileys/smiley1.gif
Ey dost, senin yasamin diger adalardan ve topraklardin ayrilmis bir adadir. Limanlarindan kaç gemi yelken açarsa açsin, baska iklimlere, kaç gemi varirsa varsin limanlarina, sen yine yalnizligin istirabiyla inleyen ve mutlulugu özleyen issiz bir ada olarak bir basina kalacaksin. En yakin dostuna bile meçhulsün, onlarin ilgi dolu sevgisinden ve anlayisindan çok uzaklardasin.
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
(Halil Cibran)

Beytullah
25.11.2005, 22:16
Dogacak bebek dogumdan bir gun once Allah ile gorusur...
&gt;&gt;&gt;
&gt;&gt;&gt; "Allahim dunyaya gidecegim ve orada ne yapacagim bilmiyorum"
&gt;&gt;&gt; "Ben senin icin bir melek yarattim; o seninle ilgilenecek"
&gt;&gt;&gt;
&gt;&gt;&gt; "Allahim ben onlarin dilini bilmiyorum; onlarla nasil konusacagim
&gt;&gt;&gt; iletisim
&gt;&gt; kuracagim?"
&gt;&gt;&gt; "Senin icin yarattigim melek sana onlarin dilini ogretecektir"
&gt;&gt;&gt;
&gt;&gt;&gt; "Allahim duydugugum kadariyla dunyada cok kotuluk varmis; onlarla nasil
&gt;&gt; basa cikacagim?"
&gt;&gt;&gt; "Senin icin yarattigim melek seni cani pahasina kotuluklerden
&gt;&gt;&gt; koruyacaktir
&gt;&gt; merak etme"
&gt;&gt;&gt;
&gt;&gt;&gt; "Allahim sana tekrar nasil donecegim?"
&gt;&gt;&gt; "Senin icin yarattigim melek bana nasil donecegini sana anlatacaktir"
&gt;&gt;&gt;
&gt;&gt;&gt; Derken melekler gelir ve bebege dunyaya gitme zamani geldigini
&gt;&gt;&gt; soylerler.
&gt;&gt; Melekler bebegi Allahin huzurundan alirken bebek son kez sorar.
&gt;&gt;&gt;
&gt;&gt;&gt; "Allahim benim icin yarattigin melegin adi ne?"
&gt;&gt;&gt; "Adinin onemi yok ama sen ona ANNE diyeceksin" <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />

Beytullah
25.11.2005, 22:18
<DIV>
Bir adamcagiz kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir. <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></DIV>
<DIV>
Neden sonra, yaptiklarindan pisman olur ve hiç olmazsa iyi birsey yapmis olmak için bunu Haci Bektas Veli'nin dergahina kurban olarak bagislamak ister. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
O zamanlar dergahlar ayni zamanda asevi islevi görüyordu. </DIV>
<DIV>
Durumu Haci Bektas Veli'ye anlatir ve Haci Bektas Veli helal degildir diye bu kurbani geri çevirir. </DIV>
<DIV>
Bunun üzerine adam mevlevi dergahina gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatir Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
Adam ayni seyi Haci bektas Veli'ye de anlattigini ama onun bunu kabul etmemis oldugunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
Mevlana söyle der:
- Biz bir karga isek Haci Bektas Veli bir sahin gibidir. Oyle her lese konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergahi'na gider ve Haci Bektas Veli'ye, Mevlana'nin kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de Haci Bektas Veli'ye sorar. </DIV>
<DIV>
</DIV>
<DIV>
Haci Bektas da söyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nin gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir </DIV>

Beytullah
25.11.2005, 22:22
Bir gün bir kral ama halki tarafindan sevilen bir bilge kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçiya büyük bir ödül verecegini ilan eder. <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
&gt; Yarismaya çok sayida sanatçi katilir. Günlerce çalisirlar birbirinden güzel resimler yaparlar. Sonunda eserleri saraya teslim ederler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden hoslanir. Ama birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir.
&gt; Resimlerden birisinde sakin bir göl vardir. Göl bir ayna gibi etrafinda yükselen daglarin görüntüsünü yansitmaktadir. Üst tarafta pamuk beyazi bulutlar gökyüzünü süslüyorlardi. Resme kim bakti ise onun mükemmel bir huzur resmi oldugunu düsünüyordu.Diger resimde de daglar vardi. Ama engebeli ve çiplak daglar. Üst tarafta öfkeli bir gökyüzünden yagmurlar bosaniyor ve simsek çakiyordu. Dagin eteklerinde ise köpüklü bir selale çagildiyordu. Kisaca resim hiç de huzurlu gözükmüyordu. Fakat kral resme bakinca, selalenin ardinda kayaliklardaki çatlaktan çikan mini minnacik bir çalilik gördü. Çaliligin üstünde ise anne bir kusun örttügü bir kus yuvasi görünüyordu.
&gt;Sertçe akan suyun orta yerinde anne kus yuvasini kuruyor... Harika bir huzur ve sükûn örnegi.
&gt; Ödülü kim kazandi dersiniz.Tabii ki ikinci resim.
&gt;Kralin açiklamasi söyle idi:
&gt; "Huzur hiçbir gürültünün, sikintinin yada zorlugun bulunmadigi yer demek degildir. Huzur bütün bunlarin içinde bile yüregimizin sükûn bulabilmesidir."
<BR clear=all>

Beytullah
25.11.2005, 22:23
Yeterki kalbi kirilmasin


Bir hükümdarin pek çok cariyeleri vardi. Içlerinde pek güzel
dilberler bulunmasina ragmen, siyah bir cariyeye daha fazla alaka ve
sevgi gösterirdi. Digerlerinin bunu çekemedigini fark eden padisah,
bir gün kendilerine üzeri mücevheratla süsülü birer kristal
bardak vermisti. Manevi degeri yaninda maddi kiymeti de pek yüksek olan
bu bardaklari ellerinde tutan cariyeler, hayranlikla bakarlarken
padisah:
- Herkes elindeki bardagi yere vurup kirsin, demisti. Güzel
cariyeler hediyelerini sinelerine bastirarak:
- Efendimizin bu kadar degerli bir hediyesini nasil kirabiliriz!
dediler. Siyah cariye ise padisahin emrini, hiç tereddüt etmeden ve
vakit kaybetmeden der'akab yerine getirdi. Barfdak yere çarpilmis ve
param parça olmustu. Padisah siyah cariyeye hitaben:





- Diger cariyelerim bu kadar kiymetli bardagi kiramadiklari
halde sen neden kirdin? dedi. Siyah cariyenin verdigi cevap ise çok
takdire sayandi:
- Bana efendimin kalbi lazim, kadehin ne kiymeti olabilir. Yeterk ki
onun kalbi kirilmasin!
Hükümdar, bu cevabin içerisinde digerlerine gereken dersi vermis
bulunuyordu.
Yüzü güze fakat özü çirkin bir kadin, kocasinin kalbini
kirmaya devam ettikçe, kalbte açtigi yaraya güzellik olamaz.

Beytullah
25.11.2005, 22:24
Çerçevenin Arkasindaki Mektup
Karimi 1998'in sonbaharinda kaybettim...
Yedi senelik evliligimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmistik.
Karim, her evlilik yildönümümüzde ikimizin fotografini
çerçeveler, "bunlar bizim hayatimizin gölgeleri'' derdi.
Öldügünde, yedi tane resmimiz vardi.
97'in bir gecesinde onu aldattim.
Oysa, ona sürekli onu ne kadar çok sevdigimi ve sonsuza
kadar sadik kalacagimi söylerdim.
Ölmeden iki hafta önce yine ayni seyi tekrarladim.
Tuhaf bir gülümsemeyle bakti bana ve sadece :
- Biliyorum dedi.
Izmir'e kar yagdigi gün, yani bir ay önce, evdeydim.
Fotograflarimiza bakiyordum yine.
Her çerçevenin altinda bir harf oldugunu ilk kez o gün farkettim.

A.
R.
K.
A.
S.
I.
N.

Gerisi için yillari yetmemisti.
Ama sanirim "arkasina bak'' filan yazmaya niyetlenmisti.
Hemen çerçevelerin arkasina baktim.
Hiçbir sey yoktu.
Sonra bir sey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm.
Inanabiliyor musunuz, her birinin arkasindan bir mektup çikti!
Geçirdigimiz her sene için sevgi dolu sözler yazmisti.
1997'deki resmimizin içinden çikan zarf ise simsiyahti.
Ve içinden su sözler çikti :
''14 Mart 1997/ Gözlerin bana baska birine dokunmus gibi bakti
söylemene gerek yok, biliyorum...''
2002'deyiz.
Onu kaybedeli 4, aldatali 5 yil oluyor.
Içim aciyor simdi.
Çünkü kadinlar biliyor, hissediyor...

Beytullah
25.11.2005, 22:25
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Ask ve arkadaslik bir gün yolda karsilasirlar ask, kendinden
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;emin
&gt;&gt;bir
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;sekilde sorar; ben senden daha samimi ve daha cana yakinim sen
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;niye varsin ki bu dünyada?
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Arkadaslik cevap verir
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;-"sen gittikten sonra biraktigin gozyaslarini silmek
için...."
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Hiç bir zaman arkadassiz kalmaman dilegiyle.
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;&nbs p;&nbs p;&nbs p; &amp;&amp;&amp;&amp;&amp;
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Bütün sevdiklerinize ithafen sunlari göz önünde
bulundurun:
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Eger bu sabah hastalikli degil de saglikli uyanmis iseniz,
bir
&gt;&gt;hafta
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;sonrasini göremeyecek olan bir milyon insandan daha
sanslisiniz.
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Bir harp tehlikesi ile, iskence görmek ihtimali ile sag
kalma
&gt;&gt;korkusu
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;ile karsi karsiya degilseniz, 500 milyon insandan daha
iyisiniz.
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Buz dolabinizda yiyeceginiz, üzerinizde elbiseniz, basinizi
&gt;&gt;sokup
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;uyuyabileceginiz bir eviniz varsa, dunyadaki insanlarin
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;cogundan
&gt;&gt;daha
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;zenginsiniz.
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Bankada ve cuzdaninizda para varsa, dünyanin en imtiyazli %
8'i
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;arasindasiniz.
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Anneniz, babaniz sag ise siz bu dünyada nadir kisilerden
&gt;&gt;birisiniz.
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Bu mesaji okuyabiliyorsaniz bu demektir ki; Birisi sizi
düsündü
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;ve
&gt;&gt; &gt;&gt;bunu
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;gönderdi..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kisiden biri degilsiniz.
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Paraya ihtiyacin yokmus gibi calis..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Kimse seni üzmemis gibi sev..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Kimse seni seyretmiyormus gibi danset..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Kimse seni dinlemiyormus gibi sarki söyle..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;*Cennet dünyadaymis gibi yasa..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Bu hafta ulusal arkadaslik haftasi..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Arkadaslarina onlari ne kadar düsündügünü göster!
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Bunu tüm ARKADAS olarak düsündüklerine gönder, bu mesaji
sana
&gt;&gt;yollayana
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;geri göndermek demek olsa bile..
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;Eger bu mesaj geri geliyorsa, arkadas çevrenizin gerçek
&gt;&gt;arkadaslardan
&gt;&gt; &gt;&gt; &gt;&gt;olustuguna inanabilirsin.

Beytullah
25.11.2005, 22:33
AYAKKABICI, yeni getirdigi mallari vitrine yerlestirirken, sokaktaki
&gt; bir
çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere oldugundan, spor ayakkabilara ragbet fazlaydi. Gerçi mallar lüks sayilmazdi ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onlarin en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine dogru biraz daha yaklasti. Fakat bir koltuk degnegi kullanmaktaydi. Hem de güçlükle..<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />


&gt;
&gt; Adam ona bir kez daha göz atti. Üstündeki pantolonun sol kismi,
&gt; dizinin
alt kismindan sonra bostu. Bu yüzden de saga sola uçusuyordu.
&gt;
&gt; Çocugun baktigi ayakkabilar, sanki onu kendinden geçirmisti. Bir
&gt; müddet
öyle durdu. Daldigi hülyadan çikip yola koyuldugunda, adam dükkandan disari firlayip:
&gt;
&gt; ? Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabi almayi düsündün mü? Bu seneki
modeller bir harika!.
&gt;
&gt; Çocuk, ona dönerek:
&gt;
&gt; ? Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacagim
dogustan eksik.
&gt;
&gt; ? Bence önemli degil!. diye, atildi adam. Bu dünyada her seyiyle tam
insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacagi. Kiminin de akli ya da imâni.
&gt;
&gt; Küçük çocuk, bir sey söylemiyordu. Adam ise konusmayi sürdürdü:
&gt;
&gt; ? Keske imanimiz eksik olacagina, ayaklarimiz eksik olsa idi.
&gt;
&gt; Çocugun kafasi iyice karismisti. Bu sefer adama dogru yaklasip:
&gt;
&gt; ? Anlayamadim!. dedi. Neden öyle olsun ki?
&gt;
&gt; ? Çok basit!. dedi, adam. Eger imanimiz yoksa, cennete giremeyiz. Ama
ayaklar yoksa, problem degil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, saglamlara oranla, daha fazla mükafat


&gt; görecekler...
&gt;
&gt; Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektigi acilar,
hafiflemis gibiydi. Adam, vitrine isaret ederek:
&gt;
&gt; ? Baktigin ayakkabi, sana yakisir!. dedi. Denemek ister misin?
&gt;
&gt; Çocuk, basini yanlara sallayip:
&gt;
&gt; ? Üzerinde 30 lira yaziyor, dedi. Almam mümkün degil ki!.
&gt;
&gt; ? Indirim sezonunu, senin için biraz öne alirim!. dedi adam. Bu
&gt; durumda
20 liraya düser. Zaten sen bir tekini alacaksin, o da 10 lira eder.
&gt;
&gt; Çocuk biraz düsünüp:
&gt;
&gt; ? Ayakkabinin diger teki ise yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
&gt;
&gt; ? Amma yaptin ha!. diye güldü adam. Onu da, sag ayagi eksik olan bir
çocuga satarim.
&gt;
&gt; Küçük çocugun akli, bu sözlere yatmisti. Adam, devam ederek:
&gt;
&gt; ? Üstelik de ögrencisin degil mi? diye sordu.
&gt;
&gt; ? Ikiye gidiyorum!. diye atildi çocuk. Üçe geçtim sayilir.
&gt;
&gt; ? Tamam iste!. dedi adam. 5 Lira da ögrenci indirimi yapsak, geri
&gt; kalir
5 lira. O da zaten pazarlik payi olur. Bu durumda ayakkabi senindir, sattim gitti!.
&gt;
&gt; Ayakkabici, çocugun saskin bakislari arasinda dükkana girdi. Içerdeki
raflar, onun begendigi modelin aynisiyla doluydu. Ama adam, vitrinde olani çikartti. Bir tabure alip döndükten sonra, çocugu oturtup yeni ayakkabisini giydirdi. Ve çikarttigi eskiyi göstererek


&gt;
&gt; ? Benim satis islemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun
olurum.
&gt;
&gt; ? Saka mi yapiyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabani delinmek üzere.
Eski bir ayakkabi, para eder mi?
&gt;
&gt; ? Sen çok câhil kalmissin be arkadas.. dedi, adam. Antika esyalardan
haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar.
Bu yüzden ayakkabin, bence en az 30- 40 lira eder.
&gt;
&gt; Küçük çocuk, art arda yasadigi soklari, üzerinden atabilmis degildi.
Mutlaka bir rüyada olmaliydi. Hem de hayatindaki en güzel rüya. Adamin, heyecandan terleyen avuçlarina sikistirdigi kagit paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralik banknotu geri vererek:
&gt;
&gt; ? Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. Indirim mevsimini baslattiniz ya!..
&gt;
&gt; Adam onu kiramayip parayi aldi. Ve bu arada yanagina bir öpücük
kondurdu. Her nedense içi içine sigmiyordu. Eger bütün mallarini bir günde satsa, böyle bir mutlulugu bulamazdi.
&gt;
&gt; Çocuk, yavasça yerinden dogruldu. Sanki koltuk degnegine ihtiyaç
duymuyordu. Simsicak bir tebessümle tesekkür edip:
&gt;
&gt; ? Babam hakliymis!. dedi. ?Sakat oldugum için, üzülmeme hiç gerek yok!.?
demisti.

Jeffer
25.11.2005, 22:38
SAMPIYON TRABZONSPOR

Beytullah
29.11.2005, 22:09
&gt; &gt; &gt; TUZLU KAHVE
&gt; &gt; &gt; Kiza bir partide rastlamisti.. Harika birseydi. O
&gt; &gt; &gt; gün pesinde o kadar delikanli vardi ki.. Partinin
&gt; &gt; &gt; sonunda kizi kahve içmeye davet etti.
&gt; &gt; &gt; Kiz parti boyu dikkatini çekmeyen oglanin
&gt; &gt; &gt; davetine sasirdi, ama tam bir kibarlik gösterisi
&gt; &gt; &gt; yaparak kabul etti. Hemen kösedeki sirin kafeye
&gt; &gt; &gt; oturdular. Delikanli öyle heyecanliydi ki, kalbinin
&gt; &gt; &gt; çarpmasindan konusamiyordu. Onun bu hali kizin da
&gt; &gt; &gt; huzurunu kaçirdi.. "Ben artik gideyim" demeye
&gt; &gt; &gt; hazirlanirken, delikanli birden garsonu çagirdi..
&gt; &gt; &gt; "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme
&gt; &gt; &gt; koymak için.."
&gt; &gt; &gt; Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya
&gt; &gt; &gt; bakti..
&gt; &gt; &gt; Kahveye tuz!..
&gt; &gt; &gt; Delikanli kipkirmizi oldu utançtan, ama tuzu
&gt; &gt; &gt; kahvesine döktü ve içmeye basladi. Kiz, merakla "Garip
&gt; &gt; &gt; bir agiz tadiniz var" dedi..
&gt; &gt; &gt; Delikanli anlatti:
&gt; &gt; &gt; "Çocukken deniz kenarinda yasardik. Hep deniz
&gt; &gt; &gt; kenarinda ve denizde oynardim. Denizin tuzlu suyunun
&gt; &gt; &gt; tadi agzimdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu
&gt; &gt; &gt; tadi çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o
&gt; &gt; &gt; tuzlu tadi dilimde hissetsem, çocuklugumu, deniz
&gt; &gt; &gt; kenarindaki evimizi ve mutlu ailemi hatirliyorum. .
&gt; &gt; &gt; Annemle babam hala o deniz kenarinda oturuyorlar..
&gt; &gt; &gt; Onlari ve evimi öyle özlüyorum ki.."
&gt; &gt; &gt; Bunlari söylerken gözleri nemlenmisti
&gt; &gt; &gt; delikanlinin.. Kiz dinlediklerinden çok duygulanmisti.
&gt; &gt; &gt; Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu
&gt; &gt; &gt; kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri
&gt; &gt; &gt; olmaliydi. Evini düsünen, evini arayan, evini sakinan
&gt; &gt; &gt; biri.. Ev duyusu olan biri..
&gt; &gt; &gt; Kiz da konusmaya basladi.. Onun da evi
&gt; &gt; &gt; uzaklardaydi.. Çocuklugu gibi.. O da ailesini anlatti.
&gt; &gt; &gt; Çok sirin bir sohbet olmustu.. Tatli ve sicak.. Ve de
&gt; &gt; &gt; bu sohbet öykümüzün harikulade güzel baslangici
&gt; &gt; &gt; olmustu tabii.. Bulusmaya devam ettiler ve her güzel
&gt; &gt; &gt; öyküde oldugu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de
&gt; &gt; &gt; sonuna kadar çok mutlu yasadilar. Prenses ne zaman
&gt; &gt; &gt; kahve yapsa prensine içine bir kasik tuz koydu, hayat
&gt; &gt; &gt; boyu.. Onun böyle sevdigini biliyordu çünkü.. 40 yil
&gt; &gt; &gt; sonra, adam dünyaya veda etti.
&gt; &gt; &gt; "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup birakmisti
&gt; &gt; &gt; sevgili karisina.. Söyle diyordu, satirlarinda..
&gt; &gt; &gt; "Sevgilim, bir tanem..
&gt; &gt; &gt; Lütfen beni affet. Bütün hayatimizi bir yalan
&gt; &gt; &gt; üzerine kurdugum için beni affet. Sana hayatimda bir
&gt; &gt; &gt; tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk
&gt; &gt; &gt; bulustugumuz günü hatirliyor musun?.Öyle heyecanli ve
&gt; &gt; &gt; gergindim ki, seker diyecekken 'Tuz' çikti agzimdan..
&gt; &gt; &gt; Sen ve herkes bana bakarken, degistirmeye o kadar
&gt; &gt; &gt; utandim ki, yalanla devam ettim. Bu yalanin bizim
&gt; &gt; &gt; iliskimizin temeli olacagi hiç aklima gelmemisti. Sana
&gt; &gt; &gt; gerçegi anlatmayi defalarca düsündüm. Ama her
&gt; &gt; &gt; defasinda korkudan vazgeçtim.
&gt; &gt; &gt; Simdi ölüyorum ve artik korkmam için hiçbir sebep
&gt; &gt; &gt; yok.. Iste gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve
&gt; &gt; &gt; rezil bir tat.. Ama seni tanidigim andan itibaren bu
&gt; &gt; &gt; rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pismanlik duymadan.
&gt; &gt; &gt; Seninle olmak hayatimin en büyük mutlulugu idi ve ben
&gt; &gt; &gt; bu mutlulugu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir
&gt; &gt; &gt; daha gelsem, herseyi yeniden yasamak, seni yeniden
&gt; &gt; &gt; tanimak ve bütün hayatimi yeniden seninle geçirmek
&gt; &gt; &gt; isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek
&gt; &gt; &gt; zorunda kalsam da.."
&gt; &gt; &gt; Yasli kadinin gözyaslari mektubu sirilsiklam
&gt; &gt; &gt; islatti.
&gt; &gt; &gt; Lafi açildiginda birgün biri, kadina "Tuzlu kahve
&gt; &gt; &gt; nasil bir sey" diye soracak oldu..
&gt; &gt; &gt; Gözleri nemlendi kadinin..
&gt; &gt; &gt; "Çok tatli!.." dedi..

rigormortis
30.11.2005, 00:08
Ellerinize Saglik arkadaslar gerçekten süper hikayeler hepsini okuyamadim ama bi çogunu okudum...

Külünkoğlu
30.11.2005, 08:23
http://img489.imageshack.us/img489/9022/yasam5cw.jpg

Beytullah
30.11.2005, 19:50
<TABLE =Ms&#111;normalTable style="WIDTH: 285pt" cellPadding=0 width=380>
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 0.75pt; PADDING-LEFT: 0.75pt; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; PADDING-TOP: 0.75pt">


<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></TD></TR>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 0.75pt; PADDING-LEFT: 0.75pt; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; PADDING-TOP: 0.75pt">
Adam genç kadina seslendi:
- Bana gözyasi borcun var!
Genç kadin sordu:
- Nasil öderim?
Adam gözlerini kirpti;
- Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadin. Adam, cebinden mendilini çikarip, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayip, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.

Bir demet mor sümbül vardi kadinin elinde.
Ikisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, digeri güz.
Adam, seslendi yine;
- Bana mutluluk borcun var!
Genç kadin, biraz mahcup, biraz saskin sordu:
-Nasil ödeyebilirim?
Heyecanlandi adam
- Haydi yat dizlerime!
Genç kadin bir kedi uysalliginda, yatti dizlerine usulca.
Adam, sefkatle saçlarini taramaya basladi kadinin.
Saçlari, günese ve yagmurlara hasret hiç yasanmamis baharlara benziyordu.
Çaresizligini ördü sirasira.
Sonra saçinin her teline, mutlulugun çigliklarini bagladi adam.
Yetmedi, gizli dügüm atti... Agladi.
Hava kararmak üzereydi. Disarida yagmur yagiyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcaliyordu.
Genç kadinin gözlerinin içine bakti;
- Bana yürek borcun var!
Borcunun farkindaydi sanki genç kadin, sasirmadi.
- Bu borcumu nasil ödeyebilirim?
Adam kollarini uzatti
- Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmis ellerini uzatti genç kadin.
Elleri öyle sicakti ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarinin içinde.
Genç kadin gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;
- Bana can borcun var!
Kadin irkildi;
- Can mi?
Sigarasindan derin bir nefes çekti adam;
- Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hosuna gitti sözler kadinin
- Peki bu borcumu nasil tahsil etmeyi düsünüyorsun?
Adam, biraz daha yaklasti;
- Yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadinin titreyen dudaklarina.
- Bu ne simdi yaptigin? diyerek çatti kaslarini kadin...
Adam, pismanlikla, memnunluk arasinda gidip geldi. Kekeledi;
- Hayat öpücügüydü!
Kisa bir sessizligin ardindan bu kez kadin öptü adami sehvetle...
Adam, sasirdi;
- Ya senin bu yaptigin neydi?
Genç kadin kapiya yöneldi;
- Veda öpücügü!

Kalan borçlarina karsilik, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanin üzerine rehin birakip gitti genç kadin.
Adam kostu pesinden sümbülleri geri verdi kadina.
- Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasinlar...
Genç kadin sümbülleri aldi:
- Merak etme, gün asiri sularim çiçeklerini!
Adam sevindi:
- Günese, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadin gözden kaybolurken haykirdi adam,
- Umutlarimi kefil yaptim. Unutma, bana ask borçlusun!
Haykirisi yagmura karisti.
Kadin, yagmuru hissetmeyen kalabaliga...</TD></TR></T></TABLE>

Beytullah
30.11.2005, 19:55
Çok zaman önce refah içinde yasayan bir ülke varmis. Ülkenin huzurlu
ve müreffeh yasamasinin bir nedeni de adil, iyi yürekli, dürüst krali
imis.

Kral zaman zaman tebdili kiyafet eder, ülkeyi dolasir, halkinin
dertlerini dinler, sorunlara çözüm bulurmus. Gene böyle bir günde kral
dolasirken, yolu dag basinda bir göl kenarina düsmüs. Gölün
kenarindaki agacin dibine çökmüs aksakalli bir dede, bir elinde bir
kese, digerinde bir kese. Birinden bir tas alip, digerinden aldigi
tasa baglayip göle atiyormus. Bu ise epey bir süre devam etmis ve
nihayet bittiginde, dede yoluna gitmek üzere ayaga kalkmis ve kralla
göz göze gelmis. Kral dedeye sormus:

- "Dede bütün bir gün seni izledim, sen ne is yaparsin anlayamadim!"
demis.

Dede kralin sorusunu söyle cevaplamis:
- "Oglum ben insanlarin kaderlerini birbirine baglarim."
- "Peki en son kimin kaderini birbirine bagladin?" diye sormus Kral. -
"Kralin güzel kizi ile usagi Ahmet' in kaderini bagladim." Demis
aksakalli dede.

Kral bu cevabi alinca dünyasi kararmis. Bir yanda güzeller güzeli ak
pak biricik kizi, ülkenin prensesi, diger yanda olmamis oglu kadar
sevdigi zenci usagi Ahmet. Ne yaparim? Nasil eder de Ahmet' e bir
zarar vermeden bu kaderi bozarim diye düsünerek, sarayin yolunu
tutmus.

Saraya gidince hemen sevgili usagi Ahmet' i huzuruna çagirmis:
- "Oglum Ahmet sana bir mektup verecegim, bu mektubu alacak ve Günes'
e götüreceksin!" demis.

Krala sorgu sual edilmez. Biçare Ahmet mektubu ve yollugunu alarak
düsmüs bilinmez yollara, düsmüs ki ne düsmek. Babasi kadar sevdigi
Kral'i ona bir görev vermis ve o bu görevi yerine getirmeli, ama
nasil?

Günlerce dere tepe demeden yol gitmis. Nihayet yorgunluktan bitkin
halde iken gördügü bir ulu agacin gölgesinde dinlenmeye karar vermis
ve uykuya dalmis. Uyandiginda bir de ne görsün! Agacin az ötesinde bir
göl, o göl ki üzerine günesin aksi vurmus!

- "Kralimin dedigi Günes bu olsa gerek" diyerek, üzerinde sadece
külotu kalincaya kadar soyunarak atmis kendini göle. Dibe dogru
yüzmüs, yüzmüs... Taa dipte, günesin aksinin tükendigi yerde bir de ne
görsün! Sahane bir hazine sandigi! Almis sandigi çikmis, çikmis ama,
Ahmet artik zenci degil bembeyaz bir Ahmet... Sadece külotunun oldugu
bölge eski rengini tasiyor.

- "Var bu iste bir hikmet!" demis ve açmis sandigi. Sandik gerçek bir
hazine sandigi, içinde binbir türlü mücevherat ile birlikte üzerinde
'Günes'ten Kral'a' yazan bir de zarf.

Ahmet ne yapacagini bilemez hale gelmis bir anda, yeni rengi ve
yasadiklari ile ülkesine dönünce kimsenin kendisine inanmayacagini
düsünerek, ismini de degistirip, ülkesine zengin bir tüccar kimligi
ile dönme karari almis.

Dönünce ülkesine, düsleri bir bir gerçeklesmis.

Ülkesinin bu yeni dürüst ve yakisikli tüccari ile güzeller güzeli
kizini evlendirmeye karar verince Kral, dünyalar Ahmet'in olmus. Kral
vermis vermesine kizini zengin tüccara ama akli da bir yandan oglu
gibi sevdigi ve hiçbir haber alamadigi usagi Ahmet'te imis. Gel zaman
git zaman damadi ile birlikte bir ziyafet yemeginde iken yere düsen
bir çatali almak için egilince Ahmet, salvarinin kenarindan kaba eti
görünmüs!

Koyu renkli tenini gören Kral gözlerine inanamamis. Yemek bitip
odasina çekilecekken herkes, koridorun sonuna dogru yürüyen damadinin
arkasindan seslenivermis Kral:

- "Ahmet!"
Ahmet seneler sonra duyunca gerçek adini, gayriihtiyarî kendisine
seslenen Krala dönüvermis... Ve,

- "Neler oldu Ahmet, evladim anlat basindan geçenleri bana!" diyen
kralina bütün olanlari bir bir anlatmis. Bunun üzerine Kral:

- "Peki Günes'in bana gönderdigi mektup nerede?" diye sorunca da hemen
odasina kosarak, sandiktan çikan mektubu alip Kral'a vermis. Mektupta
su satirlar yer aliyormus:

Günese yazi yazilmaz.
Yazilan yazi ise bozulmaz...

Beytullah
30.11.2005, 20:34
KÜÇÜK ISTAVRIT<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />


Küçük istavrit yiyecek bir sey sanip hizla atildi çapariye. Önce müthis bir aci duydu dudaginda. Gümbür gümbür oldu yüregi. Sonra hizla çekildi yukariya. Aslinda hep merak etmisti denizlerin üstünü... Neye benzerdi acep gökyüzü? Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu...
"Dudagi yariklar" denir, sanslidir onlar. Hani görüp de gökyüzünü, insanin oltasindan son anda kurtulanlar. Ne çare balikçinin parmaklari hoyratca kavradi onu. Küçük istavrit anladi, yolun sonuna gelmisti. Koca denizlere sigmazdi yüregi... Simdi küçücük yesil legende yüzerken, cansiz uzanivermis dostlarina deyiyordu minik yüzgeci. Insanlar gelip geçtiler önünden. Bir kedi yalanarak bakti gözünün içine. Yavasca kararmaya basladi dünya. Basi da dönüyordu. Son bir kez düsündü derin maviyi, beyaz mercani, bir de yesil yosunu... Iste tam o anda egilip aldim onu. Yürüdüm deniz kenarina. Bir öpücük kondurdum basina. Iki damla gözyasindan ibaret sade bir törenle saldim onu denizin sularina... Bir an öylece baka kaldi. Sonra sevinçle dibe daldi. Gitti tüm kederimi söküp atarak. Tesekkürü de ihmal etmemisti. Bir kaç degerli pulunu elime, avuçlarima birakarak. Balikci ve kedi saskin baktilar yüzüme... Sorar gibiydiler neden yaptin bunu, niye?

"Bir gün" dedim, "kendimi yesil legendeki küçük istavrit kadar çaresiz bulursam, son ana kadar hep bir umudum olsun diye."

Beytullah
30.11.2005, 20:38
&gt; Hiç umutlarinizin bittigini sandiginiz "tamam, hiç daha kötüsü
&gt; olmamisti" dediginiz zamanlariniz oldu mu. Ya da "bittim, mahvoldum"
&gt; dediginiz? Damaginizda acimsi bir tadin hiç geçmedigini; yüreginizdeki o
&gt; mengenenin de caninizi siktikça siktigini hiç hissettiniz mi?
&gt; Yalnizsinizdir. Savunmasizsinizdir. Yorgunsunuzdur. Anlatamaz,
&gt; anlayamazsiniz da. Gözünüzde bir damla yas, her an hazirdir akmaya.
&gt; Sebepli
&gt; yada sebepsiz... Soguktur elleriniz, belki isitacak bir elin olmamasindan.
&gt; Çirkinsinizdir kendinizce. Aynalara da küs... Gözlerinizdeki piriltilar
&gt; yok
&gt; oldu, yok olacak gibidir... Çaresizsinizdir. Sebep çoktur. Ya
&gt; parasizsinizdir, ya terkedilmis, ya hasta. Aslinda yüzlerce ya da'dir sizi
&gt; bu hale getiren. Ne zaman geçecek bilmezsiniz. "umut garibin ekmegi"
&gt; umarda
&gt; umarsiniz. Ya çaba? Oysa hiç gördünüz mü, kim bilir kaç gün olmus dalindan
&gt; koparilmis kasimpatlarini? Hala dimdik, hala ayakta, hala piril piril.
&gt; Koparilmaya inat solmamaya kararli. Oysa; aklimiz hep güllerdedir, hep
&gt; lalelerde... Solmak, kurumak çok kolay. Oysa dimdik ayakta durabilmek
&gt; önemli
&gt; olan. Yilmamak zorluklardan... Hayallerden, umutlardan vazgeçmemek asil
&gt; olan. Ne dersiniz denemeye var misiniz kasimpati olmayi? Herseye ragmen,
&gt; herseye inat...<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></X>

Mollasalihoğlu
30.11.2005, 21:43
<DIV =RTE>&gt;Hayati iskalamaya lüksün yok senin!
&gt;&gt;
&gt;Bir ask için yapabilecegin her seyi yaptigina inaniyorsan ve buna ragmen
&gt;hala yalnizsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasina koymustur
&gt;ve yaptiklarin onun dudaginda hafif bir gülümseme yaratmaktan baska hiçbir
&gt;ise yaramayacaktir.
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazirdir. Hani
&gt;agzinla kus tutsan "Bu kusun kanadi neden beyaz degil?" diye bir soruyla
&gt;bile karsilasabilirsin.. iki ucu keskin biçaktir bu isin. Yaptiklarinla
&gt;degil yapmadiklarinla yargilanirsin her zaman. Bu mahkemede hafifletici
&gt;sebepler yoktur. Iyi halin cezanda indirim saglamaz.
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;Sen, "Ama senin için sunu yaptim" derken o, "sunu yapmadin" diye cevap
&gt;verecektir. Ve ne söylesen karsiliginda mutlaka baska bir iddiayla
&gt;karsilasacaksindir.



Üzülme, sen aski yasanmasi gerektigi gibi
&gt;yasadin.Özledin, içtin, agladin, güldün, sarkilar söyledin, düsündün,
&gt;siirler yazdin. "Peki o ne yapti" deme. Herkes kendinden sorumludur askta.
&gt;Sen askini doya doya yasarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
&gt;Bir insan eksik yasiyorsa, ve bu eksikligi bildigi halde tamamlamak için
&gt;ugrasmiyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayati iskalama lüksün yok
&gt;senin. Onun varsa, birak o lüksü sonuna kadar yasasin.
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;Her zamanki gibi yasayacaksin sen. "Acilara tutunarak" yasamayi Ögreneli
&gt;çok oldu. Hem ne olmus yani, yalnizlik o kadar da kötü bir sey degil. Sen
&gt;mutlulugu hiçbir zaman bir tek kisiye baglamadin ki.... Epeydir eline
&gt;almadigin kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun
&gt;mu? Kentin hiç görmedigin sokaklarinda gezip yeni yasamlara tanik olmak da
&gt;keyif verecek sana.Yine içeceksin rakini baligin yaninda. Üstelik
&gt;diledigin kadar sarhos olma özgürlügü de cabasi....
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;Sen yüreginin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir..Yürek
&gt;sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acitsa da içini unutma;
&gt;yasadigin sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru
&gt;yüregini ve yüreginde tasidigin sevda duygusunu. Elbet bitecek günese
&gt;hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetisen ciliz ve minik bitkiler
&gt;degil, günesin çiçekleri dolduracak yüregini...
&gt;
&gt;
&gt;
&gt;NAZIM HIKMET
</DIV>

Beytullah
06.12.2005, 23:14
<DIV>
<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></DIV>
<DIV>
&gt;Bosver?
&gt;
&gt;Üzerine daha bir tek kelime yazmadan birazdan burusturup atacagini bildigin beyaz bir kagit duruyordur önünde.Elinde ise çocukluktan kalma bir aliskanlikla arkasini kemirdigin kara bir kalem. Kara, kapkara, tipki içinde bulundugun oda gibi...
&gt;
&gt;Biçak gibi bir gidisti
&gt;Arkani döndügünde
&gt;Sallanmadi sardunyalarimin yapraklari
&gt;Kesin ve net
&gt;Sadece bitti?
&gt;
&gt;Bir agirlik çöker üzerine, bulundugun yere sigamazsin. Görünürde hiçbir neden yoktur ortada. Bogazina sarilanin kim, içini daraltanin ne oldugunu bilemezsin. Ama bildiklerin de vardir elbette; yalnizsindir, için daraliyordur, yüregin burkuluyor ve savunmasizsindir...
&gt;
&gt;Bekledim
&gt;Bekleyisler içinde
&gt;Kaybolusumu seyrettim
&gt;Seni sevmek
&gt;Yeniden var olmakti
&gt;Ben sensizlikte zamana yenildim?
&gt;
&gt;Hiçbir sesin anlami yoktur. Çalan telefonlara aldirmazsin. Konusmak bir eziyettir ve derdini anlatmaninsa hiç ama hiçbir anlami yoktur. Bakislarin boshtur. Kendine bile katlanacak durumda degilsindir. Hiçbir seyin o anda seni mutlu edecegine inanmiyorsundur...
&gt;
&gt;Günes
&gt;Inat etmis bir kere
&gt;Dogmamak için
&gt;Dogmayacak iste?
&gt;
&gt;Ilahi bir güç, hayatinda deger verdigin her kavramin içi boshaltilmistir sanki. Yasadigin kente de, o kentte yasayan dostlarinin da, yakinlarinin da yabancilastigini düsünürsün. Hiçbir sey gözetmeden, hiçbir sey beklemeden açtigin, hançerlenmis yüreginin kabuk tutmus yarasi da, o yürekte duydugun sizi da önemsizdir o an senin için...
&gt;
&gt;Günes bu elbette dogacak
&gt;Baska sularin
&gt;Baska kuslarin
&gt;Kanina karisacak
&gt;Sadece zamanini bekliyor?
&gt;
&gt;Hayatimi tam da sorgulama zamani diye düsünür, bilmem kaçinci kez ruhunla giristigin savasa hazirlanirsin önce. Ama aninda vazgeçersin. Çünkü bir daha böyle bir savasa girecek ne gücün vardir, ne de o savasta arkani yaslayacagin yüregine ve beynine güvenin...
&gt;
&gt;Dünya var oldukça sürecek
&gt;Bir MaSaLin kahramanlariyiz biz.
&gt;Birbirimizin farkindayiz
&gt;Ve bu farkindalik
&gt;Can yakiyor...
&gt;
&gt;?Neyse ya boshwer? dersin. ?Boshwer? irsin... Kirarsin kalemi,
&gt;burusturursun kagidi, koca bir yudum alirsin kadehindeki zehirden, yaslanirsin arkana ve gülümsersin...</DIV>

Beytullah
06.12.2005, 23:19
&gt;Sen Beni Öldürüyorsun?
&gt;
&gt;Ne zaman canim sikilsa, gitmek isterim uzaklara
&gt;Ne vakit seni düsünsem ki düsünmesem olmuyor
&gt;Gözlerin gelir aklima, ah o çocuk gözlerin
&gt;Tam gögsüme saplanir, biçak gibi sözlerin
&gt;
&gt;Ne hayalin terk ediyor beni ne de geriye tek bir umudum kaldi. Yine de ne zaman bir siir okusam misralarindasin. Ne zaman bir sarki dinlesem hala sözlerindesin. Bir kitap okuyorum dökülüyor sayfa aralarindaki kurumus kir çiçekleri. Uzanip alamiyorum düstügü yerden. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun?
&gt;
&gt;Ne kadar kaçsam kendimden, bir o kadar yakalanirdim
&gt;Ne kadar seni istesem, sen hiç yanimda olmazdin
&gt;Gözyasi biriktirdim, gözyasim ince sizi
&gt;Düsündüm de bir zaman, bunu ben hak etmedim
&gt;
&gt;Ne garip bir hayat bu yasadigim, bir papatya fali gibi; mutluyum/mutsuzum diyerek kopariyorum hayatimin sayfalarini tek tek. Tüketiyorum yasami, tükeniyorum agir agir. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun?
&gt;
&gt;Her limandan bir gemi, alir götürür beni
&gt;Hayal bu ya üstelik, gitmeler üzer bizi
&gt;Geçmiyorsam içinden, sevemedim bu fikri
&gt;Gidiyorum inadina, al askini ver beni
&gt;
&gt;Öyle çaresiz hissediyorum ki kendimi. Yine yagmur olup yagsan diyorum avuçlarima, filizlense yine yok olan umutlarim. Yine geceler boyu bikip usanmadan yazsam, duvardaki gölgelerde seni bulsam, gözlerim kapansa senin sicakligin kaplasa bedenimi. Ama olmayacak biliyorum. Ben ölüyorum ve sen bunu bilmiyorsun?
&gt;
&gt;Sen beni öldürüyorsun
&gt;Sen bunu bilmiyorsun
&gt;Sen beni öldürüyorsun
&gt;Sen bunu hep yapiyorsun
&gt;
&gt;Geceler büyüyor içimde, bir de yalnizligim. Yikilan umutlarim, hayallerim de terk ediyor artik birer birer. Gecenin koyu ve can yakan karanligina inat bir tek çocuk bakan gözlerin terk etmiyor beni inadina. Sen beni öldürüyorsun ve bunu hep yapiyorsun?
&gt;
&gt;Sen Beni Öldürüyorsun? / Söz ? Müzik : Nazan Öncel

Beytullah
06.12.2005, 23:28
<DIV>
<DIV>
&gt;Kapi çalar... <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
&gt;Sabahin erken saatlerinde. Açarsiniz. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün
&gt;litreliginden kabiniza dökülen beyazlikta sabahin güzelligine kavusursunuz.
&gt;Gözünüzde piril piril bir sabah kahvaltisi canlanir. Içinizden "Bugün
&gt;kahvaltiyi bahçede yapalim" diye geçirirsiniz.
&gt;Kapi çalar...
&gt;Gelen postacidir. Kucaginda büyükçe bir paket. Uzattigi kagida imza
&gt;atarsiniz. Daha önceden ismarladiginiz kitaplara kavusmanin sevincini
&gt;yasarsiniz. Zaten tatilde oldugunuzdan bu kitaplara çok ihtiyaciniz vardir.
&gt;"Artik canim sikilmayacak " deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiginizi
&gt;alip sezlonga uzanirsiniz.
&gt;Kapi çalar...
&gt;Kapiya kosarsiniz. Yillardir görmediginiz bir dost gelmistir. Sevinirsiniz.
&gt;Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer. "Yasamak ne güzel"
&gt;dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken.
&gt;Kapi çalar...
&gt;Dürbünden bakarsiniz. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuga
&gt;gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsiniz, yine kimse yok. Tam o sirada bir
&gt;daha çalinca kapiyi açarsiniz. Komsunuzun oglu, elindeki sopayla zile
&gt;uzanmakta. Meger tuzlari bitmis. Içeriden tuz getirirken kendi kendinize
&gt;söylenirsiniz. "Elbette göremem. Keratanin boyu bir metre." Bu küçük hadise
&gt;neselendiriverir ortaligi.
&gt;Kapi çalar...
&gt;Düsüp bayilacak kadar sasirirsiniz. Askerdeki oglunuz haber vermeden izne
&gt;çikmistir. "Oglum benim" diye hasretle kucaklarken göz yaslarinizi
&gt;zaptedemezsiniz. Mutlulugunuz oglunuzun izni kadar uzar...
&gt;Kapinin her çalisinda sanki mutluluga kosmaktasiniz. Huzur tüter
&gt;gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklariniz zil sesi arar...
&gt;Ve kapi çalmaz...
&gt;O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapiyi kirmistir. Alip gider sizi,
&gt;sasirirsiniz. "Niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; "Dogdugundan
&gt;beri zile basmaktayim" der. Bir seyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan
&gt;sonra diliniz dönmez. Ölüm sessiz sedasiz gelivermistir...</DIV>
<BR clear=all>


</DIV>
<TABLE =Ms&#111;normalTable style="BACKGROUND: white; WIDTH: 100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%" bgColor=white>
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 0cm; PADDING-LEFT: 0cm; PADDING-BOTTOM: 0cm; WIDTH: 100%; PADDING-TOP: 0cm" width="100%">
</TD></TR></T></TABLE>

immortal_TS
08.12.2005, 11:10
Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti. Yanmanin nedeni aksam
yedikleri degil, uyanir uyanmaz bugün yapacaklarinin aklina gelmesiydi.
Bugün 2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi bitirecekti. Aslinda
bunu yapmakta geç bile kalmisti. 'Bitmeli dedi içinden, her gün bu tatsiz
uyanis bitmeli.' Genç adam bunlari düsünürken surati sekilden sekile
giriyordu. Süratle giyinerek disari çikti. Bugüne kadar hiç Bekletmemisti
onu, simdi de bekletmemeliydi. Istanbul, soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi
yasiyordu. Genç Adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; 'Bulutlar bizim
yasayacaklarimizi biliyor. Onlar Bile agliyor halimize...' BULUSMA VAKTI...
Artik Kadiköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalik beklemeden Sonra karsidan kiz
arkadasinin geldigini gördü. Simdi midesindeki agri daha da artmisti.
Besiktas'a geçtiler. Yolculuk sirasinda hiç konusmadilar. Genç kiz,
sevgilisinin bu durgunluguna anlam verememisti. Nereden bilecekti bugün
ayrilik çanlarinin çalacagini...Besiktas'a geldiklerinde bir kafede
oturdular. Genç kiz anlamisti sevgilisinin kendisine bir sey söylemek
istedigini. 'Bana bir sey mi söylemek istiyorsun' diye sordu. Genç adam,
gözlerini kaçirarak 'Evet' dedi. Genç kiz heyecanlanmisti, biraz da
sinirlenerek 'Söylesene, ne diye bekliyorsun' dedi. Genç adam içini
çektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gidecegiz?' diye sordu. Genç kiz,
'Bunu sorma geregini niye duydun?' diye yanit verdi. Genç adam söze
basladi... ''Birkaç ay önce aksam 23:00 civarinda sana telefon açip senin
için yazdigim siiri okumak istemistim. Sen bana 'Sirasi mi simdi canim yaa,
isin gücün yok mu?' demistin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi
hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmistim. Daha sonra da bu siiri
benden hiç istememistin. Geçenlerde hasta olup yataklara düstügümde
arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meral'in 'Sen sanslisin, sevgilin
sana bakar' sözüne 'Isim yok da sana mi bakacagim, annen baksin' demistin.
Hatirladin mi?'' DUYGUSALLIGI SEVMEM... Genç kiz, 'Biliyorsun ben
duygusalligi sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi göründügümü de kimse
söyleyemez' diye yanitladi. Genç adam güldü, 'Evet canim haklisin. Zaten
olmak istesen de bu kalbi tasidigin sürece hasta bakici, hemsire falan
olamazsin.' Genç adam devam etti... 'Bana simdiye kadar kaç kere sabahin
erken saatlerinde güzel sözcüklerden olusan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta
günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusalligi sevmeyebilirsin. Ama sen seni
seven insanlari da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine
kendimden çok insanlari mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her
sabah, her aksam, her gece yani seni andigim her saat tatli bir mesajim
vardi senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.' Genç kiz
anlamisti, 'Yani ne istiyorsun benden sair olmami mi?' Genç adam tekrar
gülümsedi içinden. Dün gece verdigi ayrilik kararinin ne kadar dogru
oldugunu düsündü. 'Hayir' dedi,'sair olmani istemiyorum. Olamazsin da...
BIZ AYRILMALIYIZ. Ayrilirsak Ikimiz için de en hayirlisi olacak.' Genç kiz
sasirmisti, 'Neden ama? Ben seni seviyorum. Seninde beni sevdigini
saniyordum.' Genç adam iç çekerek 'Hayir canim,sen beni sevdigini
saniyorsun. Eger beni sevseydin simdi baska seyler konusuyor olurduk' dedi.
Genç kizin gözleri yasarmisti. Genç adam cebinden çikarttigi mendili uzatti,
genç kiz gözyaslarini silerek 'Sen bilirsin, umarim beni bir baskasi için
birakmiyorsundur...' dedi. Genç adam 'Nasil böyle bir sey düsünürsün, senden
baska kimse olmadi ve uzun zaman da olacagini sanmiyorum' yanitini verdi.
Genç adam ve genç kiz iki sevgili olarak oturduklari masada artik iki
yabanciydilar. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kiz, 'Kalkalim
istersen' dedi. Genç adam 'Ben biraz aha burada kalmak istiyorum, istersen
sen kalkabilirsin' diye yanitladi. Genç kiz 'Tamam o zaman sana mutluluklar
dilerim' diyerek Elini uzatti. Genç kizin sesi ve eli titriyordu. Genç adam,
'Istersen arkadas kalabiliriz' dedi ve birbirlerine son kez sarildilar."BEN
DOGRU YAPTIM..." Genç adam dogru yaptigina inaniyordu. Eve döndügünde
yürümekten bitap bir haldeydi. Odasina girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah
erken kalkip ise gidecekti, uyumaliydi. Birkaç saat sonra uykuya dalmayi
basardi.

Sabah 7'de saatin ziliyle uyandi. Evden çikacagi zaman cep telefonuna bakti,
mesaj ve 10 cevapsiz arama vardi. Yorgun oldugu için duymamisti telefonun
sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla Mesaji açti, sunlar
yaziyordu:



SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDiM,

HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,

BIR SENi SENSIZ YASAYAMIYORUM,

BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,

SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM, BIR TEK SENi SEVDiM,

VE SENi SEVEREK ÖLECEGIM, ELVEDA BiRTANEM...



Genç adam sasirmisti. Onu tanidigi günden beri ilk defa Siir aliyordu ve
üstelik sabahin besinde yazmisti. Heyecanla onu aradi, telefonu yabanci bir
ses açti. Genç adam ''Nalan' la görüsebilir miyim?'' dedi. Ama karsisindaki
agliyordu, hiçkira, hiçkira hem de... 'Ben Onun annesiyim yavrum, kizim bu
sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayip durdu. Sabah
odasinin isigini sönmemis görünce girdim. Yavrum Kendini asmisti....'YIGILIP
KALDI... Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide agrisinin
iki katini çekiyordu simdi. Oldugu yerde yigilip kaldi... Birkaç ay sonra
iki doktor konusuyordu hastanede. Doktorlardan biri digerine karsidaki
hastanin durumunu soruyordu. Doktor yanit verdi... 'Haaa o mu? Üç ay önce
getirdiler. Kendisi yüzünden bir kiz intihar etmis. O günden sonra cep
telefonunu elinden hiç birakmamis.Devamli bir seyler yazip birine yolluyor.
Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdigi numarayi aradim. Numara 3 ay
önce iptal edilmis. Gelen mesajlarda bir siir var. Bu adam duygusal mi
bilmem ama benim anladigim kadariyla siiri yazan çok duygusal biriymis...



"ÇEVRENIZDEKI INSANLARIN NE HISSETTIGI YA DA NE DÜSÜNDÜGÜNDEN OKADAR EMIN
OLMAYIN, BAZEN BIR KALBIN, IÇINDE NELER SAKLADIGINI ÖGRENDIGINIZDE HERSEY
IÇIN ÇOK GEÇ OLABILIR..."

immortal_TS
08.12.2005, 11:10
Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi buldugumda
<TT>anladim.

Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis, Kendi yolumu
çizdigimde anladim..

Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak, dinleyerek
degil..Bildiklerini bana neden anlatmadigini,anladim..

Yüreginde ask olmadan geçen hergün kayipmis, Ask pesinden neden
yalinayak kostugunu anladim..

Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmis gözlerden, Neden hiç
aglamadigini anladim..

Aglayani güldürebilmek, aglayanla aglamaktan daha degerliymis,
Gözyasimi kahkahaya çevirdiginde anladim...

Bir insani herhangi biri kirabilir, ama bir tek en çok sevdigi
acitabilirmis, Çok acittiginda anladim..


Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet, Yüregini elime
koydugunda anladim..

''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak, Sana ''git''
dedigimde anladim..

Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmis
sevmek, Git dediginde, gittigimde anladim..

Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril ziril aglayan,
Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim..

Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis pisman
olmak, gerçekten pisman oldugumda anladim..


Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis, Sevgi dolu yüreklerin
gururu olmazmis, Yüregimde sevgi buldugumda anladim..


Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermis bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istedigimde anladim..
</TT>

immortal_TS
08.12.2005, 11:12
Iki Gezgin Melek, geceyi geçirmek için oldukça
varlikli bir ailenin evinin kapisini çalmislar.

Aile, pek kaba bir üslupla,meleklere yatacak yer olarak
koca malikanenin konuk odalarindan birini vermekyerine,

soguk bodrumundaki küçük bir köseyi göstermis.

Melekler buz gibi odanin soguk ve sert zemininde
kendilerine yatacak bir yer hazirlamaya çalisirken,

Yasli Melek duvarda bir delik görmüs ve kalkip deligi

onarmaya girismis. Genç Melek, Yasli Melege bu
hareketinin nedenini sorunca, Yasli Melek hafifçe gülümsemis:
Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir...



Sabah malikaneden ayrilan melekler, gece bastirinca

bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, bu defa
çok fakir bir çiftçi ailesinin kapisini çalmislar.

Son derece misafirperver olan fakir kari koca,

sofralarinda ne var ne yoksa meleklerle paylastiktan sonra,

onlara rahatça uyumalari için kendi yataklarini vererek yanlarindan
ayrilmislar.

Sabah günes dogdugunda, melekler zavalli kari kocayi gözyaslari
içinde bulmuslar: Yegane geçim kaynaklari olan tek inek de
tarlalarinin
ortasinda cansiz yatmaktaymis.
Genç Melek bu sefer iyice öfkelenerek Yasli Melege isyan etmis:

Bunun olmasina nasil izin verebildin?! O varlikli kaba adamin
herseyi vardi
ama sen kalktin ona yine de yardim ettin. Bu iyi yürekli fakir
ailenin ise

o tek inekten baska hiçbir seyleri yoktu; buna ragmen onu bile
paylasmaya

gönüllü oldular. Ama sen o inegi de yitirmelerine izin verdin!?

Bunun üzerine Yasli Melek, Genç Melege dönerek su cevabi vermis:

Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir. O zengin malikanenin

bodrumunda kaldigimiz gece, duvardaki deligin dibinde külçe külçe altin
sakli oldugunu farkettim. Malikanenin sahibi bu kadar açgözlü oldugu için
ve kendisine verilmis sans sayesinde edindigi zenginligin bir parçasini

bile paylasmaya yanasmadigi için, ben de o deligi öyle bir kapatip mühürledim

ki artik arayip bulsa da açamaz.
Ve devam etmis: ? Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yataginda
uyurken,

Ölüm Meleginin o çiftçinin karisini almaya geldigini gördüm.

Ben de onun yerine Ölüm Melegine inegi verdim.

Yasli Melek, gülümseyerek bir kez daha eklemis:
Hersey, her zaman, göründügü gibi degildir. Bazen,isler istedigimiz gibi

sonuçlanmadiginda, aslinda bizim de basimiza gelen tam da budur
iste.

Eger inaniyorsaniz, yapmaniz gereken sey sadece, her sonucun her
zaman

sizin lehinize olduguna güvenmektir. Bunun böyle oldugunu,
ancak belirli bir zaman sonra ögrenebilecek olsaniz bile
Bazi insanlar, Hayatimiza girerler Ve çabucak çikarlar..
Bazilari ise, Dostumuz olur Ve bir süre orada kalirlar..
Yüreklerimizde O güzel ayak izlerini birakarak..

Ve bu, Iyi bir dost kazandigimiz için, Bir daha asla Eskisi gibi

olmayacagiz demektir!

Dün, tarih oldu.
Yarin, bir gizemdir.
Bugün ise bir armagan.
Bu yüzden Ingilizcede present, hem su an hem de armagan anlamina
gelir!
Bence bu çok özel bir sey ... her ani doyasiya yasayin
ve tadini çikarmaya bakin ... Hayat, bir kostümlü prova degildir!


Simdi: bu mesaji silme. Tut. Çünkü o, sana çok özel

bir melekten geldi

Bil ki tam su anda
-birisi seni düsünüyor.
-birisi sana deger veriyor.
-birisi seni özlüyor.
-birisi seninle olmak istiyor.
-birisi senin basinin belada olmadigini umuyor.
-birisi ona verdigin destek için sana minnettar.
-birisi senin adina herseyin iyi sonuçlanmasini ümit ediyor.
-birisi senin mutlu olmani istiyor.
-birisi senin basarilarini kutluyor.
-birisi sana bir armagan vermek istiyor.
-birisi SENIN bir armagan oldugunu düsünüyor.
-birisi seni seviyor.
-birisi senin gücüne hayranlik duyuyor.
-birisi seni düsünüyor ve gülümsüyor.


Kimseden umutlarini almayin. Sahip oldugu tek sey bu olabilir.

immortal_TS
08.12.2005, 11:12
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD><TT>Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yasli çiftin durumu içler acisiydi. Adam inatçi bakislarla suskun, Nine'nin aglamaktan iyice çukurlasmis gözleri ve keskin çizgileriyle bikkin bakislari süzüyordu etrafini...Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu ugultu ve tok sesiyle, sözü yasli kadina verdi, hakim...
</TT></TD></TR></T></TABLE><TT>"Anlat teyze neden bosanmak istiyorsun...?"
Yasli kadin derin bir nefes çektikten sonra bas örtüsüyle agzini aralayip,
kisilmis sesiyle konusmaya basladi...

"Bu herif yetti gari, 50 yildir bezdirdi hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manset yapan gazetecilerden birinin flasiyla bozuldu, kimbilir nasil bir manset atacaklardi, yasanmis 50 yilin ardindan...Çok sayida gazeteci izliyordu davayi, kadin neler diyecekti..Herkes onu
dinliyordu.. Yasli kadinin gözleri doldu...Ve devam etti...

"Bizim bir sedef çiçegi vardi, çok sevdigim...O bilmez...50 yil önceydi.. O çiçegi bana verdigi çiçeklerin arasindan kopardigim bir yapragi tohumlamistim, öyle büyüttüm..Yavrumuz olmadi, onlari yavrum bildim...Bir süre sonra çiçek
kurumaya basladi. O zaman adak adadim... Her gece günes açmadan önce bir
tas suyla suluycam onu diye...Iyi gelirmis dedilerdi...50 yil oldu, bu herif bir gece kalkip bir kere de bu çiçegi ben sulayim demedi... Taki geçen geceye kadar...o gece takatim kesilmis..uyuyakalmisim...Ben böyle bir adamla 50 yil geçirdim... Hayatimi, umudumu herseyimi verdim...Ondan hiçbirsey göremedim..Bir kerecik olsun, benim bildigim görevlerden birisini yapmasini bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

Hakim, yasli adama dönerek ;

"Diyecegin bir sey var mi baba" dedi.

Yasli adam bastonla zor yürüdügü kürsüye, o ana kadar suçlanmis olmanin
utangaçligini hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.

"Askerligimi, reisicumhur köskünde bahçevan olarak yaptim, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadimemi de orada tanidim...Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden büketler verdim...O çiçeklerle doludur bahçesi...Kokusuna taptigim perisan eder yüregimi...Ilk Evlendigimiz günlerin birinde boyun agrisindan onu hekime götürdüm...
Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertlesir,
kötülesir dedi..Her gece uykusunu bölüp, uyansin, gezinsin dedi... Hekimi
pek dinlemedi, bizim hatun...lafim geçmedi... O günlerde tesadüf bu çiçek
kurudu...Ben ona gece sularsan geçer dedim..Adak dilettim...Her gece onu uyandirdim. Ve onu seyrettim... O sevdigim kadinin yavrusu bildigi çiçekleri sularken seyrettim...Her gece o çiçek ben oldum...Sanki...Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yastaki bir adamdan beklenmeyecek
ifadelerle...

"Her gece O yattiktan sonra uyandim... Saksidaki suyu bosalttim... Sedef gece sulanmayi sevmez, hakim bey..Geçen gece de... Yaslilik.. Ben de uyanamadim.. Uyandiramadim...Çiçek susuz kalirdi amma , kadinimin boynu yine azabilirdi... Suçlandim..Sesimi çikartamadim..."

O an Mahkeme salonunda hersey sustu...

Ertesi sabah gazeteler "Sedef susuz kaldi" diye yine yalnizca neticeyi
haber yaptilar...
(sevgi fedakarlik degilmidir sevgi anlayis degilmidir ve sevgi karsilik beklemeden pahasi bile biçilemeyen en güzel degilmidir sevginize sikica sarilin ve onun avuçlarinizdan uçup gitmesine asla izin vermeyin.
</TT>

immortal_TS
08.12.2005, 11:13
DOSTLUGUN ÖYKÜSÜ

Ahmet ve Nihat adinda iki arkadas varmis. Ayni okulda okuyorlarmis.

Ahmet istanbulda yasayan, evi, arabasi yeterince parasi olan biriymis. Nihat memleketten Istanbul'a gelmis zor sartlar altinda yasayarak okuyormus. Bunlar zamanla daha da iyi arkadas olmuslar. Ahmet Nihat'in durumuna üzülüyor yardim yollari ariyormus. Nihat'i evine almis. Yedirmis içirmis. Cebine para koymus. Üstünü giydirmis. Kendine aldigi yeni kiyafetlerini bile ona vermis.

Artik beraber gül gibi yasayip gidiyorlarmis. Bir gün Ahmet camdan disari bakiyormus. Karsidan gelen uzun süredir hayran oldugu ve yakinda açilmak istedigi kizi görmüs. Ve sonra arkadan Nihat'in onu takip ettigini. Nihat eve gelmis ve Ahmet'e o kizdan cok hoslandigini aralarini yapip yapamayacagini sormus. Ahmet kendisinin de ondan hoslandigini söyleyememis.

Arkadasinin üzülmesini istememis çünkü. Aralarini yapmis.

Derken zamanla okul bitmis. Nihat bir süre sonra Kayseri'ye vali olmus. Evi arabasi, yati, kati, bir sürü parasi olmus. O kizla da evlenmis. Ama Ahmet tam tersi. Evini arabasini kaybetmis. Bütün parasi bitmis. Yatmaya yeri yemeye yemegi kalmamis. Aç sefil gezerken komsulari,

- Senin bir arkadasin vardi Nihat diye. O Kayseri'ye vali olmus, neden ondan yardim istemiyorsun, belki sana bir is verir demisler. Ahmet reddetmis hemen. Bunu kabullenemem demis. Komsular ne kadar israr ettiyse de bir türlü kabul ettirememisler.

Ahmet için daha zor günler baslamis. Bakmis olacak gibi degil komsularini dinleyip tutmus Kayseri nin yolunu. Valilige gelmis. Ordaki odacolardan birine Nihat Beyi görmek istiyorum demis. Odaco Nihat Beyin yanina girmis çikmis ve

- Sizi görmek istemiyor. demis. Nasil olur demis Ahmet. Ona Istanbul'dan çok yakin arkadasin Ahmet geldi deyin. Odaci tekrar gitmis ve,

- Nihat bey sizi tanimadigini eger daha fazla israr ederseniz kovduracagini söyledi demis.

Ahmet duyduklarina inanamamis. Nasil olur da, yemeyip yedirdigi, giymeyip giydirdigi, sevdigi kizi bile verdigi can ciger arkadasi Nihat onu tanimaz. Yikilmis bir sekilde valilikten çikip dogru Nihat'in evine eskiden hoslandigi kizin yanina gitmis. Belki yardim eder diye. Kapiyi çalmis. Birinin gelip dürbünden kendine baktigini hissetmis. Ama kapiyi açmamis kadin.

Bir kez daha yikilmis. Disari çikip kendini toplamaya çalisirken yanina yasli bir amca yaklasmis. Ahmet'in durumundan cok etkinlenmis adam. Olayi anlatmasini istemis. Ahmet'te oldugu gibi anlatmis. Adam cok üzülmüs.

Demis ki.. -Bak evladim. Seni cok sevdim. Dürüst bir insana benziyorsun. Bak benim surada bir sarraf dükkanim var. Gel istersen benimle çalis. Hem para kazanirsin hem de yatmaya yerin olur. Ahmet hemen kabul etmis ve çalismaya baslamis.

Gel zaman git zaman dükkana baska bir yasli amca gelip gitmeye baslamis.

Çok iyi arkadas olmus Ahmet'le. Bir gün bu yasli amca elinde bir kutuyla gelmis dükkana. Bak ben bir yere gidiyorum. Eger 3 ay içerisinde dönmezsem bu kutu senindir, istedigin gibi kullan, demis. Ahmet kutuyu almis, odasinda bir yere koymus. 3 ay geçmis, 4 ay geçmis, 6 ay geçmis amca hala gelmemis.

Sonunda Ahmet kutuyu açmaya karar vermis. Bakmis içinde, elmaslar, mücevherler, altinlar, bir sürü de para varmis. Ne yapacagini sasirmis. Hemen patronuna gidip durumu anlatmis. Patronu da artik o kutunun kendisinin oldugunu istedigi gibi kullanabilecegini söylemis. Bir de öneride bulunmus.

- Bak sen bu isi iyice ögrendin. Gel sana bir kuyumcu dükkani açalim. Gül gibi geçinip gidersin. Hemen dükkani açmislar. Ahmet almis basini yürümüs. Ev,araba, yat, kat. Zengin olmus kisacasi. Bir gün dükkana bir anne-kiz gelmis. Kizdan hoslanmis Ahmet. Zamanla görüsmeye baslamislar, derken nisanlanmislar. Dügün vakti gelmis. Davetiyeler hazirlanirken kiz valiyi de çagiralim demis. Ahmet kabul etmemis. Nasil olur demis kiz. Biz bu sehrin ileri gelenlerindeniz, valiyi çagirmasak olur mu? Ahmet yine kabul etmemis.

Kiz israrla neden böyle davrandigini sordugunda anlatmis Ahmet. Sorunun bu sekilde çözülmeyecegini söylemis kiz. Biz çagiralim, o yaptigindan utansin demis. Ve ona da bir davetiye yazmislar. Dügün günü gelmis çatmis. Davetliler tek tek gelirken heyecan içindeymis Ahmet.

Nihat'in gelip elmeyecegini düsünüyormus. Derken esiyle kapida görünmüs Nihat.

Ahmet, ilk baslarda gözgöze gelmemeye çalismis. Nihat ne yana gitse öbür tarafa kaçiyormus Ahmet. Hiç gözgöze gelmemeye çalisiyormus. Dayanamamis birden. Piste çikmis, almis mikrofonu eline.

Baslamis anlatmaya. Zamaninda ben durumum iyiyken sevgili valimiz Nihat beyle ayni okulda okuyorduk. O zamanlar Nihat beyin durumu bu kadar iyi degildi. Nihat'i evime aldim. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. Sevdigim kizi bile ona verdim. Bir gun benim durumum kötülesti. Elimde avucumda ne varsa kaybettim. O kadar zor durumdaydim ki Nihat'a yardim istemeye gittim. Ama o beni tanimadigini söyledi, kovdurdu. Ordan çikip esinin yanina gittim. Ama o kapida benim oldugumu bildigi halde kapiyi açmadi.

Sok olmustum. Disariya çikip kendime gelmeye çalistigim anda bir amcayla karsilastim. Sagolsun bana bir is, yatacak bir yer verdi. Orada çalisirken çevrem genisledi. Baska bir amcayla tanistim. Gel zaman git zaman o amca elinde bir kutuyla geldi yanima. Bir yere gidecegini 3 ay içerisinde dönmezse kutunun benim olacagini söyledi. Gelmedi. Kutuyu açtim. Içinde beni bugünlere getiren yüklü esyalarla ve paralarla karsilastim. Sonra kendime bir kuyumcu dükkani açtim. Orada sevgili nisanlimla tanistim. Ve evleniyorum.

Anlattiklarim yalansa yalan desin Nihat Bey, demis ve birakmis mikrofonu. Herkes saskinlik içinde Nihat Beye dönmüs.

Aciyarak bakmislar bir Ahmet'e, bir Nihat'a. Nihat bir cevap vermek zorunda kalmis. Almis mikrofonu. Baslamis anlatmaya. Evet Ahmet'in söylediklerinin hepsi dogrudur. Yalan diyemem. Zamaninda bana çok yardim etti, hakkini ödeyemem. Sagolsun benim mutlu bir evlilik yapmama öncülük etti. Ama esimi zamaninda sevdigini bilmiyordum. Durumunun kötüye gittigini, bir gün bana gelecegini biliyordum. Hep o günü bekledim. Ve sonunda geldi.

Onu kapidan kovdurdum dogrudur. Ama niye kovdurdum. Eger ben o zaman ona yardim etseydim gururuna yediremeyecekti. Belki de bir süre sonra intihar edecekti. Iyi bir arkadasimi kaybetmek istemem.

Burdan çiktiktan sonra direk esime gidecegini biliyordum. Hemen esime telefon açtim. Ona Ahmet'in gelecegini, kapiyi açmamasini söyledim. Açmadi. Derken bizim evin karsisinda bir sarraf dükkani isleten arkadasim var. Ona hemen telefon açtim. Bizim evden çikan bir adam görürse onu ise almasini yardimci olmasini istedim. Ise aldi, yatacak yer verdi. Bir gün babami gönderdim ona. Can yoldasligi etsin diye...Iyi arkadas oldular...

Sonra babama bir kutu verdim Ahmet'e versin diye. O kutu babamin degildi. Benim de degildi. O zaten Ahmet'indi. Ona borcumu hiçbir zaman ödeyemem. Ahmet kutuyu aldi. Iyi kullandi ve bugünlere geldi. Bir gün annemle kizkardesimi gönderdim. Durumu nedir bir kontrol edin diye. Orada birbirlerini görüp asik olmuslar, evleniyorlar.

Birakmis mikrofonu. Ahmet'le beraber herkes saskinlik içinde kalmis. Bir an gözgöze gelmisler. Derken birbirlerine sarilip özür dilemisler. Güzel bir dügün olmus, beraberce mutlu yasamislar.

Beytullah
08.12.2005, 21:17
way be hasan sende ne cevher varmissmileys/smiley4.gif

Beytullah
10.12.2005, 01:25
iste bu super...






<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=4 width="100%">
<T>
<TR>
<TD>
<H2>Artik Çok Geç</H2>Son pismanlik fayda vermez.

Bu yazi gerçek bir ask hikayesini anlatmaktadir ve yazilarin hepsi asik delikanlinin günlügünden alinmistir.


10. sinif

Ingilizce dersinde yanimda bir kiz oturuyordu onun için 'benim en iyi arkadasim' diyordum... Ama ben onun ipek
gibi saçlarina bakip onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, dersten sonra kalkti ve gecen gün sinifta olmadigi için o günün notlarini istedi ona notlari verirken bana tesekkür etti ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...


11. sinif

Telefonum çaldi, arayan oydu ve agliyordu. Bana askin nasil kalbini kirdigini anlatti, beni evine çagirdi, yalniz kalmak istemedigini söyledi, bende tabi ki gittim, koltuga, onun yanina oturdum, güzel gözlerine bakmaya basladim ve onun benim olmasini diledim, 2 saat sonra Drew Barrymore'un bir filmi basladi ve onu izledik. Filmi izledikten sonra uyumaya karar verdi, bana her sey için tesekkür etti ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...


Son sinif

Mezuniyet balosundan bir gün önce yanima geldi ve 'çiktigim çocuk hasta ve partiye gelemeyecek' dedi, benimde çiktigim biri yoktu ve 7. sinifta birbirimize söz vermistik eger çiktigimiz biri olmazsa partilere birlikte gidecektik, 'en iyi arkadas' olarak. Ve partiye birlikte gittik, o aksam çok güzeldi, her sey yolunda gitti, partiden sonra onu evine kapisinin önüne kadar biraktim, kapinin önünde ona baktim o da bana o güzel gözleriyle gülümseyerek bakti. Onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum, bana 'hayatimin en güzel zamanini geçirdigini' söyledi ve yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...


Günler, haftalar, aylar geçti ve mezuniyet günü geldi çatti...

Sürekli onu izledim onun mükemmel vücudunu seyrettim. Diplomasini almak için sahneye çikarken sanki havada süzülen bir melek gibiydi. Onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Herkes evine gitmeden önce yanima geldi ve aglayarak bana sarildi sonra basini omzuma koydu ve 'sen benim en iyi arkadasimsin, tesekkürler' deyip yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...


Aradan yillar geçti...

Bir kilisedeyim ve o kizin nikahini izliyorum... Evet artik evleniyordu, onun 'evet, kabul ediyorum' demesini, yeni hayatina girmesini izledim, baska bir adamla evli olarak. Onun benim olmasini istiyordum... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Yeni hayatina girmeden önce yanima geldi ve 'nikahima geldin tesekkürler' deyip yanagimdan öptü. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum...


Yillar çok çabuk geçti

Su an benim bir zamanlar en iyi arkadasim olan kizin tabutuna bakiyorum, esyalari toplanirken lise yillarinda yazdigi günlügü ortaya çikti... Hemen günlügünü aldim ve günlükte okudugum satirlar söyleydi:
'Onun gözlerine bakarak onun benim olmasini diledim... Ama o bana benim ona baktigim gözle bakmiyordu bunu biliyordum. Onu sadece arkadas olarak istemedigimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utaniyordum... Keske bana beni sevdigini söyleseydi...'</TD></TR></T></TABLE>

Beytullah
13.12.2005, 22:21
Hani vardir ya her yerde, hissetmek istersin onun varligini. Hani hep yani basinizdaymis sanirsiniz, ismini söylersiniz dalginlikla, her an berabersinizdir.

Yaninda oldugunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldügünde o simsicacik kollarini açar sana, sarilir aglarsin omzunda doya doya...

Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacagin olur adeta ayrilmak istesen de koparip atamazsin. Bir türlü sevindiginde ise senden fazla mutluluk duyar. O senin için farklidir bütün insanlardan, tabii sen de onun için; aranizdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranizi, kimse araya girmeye dahi cesaret edemez.

Ne zaman yardima ne zaman insana ne zaman dosta ihtiyaciniz olsa hep yaninizda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamistir.

Beraber gülüp beraber aglarsiniz, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize. O sana gülmeyi ögretir sen ona kahkaha atmayi, O sana emeklemeyi ögretir sen ona yürümeyi,
O sana okumayi ögretir sen ona yazmayi ve bu böyle sürüp gider...

Iste bunun adina DOST derler...
Hayatta hiçbir seyiniz olmasin ama hep bir dostunuz olsun...

"Üç çesit dost vardir:
Birincisi ekmek gibidir; her gün ararsin.
Ikincisi ilaç gibidir; lazim olunca ararsin.
Üçüncüsü mikrop gibidir; lazim olunca o seni arar bulur.

Beytullah
13.12.2005, 22:21
<TABLE =Ms&#111;normalTable style="WIDTH: 100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 3pt; PADDING-LEFT: 3pt; PADDING-BOTTOM: 3pt; PADDING-TOP: 3pt">
Elmanin yarisi misali...

Onunla bitmeyen bir kavganiz var.

Karsi oldugunuz siddet bile olagan gelmeye basladi.

Ona aci vermek, canini yakmak istiyorsunuz;

Hatta zaman zaman öldürmek.

Öfkelisiniz,

Dis biliyorsunuz.

Nefretinizi yüzüne haykirmak için sabahi zor ediyorsunuz.

Sizi sinirlendiriyor.

Telefonlarda tartisiyor, her bulusmada küsüyorsunuz.

Hayatinizda yolunda gitmeyen her seyin müsebbibi o;

öyle düsünüyorsunuz.

Kiskançliginiz paranoya derecesine vardi.

Ona hiç güvenmiyorsunuz.

Kendinize de güveninizi kaybettiniz.

Sik sik onu aldatmayi hayal ediyorsunuz.

Daima huzursuz,

Marazi ve huysuzsunuz.

Terk etmek istiyorsunuz,

Onu, bu sehri...

Aldiginiz hiçbir karari uygulayamiyorsunuz.

Hayatinizda hiç bu kadar mutsuz olmadiniz.

O halde siz,

FENA HALDE ASIKSINIZ.

O halde sizin,

Özlemleriniz dayanilmaz,

Kavusmalariniz deprem gibi,

Sevismeleriniz çilgincadir.


* * *

Sizi çok sevdiginden eminsiniz,

Bu sevgi içinizi isitiyor.

Öyle huzurlusunuz ki...

Ona güveniyorsunuz.

O ayni zamanda en iyi arkadasiniz.

Her seyi paylasiyorsunuz.

Acilari, dertleri, zor günleri...

Onsuz bir hayat düsünemiyorsunuz.

Kendinizi en rahat hissettiginiz yer onun yani.

Artik konusmadan gözlerinizle anlasabiliyorsunuz.

Her konuda fikir birligi içerisindesiniz.

Tartismaniz gerekmiyor,

Küsmeniz de.

O halde,

Coskulu barismalariniz da yoktur sizin,

Sevismeleriniz de halim selimdir,

Öylesine, siradan.

O halde,

Hazir olun.

YAKINDA ASIK OLACAKSINIZ.

Baska birine.<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></TD></TR></T></TABLE>

Beytullah
13.12.2005, 22:26
<DIV id=RTEC&#111;ntent>
<TABLE =Ms&#111;normalTable style="WIDTH: 100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR>
<TD style="PADDING-RIGHT: 3pt; PADDING-LEFT: 3pt; PADDING-BOTTOM: 3pt; PADDING-TOP: 3pt">
Dünün ve yarinin endiselerinden kurtulup içinde bulundugunuz ani yasayin, hayattan zevk alin...

Hayatinizda böyle biri var mi?

Sizi sizin kadar taniyan biri; sizi düsünen, düsünmeyi ögrenmis, sakin, uslu, efendi, oturmayi kalkmayi bilen, sevmeden edemediginiz biri. Size sizi anlatmayi seven, sizi baskalarina anlatmayi her seyden çok seven, sizin için çok sey yapmaya hazir biri.
Bazen biraz fazla konustugundan yakindiginiz ama ne söyledigini bildiginden hep emin oldugunuz, sizi tanidigi kadar kendini ve hayati da taniyan biri.
Bazen düsüncesine siddetle ihtiyaç duydugunuz biri.
Sabahin üçünde ayip olur mu diye endiselenmeden arayabildiginiz ve üçüne besine bakmadan size duymaniz gerekenleri söyleyen, gecenin o karanliginda kalkip isigi yakan, masanin basina geçen biri.
Kaleminiz-kagidiniz, aynaniz, saatiniz, kravatiniz olan, bazen gölgeniz olan biri.
Ve bazen vicdaniniz, eh bazen de uykusuz biraktiginiz için, vicdan azabiniz olan biri?

Hayatinizda böyle biri var mi?

Varsa kiymetini bilin.
Haftanin kaç günü kafaniza bir sey takmiyor ve keyfinizce yasiyorsunuz?
Hiç diyenler, kaybetti.
Iki gün diyenler, yaklasti.
Cumartesi ve Pazar diyenler, bilemedi.
Gerçekten böyle iki gün var!
Bir tanesinin adi, dün.
Hatalar, acilar, yanlis anlamalar.
Oysa onlar geçti, gitti, geçmiste kaldi. Zamani geriye döndürmeye imkan yok. Dünyanin bütün parasini yan yana getirin, bir dakika önceye dönemezsiniz. Yaptiginiz hiçbir hareketi aynen geri alamazsiniz. Ettiginiz hiçbir lafi silemezsiniz. Dün dündü bitti.

Kafaniza takmayacaginiz ikinci günün adi, yarin!
Yarini bugünden kontrol altina alamazsiniz.
Yarin günes dogacak elbette. Ama piril piril mi dogar, bulutlarin arasindan mi çikar, bugünden bilemezsiniz.

Geriye tek bir gün kaliyor: Bugün!

Bir gün hayatla mücadele edecek güç, hepimizde var. Güç ne zaman tükeniyor? Dünü ve yarini isin içine kattiginizda.

Günü yasayin!<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /></TD></TR></T></TABLE></DIV>

Hekimoğlu
15.12.2005, 12:25
Trabzonspor büyük kulüptür kimsenin cebine sigmaz.ÖZKAN SÜMER(yazi degil ama güzel bir söz çok hosuma gitmisti)Edited by: hekimoglu

bahr
16.12.2005, 12:31
Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti. Yanmanin nedeni aksam
yedikleri degil, uyanir uyanmaz bugün yapacaklarinin aklina gelmesiydi.
Bugün 2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi bitirecekti. Aslinda
bunu yapmakta geç bile kalmisti. 'Bitmeli dedi içinden, her gün bu tatsiz
uyanis bitmeli.' Genç adam bunlari düsünürken surati sekilden sekile
giriyordu. Süratle giyinerek disari çikti. Bugüne kadar hiç Bekletmemisti
onu, simdi de bekletmemeliydi. Istanbul, soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi
yasiyordu. Genç Adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi; 'Bulutlar bizim
yasayacaklarimizi biliyor. Onlar Bile agliyor halimize...' BULUSMA VAKTI...
Artik Kadiköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalik beklemeden Sonra karsidan kiz
arkadasinin geldigini gördü. Simdi midesindeki agri daha da artmisti.
Besiktas'a geçtiler. Yolculuk sirasinda hiç konusmadilar. Genç kiz,
sevgilisinin bu durgunluguna anlam verememisti. Nereden bilecekti bugün
ayrilik çanlarinin çalacagini...Besiktas'a geldiklerinde bir kafede
oturdular. Genç kiz anlamisti sevgilisinin kendisine bir sey söylemek
istedigini. 'Bana bir sey mi söylemek istiyorsun' diye sordu. Genç adam,
gözlerini kaçirarak 'Evet' dedi. Genç kiz heyecanlanmisti, biraz da
sinirlenerek 'Söylesene, ne diye bekliyorsun' dedi. Genç adam içini
çektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gidecegiz?' diye sordu. Genç kiz,
'Bunu sorma geregini niye duydun?' diye yanit verdi. Genç adam söze
basladi... ''Birkaç ay önce aksam 23:00 civarinda sana telefon açip senin
için yazdigim siiri okumak istemistim. Sen bana 'Sirasi mi simdi canim yaa,
isin gücün yok mu?' demistin. Biliyor musun o an nakavt olan bir boksör gibi
hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu kapatmistim. Daha sonra da bu siiri
benden hiç istememistin. Geçenlerde hasta olup yataklara düstügümde
arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meral'in 'Sen sanslisin, sevgilin
sana bakar' sözüne 'Isim yok da sana mi bakacagim, annen baksin' demistin.
Hatirladin mi?'' DUYGUSALLIGI SEVMEM... Genç kiz, 'Biliyorsun ben
duygusalligi sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi göründügümü de kimse
söyleyemez' diye yanitladi. Genç adam güldü, 'Evet canim haklisin. Zaten
olmak istesen de bu kalbi tasidigin sürece hasta bakici, hemsire falan
olamazsin.' Genç adam devam etti... 'Bana simdiye kadar kaç kere sabahin
erken saatlerinde güzel sözcüklerden olusan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta
günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusalligi sevmeyebilirsin. Ama sen seni
seven insanlari da mutlu etmeyi sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine
kendimden çok insanlari mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her
sabah, her aksam, her gece yani seni andigim her saat tatli bir mesajim
vardi senin için biliyor musun? Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.' Genç kiz
anlamisti, 'Yani ne istiyorsun benden sair olmami mi?' Genç adam tekrar
gülümsedi içinden. Dün gece verdigi ayrilik kararinin ne kadar dogru
oldugunu düsündü. 'Hayir' dedi,'sair olmani istemiyorum. Olamazsin da...
BIZ AYRILMALIYIZ. Ayrilirsak Ikimiz için de en hayirlisi olacak.' Genç kiz
sasirmisti, 'Neden ama? Ben seni seviyorum. Seninde beni sevdigini
saniyordum.' Genç adam iç çekerek 'Hayir canim,sen beni sevdigini
saniyorsun. Eger beni sevseydin simdi baska seyler konusuyor olurduk' dedi.
Genç kizin gözleri yasarmisti. Genç adam cebinden çikarttigi mendili uzatti,
genç kiz gözyaslarini silerek 'Sen bilirsin, umarim beni bir baskasi için
birakmiyorsundur...' dedi. Genç adam 'Nasil böyle bir sey düsünürsün, senden
baska kimse olmadi ve uzun zaman da olacagini sanmiyorum' yanitini verdi.
Genç adam ve genç kiz iki sevgili olarak oturduklari masada artik iki
yabanciydilar. Birkaç dakika sessizce oturduktan sonra Genç kiz, 'Kalkalim
istersen' dedi. Genç adam 'Ben biraz aha burada kalmak istiyorum, istersen
sen kalkabilirsin' diye yanitladi. Genç kiz 'Tamam o zaman sana mutluluklar
dilerim' diyerek Elini uzatti. Genç kizin sesi ve eli titriyordu. Genç adam,
'Istersen arkadas kalabiliriz' dedi ve birbirlerine son kez sarildilar."BEN
DOGRU YAPTIM..." Genç adam dogru yaptigina inaniyordu. Eve döndügünde
yürümekten bitap bir haldeydi. Odasina girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah
erken kalkip ise gidecekti, uyumaliydi. Birkaç saat sonra uykuya dalmayi
basardi.

Sabah 7'de saatin ziliyle uyandi. Evden çikacagi zaman cep telefonuna bakti,
mesaj ve 10 cevapsiz arama vardi. Yorgun oldugu için duymamisti telefonun
sesini. Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla Mesaji açti, sunlar
yaziyordu:



SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDiM,

HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,

BIR SENi SENSIZ YASAYAMIYORUM,

BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,

SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM, BIR TEK SENi SEVDiM,

VE SENi SEVEREK ÖLECEGIM, ELVEDA BiRTANEM...



Genç adam sasirmisti. Onu tanidigi günden beri ilk defa Siir aliyordu ve
üstelik sabahin besinde yazmisti. Heyecanla onu aradi, telefonu yabanci bir
ses açti. Genç adam ''Nalan' la görüsebilir miyim?'' dedi. Ama karsisindaki
agliyordu, hiçkira, hiçkira hem de... 'Ben Onun annesiyim yavrum, kizim bu
sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayip durdu. Sabah
odasinin isigini sönmemis görünce girdim. Yavrum Kendini asmisti....'YIGILIP
KALDI... Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide agrisinin
iki katini çekiyordu simdi. Oldugu yerde yigilip kaldi... Birkaç ay sonra
iki doktor konusuyordu hastanede. Doktorlardan biri digerine karsidaki
hastanin durumunu soruyordu. Doktor yanit verdi... 'Haaa o mu? Üç ay önce
getirdiler. Kendisi yüzünden bir kiz intihar etmis. O günden sonra cep
telefonunu elinden hiç birakmamis.Devamli bir seyler yazip birine yolluyor.
Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdigi numarayi aradim. Numara 3 ay
önce iptal edilmis. Gelen mesajlarda bir siir var. Bu adam duygusal mi
bilmem ama benim anladigim kadariyla siiri yazan çok duygusal biriymis...



"ÇEVRENIZDEKI INSANLARIN NE HISSETTIGI YA DA NE DÜSÜNDÜGÜNDEN OKADAR EMIN
OLMAYIN, BAZEN BIR KALBIN, IÇINDE NELER SAKLADIGINI ÖGRENDIGINIZDE HERSEY
IÇIN ÇOK GEÇ OLABILIR..."




smileys/smiley19.gifsmileys/smiley19.gifsmileys/smiley19.gifsmileys/smiley19.gifeeeeeeee sonuç bizler agliyoruz güzel bir hikaye de gerçek mi ? Sevgicigim istedigin kadar aglayabilirsin. smileys/smiley4.gif


Sevgi aynen söyle diyor:
<DIR>


la sok oldum bittim eridim


sevgi:


niye okuttun bunu bana


sevgi:


ay çok kötü oldum


sevgi:


ayyy içim parçalandismileys/smiley5.gif





</DIR>

Sevgi
16.12.2005, 12:37
Ya Deniz ne adisin varya karizmayi feci çizdin smileys/smiley4.gifAyrica niye bu kadar etkilendigimi de biliyorsunsmileys/smiley5.gif


Hasan sende burdan kiz arkadasina mesaj yollamaya çalisma böyle hikayelerle ne demek istiyorsun yani''sana karsi ilgisizsem bu seni sevmedigim anlamina gelmez'' mi.Allah Allah yokmu isiniz gücünüz sizin birisi yazar birisi zorla okutursmileys/smiley5.gif

sheva
21.12.2005, 00:18
GÜVEN

Ingiltere'de yargiçlarin maasi yoktur. Onun yerine ihtiyaçlari oldukça kullandiklari kredisi sinirsiz çek defterleri vardir.Ingiliz devleti hakimlerine o kadar güveniyor yani.Birgün hakimin biri bir bankaya
gidip 1.000.000 poundluk bir çek bozdurmak
istedigini söylemis. Tabii ortalik birbirinegirmis.Banka yöneticileri en üst makamdan onay almadan bu kadar parayi
veremeyecekleri söyleyip hemen Içisleri Bakanligi, Adalet Bakanligi,Basbakanliga filan telefon etmisler. Ancak aradiklari her yerden gelen cevap ayniymis: ÖDEYIN!
Gel gelelim bankada o kadar nakit yokmus. Hakimden ertesi gün gelmesi rica edilmis. Ertesi gün para bir bavul içinde hazirmis. Aradan birkaç gün geçmis. Hakim çikagelmis. Parayi bankaya geri vermek istiyormus. Banka yönetimi sasirip kalmis. Hemen Adalet Bakanligi'ni
aramislar. Derhal bakanlik müfettisleri devreye girmis ve hakime hareketinin sebebini sormuslar. Hakim "Kraliçe nin hükümeti bize gerçekten bu kadar güveniyor mu? Onu
sinadim" cevabini vermis. Raporlar bakanliga iletilmis ve ayni gün hakim azledilmis. Adalet bakanligi hakime gönderdigi yazida gerekçeyi söyle açiklamis:

"Kraliçe hükümetinin saygin bir hakimi, devletine güvenmiyor ve onu
siniyorsa, devlet ona asla güvenmez."

"Güven" çok ince bir çizgidir. Onu kalinlastirarak
kirilmasini engeleyen tek sey, " iki tarafli" olmasidir.

immortal_TS
21.12.2005, 11:26
Ya Deniz ne adisin varya karizmayi feci çizdin smileys/smiley4.gifAyrica niye bu kadar etkilendigimi de biliyorsunsmileys/smiley5.gif


Hasan sende burdan kiz arkadasina mesaj yollamaya çalisma böyle hikayelerle ne demek istiyorsun yani''sana karsi ilgisizsem bu seni sevmedigim anlamina gelmez'' mi.Allah Allah yokmu isiniz gücünüz sizin birisi yazar birisi zorla okutursmileys/smiley5.gif





Yok be abla sadece çok hosuma gitti paylasiyim dedimsmileys/smiley9.gifBu arada sadece bir hikaye gerçek degil ama böyle olanda vardir mutlaka neden olmasin.Edited by: immortal_TS

Beytullah
22.12.2005, 21:40
&gt;"Satilik Köpek Yavrulari" ilaninin hemen altinda küçük bir çocugun basi
&gt;gözüktü ve çocuk dükkan sahibine sordu :
&gt;-"Köpek yavrularini kaça satiyorsunuz?"
&gt;Dükkan sahibi :
&gt;-"30 dolarla 50 dolar arasinda degisiyor fiyatlari" dedi
&gt;-"Benim 2 dolar 37 sentim var" dedi çocuk
&gt;-"Bir bakabilir miyim yavrulara"
&gt;Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir islik çaldi ve köpek kulübesinden bes
&gt;tane yumak halinde yavru çikti. Yavrulardan biri arkadan geliyordu. Küçük
&gt;çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu isaret edip sordu:
&gt;-"Bunun nesi var?"
&gt;Dükkan sahibi onun kalça çikigi oldugunu ve hep sakat kalacagini
&gt;açikladi.Küçük çocuk heyecanlanmisti.
&gt;-"Ben bu yavruyu satin almak istiyorum."
&gt;Dükkan sahibi:
&gt;-"Hayir o yavruyu satin alman gerekmiyor. Eger gerçekten istiyorsan o
&gt;yavruyu sana bedava veririm"
&gt;Küçük çocuk birden sinirlendi. Dükkan sahibinin gözlerinin içine dik dik
&gt;bakarak:
&gt;-"Onu bana vermenizi istemiyorum. O da diger yavrular kadar degerli ve ben
&gt;fiyatini tam olarak ödeyecegim. Aslinda simdi size 2 dolar 37 cent
&gt;verecegim ve geri kalanini ayda 50 cent ödeyerek tamamlayacagim."
&gt;Dükkan sahibi çocugu ikna etmeye çalisti:
&gt;-"Bu köpegi gerçekten satin almak istedigini sanmiyorum. Bu yavru hiçbir
&gt;zaman diger yavrular gibi kosup, ziplayamayacak ve seninle oynayamayacak."
&gt;Bunun üzerine küçük çocuk egildi, pantolonunu sivadi ve büyük bir metal
&gt;parçasiyla destekledigi sakat bacagini dükkan sahibine gösterip, tatli bir
&gt;sesle:
&gt;-"Ben de çok iyi kosamiyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir
&gt;sahibe gereksinimi var" dedi.

yakutlu61
23.12.2005, 22:20
ARKADASLAR: Bulundugumuz donemde ugruna nice sehitler verdeigimiz kibris elimizden alinmak uzere hemde kendi siyasetcilerimiz tarfindan.


iste kahramanBUYUK CUMHURBASKANI RAUF DENKTAS IN ISYANI:



<TABLE =Text id=table58 cellSpacing=0 cellPadding=0 width="95%">
<T>
<TR>
<TD>
Kibris''i kullanarak...


AB - Türkiye Karma Parlamento Esbaskani Joost Lagendijk Agustos ayinda yaptigi bir açiklamada Türkiye karsitlarini (ve özellikle Fransa''yi) suçlayarak sunlari söylemisti: 17 Aralik karari alinirken (simdi Kibris''i Türkiye''nin önüne koymakta olan) bütün liderler oradaydi. Fransa adina Chirac da. Simdi firsatçilik yapiyor. Türkiye karsitlari firsatlari degerlendiriyorlar. Önce Anayasanin reddini kullandilar. Simdi de Kibris''i (Türkiye''ye karsi) kullaniyorlar. Kibris''in taninmasini istiyorlar demisti... Fransa Basbakani Villepin''in "Türkiye, AB üyelerinden birini tanimazsa üyeligi düsünülemez" açiklamasinin ardindan, Cumhurbaskani Jacques Chirac Papadopullos''a gönderdigi söylenen (sonradan yalanlanmis olan) mektupta "Türkiye Kibris Cumhuriyetini tanimazsa tam üyelik görüsmeleri baslamayacak" güvencesini vermisti. Danimarka Basbakani Rasmussen "Türkiye''nin AB tam üyeliginin yeniden tartisilmasi" geregini savunuyordu. Lagendijk''in öfkesi bunaydi. "3 Ekim''e kadar Avusturya ve Danimarka her firsatta Türkiye''yi gündeme getirecektir" diyen Lagendijk, bütün bu gelismelere ragmen 3 Ekim''de Türkiye''nin müzakereye baslayacagi güvencesini de veriyor, ancak "3 Ekim sonrasi tam üyelik tartismalari alevlenecek" diyordu.

Lagendijk''in söyledikleri 3 Ekim''e kadar geçen süre içinde kanitlanmis oldu. Avusturya ile digerleri (Fransi ve Rumlar dahil) son ana kadar oyunlarini oynadilar ve olumlu karar ancak saati geriye çekmek suretiyle 3 Ekim''de alinabildi. O da Türkiye''nin Ek Protokolü kabulü sayesinde.

Ancak Türkiye Ek Protokolü imzalamak suretiyle "3 Ekim''den önce Kibris Cumhuriyetinin taninmasinda" israr edenlere olumlu bir yanit vermek zorunda kaliyordu. Böylelikle 17 Aralik''ta Dönem Baskani olan Hollanda''nin Basbakani Balkenende''nin "Kk Protokolü imzalamak Kibris''i tanima anlamina gelmez" beyanindan teselli alinmis olmaktaydi. Bu nedenle Türk Hükümeti "Ek Protokolü imzalamakla Kibris Cumhuriyetini tanimadigini" belirleyen, bilinen, deklerasyonunu açiklayarak kendi halkini teskin etmek yolunu tercih etti. AB''nin 25 üyesi adina yapilan ve baglayici olan karsi deklerasyonla AB Türkiye''nin Ek Protokolün disina çikamayacagini ve Türk deklerasyonunun geçerli olmadigini vurgulayarak Türkiye''yi Ek Protokolü 2006''ya kadar uygulamaya davet etti.

"Davet" devam ediyor. Hem de israrla! AB''nin yaklasimi gayet nettir: Türkiye Ek Protokolü imzalamistir. Sözünü tutmalidir. Biz 3 Ekim''de müzakereleri baslatiriz sözümüzü Türkiye''nin Ek Protokolü imzalamisinin bir karsiligi olarak tuttuk. Türkiye imzasi ile vermis oldugu sözden vazgeçemez.

Uluslararasi iliskilerde verilen sözden dönmek hakki veya yetkisi "güçlü tarafindir" Güçlü taraf hiç çekinmeden ve yüzü kizarmadan verdigi sözü unutabilmektedir. Bazi hallerde o andaki bir krizi atlatmak için verilen sözler de vardir. Bu sözü veren de bilmektedir ki verdigi söz baglayici degildir. Mesele o an istenen sonucu almaktir. 17 Aralik''ta Balkenende''nin "Ek Protokolü imzalamak Kibris Cumhuriyetini tanimak anlamina gelmez" sözü belki de o anlik zorlugu gidermek ve Türk tarafini teskin için söylenmis bir sözdü. AB''nin "Ek Protokol geçerlidir, Kibris Cumhuriyetini tanimiyorsunuz iddianiz ve deklerasyonunuz geçersizdir" dayatmasi devam ettigi sürece Türkiye zorluklarla karsilasmaya devam edecektir. AB''nin bu dayatmasi bir anlama "Ya ucu açik yola devam, ya pesinen Kibris''tan vazgeç" anlamina gelmektedir. Ucu açik yolda, ayni metodlarla Türkiye''nin önüne daha nelerin konacagini halk yavasca görmeye baslamistir. "Serbet dolasim" hakkindan yoksun olacagi pesinen açiklanmis olan bir üyeligin "tam üyelik" olabilecegi hayaliyle yasayanlarin sayilari gittikçe azalmaktadir.

Türkiye Ek Protokolü hükümet seviyesinde imzalamis ve iyi niyetini gösterdikten sonra yayinladigi deklerasyonla siyasi kararliligini ortaya koymustur. Ancak AB açisindan bu bir "aldatmaca" olarak kabul edilmistir, halbuki esas aldatmaca "Ek protokolü imzalamak Kibris Cumhuriyetini tanima anlamina gelmez" beyanlari ile kendilerinden kaynaklanmistir. Yukarida da israet ettigim gibi bu "güçlü tarafin" imtiyazi! addedilmektedir. Simdi Türkiye''nin bu kabul edilemez durumdan çikis yolu Ek Protokolün Meclisten geçmemesinde aranmalidir. Aksi takdirde Türkiye "ucu açik mayinli yolda ilerleyebilmek için ilk mayini kendisi patlatarak", yani EK protokolü imzalamakla vermis oldugu "Kibris''tan vazgeçecegi isaretini" güçlendirerek kendisi patlatcaktir ve yol ikinci mayina kadar açilmis olacaktir. Bundan sonra Rum''a terkedilmis olan Kibris''tan askerin çekilmesi safhasi gelecek, bu da elde edildikten sonra Yunanistan Ege kartini serbetçe oynamaya baslayacaktir.
TBMM''ni tarihi bir görev beklemektedir. Milli Kibris Davasi''nin hangi çerçeve içinde halledilecegi Meclisin kayitlarinda vardir ve bu çerçeveyi Sayin Cumhurbaskani Sezer yeniden vurgulamis bulunmaktadir. Ek Protokol milli davanin tabutuna çakilacak son çivi degilse bile çivilerden birçogunu teskil etmektedir. AB verdigi sözü tutmamistir. Kibris meselesini kullanmaya devam ediyor. Ekonomik tüzüklerle ilgili son karari, AB''nin, gözü kapali bir sekilde Kibris''taki gerçekleri görmezlikten gelerek ve Kibris''i kullanarak, Türkiye''yi istedigi kivama getirmek niyetinden vazgeçmedigini göstermektedir. Kendi kamuoyu yoklamalarina göre yüzde seksen Avrupalinin hazmetmekte zorluk çekecegi bir Türkiye''nin hazmedilebilir hale gelmesi için bu baskilar devam edecektir. Konu Türkiye''nin tahammülüne kalmistir.


<TABLE id=table59 cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR>
<TD width=165>
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/images/yazar_resim/raufdenktas.jpg</TD>
<TD vAlign=top>
<TABLE id=table60 cellPadding=2 width="100%">
<T>
<TR>
<TD colSpan=2 height=7></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE>

kuzey_lee
23.12.2005, 22:27
kalbimizde hala vincenzo var..anisini yasatalim bilmeyenler ögrensin vincenzoyu istedik..





Ismim Vincenzo Paparelli, 28 Ekim 1979 tarihinde öldüm. Belki birisi beni hatirlar. 33 yasindaydim ve bir gün Olimpico stadinda Romali taraftarin attigi deniz fisegi yüzünden oldüm. O zaman bir sandviç yiyordum, karim Wanda bu fisegi sol gözümden çikarmayi denedi, ama fisek hala yakiyordu, ve eli yakti. Beni yogun bakima alan doktor dedi ki, savasta bile, o kadar büyük sakatliklari görmemisti.

Sonraki günü, bütün gazeteler benden 3 ay önce çekilmis bir foto gösterdiler. Sadece Il Tempo gazetesi benim resimi yayinladi, yerde yatarken, yüzüm kan içinde, ve bir gözüm eksik olurken.

Enistem radyoda ismimi duyunca, sandi ki benim adimi tasiyan baska birisi ölmüstü. Abim ne oldugunu ögrenince, kendisi çok suçlu hisetti, çünkü bana kombinesini geçici bir süre için vermisti ve yokas o gün o yerimde oturacakti. Ambülansda yanimda oturan karim, elimi tutup, aglayarak ölmemi istiyordu.

Karakolda bütün kigatlari dolduruktan sonra, bir kriz geçirdi, ve deli gibi bagirmaya basladi, sonraki günlerden gazetedeki resimleri görünce. Bir fotoda, annesiyle çikmisti, yüzü çok yorulmus, durumu fena ve gözlerinde çok kötü bir sey var. Adim ve ailemin adilari sonraki 2 haftalarda hep gazetelerde çikti, ama sadece küçük bölümlerde.

Herkes benim normal ve rahat bir insan oldugunu söylüyordu, sadece Lazio hayraniydim. Maçtan sonra Lazionun kaptani, Pino Wilson, karimi aradi bassagligi mesaji vermek için. Roman Belediye baskani mezarligimi faturasi ödedi, ve aileme bir psikolog ödedi. Lionelli Manfredonia ailemi ziyaret etti, ve en küçük ogluma 5 numarali formasini hediye etti.

Mezarligimda, bütün Lazio takimi gelmisti, Bob Lovati antrenörüiyle ve Lenzini baskani ile. Ama Roma oyunculari gelmedi çünkü Potenzada bir kupa maçi oynacaklardi, sadece PAF takimi gönderdiler. Binlerce kisi ordaydi. Luciano Re Cecconi kurumu aileme 1 milyon Italyan lira verdi, ve belediye 5 milyon verdi, yardim olarak. Curva Nordda benim hatirima, bir plaka koyuldu. Angelo kardesim, bir dostluk maçi olmasini istedi, ama hiç bir sey yapilmadi.

Bir kaç gün, benim yüzünden, tribün siddeti hakkinda çok konusuldu. Bazilari stadlarda her yerde kamera eklenmesini önerdiler. Hakemler Kurumun baskani, Giulio Campanati, televizyonda pozisyonlar gösterilmemesini istedi. Kaç ay, çok önemli kararlar alindi, stadlarda bayrak sopalari, davullar, provoke eden pankartlar yasak oldu. Roma ve Lazio taraftarlari adimi ayri yollarla kullandilar. Bugün sehirin duvarlari üstünde "Paparelli, intikamini alicagiz", "Seni unutmuyacagiz Paparelli", "Paparelli iyi günleri kaçirdin" yada "10,100,1000 Paparelli".

Son yillarda, gazeteler adimi sirf stadlarda yine olay çikinca kullandilar. Ölümden 5 yil sonra, Lazio taraftarlari dev bir "Vincenzo yasiyor" pankarti astilar, ve tüm stad ayni anad "28 kasim, milli mahtem günu" tezahürati söyledi. Lazio taraftarlari 15 sene her yil ölümü hatirladilar, ama son zamanlarda unutuluyorum

1990 Dünya Kupasi için, Olimpico renove olunca, staddaki plaka kaldirildi ve bir daha geri gelmedi. Gazete arsivlerde arayinca, gösteriliyor ki en son ismim 1995da yazildi.

Beni öldüren çocugun ismi Giovanni Fiorilloydu, 18 yasindaydi, ve issizydi. Maçtan hemen sonra, kaçti ve polis onu bulmadi. 14 ay sonra, polise kendisinden geldi. 1987de 6 yil ve 10 ay hapis cezasi aldi, ve ona fisegi stada sokmak için yardim eden 2 arkadaslari 4 yil ve 6 ay hapis cezasi aldilar. Italyada ve Isviçreden kaçinca, her gün Angelo kardesimi aradi, özür diledi, ve beni öldürmek istemedigini söyliyordu. O gün, stadda, herkes gibi bir insanydi. Roma fanatigiydi, annesi pazarda calisiyordu, babasi isciydi. Halktan bir insanydi, benim gibi. Giovanni Fiorillo 24 mart 1993'da öldü, kötü bir hastalik yada bir overdose yüzünden.

Kardesim Angelo onun özürleri kabul etti, karim ve çocuklarimda. Sadece bir tek sey belli : o benim ebnim kadar sanssiz oldu. Ismim Vincenzo Paparelliydi, 28 mart 1979 gününde öldüm. Belki birisi beni hatirlar.

Massimiliano Governi per la Gazzetta dello Sport.

no NAME
06.01.2006, 23:50
GERÇEK DOSTLUK BÖYLE OLUR

Çok samimi iki dost ve arkadaslardi. Fakat bir tanesi çok kurnaz atilgan ve hareketli, digeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadas , diger arkadasin yanina giderek islerinin bozuldugunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kirmaz ve elindeki bütün parayi arkadasina verir. Arkadasi bu parayla islerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadasinin yanina gider ve arkadasinin evlenmek üzere oldugu nisanlisini çok
begendigini ve kendisine vermesini ister. Arkadasi çok sasirir, ne diyecegini bilemez.Fakat aralarinda o kadar kuvvetli bir sevgi vardir ki arkadasina hayir diyemez, nisanlisini arkadasina verir.

Zaman içinde Saf olanin isleri bozulur ve birden arkadasi aklina gelir
ben ona sikistiginda iyilik yapmistim diyerek arkadasinin is yerine gider
ve kendisine çalismasi için is vermesini ister. Arkadasi ona is vermez. Bizimki pismanlik ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadasina kizamaz. Bir gün sokakta dolasirken yanina hasta ve yasli bir adam yaklasir. Fakir oldugu için ilaç alamadigini söyler. Bizimki yasli adamcagiza acir, istedigi ilaçlari alir ve adamcagiza verir. Kisa bir süre sonra yasli adamin öldügünü duyar. Yasli adam çok zengindir ve bütün mirasini kendisine birakmistir.

Saf adam artik zengindir. Biraz da sevdigi dostuna olan kirginligiyla dostunun is yerinin karsisinda bir ev alir ve oraya yerlesir. Bir gün evinin kapisini dilenci bir kadin çalar. Yasli kadin çok aç oldugunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düsünmeden kadini içeri alir karnini doyurur, Kimsesi olmadigini
ögrendigi kadina; Kendisinin de yanliz oldugunu söyler ve bu evde birlikte
yasiyalim sen evin islerini ve yemekleri yaparsin der, yasli kadin hiç
düsünmeden kabul eder. Bir süre sonra yasli kadin bizimkine, kendine
uygun bir kiz bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kizi nasil
bulacagini, kendisinin tanidigi olmadigini söyler.Yasli kadin ona uygun bir
kiz tanidigini ve kendisiyle görüstürebilecegini söyler. Görüsmeler
sonucunda evlenmeye karar verilir ve dügün davetiyeleri basilir. Bizimkisi
kirgin oldugu halde çok samimi dostunu yinede unutamamistir. Biraz da
geldigi konumu görmesi açisindan samimi arkadasina da davetiye gönderir .
Dügün günü gelir çatar. Saf adam dügün salonunda bir seyler söylemek
istegiyle mikrafonu alir ve baslar yasadiklarini anlatmaya; Eskiden çok
sevdigim bir dostum vardi. Bir gün isleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayi verdim. Evlenmek üzere oldugum nisanlimi çok begendigini söyleyerek benden istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. islerim bozuldugunda onun fabrikasina gittim ve çalismak için kendisinden is istedim. Bana is vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadasima kizmiyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konusma üzerine kurnaz olan arkadasi daha
fazla dayanamaz mikrofonu eline alir ve baslar konusmaya;
Benim de bir zamanlar çok sevdigim bir dostum vardi.
Islerim bozuldugunda kendisinden para istedim, bütün parasini bana verdi.
Sonra ondan nisanlisini istedim, üzülerek nisanlisini da verdi. Nisanlisini
istememin nedeni o kadinin arkadasima layik olmamasiydi (Hayat kadiniydi)
Kendisi çok saf oldugu için arkadasimi o kadindan bu
sekilde kurtardim.Isleri bozuldugunda gelip benden is
istedi, Arkadasimi kendi emrimde çalistiramazdim, o yüzden is vermedim.
Günün birinde karsilastigi yasli adam benim babamdi. Babam ölmek
üzereydi, onu arkadasimin yanina ben gönderdim ve mirasini ona ben biraktirdim. Evine gelen dilenci kadin benim annemdi.Ona bakip iyi yasamasini saglamak için gönderdim. Su anda evlenmekte oldugu kiz de benim kiz kardesim. Onu arkadasimla evlenmesine ben ikna ettim. Degerli misafirler, iste biz böyle dostuz.

Dostlukla ve Sevgiyle kalin.

immortal_TS
15.01.2006, 20:29
<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=0>
<T>
<TR>
<TD>Aska ve Terke Dair</TD>
<TD align=right></TD></TR>
<TR>
<TD colSpan=2>

<DIV style="TEXT-ALIGN: justify">Öyle bir iliskiye tutulursunuz ki ne sevebilir ne terk edebilirsiniz.
Kör kütük baglanmisinizdir aslinda.
En güzel yillarinizin, aci tatli hatiralarinizin ortagidir.
Iç çekismelerinizin nedeni, yazilarinizin ilhami, sohbetlerinizin konusudur.
Göz yaslariniz da, bilinçaltinizda, kahkahanizdadir.
Korkunca saklandiginiz bir siginak, cosunca öptügünüz bir bayrak...
Sevdaniz riyasiz, çikarsiz, karsiliksizdir.
Sinirsiz ve nihayetsizdir.
Ölmek var dönmek yoktur.
Gün gelir anlarsiniz, içten içe bir seylerin kanadigini.
Tutkulu sevdalarin gizli hançeri baslar parildamaya...
Orasindan burasindan elestirmeye koyulursunuz,
Söyle görünse, öyle demese, degisse biraz ya da eskisi gibi olsa...
Baskalarini örnek göstermeye, "bak onlar nasil yasiyor" demeye baslarsiniz.
Hem birlikte yasayip, hem özgür olmanin yollarini ararsiniz.
Askinizin gözü kör degildir artik.
Yanlisini görür düzeltmek istersiniz.
"Eskiden böyle miydi ya...."diye baslayan sohbetlerde açilir elestirinin
kapisi.
Açildikça bastirilmis itirazlar yükselir bilinçaltinizdan.
Böyle sürmeyecegini bilirsiniz, degissin istersiniz.
O, sevgisizlige yorar bunu... ihanete sayar...
Tutkulu iliskilerde ihanetin bedeli ölümdür.
"Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler.
Bir zamanlar bir gülücügüyle, alacakaranligi isitan o rüya,
Bir kabusa dönüsür birden...
Kapatir gönlünün kapilarini, yasaklar kendini size...
Hoyrattir bakmaz yüzünüze, zehir akar dilinden, konusturmaz.
Suçlar, yargilar, mahkum eder. mühürler dudaklarinizi. siler sizi
defterden...
"iyiligin içindi hepsi, seni sevdigim için..." dersiniz dinletemezsiniz.
Ayrilirsaniz yasayamayacaginizi bilirsiniz ama böyle de sevemezsiniz.
Ihanetten kirilmistir kaleminiz, severek terk edersiniz....
"Madem öyle"nin çagi baslar ondan sonra.
Madem ki siz böylesine tutkun iken O hep baskalarini seçmistir,
Madem ki kiymetinizi bilmemistir, o halde günah sizden gitmistir.
Lanet ederek bu karsiliksiz aska, çekip gitmeleri denersiniz.
Askin göçmenlik çagi baslar böylece....
Daha özgür olacaginiz limanlara demirlersiniz bir süre.
Ne var ki unutamaz, uzaktan uzaga izlersiniz olup biteni...
Etrafi bir sürü ugursuzla dolmus, kurda kusa yem olmustur.
Delikanlilar, eli kanlilar, ugruna ölenler,sirtina binenler sarmistir
çevresini.
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye.
Ugruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...
"bana ne... kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsiniz bir süre.
Ama sonra...
Ansizin kulaginiza çalinan bir sarki ya da kapi araligindan,
Süzülüp gelen bir korku hatirlatir onu yeniden.
Yaban ellerde, baska kollarda ondan bahseder, aglarsiniz.
Kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, sarkisini dinlemeyi,
Yemegini yemeyi, elinden bir kadeh sarap içmeyi...
Karsi nehrin kenarindan hasret siirleri haykirirsiniz...
Sular kulagina fisildasin diye..
Dönüp, "seni hala seviyorum" diye bagirmak gelir içinizden....
Dönemezsiniz.
Görmedikçe baglanir, uzaklastikça yakinlasirsiniz.
Anlarsiniz ki bir çaresiz asktir bu.
Ne onunla olur, ne onsuz...
Hem kollarinda ölmek, kucagina gömülmek arzusu,
Hem "ne olacak sonunda" kuskusu.
Böyle sevemezsiniz,
Terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz!...
</DIV></TD></TR>
<TR>
<TD colSpan=2>
Can Dündar (http://www.amatorceedebiyat.com/eserler.asp?id=527)
</TD></TR></T></TABLE>

divranli
15.01.2006, 21:57
SANA ILK YALANIMI SON NEFESIMDE SÖYLEYECEGIM SIRF YALAN OLSUN DIYE SANA SON NEFESIMDE SENI SEVIYORUM DIYECEGIM smileys/smiley32.gif

Recep Çaltepe
28.01.2006, 16:36
Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamin birinin esegi, kuyunun birinedüsmüs. Niye düser, nasil düser
sormayin.
Esek bu. Düsmüs iste.
Belki kör bir kuyuydu, agzi tahtayla kapatilmisti
belki, üzerine de toprak dökülmüstü.
Zamanla tahta çürüdü, zayifladi, toprakta biten otlari yemek isteyen esegin
agirligini çekemedi ve güm.
saatlerce aci içinde kivrandi, bagirdi kendi
dilinde. Ayiptir söylemesi, anirdi yani.
Sesini duyan sahibi gelip bakti ki vaziyet kötü.
Zavalli esegi kuyunun dibinde melul mahzun bakiniyor.
Üstelik yaralanmis.
Karsilastigi bu durumda kendini esegi kadar zavalli
hisseden
adamcagiz
köylüleri yardima çagirdi.
Ne yapsak, ne etsek, nasil çikarsak sorulari havada
kaldi.
Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalismaya
degmez.
Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
Ellerine aldiklari küreklerle etraftan kuyunun içine
toprak attilar.
Zavalli esek, üzerine gelen topraklari, her
seferinde
silkinerek dibe döktü.
Ayaklarinin altina aldigi toprak sayesinde her an biraz
daha yükseldi ve sonunda yukariya kadar çikmis oldu.
Köylüler agzi açik bakakaldi.
(Hayat, bazen bizim de üzerimize abanir.)
(Ne bazeni, çogu zaman.)
Toz toprakla örtmeye çalisanlar çok olur.
Bunlarla basetmenin tek yolu, yakinip sizlanmak degil,
düsünüp silkinmek
ve kurtulmak, aydinliga adim atmaktir.
Kör kuyuda olsak bile ... Edited by: ts1983

Recep Çaltepe
09.02.2006, 20:43
<TABLE id=HB_Mail_C&#111;ntainer height="100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%" border=0 UNABLE="&#111;n">
<T>
<TR height="100%" UNABLE="&#111;n" width="100%">
<TD id=HB_Focus_Element vAlign=top width="100%" background="" height=250 UNABLE="off">yazilar büyük harfle, affiniza siginiyorum. yazinin orjinali böyleydi. umarim begenirsiniz.</TD></TR>
<TR UNABLE="&#111;n" hb_tag="1">
<TD style="FONT-SIZE: 1pt" height=1 UNABLE="&#111;n">
<DIV id=hotbar_promo></DIV></TD></TR></T></TABLE>
<BLOCKQUOTE id=aac79d4a>
<TABLE id=HB_Mail_C&#111;ntainer height="100%" cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%" border=0 UNABLE="&#111;n">
<T>
<TR height="100%" UNABLE="&#111;n" width="100%">
<TD id=HB_Focus_Element vAlign=top width="100%" background="" height=250 UNABLE="off">HAYAT
ASIK OLMAK
iLK ÖPÜSME.
YÜZ KASLARINIZ AGRIYANA DEK GÜLMEK.
SICAK BiR DUS.
ÖZEL BiR BAKIS.
MAiL ALMAK.
MANZARALI BiR YOLDA ARABA KULLANMAK.
RADYODA EN SEVDiGiNiZ KiSiNiN SARKISININ
ÇALMASI..
YATAGINIZA UZANIP YAGMURUN
SESiNi DiNLEMEK.
YENI ÇIKMIS SICAK BiR POGAÇA..
SATIN ALMAK iSTEDiGiNiZ KAZAGIN %50 iNDiRiME
GiRDiGiNi GÖRMEK.
UZAKTAKi BiR ARKADASINIZLA
TELEFONDA KONUSMAK.
KÖPÜK BANYOSU.
KIKIR KIKIR GÜLMEK.
GÜZEL BiR SOHBET.
KUMSAL.
GECEN KIS GiYDiGiNiZ MONTUN CEBiNDEN ON
MiLYON
ÇIKMASI.
KENDiNiZE GÜLMEK.
GECE YARISI SAATLERCE TELEFONDA KONUSMAK.
SU FISKiYELERiNiN ARASINDA KOSMAK.
DURUP DURURKEN GÜLMEK.
YANINIZDA
SiZE GÜZEL OLDUGUNUZU SÖYLEYEN
BiRiNiN
OLMASI.
HAKKINIZDA
GÜZEL SÖZLER SÖYLENDiGiNE KULAK MiSAFiRi
OLMAK.
UYANIP DAHA UYUYACAK BiRKAÇ SAATiNiZ
OLDUGUNU
FARKETMEK.
YENi ARKADASLAR EDiNMEK.
ESKi ARKADASLARINIZLA ZAMAN GEÇiRMEK.
YAVRU BiR ........LE OYNAMAK.
ODA ARKADASINIZLA GECE
YARISI SOHBETLERi.
GÜZEL DÜSLER.
ARKADASLARINIZLA ARABA YOLCULUGU YAPMAK.
SEVGiLiNiZLE YORGANA SARILIP iYi BiR FiLM
SEYRETMEK.
ÇOK GÜZEL BiR KONSERE GiTMEK.
ÇiKOLATALI KURABiYE YAPMAK.
SEVDiGiN iNSANA SIKICA SARILMAK.
iSTEDiGi ARMAGANI AÇAN KiSiNiN YÜZÜNDEKi
iFADEYi GÖRMEK.
GÜNESiN DOGUSUNU SEYRETMEK...

VE BIR SÖZ;

''ALDIGIN HER NEFESI FIRSAT BIL, OT DEGILSIN YENIDEN BITMEZSIN..." </TD></TR>
<TR UNABLE="&#111;n" hb_tag="1">
<TD style="FONT-SIZE: 1pt" height=1 UNABLE="&#111;n">
<DIV id=hotbar_promo></DIV></TD></TR></T></TABLE></BLOCKQUOTE>

Adem Erdoğan
14.02.2006, 11:45
güzel yazilardi paylastiginiz için tesekkürler.

Adem Erdoğan
14.02.2006, 11:47
Laz KiZLari
</font>
<blockquote style="color: rgb(0, 0, 0);">

Güzelligi yazilir, daga, tasa, yaylaya

Biraz cesaret ister LAZ KIZINA bakmaya

Mis gibi cay kokar, cicek kokar yazlari

Sözleriyle öldürür KARADENIZ KIZLARI...!!!

Kimi siyah, kimi sari dalgalidir saclari

Bembeyaz marti olur dolasir yamaclari

Bir of cekse yerinden koparir agaclari

Deli bir rüzgar gibidir KARADENIZ KIZLARI...!!!

Laf atani affetmez hemen ceker silahi

Mangal yürekli olur KARADENIZ KIZLARI

Gülüsü ömre bedel, muhabbetti cok seker

Baldan da tatli olur KARADENIZ KIZLARI...!!!

Kara kazan icinde sulari kaynatirlar

Kemencenin sesiyle daglari oynatirlar

Kackar eteklerinde seyreder yildizlari

Cennetten inen melek gibidir KARADENIZ KIZLARI...!!!

Adami bir hos eder cilveleri, nazlari

Yaylada otururlar cogunlukla yazlari

Sünnetti etmez kacirmazlar farzlari

Dinine bagli olur KARADENIZ KIZLARI...!!!

Bizim yörelerde kaderimiz dogustan yazilir !

Siirlerimiz hayatimizi anlatir !

Sevdamiz yüregimiz kadar mert olur !

SENI UNUTTUM kelimesi ;

Sadece Mezar tasimiza yazilir !!!...

Sevene sevdaliyiz !

Gidene hep aglariz !

Alsalarda bu canimizi !

Biz seversek unutmayiz !

Cünkü biz ölümüne sevdaliyiz !

Cünkü biz LAZKIZI´YIZ !!!...

Ova bizim, irmak bizim !

Cayir bizim, cimen bizim !

Bize TRABZONLU derler !

Plakamiz 61´ dir bizim !!!
</blockquote>

Faik Yılmaz
14.02.2006, 11:49
AZ VE ÖZ....


VERECEK ISIGI OLMAYAN KARANLIGI SEVER....

Adem Erdoğan
15.02.2006, 16:44
<tt>S</font></span></tt><tt>
evgili Oglum </font></span></tt>

<tt>Bugün tam on yedi yasindasin
</span></tt>
<tt>Görüyorum ki artik </span></tt>
<tt>Her seyin farkindasin </span></tt>
<tt>Ama ne zaman ararsam seni
</span></tt>
<tt>Ya diskoda ya barda </span></tt>
<tt>Ya da televizyon karsisindasin </span></tt>

<tt>Haklisin oglum
</span></tt>
<tt>Devir artik bu devir </span></tt>
<tt>Sen de çemberini çagina göre çevir </span></tt>
<tt>Senin neyine
</span></tt>
<tt>Resim, roman, siir </span></tt>

<tt>Senin neyine </span></tt>
<tt>Sanat vesaik </span></tt>

<tt>Ne diyor meshur televizyon büyükleri </span></tt>
<tt>Vur patlasin çal oynasin </span></tt>
<tt>Devir artik bu devir
</span></tt>

<tt>Nasilsa </span></tt>
<tt>Son dügmesi de koptu insanligin </span></tt>
<tt>Vefa can çekisiyor arka sokaklarda
</span></tt>
<tt>Umut mendil salliyor giden trenlerin ardindan </span></tt>
<tt>Onur, adres ariyor mezarliklarda </span></tt>
<tt>
Dostluklar cop tenekelerinde sahipsiz </span></tt>
<tt>Ve anahtar teslimi asklar satilik köse baslarinda </span></tt>
<tt>Hem de üç kurus mutluluklara...
</span></tt>

<tt>Ama sen de haklisin</span></tt>
<tt>Sana mi kaldi </span></tt>
<tt>Kurtarmak vatani </span></tt>

<tt>Sana mi kaldi </span></tt>
<tt>Uyandirmak yatani </span></tt>
<tt>Sana mi kaldi </span></tt>
<tt>
Duvara yapistirmak </span></tt>
<tt>Bu memleketi satani </span></tt>
<tt>Anasini aglatani.... </span></tt>

<tt>
Gel gör ki oglum </span></tt>
<tt>Senin de kurtulusun yok bu gidisten </span></tt>
<tt>Ne etsen - ne yapsan </span></tt>
<tt>
Bir dügün </span></tt>
<tt>Bir bayram </span></tt>
<tt>Bir lale devri </span></tt>

</font></span>
<tt>Hangi ekrana baksan </font></span></tt>

<tt>Kim kiminle evleniyor </span></tt>
<tt>Kim kiminle çildiriyor </span></tt>
<tt>Kim kime daldan dala
</span></tt>
<tt>Gelinim olur musun diyor </span></tt>

<tt>Kimisi sahte gelin </span></tt>
<tt>Kimisi zengin bir prens
</span></tt>
<tt>Kimisi de insanliktan bir yudum bir nefes </span></tt>
<tt>Bekliyor da bekliyor </span></tt>

<tt>
Bak her gün ayri bir kanalda </span></tt>
<tt>Bambaska bir 'ünlüler çiftligi' </span></tt>
<tt>Her kanalda söhret olmanin dayanilmaz hafifligi </span>
</tt>
<tt>Ve iste böyle </span></tt>
<tt>Pazara dökülüyor bir bir </span></tt>
<tt>Herkesin yumak yumak ipligi </span>
</tt>

<tt>Yillar var ki oglum </span></tt>
<tt>Birileri iste </span></tt>
<tt>Bizi hep böyle gözetliyor... </span>
</tt>
<tt>Ve sen de görüyorsun ki </span></tt>
<tt>Bu sahneler </span></tt>
<tt>Bizi ne de güzel özetliyor </span>
</tt>

<tt>Kimin umurunda yarinlar </span></tt>
<tt>Kimin umurunda çocuklar </span></tt>
<tt>Kimin umurunda bu isyankâr çigliklar
</span></tt>
<tt>Bir kavgadir </span></tt>
<tt>Bir yaristir </span></tt>
<tt>Bir rezalettir gidiyor. </span></tt>


<tt>Kime sorsan </span></tt>
<tt>Cevaplar dünden hazir </span></tt>
<tt>Halk böyle istiyor oglum </span></tt>

<tt>Halk böyle istiyor </span></tt>

<tt>Gel gör ki </span></tt>
<tt>Bir reyting ugruna </span></tt>
<tt>
Ne 'günesler batiyor' oglum </span></tt>
<tt>Ne günesler batiyor.... </span></tt>

<tt>Ahmet Selçuk ILKAN</span></tt></font></span>

Recep Çaltepe
02.03.2006, 17:41
Tersten yasamak..

Yasamin en tatsiz tarafi sona eris seklidir.Süphesiz ki yasami tersten baslamak daha güsel,hatta

mükemmel olurdu.Nasil mi? Camide uyaniyorsunuz.Bir tahta sandik içinde,herkes karsinizda saf

durmus,iyiliginiz için dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.Tabuttan

dogruluyorsunuz.Yasli,olgun ve agirbasli olarak.Arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz.Dogar dogmaz

devlet size maas bagliyor.Altmisli yaslara kadar hersey garanti,huzur içinde yasiyorsunuz.Sagliginiz

gittikçe düzeliyor.Kaslar güçleniyor,kuvvetleniyorsunuz.Bir gün çalismak istiyorsunuz ve ise ilk

basladiginiz gün size hosgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altin kolsaati veriyor patronunuz.Herkes

karsinizda elpençe.Vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler basliyor.Gittikçe zayifliyor,forma

giriyorsunuz.Diger hormonal aktivitelerde artiyor.Aman ne güsel günler baslior.Derken bir gün patron

size artik bir üniversiteye gitsen iyi olur diyor.Bu arada babaniz ortaya çikmis,fasla çalistin diyor,artik eve

dön,isi birak.Okumaya basla,harçligin benden.Keyfe bakar misiniz?Okudugunuz dersler gittikçe

kolaylasiyor.Ekmek elden su gölden bir dönem basliyor.Partiler,diskotekler,kizlarin sayiri artiyor.Derken

anne ve babaniz sizi götürüp getirmeye baslior,araba kullanma derdi de yok artik.Günün birinde sizi

okuldan da aliyorlar artik.Evde otur,keyfine bak,oyuncaklarinla oyna diyorlar.Mamanizi agziniza

veriyorlar,zaman zaman altinizi bile temizliyorlar.Hatta bu durum aliskanlik yaratiyor ve hiç tuvalete

gitmiyorsunuz.Derken bir gün anneniz size süt verme karari aliyor.Mamaniz her an hazir.Ve bir gün

karanlik,ilik ve sicak bir ortama giriyorsunuz.Beslenmek için agzinizi açmaya bile gerek

yok.Gürültüsüz,patirtisiz bir ortam.Gittikçe küçülüyorsunuz ve günün birinde müthis bir sevismeyle

hayatiniz bitiyor.. (:

Recep Çaltepe
14.04.2006, 20:25
Aaron Hacker'in emlak burosunun onunde New York plakali kirmizi,
&gt; &gt;spor bir
&gt; &gt;araba durdu. Arabadan inen sisman adam, buroya dogru yurudu.
&gt; &gt;Sicaktan ter,
&gt; &gt;ince elbisesinin ustune kadar cikmisti. 50 yasinda gorunuyordu. Yuzu
&gt; &gt;heyecandan kizarmis, fakat kisik gozlerindeki kararli,donuk bakis
&gt; &gt;degismemisti. Iceriye girince basiyla Aaron'a selam verdi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bay Hacker?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;Aaron gulumseyerek,
&gt; &gt;
&gt; &gt;"evet benim, sizin icin ne yapabilirim. Bay..? "
&gt; &gt;
&gt; &gt;Sisman adam,
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Dill" diyerek kendisini tanitti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Zamanim cok az, hemen konuya girsek iyi olacak."dedi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Benim icin de iyi olur Bay Dill.
&gt;Ilgilendiginiz belli bir yer var
&gt; &gt;mi?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Dogrusunu isterseniz, evet. Kasabanin kenarindaki eski bina."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Sutunlu ev mi?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Ta kendisi. Yanilmiyorsam uzerinde SATILIK tabelasi var. "
&gt; &gt;
&gt; &gt;Aaron kuru bir sesle,
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Evet." Dedi. Bizim satis listemizdedir."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Kalinca bir defterin yapraklarini karistirdi. Sonra daktilo ile
&gt; &gt;yazilmis
&gt; &gt;bir sayfayi isaret etti: "160 yillik bina. 8 odasi, 2 banyosu,
&gt; &gt;otomatik gaz
&gt; &gt;firini, genis teraslari, cevresinde agaclari var. Carsiya, okula
&gt; &gt;yakin.
&gt; &gt;750.000 dolar." diye okudu ve ekledi:
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Hala ilgileniyor musunuz?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;Adam oturdugu yerde rahatsiz olmus gibi kipirdandi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Neden olmasin . Olumsuz bir yani mi var?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;Aaron,
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Aslina bakarsaniz, bu evi defterime yalnizca yasli
&gt;Sade Grim'in
&gt; &gt;hatiri
&gt; &gt;icin kaydettim. Ev asla onun istedigi kadar etmez. Uzun zamandir
&gt; &gt;onarim
&gt; &gt;gormemis cok eski bir binadir. Kirislerden kimi birkac yil icinde
&gt; &gt;cokecek
&gt; &gt;durumda. Bodrumu ise yilin yarisinda su ile doludur."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Oyleyse sahibesi neden bu kadar cok istiyor."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Aaron omuz silkti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Herhalde kendisi icin manevi degeri olacak. Cok eskiden beri
&gt; &gt;ailesine
&gt; &gt;aitmis. "
&gt; &gt;
&gt; &gt;sisman adam gozlerini yerde gezdirdi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bu cok kotu."dedi. Basini kaldirip Aaron'a bakti ve cekingen bir
&gt; &gt;bicimde
&gt; &gt;gulumsedi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Hosuma gitmisti. O, nasil soylesem bilemiyorum, tam aradigim evdi."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Aaron guldu.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"100.000 dolara belki iyi bir alisveris olurdu ama, 750.000
&gt; &gt;dolara...
&gt; &gt;
&gt; &gt;Sanirim Sade'in dusuncesini de
&gt;anliyorum. Hic bir zaman fazla parasi
&gt; &gt;olmadi. Kendisine kentte calisan oglu bakiyordu. Sonra adam 5 yil
&gt; &gt;once
&gt; &gt;oldu. Onun icin evi satmanin akillica bir is olacagini biliyor.
&gt; &gt;Fakat gonlu
&gt; &gt;bir turlu evden ayrilmaya razi olamiyor. Bu yuzden eve kimsenin
&gt; &gt;almaya
&gt; &gt;yanasamayacagi bir fiyat koyuyor. Boylece kendini avutuyor." Uzgun
&gt; &gt;bir
&gt; &gt;ifade ile basini salladi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Dunya ne kadar garip degil mi?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;Dill soguk bir sesle
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Evet."dedi. Sonra ayaga kalkti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Kendisini bulup fiyati biraz dusurmesini isteyecegim."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Otomobilini Bn Grim'in evinin onundeki yikik dokuk curumus tahta
&gt; &gt;parmakliklarin onune park etti. Evin cevresini tumuyle yabani otlar
&gt; &gt;kaplamisti. Kapiya cikan kadin kisa boylu, beyaz sacli idi.
&gt; &gt;Yuzundeki
&gt; &gt;hatlar, kucuk inatci gorunuslu
&gt;cenesine kadar iniyordu. Havanin
&gt; &gt;sicak
&gt; &gt;olmasina karsin sirtinda kalin, yun bir orme hirka vardi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bay Dill olmalisiniz. Aaron Hacker buraya gelmekte oldugunuzu
&gt; &gt;telefonda
&gt; &gt;soyledi. Iceri girmez misiniz?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;Dill, "Icerisi korkunc derecede sicak."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Diye soylendi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Oyleyse iceri girin. Buzluga biraz limonata koymustum. Iceriz."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Icerisi los ve serindi. Pancurlar kapatilmisti. Eski tarz genis
&gt; &gt;koltuklarla
&gt; &gt;dosenmis buyuk bir salona girdiler. Yasli kadin ellerini siki
&gt; &gt;kenetleyerek
&gt; &gt;sallanan bir sandalyeye oturdu. Sisman adam oksurdu.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bn. Grim, az once emlakciniz ile konustum. "
&gt; &gt;
&gt; &gt;Kadin, "Tumunden haberim var." Diye sozunu kesti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Aaron fikrimi degistirebileceginiz dusuncesi ile sizi buraya
&gt; &gt;yollamakla
&gt; &gt;akilsizlik
&gt;etmis. Dogrusunu isterseniz amacimin bu olduguna da pek
&gt; &gt;emin
&gt; &gt;degilim."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bayan Grim, sizinle biraz konusabilecegimi sanmistim."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Bn. Grim sallanan sandalyesini gicirdatarak arkasina yaslandi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Konumsak icin para alinmaz, ne istiyorsaniz soyleyin."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Evet,haklisiniz."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Adam beyaz bir mendille yuzunun terini sildi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Izin verirseniz anlatayim. Bir is adamiyim. Bekarim.Uzun yillar
&gt; &gt;calistim
&gt; &gt;ve iyi bir servet yaptim. Artik dinlenmeyi hak ettim. Yasamimin
&gt; &gt;sonlarini
&gt; &gt;gecirebilecegim sakin bir yer ariyorum. Burayi sevdim. Bir kac yil
&gt; &gt;once
&gt; &gt;Albany'ye giderken buradan gecmistim. O zaman bir gun buraya
&gt; &gt;yerlesebilecegimi dusunmustum. Bugun kasabadan tekrar gecerken,
&gt; &gt;burayi
&gt; &gt;gordum. Tam istedigim yerdi."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Burayi ben de
&gt;severim, Bay Dill. Boyle oldukca yuksek bir fiyat
&gt; &gt;isteyisimin nedeni de bu zaten."
&gt; &gt;
&gt; &gt;
&gt; &gt;Dill gozlerini kaldirip yasli kadina bakti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Oldukca yuksek bir fiyat degil mi? Kabul etmelisiniz ki Bn.Grim, bu
&gt; &gt;gunlerde boyle bir ev en fazla..."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Yeter."Diye bagirdi kadin.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bay Dill bu konuda sizinle kesinlikle tartismak istemiyorum.. Eger
&gt; &gt;istedigim parayi vermeyecekseniz, uzerinde durmayalim."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Fakat,Bn. Grim."
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Iyi gunler Bay Dill."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Adamin da ayni seyleri Yapmasini belirten bir tavirla ayaga kalkti.
&gt; &gt;Fakat
&gt; &gt;adam kalkmadi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bir dakika bayan, delilik oldugunu biliyorum ama, istediginiz
&gt; &gt;parayi
&gt; &gt;odeyecegim."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Yasli kadin uzun sure adama bakti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Emin misiniz, Bay
&gt;Dill?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Kesinlikle, yeterince param var. Eger evi satmanizin tek yolu
&gt; &gt;buysa,
&gt; &gt;parayi alacaksiniz."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Grim hafifce gulumsedi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Sanirim limonata iyice sogumustur. Size getireyim. Siz icerken ben
&gt; &gt;de evi
&gt; &gt;anlatirim."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Kadin elinde tepsi ile geriye dondugunde Dill yine mendille
&gt; &gt;alnindaki
&gt; &gt;terleri siliyordu. Limonatayi zevkle yudumlamaya basladi. Yasli
&gt; &gt;kadin
&gt; &gt;sallanan sandalyesine yaslanirken
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bu ev." Diye soze basladi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;
&gt; &gt;"1902'den beri aileme aittir. Kasabadaki en saglam ev olmadigini da
&gt; &gt;biliyorum. Oglum Michael dogduktan sonra bodrumum su basti. O gunden
&gt; &gt;bu
&gt; &gt;yana da bir turlu kurutamadik. Aaron bazi yerlerin curudugunu de
&gt; &gt;soyluyor.
&gt; &gt;Yine de bu eski evi severim. Bilmem anlatabiliyor muyum?"
&gt; &gt;
&gt; &gt;Dill,
&gt;"Evet." dedi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Michael 9 yasinda iken babasi oldu. Ondan sonra sikintilar
&gt; &gt;basladi.Michael
&gt; &gt;belki de benden cok babasini ozluyordu. Cok vahsi ve hasin bir cocuk
&gt; &gt;olmustu. Liseyi bitirince kasabayi terkedip kente gitti. Cok hirsli
&gt; &gt;bir
&gt; &gt;insandi. Kentte ne yaptigini bilmiyorum. Fakat basariya ulasmis
&gt; &gt;olmaliydi.
&gt; &gt;Bana duzenli para gonderirdi." Gozleri nemlenmisti. "Kendisini 9 yil
&gt; &gt;gormedim. Dokuz yil sonra geldiginde basi dertte idi. Zayif ve
&gt; &gt;yaslanmis
&gt; &gt;bir durumda bir gece yarisi cika geldi. Yaninda ufak,siyah bir
&gt; &gt;valizden
&gt; &gt;baska bir sey yoktu. Valizi elinden almak istedigim zaman bana
&gt; &gt;vurdu. Bana,
&gt; &gt;annesine vurdu. Ertesi gun bir kac saat icin evi terketmemi soyledi.
&gt; &gt;Ne
&gt; &gt;yapmak istedigini aciklamadi. Dondugumde valiz ortadan yok olmustu.
&gt; &gt;"Sisman
&gt; &gt;adam
&gt;gozlerini limonata bardagina dikmis oylece dinliyordu.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"O gece evimize bir adam geldi. Iceriye nasil girdigini
&gt; &gt;bilmiyorum.Michael'in odasindan sesler duydum .Olgumun icinde
&gt; &gt;bulundugu
&gt; &gt;tehlikenin ne oldugunu ogrenmek istiyordum. Kapinin arkasindan
&gt; &gt;dinlemeye
&gt; &gt;calistim. Fakat yalnizca bagrismalar tehditler ve... "
&gt; &gt;
&gt; &gt;Bir an durakladi. Omuzlari sarsiliyordu."...ve bir silah sesi
&gt; &gt;duydum."Diye
&gt; &gt;devam etti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Iceriye girdigim zaman yatak odasinin penceresi acikti ve yabanci
&gt; &gt;gitmisti. Michael'im da yerde yatiyordu. Olmustu. Tum bunlar bundan
&gt; &gt;5 yil
&gt; &gt;once oldu. Ondan sonra polis bana olanlari anlatti. Michael ve
&gt; &gt;tanimadigim
&gt; &gt;o adam bircok suc islemisler. Bir suru yerlerden bir kac milyon
&gt; &gt;dolar
&gt; &gt;calmislar. Michael parayi alip kacmis. Parayi bu evde, hala
&gt;
&gt; &gt;bilemedigim bir
&gt; &gt;yerde
&gt; &gt;saklamisti. Sonra diger adam hissesini almak icin oglumu arayip
&gt; &gt;bulmustu.
&gt; &gt;Paranin yok oldugunu gorunce de olgumu oldurmustu."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Basini kaldirip adama bakti.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Iste o zaman evimi 750.000 dolara satisa cikardim. Bir gun oglumun
&gt; &gt;katilinin donecegini biliyordum. O bir gun gelip fiyati ne olursa
&gt; &gt;olsun evi
&gt; &gt;almak isteyecekti. Butun yapacagim, yasli bir kadinin kohne evine bu
&gt; &gt;kadar
&gt; &gt;cok para vermeye razi olacak adami buluncaya kadar beklemekti."
&gt; &gt;
&gt; &gt;Sandalyesini agir agir salliyordu. Dill bardagi yere birakti,
&gt; &gt;diliyle
&gt; &gt;dudaklarini yaladi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Uf!"dedi.
&gt; &gt;
&gt; &gt;"Bu limonata cok aci..."
&gt; &gt;
&gt; &gt;
&gt; &gt;Bakislari canliligini kaybetti, hafif titreme ile basi, omzunun
&gt; &gt;uzerine ve
&gt; &gt;cansiz
&gt;dustu.

keramiya
16.04.2006, 14:53
INSANLIGA HITABE


Gürültü ve patirtinin ortasinda sükunetle dolas.Sessizligin içinde huzur buldugunu unutma.Baska türlü davranmak açikça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalis,sana bir kötülük yapildiginda verebilecegin en iyi karsilik unutmak olsun..Bagisla ve unut;AMA KIMSEYE TESLIM OLMA;içten ol..Telassiz,kisa ve açik seçik konus,baskalarina da kulak ver.Aptal ve cahil olduklari zaman bile dinle onlari,çünkü dünyada herkesin bir hikayesi vardir..


Yalniz planlarinin degil,basarilarinin da tadini çikarmaya çalis.NE kadar küçük olursa olsun isinle ilgilen.Haytattaki dayanagin odur.Sevecegin bir is seçersen yasaminda bir an bile çalismis ve yorulmus olmazsin.Isini öyle seveceksin ki basarilarin yüregini ve bedenini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar baslatmis olacaksin.Oldugun gibi görün,sevmedigin zaman sever gibi yapma,çevrene önerilerde bulun ama hükmetme.Insanlari yargilarsan onlari sevmeye zamanin kalmaz ve unutmaki insankigin yüzyillardir ögrendikleri,sonsuz uzunluktaki bir kumsaldaki tek bir kum taneceginden fazla degildir...


Aska burun kivirma sakin;O çöl ortasinda yemyesil bir bahçedir.O bahçeye layik bir bahçivan olabilmek için her bitkinin sürekli bakima ihtiyaci oldugunu unutma..


Kaybetmeyi ahlaksiz bir kazanca tercih et.Ilkinin acisini bir an,ötekinin vicdan azabini bir ömür çekersin.Bazi idealler o kadar degerlidir ki,o yolda maglup olman bile zafer sayilir.Bu dünyada birakacagin en büyük miras dürüstlüktür...


Yillarin geçmesine öfkelenme,gençligine yakisan seyleri gülümseyerek teslim et geçmise,yapamayacagin seylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.Rüzgarin yönünü degistiremedigin zaman yelkenlerini rüzgara göre ayarla;çünkü dünya karsilastigin firtinalarla degil;gemiyi limana getirip getiremediginle ilgilenir.Ara sira isyana yönelecek gibi olsan bile,hatirla ki;evreni yargilamak imkansizdir,onun için kavgalarini sürdürürken bile kendinle baris içinde ol ve hatirlar misin dogdugun zamanlari;sen aglarken herkes sevinçle gülüsüyordu,öyle bir ömür geçir ki,herkes aglasin öldügünde,sen mutlulukla gülümse,sabirli,sevecen,erdemli ol.Eninde sonunda bütün servetin sensin...


Görmeye çalis ki,bütün pisligine ve kallesligine ragmen dünya yinede insanoglunun biricik güzel mekanidir...

(XSENTUS I.Ö.9.YY)

Recep Çaltepe
20.04.2006, 16:43
Imparatorun Dersi<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />



Bir zamanlar, Uzak Dogu'da, artik yaslandigini ve yerine geçecek birini seçmesi gerektigini düsünen bir imparator varmis. Yardimcilarindan ya da çocuklarindan birini seçmek yerine; kendi yerine geçecek kisiyi degisik bir yolla seçmeye karar vermis. Bir gün, ülkesindeki tüm gençleri çagirmis ve:

"Artik tahttan inip yeni bir imparator seçme vakti geldi. Sizlerden birini seçmeye karar verdim." demis.

Gençler sasirmislar, ancak o sürdürmüs:
"Bugün hepinize birer tohum verecegim. Bir tek tohum... Ama bu çok özel bir tohum. Evlerinize gidip onu ekmenizi, sulayip büyütmenizi istiyorum. Tam bir yil sonra büyüttügünüz o tohumla buraya geleceksiniz. Sizi, yetistirdiginiz o tohuma göre degerlendirip, birinizi imparator seçecegim."

Saraya çagirilan gençlerin arasinda Ling adinda biri de varmis.
O da digerleri gibi tohumunu almis...
Evine gidip heyecanla olayi annesine anlatmis.
Annesi bir saksi ve biraz toprak bulup, onun tohumu ekmesine yardim etmis. Sonra birlikte dikkatlice sulamislar. Her gün sulayip büyümesini bekliyorlarmis.

Yeterince zaman geçtikten sonra diger gençler tohumlarinin ne kadar büyüdügünü anlatirken, Ling hayal kirikligi içinde, kendi tohumunda hiçbir degisiklik olmadigini görüyormus.

Üç hafta, dört hafta,bes hafta geçmis... Hâlâ hiçbir gelisme yokmus. Digerleri yetisen bitkilerinden söz ederken Ling çok üzülüyormus. Imparatorun onu beceriksiz sanmasindan çok endiseleniyormus. Arkadaslarina da hiçbir sey diyemiyor, sabirla bekliyormus.

Sonunda bir yil bitmis ve gençlerin yetistirdikleri bitkileri imparatorun huzuruna götürecekleri gün gelip çatmis.
Ling, annesine bos saksiyi götüremeyecegini söyleyince, annesi ona cesaret verip; saksisini götürüp dürüst bir sekilde olanlari imparatora anlatmasini istemis. Ling, pek istemese de, annesinin sözünü tutmus ve bos saksiyla saraya gitmis.

Saraya varinca arkadaslarinin yetistirdigi bitkilerin güzellikleri karsisinda sasirmis.

Sonra imparator gelmis ve tüm gençleri selamlamis. Ling, arkalarda bir yerlere saklanmaya çalisiyormus.
"Ne büyük bitkiler, çiçekler ve agaçlar yetistirmissiniz. Bugün biriniz imparator olacak." demis imparator.

Aniden arkada elinde bos saksisiyla Ling'i fark etmis. Hemen muhafizlarina onu öne getirmelerini emretmis. Ling çok korkmus. "Sanirim beceriksizligimden dolayi beni öldürtecek."

Ling öne geldiginde imparator adini sormus.
"Adim Ling." demis.

Diger gençler gülüsüp onunla alay etmeye baslamislar. Imparator onlari susturmus. Ling'e ve elindeki saksiya dikkatle bakip kalabaliga dogru dönmüs.
"Yeni imparatorunuzu selamlayin. Adi Ling!" demis.

Ling inanamamis. Çünkü tohumunu yesertememis bile, nasil imparator olurmus?...

Imparator devam etmis:
"Bir yil önce burada herkese bir tohum verdim. Siz ekip, sulayip bir yil sonra getirecektiniz. Ama hepinize kaynamis tohum vermistim. Asla büyüyemeyecek olan... Ling'in disinda herkes agaçlar, bitkiler ve çiçekler getirdi; çünkü tohumun büyümedigini fark edince hepiniz onu bir baska tohumla degistirdiniz. Sadece Ling içinde benim verdigim tohum olan bos saksiyi getirme cesaret ve dürüstlügünü gösterdi. Beklentisi gerçeklesmeyince umutsuzluga kapilsa da, dürüstlügünden vazgeçmedi...
Onun için yeni imparatorunuz o olacak!"

Recep Çaltepe
20.04.2006, 16:56
Japonya'da bir cocuk 10
yaslarindayken bir trafik kazasi gecirmis ve sol
kolunu kaybetmis. Oysa
cocugun buyuk bir ideali varmis . Buyuyunce iyi bir
judo ustasi olmak istiyormus. Sol kolunu kaybetmekle
birlikte, bu hayali de yikilan cocugunun buyuk
bir
depresyona girdigini goren babasi, Japonya'nin unlu
bir Judo ustasina gidip yapilacak bir seyin olup
olmadigini sormus..

Hoca:

- Getir cocugu ..bir bakalim, demis.

Ertesi gun baba-ogul varmislar hocanin yanina..
Hoca cocugu suzmus ve

-Tamam demis..yarin esyalarini getir, calismalara
basliyoruz.

Ertesi gun cocuk geldiginde hocasi ona bir hareket
gostermis ve bu
hareketi calis demis.
cocuk bir hafta ayni hareketi calismis.. Sonra
hocasinin yanina gitmis.
"Bu hareketi ogrendim baska hareket gostermeyecek
misiniz?" diye

sormus.Hocanin cevabi:

-calismaya devam et olmus...

2 ay,3 ay,6 ay derken cocuk okuldaki bir yilini
doldurmus.. cocuk bu bir
yil boyunca hep o ayni hareketi tekrarlamis. .Hocanin
yanina tekrar
gitmis:

Hocam bir yildir ayni hareketi yapiyorum bana baska
hareket gostermeyecek
misiniz?

-Sen ayni hareketi calis oglum . Zamani gelince yeni
harekete geceriz..

2 yil ,3 yil, 5 yil derken cocuk judodaki 10. yilini
doldurmus.Bir gun
hocasi yanina gelip. ."Hazir ol ! " demis.. "Seni
buyuk turnuvaya
yazdirdim.Yarin maca cikacaksin!"..Delikanli sok
olmus..
Hem sol kolu yok
hem de judo da bildigi tek hareket var. .unlu
judocularin katildigi
turnuvada hicbir sansinin olmayacagi dusunmus ; ama
hocasina saygisindan
ses cikarmamis. .
Turnuvanin ilk gunu delikanli ilk musabakasina
cikmis. Rakibine bildigi
tek hareketi yapmis ve kazanmis. Derken..ikinci
,ucuncu mac....ceyrek,
yari final ve final...Finalde delikanlinin karsisina
ulkenin son on yilin
yenilmeyen sampiyonu cikmis. .Tam bir ustat delikanli
dayanamayip hocasini
yanina kosmus..

-Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime
bir bakin hele.. Bende
ise bir kol eksik ve bildigim tekbir hareket var..bu

kadar bana yeter..
bari cikip ta rezil olmayayim izin verin turnuvadan
cekileyim..

-Olmaz demis hocasi. Kendine guven,cik
dovus.Yenilirsen de namusunla yenil.

caresiz cikmis musabakaya. Mac baslamis.Delikanli
yine bildigi o tek
hareketi yapmis ve tak.!Yenmis rakibini sampiyon
olmus. Kupayi aldiktan
sonra hocasinin yanina kosmus:

-Hocam nasil oldu bu is? Benim bir kolum yok ve
bildigim tek bir hareket
var. Nasil oldu da ben kazandim.?

-Bak oglum 10 yildir o hareketi calisiyordun. O kadar
cok calistin ki ,
artik yeryuzunde o hareketi senden daha iyi yapan hic
kimse yok. Bu
bir,
ikincisi de o hareketin tek bir karsi hareketi
vardir. Onun icin de
rakibinin senin sol kolundan tutmasi gerekir.!

Bunu anlatan dostumuz bir de sunu ekledi:
Insanlarin eksiklikleri bazen , ayni zamanda en guclu
taraflari olabilir:
Mma yeter ki bu eksiklik kafalarinda olmasin..!!!<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />

sümela61
28.04.2006, 18:26
Bir yumruk düsünün?


Simsiki bir yumruk.


Parmaklar kapali, tirnaklar neredeyse avuçlara batiyor.


Simdi bir de açik bir avuç, serbest birakilmis bir el düsünün...


Parmaklar hafifçe kivrik, avuç gözüküyor.


Hangisi alabilir?


Yumruk mu, açik el mi?


Hangisi almaya uygun? Hangisi tutabilir, hangisi yakalayabilir?


Tabii ki avcu açik el degil mi.


Yumruk, yumruk atabilir; olmadi itebilir.


Almak, tutmak, yakalamak için açik olmak gerekir.


Bir avuç gibi açik olmak gerekir. Oysa bakiyorum da hep yumruk gibiyiz.


Kendime de bakiyorum...


Bunca görüp geçirmisligime, yasima basima ragmen; ruhumun sivri yanlarini bir yandan ben bir yandan hayat bunca törpülemisken bile bana ruhun en kolay hangi sekli aliyor diye sorsaniz...


Yumruk gibi oluyorum, derim; çok sert biçimde kapaniyorum, kapatiyorum kendimi.


Bir tür savunma, kavgaya hazirlik hali...


Bir tür içe dogru büzülme ve sürekli gücünü parmaklarinin üzerinde sinama çabasi sanki...


Ama rüzgâri bile hissedebilmek mümkün degil böyle!



Biliyorum, çogumuz çok verdiginden fakat hiç alamadigindan yakinir.


Ama hayat duruslarina bir bakin! Yumruk gibi simsiki kapali ve kaskatidirlar.


Almak için de vermek için yumrugumuzu açmamiz gerekiyor.


Ve gariptir, dua ederken ellerimize verdigimiz biçim bile "uyandirmiyor" bizi, aklimizi basimiza getirmiyor...



Hayat bizi sevsin, sevindirsin istiyoruz.


Tamam, bütün hosluklarin "kapanin elinde kaldigi" duygusu uyandiran bu sosyal düzende kolay olmuyor tabii...


Sevilmek için sevenlerin; duygularina piyasa reytingi kazandirma pesindekilerin bireysel düzeninde hiç kolay degil, tamam!


Peki biz hayati seviyor, sevindiriyor muyuz? Bir de onu sormak gerek.


Bir avuç gibi açik miyiz, yoksa bir yumruk gibi hem öfkeli hem de sakingan miyiz?


Hani o Çin atasözü var ya, biraz santimantal sapirtisi ve yaldizi fazla ama söylediginde hakikat var: "Yüreginde yesil bir dal saklarsan, sarki söylemeye bir kus gelecektir."


Biz hem kus gelsin istiyoruz, hem debirakin dali, küçücük filizleri bile kirip atiyoruz?



Hasmet Babaoglu

sümela61
28.04.2006, 18:28
Ben bir sey yapmadim...


ben büyüktüm. yagmurlar yagdim, ormanlar geçtim. anka gördüm, uçtum. kaf'ta bir gece kaldim, agladim. anahtarimi attim içime, açilmam ki.


ask öldüm, hüzün dogdum, sevinç düsürdüm. ölüme gebeyim, erken dogumum andir. jilet yedim, ekmek tükürdüm, su kustum.


ben bir sey yapmadim. yasami çok sisirdiler, biraz fisalttim.


hayata tuglalar kurdum, çimentodan çaldim. renk renk boyandim. kat kat açildim. renksizligimi buldum. anne oldum, baba oldum. direk oldum, saçim süpürge oldu.


kanim seyrek akar benim. çöl geçtim, günes içtim. döndüm ben geldim. delik oldum, hayat geçti içimden. ben bir sey yapmadIm. o yirtti kondomunu, içime akti.


biçak oldum. dayandilar bana, kestim. ölümün salakligini onayladim. tescilli bir cinliyim simdi. beynim defolu, zürriyetim fabrika çikisli. ölümümü hizlandirdim, heyecan yaptim. ben hep arda kaldim. ben büyüktüm.


kasirga da oldum, sel götürdüm, yangin yaktim. ben uzaklardan koptum. halatim içimden asili.


ben bir sey yapmadim. yagmur yagdi, yikandim.


dogayi ben bozdum. insani büyüttüm, adam ettim. b.k ettim. agaç da kestim, fidan da diktim. Simdi ben ne oldum. harem yedim, hadim içtim. yalnizligin uzagindan geldim. selam söyledim. oy attim, zarf yaladim. aferin bana, Ülkemi kurtardim. ö küz oldum, s igir oldum, e ssek oldum. sehir bombalandi. agir yaralandi. ben büyüktüm. ben sikildim. ben küstüm. açtim kutumu, girdim içeri.


ben bir sey yapmadim. hayat geldi, yasadim.


Ali Bozdemir

sümela61
28.04.2006, 18:29
bu da bir baskasi:


Bir Hint masalina göre, kedi korkusundan devamli endise içinde yasayan bir fare vardir. Büyücünün biri fareye acir ve onu bir kediye dönüstürür


Fare,kedi olmaktan son derece mutlu olacagi yerde bu kez de k öpekten korkmaya baslar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüstürür.


Kaplan olan fare,sevinecegi yerde avcidan korkmaya baslar.


Büyücü bakar ki, neyaparsa yapsin farenin korkusunu yenmeye imkan yok.
Onu eski halinedöndürür. Ve der ki,
"Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüregi var.O yüzden ben sana yardim edemem."



Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor:


"insanlarin çogu kaybetmekten korktugu için sevmekten korkuyor. http://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley32.gif


Düsünmekten korkuyor, sorumluluk getirecegi için.


Konusmaktan korkuyor, elestirilmekten korkttugu için. http://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley32.gif


Yaslanmaktan korkuyor, gençligin kiymetini bilmedigi için.


Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir sey vermedigi için. http://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley32.gif


Ve ölmekten korkuyor, aslinda yasamayi bilmedigi için." http://www.bordomavi.net/bmn/forum/smileys/smiley32.gif

sümela61
28.04.2006, 18:30
ZIHINSEL GUC



Iki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardiklarinda anne yemegi hazirlarken, çocuklar babalariyla birlikte yürüyüse çikar. Uzun bir yürüyüsten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarircasina bakan gözlerle, "Babacigim çok yoruldum. Lütfen beni kucaginda tasir misin?" der.


Baba; "Ben de yorgunum oglum"' der demez çocuk aglamaya baslar. Baba tek kelime etmeden agaçtan bir dal keser. Dali biçakla biçimlendirip,çocuga zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dali ogluna verir."Al oglum, sana güzel bir at" der.


Çocuk sevinçle dal parçasindan yontulmus ata biner ve siçrayarak, ata vurarak annesinin yanina dogru gitmeye baslar. Babasini ve ablasini geride birakmistir bile...



Baba gülerek kizina: "Iste yasam budur kizim. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. Iste o zaman kendine degnekten bir at bul ve nese ile yoluna devam et. Bu at bir arkadas, bir sarki, bir çiçek, bir
siir yada bir çocugun tebessümü olabilir."



Degnekten atiniz hiç eksik olmasin renkdaslar...

sümela61
28.04.2006, 18:31
BALIK'TAN FELSEFE..



Bir laboratuvarda deney yapiliyor. Içinde bir büyük ve çokça küçük baligin oldugu kocaman bir akvaryum konuyor.Haliyle, büyük olan aciktikça küçükleri yiyor...
Daha sonra akvaryumun ortasina dikey bir cam yerlestiriliyor böylece akvaryum ikiye ayriliyor.
Büyük balik bir tarafa küçük baliklar da diger tarafa yerlestiriliyor.



Büyük balik cam bölmeyi geçmek ve küçük baliklari yemek için defalarca deneme yapiyor. Bu durum tam 28 saat boyunca sürüyor. 28 saatin sonunda büyük balik artik diger tarafa geçmek için mücadele etmeyi birakiyor.



Deneyin sonunda cam bölme kaldiriliyor. O da ne!!! Büyük balik küçükleri yemek için hiçbir hamle yapmiyor. Saatler geçtigi halde onlari yemedigi görülüyor.



Buna psikolojide "Ögrenilmis Güçsüzlük" deniyor.



Istatistiklere göre bir çocuk ergenlik yasina gelinceye kadar ortalama 148.000 defa anne babasinin, "yapma; elleme, dokunma," gibi sözlerini duyuyormus. Böyle olunca da çocukta büyüyünce "yapamama", "edememe" özellikleri gelisiyor ve özgüvenini yitiriyormus.

sümela61
28.04.2006, 18:33
sevgili renkdaslar, kösem için yazdigim bir yaziyi buraya kopyaliyorum izninizle...



<B style="mso-bidi-font-weight: normal">KALITELI OLMAK<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /><?:NAMESPACE PREFIX = O /><O:P></O:P>[/B]
<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Kaliteli olmak? Herkesin dilindedir bu laf, dilindedir de nedir bu kaliteli olmak? Ya da ben ne anliyorum bundan? Ama katilirsiniz ama katilmazsiniz; ben size ne anladigimi aktarayim isterseniz sevgili dostlarim. Gerisi sizin bileceginiz is?
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? sabah evinizden çikarken ailenizin arkanizdan hayir duasi etmesidir.[/B] Evet dostlar, hayat dedigimiz sey o kadar kisa ki; sevdiklerimiz elimizden yitip gittiginde ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">ah keske onu bu kadar üzmeseydim, bir hayir duasini alsaydim[/I]? demek birçok sey için geç kaldigimizi vurur suratimiza. O yüzden bizi seven insanlarin kiymetini onlarin sagliklarinda bilmek lazim. Bunu yaparsak zaten onlarin hayir duasini da almis oluruz.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? komsulariniza hasta olduklarinda bir çorba isitacak kadar yakin; evlerine kaçta girip kaçta çiktiklariyla, evlerine kimin geldigiyle ilgilenmeyecek kadar da mesafeli olmaktir.[/B] Birçogumuz komsularimiza iyilik yapmanin, onlarin özel hayatlarinin en kuytu yerlerine kadar bilmemize ve yine onlarin özel hayatlarina müdahale etmemize hak sagladigini düsünür. En azindan benim komsularim böyle. Hani deriz ya, ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">su ecnebilerde çok soguk[/I]? diye. Biz de ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal">sicak[/B]? olmakla ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal">saygisiz[/B]? olmayi birbirine karistirir dururuz.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? bir dostunuzla iyi iken sizinle paylastigi seyleri, günün birinde dargin düstügünüzde saklamayi bilmektir.[/B] Maalesef her gün televizyonlarda görüyoruz, gazetelerde okuyoruz. Çok uzaklara gitmeyelim; komsularimiz, akrabalarimiz arasinda da taniklik ettiklerimiz oluyordur. Bir zamanlar canciger arkadas, dost olan kisiler; olasi darginliklarinda bildikleri bütün seyleri yaymaktan hiç çekinmiyorlar. Bu ne kadar igrenç bir davranistir böyle?
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? irk, din, dil, cinsiyet, cinsel tercih, renk (daha o kadar kavram eklenebilir ki buraya) ayrimi yapmaksizin insanlara önyargisiz bakabilmektir.[/B] Çevremizde gördügümüz bizden farkli durumdaki insanlari, o halleriyle kabul etmeyi ögrendigimizde birçok sorunun da üstesinden gelebilecegimiz gün gibi asikârdir. Insanlari siniflandiran bizler degil miyiz? Onlara bir firsat vermeden, kaliplara sokan da biz degil miyiz? O zaman sorun kabul ettigimiz seyleri yaratan da bizleriz.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? üstünüz basinizin ?marka? giysilerle kusanmis olmasi degildir.[/B] Kiçinizdaki kotun ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">dizel[/I]? ya da ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">kursunsuz[/I]? olmasi sizin kalitenize bir sey katmaz. Ya da ceketinizin ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">pierre cardin[/I]? yerine ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">ömer usta-mardin[/I]? olmasi degerinizi düsürmez. Mesele yüreginizin çapi ile alakalidir aslinda. Oraya kaç kisi sigdirabildiginizle iliskilidir. Iç dünyaniz kötü ise, bu durumu bir yere kadar giysilerle, süslerle örtebilirsiniz. Bir yerden sonra ise hiç biri gizleyemez sizin degerinizi ya da degersizliginizi.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? her yeni ögrendigi bilgi yüzünden (daha 1 gün önce kendisinin de bilmedigini unutarak) o bilgiyi bilmeyenlere karsi yukardan bakmamaktir.[/B] Hepimizin bildigi üzere bilginin sonu yok. Her gün yeni bir sey ögreniyoruz. Ama bu bilgilerden önce ögrenecegimiz ilk sey alçakgönüllülük olmalidir. Mütevaziligi kavrayamamis bir kisi ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">ayakli ansiklopedi[/I]? olsa bile toplumda pek de sevilen bir kisi olmaz. Bunun yaninda alçakgönüllü olacagim diye de, ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">cahil[/I]?in karsisinda susmak da olmaz. Kaliteli insan bu dengeyi de ayarlayabilen insandir zaten.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? yüreginde nefret tohumlari yerine, sevgi çiçekleri barindirabilmek ve bunu yaparken de bir karsilik beklememektir. [/B]Insanlar için sevmek, nefret etmekten daha zor olabilir. Hele ki sevgiyi ifade ettiginizde ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">light[/I]?, nefreti ifade ettiginizde ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">reis[/I]? olarak nitelendirildiginiz bir toplumda yasiyorsaniz bu durum hakikaten zordur. Ama zor olan her sey güzeldir de. O yüzden zor olani seçip sevmeliyiz birbirimizi. Futbolu çok seven birisi olarak benim taraftarlik tanimimda bu dogrultudadir: ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">kaliteli taraftarlik diger takimlardan nefret etmek degil; kendi takimina sevgi beslemektir?[/I]?
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? bir yarisi, bir mücadeleyi kaybettiginde, kazanani alkislamayi bilmektir.[/B] Bu hayatin her alaninda geçerlidir, sadece sporla sinirlamamak lazim. Yani hayatin kendisi zaten bir yaristir, bu yarista gerisinde kaldigimiz kisileri tebrik etmeyi bilmeliyiz. Ve önüne geçtigimiz kisileri de hor görmemeyi tabi ki.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? insanlarin arasini düzeltmek için ugrasmaktir.[/B] Dünya ahalisi olarak giderek birbirimizin kuyusunu kazmaya merak saldigimiz, insanlarin kavgalarini izlemekten zevk aldigimiz su günlerde asil yapilacak isin insanlarin küskün olduklari kisilerle arasini düzeltmek oldugunu nasil da gözden kaçiriyoruz? Biz; hakaret isitmekten, kavga seyretmekten haz alan bir toplum degildik, neden bu hale geldik bilmiyorum. Sadece çocuklar için çok üzülüyorum.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? karsindaki insana güvenmektir.[/B] Son zamanlarda canimi sikan seylerden birisi de insanlarda güven duygusunun kalmamasi. Bu duygunun olmadigi yerde yasamak çok aci veriyor bana. Dostlarima her zaman söyledigim bir sey var: ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Karsinizdaki kisilere güvenin. Belki bu kosulsuz güveniniz sizin çogu kisiden kazik yemenize sebep olabilir. Ama aslinda kaybeden siz olmuyorsunuzdur. Çünkü birbirine güvenmekten bu kadar korkan bir toplumda, sizin gibi herkese güvenen birisinin güvenini bosa çikarmak, o kisinin kaybi olur. Neticede güveninizi esirgemediginiz kisiler içerisinden bir tane ?düzgün? insan çikti mi, (digerlerinin hepsi ?menfaatçi? olsa bile) bütün hepsine bedeldir, unutmayin.[/I]?
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? hosgörülü olmaktir.[/B] Herkesin bir insan oldugunu, herkesin hatalar yapabilecegini aklimizdan çikarmamak gerekir. Bir kimsenin karsisindakini affetmemesi için (kaldi ki affetmek kavrami bile insana has bir kavram degildir bence), kendisinin insanüstü bir yaratik olmasi gereklidir bence. Çünkü eger o da insansa onun da hatalari, kusurlari olmustur ve her an yenilerinin olmasi da muhtemeldir.
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Kaliteli olmak? gördügümüz bir haksizlik karsisinda, haksizligin bize yapilip yapilmadigina bakmaksizin ortada bir haksizlik oldugunu söyleyebilmektir. [/B]Maalesef artik sadece ucu bize dokunan yanlisliklarda sesimizi çikarir olduk Böyle olunca da, haklinin sesi hep ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">ciliz[/I]? kaliyor ve hep haksizlar kazaniyor.
<O:P></O:P>
Sevgili dostlarim daha o kadar çok sey ekleyebilirim ki bu satirlara. Ama sanirim bu kadarini bile yapabilsek baya bir yol kat etmis oluruz. Sevgilerimle?

sümela61
28.04.2006, 18:54
Asagidaki imzasiz mektubu bir ögretmen internetten gönderdi.


Istanbul'da modern bir alisveris merkezine 5 dakika mesafedeki gecekondu mahallesinde 3 yildir lise ögretmenligi yapiyor. Internetten gelen mesajlar konusunda temkinli olmaya çalissam da mektupta anlatilanlarin son bir haftada yasananlara benzerligi nedeniyle, sizlerle paylasmak istedim:


"Biliyor musunuz,?
bu yil lise 1. sinifta okuma yazma bilmeyen bir ögrenci var. Çarpim tablosunu bilmiyorlar; 10 ve katlariyla çarpma ya da bölme islemi yaparken bile hesap
makinesi kullaniyorlar. 1000 ögrenciden kütüphaneye üye olanlarin sayisi 7...


ögrenci tanima formlarindaki 'çaldiginiz müzik alet(ler)i' bölümüne 'radyo, teyp, walkmen' yazan çok sayida ögrenci var.


Bir ögrenci okula satir getirmekten uzaklastirma cezasi aldi. Okulda çikan kavgada bir ögrencimin boynu döner biçagiyla kesildi; 28 dikis atildi. Derste sikinti yarattigi için ögretmeni tarafindan cezalandirilan ögrencinin asiret olan ailesi okulu basti.
Kisin aksam 5'ten sonra kimse sokakta yalniz yürümüyor.


Biliyor musunuz,?
ögrencilerimizin % 86'sI sigara, % 42'si hap kullaniyor. Okulun etrafinda hap satanlari, okulda hap kullananlari polis biliyor. ögrencilerimizin % 23'Ü ensest iliski magduru... Çogunun ailesinde kan davasi, intihar, bosanma, dayak, kaçma, kaçirma, hapis gibi hikayeler var.


Bir kiz ögrencimizin babasi, çocugundan dayak yedigi için okula sigindi. Sorun çikardigi için müdürün tartakladigi bir ögrenci, mahalleden topladigi tanidiklariyla müdürün odasini basip tehdit savurdu.


Koridorda birbirlerine çarptiklari için kavgaya tutusan 2 kiz ögrencinin aileleri okulun önünde yumruk yumruga dövüstü.


Bazi kiz ögrenciler 100 kontör karsiliginda minibüs soförlerine, hali saha sahiplerine
kendilerini kullandirtiyorlar.


Geçen yil bir anne, kizinin saçinin boyali diye okula çagrildiginda, kizini okula koca
bulmak için gönderdigini, bu nedenle de süslenmesi gerektigini söyledi.


Biliyor musunuz,?
Velilerimizin bir kismi yoksulluktan 3-4 aile bir oda-bir salon bir evi paylasiyor. Her ay ögretmenler aramizda para toplayip bir ögrenciye bot, palto veya okul araç gereçleri
aliyoruz. Maddi durumu iyi olan sayili velilerden biri (notlarinin hemen hepsi zayif olan çocugunun sinif geçmesi sartiyla), akan damimizi onardi. Kapanis töreninde bayilan bir ögrencinin 2 gündür hiçbir sey yemedigini ögrendik. ögrencilerimizin % 60'I sagliksiz beslenmeden dolayi hasta, ancak % 90'inda son model, kamerali cep telefonu var.


Biliyor musunuz,?
veliler toplantilara 'ocakta yemeklerini birakarak', ayakkabilarinin topuguna basarak, mantolarini omuzlarina atarak geliyorlar. Çogu ögretmene nasil hitap edilecegini bilmiyor ('Güzelim hanim kizim,sen, hocaaaaa,
ablasi...) Sakalli, salvarli, cüppeli bir veli yalnizca erkek ögretmenlerle görüsüyor


Biliyor musunuz,?
her gün büyük bir çaresizlik ve endiseyle ?Acaba bugün ne olacak?? diye basliyorum isime? Ders anlatirken Atatürk?ün gözleriyle karsilasmamaya çalisiyorum. 10 Kasim?larda, 29 Ekim?lerde siir okunurken, marsimizi dinlerken agladigimda herkes günün anlamina agladigimi saniyor; oysa çaresizlige agliyorum. ?Muhtaç oldugu kudretin dolastigi asil kan?i uyusturucuyla zehirleyen ögrencilerimi kurtaramiyorum.
Daha fazla yazamiyorum; yazdikça yüregim agirlasiyor.?


Can DÜNDAR

sümela61
28.04.2006, 18:57
Ders anlatirken Atatürk?ün gözleriyle karsilasmamaya çalisiyorum. 10 Kasim?larda, 29 Ekim?lerde siir okunurken, marsimizi dinlerken agladigimda herkes günün anlamina agladigimi saniyor; oysa çaresizlige agliyorum. ?Muhtaç oldugu kudretin dolastigi asil kan?i uyusturucuyla zehirleyen ögrencilerimi kurtaramiyorum.


Daha fazla yazamiyorum; yazdikça yüregim agirlasiyor.?





en çok da bu bölüm ve mavi renklerle yazdigim o cümle dokundu bana... smileys/smiley19.gif

edaaa
29.04.2006, 01:43
Korku askin da sevginin de düsmanidir.Size ask bahçesinin dikensiz oldugu söylenmiyor.Elbette ask hüznü de aciyi da barindiriyor.Ama siz o bahçeye girmekten korkarsaniz,sonsuz huzuru asla bulamazsiniz.Askta yasanilabilecek tek korku 'kaybetme korkusu' olmali.Ki o zaten askin olmazsa olmaz kosullarindandir.Kaybetmekten korkmadiginiz birine zaten asik degilsinizdir.


Sevmekten korkmak,yasamaktan korkmaktir.Çünkü sevmek hayatin anlamidir.Anlami olmayan bir hayat,yasanmamis demektir.Kendimizi 'ben iyiyim,herkes kötü' diye kandirmak yerine hemen simdi askin bahçesine dogru ilk adimi atalim.Biraz üzülseniz de biraz aci çekseniz de sonrasi kendiliginden gelir.HAYATTA HIÇBIR SEY KOLAY OLMUYOR KI ,ASK KOLAY OLSUN...

Muhammet Ali Senocak
29.04.2006, 09:12
Iste OsmanLinin Edepi
Yavuz Sultan Selim Han zamaninda, Iran sahi kiymetli mücevherlerle süslü
bir sandik hediye gönderiyor.
Sandik açiliyor. Içinden çesit çesit degerli taslar, kiymetli atlas,kadife kumaslar çikiyor.Fakat bir de pis bir koku yayiliyor. Dehset bir koku, herkes
burnunu tikiyor. Neyse en alttaki bohçadan insan pisligi çikiyooooor..
Yani Osmanliya acayip bir hakaret! Cihan padisahi emir veriyor, herkes düsünsün, buna ince bir
sekilde cevap vermemiz gerekir. Ve cihan padisahi yine çözümü kendisi buluyor.
Ayni sekilde degerli mücevher ve kumaslarla süslü bir sandik hazirlatiyor.
Içine o zamanin Osmanli Istanbul'unda imal edilen gül kokulu en nadide
lokumlardan bir kutu hazirlatiyor, en altina da küçük bir pusula ve bir
satir yazi. Gönderiyor. Sah sandigi açiyor. Açtikça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.
Anlam veremiyorlar tabi. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere
ikram ediyor. Kutunun içindeki pusulayi Sah okuyor: Herkes yediginden ikram eder!

sümela61
05.05.2006, 12:52
yine çok hosuma giden bir yazi geldie-postama:





PROF. ÜSTÜN DÖKMENiN ÇOK GÜZEL BiR YORUMU :

"...çocugumuz düsüp kafasini masaya çarpinca biz hemen masayi döveriz, "he masa ehhhh sen niye orada duruyorsun" diye. Çocuk masa orada durmasa kafasini çarpmayacagini sanir ve büyüdükçe yaptigi her hatayi yükleyecek birini veya bir seyi mutlaka bulur."


Malum...

Mesela, bizim Balkan harbinden kalma, dandik vagonlara 160 Kilometrehiz yaptirdilar. Ilk virajda sizlere ömür... Kimin üstüne kaldi? Makinistin.

Mersin'de bayragimiz yakildi, yirtildi. Askere tas attilar, panzere molotof... Memleket ayaga kalkti. Kimin yüzündenmis?......... Iki veled...

Gelene geçene ayran tost falan satan, kendi halinde sakin bir kasabaydi, Susurluk... Içisleri Bakanligi, MIT, Jitem, generaller, özel tim polisleri, kumarhaneciler, bakanlar, milletvekilleri, isadamlari... Bin kisi falan yargilandi. Her sey kimin basinin altindan çikmis? Yesil'in.

Deprem oldu... 7 vilayette 50 bin kisi öldü. Binlerce bina yikildi, on binleri agir hasarli. Hepsinin sorumlusu olarak kimi kulagindan tutup hapse tiktik? Veli Göçer'i.

Edirne'de bebeler sakir sakir öldü... Hiç utanmadan bisküvi kolilerine koyup, gömdüler.
"Arastirdik, ihmal yok" dediler. Peki neden öldü bu yavrular? Klima'dan... Dikkat isterim, klimaci bile degil, klima.

Rakidan öldük. O gün ile bu gün arasinda ne degisti?...... Kapagin rengi...

Sanal "sorumlumuz" bile var... Yollarda her gün 20 insanimiz heba oluyor. Trafik Canavari'ndan...

Dolar patlarsa? Enflasyon Canavari'ndan...

Hatta "sorumlu olmayan sorumlumuz" da var... Milli takim oynayip yeniliyor. Suçlusu kim? Takima alinmayan Hakan...

Domatesleri Ruslara kakalayamiyoruz...Sinekten...

Deli dana geliyor. Inekten...

Millet hormonlu diye tavuk yemiyor. Erman Toroglu'ndan.

Evleri su basiyor. Yagmurdan.

Ormanlar yaniyor. Sigaradan.

Gemi batiyor. Dalgadan.

Iyi de kardesim, uçak neden düsüyor? Rahmetli pilottan...

Peki bu sartlarda hayatta kalmayi nasil basariyoruz? Allah'tan...

geronimo_61
05.05.2006, 16:14
Güzel Vücutlar Için Zevk,


Güzel Ruhlar Için izdirap Gerektir


Seneca


bu yeterli sanirim

keramiya
05.05.2006, 21:03
Simdi beni ezenler demek soyumu bilmez,
Bozgunun ardindaki mutlak toyumu bilmez,
Demek beni bilirde deli huymu bilmez,
Çin'de kirkbir çeriyle ihtilal yapan kimdi?
Peki o uslanmaz kan hangi bedende simdi?
Sükür ki bizde ALLAH'im,
'Niçin'i sende ALLAH'im,
Bugünü de kutlu kil,
Gözlerim dünde ALLAH'im

edaaa
06.05.2006, 13:44
HIDRELLEZ


Bugün 6 mayis!Bir rivayete göre, Hizir ile Ilyas'in kavusmasi olarak bilinir. Hani bir inanis vardir ya, kul daralmadan Hizir yetismez diye...Iste o kavusmanin gerçeklestigi gün bugündür.


Ilyas kulu ALLLAH'a yalvarirmis hergün, dileklerini, olmasini istedigi seyleri kagitlara yazarmis hep. Ama bir gün çok bunalmis yani bugün(6 mayis). Ve bir denizin kenarina giderek yine yalvarmis Allah'a, neden dualarim kabul olmuyor diye. Hava rüzgarliymis, elinde de herzaman dileklerini yazdigi kagitlari varmis, isyan edecek duruma gelmis ve artik umudu kalmamamiscasina elindeki kagitlari denize atmis, iste o an Allah melegini göndermis yeryüzüne yani Hizir'i. Ve o kagitta yazdigi tüm dilekleri gerçek olmus. O günden sonra da 6 mayis Hizir ile Ilyas'in kavusmasi olarak bilinirmis...


Her 6 mayis günü insanlar dileklerini, olmasini gerçekten istedikleri dileklerini bir kagida yazip, denizi atarlar ve bir daha ki bahara kadar o dilekleri gerçek olurmus...


Kimilerine göre bu bir batil inançtir belki. Ama yine de insanlar dileklerinin gerçeklesmesi için daha nice yollara basvururlar. Aslinda çalismak ve el açip Allah'tan istemek yeterlidir. Çünkü en büyük takdir ALLAH'INDIR!!!

TSelif
06.05.2006, 15:11
SEVDASI BÜYÜK OLMAYANIN EYLEMI DE BÜYÜK OLMAZ

murat55
06.05.2006, 16:21
DAL RÜZGARI AFFETSEDE KIRILMIS BIR KERE

edaaa
07.05.2006, 00:36
'Gidenler hep bekle beni derler ve kalanlar hep bekleyecegine yemin
ederler"

Her giden ardinda bir bekleyen birakir. Bazen ister bekle beni der,
bazen de bekleme hayatina devam et der. Bu bekleme demenin ardinda bir
beklenme istegi vardir hep...

Ve her kalan yüregindeki acisiyla bekleyecegim der. Dönmeyecegini bile
bile, gelmeyecegini bile bile, sevmeyecegini bile bile. Ve bekler...

Yani basimizdayken fark etmedigimiz bir çok ayrinti takilir hafizalara.
Oysa ne güzelmis yasanilanlar dersiniz. Meger ne çok sevmisim dersiniz.
Ve belki de hiç sevilmediginizi fark edersiniz. En acisi da budur ya
zaten. Sevilmeden sevdiginizi fark ettiginizde beyninizi yer binlerce
soru. Baslarsiniz cevabi besbelli olan sorulara kendinizce cevap aramaya.

Ve sorgulama zamani gelir kendinizce.. Oysa unutursunuz bir seyi. "Ask
Sorgulanmadan Yasanmalidir."

Baktiginiz her yer "onda" biter. Gördügünüz her sey de "onu" ararsiniz.
<DIV></DIV>
Aynadaki görüntünüzde bir yansima, sokaktaki köse basinda bir
kucaklasmadir "o". Yagan yagmurdur, denizdeki yakamozdur "o", gecelerin ayi,
gündüzlerin günesidir "o"...

Ve son cümleler dökülür artik dilinizden. "O" Mutlu Olsun Yeter.
Diyebileceginiz bir sey kalmamistir çünkü. Tipki yüreginizi sizden aldigi
gibi giderken cümlelerinizi de götürmüstür yaninda.

Sessizlik kalir geriye biten bir sevgiden. Ve Ayrilik Urgani kalir
boynunuzda "yagli bir ilmek gibi". Sanki biri ha çekti ha çekecek. Durdu
sanirsiniz dünyayi ha batti ha batacak. Ama ne dünya durur nede o ilmek
çekilir. Hayat devam ediyordur ve bu çarkin içinde sizi de bilmediginiz
baska diyarlara sürüklüyordur.

Bitecek sanirsiniz acinizi bitmez. Sadece bir yerlere saklanir
yüreginizde.Bir sarkida, bir siirin içli misralarinda ve belki de bir sözde
kanamaya hazir bir yaradir o artik.

"Sessizligin Içinde Bir Çiglik, Karanligin Içinde Bir Isik, Yürekte
<DIV></DIV>
Kapanmaz Bir Yaradir Artik O"

edaaa
10.05.2006, 00:01
KAPLUMBAGA DIKKAT ET! ANCAK KAFASINI ÇIKARIP RISK ALDIGINDA ILERLEYEBILIR...


James B. CONANT

ts_fan
10.05.2006, 22:47
<H3 style="MARGIN: auto 0in">KENDINE IYI BAK <?:namespace prefix = v ns = "urn:schemas-microsoft-com:vml" />smileys/smiley28.gif</V:STROKE></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:F></V:ULAS></V:PATH><?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /><O:LOCK v:ext="edit" aspectratio="t"></O:LOCK></V:SHAPE></V:IMAGE></V:SHAPE><O:P></O:P></H3>


?Kendine iyi bak? bir "veda" degil "elveda" cümlesidir çogu zaman.O üç kelimeden çok daha fazlasini gizler içinde...

"Kendine iyi bak.Çünkü bundan sonra ben yaninda olmayacagim. Olamayacagim.Istesem de istemesem de.Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmani istiyorum.Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.?

?Kendine iyi bak.Çünkü bundan sonra kendinden baskasi olmayacak yaninda sana bakacak.Ben olmayacagim.Kendine iyi bak ve beni düsünme.Çünkü ben de seni düsünmeyecegim artik.Arama sakin beni, yazma, çünkü ben yazmayacagim.Sil beni yüreginden, çünkü ben silecegim.Fakat, yasanilan, paylasilan güzel seyler hatirina sana yürekten mutluluklar diliyorum.Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.?

"Kendine iyi bak.Aramizda geçen herseye ragmen benden sonra iyi oldugunu bilmeyi tercih ederim.Aslinda bilmem çok önemli degil, iyi oldugunu varsayacagim ben.Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben, seni kendinle basbasa, yapayalniz birakiyorum ben.Biliyorum kendini birakacaksin benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum.Aslina bakarsan, çok da fazla umursamiyorum."

"Kendine iyi bak" derler ve giderler.Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu.Çünkü onlari ayirmak, eti tirnaktan ayirmak gibidir.Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok aci vericidir, yürek parçaliyicidir.Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine ?Kendine Iyi Bak? gözleriyle ayrilirlar.Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar?Ta ki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar?

Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez ?Kendine Iyi Bak ? derler ve giderler.Onlar eti tirnaktan ayirmak yerine ölümü yeglerler.Onlar bu aciyi bir kezden fazla kaldiramayacaklarini bilirler.

"Kendine iyi bak" derler ve giderler.Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve giderler.En büyük ihanet degil midir aslinda seni seveni, ihtiyaci olani yüzüstü birakip gitmek."Kendine iyi bak" derler ve giderler.Seni suskunluga mahkum edip giderler.Seni parçalara ayirip, en büyük parçayi yanlarina alip giderler.Seni senden alip giderler.

Daha kötüsü suçlayamazsin onlari tüm bunlar için.Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardir elbet.Suçlatmaz kendini.Savasmadiklari için kizarsin ama suçlayamazsin.Savasmislarsa, yenildikleri için kizarsin ama suçlayamazsin. Yenildigin için kizarsin ama suçlayamazsin?Ayriligin kaçinilmazligina inandirir seni, "kendine iyi bak" derler ve giderler.Elinden umutlarini, düslerini, sevgilerini alip giderler.Bir tek anilari birakirlar geride, bir de hatirladikça gözyaslarina bogulasin diye unutulmayan nagmeler.

Arkalarina bakmadan çekip giderler eger yalniz kalmissan, çünkü insafsizliklarini görmek istemezler. Hersey o saniye orada bitsin, kapansin bu sayfa isterler. "Bitti" diyemedikleri için, "kendine iyi bak" derler. "Kirildim ve affedemiyorum" diyemedikleri için "kendine iyi bak" derler. "Seni istemiyorum artik, hayatimdan çikaracagim ama bil ki hiç unutmayacagim" diyemedikleri için kendine iyi bak derler. "Biliyorum çok kanayacaksin ama daha iyisini yapamiyorum" diyemedikleri için "kendine iyi bak" derler.Vicdanlarini rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun süre akacaktir ve o yara asla kapanmayacaktir, bilirler.

"Kendine iyi bak" bir noktadir çogu zaman Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansin isterim ben.Oysa sen iyisin?Sen gözümdeki isik, dudagimdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçsin Sen hayatima renk katan, sen yüregimdeki çarpinti, sen hayatimdaki nesesin.Sen yolumu aydinlatan, sen dert ortagim, sen gönül yoldasim, sen bir tanesin."Kendine iyi bak" deme bana. Nokta koyma.

Keske böyle yasanmasaydi bazi seyler, keske affedebilsen beni, keske ben de affedebilsem?Keske döndürebilsek zamani geriye.Keske bugünkü aklimizla yasasak herseyi bastan.Nafile...Ama yine de, gitmesen olmaz mi?Bitmesek olmaz mi? Sen eksikken, ben nasil tam olurum? Senden kalan boslugu kimlerle doldururum? Savassak, aramiza giren seytanla olmaz mi?Hani büyük asklar her türlü engeli asardi, hani gerçek dostluklar her sinavi geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanirdi? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardi?Hani en büyük zaferler, en kanli savaslarin ardindan kazanilirdi?Bunlarin hepsi yalan mi?Sahiden..., gitmesen olmaz mi?Bitmesek olmaz mi?... <O:P></O:P>


Peki o zaman...Senin istedigin gibi olsun...Öyleyse...Sen de "Kendine Iyi Bak." smileys/smiley19.gif</V:IMAGE></V:SHAPE><O:P></O:P>


"Kendine Iyi Bak" derler, kursunu kafana sikip giderler.<O:P></O:P>



Ayse Ozan<O:P></O:P>


Not: http://www.yazgulu.com/seslisiir/kendine_iyibak.php (http://www.yazgulu.com/seslisiir/kendine_iyibak.php) bu linkten dinleyebilirsiniz.Edited by: ts_fan

EyüpKILIÇ61
11.05.2006, 19:36
bizde msn'den çikarken çok kulaniyoruz remix'ini "kendine iyi bakin"=kib...Holbuki ne anlamlari varmis haberimiz yoksmileys/smiley1.gif

ts_fan
19.05.2006, 01:50
Zamansizlik, aliskanlik ya da kabullenememek aci veriyor sadece.

Barış
19.05.2006, 02:00
Insanlar çikarlari söz konusu oldugunda daha iyisavasir.


Napolyon

divranli
19.05.2006, 10:40
Dünya Tek bir devlet olsaydi baskenti Istanbul olurdu.
Napolyon

sheva
19.05.2006, 17:58
EY KUDÜS


"Kudüs, ey Kudüs/Seni unutursam ey Kudüs/Sag elim hünerini unutsun!/Eger seni anmazsam/Eger Kudüs?ü bas sevincimden üstün tutmazsam/Dilim damagima yapissin? (Mezmur-137) Yahudi çocuklarina her aksam okutulan sarki)

?Ey Kudüs! Peygamberleri öldüren ve kendisine gönderilenleri taslayan sen! Tavuk yavrularini kanatlari altina nasil topluyorsa, ben de senin çocuklarini kaç kere toplamak istedim.? (Hz. Isa. Matta 37)

?Ey Kudüs! Allah?in seçtigi toprak ve onun kullarinin vatani! Senin duvarlarindan dünya, dünya oldu. Ey Kudüs! Sana dogru inen çig taneleri bütün hastaliklara sifa getiriyor. Çünkü geldigi yer, Cennetin bahçeleri.? (Hz. Muhammed. Hadis, Kütübüs-Sitte)

Ve sen ey Kudüs, ey Gazze, ey Ramallah! Yillardir irzi kirletilen kutsal topraklar! Topraklarimiz!

Bugün çocuklarina sahip çikmiyorsun. Babalari kanatlarinin altinda korumuyorsun.

Semalarin ölüm kusuyor. Yerin bedenlerimizi yutuyor. Ey Gazze! Semalarindan ölüm kusan roketleri, namlulari kullanan lanetli kavmin çocuklarinin, burada, benim semamda, benim topragimda, benim muharip gemilerimde talim gördügünü biliyor musun?

Ve sen ey Ramallah! Bagrina çocuk bedenleri düsüren helikopteri, uçagi kullanan pilotun, kardesin olan Konya semalarinda talim yaptigini biliyor musun?

Ve sen ey Kudüs, kirli ayagiyla topragini çigneyen lanetli kavmin askerlerinin Antalya?da, Toroslar?da, Akdeniz?de benim gemilerimin güvertesinde tatbikat yaptigini biliyor musun?

Ve sen Filistinli Ebu Iyad, Ebu Sayyaf, Muhammed, Abbas! Bagrina saplanan kursunun parasinin baska bir Müslüman memleketten saglandigini biliyor musun?

Ecel kusu gibi üzerinizde uçusan Israil deniz kuvvetlerinin helikopterlerinin hain-i Kebir Hasimi hanedani isgali altindaki Akabe Körfezi?nden kalktigini biliyor musunuz?

Ve siz Çevik efendi! Ahmet Ismail efendiler! Vicdaniniz rahat mi? Israil askerlerinin kursun yagmuruna tuttugu 12 yasindaki çocuk ile babasinin öldürülüsünü seyrederken ne düsündünüz?

Içinizden bir sey koptu mu? O görüntüleri izlerken karinizin, çocuklarinizin yüzüne bakabildiniz mi? Sokaga çikip arkadaslarinizin yüzüne nasil baktiniz? Öldürülen Muhammed?in yasitlarinin sokakta top oynadigini gördügünüzde neler hissettiniz?

?Rabbimiz! Içimizdeki ahmaklar yüzünden bizi helâk mi edeceksin??

Kudüs, ey Kudüs! Eger seni unutursam, bagrima kan kusan lanetli kavmin kursunu saplansin. Eger seni en sevdiklerimden daha üstün tutmazsam, en sevdiklerimin acisi ile yüregim daglansin!

?Rabbimiz! Bizi intikamina memur et.? Ya da yeter bu kadar aci! Bize aci. Amin.

sweetrose
19.05.2006, 21:43
Bizi görmek için çok zeki olmalisin;


Bizi yakalamak için çok hizli olmalisin;


Bizi yenmek için saka yapiyor olmalisin...


Vatani Için Can Verenler...

sümela61
20.05.2006, 20:51
sevgili renkdaslarim kösem için yazdigim son yazimi burada sizlerle paylasmak istedim... forumda "güzel yazilar" basligi vardi ama kendi yazimi oraya eklemek (hiç de tarzim olmayan bir sekilde) fazla iddiali olur diye düsündüm ve o yüzden oraya eklemedim... sevgilerimle...
BIR DELININ GÜNÜ (I)<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />

Merhabalar sevgili dostlar? Uzun bir ?fetret? döneminden sonra nihayet yeni bir yazimla karsinizdayim? Bu yazimda sizlere yakindan tanidigim bir delinin, bir gününü nasil geçirdigini anlatmaya çalisacagim? Sizlere asagida aktaracagim bilgileri, bu bahsi geçen deli; yüregine anlatmis? Ben de O?nun yüreginden ögrendim gününü nasil geçirdigini, buyurun okuyun?

??? sabah kalktigim gibi yüzümü yikamaya giderim herkes gibi. Suyu yüzüme çarpar dururum, hareketlerimde bir incelik yoktur. Aksine bir seylerin hincini çikarircasina çarparim suyu suratima. Siz ?normal?ler bilmezsiniz, nasil çarpilir su surata, nefretle. Siz ?normal?lerin suratina çarpmadigim aci gerçeklerin acisini, kendi suratimdan çikarir gibi çarparim. Gün içerisinde ?yataga girene kadar- sürekli maskeyle dolastigim için yüzümü iyice temizlemem gerektigini düsünürüm. Yoksa maskeler düsebilir, bu olmaz. Tam lavabonun basindan dönüp banyodan çikacakken aynadaki suratimin bana ne kadar ?acimakli? baktigini görürüm. Ben de ona nefretle bakarim. Nefretle baktigimi anlayinca acimayi keser ve bana, yüzümdeki çizgilerin her sabah daha da belirginlestigini gösterir. Canimi yakacak kadar açik sözlüdür aynadaki yansimam. Hemen isigi kapatirim, suratimdaki çizgiler belirsizlesir. Aslinda görmekten korktugum, mutsuzlugumun suratimdaki yansimalaridir. Sonra birden aynadaki adama söyle derim: ?oglum, yüzüm kirissa ne olur kirismasa ne? benim hayattan zaten bir beklentim yok ki?? Tekrar yakarim isigi, az evvel korktugum çizgileri öperim bu kez, aynadan da olsa. Annemin ?bu aynayi yeni silmistim, kim kirletti yine?? cümlesini sarf edecegini bile bile öperim aynadaki surati. Oysa benim canim annem ne kadar silerse silsin aynadaki ?kirli yüz? ün asla temizlenmeyecegini hiç bilmez?

Siz ?normal?leri bilmem ama ben kalkar kalkmaz yapilan kahvaltilardan hiç haz etmem. Siyah siyah zeytinler üstüme üstüme gelir. Görebildigim her yer pusludur. Ev ahalisinden oldugunu tahmin ettigim birileri de vardir mutfakta, ama ?pus?tan dolayi hiç fark edemem bana olan yakinlik derecelerini. Sonra onlar her ?normal? insanin yaptigi gibi birilerini, sayet birilerini bulamazlarsa birbirlerini çekistirmeye baslarlar. Hemen ?mp3 player?imi alirim, bu diyaloglara sahit olmamak ve ortamdan soyutlanmak için. Kulagimdaki kemençe sesi beni tedavi ederken kolum dürtülür: ?yavrum çayin soguyor?? Bu söz hala (bu pisliklerle dolu) dünyada yasamaya devam ettigimi hatirlatir bana, keyfim kaçar. Zeytinler hala pesimdedir. Aslinda benim gibi deliler ilginin üstlerinde olmasindan sikâyetçi olmuslardir hep. Bu yüzden ?kahvalti yapacak misin, karnin aç mi, yumurta pisireyim mi sana, çayin soguyor? gibi laflara, garip bir sekilde ?sert? yanitlar verirler. Övünmek gibi olmasin ama ben de azicik deliyim ve dolayisiyla ayni davranislari ben de gösteriyorum. Sonra çevremde beni çok sevdiklerinden emin oldugum insanlar ?neden böyle davraniyorsun, sen deli misin?? derler. Çok geç kalmis bir sorudur bu, ama yine de beni o an mutlu eder bu soru. Çünkü insanlarin beni anladiklari ender anlardan biridir bu.

Çayi çok severim ben, bilir misin? O yüzden her sabah mutlaka içerim, ?pus?larin dagilmasina yardimci olur çay. Çayi neden bu kadar sevdigimi sanirim buldum. Çünkü o her sabah bütün sicakligiyla karsimda olur, içimi isitir. Ailemden, arkadaslarimdan iyidir çay. Onlar da beni severler ama kötü yönlerimi hiç bilmezler. Dolayisiyla onlarin bana duydugu sevgi iyi yanlarima duyduklari sevgidir aslinda, onlarin gösterdikleri sicaklik bana degil iyi huylarimadir. Her yönümle tanisalar beni, belki de bu kadar sevgiyle yaklasmazlar. Ama ben ?çay?a her seyimi anlatirim. Söyledigim yalanlari, isledigim günahlari, aklimdan geçen ?seytan?liklari? O yine de her sabah ayni sicaklikla isitir içimi. Bu kimsede görmedigim bir sicakliktir. Herhangi bir sabah beni biraz mahcup görse, ?ben senin ne haltlar ettiginle ilgilenmiyorum ki oglum, sen her seye ragmen iyi birisisin? der. Iste böyle anlarda onu hep ince belli bardakla içmeyi severim, sarilmasi daha keyifli olsun diye. ?Keske herkes senin kadar iyi olabilse? der, bu lafinin beni daha çok yaraladigini bile bile. Yarami kanattigini anlar ve son lafini eder: ?Ben seni severken, her halinle seviyorum, unutma??

?Peki? derim, ?bazi sabahlar içimi isitsan da, sen de bir burukluk bir acilik hissederim; sanki içinde bir seyler kanar da bana belli etmezsin.? Cevabi hazirdir: ?Sana benziyorum iste. O aci ve buruk oldugum sabahlar, beni bir basima beklettigin ve bana zamaninda gelmedigin sabahlardir.? Düsünürüm de, oldukça haklidir. Ben de hep bekletilen, hep ertelenen kisi olmusumdur aslinda. O yüzden de içimde hiç geçmeyecek bir burukluk ve acilik vardir?

Devam ederim sohbete ?çay?la: ?Bazen seni bekletmedigim, hemen sana kostugum halde yine buruksun?? ?Aramiza sigarayi kattigin zamanlari kastediyorsun sanirim? der, bogazimi yakip geçerken. ?Beni mi kiskaniyorsun, delisin sen? derim. ?En az senin kadar? der?

Sigara ve çay? Birlikte denendiklerinde çok zararlilarmis, aynadaki suratim söylemisti geçtigimiz sabahlarin birinde. Ben de O?na yine ayni cevabi vermistim: ?oglum, zararli olsalar ne olur, olmasalar ne? benim hayattan zaten bir beklentim yok ki?? Sonra yine bir öpücük kondurmustum aynadaki adama.

Benim sabahlarim böyle geçiyor iste? Daha sonra bir an önce kendimi evden disari, sokaga atarim? ??


(devam edecek?)

edaaa
22.05.2006, 23:55
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD><TT>Ask neymis ögrenelim bakalim
</TT></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Sesini duydugunuz anda avuclariniz terlemeye, kalbiniz deli gibi
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>carpmaya
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>basliyorsa...Bu ask degil HOSLANMAKtir.
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Ellerinizi ondan cekemiyor surekli dokunmak sarilmak istiyorsaniz..Bu
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>ask
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>degil ARZULAMAK tir
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Yaninizda bir tek o oldugu icin onu istiyorsaniz....Bu ask degil
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>YALNIZLIKtir
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Herkes onunla olmanizi bekledigi icin onunlaysaniz...Bu ask degil
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>SADAKAT
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>tir.
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Size sicak, yakin davrandigi icin onunlaysaniz...Bu ask degil KENDINE
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>GUVENSIZLIK tir
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Uzulmesini istemediginiz icin onunlaysaniz...Bu ask degil ACIMAKtir...
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Ona deger verdiginiz icin hatalarini hosgoruyorsaniz..Bu ask degil
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>ARKADASLIK tir...
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Butun gun ondan baska hicbirsey dusunmediginizi soyluyorsaniz..Bu ask
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>degil
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>KOCA BIR YALAN dir..(aslinda olablr)
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Onun iyiligi icin kendinizden cok Sey feda edebiliyorsaniz...Bu ask
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>degil
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>YARDIMSEVERLIK tir...
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>O uzgunken sizin de kalbiniz aciyorsa...Iste bu ASKtir...
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Tarif edemediginiz bir cekim yuzunden ondan bir turlu kopamadiginizi
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>dusunuyorsaniz.. Iste bu ASKtir...
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>O herkese guclu gorunmesine ragmen icindeki zayifligi
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>hissedebiliyorsaniz..Iste bu ASK tir...
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>Baskalarini da cekici bulmaniza ragmen hic pismanlik duymadan onunla
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>kalmaya
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE><TT>
</TT>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD>
<TABLE>
<T>
<TR>
<TD width=1 bgColor=#a0c6e5></TD>
<TD width=5></TD>
<TD><TT>devam edebiliyorsaniz..Iste bu ASK tir...
</TT></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE></TD></TR></T></TABLE>

Taner Gündoğdu
23.05.2006, 03:56
Teklifini kabul eden sevgilin olur etmeyen askin...

hayat61
23.05.2006, 21:46
GÜZEL BIR ÖYKÜ KISSADAN HISSE ANLAYANA!
FARE ÖYKÜSÜ

Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve esinin mutfakta bir paketi açtiklarini gördü. Kendi kendine:
- "Içinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düsündü.
Bir süre sonra gördügü paketin bir fare kapani oldugunu anladiginda yikilmisti.
- "Evde bir fare kapani var!, evde bir fare kapani var!" diye bagirarak telasla bahçeye firladi.
Minik fareyi telas içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavirla basini kaldirdi ve gidakladi:
- "Zavalli farecik...Bu senin sorunun benim degil. Bana bir zarari olamaz küçücük kapanin" dedi.
Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telasla koyunun yanina kostu ve,


- "Evde bir fare kapani var!, evde bir fare kapani var!" diye adeta çirpindi. Koyun anlayisla karsiladi ama,


- "Çok üzgünüm fare kardes ama dua etmekten baska yapacagim bir sey yok. Dualarimda olacagindan emin ol"dedi.
Minik fare çaresizlik içinde inege döndü ve ,
- "Evde bir fare kapani var, evde bir fare kapani var!" dedi.
Inek ;
-"Bak fare kardes, senin için üzgünüm ama beni
ilgilendirmiyor." dedi.
Sonunda farecik, basi önde umutsuz sekilde eve döndü.Çiftçinin fare tuzagi ile bir gün tek basina karsilasmak zorunda oldugunu anladi.
O gece evin içinde sanki ölüm sessizligi vardi. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacakti ki birden bir ses duyuldu.Gecenin sessizligini bölen gürültü, fare kapanindan geliyordu.
Çiftçinin karisi, ne yakalandigini görmek için yatagindan firladi ve mutfaga kostu.Karanlikta kapana, zehirli bir yilanin kuyrugunun kisildigini fark edememisti.Kuyrugukapana kisilan yilanin cani yaniyordu ve aniden çiftçinin karisini isirdi.Çiftçi,karisini apar topar doktora götürdü. Doktor,zehiri temizledi sardi. Çiftçi karisini eve getirdi,yatirdi.
Karisinin atesi yükseldi ve bir türlü düsmüyordu.Kadincagiz ates ve ter içinde kivranip duruyordu.Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli oldugunu herkes bilir,çiftçi de biçagini alip bahçeye kostu.Karisitaze tavuk suyu çorbasini içti, biraz kendine geldi.
Karisinin hastaligini duyan komsular ziyarete geldiler.Onlaraikram etmek için çiftçi koyununu kesti.
Çiftçinin karisi gittikçe kötüye gidiyordu. Yilan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karisi iyilesemedi ve öldü.
Cenazesine çok sayida kisi gelince hepsine yeterli et saglamak için çiftçi inegi mezbahaya yolladi.Fare tüm bu olanlari büyük üzüntü ile duvardaki deliginden izledi.

Birisi,sizi ilgilendirmedigini düsündügünüz bir tehlike ile karsi karsiya ise hepimizin ayni tehlikede olabilecegini hatirlayalim.

Hepimiz yasam denilen bu yolculukta yer aliyoruz.Digerimiz için bir gözümüzü açik tutmali ve digerlerini cesaretlendirmek için çaba harcamaliyiz.
--
Asil önemli olan ve memleketi temelinden yikan, halkini
esir eden, içerideki cephenin suskunlugudur.
Mustafa Kemal Atatürk

sweetrose
23.05.2006, 21:55
Teklifini kabul eden sevgilin olur etmeyen askin... smileys/smiley36.gifsmileys/smiley36.gifsmileys/smiley36.gif

Beytullah
25.05.2006, 20:18
Zamansizlik, aliskanlik ya da kabullenememek aci veriyor sadece.


birak bu ayaklarismileys/smiley4.gif

ts_fan
26.05.2006, 01:19
Her seye ragmen sevebilmek. Edited by: ts_fan

İ.Öztel
26.05.2006, 01:25
CEHENNEM OLSA GELEN GÖGSÜMÜZDE SÖNDÜRÜRZ ,


BU YOL KI HAK YOLU DUR , DÖNME BILMEYIZ, YÜRÜRÜZ !


Çanakkale sehitlik abidelerinden.

mezgit
29.05.2006, 22:19
Insanin en kötü durumu kendini bilmez ve yönetemez oldugu zamandir.

tsmaniac
29.05.2006, 23:39
INSAN VÜCUDU BIR HAPISHANEDIR, ÖLÜM ÖZGÜRLÜK

tSmAniAc

sümela61
05.06.2006, 12:10
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">BIR DELININ GÜNÜ ? II<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />[/B]
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">[/B]
?sonra bir an önce kendimi evden disari, sokaga atarim?

Her ne kadar yeni bir gün basliyor olsa da, aslinda her sey birbirinin aynisidir benim için? Her yeni gün yeni bir heyecan demekmis, her yeni gün (yeni bir heyecan yasanabilecegi için) yeni bir umut demekmis? Evet, bunlari da aynadaki o adam söyledi? Ne çok sey biliyormus bu adam, degil mi sevgili yüregim?.. Ama ben yine itimat etmedim; ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">sen onu benim <B style="mso-bidi-font-weight: normal">huni[/B]?me anlat[/I]? dedim? Ben böyle cevaplar verdim mi, bir bozuluyor ki sorma? O an suratinin aldigi sekli görmeni isterim?

Neyse sokagimizin kösesini dönüp caddeye varmak üzereyken fark ederim ki, cep telefonum, anahtarlarim ya da cüzdanimdan en az birisini evde unutmusum? Söylene söylene merdivenleri tekrar çikarim, içeri girerim, ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">sen daha gitmedin mi?[/I]? diyen birisi muhakkak bulunur kiyida kösede? Aldiris etmem? Zaten bu aynadaki adamin bana kazandirdigi en önemli sey de bu oldu, artik aldiris etmemeyi ögrendim? Aynadaki adam demisken eve tekrar girdigimde rahat duramam, banyoya gider aynaya bakarim ama bizimkisi yerinde yoktur? Sanirim ben böyle aniden geri döndügümde O?nu atlatiyorum? Tahmin ederim, ben evden çikinca O da hemen isyerindeki aynaya kosuyor; benden önce yerini alip beni beklemek için? Çogu kez canimi acitacak kadar açik sözlü olsa da galiba ben de O?na alistim?

Bazi sabahlar eve geri dönüp de aynaya dikkatli baktigimda makyajimi tam yapmadigimi fark ederim? Yüzüme biraz dikkatli bakan mutsuzlugumu anlayabilir diye korkarim o an? Öyle ya, bana biçilen rolde mutsuzluklara yer yoktur, mutsuzsam da bu beni ilgilendirmelidir sadece? Hemen odama kosarim boyami alip son rötuslari yapmak için? Bilir misin yüregim, ben odamda yürürken çok dikkatli basarim yerlere? Evdekiler anlam veremez buna? Ama her yerde ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">kalp kiriklari[/I][/B]? vardir onlarin görmedigi? Onlarin üstüne basip daha da ufalamaktan korkarim? Neden ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">bilir misin?[/I]? dedim ki sanki sana? Zaten kirilan sey sen degil misin, benim canim yüregim?.. Yaslaniyorum sanirim, yasliligima ver? Odamdaki mutluluk boyasina firçami daldirip suratimi iyice boyarim, bu sefer kusursuza yakin olur kamufle isi? Artik kimse anlayamaz ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">geçmise ait kirginliklarimi[/I]? ve bunun neticesinde olusmus ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">mutsuzluklarimi[/I]??

Disari ikinci kez çiktigimda artik her seyim yanimdadir ve ben de hazirimdir o günkü rolüme? O kadar çok sahnelemisimdir ki bu oyunu, artik hangimiz gerçegiz fark edemem: ben mi, yoksa aynadaki o adam mi?.. Aslina bakarsan aynadaki o adamin benden pek de farki yoktur? Sadece O oldugu gibidir, bense insanlarin istedigi gibi? Yani O?nun kimseden en ufak bir çekincesi yoktur; nasil istiyorsa öyle konusur, öyle davranir? Bense hep ilimli, hep dert dinleyen, hep sakin, hep mutlu, hep veren, hep esprili, hep dürüst, hep ahlakli, hep hosgörülü olmaliyimdir ve öyle olmaya da çalisirim? Bu yüzden çevremdekiler de beni çok sevdiklerini söyleyip dururlar? Hayir benim sevgili yüregim, onlar beni degil bu özelliklerimi seviyorlar? Oysa ki ben, beni sever gibi yapan bu kisileri sevmiyorum? Ben aynadaki o adami seviyorum?

Sonunda isyerime gitmek üzere dolmusa binerim? Dolmusun içi alabildigine kalabaliktir ama disaridaki trafik içerdeki kalabaliktan beterdir? ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Ah <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Trabzon[/B] yarim <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Trabzon[/B], ben senden uzakta bu yerlerde yasamak istemiyorum, burada her günüm bana iskence <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Trabzon[/B]?um[/I]? derim içimden? Aynadaki adam ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">normal[/I]?lerle konusabilse benim içimden söyledigim bu cümleyi dolmusun içinde haykirirdi; bunu da bilirim? Dolmustaki insanlara söyle bir bakarim; hiç birisinin makyajdan haberi yoktur anlasilan? Hepsinin suratindan buram buram mutsuzluk yayilir etrafa? Içimin sikkinligi artar, kafami disari çeviririm hemen ve o an aynada ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">benimkisi[/I]?ni görürüm? ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Beni atlatabilecegini mi sandin?[/I]? der? Duymazliktan gelirim? Ama güçlü olan O?dur; bunu ikimiz de biliriz? Devam eder: ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Mehmet efendi sen bu sabah da namaz kilmadin, ne olacak böyle?[/I]?? Buna kayitsiz kalamam ve cevabim sert olur: ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Orada dur iste, haddini bil? Ne seni ne de bir baskasini, <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Yargilayici[/B] ve <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Affedici olan[/B]?la aramiza sokmam? Ben biliyorum ki O beni seviyor, gerisi kimseyi ilgilendirmez... Simdi canin cehenneme[/I]? derim? Yol boyu ne aynadaki adam, ne de ben tek kelime etmeyiz? Aslinda O?na böyle sert davrandim mi içim rahat etmez ama elimde olmadan agresiflestirir bu tür sorular beni?

Rahatlamanin yolu müzikten geçer ve yine imdadima ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">mp3 player[/I]?im yetisir? <B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Sebnem Ferah[/I][/B] ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">sana bilmedigin bir sey söyleyemem[/I]? (*) derken, ruhum çoktan (basibos bir at gibi) gezinmeye baslamistir farkli alemlerde? Sarki biter, yol biter, inme vaktidir? Tam inerken omzuma atilan sert bir omuz ve akabinde dilenilmeyen özür, indikten sonra asfaltin üzerinde gördügüm tükürük, yürürken gazetelerde gözüme çarpan gasp, tecavüz, cinayet haberleri; beni yine o cümleyi kurmaya mecbur kilar: ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Bu sehirde ne isim var?[/I][/B]?

<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">(devam edecek)[/I][/B]
<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">[/I][/B]
SANA BILMEDIGIN BIR SEY SÖYLEYEMEM (*)<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">[/I][/B]
<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">[/I][/B]
<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Suyun derinligi ayniydi
Ama senin beline benimse omuzlarima geliyordu
Bütün yapraklar sararip düsecekti
Ama ilk ben düstüm kalanlar arkamdan korkuyla bakti <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">[/I][/B]
Bütün asklar çok büyük olacakti
Ama en büyük bizimkisi diyecektik
Her bir insan essiz olacakti
Ama hep kendimizi en degerli zannedecektik <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">
<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Çamur mu sürmek istiyorsun baskasinin duygularina
Önce senin ellerin kirlenecek [/I][/B]<B style="mso-bidi-font-weight: normal">
[/B]Suyla mi gidiyorsun bir baskasinin yanan yüregine
O yürekte hep yerin olacak

<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Sana bilmedigin bir sey söyleyemem
Ben de hiçbir sey bilmiyorum
Ne kadar iyilik varsa hepimiz için
Hepsini dileyip gerisine direniyorum <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">[/I][/B]
Çok sonralari fark edecektik
Iyilik temizlik bile göreceli olacakti
O kadar hizli kirlenecektik ki
Masumiyet fotograflarda eskiyip solacakti <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">
Korkuyor musun senden farkli olan her seyden
Korktugun sey kendi içinde büyüyecek
Ortak mi oluyorsun bir baskasinin yalnizligina
Yüregin yalnizlik nedir bilmeyecek

sümela61
29.06.2006, 14:13
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">BIR DELININ GÜNÜ ? III<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />[/B]
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">[/B]
?Tam inerken omzuma atilan sert bir omuz ve akabinde dilenilmeyen özür, indikten sonra asfaltin üzerinde gördügüm tükürük, yürürken gazetelerde gözüme çarpan gasp, tecavüz, cinayet haberleri; beni yine o cümleyi kurmaya mecbur kilar: ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Bu sehirde ne isim var?[/I][/B]<I style="mso-bidi-font-style: normal">...[/I]
<I style="mso-bidi-font-style: normal">[/I]
Sonrasinda is yerine gelirim ve yapilmasi gereken rutin isleri yapmaya koyulurum? Söyle böyle derken günü yarilarim? Aslinda zaman o kadar da kolay geçmez ama ben kolay geçmesi için kendimi hayatin akisina birakmaya çalisirim? Bir otokontrol mekanizmasi beni sürekli çeker bir yerlerimden geriye dogru? Hayat içinde barindirdigi tüm güzellikleri, çirkinlikleri, aciliklari, tatliliklari, tutkulari, korkulari, umutlari ve daha birçok yönleriyle ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">beni yasa[/I]? der? ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Tamam[/I]? derim, ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">bu sefer sen belirlemeyeceksin kurallari, ben seni yasayacagim bu kez[/I]?? Sonra yine her zamanki gibi bir seyler beni ayak bileklerimden tutar? Aynadaki adam, ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">sen asagilik bir korkaksin[/I]? der böyle zamanlarda? Evet sevgili yüregim, aslina bakarsan ben asagilik bir korkagim? Hem hayattan birçok beklenti içine girip; hem de bunlar için savasamayan, savasacak cesareti gösteremeyen bir korkagim ben? Ve böyle yapmayi sürdürdügüm sürece, hayati hiç yasamayacagimi sadece uzaktan seyredecegimi biliyorum? Bunlari düsünürken kulagimda da <B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Sebnem Ferah[/I][/B]?in ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">korkarak yasiyorsan[/I]? (*) isimli sarkisi yankilanir?

Ya sevgili yüregim, sana ne demeli?... Bütün bunlara sebep, biraz da sen degil misin?... Her defasinda ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">kipir kipir[/I][/B]? olan, benim kendi kabuguma çekilmeme bir türlü izin vermeyen sen degil misin?... Neymis efendim, ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">ask[/I][/B]?mis? Bakiniz hele, neler de biliyor? Sonunu bile bile hem kendin aci çektin, hem bana çektirdin defalarca? Uslandin mi peki, ne gezer, hala on sekizinde gibisin? Anla artik, senin gibi seven baska bir yürek yok? Hem olsa ne olur ki, mutlu olabilecegini mi saniyorsun?... Senden tek ricam var benim sevgili yüregim: ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">lütfen kimseyi derinlerde bir yere sokma bir daha[/I]?? Ben böyle ite-kaka bir sekilde yasamayi ögrendim sanirim? Hem sen böyle yaptikça aynadaki o adam da daha bir cesaret buluyor? Hem artik o kavak yelleri de esmiyor ki basimda? Bir yandan seninle, bir yandan aynadaki o adamla bogusmaktan yoruldum ben? Yaslandikça çocuklasiyorsunuz, bir durulun artik?

Neyse, sana günümün geri kalanini nasil geçirdigimi anlatmaya devam edeyim? Öglen civari aklimin bir kösesine yine ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Trabzon[/I][/B]? düser? Aslinda aklimdan hiç çikmaz ya, o da ayri? Eger o gün <B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Trabzonspor[/I][/B]?un maçi varsa televizyonda, bir nebze olsun dindirir özlemimi? Bu noktada sunu diyebilirim: Trabzonspor benim için bir futbol takimindan çok öte bir yerlerdedir? O bir ideoloji, bir karsi durus, bir baskaldiristir? Hele bir de yenerse rakibini deymeyin keyfime? Artik hayattan çok büyük beklentilerim yok, bu tür seylerle de mutlu olabiliyorum? Insanin beklentisi ufak olunca, mutsuzluk duygusunu da çok sik yasamiyor? Eskiden benim kadar sevebilecek birisiyle karsilasmayi beklerdim, umut ederdim hayattan? Çikmazdi karsima, çikmayinca da mutsuz olurdum? Simdi böyle bir beklentim yok mesela? Hatta simdi mutlu olmak gibi bir beklentim de yok? <B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Mutlu olmayi ummuyorsan, mutsuz da olmuyorsun[/I][/B]?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal"> [/I][/B]Aynadaki adam bu duruma ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">robotlasma[/I][/B]? adini veriyor? Ben yine de mutsuz olmaktansa, ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">robot[/I][/B]? olmayi tercih eder oldum artik? Dedim ya, ben cesur degilim?

Günün öyle ya da böyle bir sekilde geçmesi lazimdir, aksi takdirde uzayan her an benim için yeni hesaplasmalar demektir; bunun karsiligi da yeni acimalar, yeni kanamalardir? Ruhum o kadar yaralidir ki, hesaplasmayi birak sevmeye bile takati yoktur artik? Arada sirada arkadaslarim gelir is yerime, bana hak ettigimden fazla deger veren arkadaslarim? Onlarla havadan sudan ve sonra asla hatirlayamayacagim bir sürü seyden konusuruz? Bütün bunlar benim için bir günü daha hoyratça harcamak demektir? Ne hakkinda konustugumuz çok da önemli degildir, aslolan günü tüketebilmektir? Arkadaslarim beni mutlu gördükçe, onlar da mutlu olurlar? Hatta sorsan onlara ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">keske Mehmet?in yerinde olsaydik[/I]? diyenler de çikacaktir içlerinden? Bu durum beni oldukça üzer ama bir yandan da sergilemis oldugum oyunculukla gurur duyarim içten içe? Aynadaki adam çok kizar bu duruma? ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Anlamiyor musun, geçen sey senin ömrün[/I]? der? ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Neden bu role devam ediyorsun, çik ortaliga haykir incitilmisligini[/I]? diye diye beynimi en ücra köselerine kadar kemirir durur, ruhumu acitir? ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Bunu yapamam, kendi mutlulugum için (ki o da süpheli), sevdiklerimi mutsuz kilamam[/I]? derim? ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Bunu senin mutlulugun için istemiyorum ki, böyle olmasi gerektigi için istiyorum zaten[/I]? der? Tek kelime edemem, haklidir?

Içki de kullanmiyorum ki, her gece içip içip beynimi ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">düsünemez[/I][/B]? duruma getireyim? O yüzden içki fikri bana uzaktir? Bir dönem ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">deli doktoru[/I][/B]?mun tavsiye ettigi ?<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">xanax[/I][/B]? gelir aklima? Evet bu sihirli haptan içtim mi; ne dert kalir ne tasa, bunu iyi bilirim? Ama ta ki etkisi geçene kadar, etkisi geçtiginde ruhsal bozuklugun yanina bir de fizyolojik bozukluk ilave edilmis olur? O yüzden bu fikirden de vazgeçerim? Peki ya bu dünyadan temelli göçmek?... ?<I style="mso-bidi-font-style: normal">Bak bu sahane olurdu iste[/I]? derim?

(devam edecek?)

Not: bu yazi 17.06.06 C.Tesi gününün ilk saatlerinde, Istanbul-Trabzon yolunda yazilmistir?

KORKARAK YASIYORSAN

Öyle Bir Hayat Yasadim ki
Cenneti de Gördüm Cehennemi de
Öyle Bir Ask Yasadim ki
Tutkuyu da Gördüm Pes Etmeyi de <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Bazilari Seyrederken Hayati En Önden
Kendime Bir Sahne Buldum Oynadim
Öyle Bir Rol Vermisler ki
Okudum Okudum Anlamadim <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">[/B]
Kendi Kendime Konustum Bazen Evimde
Hem Kizdim Hem Güldüm Halime
Sonra Dedim ki Söz Ver Kendine <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">
<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Denizleri Seviyorsan, Dalgalari da Seveceksin
Sevilmek Istiyorsan, Önce Sevmeyi Bileceksin
Uçmayi Seviyorsan, Düsmeyi de Bileceksin
Korkarak Yasiyorsan, Yalnizca Hayati Seyredersin <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">[/I][/B]
Öyle Bir Hayat Yasadim ki
Son Yolculuklari Erken Tanidim
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Öyle Çok Degerliymis ki Zaman
Hep Acele Etmem Bundan Anladim[/B] <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">
Kendi Kendime Konustum Bazen Evimde
Hem Kizdim Hem Güldüm Halime
Sonra Dedim ki Söz Ver Kendine <BR style="mso-special-character: line-break"><BR style="mso-special-character: line-break">
<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">Denizleri Seviyorsan, Dalgalari da Seveceksin
Sevilmek Istiyorsan, Önce Sevmeyi Bileceksin
Uçmayi Seviyorsan, Düsmeyi de Bileceksin
Korkarak Yasiyorsan, Yalnizca Hayati Seyredersin...[/I][/B]

sümela61
30.06.2006, 09:42
http://by12fd.bay12.hotmail.msn.com/cgi-bin/getmsg&amp;msg=MSG1151649365mp;start=1312665&amp;len=16624 &amp;curmbox=F000000001&amp;a=e17af432d54fd1342fb95a861312 f21f2417901d39e30726e956ce93378344b5&amp;mimepart=6Ben zin...


DEMOKRASI, dört yilda bir ortaya sandik koymakla olmuyor.

Sandik yeterli olsaydi, en çok sandigin bulundugu toptanci hali, demokrasinin besigi olurdu.

Adam gibi demokrasilerde toplum her an negatif ve pozitif tepkilerle ülkeyi yönetenleri yönlendirir.

Benzin 3 YTL?yi asti.

Bu dünyanin en pahali benzinidir.

Yeryüzünde benzini Türkiye?den daha pahali olan bir baska ülke yok.

(Türkiye?den sonra Ingiltere geliyor; 1.48 dolar. Türkiye?de ise benzin 1.88 dolar. Bir Ingiliz?in aylik geliri ise ayni isi yapan Türk?ün tam 11 katidir.)

Demokratik tavriniz olmayacak mi?

Bir ses, bir seda?..

*

Elbette olmayacak.

Siyasi iktidarlar da zaten bu sessizligi biliyor ve bundan yararlanip bildiklerini yapiyorlar.

En iyisi siz sesinizi çikartmayin.

Gerçi benzin alirken surat asmak, arabaya oturunca "Bu kadar da olmaz yani..." demek de bir tepkidir.

Yeterlidir.

Maasi götürüp bir depo benzine yatirdiginizda, tepki olarak parmaginizi arabanin çakmak deligine de sokabilirsiniz.

Birkaç sene önce Misir?da ekmege yapilan zammi protesto etmisti Araplar, bir günde yari yariya inmisti ekmegin fiyati.

Misirli Araplar kadar olmayin.

*

Benzin fiyatinin yüzde 61.1?i vergidir.

Bu; imam genel müdür kadrolari için, dinci sirketlere verilen ihaleler için, evlere makarna-pirinç dagitip oy almak için, Ali Dibo?lar için iktidara lazimdir.

Yani litre basi verdiginiz her 3 YTL?nin yaklasik 1.8 YTL?si...

Siz bilmiyormus gibi yapin.

Tam 50 yildir yaptiginiz gibi...

Öyle sessiz...

Öyle tepkisiz...

Öyle sinmis...

Öyle suskun...

Arabasinin deposundaki benzine sahip çikamayan halkin, ülkesinin gelecegine sahip çikmasi olasi midir?..

Olasi midir gülüm?..

ts_fan
30.07.2006, 03:26
''Bir insanı kalbi hariç bedeninde bir organı ile sev.Sakın O'nu karakteriyle, huylarıyla, yaşam tarzıyla, sana yakın bulduğun şeyleri ile sevme.Çünkü günün birinde birşeyler ters giderse ve biterse O'nu unutması imkansız olur.Seviyorsan; gözünü, saçını, bakışını, çenesini, kıtısını, burnunu sev.Zira bu sevdiklerinin yerini bir başkasının alması ve O kişinin unutulması çok kolay olur.'' RB

ts_fan
30.07.2006, 19:18
-----------------------------------------------

Beytullah
30.07.2006, 19:29
reco reis güzel yazılarını merak beklıyoruz bizler eksık etme yazılarında:D

ts_fan
30.07.2006, 21:34
1
Küçücük bir tohumdum ilk başta.
Biraz su oldun bana, biraz da hava.
Bende öyle iyi huylu tohumlardan değildim.,
Gıcık olmasına gıcıktım, aynı senin gibi.
Can verdi bana her şeyin;
Sohbetin güzeldi, tavırların güzeldi, tribin güzeldi,
Sabahlara kadar beraberce geçirdiğimiz anlar güzeldi,
Sarıp sarmaladı beni her şeyin,
Seninle hayatı yaşamak güzeldi.
Ama artık hayatı yaşamak hiç güzel değil,
Artık nefes almak dahi zor.
Sensiz geçen günler sadece acı veriyor bana.
Senin söylediğin şey olmuyor;
Zamanla unutursun demiştin, unutamıyorum.
Anın ilerlemesi sadece sana olan sevgimi artırıyor.
Olmayacak desende oldu,
Belki bedenen birlikte olamayacağız ama ruhun benim oldu.
Bana ruhun yeter,
Ruhundan arta kalan sana ait, sen ona istediğini yap.
………………………………………………..
2
Evet;
Tohum büyüdü, fidan oldu;
Sonrada kocaman bir ağaç.
Tohumken hafif şiddette esebilseydin,
Uçardım başka diyarlara.
Fidanken sertçe esebilseydin,
Minik köklerim acırdı ama yinede kopardım
Ve seni terk ederdim istemeye istemeye
Ama artık ben iri gövdeli bir ağacım
Köklerim gövdemden daha güçlü.
Bu andan itibaren dünya kopmadıkça,
Yerimden oynatamazsın beni.
Beraber büyüttük bu tohumu ağaç yaptık.
Sen ağaç olmasını sağladın,
Bense artık bununla yetineceğim.
Senden daha fazlasını istemiyorum,
Sadece sana teşekkür ediyorum.
Bu büyük sevgiyi içime koyduğun için;
Ve sana tek bir şey söylüyorum;
‘’Seni çok seviyorum.’’ 05/05/2006

Beytullah
30.07.2006, 21:52
işte budur ;)

ts_fan
06.08.2006, 16:19
''Şaşmayı öğrenemeyenler her zaman şaşıracaklardır''

erdal6167
06.08.2006, 16:32
Akilli İnsan SÖyledİĞİ HerŞeyİ DÜŞÜnÜr Ama DÜŞÜndÜĞÜ HerŞeyİ SÖylemez. . .

DKaraduman
12.08.2006, 14:54
Sanma Şahım I Herkesi sen I Sadıkane I Yar olur,
Herkesi sen I dost mu sandın I Belki ol I Ağyar olur,
Sadıkane I Belki Ol I Alemde I Didar olur,
Yar olur I Ağyar olur I Didar olur I Serdar olur

ts_fan
08.09.2006, 10:23
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş...

"Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş.
Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı; "Olur" demiş çekine çekine.Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.
"Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş, oğluna.Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş.Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına.Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış.
Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu.Yemek masasında üç tabak duruyormuş.Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?"

Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış; "Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler" Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş; "Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler'' Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.

"Asıl ders bu değil!" dedi, baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi; "Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok"
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı.Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı; "İçmek istersin herhalde" dedi.

Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü; "Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici.Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı
taze kahve gibi...Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar"

sümela61
19.10.2006, 11:20
Recep hikayeler çok güzelmiş... paylaşımın için teşekkürler...

sümela61
21.10.2006, 12:19
Gazeteler; TGRT'den yuklu maas, luks cip ve araba alan unlu artistlerin dudak ucuklatan anlasmalarini yayinliyor. Bir sarkiciya toptan 3 milyon dolar, otekine ayda seksen milyar maas, berikine 700 bin Dolar...

Bu arada hediye edilen yuz bin dolarlik cipler, trilyonluk villalar da caba. Peki, bu durum sadece TGRT'de mi boyle?

Hayir! Son yillarda medya ve eglence sektorunde, Amerika'ya parmak isirtacak rakamlar telaffuz edilmeye baslandi. Milyonlarca dolarlik transferler, yuz-yuzelli bin dolar aylik maaslar herkesin cenesini yoruyor. kendisini dinleyenlere gobek attirma hunerine sahip sarkicilar, milyonlarca dolarlik servetin sahibi oluyor.

Gorgusuz "sosyete" dugunlerinde sarki-turku soyleyenler bir gecede iki "ekstra" cikarip 100 bin dolari cebe koyuyor, ertesi gun programlari icin sete, bir sonraki gun de dizilerine kosuyorlar.

Peki bu adamlar kadinlar, topluma hangi katkida bulunuyorlar da bu servetlere kavusuyorlar dersiniz? Bu paralari kim oduyor ve daha onemlisi neden oduyor?


Bu sorularin cevabi basit: Bir takim hanende sazende takimi, bizden enayilik vergisi aliyorlar. Onlara bu buyuk serveti kazandiran sey; bizim toplumsal enayiligimiz. Degerler sistemi asiri derecede bozulmus, ayaklarin bas baslarin ayak oldugu bir toplumda yasanan carpikligin, her el cirpan kisinin arkasindan agzi acik ayran budalasi gibi kosmamizin sonucu butun bunlar. Kendileri gibi erkek olan arabesk sarkicisinin ciplak ayaklarina dokunabilmek icin birbirini ezen kalabaligin psIkopatolojik yansimalari.

Her taraflarindan lopur lopur et veyag fiskiran terli escinsel sarkicilara hayranlikla bagli olan ve onlarin soyledigi sarkinin ritmine uyarak kalca tokusturan aslan parcasi erkeklerimizin eglence dunyasi. Adamlar ve kadinlar, boyle bir toplumdan enayilik vergisi tahsil etmesin de ne yapsin!

***

Siz siz olun; sakin Mehmet Akif'in, istiklal marsinin odulunu almamasini ya da son gunlerinde cektigi sefaleti unutun, Nazim Hikmet'e sahip cikmayin, Sabahattin Ali'yi kim oldurdu diye sormayin, Melih Cevdet Anday ne yapiyor diye merak etmeyin, Turkiye'nin AB'ye alinmasi karsiliginda hangi bedelle karsi karsiya olduguyla ilgilenmeyin, Fazil Husnu Daglarca nasil geciniyor diye akliniza takmayin, Avni Arbas'i ziyarete gitmeyin, Cemil Meric'in kitaplarina el surmeyin. Dogduklari ev muze yapilacak, adlarina enstituler kurulacak,
universite doktoralari hazirlanacak degerlerinizi bir an once tepelemeye bakin. Cunku kultur, siir, resim, nitelikli muzik, dusunce gibi kavramlar bu millete zararlidir. Allah korusun, onun aklini falan bozar! Bu insanlarin ciktigi televizyon kanallarini hemen "zap"layip, kalca-gobek lumpen eglence dunyasina ziplayin. Ve pasa pasa enayilik verginizi odeyin.

Sonra sokaklara cikip "Butun dunya sasirma, sabrimizi tasirma!" diye bagirin. Bizler gibi bir avuc insana da "damarlarimizda mevcut olan asil kani" arayarak omur tuketmek dussun.


Zulfu Livaneli

kutoz
28.10.2006, 14:43
http://www.sabah.com.tr/2006/09/30/cpsabah/im/5C16813CD1F5A04EAFEF13E5b.jpg

Burası da Trabzon!..

Salonun tüm koltukları doluydu; sahnenin önünde yerde oturanlar, koridorlarda ise ayakta duranlar vardı. Bine yakın insan içerdeyken, söyleyenlerin yalancısıyım, bir o kadarı da kapıdan dönmüştü. Kentin yakın tarihinde ilk kez.. Hayır! İkinci kez böylesine ilgi gösterilen bir etkinlik oluyordu. İkinci kez dedim, çünkü geçen yıl ilki düzenlenen Kültür ve Sanat Festivali'nde de bir gösteri yapmıştım. Aynı ilgi, aynı kalabalık geçen yıl da vardı. İşte ben, bu kentte dünyaya açtım gözlerimi. Türkçe'yi bu kentte öğrendim, kitabı bu kentte tanıdım ve sevdim. Kentin adı Trabzon'dur! Hani, linç için bir araya gelenlerin kentin yüzü gibi tanıtıldığı, bir şaire, bir meddaha gösterilen yoğun ilginin haber bile olmadığı Trabzon! Fatih Altaylı gibi söyleyelim: Biz ne zaman adam oluruz?.. Bir kentin insanlarını yalnızca kötü amaçla bir araya geldiklerinde değil, sanat etkinliklerinde daha fazla kalabalığı oluşturduklarını haber yaptığımız zaman!..

TRABZON HİKAYESİ

İki yıldır konserlere, sergilere, konferanslara, gösterilere sahne oluyor Trabzon. Volkan Canalioğlu'nun başkanlığında kent, yıllardır kaybettiği kültür kimliğini yeniden kazanma uğraşı veriyor. Bu çabasında Trabzon yalnız bırakılmamalı. Maçka'da ve Trabzon'da iki yıldır düzenlenen etkinliklerde, yöre halkının sanata ve sanatçıya sahip çıkması mutlaka kentin gerçek kimliği olarak öne çıkarılmalı ve tanınmalıdır. Bu örnek oluşturmayla, festival için çalışan insanlara moral bakımından güç sağlanır ve bir sonraki etkinliğe olan ilgiyi daha da artırabiliriz; tabii ki, Doğu Karadeniz'i yalnızca bir 'haber' olarak görmüyorsak! Bu yılki etkinlikler de sona erdi. Önemini yukarda anlatmaya çalıştığım duyarlık yazılı ve görsel basın tarafından gösterilmedi. Trabzon, bir kez daha saha kapatma, cinayet ve cinnet haberlerine mahkum edildi!.. Bir kez daha sevgili Altaylı gibi soralım: Biz ne zaman adam oluruz?.. Bataklığın çamurunu değil, nilüfer çiçeğini de gördüğümüz zaman. Trabzon'un Kunduracılar Çarşısı'nda diş doktoru Nizamettin Algan'ın muayenehanesi vardı. Nizamettin amcanın Afrika maskları ve totemlerle dolu bekleme salonu bir müzeden farksızdı. Biliyordum ki, kardeşi de doktordu ve diplomasını duvara asmak yerine, Afrika'daki yoksul, aç insanlara yardım ediyordu. Kara kıtada insanlık için direnen, türlü zorluklara karşı hayat kurtaran bir doktorun Trabzonlu olmasıyla her zaman övündüm, gurur duydum. Nizamettin amcanın bekleme salonunda sergilenen Afrika eşyaları, biz Trabzonlu çocukların dilinden düşmezdi. UNESCO doktoru Celalettin amcayı yıllar sonra gördüm. Çocukluğumun kahramanı meğer ne kadar da kısa boyluymuş!.. Tüm ömrünü Afrika'ya adayan Celalettin Algan'ın büstü, Trabzon'un bir köşesine kondu diye birileri kızılca kıyamet koparıyor!..

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Bir kent doktorlarıyla, hakimleri, savcıları, avukatları, eczacıları, mimarları, mühendisleri, gazetecileri ve öğretmenleriyle övünmelidir. İtfaiyecileri, terzileri, kitapçılarıdır bir kentin gerçek kahramanları. Trabzon'da Kurtlar Vadisi'nden çıkma özentiler dolaşıyor olsa da, sokaklarında 'Kitap Kurtları Vadisi'nin kahramanı daha çoktur. İnsanlık adına yaptığı hizmetlerden dolayı dünyanın saygın dergilerine ve gazetelerine haber olan Doktor Celalettin Algan'ın bir büstüne tahammül edemeyenler, çocuklarına 'kahraman' olarak kimleri tanıtmak istiyorlar? Trabzon'a bu saygısızlığı yapanlar, tıp biliminden, insanlıktan vazgeçtim, Afrika'nın zürafalarından, fillerinden, gergedanlarından utansınlar. Ne zaman mı adam oluruz?.. Çocuklarımıza tüm dünyanın şapka çıkardığı doktorlarımızı, bilim insanlarımızı kahraman olarak tanıtıp, örnek almaları için heykellerini kentlerimize diktiğimiz zaman.

Sunay Akın (30.09.2006/Sabah Gzt.)

sümela61
28.10.2006, 14:46
harika yazmış yine...

sümela61
21.11.2006, 17:36
sevgili Ömer (omerkucuk) sayesinde bu yazıdan haberdar oldum, sizinle paylaşayım dedim... teşekkürler Ömer...

ROMEO ve JULIET YAŞASAYDI...

Onlar yüzlerce yıldır tutkulu, kararlı ve ölümüne aşkın simgesi. Ama onlardan söz ederken hep göz ardı ettiğimiz bir şey var: Romeo ve Jülyet yeniyetmeydiler.

Yani çocukluğun asude neşesini terketmiş olmanın hüznüyle geleceğe dair endişelerin insanın her anını zehirlediği o malum yaşlardaydılar.

Güzel, coşkulu, uçsuz bucaksız hayalleri vardı.

Bilmedikleri ve üzerlerine üzerlerine gelen gelecek karşısında tek direnme noktaları bu yüceltilmiş hayalleriydi.

Ne var ki, ailelerinin arasındaki acımasız düşmanlık onların hayallerinin gerçekleşmesine izin vermiyordu.

Ölümleri her şeyin sonu oldu.

Peki, burada duralım.

Ve düşünelim.

Ya tersi olsaydı?..

Yani her şey yolunda gitseydi ve çatışma aileler arasında değil de; iki gencin romantik beklentileriyle düzenli beraberliğin (evliliğin) somut gerçekleri arasında baş gösterseydi...

Mesela aileler birbirleriyle çatışmak yerine Romeo’yla Jülyet’i başgöz edip kızın pırlantasından oğlanın işine gücüne kadar ne varsa, hepsine karışsaydılar...

Çağlar aşan bir trajedi yerine komedi çıkardı karşımıza. O da en iyi ihtimalle!

Bu yüzden “karanlık” yorumların el üstünde tutulduğu kimi psikanalitik metinlerde Romeo ile Jülyet; sürekli beraberliğe dönüşen aşkların ağır ağır etkisini gösteren zehrini içmektense bir yudumda zehir içmeyi tercih etmiş “kahramanlar” olduğu yazılmıştır.

Abartmalı bir yorum elbette! Ama itiraf etmeli ki, pek ince ve haklı ayrıntılar içeren bir abartma. Öyle değil mi?



***

İnsan sever ve sevdiğini ister.

Orada, uzakta değil, burada, yanıbaşımda olsun ister.

Hatta “içinde” bir yerde olsun ister.

Ama o kadarla kalmaz seven insan.

Sevdiğiyle birlikte bir hayat da ister.

Ve bir de bire “yeşil panjurlu ev” hayali başköşeye yerleşir; bütün arzuların üzerine ağırlığını bastırır.

Ancak yeşil panjur zor iştir.

Bir türlü hayallerdeki yeşili tutturamaz gerçek hayattaki boyacılar.

Tam renk tuttuğunda panjurlar çürümeye, rüzgar ve ışık geçirmeye başlar.

Bahçedeki hanımelleri mi?..

Onca iş güç koşuşturma içinde bahçeye hanımeli dikmeyi başarabildilerse bile sulamayı unuturlar. Hatta “kim sulayacak bu hanımellerini?” tartışması bile çıkar ki, şiddetini ve ciddiyetini hiç yabana atmamalı.

O kadarla da kalmaz.

İşin içine karışan ailelerin durumu, çatışan ailelerden daha kabul edilir değildir. Bu gerçek zamanla anlaşılır.

Yetmez.

Komşular, arkadaşlar, baştan çıkarıcılar...

Hepsi düzenli beraberliğe dönüşen tutkulu aşkı zorlar.

Yani hem sevgili hem de başkalarının arasında herkes gibi biri olmak öyle uzaktan kolay görünür. Yakından işler çoğu zaman başka türlü yürür.

Sonunda yüceltilmiş romantik beklentiler (idealler) ile gündelik gerçekler arasında açılan uçurumdan aşağı ya ruhlar fırlatılır ya da doğrudan ilişkilerin kendisi...


***

Asıl anlatmak istediğim şu...

Düş kırıklıkları, öfke ya da sıkıntı ve kayıtsızlık çukurunda debelenen ilişkileri tartışırken bin türlü tarafından dem vuruyoruz.

Aşkın ruhsal ve kimyasal ömrü, cinsellik, arzuların sınırsızlığı gibi şeyleri tartışıyoruz.

Hatta elektrik ve kira faturalarının ya da bir süre işsiz kalan partnerin solgun bir güle dönüşmesinin yarattığı sonuçları bile tartışıyoruz. (Öyle ya Romeo ve Jülyet için bunlar hiç söz konusu olmadı!)

Doğru yapıyoruz.

Fakat ilişkinin ilerki yıllarında ortaya çıkan sorunların ve kırgınlıkların altında yatan nedenler arasında başlangıçtaki romantik ideallerin payını unutuyoruz.

Romantizmin en büyük düşmanı, romantik ideallerin ta kendisi olmasın sakın!

Haşmet Babaoğlu

Gamze
23.11.2006, 22:06
Eşi bitkisel hayata giren bir erkegin mektubu


Seni ezberlemeye calisiyorum.
Kendini bana birak, senden alabilecegim hicbir sey yok,
hele senin haberin olmadan asla. Gözlerine dokunmak
için ne kadar uzun zamandir bekliyorum biliyor musun?
Ya saclarini koklamak için? Yasemin gibi kokuyorlar...
Belki de daha güzel.

"Böyle kokmayi nasil başariyorsun?" derdim hep,
Sen de bana, "Sen koklamayi biliyorsun derdin"
Siyah saçlarin, yesil çayirlarlari animsatan
göz bebeklerinle bulusunca, ne kadar romantik
duruyorlar.. Öyle ezberlemek istiyorum ki seni,
unutmak denen sey bile hasetlensin.

Kirpiklerine baktikça rimel olup bulasmak geliyor içimden.
Bir firça kadar bile sansli bulmuyorum kendimi.
Yada bir çorap kadar, bir ruj olmak bile
düsmüyor payima. Dudaklarina yaslanmak ne güzel olurdu.
Ne güzel olurdu onlara pervasizca dokunmak...

Seni ezberlemek istiyorum. Ellerinde kimsede olmayan
bir hüzün var, yüzünde yaşayan her duygu ellerine
de bulasmis sanki, incinmekten hiç korkmazdin sen..
Ojelerin silinmis, yarin onlari yeniden sürecegim.
Kir çiçeklerini çok seversin, sana tazelerini toplamaliyim...
Daha çok sey var söylemek istedigim, ama
dilime mühür vurdum sen konus diyinceye kadar.
Sadece yüregimle konusuyorum. Sadece yüregimle...

Bilmemki kitap okumami ister misin? En sevdigin sey,
boleroyu dinlerken kitap okumakti...
Küpelerini çikarmislar, aradim ama komedin de
degiller, yüzügünde yok, yer yarildi içine girdi sanki.
Oysa ne kadar sevinmistin sana evlenme teklif
ettigim o aksam, hiç çikarmayacagina da söz vermistin.
Sana sitem etmiyorum. Birak hiç degilse kendimle
konusayim. Sen beni yokmus farz et.
Ne tuhaf, o kadar güzel görünüyorsun ki,
sanki başka bir yerdeymişiz hissine kapiliyorum.

Beni azarlamak için neler vermezdin şimdi...
Keske azarlasan. Gözlerini çevire çevire bakip
"Gene mi alisverisi eksik yaptin" demeni ne
kadar sevdigimi bilmiyorsun.
Yada ne zaman futbol seyretsem,
yüzünde beliren kiskanç ifadeye ne kadar hayran
oldugumu. Sana ait bir esya gibi yanindan
hiç ayrilmasam ne kadar sevinirdin kimbilir.
Çok tatlisin, çok...

is çikisi yine gelecegim. Daha ne kadar idare ederler ki...
Neyse sen bos ver bunlari. Keske hiçbir sorumlulugum
olmasaydi, her saniyeyi seninle geçirmek çok keyifli olurdu.
Ama isteyken hep seni hayal edecegim bunu bil.
Tatli tatli sarki söyleyisini, yaramaz çocuklar gibi
gizlice çaldigin isliklari, kizdiginda söyledigim muzur sözleri...

Ayaklarin daha sicak şimdi.Yastigini da
düzelttik mi tamam... Burnundan öpmek istiyorum seni,
ne kadar zarif bir duruşu var, hiç bukadar
düzgün oldugunu fark etmemistim.
Garip, şu son birkaç aydir, seninle ilgili neler
kaçirdigimi daha iyi anliyorum. Hemsire gelmek üzeredir
canimin içi, birazdan annemlerde gelecek, beni merak etme,
ben seninim, hep senindim zaten.

Sesimi duyduğunu düşünüyorum.
Gözlerin kapali olsada gördügünü...
Ellerin ezberlediklerini animsiyor olmali...
Karanliktan korkmana gerek yok. Isik hep yanik kalacak.

Doktorlar bu gün olmasa da, bir gün komadan
çikabilecegini söylüyor. Onlar seni tanimiyorlar ki,
ne kadar inatçi olduğunu, birbirimizi ne kadar sevdigimizi,
bir ay sonra kutlayacagimiz evlilik yildönümünü bilmiyorlar.
Onlara da hak vermeliyiz!

Burnundan öpüldün, dudaklarina degmeye kiyamadim yine...

sümela61
30.11.2006, 15:53
bu yazılarımı daha önce de buraya eklemiştim ama forumun yeni haline geçilince yazılar biraz karışık olmuş... izninizle, tekrar ekleyeyim dedim...

BİR DELİNİN GÜNÜ (I)

Bu yazımda sizlere yakından tanıdığım bir delinin, bir gününü nasıl geçirdiğini anlatmaya çalışacağım… Sizlere aşağıda aktaracağım bilgileri, bahsi geçen bu deli; yüreğine anlatmış… Ben de O’nun yüreğinden öğrendim gününü nasıl geçirdiğini, buyurun okuyun…

““… sabah kalktığım gibi yüzümü yıkamaya giderim herkes gibi. Suyu yüzüme çarpar dururum, hareketlerimde bir incelik yoktur. Aksine bir şeylerin hıncını çıkarırcasına çarparım suyu suratıma. Siz “normal”ler bilmezsiniz, nasıl çarpılır su surata, nefretle. Siz “normal”lerin suratına çarpmadığım acı gerçeklerin acısını, kendi suratımdan çıkarır gibi çarparım. Gün içerisinde –yatağa girene kadar- sürekli maskeyle dolaştığım için yüzümü iyice temizlemem gerektiğini düşünürüm. Yoksa maskeler düşebilir, bu olmaz. Tam lavabonun başından dönüp banyodan çıkacakken aynadaki suratımın bana ne kadar “acımaklı” baktığını görürüm. Ben de ona nefretle bakarım. Nefretle baktığımı anlayınca acımayı keser ve bana, yüzümdeki çizgilerin her sabah daha da belirginleştiğini gösterir. Canımı yakacak kadar açık sözlüdür aynadaki yansımam. Hemen ışığı kapatırım, suratımdaki çizgiler belirsizleşir. Aslında görmekten korktuğum, mutsuzluğumun suratımdaki yansımalarıdır. Sonra birden aynadaki adama şöyle derim: “oğlum, yüzüm kırışsa ne olur kırışmasa ne… benim hayattan zaten bir beklentim yok ki…” Tekrar yakarım ışığı, az evvel korktuğum çizgileri öperim bu kez, aynadan da olsa. Annemin “bu aynayı yeni silmiştim, kim kirletti yine?” cümlesini sarf edeceğini bile bile öperim aynadaki suratı. Oysa benim canım annem ne kadar silerse silsin aynadaki “kirli yüz” ün asla temizlenmeyeceğini hiç bilmez…

Siz “normal”leri bilmem ama ben kalkar kalkmaz yapılan kahvaltılardan hiç haz etmem. Siyah siyah zeytinler üstüme üstüme gelir. Görebildiğim her yer pusludur. Ev ahalisinden olduğunu tahmin ettiğim birileri de vardır mutfakta, ama “pus”tan dolayı hiç fark edemem bana olan yakınlık derecelerini. Sonra onlar her “normal” insanın yaptığı gibi birilerini, şayet birilerini bulamazlarsa birbirlerini çekiştirmeye başlarlar. Hemen “mp3 player”ımı alırım, bu diyaloglara şahit olmamak ve ortamdan soyutlanmak için. Kulağımdaki kemençe sesi beni tedavi ederken kolum dürtülür: “yavrum çayın soğuyor…” Bu söz hala (bu pisliklerle dolu) dünyada yaşamaya devam ettiğimi hatırlatır bana, keyfim kaçar. Zeytinler hala peşimdedir. Aslında benim gibi deliler ilginin üstlerinde olmasından şikâyetçi olmuşlardır hep. Bu yüzden “kahvaltı yapacak mısın, karnın aç mı, yumurta pişireyim mi sana, çayın soğuyor” gibi laflara, garip bir şekilde “sert” yanıtlar verirler. Övünmek gibi olmasın ama ben de azıcık deliyim ve dolayısıyla aynı davranışları ben de gösteriyorum. Sonra çevremde beni çok sevdiklerinden emin olduğum insanlar “neden böyle davranıyorsun, sen deli misin?” derler. Çok geç kalmış bir sorudur bu, ama yine de beni o an mutlu eder bu soru. Çünkü insanların beni anladıkları ender anlardan biridir bu.

Çayı çok severim ben, bilir misin? O yüzden her sabah mutlaka içerim, “pus”ların dağılmasına yardımcı olur çay. Çayı neden bu kadar sevdiğimi sanırım buldum. Çünkü o her sabah bütün sıcaklığıyla karşımda olur, içimi ısıtır. Ailemden, arkadaşlarımdan iyidir çay. Onlar da beni severler ama kötü yönlerimi hiç bilmezler. Dolayısıyla onların bana duyduğu sevgi iyi yanlarıma duydukları sevgidir aslında, onların gösterdikleri sıcaklık bana değil iyi huylarımadır. Her yönümle tanısalar beni, belki de bu kadar sevgiyle yaklaşmazlar. Ama ben “çay”a her şeyimi anlatırım. Söylediğim yalanları, işlediğim günahları, aklımdan geçen “şeytan”lıkları… O yine de her sabah aynı sıcaklıkla ısıtır içimi. Bu kimsede görmediğim bir sıcaklıktır. Herhangi bir sabah beni biraz mahcup görse, “ben senin ne haltlar ettiğinle ilgilenmiyorum ki oğlum, sen her şeye rağmen iyi birisisin” der. İşte böyle anlarda onu hep ince belli bardakla içmeyi severim, sarılması daha keyifli olsun diye. “Keşke herkes senin kadar iyi olabilse” der, bu lafının beni daha çok yaraladığını bile bile. Yaramı kanattığını anlar ve son lafını eder: “Ben seni severken, her halinle seviyorum, unutma…”

“Peki” derim, “bazı sabahlar içimi ısıtsan da, sen de bir burukluk bir acılık hissederim; sanki içinde bir şeyler kanar da bana belli etmezsin.” Cevabı hazırdır: “Sana benziyorum işte. O acı ve buruk olduğum sabahlar, beni bir başıma beklettiğin ve bana zamanında gelmediğin sabahlardır.” Düşünürüm de, oldukça haklıdır. Ben de hep bekletilen, hep ertelenen kişi olmuşumdur aslında. O yüzden de içimde hiç geçmeyecek bir burukluk ve acılık vardır…

Devam ederim sohbete “çay”la: “Bazen seni bekletmediğim, hemen sana koştuğum halde yine buruksun?” “Aramıza sigarayı kattığın zamanları kastediyorsun sanırım” der, boğazımı yakıp geçerken. “Beni mi kıskanıyorsun, delisin sen” derim. “En az senin kadar” der…

Sigara ve çay… Birlikte denendiklerinde çok zararlılarmış, aynadaki suratım söylemişti geçtiğimiz sabahların birinde. Ben de O’na yine aynı cevabı vermiştim: “oğlum, zararlı olsalar ne olur, olmasalar ne… benim hayattan zaten bir beklentim yok ki…” Sonra yine bir öpücük kondurmuştum aynadaki adama.

Benim sabahlarım böyle geçiyor işte… Daha sonra bir an önce kendimi evden dışarı, sokağa atarım… ””


(devam edecek…)

sümela61
30.11.2006, 16:04
BİR DELİNİN GÜNÜ – II

…sonra bir an önce kendimi evden dışarı, sokağa atarım…

Her ne kadar yeni bir gün başlıyor olsa da, aslında her şey birbirinin aynısıdır benim için… Her yeni gün yeni bir heyecan demekmiş, her yeni gün (yeni bir heyecan yaşanabileceği için) yeni bir umut demekmiş… Evet, bunları da aynadaki o adam söyledi… Ne çok şey biliyormuş bu adam, değil mi sevgili yüreğim?.. Ama ben yine itimat etmedim; “sen onu benim huni’me anlat” dedim… Ben böyle cevaplar verdim mi, bir bozuluyor ki sorma… O an suratının aldığı şekli görmeni isterim…

Neyse sokağımızın köşesini dönüp caddeye varmak üzereyken fark ederim ki, cep telefonum, anahtarlarım ya da cüzdanımdan en az birisini evde unutmuşum… Söylene söylene merdivenleri tekrar çıkarım, içeri girerim, “sen daha gitmedin mi?” diyen birisi muhakkak bulunur kıyıda köşede… Aldırış etmem… Zaten bu aynadaki adamın bana kazandırdığı en önemli şey de bu oldu, artık aldırış etmemeyi öğrendim… Aynadaki adam demişken eve tekrar girdiğimde rahat duramam, banyoya gider aynaya bakarım ama bizimkisi yerinde yoktur… Sanırım ben böyle aniden geri döndüğümde O’nu atlatıyorum… Tahmin ederim, ben evden çıkınca O da hemen işyerindeki aynaya koşuyor; benden önce yerini alıp beni beklemek için… Çoğu kez canımı acıtacak kadar açık sözlü olsa da galiba ben de O’na alıştım…

Bazı sabahlar eve geri dönüp de aynaya dikkatli baktığımda makyajımı tam yapmadığımı fark ederim… Yüzüme biraz dikkatli bakan mutsuzluğumu anlayabilir diye korkarım o an… Öyle ya, bana biçilen rolde mutsuzluklara yer yoktur, mutsuzsam da bu beni ilgilendirmelidir sadece… Hemen odama koşarım boyamı alıp son rötuşları yapmak için… Bilir misin yüreğim, ben odamda yürürken çok dikkatli basarım yerlere… Evdekiler anlam veremez buna… Ama her yerde “kalp kırıkları” vardır onların görmediği… Onların üstüne basıp daha da ufalamaktan korkarım… Neden “bilir misin?” dedim ki sanki sana… Zaten kırılan şey sen değil misin, benim canım yüreğim?.. Yaşlanıyorum sanırım, yaşlılığıma ver… Odamdaki mutluluk boyasına fırçamı daldırıp suratımı iyice boyarım, bu sefer kusursuza yakın olur kamufle işi… Artık kimse anlayamaz “geçmişe ait kırgınlıklarımı” ve bunun neticesinde oluşmuş “mutsuzluklarımı”…

Dışarı ikinci kez çıktığımda artık her şeyim yanımdadır ve ben de hazırımdır o günkü rolüme… O kadar çok sahnelemişimdir ki bu oyunu, artık hangimiz gerçeğiz fark edemem: ben mi, yoksa aynadaki o adam mı?.. Aslına bakarsan aynadaki o adamın benden pek de farkı yoktur… Sadece O olduğu gibidir, bense insanların istediği gibi… Yani O’nun kimseden en ufak bir çekincesi yoktur; nasıl istiyorsa öyle konuşur, öyle davranır… Bense hep ılımlı, hep dert dinleyen, hep sakin, hep mutlu, hep veren, hep esprili, hep dürüst, hep ahlaklı, hep hoşgörülü olmalıyımdır ve öyle olmaya da çalışırım… Bu yüzden çevremdekiler de beni çok sevdiklerini söyleyip dururlar… Hayır benim sevgili yüreğim, onlar beni değil bu özelliklerimi seviyorlar… Oysa ki ben, beni sever gibi yapan bu kişileri sevmiyorum… Ben aynadaki o adamı seviyorum…

Sonunda işyerime gitmek üzere dolmuşa binerim… Dolmuşun içi alabildiğine kalabalıktır ama dışarıdaki trafik içerdeki kalabalıktan beterdir… “Ah Trabzon yarim Trabzon, ben senden uzakta bu yerlerde yaşamak istemiyorum, burada her günüm bana işkence Trabzon’um” derim içimden… Aynadaki adam “normal”lerle konuşabilse benim içimden söylediğim bu cümleyi dolmuşun içinde haykırırdı; bunu da bilirim… Dolmuştaki insanlara şöyle bir bakarım; hiç birisinin makyajdan haberi yoktur anlaşılan… Hepsinin suratından buram buram mutsuzluk yayılır etrafa… İçimin sıkkınlığı artar, kafamı dışarı çeviririm hemen ve o an aynada “benimkisi”ni görürüm… “Beni atlatabileceğini mi sandın?” der… Duymazlıktan gelirim… Ama güçlü olan O’dur; bunu ikimiz de biliriz… Devam eder: “Mehmet efendi sen bu sabah da namaz kılmadın, ne olacak böyle?”… Buna kayıtsız kalamam ve cevabım sert olur: “Orada dur işte, haddini bil… Ne seni ne de bir başkasını, Yargılayıcı ve Affedici olan’la aramıza sokmam… Ben biliyorum ki O beni seviyor, gerisi kimseyi ilgilendirmez... Şimdi canın cehenneme” derim… Yol boyu ne aynadaki adam, ne de ben tek kelime etmeyiz… Aslında O’na böyle sert davrandım mı içim rahat etmez ama elimde olmadan agresifleştirir bu tür sorular beni…

Rahatlamanın yolu müzikten geçer ve yine imdadıma “mp3 player”ım yetişir… Şebnem Ferah “sana bilmediğin bir şey söyleyemem” (*) derken, ruhum çoktan (başıboş bir at gibi) gezinmeye başlamıştır farklı alemlerde… Şarkı biter, yol biter, inme vaktidir… Tam inerken omzuma atılan sert bir omuz ve akabinde dilenilmeyen özür, indikten sonra asfaltın üzerinde gördüğüm tükürük, yürürken gazetelerde gözüme çarpan gasp, tecavüz, cinayet haberleri; beni yine o cümleyi kurmaya mecbur kılar: “Bu şehirde ne işim var?”

(devam edecek)

SANA BİLMEDİĞİN BİR ŞEY SÖYLEYEMEM (*)

Suyun derinliği aynıydı
Ama senin beline benimse omuzlarıma geliyordu
Bütün yapraklar sararıp düşecekti
Ama ilk ben düştüm kalanlar arkamdan korkuyla baktı

Bütün aşklar çok büyük olacaktı
Ama en büyük bizimkisi diyecektik
Her bir insan eşsiz olacaktı
Ama hep kendimizi en değerli zannedecektik

Çamur mu sürmek istiyorsun başkasının duygularına
Önce senin ellerin kirlenecek
Suyla mı gidiyorsun bir başkasının yanan yüreğine
O yürekte hep yerin olacak

Sana bilmediğin bir şey söyleyemem
Ben de hiçbir şey bilmiyorum
Ne kadar iyilik varsa hepimiz için
Hepsini dileyip gerisine direniyorum

Çok sonraları fark edecektik
İyilik temizlik bile göreceli olacaktı
O kadar hızlı kirlenecektik ki
Masumiyet fotoğraflarda eskiyip solacaktı

Korkuyor musun senden farklı olan her şeyden
Korktuğun şey kendi içinde büyüyecek
Ortak mı oluyorsun bir başkasının yalnızlığına
Yüreğin yalnızlık nedir bilmeyecek

Oğuuz
04.12.2006, 01:03
- Doğacak çocuk doğumdan bir gün önce Allah ile görüşür. Bebek:
- Allah’ım dünyaya gideceğim ve orada ne yapacağımı bilmiyorum.

- Ben senin için bir melek yarattım ve o seninle ilgilenecek.
- Allah’ım onların dilini bilmiyorum. Onlarla nasıl anlaşacağım. Nasıl iletişim kuracağım?

- Senin için yarattığım melek, o sana sabırla onların dilini öğretecektir.

- Allah’ım dünyada duyduğum kadarıyla çok kötülükler varmış. Onlarla nasıl basa çıkacağım bilemiyorum.
- Senin için yarattığım melek, seni canı pahasına kötülüklerden koruyacaktır. Merak etme.

- Allah’ım sana tekrar nasıl döneceğim?
- Senin için yarattığım melek, bana nasıl döneceğini sana anlatacaktır.

- Derken Melekler gelir ve dünyaya gitme zamanının geldiğini söylerler ve çocuğu Allah’ın huzurundan
götürürlerken bebek tekrar sorar.

- Allah’ım benim için yarattığın meleğin adı ne?

- Adının önemi yok ama sen ona ANNE diyeceksin

Oğuuz
07.12.2006, 00:26
BİR AŞK HİKAYESİ

Daha henüz 18 yaşındaydı, ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmış, dert içinde eve kapanmıştı.

Sokağa çıkmıyordu. Annesi... Bir de kendisi... O kadardı bütün hayati...

Bir gün fena halde bunaldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrinin önünden geçti. Tam bir CD satan dükkânı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu.

Geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar. Hani ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı iste...

İçeri girdi. Kız gülümseyerek koştu ona... "Size nasıl yardim edebilirim" diye...

Nasıl bir gülümsemeydi o... Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı. Kekeledi, geveledi, sonra "Evet" diyebildi. Rast gele bir plağı işaret ederek... "Evet. Su CD’ yi bana sarar misiniz?"

Kız CD’ yi aldı, içeri gitti. Az sonra paket edilmiş geri geldi. Aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü, açmadan dolabına attı.

Ertesi sabah gene gitti ayni dükkana. Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba, gene açmadan...

Günler hep alınıp sardırılan CD' leble geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu.

Annesine açıldı sonunda... Annesi "Git konuş oğlum, ne var bunda" dedi.

Ertesi sabah bütün cesaretini topladı. Erkenden dükkana gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı plağı. Arkaya gitti, paketlemeye.

Kız içerdeyken bir kağıda "Sizinle bir gece çakabilir miyiz" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanana koydu gizlice. Sonra paketini alıp kaçtı gene dükkandan...

İki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD dükkânındaki tezgahtar kızdı arayan... Delikanlıyı istedi. Notunu yeni bulmuştu da. Anne ağlıyordu. "Duymadınız mı? dedi. "Dün kaybettik olgumu."

Cenazeden birkaç gün sonra, anne oğlunun odasına girebildi sonunda .. Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı. Oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı.

İçinde bir CD vardı, bir de minik not .. "Merhaba. Sizi öyle tatlı buldum ki. Daha yakından tanımak istiyorum. Bir aksam birlikte çıkalım mı. Sevgiler. Jacelyn!."

Anne bir paketi daha açtı. Onda da bir CD ve bir not vardı. "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık. Sevgiler. Jacelyn!"

Unutmayın. Düşündüğünüz şeyi mutlak söyleyin. Birini seviyorsanız, söyleyin ona. İçinizdekini söylemekten korkmayın. Birisi hakkında ne hissediyorsanız söyleyin ona. Ve hemen söyleyin. Hemen!

Çünkü, doğru zamanı bekler ve "İşte simdi tam zamanı" derseniz, bir bakarsınız çok geç olmuş. Gününüze sahip olun ki, pişmanlıklar yaşamayasınız. Hepsinden önemlisi, dostlarınıza, sevdiklerinize, ailenize hep yakın olun.

Çünkü bugünkü insan olmanızı onlar sağladı, sizi onlar şekillendirdiler. "Seni seviyorum" demekten sakin, ama sakin çekinmeyin, utanmayın, korkmayın!.

Yasamı yaşanmaya değer yapan şey sevgidir...

Oğuuz
11.12.2006, 02:00
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni sevmeli… Sarılacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana sarılmalı… Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana dayanmalı… Dost dediğin; Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli. Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli, Ve ağladığında, seninle ağlamalı… Ama hepsinden daha çok ; Dost matematiksel olmalı; “sevinci çarpmalı… Üzüntüyü bölmeli… Geçmişi çıkarmalı… Yarını toplamalı…” kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı hesaplamalı… Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı… işi bitince seni bir tarafa atmamalı… İşte dostluk budur. Ne olursa olsun herkes sana yüzünü dönse bile o hep seninle beraberdir..

saglam
13.02.2007, 16:43
Günlerdir 2 demir lirayı elimde çevirip duruyorum.
2 Türk lirası...
Bazılarınız yere düşse eğilip almazsınız.
Para üstü olsa aldırmazsınız.
Harçlık diye, bahşiş diye, sadaka diye verilse surat asarsınız.
Hepi topu 2 lira....
* * *
6 Şubat gecesi Şanlıurfa'ya çok yağmur yağdı.
Ceylanpınar Tarım İşletmesi arazisi içinde bulunan Çırpı Deresi taştı;
üzerindeki stabilize geçişi tahrip etti.
O geçişten bir kamyon geçmeye çalışıyordu o gece...
Kamyonun kasasına 44 kişi binmişti. Çoğu kadın ve çocuktu.
Tarım İşletmeleri çiftliğine, koyun sağmaya gidiyorlardı.
Kamyonun şoförü yolun çöktüğünü fark etmedi; araç Çırpı Deresi'ne uçtu.
Kasadaki 44 kişi dereye döküldü; sürüklendiler.
Kamyonun kasasına tutunmayı başaran 33 kişi kurtarıldı.
Kurtarılanlar Ceylanpınar Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Sel sularına kapılan 2 işçi, Elma ve Hacer Kaya öldü.
Halil, Ahmet, Emine ve Anuç Ete kayboldu.
Zehra ve Hatun Kaya kayboldu.
Naile Çorak, Fatma Merç, Halfe Ayberk kayboldu.
Adları ilk kez haberlerde duyuldu.
* * *
Gece, arama kurtarma çalışmaları başladı.
Dalgıçlar sabaha kadar derede işçi aradılar.
Derenin Suriye tarafında da Suriyeliler çalıştı.
Sonuç alınamadı.
Kazayla ilgili olarak Ceylanpınar Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma
başlattı. Çiftlikte süt sağımı işini yaptıran müteahhit Celal Ulukaya
gözaltına alındı.
Bu gözaltının nedeni, kurtulan işçiler konuşunca anlaşıldı.
Kazazedelerden Halil Ertuğrul 10 yıla yakın süre bu işi yapmıştı.
Çiftlikteki sağım işinden günde 2 lira kazanıyorlardı.
Ertuğrul, "Niye çalışıyorsun o zaman" sorusuna kısa bir yanıt verdi:
"Mecburum. İş yok."
* * *
Günde 2 liradan ayda 60 lira...
44 işçiyi Çırpı Deresi'ne sürükleyen, 11'ini yağmur sularından bir
selde boğan ekmek kavgasının bedeli bu...
İşsizlik illetine düşmüş fukaraları "Hiç yoktan iyi" tesellisiyle
kandıran müteahhitlerin ucuz işgücüne biçtikleri değer...
2 demir lira...
Günlerdir elimde çevirip durduğum 2 metelik...
2 paralık hayatların can pahası..
Harçlık isteyen çocuklara bu yazıyla birlikte veriniz.
Hayat dersi niyetine...

Ne zaman adam oluruz...Şükretmeyi öğrendiğimizde....

Mine Baysal

hly_ts
15.02.2007, 11:09
Ileri derecede hasta iki adam ayni hastane odasındaydılar. Adamlardan birinin her öğleden sonra 1 saatliğine oturmasına izin veriliyordu, cigerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanin yatagi odadaki tek pencerenin tam yanindaydi. Diger hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı. Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eşlerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatirlardi birbirlerine. Pencerenin yanindaki hasta, her öğleden sonra oturmasina izin verdikleri saati diger hastaya pencereden gorebildiklerini anlatarak geciriyordu. diger hasta hep bir sonraki gunu iple cekmeye basladi, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için. Pencere, icinde cok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde yuzerken cocuklar model bot'larini suda yuzduruyorlardi. Genc asiklar, gokkusaginin tum renklerindeki ciceklerin arasinda kol kola dolasiyorlardi. Ulu agaclar etrafi susluyor, uzaktan sehrin silueti gorunebiliyordu. Pencere kenarindaki adam bunlari muhtesem bir detayla anlatirken, odanin diger ucunda yatan adam gozlerini kapar ve bu muhtesem manzarayi hayalinde canlandirirdi. Sicak bir ogleden sonra, pencerenin yanindaki adam gecmekte olan bir senlik alayini tarif etti. Diger adam bando seslerini duyamasa bile hayalinde canlandirabiliyordu, pencere kenarindaki adamin tasviriyle. Gunler ve haftalar gecti. Bir sabah banyo yaptirmak icin su getiren gunduzcu hemsire pencere kenarinda yatan hastanin cansiz bedeniniyle karsilasti: uykusunda, huzur icinde ölmüştü. Hüzünlendi, hastane gorevlilerini cesedi disari tasimalari icin çagirdi. Uygun zaman gectigine kanaat getirir getirmez, diger hasta pencerenin kenarindaki yataga tasinmasinin mumkun olup olamayacagini sordu. Hemsire memnuniyetle istegini yerine getirdi, hastanin rahat oldugundan emin olduktan sonra onu yalniz birakti. Yavasca, duydugu aciya aldirmadan, bir dirseğine yaslanarak disaridaki dunyaya bakmak uzere yatagindan dogruldu adam. Sonunda, disariyi kendi gozleriyle gorme zevkini yasayabilecekti. Pencereden disari bakabilmek icin yavasca donmeye zorladi kendisini. Pencere, boş bir duvara bakiyordu. Adam hemsireye, vefat eden oda arkadasinin pencerenin disinda gorunen harika seylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne olabilecegini sordu. Hemsirenin cevabı, ölen adamin kör oldugu ve pencerenin onundeki duvarı görmediğiydi. "Sanirim seni cesaretlendirmek istedi" dedi. Epilog: Diger insanlari mutlu etmek cok buyuk mutluluk getirir, kendi durumunuz ne olursa olsun. Paylasilan dertler yarisi kadar üzüntü verir, paylaşılan multuluklar ise iki katı artar. Kendinizi zengin hissetmek istiyorsanız, sahip olduğunuz ve paranın satın alamayacağı her şeyi paylaşın....

Gamze
18.06.2007, 02:01
Aşık mısın değil misin?

1. Onunla aynı ortamdayken görmezlikten geliyor, ama etrafta olmadığı zaman çaktırmadan gözlerin onu arıyorsa. Evet ona aşıksın...

2. O an senin yanında seni her zaman güldüren biri olduğu halde senin gözlerin ve dikkatin hala ötekini üzerinde ise. Evet ona aşıksın...

3. Gittiği yerden seni arıcağını söylediği halde, telefonun bir türlü çalmıyorsa ve acaba sağ salim oraya gittimi diye senin içini yiyiyorsa. Sabırsızlıktan telefonun çalmasını bekliyor, dualar ediyosan. Evet ona aşıksın...

4. Başkalarından gelen upuzun mektupları ondan gelicek kısacık bir not için silip gecıiyorsan.evet ona aşıksın...

5. Telesekreterine bıraktığı msjı haftalarca silmiyorsan. kasedi defalarca başa sarıp dinliyorsan. Evet ona aşıksın...

6. Eline iki tane sinema bileti gectiginde ilk aklına gelen kişi oysa.evet ona aşıksın...

7. Durmadan hayır o sadece arkadasım diyorsan, ama bir araya geldiginiz zaman o tarif edilmez çekimi hissediyorsan.evet ona aşkısın...


ve bu saydıklarımı okurken gözünde biri canlanıyorsa işte sen ona aşıksın...

________________

...demişler :)

h.bezir61
18.06.2007, 14:14
Öyle anlar vardır ki neresinden başlarsanız başlayın anlatmaya fark etmez. Çünkü dili ayrı olsa bile tektir acının tarifi her yürekte...

On yaşlarında bir kız çocuğuydu televizyonun tozlu camından gözbebeklerime aksi düşen ve onun birkaç metre ötesinde Türk bayrağına sarılı bir tabutun içinde yatan yirmi yaşlarındaki abisi.

Hani sesler vardır bir ömür boyu silinmez kulaklarınızdan.
Seslenişler vardır kanar durmadan sol yanınızda, yaralarını bir ömür boyu sağaltamazsınız.

Hani anneleri vardır o çocukların.
*“ne oldu çocuk sana yok olup gittin birden/ nasıl kıydılar sana ne zor büyüttüm seni ben.”.
Ah yavrum bilmezler, nasıl büyür bir evlat, nasıl sabahlanır gecelerce başucunda, nasıl doyulur her lokmasında.

Hani küçük kardeşleri vardır onların
*“en kolay katlanılan başkasının acısı”
Ah abim, çocukluğumun o uzun boylu masal kahramanı. Küçücük parmaklarımla hayata tutunduğum ilk dalım, tırnaklarımla yoluklar içinde bıraktığım yüzüne rağmen bana bir kere kızmayan ilk çocukluk arkadaşım.Ne olursun yalnız başıma bırakma beni cücelerin hüküm sürdüğü karanlıklar diyarında.

Affet beni çocuk, bunları yazmak için kendi vicdanımın yüzüne tükürüyorum kaç gecedir. Kaç gecedir gözlerimin pınarında donup kalıyor gözyaşlarım.

Kaç gecedir senin kanın sızıyor titreyen parmaklarım arasından. Öz kardeşimsin artık benim bilmesen de,
Kendi canımdan da öte...

*“Soğuktur şimdi orası”
Üşüyor musun?

h.bezir61
18.06.2007, 14:17
Ben en özel en güzel eşyalarımı kendim için, hiç bekletmeden kullanırım. Siz de öyle yapın. Çünkü yarın hayatda olmayabiliriz. Ya da sevdiğinizi söyleyeceğiniz kimse olmayabilir. Hani gardirobunuzda küflenen o en sevdiğiniz elbiseniz var ya, o çok özel gün için beklettiğiniz, giymelere kıyamadığınız o alımlı tuvalet, o cakalı takım, o göz alıcı kazak... Bugün giyin onu!... Beklediğiniz o güzel gün hiç gelmeyebilir çünkü...

Değerli misafirleriniz için sakladığınız çay takımlarınızı çıkartın dolaptan; en yakınlarınızla için çayınızı; kimseniz yoksa kendiniz çıkarın hoş bir takımdan çay yudumlamanın doyumsuz keyfini...

Haydi, açın, nicedir kapalı duran misafir odanızın kapısını. Yıpranır diye korktuğunuz koltuklara serilin gönlünüzce. Çalın, çalmak için önemli! bir konuk beklediğiniz eski plakları bu gece..

Çimlerle buluşmak için düzgün havayı, kırda öpüşmek için doğru sevdayı beklemeyin. Hep ertelediğiniz pikniğin günü bugün... "Haftaya giderim" dediklerinizi ziyarete gidin acilen. Haftaya orada olmayabilirler. Babanızın elini öpecekseniz, oğlunuzu lunaparka götürecekseniz, aşkınızı ilan edecekseniz;... şimdi yapın!

Ve, ne olur, söylemek için özel bir an beklediğiniz o sihirli sözcükleri hemen söyleyin sevdiğinize. Söylemeye niyetlendiğinizde çok geç olabilir. Daha kaç bahar olacak ki hayatınızda? Yaşamı ertelemeyin, beklediğiniz "o gün" işte "Bugün!"

Gamze
28.06.2007, 21:53
Şunu yaz bir kenara;
Gidenler,seni hak etmeyenlerdi!
Gittiler,doğru insana yol açılsın diye...

Bahar geldi,su yürüyor her ağacın dalına...
Bahar geldi;yeşermekte yapraklar...
Bahar geldi;içine ve içime...
Ama bahar gelirken gene ve yine giderken bahar;yanacak bazı canlar...

Unutuyorsun bazen;
Attığın her okunun saplandığı nokta olmayabilir hedef...
Sen,sezdiğin hedefle buluşturmaya çalışacaksın okunun ucunu!

Değneğinin yere değdiği yer olmayabilir çoğu zaman dünyanın merkezi...
Dünyanın merkezi;yüreklerin ayrı köşelerinden tutuşmasıyla değil,kalplerin aynı noktada buluşmasıyla belirir!..
Belki bu hal;iki gönlün,aynı yerde kök salabilmesi olarak ifade edilebilir.Yani;iki sarmaşık tohumu gibi sanki...

Şimdi sen,bir ok olup uçarken...Veya bir hedef gibi beklerken...Neden sızlanmaktasın ki bulamadığın hedefler,yahut seni bulamayan oklar için?..

Bahar gelir,sular yürür;kışı canlı çıkaran her ağacın dalına,yaprağına...
Gönül ister ki;yanmasın canlar.Gönül ister ki;giden olmasın ve kalsın ilk gelen...
Peki bu olur mu sence her zaman?..

Gidecek zaten,gidecek olanlar!
Anlamak lazım;yolcular için olduğunu yolcu koltuklarının!..
İsteyen iner,ve insin de zaten dilediği durakta;
Sen yürü!..

Hadi şunu yaz bir kenara...
De ki;
Gidenler,beni hak etmeyenlerdi!
Gittiler;doğru insana yol açılsın diye...


Muammer Erkul , Türkiye Gazetesi , 24 Mart 2004 / Çarşamba

ilhan
28.06.2007, 22:24
Gamze , Aşık mısın değil misin? bu yazıda ki 7maddeyide okudum ve hepsinde başka başka kızlar geldi gözümün önüne hepsine mi aşıgım şimdi :D

Bilo Paşa
28.06.2007, 22:35
aşgam aşgam içimizi kararttınız uleyn, durun size güzel bir söz söyliyeyimde kendinize gelin, arkadaşlar yönetim istifa edecek ,ziyada kovulacak muşamba gidecek :D hüseyin penaltı atabilecek

Erkan
28.06.2007, 22:36
aşgam aşgam içimizi kararttınız uleyn, durun size güzel bir söz söyliyeyimde kendinize gelin, arkadaşlar yönetim istifa edecek ,ziyada kovulacak muşamba gidecek :D hüseyin penaltı atabilecek

ve 1 saat sonra bordo mavi karlar yagacak degilmi :D

antagonist
28.06.2007, 22:37
Gamze , Aşık mısın değil misin? bu yazıda ki 7maddeyide okudum ve hepsinde başka başka kızlar geldi gözümün önüne hepsine mi aşıgım şimdi :D

Ayran gönüllüsün.:)

kingfisher
28.06.2007, 22:44
bugün de yine aynı yolarda yürüdüm.aynı yüzlerle günü tamamlamak üzereyken,yine aynı yüzlerden ayrılıp aynı yolların aynı eziyetinde ilerledim.yine dönmek zorunda olduğum yere döndüm ve bugün de yine aynı kendimle kaldım odamda.ve yine aynımla,içimdeki bir kaç hüzünü okuyup şu saate kadar aynı şarkıyı dinleye dinleye geldim.sanki zaman hep aynıymış gibi...yine aynı zamanın diliminde aynı renkteki dünyanın karanlığına baktım...
ve ben bu karanlıkta yaşamanın her halinden memnunken,hayatın bana acı dokunuşlarından yorulup,başka şehirlerin karanlığına karanlığımı taşımaya karar verdim...ve ben kendimin isteyerek yaşadığı aynıları yanımda götürüp,istemeden yaptığım aynılarımı,gittiğim yolun tersine bırakmak istiyorum....
her şey bir yere kadar...herkesin bittiği an'lar vardır ve ben artık kendimi tükettiğimi düşünüyorum...oynadığım rol o kadar iyi ezberimdeki;bir tek noktası bile atlatılmadan tarafımdan uygulanıyor ...fakat ben artık rolümü şaşırmak istiyorum...yanlışlıkla başka bir gün doğmuna uyanmak istiyorum.gözlerim başka tablolara baksın.aynı zamanın saatleri kendilerini kaybedip,farklı dilimlerde akmayı öğrensinler...aynı yüzlerin anlamını yitirmiş ifadelerini unutturacak,yeni yüzlerde değişik bakışların anlamını çözmemi sağlayacak,yeni insanlar lazım...
aynılardan ardı sıra yürürken,bir yol ayrımı çıksa karşıma ve ben orada bıraksam tüm istemediğim aynılarımı...

zafer6161
28.06.2007, 23:03
Netten tanışan 2 genç :(

" nette tanışan iki genç arkadaş olurlar. zaman içinde sıkı bir dostluğa dönüşen beraberliklerini zedelememek için hiçbir zaman birbirlerini görmemeğe, fiziki özelliklerinden bahsetmemeye karar verirler.ısimlerin, şekillerin olmadığı sadece ruhların derinliklerinden gelen en samimi duyguların dile getirildiği zaman ve mekan unsurlarından soyutlanmış bir birliktelik içinde sürer dostlukları.ve bir gün bakarlar ki birbirlerini tamamlayan iki varlık olmuşlar. yazışmadıkları gün hatta saat olmamaya başlamışlar. adeta nefes alış gibi doğal bir bütünleşme, isim takamadıkları bir aşk gelişmiş içlerinde. tüm beşeri sıfatlardan sıyrılmış, bambaşka bir halmiş bu.aradan geçen zaman zarfında, artık kesinlikle birbirlerinden asla kopamayacaklarına inandıkları gün; tanışmaya ve evlenmeye karar vermişler.ve ikisinin de çok iyi bildikleri bir kentin çok iyi tanıdıkları bir sahilinde buluşmak üzere anlaşmışlar.hanımın elinde kırmızı güller ve dudaklarında sevgi dolu bir gülümseme olacakmış. erkek ise hiçbir alamet taşımayacakmış.nihayet beklenen gün gelmiş. genç erkek sözleştikleri yere yaklaştıkça kalbi duracak gibi oluyormuş. ışler biraz değişmeye başlamış kalbinde. ya çok çirkin bir kadınsa sevdiceği, ya kör, topal ya da………… ise. biraz hata yaptığını düşünür gibi olmuş ama çabuk savmış bu kendine ve aşkına yakışmayan düşünceleri zihninden.karşıda elinde bir gül tutan ve sağa ,sola bakınan hanımı görmüş. ıçi hop etmiş fakat dudaklarında beliren düş kırıklığını biraz olsun giderebilmek için bir, iki derin nefes almış ve son derece kararlı adımlarla hanımın yanına yaklaşmış.annesi yaşında hatta daha da yaşlı, saçları pamuk gibi bembeyaz, yüzü yaşadığı yılların derin izleri ile buruşmuş fakat dudaklarında güzel bir o kadar da şaşkın bir tebessümle kendine doğru yaklaşan genç erkeğe bakıyormuş. gözleri bin bir soru ile kıpırdıyor, yorgun gözkapakları arada bir feri kaçmış gözbebeklerini uzaklara yönlendiriyor ama yaşlı kadın gözlerini genç erkeğin bakışlarına kilitlemeye çalışıyormuş.zihninde çeşit, çeşit zıt fikirlerin koşuştuğu genç adam bir, iki yutkundu ve gücünün son raddesindeki bir hıçkırıkla,"merhaba aşkım. nasılsın." dedi.kadere teslim olmuştu. söz vermişti. biliyordu her şey olabilirdi. bir an gözlerini kapadı ve yazışmalarını hatırlamaya çalıştı. onca duygu dolu kelimeler, sevda yüklü vaatler, parlak gelecekler nasıl olmuştu da bu yaşı geçmiş hatunun kaleminden dökülebilmişti. bir türlü inanamıyordu fakat gerçek gün gibi ortadaydı.yaşlı kadının elinde tuttuğu kırmızı güller aldı ve tarif edilemeyen bir duyguyla onları öptü. sonra elini uzattı ve,"hadi kalkmana yardım edeyim aşkım. buradan uzaklaşalım. " dedi.olanları anlamsız gözlerle seyreden yaşlı kadın dudaklarını araladı ve,"ey oğul, ben yıllardır bu kelimeyi unutmuş anan belki ninen yaşta bir kadınım. neler oluyor anlayamadım ama o gülleri elimden niye aldın. onları bana şu ilerde oturan genç kız verdi. birini bekliyormuş, burada buluşacaklarmış. gelirse benim tarafımdan bu gülleri ona verir misin demişti. ben de o genci bekliyordum. yoksa o sen misin?"genç adam bir an soluksuz kaldı, boğazında düğümlenen hıçkırık ve karmakarışık duygularla yaşlı kadının işaret ettiği yöne baktı. bir çift sevgi ve minnettarlıkla parlayan yeşil göz kendisine gülümsüyordu. telaşla yaşlı kadının ellerini öptü ve gülleri ona tekrar vererek işaret edilen tarafa koşmaya başladı. genç kız da ayağa kalkmış onu bekliyordu."seni izledim. şayet gülleri almayıp geri dönseydin sessizce buradan uzaklaşacaktım. seni doğru tanımışım aşkım."
__________________

ilhan
28.06.2007, 23:27
Ayran gönüllüsün.:)

Yazı sahibine sormuştum ama teşekkürler cevap için =)

Ayran gönüllük değil sadece geçmişte kalan ilişkilerimin kalıntıları olan izler sonucu her şıkta başkası geldi gözümün önüne ;) ( neden açıklama yaptiysam :D )

Erkan
29.06.2007, 00:11
@ Zafer abinin internet aski :D , burdan cikardigimiz dersler.. 1. Tanimadigin kisiye asla randevu verme. 2. Eger tanismak istiyorsan yasini sor 3. fotograf kurtarmaz kamerayi da actir yoksa olmaz..... 4 ilk 3 noktayi es gectiyseniz ve bu duruma kaldiysaniz, kibar olup cicekleri alman lagzim neolur neolmaz o kisi yi de kirmamis olursun sonra sen yoluna o yoluna;)....

antagonist
29.06.2007, 00:14
Yazı sahibine sormuştum ama teşekkürler cevap için =)

Ayran gönüllük değil sadece geçmişte kalan ilişkilerimin kalıntıları olan izler sonucu her şıkta başkası geldi gözümün önüne ;) ( neden açıklama yaptiysam :D )

Demek ki;hiçbirini ciddi anlamda sevememişsin.;)

ilhan
29.06.2007, 00:20
Hı hı sanırım =)

Aşkın tek kişilik olduğunu düşünüyorum. Sevgi iki kişi tarafından paylaşılabilir fakat aşk tek kişiliktir. Paylaşırsan sevgi olur. Bir yere kadar her şey güzel gider. Mutlu olduğunu düşünürsün. Her şey bittiğinde yenilen taraf sen olursan Aşık olursun=)

antagonist
29.06.2007, 00:27
Hı hı sanırım =)

Aşkın tek kişilik olduğunu düşünüyorum. Sevgi iki kişi tarafından paylaşılabilir fakat aşk tek kişiliktir. Paylaşırsan sevgi olur. Bir yere kadar her şey güzel gider. Mutlu olduğunu düşünürsün. Her şey bittiğinde yenilen taraf sen olursan Aşık olursun=)

Enteresan bir yaklaşım :)

Gamze
29.06.2007, 00:34
İlhan yazı bana ait değildi yanlış anlaşılmasın :) Özür dilerim,alıntı diye yazmayı unutmuşum ama zaten orda da ekledim '' ...diyorlar '' diye :)

Antagonist'in ilk yorumuna da katılıyorum ayrıca :)

Cabri61
29.06.2007, 00:47
bir arkadaşımın çok hoşuma giden yazısıdır.


Boşluk Manifestosu!

ok insan vardı. hepsi boşluktasın dedi. hepinize soruyorum "22 yıldır mı boşluktayım ben?" ... sevmek için büyük bir boşluk gerekmezmi? heryer dolu olsa nasıl sevilir ki? sadece hayatı boş yaşıyorum. hayat boşsa benim suçum mu bu?

herkes yanılş anlamış "birisini". bende onların arasına katıldım. "o" nu yanlış anlayanlara kervanına hoşgeldim. aşk işte.. en küçük bir şeyden bile bin tane saçma sapan umut yapıyosun kendine.

ne kadar sürer bilmiyorum. boşluk diyorsunuz ya hani. belki o boşluğun dibine çarparak parçalanırım. belki boşluk biter. yok olurum. üzgünüm boşluk. ben sana inanmıyorum!

çok istedim tüm bana inanmayanlara bir veda mektubu yazmayı! ama "o" nun da dediği gibi "hayatımda hiç umutsuzluk ve cesaret kesişmedi" ... ama "boşluk" ta ilerledikçe cesaretim artıyo. müthiş bir boşlukla hemde...

"kan revan içindeyim" .... bana inanmayan tüm insanlar gibi kelimeleri kullanmadığım için kimse bana inanmıyor! bir tek sizmi yaşıyorsunuz be! sizin gibi yapmak istemiyorum ben herşeyi! bari bunu anlayın! saatlerce aşk sözcükleri kullanarak "o" na derdimi anlatmak istemem ben! anlamaz seni fatih.. kimse anlamaz! anlayamaz! sen boşluktasın!!!

bu kelimeleri yazdığım için sitem ettiğimi ya da "dertli bir aşık" havası verdiğimi düşünürsünüz siz şimdi! yok arkadaş yok! ben mutluyum! beni bu "boşluk" a ittiğiniz için size minnettarım! en azından yaşamak zorunda değilim! günlerce bir yerde hiç birşey yapmadan oturma özgürlüğüm var artık! ya da sadece "tek bir şey" düşünme mecburiyetim var artık! iyiki varsınız ey "boşluk" a inananlar!

çok şey yaptım hiç bir şey olmadım! şimdi hiç birşey yapıyorum! ama yine birşey olmadı!! üstelik "boşluk" başladı! şimdi ne yapacağım? biliyormusunuz ey beni bana anlatmaya kalkan densizler! evet... yine zırvalıyorum işte!

kimseden bir saniyesini bile bana ayırmasını istemiyorum! "boş" zamanlarda beni öldürseler kafi! merak etmeyin ey "boşluk" a inananlar! beni bir daha duymak dinlemek okumak ve görmek zorunda değilsiniz! tıpkı hiçbir zaman yapmayı başaramadığınız gibi!

bir kez daha "o" nun olmadığına inanırken benden gidenler sadece şehrin boş sokakları! "düşümdeki rüya" bitti sadece! üzülme "boşluk" a inanmayan ben! boşluk bu adı üstünde! orda seni rahatsız edecek kimse yok! rahat rahat tek başına oturup gönlünce uzakları hayal edebilir istediğin kadar vaktini boş geçirebilirsin! üstelik kimse sana boş zamanlarında ne yapıyorsun demicek! ne mutlu sana ey "boşluk" a inanmayan ben...

boşluk manifestosu bitmek bilmez mi acaba? yoksa okudukça bir yeni paragraf mı eklenecek? biterken üzüldüğüm tek şey boşluk olacak galiba! çünkü bilirim ki o zaman tüm diğer gereksiz insanlardan biri olacağım! ve bende "ben" leri anlamayacağım! diğer benler benden nefret edecek! boşlukta olduklarını düşüneceğim! ne büyük bir boşluktur bu!

ışığı sevmem bilirsiniz ey "boşluk" a inanan insanlar! karanlıkta istediğim kadar boşluk var çünkü! hayatı renksiz yaşayanlara duyuru! tüm renkleri üst üste koyarsan siyah olur! beyaz değil! ışık değil gölge olur! asıl "boşluk" siz ışığa tapanlarda! renk yok! sahate hepsi! renk değil yansıma! kusura bakmayın! ben gerçek ve hepsinin bir arada olanını seçiyorum!

ayrılık nedir hiç bilmem! ayrıldığıma üzüleceklerim benim hep "boşluk" olduğumu düşündü çünkü! kim bulaştırdı beni sizin cümlelerinize ey "boşluk" a tapanlar! gün geçtikçe yanlızlaşıyorsunuz! artık yanınızda değilim! herşeyi doğru yapacak değilim! ama en doğrusu galiba "siz" e benzememek! bakire hayatımı sizinle ziyan etmicem eyy "boşluk" diye dolaşanlar!

uykular! boşa vakit kaybı! sadece düşünmekten yorulduğumda biraz düşüncelerimi dinlendiriyorum! uyumuyorum! ihtiyaç değil zevk için uyuyorum! ya sizler! ömür boyu uyuyorsunuz! ama benim zevk uykularım size düzensiz ve bozuk geliyor! asıl siz bozuksunuz eyy "boşluk" ta bomboş uyuyanlar!

beni farklı olmaya çalışmakla suçlayan rezil insanlar! malesef haklısınız! sizin gibi olacağıma sizden farklı olmaya çalışırım! sizin acı dolu dünyanızda yerim yok benim! çünkü ben "boşluk" tayım! benim böyle olduğumu düşünen sizlersiniz! şimdi ben bunu söyledim diye beni mi suçlayacaksınız?!

yok yok! yanlış anlamayın! öfke kusmuyorum! sadece gülümsüyorum artık size! beni sadece neşelendirebiliyosunuz! daha ilerisine cesaret edemiyorsunuz çünkü!!!!!!


bu "boşluk" taki son hareketim! bir daha hareketlerimi fark edemeyeceksiniz! zaten pek te umurunuzda değil! zavallı beyinlerinize girmek beni utandırır! korkak ve tek düze hayatınızdan çekip gidiyorum eyyy "boşluk" çular.... bir daha kesişmeyecek hayatlarımız! yaptığım doğru olmayabilir! ama hayatıma müdahale edecek yetkiyi ellerinize bıraktığımda hiç düşünmeden "boşluk" a bırakmayacaktınız beni düzeltmek için!

vaktinizi çaldım bir sürü! olsun bir kere de benim için "boş" vakit harcayın! belki beni ittiğiniz "boşluk" un ne olduğunu anlarsınız biraz!

içimdeki şarkı bitti.... söz- müzik- düzenleme: "boşluk"


sizin kelimelerinizle elveda..... benimkilerle "let the game begin" ....

antagonist
29.06.2007, 08:25
Genç adam, işe giderken hergün yolunun üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmada geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller içini neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya başladı . Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Her geçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu.

Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı.Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini, içinin ürperdiğini hissetti; her gün tül perdenin arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu.Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri kaçtı. Genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir güle dikerek öylece kalakaldı. Gördüğü güzelliğin etkisinde kalmış, sevdalandığını düşünüyordu. Genç adam, artık hergün bir öncesine göre biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan bir silüetten başka şey göremiyor, kahroluyordu.Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu.

Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi.Genç kız gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün,daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu.

Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini hissetti, yüreği sıkıştı; yoksa genç adam ölmüş müydü !.. Genç kız yine hergün tüllerin arkasına geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de, artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu.

Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden.Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış,ilk iş olarakta güllü bahçenin önüne gelmişti.Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere kara perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yolda oynayan çocuklara sordu; "Bu evde kimse yaşamıyor mu?" Bir çocuk; "İhtiyar bir kadın yaşıyor." dedi. Genç adam cevabını duymaktan korkarcasına, başka bir soru sordu ;" Burda yaşayan genç kız ne oldu ?" Çocuklardan biri atıldı; "O öldü."dedi, genç adamın
yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmeden başka bir çocuk atıldı; "Verem olmuş, dün öldü."

Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyacanla annesiyle babasının yanına koştu,güller arasında, sallanan sandalyede oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı;"Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !.."Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi,yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı...

kingfisher
30.06.2007, 22:16
Acı

seni de vururlar bir gün ey acı
uçuşup durduğun kanatlarından
sazın sözün türkülerin tükenir
ellerin koynunda kalakalırsın
şakaklarına kar yağıyor bilesin ey acı
gül açan yüzlerimizde
göğeriyor rengin senin de
biz seni
tâ eskiden tanırız hani
göğüslerimize taş olur inerden
avuçlarımızda hira dağıydın
al atların tan yerine ayarlanmış yelelerinde
akdeniz rüzgarlarına karışan sendin
biliyorum
hiçbir tarıh yazmayacak ve bir
sır gibi kalacak yakılan kitaplarda
göbek bağı anasından henüz çözülmemiş
bebelerimize mitralyözlerin okyanus ötesinden
ayarlandığını
seni de yakarlar bir gün ey acı
bir taptuk kul gözlerinden vurursa
parmakların eğri ağaç tutmaz
çığlıkların çağlar aşar duymazsın
ve ben biliyorum
örümceği, mağarayı, güvercini, asâyı
ve ibrahim’in baltasını
biliyorum
nereden başladı bu kesik dans
ve bu dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü
insanlar kim?
kim kimin yanında
kim kimin karşısında
meclis kürsüsünden konuşan bu adam kim
üsküdür kız lisesinde okuyan genç kız
çantasında kimin fotoğrafını taşıyor
kadıköy vapurunda sigara tüttüren delikanlılar
neden gülüyorlar ki
seni de vururlar bir gün ey acı
filistin’de sapan taşlı çocuklar
dalın, kolun, fidelerin, budanır
kuru bir kütükle kalakalırsın
öyle bakmayın balkonlarınızdan
fırat nehri ayrılık çıbanına tutuldu,
damarlarımızı yırtıyor
tuna nehri, onulmaz boşnak sızıları
pompalıyor yüreğimize
pilevne türküleri ağıtlara dönüşürken,
çeçenya’da yiğitler
inancın emeğin/ve aşk’ın
kılcal damarlarına ulanıp sustular…
ve ne bağdat’tan
ne şam’dan
ne mekke’den
ne diyarıbekir’den
ne istanbul’dan
ne buhara’dan
bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi
duymuyor
seni de vururlar bir gün ey acı
halepçe’de soldurulmuş gül gibi
bu sevdaya düşsen, sen de yanarsın
suskun, sıcak, uzun yaz geceleri
ve siz
ey analar,
hani siz, gecelerinizi böler, çocuklarınıza ninniler
söylerdiniz
hani siz, fatihler doğururdunuz…
gelin-kızların giysileri kirletildi
çocuklar hep yetim kaldı
‘elem yecidke yetimen feava’
ve ben biliyorum
ben biliyorum
istanbul’un
bağdat’ın
diyarıbekir’in
mekke’nin
buhara’nın
birbirine nasıl bağlandığını, nasıl çözüldüğünü/sonra
ey insan
ey insanlık
ayağa kalk
kolları ve bacakları budanmış delikanlıları
boyunları gövdelerinden ayrılmış insanları
gözleri uyur gibi kapanmış, kan pıhtıları içindeki bu
çocukları
gelişmiş laboratuarlarınızda dikkatle inceleyin
ve bir gün
bu dünya
gül bahçesine dönecek
bunu böyle bilin/ ve
unutmayın…

kingfisher
02.07.2007, 12:03
Görüyorsun ya! Yanımda olup olmaman hiçbir şeyi değiştirmiyor… Sensizlikte de seni yaşıyorum, benimlesin işte.Lanet olsun! Yoksun!...
Gözlerin her dem gözlerimin önünde. Gözlerin yokk!...
Ellerinin sıcaklığını hissediyorum kendi ellerime dokunduğumda. Ellerin yok işteee!... Eskisi gibi acıtmıyor canımı tenime dokunuşlarım. Tenin yok!!..
Ben böylede mutluyum bitanem, varlığını ve sevdiğini bilmek yetiyor bana. Lanet olsun yetmiyor işte, yetmiyor! Varlığın yetmiyor! Sevdiğini bilmek yetmiyor! Yanımda olmalısın anladın mı? Dokunmalıyım sana, hissetmeliyim, kokunu solumalıyım, ürpermeliyim parmak uçlarıma kadar, öpebilmeliyim seni yabancı bakışlara inat..
Gidişin o kadar da can yakmıyormuş aslında.Sevgim can çekişiyor!...
Hatta önceleri olduğu gibi her an hatırıma da gelmiyorsun. Yalannnn!...
Kim bilir, belkide unutmaya başlıyorum seni.<Kendimi unuttum anlasana, gülmeyi unuttum, yaşamayı unuttum lanet olsun!!!...
Doğrusu bu kadar kısa zamanda alışabileceğimi sanmıyordum. Beklediğimden de çabuk oldu hayatımın yeni bir düzene kavuşması.Hayat mı bu bee! Yaşamak mı buuu!...
Yediğimin içtiğimin tadı var artık.Taş yiyorum soframda, yokluğunda zehir içiyorum. Yapamadığım tek bir şey vardı, onu da yaptım sonunda, öğrendim sensiz hayal kurmayı.Hayallerimin kanlı katiliyim, evet kanlı bir katilim ben! Katilllll!!!...

Ah be sevgilim, ne çaresizlikler de acınası kulaçlar atıyorum, ama söylemiyorum sana bilmeyesin diye, hep gülümsüyorum, ağlayan yüzümü görmeyesin diye… Sen sakın aldırma bana olur mu? Gitmeliydin… Gittin… Yok başka bir açıklaması… Şimdi neresinden tutsam elimde kalıyor işte, yakalayamadım bir türlü hayatı… Sen bakma bana, tüm bunları yazmadım farzet, okumadın say… Ya da illaki okuyacağım diyorsan, sadece parantez dışındakileri kaile al…

Ben bir savaşçıyım haklı adında, yeminim doğruyu bulabilmek adına… Sensiz son görevimi yerine getiriyor, yapmam gerekeni yapıyorum… Kendi hayallerinin, dahası hayatının katilini ihbar ediyorum… Savunma istemiyorum, hakimin vereceği karara ihtiyacım yok benim, ben kendi kalemimi kırıyorum… Son isteğimi soruyorlar bana, ‘Sevgilime söyleyin’ diyorum… ‘Ben onu çok seviyorum…’

Gamze
03.07.2007, 01:47
Liste

Bir liste yap bana.
Benim için,senin listeni...

Bir liste hzırla.Yaz alt alta;yaptıklarını düşünerek,bugüne kadar...
De ki; ''Sen olmasaydın,şunu yapmazdım!..''

Ben olmasaydım yapmayacağın şeylerin listesini sırala alt alta veya eğer ben olmasaydım hayatında,bu şekilde yapmayacağın şeyleri sırala...Ben olduğum için yaptıklarını/yapmadıklarını görmüş ol.
Önce kendin için yap bunu,bana göstermesen bile!..
Ya da bir kendin için yap,bir de benim için.Ayrı ayrı...

Bunlar bencilliğin ve sencilliğin listesidir,ama daha da derini; bizciliğin!..
Mühimdir;
Sadece zihnimizde kalsa bile...

De ki; ''Sen olmasaydın hayatımda şu işi bu şekilde yapmazdım;sen olduğun için o şekilde yaptım...Sen olduğun için filan yere gitmekten vazgeçtim...Sen burada olduğun için yanında kalmayı seçtim...Sen hayatımda olduğun için...''

Listelerin birinde beni kandırabilirsin emin ol,ve rahat ol ; hatta kandırmaya çalışmanı da dilerim...
Ama kendi listen,yutulmuş jiletler gibidir; kırmızı izler bırakır zamanla,içinin yollarında...

Sevmek; ateşi tutmaya benzer...
Sevmek; ateşi yutmaya benzer; yutmazsan,elinde tutamazsın!..

Hadi...Bir liste yap bana; ve kendin oku!..
Sendeki değerim işte budur!..


Muammer Erkul, 20 Mayıs 2004 Perşembe , Türkiye Gazetesi'nden kestiğim köşe yazısı...

Gamze
03.07.2007, 04:37
Eskiden sana yazardım...

Bilmezdin sen, ve hatta ben bile bilmezdim; kime yazdığımı veya yazdığımın "kim" olduğunu...
"Sana" yazarken eskiden, uzaklardaki "duruşun" başkalaşıverdi birden; sanki büyüdün... Ya da, sanki "beni" büyüttün gözünde... Veya benim gözümde "seni" küçültmeye çalıştın!..

Eskiden, sana yazardım;
Sana yazmaya korkmadığım zamanlarda!..

Eskiden sana yazardım;
Seni, sevdiğim sanıp!..

Eskiden sana yazardım...
Kayaları kazıyıp!

Ne yaptın, ne yazdın, veya ne dedin bilmiyorum... Ne yaptım, ne yazdım, veya ne dedim onu da bilmiyorum...
Ama, karşımda duruşun değişti sanki...
Ve sanki, kalbime vuruşun değişti; anlamadan...
Ve, anlatılamadan.

İsterdim ki;
Dokunabileyim hâlâ en ince teline saçlarının...
Ve sen, mızrap değmiş gibi titre yine!..

Eskiden, sana yazardım; seni, sevdiğim sanıp!..
Eskiden, sana yazardım; beni sevdiğini sanıp...
Eskiden sana yazardım;
Sana yazmaya korkmadığım zamanlarda!..


Muammer Erkul, 02 Şubat 2003 Pazar ,Türkiye Gazetesi

Oğuuz
04.07.2007, 02:07
Telefon çaldı açtım. “nasılsın?” diye sordu üzgün bir sesle “İyiyim sen nasılsın?” dedim ben şaşkın…
"Ben de iyiyim" dedi "neler yapıyorsun?" diye sordu
"Bildiğin gibi" dedim "Okula gidip geliyorum değişen bir şey yok sen neler yapıyorsun?" diye ekliyorum bir şeyler beklercesine.
"Bende aynı okula devam ediyorum" diyor. Sesi gidip geliyor sanki zorla çıkıyor kelimeler ağzından; "çok sıkıcı burası her gün aynı şey... Yaşıyorum ama eksik bir şeyler var sanki… Anlayamıyorum" diyor.
Benim kafam karışıyor önce, sonra soruyorum "ne olabilir ki?" diyorum "ne gibi bir eksiklik?"
Duruyor önce biraz sessizce, sonra "sana benziyor biraz" diyor, ben gülüyorum sesim çıkmadan ama en derinimden "ne kadar benziyor?" deyip saçmalasam mı yoksa "ne tuhaf aynı eksiklikten burada da var ve sana benziyor" deyip gerçek bir şey mi söylemiş olsam diye düşünürken araya bir üçüncü kişi "sen" giriyorsun.

"Ne yapıyorsun sen?" diyorsun bana. Ben "Sana ne!" diyorum. Sen devam ediyorsun sinirli "hah! Sana neymiş! Benimle konuşuyorsun" diyorsun. Ben iyice karışıyorum "sen o olsaydın gerçekten seninle konuşurdum" diyorum.
"Ne diyorsun sen ya ben istemem öyle, konuşmam seninle ben!" diyorsun. Kızıyorum. Ben "sen karışmasana ya ben hayalinle konuşuyorum sen git işine..." diyorum.
Sen gidiyorsun hayalin de arkandan gidiyor "ben öylece bakakalıyorum. Ne sen varsın ne de hayalin!

Tam ağlamak üzereyim ki birden başka bir hayalin geliyor ve tekrar telefon çalıyor, ben açıyorum "nasılsın" diyor karşıdaki ses, "iyiyim" diyorum "hayallerini tüketmekle meşgulüm!!!"

kingfisher
04.07.2007, 02:15
Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim?

--------------------------------------------------------------------------------

Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim?
Neden?
Neden olacak, korkuyorum!
Korkuyor musun?
Evet ya, korkuyorum.
Cunku seni seversem hemen huyun suyun degisecek.
Sende sevdigim seyler farklilasacak.
Simaracaksin. Begenmez olacaksin artik beni.
Cunku ben artik muhtac olmus olacagim sana, senin gozunde.
Oyle degil MI?
Bilmez misin?
Muhtac olmak acizliktir.
Simdi seni sevdigim icin cezalandiracaksin beni biliyorum!
Hor goreceksin.
Bekleteceksin.
Aramayacaksin.
Menfaatlerin on plana cikacak.
Sayet menfaatlerinide sevmezsem beni sileceksin.
Yalan MI? Sileceksin iste!
Sonra her gun benden azar azar uzaklasacagini seyredip kahrolacagim.
Yahu ben bir seven'im. Yani seni sevgimle onurlandirmis bir insan.
Dunyayi ayakta tutacak insan kudretinin adidir Sevgi...
Simdi ben sevdim diye, bu kudrete ve cesarete sahip oldum diye sen beni
Nasil ve NE hakla cezalandirabilirsin?
Aklim almiyor. Zeka seviyem de. Insanligim DA. Yuregim de.
Yok! 'Seni seviyorum' cumlesini cok sarfetme eskir!
Yok! Herkese 'seni seviyorum' deme, sadece as... olunca kullan!
Yok! 'Seni seviyorum' demeden once binbir hokkabazlik yap ve sirin gorun ki
Sevdigin sevildigi icin kendini dev aynasinda gormesin, onu inlet, surundur,
Aklini basina getirt, mahvet!
Neden?
Cunku, bu makbul..
Kac....sevsen de sevmesen de kac!
Neden?
Cunku kacan kovalanir aptal! Kacan kovalanir...
Iyi de, neden sevdigim icin kaciyorum ki? Ben kacacak NE yaptim?
Kacarak daha MI makbul olacagim? Kacarsam daha MI kiymetim anlasilacak?
Sevmek utanc verici birsey MI ki kacmam gerek? !
Anlayamiyorum...
Oysa ben zaten sevdigimi severek devlestirmisimdir.
Onun dev aynasinda kendisini yeniden devlesmesine NE gerek var ki?
Bir gorebilse benim gozlerimle kendini, eminim kiskanacaktir bendeki
Kendisini...
Yok AMA yok!
Bilmez sevgililer sevilmenin essizligini, bilmez...
Ondandir bol keseden sevgiyi Boyle tuketisleri...
Ben hic simarmayan, degismeyen, yozlasmayan, ucup gitmeyen, tukenmeyen sevgi
Gormedim.
Artik cenaze torenleri iki turlu yapilmali. Biri bedenler icin, Digeri zorla
Oldurulen sevgiler icin! ...
Ne demis Yilmaz Erdogan, ' Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim'
Anlayin artik varliklari degil, ihtimalleri sever olduk...
Neden?
Cunku ihtimaller hayallerimizdir.
Sevmekse hayatin bir gercegi.
Hayallerimizde sevgilimiz hic degismez.
Hatta 'seni seviyorum' dedikce ya gozleriyle, ya elleriyle ya DA tatli
Diliyle ' beni sevdigin icin tesekkur ederim askim ' der...
Tesekkur etmek? ! Beni sevdigin icin...
Evet ya... Bir onurdur, bir oduldur, bir serefdir sevmek ve sevilmek.
Ozgurlugumuzdur. Cesaretimizdir. Insanligimizdir.
Ayricaligimizdir.
Ama NE yazik ki birde butun bunlari farkinda olamayisimizdir sevmek...
Korkuyorum. Hep sevdigim icin cezalandirildim.
Artik 'seni seviyorum' derken bana tuhaf tuhaf bakmayacak varliklari daha
Cok sevmeye niyetliyim... Bir cicek gibi... Bir hayvan gibi... Bir dag
Manzarasi gibi...
Bir su damlacigi gibi...
Bir kucuk tomurcuk gibi henuz dogmakta olan...
Cunku hepsinin insanlarda var olan bir buyuk silahdan arindirilmisligi var.
Yani dilleri yok, dilleri! Konusamazlar...
Sadece dinlerler...
Sevginizi anlay... hissederek dinlerler.
Onlara 'Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim? ' demeniz gerekmez.
Direkt soylersiniz sevginizi hesapsizca, umarsizca...
Saymadan...
Ve sevgimi ifade edecek her turlu cilginligi hesapsizca yapmak istiyorum.
Gurur denilen sozcugu sozluklerden cikartmak, sevdigim icin sevilerek
Odullendirilmek istiyorum...

kingfisher
04.07.2007, 13:42
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.
Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.
Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.
Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!",
Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş.
Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim."
Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış.
Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."
Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.
Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş:
"Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş.
"Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk.
Bilgi gülümsemiş:

"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir…"

kingfisher
05.07.2007, 14:09
hayat üzerine

Bir felsefe profesörü sınıfta, önünde bazı malzemelerle öğrencileriyle ders yapıyordu.
Önce önündeki boş bir kavanozu 2" çapındaki taşlarla doldurmaya başladı.
öğrencilere kavanozun dolu olup olmadığını sordu.
Onlar da dolu olduğunu kabul ettiler.
Profesör bu sefer bir kutu çakıltaşı aldı ve onları kavanoza boşalttı.
Kavanozu hafifçe sallayınca çakıl taşları büyük taşların arasındaki
boşluklara doldular.
Profesör yine öğrencilerine kavanozun dolu olup olmadığını sordu,
onlar da onayladılar.
Bu sefer bir kutu kum alıp kavanoza boşalttı.
Tabii kum geriye kalan bütün boşlukları doldurunca yine
öğrencilerine aynı soruyu tekrarladı.
Öğrencilerin hepsi bir ağızdan kavanozun dolu olduğunu söylediler.
Profesör bu sefer masanın altından bir şişe kırmızı şarap çıkarıp
içindekileri kavanoza boşalttı ve böylece
kumların arasındaki boşlukları etkili bir şekilde doldurdu.
Öğrenciler gülmeye başlayınca;
"Şimdi," dedi -"Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini bilmenizi istiyorum.
Taşlar hayatınızdaki önemli şeyler : - aileniz, eşiniz, sağlığınız, çocuklarınız.
Her şeyi kaybetseniz ve elinizde sadece onlar kalsa bile hayatınızın
dolu dolu olmasını sağlayacak şeyler bunlar.
Çakıl taşları ise işiniz, eviniz, arabanız gibi diğer önemli şeyler.
Kum da geriye kalan herşeydir, küçük şeyler yani.
Eğer kavanozu önce kumla doldurursanız çakıl taşlarına ve büyük
taşlara yer kalmayacaktır.
Aynı şey hayatınız için de geçerli.
Bütün zaman ve enerjinizi küçük şeylere harcarsanız hayatınızda
sizin için önemli olan şeylere hiç yer kalmayacaktır."
Mutluluğunuz için çok önemli olan şeylere dikkat edin.
Çocuklarınızla oynayın, doktor kontrollerinizi düzenli yaptırın.
Eşinizi dansa götürün.
İşe gitmek, evi temizlemek, tamirat yapmak ve yemek vermek için
hep zamanınız olacaktır.
Önce büyük taşları - gerçekten önemli olanları halledin.
Önceliklerinizi belirleyin.
Geriye kalanlar sadece kumdur."
Öğrencilerden biri elini kaldırıp şarabın neyi simgelediğini sordu.
Profesör gülümsedi,
"Sorduğunuza sevindim.
O sadece hayatınız ne kadar dolu görünürse görünsün
iyi bir şişe şaraba her zaman yer olacağını size göstermek içindi."

karatasof
05.07.2007, 15:49
Tuzlu Kahve


Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı..
"Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı..

"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi.. "Kahveme koymak için.."

Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı..

Kahveye tuz!..

Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi..

Delikanlı anlattı:

"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi.
Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan.
Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki.."

Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.

İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duyusu olan biri..

Kız da konuşmaya başladı.. Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak..

..Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii..

Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar.
Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..

40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Şöyle diyordu, satırlarında..

"Sevgilim, bir tanem..

Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun?.Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken 'Tuz' çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim.
Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti.
Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok..
İşte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.

Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da.."

Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.

Lafı açıldığında birgün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey"
diye soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadının..

"Çok tatlı!.." dedi..





.

<IMG height=1 width=1>

zafer6161
11.07.2007, 14:57
SENİ ÇOK SEVMİŞTİM

SENİ ÇOK SEVMİŞTİM
GÖZBEBEĞİM NEDEN GİTTİN
SENSİZ OLAMAMBEN


BUNU SENDEN ÖĞRENDİM
YALNIZ KALDIM BEN

TEK BAŞIMA BURALARDA
SENSE YABANCI KOLLARDA

UZAKLARDA HALİMİ SORMA
NEDE YANIMA GEL SENSİZ

BEKLEDİĞİM SADECE ECEL
HER GECE UYUYOR BU GÖZLERİM

TEK BAŞIMA YİNE ÖLÜMLERDEYİM

OYSA NE GÜZEL BAŞLAMIŞTI HERŞEY

TANIŞMAMIZ MUCİZE GİBİ BİRŞEY
O İLK GÜNÜMÜZ RÜYA GİBİYDİ
SENLE OLMAK
BENİM İÇİN HER ŞEYDİ

ANILAR AKLIMDAN ÇIKMAZLAR
GÖZÜMÜN ÖNÜNDE O O BAKIŞLAR

SENLE GEÇEN BÜTÜN GÜNLERİM

ANBE AN GÖNLÜME İŞLERİM
ÖMRÜM SENİN YOLUNA KURBAN OLSUN

YETERKİ SENİN CANIN SAĞOLSUN
MUTLULUK KAPINDAN AYRILMASIN ACILAR

SENDEN UZAK KALSIN
ZAVALLI YÜREĞİM
GÖZLERİN İÇİN SIZLAR NERELERDESİN

BU CAN SENİ SAYIKLAR
ÖLMEDEN SONDEFA KAVUŞAYIM SANA

NE OLUR DÖN BANA GÖRMEDEN
KIYAMAM BU CANA

BİR TEK KURŞUN
ÇAREDİRBU ACIYA
RABBİM SEN BU KULUNU BAĞIŞLA

BEDENİM ÇÜRÜRKEN BU KARA TOPRAKTA

RUHUM SENİ BEKLEYECEK
BURALARDA BIRAKTIN
BENİ ŞİMDİ YALNIZ BAŞIMA

GELMEDİ YARİM SON DEFA KARŞIMA

YORGUN İSTEMEM
BU SON YATAĞIMDA
TOPRAK SENİ BOŞLUĞUNA

a d bacan
11.07.2007, 17:05
Merhaba anne,
Yine ben geldim.
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
Ali, "Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder."
demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde
soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu.
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde:
Şuram acıyor işte, şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum. Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.

Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi.
Ben de ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi?
Düştüm, dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.

Bugün ben de saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim.
Babam; "Ben bilmem ki kızım." dedi.
Bari okula sen götür dedim.
"Kızım, iş..." dedi.
Ben de bana ne dedim, ağladım.
"Kızım, ekmek" dedi babam.
Sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
Ha, bi de sol yanım yine çok acıdı anne.

Herkesin çorapları bembeyaz,
benimkiler gri gibi.
Zeynep, "Annem, beyazlara renkli çamaşır
katmadan yıkıyormuş" dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor.
Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Uffff, babam, her gün domates
peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama
Arkadaşlarım her gün kurabiye,
börek, pasta getiriyor.
Biliyorum babam pasta yapmasını
bilmez anne.

Hava kararıyor, ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını,
Çiçeklerini kim koparıyor?
İzin verme anne,
Ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor bi de
bunun için ağlıyorum anne.
Bak, kavanoz yanımda,
toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne?
Her gelişimde aldığım topraklarını
Şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp
başucuma koydum.

Her sabah onu öpüyor kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne
Bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum
anne.
Ha unutmadan,
Öğretmen yarın anneyi anlatan
bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım.
Öğretmen anlarsa çok kızar ama
bana ne kızarsa kızsın.
Ben seni hiç görmedim ki neyi,
nasıl anlatacağım anne.

Senin adın geçince sol yanım
acıyor anne.
Hiç bir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp.
Mutlaka gel anne,
Sen rüyama gelmeyince
Sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
Sol yanım acıyor anne.
İşte tam şurası,
Sol yanım çok acıyor anne.
Seni çok özledim anne, çooook

daha önce yazan arkagdaş varmı bilmşyorum fakat iki kerede olsa okunmaya deger

ben bu bölüme ilk olarak rastladım çokda hoşuma gitti başarılar katkısı olanlara

kingfisher
15.07.2007, 23:21
Toprak....Gül...Yaşam....Beyaz....


Yağmurlu bir nisan sabahının, en güzel düş vaktindeyiz…
Adı bilinmeyen bir sokak başında, loş bir ışık gölgesinde yalnızlık vakti…

Saçları ağarmış, yüzü solgun bir adam beliriyor güneşin doğmaya başladığı yerden… Kan kırmızısı kaldırım taşlarında, gençliğinin ayak izleri… Avuçlarında kırık bir oyuncak hikayesi ve nihayet yanaklarında beliren kristal gözyaşları… Ağlıyor…ağlıyor… ağlıyor…
Ve nihayet yanındayım şimdi… Ellerim, titreyen ellerini tutmuş, yüreğim, kanayan yüreğini öpüyor… Dayanamıyorum… Koca yürekli çocuk kalbinde, sorular birbirini kovalarken, artık cevap bulmaya başlıyor hayat…
“ -Kimsiniz?
“ –Toprağım evlat. Bir avuç toprak… (Gözlerinde beliren gülümseme ile devam ediyor…) Hayatım boyunca, hep toprak üzerinde var oldum… Şimdi ise toprak olma yolunda bir yolcu… Kaç kere basmışım üstüme haberim yok… Kaç kişinin üstünde dolaşmışım haberim yok… Oysa, bir gözümün toprağa baktığı bu hoş vakitte bende toprağım… Kaç kişi üstümde dolaşır, kaç kişi bir zamanlar zirvede dediğim günlerime basıp geçer bilmem… Oysa, bir zaman geldiğinde onların da üzerine basacaklar olur… Bu sokak lambasının altında bir çocuk tanımıştım… Bana toprağı, yaşamı, gülü ve beyazı anlatan…”
“ – Toprak, Yaşam, Gül ve Beyaz…
“ – Evet evladım… Toprak, Yaşam, Gül ve Beyaz…
“ – Anlatır mısınız lütfen…
“- ( Gözleri dolmaya başlar ) Bir zamanlar yaşadığımı yaşayacaksın… Ve yine bir zaman, bu sokak lambasının altında, bir başkasına kendini anlatacaksın…
“- Nasıl?
“- Biraz dur evladım… Biraz dur… Yaşanacak sonsuz bir ömrün, misafir bir yerinde noktayı koymak kolay olmuyor işte…
“- (Bir garip oluyorum… Titreyen ruhumun derinliklerinde, bir alev kapanı içinde yanıveriyorum.)
Benimle paylaşmanızı istiyorum…
“- İnsan; topraktır… Topraktan var olmuştur. Özü üzerinde kaç zamandır dolaştığının farkında olmaksızın… Nihayetinde döneceği yer,başlangıcının olduğu yerdir. Bütün bunlara rağmen insan, hep bir dağ zirvesine çıkmak için çabalar. Dağın en zirve noktasına ulaştığında ise tek bir şey anlar; insan,çok küçük bir varlıktır. Anladığı en güzel nokta ise; büyüdükçe, bir o kadar mütevazi olması gerektiği… İşte o zaman hem zirvededir, hem de erdemli bir hayat… Yaşam ise; insanın yaşadığı şehirde yağmur yağarken / bir başka şehirde gökkuşağına renk olabilmektir. Her insan yaşar, fakat her insan yaşam değildir. Bir başka insanın kalbinde taht kurup, en değerli vaktinde bile seni gökte ki yıldızı istediği kadar istiyorsa o zaman yaşıyorsun demektir. Dünyayı seyre daldın mı hiç? Evlat, unutmaman gereken son bir nokta; “ Toprakta yeşeren hayat bir damla yağmurdur. İnsan ise, yağmurun son çiğ tanesi… Niceleri bir çiğ damlasının şefkatine muhtaçtır. Kendi katilin olma uğruna çatlamış toprağa düşmeyi unutma… Düştükçe can verir toprak sana… Avuçlarında güller biter…”
“-Toprak ve Yaşam… Peki Gül ve Beyaz…
“ (Yaşlı amca,kalbime dokunup hafif bir şekilde gülümser…) Ne kadar da küçük… Ne kadar da saf… Bak evlat, avuçlarında biten güller senden ibaret senlerdir… Ne kadar can bağışladıysan o kadar can bulursun… Seyrine dal şu dünyanın, her tarafı başka bir bahçe, her tarafında başka güller… Renkleri; insan hayatının indeksi… Biliyor musun; insanın hayatı, düşlerinin rengine boyanır / boyanacaktır… Seni en çok seveni sevmeyi unutma… En çok zikredeni zikretmeyi… Ve güller efendisinin dizleri dibinde en güzel gül olmayı sakın unutma… Hayatın boyunca rehberin, ışığın ve sevgilin efendin olsun sakın unutma…”
“Peki nasıl bulacağım o efendiyi?
“-O seni bulur… Zaten hep yanındadır… Sen yeter ki, sevgiliyi sevgilin kılmayı bil…
Beyaz; o saf, o nadide renk… Kanatları dünyayı sarmış bir beyaz at renginde hayat… Toprağa hakkını verip, toprak olmayı bildikten sonra…
Yaşama nefes verip, yaşamlar armağan ettikten sonra…
Ve Güller efendisinin dizleri dibinde gül olmayı bildikten sonra…
Yapacağın bir şey kalmaz… Beyaz olmak elinde değildir evlat… Sen, beyaz renginde nokta olma yolunda hak edilmişleri hak ettin… Gerisi Güllerin efendisinin “ SEVGİLİ” sine kalmış bir şey… O istesin yeter ki… O istesin ki; beyazın en güzel rengi olasın…
“-Özetler misiniz?
“-Toprak… Yaşam… Gül… Beyaz… İnsan; bir avuç topraktır… Büyüdükçe, kalbi küçülmeli… Nefes aldığı sürece, aldığı nefesleri verene şükretmeli… Yol aldığı güller bahçesinin Efendisine, en güzel renklerini vermeli… Üzerinde taşıdığı en son çiğ tanesiyle, Efendisi ayakları altında güller yeşertmeli… Ve beyaz…
(Yaşlı amca, son nefesini verip dizlerim üstüne düştü… Yüzünde tarifi imkansız bir tebessüm ile…)
“Beyaz;………………………………………………………………………………………..”

Herkesin kendine özel finali olmalı… Her insanın arkasından tebessümle bakacağı bir finali… Şimdi asıl soru şu:”-Sizin finalinizin ne zaman olacağı zamanın içinde gizli… Ama siz finalinize hazır mısınız şimdi? Peki, bu küçük ve gizemli çocuğa son sözünüz ne olurdu? İçinizde hep gizli kalmış, o küçük çocuk kalbinize beyazınızı tarif etme zamanı…
“Beyaz” ı keşfetmeye ve onu anlatmaya cesaretiniz var mı?

m@rdi
02.09.2007, 14:35
İki rahibe yolda yürümektedir.Biri matematikçi,diğeri mantıkçıdır. Bir akşam karanlıkta kiliseye dönerlerken matematikçi mantıkçıya dönerek" yaklaşık 20 dk dır bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklaşıyor.Şu anda aradaki mesafe 50 metre " der.
Bunun üzerine mantıkçı rahibe,bunun tek mantıklı açıklaması olabileceğini , adamın kendilerine tecavüz etmek istediğini,bu yüzden daha hızlı yürümeleri gerektiğini söyler. Rahibeler daha hızlı yürümeye başlarlar,iki dakika sonra matematikçi rahibe" adamda hızlandı,aradaki mesafeyi kapatıyor.Şu an aramızdaki mesafe 30 metre.O zaman mantıklı olan koşmamız der".Rahibeler koşmaya başlarlar.Bir kaç dakika sonra rahibelerden biri sağa diğer sola doğru koşmaya başlar.
Matematikçi 20 dakika sonra kiliseye ulaşır ve telaş içinde beklemeye başlar.Aradan 40 dakika geçtikten sonra mantıkçı rahibe gelir.Matematikçi sorar:
-Ne oldu,ne yaptın?
_Adam beni takip etti,artık mesafe üç,beş adıma kadar azalmıştır,mantık olarak daha fazla koşmanın anlamı yoktu...
-Eeee...
Mantık olarak bende durdum,adam da durdu!
-Sonra?
-Mantık olarak ben eteğimi kaldırdım o da pantolunu indirdi!
-Peki sonra ne oldu?
-Sonra mı? Ne olabilir ki? Eteğini kaldırmış bir rahibe pantolonunu indirmiş bir adamdan daha hızlı koşar!

(İnsan İsterse-Mümin Sekman)-( alıntı)

femalkocoglu
02.09.2007, 15:00
LESYA
AŞKIN EYLEDİ BENİ
YABANİNCİR AĞACİ
SEVMEDUN GULUM BENİ
ETTUN ZEHİRDEN ACİ
LESYA DEDUM BEN SANA
TRABZON KURBAN SANA
ERECEĞUZ ELBET MURADA
RAHAT BUÇUK UZAKTA
ZEHİRLİK KALMADİ BENDE
İMDİ KALEMİM SENDE


YAZAR:FEMALKOÇOĞLU-FATİH EMRAH MALKOÇOĞLU

İLK VE TEK SEVDİĞİME(HELE DAHA SÜREYO)

m@rdi
09.09.2007, 13:30
Tavuğu görmek
Gözün her gördüğüne inanacak olsaydık;
Güneşin pencereden küçük olduğuna hükmederdik...
Ve gözlük camından küçük olduğuna...
Ve, anahtar deliğinden!..
*
Zaman, güçlü rüzgârlar gibi savurup bazen insanoğlunu, bir yana topluyor; sonra oradan alıp başka tarafa yığıyor...
Kim kurtulacak başıboş savrulmaktan?..
Bir balon gibi başıboş savrulmaya hazır olan; başı, boş kalanlar...
*
Ekin, ne güzel; başını eğdiğinde!
Başı eğikken ekinin, ne yakın samandan ayrılması...
Ve buğday; ne lezzetli, ne faydalı...
*
Gözle gözüken olsaydı ölçümüz;
Üstüne bulaşmış olan çamuru görürdük, “altın”a bakınca...
Hâlbuki yağmur, rahmettir... Adalettir, ihsândır, merhamettir kıymetlinin değersizden ayrılması...
Gün gelir yıkanır, aklanır, temizlenir, sıyrılır altın; rahmetle eriyen çamurdan!
*
Mahalle kenarlarında gübürlükler vardır, gübrelikler vardır, beğenilmez... Ama bazen çiçekler de biter, güller de açar üstünde...
Göz bakar, görür; idrak edemez!
Göz, sadece gördüğüyle yetinir, kanar!
Göz; önünde duran pirenin ardında kalan deveyi göremez!
Göz; küçük görür güneşi kendi baktığı delikten!..
*
Tavuk gübrelikte eşinir, gübürü karıştırır; lazım olanı bulur...
Nereye bakmak lazım?
Tavuğun, çöplüğü karıştırdığına bakanlar;
Folluğa bıraktığı yumurtayı göremez!..
*
Her baktığının; “gördüğü gibi” olduğuna mı inanacağız gözün?
Sahi, anahtar deliğinden küçük mü güneş... Ve gözlük camından... Ve pencereden?..
Öyleyse başka yol yok;
Ya güneş küçük veya göz ahmak!
*
Kedilerin bile üç beş günde açılıyorken gözleri
...
“Günaydın” demek kolay değil;
Açılmamış gözlere!

Muammer Erkul

femalkocoglu
09.09.2007, 15:50
LESYA

AŞKIN EYLEDİ BENİ
YABANİNCİR AĞACİ
SEVMEDUN GULUM BENİ
ETTUN ZEHİRDEN ACİ
LESYA DEDUM BEN SANA
TRABZON KURBAN SANA
ERECEĞUZ ELBET MURADA
RAHAT BUÇUK UZAKTA
ZEHİRLİK KALMADİ BENDE
İMDİ KALEMİM SENDE


YAZAR:FEMALKOÇOĞLU-FATİH EMRAH MALKOÇOĞLU



İLK VE TEK SEVDİĞİME(HELE DAHA SÜREYO)




ah ulan ahhhhhhhhhhhhhhhhhhhh

Harun-61
27.03.2008, 12:00
Geri sayim sen dogdugunda basladi..
Eger (9) canli bile olsaydin
en fazla (8) kez kacabilirdin ölümden!
Bilki (7) Düvele sultan dahi olsan
yerin (6) mekan olacak sana.
En fazla (5) metre kumas götürebileceksin!
Kapatacaksin (4) acsanda gözlerini!
Bu (3) günlük fani dünyada
azraile (2) kat olup yalvarsanda nafile
ecel geldiginde (1) gün öleceksin!
iste o an hersey (0) dan balayacak..
Cünkü ÖLÜM BIR YOK OLUs DEGIL, YENIDEN DOGUsTUR..!!!

.

guci 29
27.03.2008, 19:35
http://img292.imageshack.us/img292/3682/58981440uo4.jpg

LazAnisT
08.04.2008, 12:20
http://www.teknedergi.com/foto/000011_muteber.gif
"Kiz evinun önine
Sereceğum kilimi"

Kim bilir kaç kere duyduk bu türküyü, kim bilir kaç kere farkında olmadan dudaklarımızla mırıldanarak eşlik ettik ya da kaç kere sevdiğimize ithaf ettik. Nedir bu türküleri vazgeçilmez kılan ve aslında neye özlem duyar insan? Evin içinden çok evin önünde geçen hayatların türküsüne eşlik etmektir belki de özlenen.
Fatma Teyze yoğurur hamurunu, yakar evin önünde ateşini, toplar konu komşuyu. Açılır yufkalar, kurutulur, kışa hazırlık yapılır. En çok da çocuklar sevinir bu işe. Toplanıp kalabalığın başına, kah içine yağ, kah içine peynir konan dürümlerini almadan dağılmayan çocuklar. Ertesi gün Ayşe Teyze'de, onun ertesi günü Saadet Teyze'de tekrarlanacak olan bir seremoninin başlangıcıdır bu.
Sadece yufka mı açılır? Hayır. Bir başka zaman salça yapmak için, bir başka zaman turşu yapmak için, bir başka zaman konserve yapmak için. Ve daha nice işler için. Kah ateşler yakılır, mısırlar pişirilir, kah misafirler ağırlanır sohbetler edilir, kah düğün dernek kurulur eğlenilir. Sosyal hayatın bir vazgeçilmezidir evin önleri.
Bununla da kalmaz. Mevsim sonu biçilen otlar kurutulur, toplanan çaylar harmanlanır, fındıklar kurutulmak için yayılır evlerin önüne. Hiç bitmeyen bir senfoni gibi, sürer gider.
İşte böylesi bir mekandır evlerin önleri. Sadece Karadeniz'de değil, Anadolu'nun bir çok kırsalında kendine hayran bırakan vernaküler* mimarinin tamamlayıcısıdır adeta. Bir mimar olarak gıptayla baktığım, asla tasarlayamadığım bir mekan. Yaşayanların kendilerinin şekillendirdiği ve aynı görkemle yaşattıkları o muhteşem mekanlar.
Oysaki bugün, küreselleşen dünyada evlerin önü de kendi payına düşeni aldı. Artık o hayranlıkla seyrettiğimiz vernaküler mimariyi yaratan ustalar ve çırakları yok. Yerine betonarme evler yapılıyor artık. Hani o evlerin önünde açılan yufkalar poşete, kurulan turşular kavanoza, yapılan salçalar teneke kutulara girerek marketlerdeki, bakkallardaki raflarda yerini aldı. Düğünler dernekler büyük düğün salonlarına taşındı. Gaz lambası ışığında gece geç vakitlere kadar süren sıcak sohbetler yavaş yavaş dağıldı. İnceden inceye sohbete eşlik eden duvarlara asılı radyolar teknolojiye yenik düştü. Televizyon geldi, evin baş köşesine oturdu. Önceleri çatılara yerleştirilen antenlerin yerine şimdilerde daha yüksek kalitede görüntü almak için uydular var. Bir zamanlar sosyal hayatın bizzat yaşandığı, dolu dolu yaşayan evlerin önüne, şimdi başka yerlerde yaşanan hayatları aktarmak için kurulan uydular.
Herkes yavaş yavaş çekti elini eteğini evin önlerinden. Okumak için gidenler bir daha dönmedi. Kimileri de o televizyonda gördüğü hayatları yaşamak için kente indi. Komşular bir bir dağıldı. Yalnızlaştı, ıssızlaştı evlerin önleri. Çocuk cıvıltıları yok artık eskisi gibi. O kadar ki çocukların oyun malzemesi haline gelen, bazen de genç kızların oturup elişi yapıp sohbet ettikleri merdivenler kullanılmaya kullanılmaya yosun bağladı. Eve girmek için tek merdiven yeter oldu. Kilimler serilmiyor artık, sohbetler edilmiyor. Bazen güneşli günlerde uydunun yanı başında bir kahve yudumlanıyor yalnız başına, tahta bir sandalyenin üzerinde. Artık evlerin önleri eski coşkusundan ve işlevinden uzak karşılıyor bizi. Ama yine de en çok orası özleniyor, kentte yaşayanlar tarafından. Belki de bu sebepten yazları biraz daha eski günlerine yaklaşıyor. Ama hep bir şeyler eksik kalıyor bir köşesinde.
İşte bu yüzden şimdilerde kaybolmaya yüz tutmuş, üzerleri betonla kaplanmış, eski coşkusundan uzak, sessizliğe bürünmüş ıssız bir köy evinin önünden geçtiğimde hep bu türkü gelir aklıma;
"Kiz evinun önine,
sereceğum kilimi".



Tekne isimli dergiden alıntıdır

Egemen Yılmaz
08.04.2008, 15:24
http://www.teknedergi.com/foto/000011_muteber.gif
"Kiz evinun önine
Sereceğum kilimi"


bu yazı çok güzel ve etkileyiciymiş

guci 29
08.04.2008, 15:48
Karar ver artık kimi daha çok sevdiğine
Kararsız olma sen üzme herkesi
Kalbinde kim var o mu yoksa ben miyim
Bilmek isterim yolumu çizeyim
Sen de üzgünsün bu hayattan hem de nasıl
Bir kalpte iki kalp nasıl yaşanır
2 kişi seven iki defa ölürmüş
Bir kalp yalnız bir kalbi düşünürmüş..
Sen üzgün ben üzgün o da üzgün yapma herkes çok üzgün..
Gözler onu arar kalbin beni düşünür
Tercih yap sonra 3 kalp birden ölür
Görülmemiştir böyle aşk inan dünyada
Ne biçim sevgi 3 kalp bi arada..

Harun-61
09.04.2008, 13:46
AyAkLaRi ŞiŞiNcEyE kAdAr NaMaZ KiLaN PeYgAmBeRiN,
gÖzLeRi ŞiŞiNcEyE KaDaR uYuYaN üMMeTiYiZ!!!


...

Fatih Ersoy
09.04.2008, 14:17
Zulmü alkislayamam, zalimi asla sevemem,
Gelenin keyfi için geçmise kalkip sövemem.
Biri ecdadima saldirdi mi hatta bogarim..
- Bogamazsin ki!
- Hiç olmazsa yanimdan kovarim.

Üç buçuk soysuzun ardinda zagarlik yapamam;
Hele hak namina haksizliga ölsem tapamam.

Yumusak basli isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta cigerim,
Onu dindirmek için kamçi yerim, çifte yerim.
Adam aldirmada gec git, diyemem, aldiririm
Çignerim, çignenirim, hakki tutar kaldiririm.


Mehmet Akif Ersoy

ÜNAL
15.04.2008, 18:52
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen...
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda
Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi
Olduğunu Fark Etmeli.
Henüz Bebekken "Dünya Benim!"Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların "Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!"
Dercesine Apaçık Kaldığını
Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini
Fark Etmeli Sonra.
! Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli. ?
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli.
Eşref-İ Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Fark Etmeli.
Eşine "Seni Çok Seviyorum!" Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş
Gücünü
Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini
Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç
Olduğunu
Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçt! i Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O Da Bugündür.



http://img228.imageshack.us/img228/7227/insankaynakalariog7.jpg (http://imageshack.us)

ÜNAL
03.05.2008, 18:47
Profesör Üstün Dökmen, Hayvan dergisinde yayimlanan röportajinda, "Yere düsen ekmegin üstüne basan insan görmedim ama yere düsen insani tekmeleyen çok kisi gördüm" diyor... Saygili olmaktaki kusurlarimizi söyle anlatiyor:
- Birbirimize saygili olma konusunda 3 tip temel hatamiz var...
Avrupa'da yasayan vatandasimiz, orada yerlere çöp atmiyor ama Kapikule'den girer girmez yerlere tükürmeye, çöp atmaya basliyor. Niye burada böyle yapiyorsun diye soruldugunda, herkes böyle yapiyor diyor. Kendi fikri olmayan insanin duruma göre hareket etmesidir bu.
Ikinci hatamiz, adama göre davranmamiz. Karsimizdaki adam iri yariysa, 'Buyur Abi', diyoruz, ufak tefekse, 'Ne var lan!' diyoruz. Oysa ki, insanlarin onuru birbirine esittir.
Üçüncü hata, keyfimize göre davranmak. Keyfimiz yerindeyse eve girerken 'Merhaba millet' diyoruz, degilse surat asiyoruz. Oysa keyfimiz yerinde olsun olmasin insanlara saygili davranmak zorundayiz.
Diyorum ki, yerdeki ekmege saygili olma konusunda ülkemde mutabakat var, kimse basamaz, ayagiyla dürtüklemez ya da öper, koyar bir kenara.
Ekmek nimettir kabul, peki insan nimet degil mi?


http://img229.imageshack.us/img229/9080/11253059581a0d692up9je9.jpg (http://imageshack.us)

ÜNAL
08.05.2008, 18:44
ÖĞRENDİM Kİ

Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.

Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.


Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.

Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.


Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.

Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.

Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.

Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

ATAOL BEHRAMOĞLU

esmertr
09.05.2008, 14:14
Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir.
Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder.Aşağı çekersin omuzların titrer.
Ama yine de,neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker.
Rahat bir uyku uyumayı başarır.

ilhan
09.05.2008, 16:54
Bende kaldı hep gidişlerin..
Biriktirdim bütün gidişlerini , Artık ben gidiyorum!
Terkedişlerimi bırakıyorum..
Yağmurla ve karanlıkta agladım..
Önce yağmur taneleri sonra gecenin siyahı sakladı gözyaşlarımı!
Sana ait olan ruhumu bıraktım..
İçinde sen olan hiçbir roman yok artık geçmişimde,
Ben mi?
Ölü çocukların ellerinde siyah beyaz film gibiyim şimdi..

25.12.2006 / ilhan


( Nostaljik bir yazı benim için :) )

Emirhan Makul
09.05.2008, 17:03
AŞK?

Aşk aşık oldunuz he çook geçmiş olsun yazık eğer gerçekten tespitiniz doğru gerçekten aşık oldu iseniz haliniz çok kötü tabi ki bu yakalandığınız aşk insana karşı duyulan aşk ise başka bir nesneye aşık olduysanız kolay kolay bişe olmaz. Bu hastalık türü çok kötüdür ister karşılığını alın ister almayın .Tarif etmek gerekirse aşk bir tür hastalık türüdür .Ama ilacı yoktur hastalığın ağırlaşmasında öncülük eden nedenler ayrılık,uzak kalmak ve karşılık alamamaktır .Bu hastalığı iyileştiren ise……..pardon böyle bişe yok,yani tıp bulamadı.Hastalığın belirtilerini anlatmak gerekirse kısaca ayvayı yediniz uzunca hayatınızın bir anlamı olur,işinize dört kolla sarılırsınız,yaşamanın anlamı olur,insan gibi yaşarsınız,kendinize bakarsınız,üç aydır giydiğiniz elbiseyi değiştirir hatta artık her gün farklı elbise giyersiniz,hiç fırçalamak zor gelen dişleriniz bile fırçalanır ,hiç bilmediğiniz kokular üstünüzde püfür püfür kokar .Tabi bunlar iyi yönleri kötü yönleri yemek yerken bile aşkınız aklınıza gelse yemeği bırakırsınız hatta daha hiç yemek bile istemesiniz mideniz bile bulanır .Öyle unutkan ve dalgın olursunuz ki isimizi sorsalar hatırlamasınız .Başkalarını birbirini severken görseniz onu öldürmek gelir içinizden içeriden kendinizi yer bitirisiniz .Hayatınızın en önemlileri olan anne babayı bile yok sayarsın, Bu aşk hastalığı sırasında öyle salakça düşünürsünüz ki aşkınızla hayallerde uzak diyarlar gidip onunla evlenip hatta çocuk bile yaparsınız. Kendinizi onun için her tehlikeye atabilirsiniz o size öl dese ölürsünüz çünkü düşünceniz öbür dünyada yine onunla buluşmaktır hani siz hastasınız ya yaparsınız,gözünüze hiç bir şey korkulu gelmez cesaret gelir.O ne yaparsa yapsın onun kötü yönlerini görmezsiniz.Bu hastalığın ne alçak ne yüksek dozajlarını öneririz.Fakat şunu söyleyebilirim bu hastalık daha ileri gidildiğinde ya sizde ya da başkalarında önemli maddi veye manevi kayıplar hatta can kayıpları bile görülmüştür .Bu yaşın etkilerinden çok yaşıda önemlidir çünkü etkilerini azaltacak veye çoğaltacak olan yaş dır. Eğer insan bu aşk hastalığına 60-65 yaşında yakalandı ise bu normal değil ama kesin bir ihtimal kurtulursunuz tabi yaşlılıktan ölmeseniz,eğer 35-40 yaşlarında yakalanıyorsa kesin kurtulursunuz çünkü insanın en aklı başımda olduğu dönem bu dönemdir.Ancak eğer 15-20 yaşları arasında yakalandı iseniz Allah yardımcınız olsun her şey olabilir korkulacak bir durum.Eğer bu yaşta rastladıysanız bu hastalığın adı aşktan çok deli dana hastalığı olarak da adlandırılır.Dikkatli olun bu hastalıktan kaçış olmadığını bildirir ve unutabilirseniz unutmanızı ve sonra kendinizi Allah aşkına ve ailenize duyduğunuz aşka çevirmeyi deneyin o ilgiyi ona gösterin tabi ne kadar unutabilirseniz hastalığın tek kalıcı etkileribıraktığı izdir ama vücutta değil kalbinizde.Şimdilik geçmiş olsun.AŞKOLOJİ


EMİRHAN MAKUL
bütün yazı hakları bana aittir

ÜNAL
09.05.2008, 17:10
Güzel yazı olmuş:)

Emirhan Makul
09.05.2008, 17:12
aşıksıııınnn :D

Serdær
09.05.2008, 17:13
Emirhan,

İyi hoşta neden büyük büyük yazdığını anlamadım :confused:

Bakın ben yazdım gözünüze girsin mi demek istiyorsun :)

Emirhan Makul
09.05.2008, 17:15
Emirhan,

İyi hoşta neden büyük büyük yazdığını anlamadım :confused:

Bakın ben yazdım gözünüze girsin mi demek istiyorsun :)


tamam küçülttüm şimdi birader okudun mu yazıyı :D nasıl sence

ÜNAL
09.05.2008, 17:15
Bende kaldı hep gidişlerin..
Biriktirdim bütün gidişlerini , Artık ben gidiyorum!
Terkedişlerimi bırakıyorum..
Yağmurla ve karanlıkta agladım..
Önce yağmur taneleri sonra gecenin siyahı sakladı gözyaşlarımı!
Sana ait olan ruhumu bıraktım..
İçinde sen olan hiçbir roman yok artık geçmişimde,
Ben mi?
Ölü çocukların ellerinde siyah beyaz film gibiyim şimdi..

25.12.2006 / ilhan


( Nostaljik bir yazı benim için :) )



''Ölü çocukların ellerinde siyah beyaz film gibiyim şimdi..'':alkış:

mehmet_35
14.11.2008, 13:27
ADALET

yaşlı kadın yatağından kalktı. sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu. 88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu. penceresinden gözüken kurtuluş parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. abdestini aldı, sabah namazını kıldı. mutfağa yöneldi. çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı. oturma odasına yöneldi. eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti. masanın üstü çerçeveler ile doluydu. bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı. çerçevenin içindeki fotoğrafta istiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. yaşlı kadın 'günaydın anne, günaydın baba' dedi. usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı. bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. 'günaydın kocacığım' dedi. kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı. artık gözlerinden yaş damlıyordu. fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp 'günaydın evlatlarım' dedi. tüm çerçevelere kısaca göz atıp 'sizleri, hepinizi çok özledim' dedi.
gözlerinde biriken yaşları sildi. artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. ağır ağır numaraları çevirdi. karşısına çıkan adama 'bir taksi istiyorum' dedi ve adresi verdi. kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu. sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. 'patlama be adam' dedi. nihayet taksiye binebildi. 'teyze hoş geldin' dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. 'nereye gidiyoruz?' kadın kısa bir sessizliğin sonunda 'tüm bir gün beni taşırmısın?' diye sordu. 'sana 500 lira veririm.' adam küçümser bir gülümseme ile, 'mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze' dedi.
kadın gülümsedi
'o zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?'
'kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. ilk önce nereye gideceğiz?'
'anıtkabir'e'
'anıtkabir'e mi?
'evet'
'tamam teyzeciğim'
'yaş kaç teyzeciğim?'
'seksen sekiz'
'maşallah allah uzun ömür versin teyzeciğim'
'allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum'
'haklısın teyzecim'
taksi anıtkabir'in kapısına gelmişti. şoför 'teyzeciğim geldik' dedi. dalgın görünen kadın 'evladım burada yardımına ihtiyacım var' dedi. 'benimle gel' adam şaşırmıştı. 'tabii teyze' dedi. kuşkulu gözlerle 'bizi buraya alırlar mı?' diye sordu.
o ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. gözlerinden ateş fışkırarak 'ne demek almamak? sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?' dedi
'hayır'
'kaç yıldır ankara'da yaşıyorsun?'
'ben ankaralıyım teyze. doğma büyüme'
'ee o zaman'
'ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben'
kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.
şoför utanmıştı. mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. merdivenlere geldiklerinde şoför kuşkulu bir şekilde
'nasıl çıkacaksın teyze?' diye sordu.
'her ay nasıl çıkıyorsam öyle'
'her ay geliyormusun?'
'evet'
uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. içerisi çok serindi. şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. kadının nefes alışları sıklaşmıştı. nihayet mozolenin önüne geldiler. kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. çantasını açtı. tek bir karanfil çıkardı. mozoleye doğru ilerledi. çiçeği mozoleye koydu. şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti. 'hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım' ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp fatiha okumaya başladı. şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. kadın bir anlık suskunluktan sonra 'hadi gidelim' dedi.
geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı. 'yoruldun mu teyze' dedi.
kadın sustu. bir süre suskunluktan sonra 'evet hem de çok yoruldum' diye cevapladı.
'nereye gidiyoruz?'
'bankaya'
şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. bu yaşlı kadının atatürk'e verdiği söz ne olabilirdi? en sonunda dayanamadı.
'teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?'
'sor bakalım evladım'
'anıtkabir'de atatürk'e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. o söz nedir?'
'uzun hikaye evladım'
'olsun be teyze anlat ne olur'
'ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti atatürk. beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. bende 'adalet' dedim. bunun üzerine 'ne güzel ismin varmış' dedi. 'okulu bitirince ne olacaksın' dedi bana. hemşire dedim. oda 'güzel meslek ama bence sen hakim ol ismine çok yakışır' dedi. ben kadından hakim olmaz ki dedim. kaşlarını çattı, 'sen istedikten sonra olur. senden söz istiyorum hakim olacaksın' dedi .'
'sen ne dedin peki?'
'mustafa kemal emretmiş ne denir? söz verdim.'
'peki olabildin mi adalet teyze?'
'evet ben cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.'
'vay be. sende ne hikaye varmış adalet teyze'
'herkesin bir hikayesi vardır evladım. herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin'
'haklısın adalet teyze. bu bankamı gelmek istediğin'
'evet'
'yardım edeyim mi? bende geleyim mi?'
'hayır. sen burada bekle lütfen.bu arada adın neydi evladım'
'osman teyzeciğim'
'tamam osman. beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?'
'tamam teyzeciğim'
adalet hanım bankadan içeri girdi. osman öğlen saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. yemek boyunca adalet hanımı düşündü. 'kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür' diye düşündü. tam vaktinde bankanın önündeydi. adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.
'hoş geldin hakim teyze'
'çok uzun zamandır bana hakim denmemişti.'
'hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?'
'yok aksine hoşuma gitti. sağol'
'nereye gidiyoruz?'
'seyranbağlarına'
'tabii'
'hakim teyze çok yer gezmişsindir sen'
'tüm anadolu'yu karış karış gezdik rahmetli kocamla'
'ne iş yapardı amca?'
'subaydı.'
'ne zaman vefat etti?'
'1952′de'
'çok olmuş.gençmiş'
'kore savaşında şehit oldu.'
'allah rahmet eylesin hakim teyze'
' sağol'
'seyranbağları'na geldik nereye gideceğiz?'
'sağa sap. ikinci binanın önünde dur.'
'tamam.buyur hakim teyze.geleyim mi ben'
'yok bekle burada'
osman beklemeye başladı. bir ara merak etti. binanın uzaktan görünen levhasına baktı. 'seyranbağları kız yetiştirme yurdu' yazısını okudu. anlam veremedi. 'bu kadın burada ne yapar ki?' diye düşündü.
yarım saat sonra adalet hanım göründü. yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. kadın 'adalet hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. her zaman yanımızdasınız. kızlarda sizi çok seviyor. ne olur arayı çok uzatmayın. yine gelin' dedi.
adalet hanım, buğulu gözlerle 'inşallah. kızlara selamımı söyleyin. bende onları çok seviyorum. onlara iyi bakın' dedi.

araba hareket etti.
'nereye hakim teyze?'
'hemen iki sokak öteye'
osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti. bu binada da 'ankara seyranbağları huzurevi' yazıyordu.
'bekle beni'
'tabii hakim teyze'
yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi adalet hanım. sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. osman dikiz aynasından adalet hanım'ın gözlerinden akan yaşları fark etti.
'iyi misin hakim teyze'
'iyiyim osman. eski dostları görünce insan bir hoş oluyor'
'nereye gidiyoruz?'
'cebeci asri mezarlığına'
'tamam'
'teyze nerelisin sen?'
'aydın sökeliyim. babam orada pamuk ekerdi. annem ev hanımıydı. sonra kurtuluş savaşı oldu. babam savaşa gitti. söke işgal oldu. biz dağlara kaçtık annemle. saklandık dağ köylerinde. savaş bitince söke'ye döndük. allah'a şükür babam'da sağ salim döndü savaştan.'
'sonra ne oldu?'
'liseye aydın'a gönderdi babam. orada atatürk'le karşılaştım. sözümü tutmak için istanbul'a gittim. hukuk fakültesine girdim. orada rahmetli eşimle karşılaştım. o harbiye'de okuyordu o zaman. mezun olunca evlendik..'
'çocuğunuz var mı?'
'bir kızım bir oğlum vardı.'
'neredeler şimdi?'
'oğlum dışişlerinde çalışıyordu.'
'ne güzel'
'1978′de fransa'da ermeniler öldürdüler.'
'üzüldüm hakim teyze. başın sağ olsun. o da babası gibi şehit oldu yani'
'evet. şehit babanın şehit oğlu. allah kimseye evlat acısı vermesin.'
'amin. ya kızın?'
'o eşi ve çocukları ile izmit'te yaşıyordu. öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.'
'allah rahmet eylesin.boş boğazlığımla üzdüm seni hakim teyze kusura bakma'
'sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.sen üzülme sağol'
'geldik teyze'
'tamam evladım. al işte paran artık gidebilirsin.'
'hakim teyze buradan nasıl döneceksin? ben seni bekleyeyim eve bırakayım.'
'yok beni alacaklar buradan'
'hakim teyze bu para fazla. kusura bakma ben sana yalan söyledim. taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. affet beni. 350 'yi ona veririm. gerisi kalsın. bende para istemem. bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.'
'çocukların var mı?'
'iki tane ellerinden öperler.' taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.
'adları nedir?'
'kemal ve ayşe'
'oğlumun adı da kemaldi.'
sessizliğin ardından osman'ın elindeki parayı ittirdi adalet hanım..
'onlara bir şeyler al benim için. onları okut. ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut. atatürk'ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.'
osman adalet hanımın ellerine sarılıp öptü. ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi. adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; osman yaşlı gözlerle onu izliyordu. hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı. osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. bu gün daha fazla çalışamazdı.
ertesi gün ankara'da garip bir yağmur yağıyordu. sanki gök delinmişti. osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti. çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. ilk sayfadaki haberlere göz gezdirdi. siyaset doluydu gazete. hiç anlamazdı. sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı. göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti.
'dün gece geç saatlerde cebeci asri mezarlığında bulunan cesedin cumhuriyet tarihinin ilk kadın hakimlerinden adalet yılmaz'a ait olduğu belirlendi. adalet yılmaz'ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. yılmaz vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek seyranbağları'ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. polis, adalet yılmaz'ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.'
osman bir anda sarsıldı. gözyaşlarına engel olamıyordu. taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar. bir daha da hiç anlatmadı osman bu yaşadıklarını. herkesin tek bildiği osman'ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında 'gökler bile sana ağlıyor' diyerek ağladığı…

TheCrow
27.11.2008, 23:49
Equilibrium filmini izleyenler bilir,rahip Preston,Erroll Partridge'yi öldürmeden hemen önce Partridge'nin elinde William Butler Yates'in bir kitabı vardır ve kitaptaki bir şiirden mısralar söyler...O kadar etkilenmiştim ki,şiirin tamamını ve bir Can Yücel çevirisini buldum...

"he wishes for cloths of heaven"

had i the heavens' embroidered cloths,
enwrought with golden and silver light,
the blue and the dim and the dark cloths
of night and light and the half-light,
i would spread the cloths under your feet:
but i, being poor, have only my dreams;
i have spread my dreams under your feet;
tread softly, because you tread on my dreams.


***


"göğün kaftanlarında gözü"

benim olsaydı göğün sırmalı kaftanları,
o kah altın kah gümüş ışıklarla dokunmuş,
o kah mavi kah açık kah koyu kaftanları,
güneşin ayın gecenin ipliğiyle dokunmuş
kaftanları sererdim ayaklarının altına.
bense züğürdün biri, varım rüyalarımdır.
rüyalarımı serdim ayaklarının altına,
usulca bas, zira bastığın rüyalarımdır.

Külünkoğlu
08.01.2010, 16:40
Özellikle 30 yaş üzeri için çok ama çok bizden bir yazı.

MAHALLE

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede, mahalleler varmış.

Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga da etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş.

O zamanlar, çocuklar evden okula servis ile değil, buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlemezmiş; evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları.

Bilmezlermiş; hamburgeri, 3 G’yi, play station’u, facebook’u.

Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgileri keşfetmeyi
Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun, tornavida ile koyduğu rengarenk macunu
Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra da bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaca kaçmayı
O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı
Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı (o muhteşem "kapış"ı)
Teksas'ı, Tommiks'i, Konyakçı'nın dişlerini
Paramparça Red Kid'leri
İç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini
Üç korner bir penaltıyı
Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını
Taşınanların kırmızı kamyonlarını
İlk ergenliği, boyların ölçülmesini
Hey dergisini
Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini
Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı
Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını
Yakan topun yakışını
Adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası
Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı
Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı – ödleği
Kan kardeşliğini
İp atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü
Çelik çomağı, kırılan camları - toplanan paraları
Açık hava sinemalarını, frigo buzu
Silik seksek çizgilerini...

Sonra zamanla, bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe, bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış.
Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile baş başa kalmış.

Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içerisinde yalnız yaşıyorlar.
Anneleri-babaları onları çok seviyor. Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor.
Hafta sonları hep beraber hiper alışveriş merkezlerindeler.
Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor.
Çocuklar, trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor.
Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar.
Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.
Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.
Hayata açılan pencereleri "Windows” işletim sistemi, onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor.

Ve şehrin dışında ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor.

Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içerisinde, gürbüz, güvenlikteki çocukları.

Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış,
dizlerinde bir metrekare kabuklar olmamış çocukları...

Düş Hekimi Yalçın Ergir

yakarcı
08.01.2010, 16:46
Harabat ehlİnİ hor gÖrme zakİr onda defİneye malİk ne nİce vİraneler var